@mydarkqueene
|
Gecenin karanlığında orman yolunda ilerlerken, ağaçlık alanlardan gelen hışırtı ve hayvan sesleri insanın hayal dünyasında korkutucu senaryo kurmasına neden olup ürpertici bir etkisi oluyordu. Atlı arabanın yolda savrularak hızla ilerlemesi yüzünden olduğum yerde diken üstünde hissediyordum. Gitmek istemiyorum ama yapmak zorundayım. Neden mi?! Çünkü büyük babam öyle istiyor.
Yanımda oturan babama baktım. Bana sinirliydi aslına bakarsanız o her zaman bana öyle. Sanırım bu davranışını hak ediyorum. Beni ailesinden uzak tutmak için bu büyük bir fırsat. Nede olsa onlar için bir utanç kaynağı olmalıyım. Yüzündeki otoriter ifadeyi hiçbir zaman bozmayan babam bugün ilk kez gerçek yüzünü gizlemeden sırtıma hançer saplıyordu.
Gitmekle korkutmak gitmekten beter...
Atlı arabanın penceresinden baktığımda havanın görüntüsüne şaşırmadım. Yakında yağmur yağacak... Bulutlar ne kadar şanslı. İçini döke biliyor, bense her şeyi içimde taşıyorum. Birisinin bana baktığını hissedince babama göz ucuyla ürkerek baktım. Bana boş gözlerle bakıyordu. Ne diyeyim ki o gözlerin içinde hayal kırıklığı vardı. Ben onun en büyük beceriksizliği olmalıyım.
"Artık senin yanında olmayacağım Jungkook. Kendi başının çaresine bakmak zorundasın." Dediğinde göz devirdim. Bakış açımı ondan çekip cama vuran yağmur damlalarını izledim.
"Zaten ne zaman yanımda oldun ki!" Dedim umursamaz bir tavırla. Dediğimde haklı olduğumu bilse de sinirle bakmaya devam etti. Bundan rahatsız olsam da ısrarla camı izlemeye devam ettim. ellerindeki özel dikim deri eldiveni sinirden sıkıp gıcırdamasına yol açtığında ses yüzünden yüzümü ekşittim.
"Gittiğin yerde böyle olma derim. Benim gibi olmayan insanlar var jungkook. Sana insaflı davrandığım gibi başkası davranmaz." Dediğinde alayla bakış açımı ona çevirdim. Kendini ne zannediyor bu İngiltere prensi mi?!
"Senin insaflı halin buysa diğer insanları tercih ederim. Kim oğluna bir ucube gibi davranır ki! Ah özür dilerim doğru ya sen zaten öyle yapıyorsun!" Dediğimde sinirden yüzü kıpkırmızı olmuştu. kilosu yüzünden gıdığı her haliyle ön plana çıkıyordu. iğrenilecek bir adamdı ama maalesef o benim babamdı.
Gözlerini öyle bir büyüttü ki elini tam tokat atmak için kaldıracaktı ama bir anda eli havada kaldı. Aklına bir şey gelmiş gibi havada kalan elini geri indirdi. Mavi gözlerini benden çekip kendini sakinleştirmek için cama bakmaya başladı.
Bende kendimi sakinleştirmek için cama baktığımda yağmurun hızlanmaya başladığını gördüm. Cama vuran damlalar kulağa ritimle gelirken kavga sırasında bu sesi nasıl duymadım bilmiyorum ama insanı sakin tutuyordu. Kendimi rahat hissetmeye başladım ama camdan bakarken bulanık su damlalarının arasında büyük ürkütücü bir şato görmem ile gözlerim büyüdü. Korkuyla şato'ya bakıyordum. Dilim damağım kurumuştu bu görüntüye.
Eski yapım olduğu belli olan şato, görmüş geçirmiş yaşlı bir eski toprak gibi kalıyordu yeni yapılan şatolar karşısında. Görüntüsü nefes kesiciydi. Aldığım nefes gerginliğimi hat safhaya çıkartıp olduğum yerde boğarken elimi soğuk cama koydum. Parmaklarımda hissettiğim soğukluk en pahalı kederi bana sunar nitelikteydi.
Gideceğim yer orası olmalıydı ama ben oturduğum yerde daha çok küçülüyor, korkmamak için sebep arıyorum. Sebep saymaya kalksam bu şato karşısında bütün düşüncelerim kül olup gidiyordu. Ne yapmalıyım hiç bilmiyorum.
Araba hızla varması gereken şatoya giderken ben hızlanan kalbim ile kendimi rahat bir tutum içinde ferah tutmaya çalıştım. Yoksa halim bitap.
Korkuyorum. Ailemden nefret etsem bile onlardan hiç ayrılmadım ve şimdi beni bir çöp gibi dışarı atıyorlardı. 21 yıllık hayatım boyunca bana eziyet ettiler ama bir kere bile yanlarından ayırmadılar. Şimdiyse benden tamamen kurtulmak istiyorlar. Ben bunu hak edecek ne yaptım...
Küçüklüğümden beri bu böyle olmuştu. Annemin ölümü benim yüzümdendi, yine de benim elimde olan bir şey değildi. Annem benden ona bulaşan kuş gribi yüzünden ölmüştü. Ben gripten kurtulmayı başardım ama bu sefer anneme bulaştırmış oldum. O zamanlar yine onlar tarafından sevilmiyor sadece annem bana bakıp beni kolluyor ve bana yardımcı oluyordu. Şimdi ise onun vefat etmesi ile hem sevgisiz hem de yalnız kalmıştım. Kendimi öz mü öz ailemden dışlanmış ve bir o kadar köle olmuştum onlara. Babamın gölgesi değil ama, annemin gölgesi yeterdi bana.
Babam annemi seviyor mu hiç bilmiyorum. Annemin yasını bile tutmadı hatta burun kıvırıp geri döndü. Anlamıyorum. O kadar evlendin hiç mi sevmedin annemi! Hadi anlıyorum annemi de sevmedin o zaman neden beni sebep olarak görüyorsun!
Ben düşüncelere dalmış kendi kendime sinirlenirken çoktan şatonun kapısına varmıştık. Atlı araba durduğunda babam dışarı çıkmıştı. Bende arkasından ürkek adımlarla çıktım arabadan.
Yağmur durmuş geriye sadece hafif çiseleyen bir hava vardı. Toprak ve çam ağaçlarının kokusu burnuma geldiğinde derince içime çektim. Yağmur sonrası toprak kokusunu seviyordum ferahlatıcı bir etkisi vardı bu havanın. Rüzgar yüzümüze vursa da sert bir etkisi olmuyordu.
Şatonun bahçe kapısı açıldığında atlı arabayı süren adamda o sırada benim bavulları bagajdan çıkarıyordu. Şatonun hizmetlisi bahçe kapısından bizim yanımıza gelirken dikkatle beni süzdü. Yüzünde beni tanıdığına dair bir his aldığımda o zaman fark ettim. O da olayların farkındaydı.
Yanıma gelip elini bana uzattı sevecen bir tavırla. Bu tavrı bana garip gelse de ona ayak uydurdum. gözlerinin ışıldayan tarafı bakınca insanı içine çekiyordu.
"Merhaba bay Jeon kendimi tanıtmak için izin verin. Ben Jung Hoseok buranın baş yardımcısı ve bay Park'ın kişisel hizmetçisi olarak görev yapıyorum." Dediğinde ona sahte bir gülümseme ile karşılık verdim. Adam iyi yaklaşsa da tuzağın içine çekildiğimizi bilmediği belliydi. Bilseydi kesinlikle bu şatoya bile almazdı eminim.
"Merhaba. Sizinle tanışmak güzel bay Jung." Dediğimde sahte gülümseme mi anlamış gibi başını salladı ve elini çekip babama uzattı.
"Bay Jeon, oğlunun güvenli ellerde olduğunu bilmeni isterim. Burada çalıştığı sürece her zaman güvende olacak." Dediğinde gözlerim büyüdü. İstesem bu kadar büyüyemezdi. Hem burada çalışıp hemde para kazanacağım.
"Biliyorum bay Jung size güvenmemek aptallık olur. Artık çocuğum size emanet. Kendinize dikkat edin ben artık gidiyorum." Dediğinde atlı arabanın yanına gidip içeri girdi.
"Sizde kendinize dikkat edin bay Jeon." Dediğinde şoför çoktan atlı arabayı sürmeye başlamıştı. Atlar kişneyerek hızla dört nala giderken ben sadece arkalarından baka kaldım. Terk etti beni hem de arkasına bile bakmadı. O kadar mı nefret ettin benden...
Ya ben körüm yada sen duygusuz adi herif in tekisin...
"Çok kafaya takma. Seni sevmeyen biri için arkasına bakmaya bile değmez." Dediğinde haklı olması ile gözlerimi ona çevirdim ve bütün vücudum ona döndü.
"Babamı sevmiyor olsam bile yine de ondan bir yardım isterdim. Ben onun kanını taşıyorum ama o beni gereksiz bir döl olarak görüyor. Sanki ben onun bir dakikalık beceriksizliği gibiyim. Oysa ne yaptım ben bile bilmiyorum." Dediğimde gözlerim dolmuştu. Yüzüm ağlamamak için kasıldı, farkındayım bu ağlamam bile gereksiz onun için.
Normalde bunun için ağlamazdım onun bu hallerine alışkınım ama bu farklı. Beni hayatından tamamen sildi. Sanki hiç yokmuşum gibi...
Hoseok ellerinden birini benim omuzumu buldu ve hafifçe sıktı. Bana güç vermek istediği belliydi ama bir gerçek vardı.
Ailesi tarafından sevilmeyen bir çocuk hayata her zaman 1-0 geriden başlar... . . . . .
Okurlarımdan biri bana ulaştı. İstek gelmeyince kitaplarımı rafa kaldırmayı düşünüyordum.. kitabımı beğenirseniz belirtin olur mu?
Lorin yayınlanmayacak güzellerim. Maalesef bxb kurgusu olduğu için ve bxb etiketi olması bile tehlikede sayıyor! Onu PDF olarak isterseniz size verebilirim ama yayınlayamam.. Sevgilerle, zafer 𝔒kyanusların Karayip fatihine..
𝔦𝔰𝔞𝔟𝔢𝔩 𝔩𝔞𝔯𝔬𝔰𝔞 | 𝔥𝔞𝔯𝔱𝔟𝔢𝔞𝔱 0:35 ━❍──────── 2.02 ↻ ⊲ Ⅱ ⊳ ↺ VOLUME: ▁▂▃▄▅▆▇ 100%
|
0% |