Beni tanısanız sizce ben gibi biri nasıl olurdu gözünüzde? Fazla mı yanılgı yaşayan biriydim? Yoksa olduğu yerde korkudan tedirgin olacak kadar mı yaşama küsmüştüm? Ne saçmalıyorum! Kendime gelmeliyim..
Atlı arabanın geçtiği pembe yapraklı ağaçların ismini bilmiyordum ama benim iyi hissetmemi sağlıyordu. Arabanın içine vuran hafif soğukluk beni yıldırmıyor daha çok kendime getiriyordu. Etten ve kemikten bürünen bu beden bütünlüğüm ruhumla bir olmuş gibi hissediyorum. Bu gece yüzyıl sürecekmiş gibiydi. Araba camından dışarıda süzülen pembe yapraklara ve damla damla cama vuran yağmur tanelerini izlerken karşımda uyuyan Kont Kim'in hareketlendiğini gördüğümde gözlerim çekinceyle ona döndü.
Korkuyla zor yutkunup başımı eğdim. İçimde ona karşı olan korkuyla titredim. Ellerim öylece birleşip stresten birbiriyle oynarken kont kim'e çekinceyle tekrar baktım. Üstünde olan kraliyet kıyafetleri uzun yolda olduğu için yıpranmaya başlamıştı. Siyah görünüşü hafif kaçan kürkü, içinde giydiği beyaz gömleği ve altına giydiği hafif bacaklarını saran kumaş pantolon 'ben lüks için yaratıldım' diye bağırıyordu gözümün önünde..
Altın kraliyet armasını gömleğinin üstüne takmış ışıl ışıl parlıyordu. Ama onun yakıcı ateş gibi gözleri beni bulduğunda armadan bile daha çok 'ben gücün kendisiyim' diye aslan gibi kükrüyordu.
Bu güç parıltısı beni korkutmaktan başka bir şey yapmıyordu..
"Gözlerindeki bu çekince ne için jungkook? Gideceğin yer hakkında mı korkuyorsun?" dediği gibi eli cebine gitti. Ellerinin zarif hareketiyle çıkarttığı babamın elinden düşürmediği konserve paketlerden çıkan sigaraları elinde tül kumaşın içinden bir dal çıkartıp egosundan ödün vermeden yarım ağız gülerek dudaklarının arasına koydu ve tekrar konuşmaya başladı."Korkma küçük çocuk. Burada kimse kimseye sevgi dolu gözlerle bakmaz. Burada yine liman bulman imkansız ama ayakta kalmak için savaşmak zorundasın. Görevlerini öğrenmek ister misin?"
Bu dediklerini tek tek sayarken beni umursamamıştı. Benim geri dönme şansım şu saatten sonra yok denebilirdi ama o benim olmayan yaşam enerjimi çoktan çekip almıştı. Gözlerim camdan dışarı kayarken o cahilliğim yüzünden ismini bilmediğim yaprakları izlerken cevapsız kalmasın diye konuştum.
"Bilmeyi çok isterim efendim. Nede olsa artık sizin kişisel hizmeçiniz olacağım." dediğim gibi başını sallayıp geriye attı. Gözüm anlık ona kaydığında dudaklarındaki sigarayı aşağıya eğmiş beni dikkatle izlediğini fark ettiğimde istemsiz dik duruşa geçtim. Kont Kim bu yaptığıma gülüp sigarayı dudaklarının arasından cam meşaleyi sıcak olmasına rağmen tutup açtı. Dudaklarının arasındaki sigarayı yakmayı başardığı gibi eliyle tekrar kapattı. Dudaklarının arasından ciğerlerine çektiği nefesi dudaklarının arasından içeride ben olmama rağmen umursamadan saldı. Sigara dumanı soluklarımı tıkarken anlık öksürüp onu izlemeye devam ettim. Anlık bana acıyarak baktı.
"Çok hassassın.. Seni nasıl ellerimle küçük şeytanım yapacağım?" dediğinde Kont Kim'in sözlerine şaşkınlıkla baktım."Öncelikle bizim sarayımızda gün her zaman 9 gibi başlar. Ben sabah 7 gibi güne başlarım. Sabahtan benim kıyafetlerimi halletmen ve gerekli dosyaları ayarlayıp çalışma odamı temizlemen gerekiyor. Ben işe başlamadan önce benim banyo yapmama yardım edeceksin ve ben çalışma odamda çalışırken sende odamı toplayacaksın. Burada anlayamadığın bir konu var mı?"
Hızla başımı iki yana salladım.
"Hayır efendim. Gerekli dosyaları hazırlayacağım bir programınız var mı?" Dediğimde başını salladı ve devam etti anlatmaya. Ciddi duruşunda kurallara düşkün biri olduğunu anladım.
"Kahvaltı vakti geldiğinde herkes kendi alanında çalıştığı için senin ayarlamana gerek yok mutfak ekibi bizim sarayımızda mevcut. Kahvaltıdan sonra benim için kılıç eğitimi alacağım yere savaş malzemeleri taşıyacaksın. Bundan sonraki saatlerde genelde seni boş bırakmayı tercih ederim." dediği gibi sigarayı dudaklarının arasına götürüp içine çekti. Ciğerlerine biraz beklettiği gibi dudaklarının arasından özgürlüğe karıştırdı kirli nefesini. "Ama gece vakti geldiğinde malesef ki bu geçerli olmayacak. Hem hizmetçide hemde kontta verilen bir izin var bu sarayda. Eğer iki tarafta isterse cinsel ilişkiye girebilme olanağı var. Yanisi hizmetçi isterse gece kontla yatabilir yada kont isterse hizmeçiyle yatmak zorunda.." dediği gibi yutkundu. Son dediği nefesimi tüketirken dudaklarımı dişledim.
"Bu son dediğiniz olmak zorunda mı Kont'um." Kont Kim zar zor yutkunup başını salladı. Sanki bunu söylemek zorunda gibi duruyordu.
"Burada evlenmeden birlikte olmak yasak. Ama kontlarda bu yasak sadece kendi kişisel hizmetçilerinde geçerli değil.. Ve bu, bu sarayda olduğun sürece sende de geçerli.. Ve ben, benimle birlikte olduğun sürece evlenmeni istemiyorum!"
"Benim evlilik yapmamı neden istemiyorsunuz efendim?" gerçi evlenmeyi bende istemiyordum ama kont kim'le de cinsel birliktelik yaşamak çok absürt geliyordu. Ben bunu nasıl yapacağım?!
"Evlenirsen yine benimle cinsel ilişkiye devam etmek zorunda kalacaksın. Sırf bu yüzden sinirlenip kendi kişisel hizmetçisini öldüren kaç kont gördüm sen bilemezsin küçük çocuk! Ben böyle bir deliliğe düşmek istemiyorum! Ve evet bende evlenmek istemiyorum. Bu yüzden sende evlenemezsin.."
Kont kim'e sen ciddi misin bakışları atarken hayal kırıklığı içinde yüzüne baktım. Bu resmen kendi istekleri üzerine yaptığı bir düzende etrafındaki insanları yakmak gibiydi. Neden ağlamak istiyordum bilmiyorum. Sadece bende aşık olmak istiyordum..
Evlenmek umurumda bile değil! Ben aşk şarkılarını başka kalbe söylerken bedenimi nasıl başkası için harcayabilirim ki?! Ben soğuk çarşafların arasında senin bana olan hislerinin olmasını nasıl bekleyeceğim?
Ben bunu senden nasıl bekleyebilirim..?
Gözlerim yavaştan dolmaya başlarken camdan dışarı bakmaya başladım. Dudaklarım bükülüp çenem kendini sıkarken kitlenmiş gibiydim.
"Ağla Jungkook.. Bende bu durum yüzünden çok ağladım ama ben evlenemem! En azından o naif ruhuna söyle, sen o yatakta beni istediğini söylemeden ben tenine bile dokunmayacağım!"
Bunun kurtuluşu yoktu. Korkum gittikçe artarken kendimi kasmayı bıraktım ve gözlerimin yavaştan acıyarak kendini bırakmasını izledim. Hayatıma devam etmeliyim. Bu uğurda evliliğin olmayacağını bilmeliyim.
Bu karanlıkta cennetin onun kolları arasında olduğunu bilmeliyim..
"Peki bu size ne katacak efendim?" dediğim gibi nefesini tuttu. Kendini çekinceyle gözlerimin içine bakarken kaşlarım havalandı. Özenle yapılan saçları gözlerinin önüne düştüğünde onun paramparça ruhunu bana naklettiğini anladım.
"Bana ne mi katacak? Bedenini parçalara ayırıp ruhunu feraha erdireceğim. Bu saatten sonra, ikimiz de bu konuda bir olmak zorundayız. Geceler bizim gökyüzündeki evimiz olsun.."
Gözümden yaş akarken elimin tersiyle sildim. Sahip olduğum beden ona aitti ama ruhumun bana ait olduğunun farkındaydı. Bu beni kurtarmaz farkındayım. hayatımdaki insanlar iliğime kadar tüketmişti.
gözlerim gökyüzünün karanlığına kayarken içeride olan iğrenç kokuyu umursamadım.. bunu aşmak zorundayım. damla damla camda oluşan lekeleri izlerken kendi savaş ağıtımı şimdiden duyar gibi oldum.. Ben alışırdım.. bu durumla da gerekirse barışırdım. buranın hükümdarı oydu ve benim kukla iplerimin hepsi ondaydı.
En azından ruhumu sevsin..
"buradayım Kont'um.. her gün biraz daha yanınızda olacağım."
.
.
.
.
.
.
.
Merhaba gençler! Açıkçası biliyorum bölümler şu sıralar hiç gelmiyor. İşte bu bölümü de birazda olsa moral amaçlı atacağım. Belki görmüşsünüzdür hatta bazı arkadaşlar bana sordu bu yüzden neden yazmıyorsun diye.
Kuzularım telfi aldım ve bunun sınavları için uğraştım.. Bu iki hafta sürecek bunun eğitimi ama ben sizi yormak istemediğim için bir hafta bekleyip öyle yazmaya devam edeceğim.
beni anlamanızı umuyorum ve bu konuşmayı burada bitiriyorum. sevgiyle kalın hayalperest dostlarım. bu bölüm hakkındaki özel soruları bana mesaj yoluyla yazabilirsiniz.. çünkü anlaşılmazlık olacak gibi hissediyoruz..
segilerle, zafer 𝔒kyanusların karayip fatihine..
Okur Yorumları | Yorum Ekle |