Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@mylavanta_5

Canlarım Merhabalar size yeni bölüm getirdim.

keyifli okumalar :))

 

Nefes alıp vermek bile zor geliyordu artık. Savaş öleli üç gün olmuştu. Egemen yakalanıp önce ruh ve sinir hastalıkları bölümüne götürülmüş ardından tekrar ceza evine girmişti.

Bizim ifadelerimiz alınmış, şikayetçi olmuştuk. Savaş o soğuk toprağın altına girmişti, benim yüzümden.

Beni kurtarmaya çalışmasa belki de ölmeyecekti bilmiyorum ama şuan herşey boş geliyordu bana. Ne yediğim yemeğin tadı vardı, ne içtiğim suyun. Aldığım hava bile bir işe yaramıyor gibiydi.

Odamda oturmuş dizlerimi karnıma çekmiş boş duvara bakıyordum. Kapım açıldı o sıra, bakmadım kimin geldiğine gerek de yoktu zaten.

"Ceylan" dedi Timur temkinli bir sesle. Cevap vermedim.

"Güzelim yapma böyle. Kendini cezalandırma "

Gözümden bir yaş daha firar etti. İçimdeki pişmanlık ve suçluluk beni mahfediyordu.

"Hadi kalk biraz hava alalım "

"Hava mı? Ne havasından bahsediyorsun sen yaa! Ne havası? Benim yüzümden biri öldü. Ben nasıl hiç bir şey olmamış gibi hayatıma devam edicem."

Ayağa kalktım.

"Her gece başımı yastığa nasıl rahat koyacağım savaş o toprağın altında soğukta yatarken" diye çıkıştım.

Yanıma geldi, ellerini omzuma koymaya çalıştı.

"Dokuma! " diye bağırdım ve geri çekildim.

"Öldü işte, benim yüzümden öldü"

Yere çöktüm dizimi yine kendime çektim ağlamam daha da şiddetlendi. Ailesi hastanede oğlunun öldüğünü duyunca annesi kalp krizi geçirmişti. Şimdi iyiydi ama o görüntü gözümün önünden gitmiyordu.

Derya geldi aklıma. Abimle geri dönmüş hastaneye gelmişlerdi. Ben bayılmışım, uyandığımda derya da beyza da yanımdaydı. Derya da kendini suçluyor deli gibi ağlıyordu.

Bu iki oldu diyordu. Benim yüzümden iki kişi zarar gördü deyip isyan ediyordu. Beni tek anlayan kişi deryaydı. Deryanın yanına gitmeliydim.

Ayağa kalktım ve koşarak evden çıktım. Koşarken Timur'a çarptım ama umursamadım. Ayağımda ayakkabım yoktu bunu da umursamadım. Hava kapalıydı ve yağmur yağacağa benziyordu. Zaten savaş öldüğünden beri hava kapalıydı.

Belki de savaş da üzülüyor ağlıyordu, bu yağmurlar savaşın göz yaşları olabilir miydi?

Deryaların evine geldiğimde annesi deryanın çıktığını söyledi. Nereye diye sorduğumda sahile doğru gittiğini söyledi. Koşarak yönümü sahile çevirdim. Timur peşimden geliyordu. İsmimi bağırıyordu ama durmadım.

Yolun yarısında deli gibi yağmur yağmaya başladı. Herkes ıslanmamak için etrafta koştururken ben hâlâ durmadım. Sahile geldiğimde deryayı iskelenin orda dururken buldum.

"Derya" diye bağırdım var gücümle. Beni gördü, sonra sahilin taşlık alanına koşmaya başladı. Ne yapacağını o an anladım.

"Derya dur" diye yeniden bağırdım ve bende peşinden koştum. Taşlık alan uçurumdu. Engel olmalıydım.

Ayağıma batan hiçbir şeyi umursamadım. Yağmur rüzgar estirerek yağıyordu ama bu da durdurmadı beni.

Uçuruma geldiğimde derya ucunda öylece bekliyordu.

"Derya yapma" diye bağırdım ama beni duymuyor gibiydi. Korkuyordu görüyordum, ona yavaşça yaklaştım.

"Derya gel konuşalım hadi"

"Benim yüzümden " diyebildi sadece.

"Hayır benim yüzümden" dedim. Beni kurtarmak için

"Ben sardım egemeni başınıza. Beyza yaralanmış, sen boğuluyormuşsun, samet vuruldu, savaş öldü. Yetmez mi ceylan! "

"Derya yapma. Bak yakalandı ceza evinde artık kurtulduk"

"Yine kaçarsa" dedi ürkekçe. Artık yanındaydım aramızda bir adım vardı. Arkamdan Timur'un da sesini duydum.

"Ceylan" sonra abimin

"Derya"

İkimiz de bakmadık onlara. Elimi kaldırdım. Gel der gibi uzattım. Yaşlı gözleri ile önce elime baktı, sonra gözlerime.

"Geçecek" dedim.

"Geçecek" dedi o da benim gibi. Elini benim elime uzattı. Parmakları elime değdiği an ayağının kaydığını ve geriye gittiğini gördüm. Panikle bir adım öne atlayıp bileğinden yakaladım.

"Ağhhh ceylan! " diye bağırdı.

"Tuttum" diye bağırdım. Bende yere düşmüştüm. Eğer yerden destek almasam belkide şuan ikimizde aşağı düşmüştük.

"Ceylan korkuyorum " diye bağırıyordu.

"Korkma yanındayım" diyebildim. Çekmeye çalıştım ama olmadı. Abim ve Timur yetişti imdadımıza. Deryayı çekip aldılar uçurumdan. Yere düşünce dizimi çarpmıştım, sızlıyordu ama önemli değildi.

Abim deryaya sımsıkı sarıldı. Timur da beni kolları arasına alıp saçlarıma derin bir öpücük bıraktı.

"Derya napıyorsun güzelim yaa" diye sordu abim. Muhtemelen abim de deryanın buraya geldiğini görmüş peşimizden gelmişti.

"Ben dayanamıyorum samet. Rüyalarıma giriyor. Seni bu sefer öldürücem diyor, herkes senin yüzünden ölecek diyor" diyerek ağlamaya devam etti.

Aynı şey benim de başıma geliyordu. Rüyamda savaşı görüyordum iki gündür. Affet beni ceylan diyordu, ben seni sevdim diyordu, hakkını helal et diyordu ve bir silah sesiyle uyanıyordum. Üç gündür uyuduğum söylenemezdi zaten.

Timur konuştu bu sefer de;

"Yeter bu kadar. Daha fazla böyle kendinizi cezalandırmanıza dayanamam. Toplayın eşyalarınızı gidiyoruz "

"Nereye? " diye sordu abim.

"Bizim köye" diye cevap verdi.

*****

Bir saat içinde hazırlanmış yola çıkmıştık. Timur'un köyüne doğru ilerledik. Yol 5 saat sürecekti öğleden sonra dört gibi orda olurduk heralde.

Ben akıp giden yola bakarken derya da diğer camdan öyle yapıyordu. Beyza ortaya oturmuş ön camı izliyordu.

Hafif bir sarsıntıdan sonra anladım uyuduğumu. Gözümü açıp baktığımda toprak yolda ilerlediğimizi gördüm. Üç gün sonra ilk defa uzun süre uyumuştum.

"Neredeyiz? " diye sordum.

"Az kaldı yirmi dakikaya evdeyiz" diye cevapladı beni Timur.

Telefonumu çıkartıp zaman geçsin diye instagrama baktım. Bir kaç hikayeyi es geçtikten sonra sıkılıp kapattım.

En sonunda köye gelmiştik. Arabadan inip şöyle bir etrafa baktım. Geldiğimiz yer geniş bir bahçeydi. Bahçe'de bir sürü ağaç ahır, kümes, bostan ve iki katlı bir ev vardı. Konum olarak hem çok güzel hemde doğayla iç içeydi.

Evin arka tarafı biraz yürüdükten sonra ormana açılıyordu. Orman da tıpkı filmlerdeki gibi kocamandı. Ben seyre dalmışken evden bir kadın çıktı ve koşarak bize doğru gelmeye başladı.

"Oğlum! "

Oğlu abim olmadığına göre galiba Timur'un annesiydi. Bu düşüncemi desteklemek ister gibi yanımıza geldi ve Timur'a sıkıca sarıldı.

"Hoş geldin"

"Hoş buldum annecim hoş buldum. Bak sana misafir getirdim. "

Kadın Timur'dan ayrılıp bize döndü.

"Bunlar kim oğlum"

Abimi gösterdi;

"Bak bu en yakın arkadaşım samet "

Deryaya döndü;

"Bu derya sametin sevgilisi yanındaki de beyza deryanın ikizi"

"Amaaa zaten benziylorlardı" diye gülümsedi kadın.

En son bana döndü. Gülümseyerek baktım.

"Bu da sametin kardeşi ceylan"

Gülümsemem yüzümde asılı kaldı. Abimin kardeşi olduğumu söylemişti evet burda bir sorun yoktu, ama ben onun sevgilisiydim. Parmağımda yüzüğünü taşıyordum. Bu cümle beni kırmıştı açıkçası.

"Hepiniz hoş geldiniz" dedi kadın. Hoş bulduk dedikten sonra bizi eve davet etti.

Bizi içeri buyur etti. Timur'un annesi, abim, derya ve beyza önden ilerlerken biz geriden gidiyorduk.

"Aşkım ne oldu? "

"Yok bir şey " diyerek hızımı artırdım ve eve girdim.

İki katlı ev birbirinden ayrıydı. Yani alt kata inmek için merdiven evin içinden değil dışından geçiyordu. Biz merdiveni çıkıp yukarıya geçmiştik. Kadın kapıyı açınca geniş bir hol karşıladı bizi.

Sağ tarafında iki oda vardı. Biri salondu diğeri de galiba yatak odasıydı. Sol tarafta da iki oda vardı orası da bir oturma odası ve mutfaktı. Karşıdada tuvalet ve banyo vardı.

Biz sağ taraftaki salona geçtik. İçeride bir adam oturuyordu ve biz girince ayağa kalkmıştı.

"Ooo misafirimiz varmış niye demedin hanım. Hoş geldiniz buyurun buyurun "

Kendini bize tanıtmıştı. Timur'un babasının adı muhsin diye annesinin adı da yasemin. Bizi çok güzel karşılamışlardı.

Bir de kız kardeşi eda vardı. 18 yaşında biraz ergen bir kızdı ama olsun. Timur'un ailesi ile daha önce hiç tanışmamıştık çünkü üniversiteyi İstanbul'da okumuş sonra da İstanbul'da kalmıştı.

Üniversitenin üçüncü sınıfında nazın geldiğini ve o zaman sevgili olduklarını aradan bir sene geçtikten sonra nazın yurt dışına gittiğini ve ayrıldıklarını söylemişti.

Bundan bananeydi. İşe başladığında abimle beraber bize gelmişti. Bana ilk görüşte aşık olmuş deli. Sonra sürekli abimle bize gelmeye başladı zaten.

Bende Timur'u sevmiştim ama hiç o gözle bakmamıştım daha önce. Şimdi düşünüyorum da keşke daha önce baksaymışım.

Bize seslenen yasemin hanımla düşüncelerimden ayrıldım.

"Sen ne içersin kızım? "

"Ben... Ben bir çay alayım. "

Kadın başını sallayıp içeri girdi. Saat beş olmuştu ve biz biraz acıkmıştık. Timur düşüncelerimi okumuş gibi annesine seslendi.

"Anne bırak şimdi çayı da biz acıktık o meşhur gözlemenden yapsana yaa çok özledim valla"

Benim gözlerimden kalpler çıkarak baktım kadına onaylaması için. Kadın da tabiki onayladı ve bizi de yanına çağırdı.

Önce güzelce bir hamur yoğurdu. Bizde kızlarla patates, soğan, biber ve domates doğradık. Yasemin abla dışardan ne olduğunu bilmediğim otlar toplayıp onu da doğrattı bize.

Şimdilik anne diyemiyordum kendisine çünkü Timur o benim sevgilim dememişti.

Tandırlık dedikleri yere gittik. Burada kocaman bir tandır ve ekmek tahtaları vardı. Kadın tahtayı yere koydu ve oklava ile yoğurduğu hamuru açmaya başladı.

Abimle Timur da şöyle bir köyü gezelim diye çıktılar. Yasemin ablayla bir yandan sohbet ediyor bir yandan gözlemeyi yapıyorduk. İştahım kabarmıştı.

Kadın önce deryanın eline sonra benim elime baktı. En sonunda bana bakarak;

"Kızım sen nişanlı mısın? Parmağında yüzük var ya" diye sordu.

Derya tam ağzını açmış "Evet Timur... " diyordu ki susturdum.

"Evet ben sözlü sayılırım"

Sonuçta Timur söylememişti ben niye söyleyecektim. Beyza ile bana bakarlarken ne var diye omuz silktim.

"Bu kızımız da sözlü heralde " diye deryaya döndü. Derya gülerek evet diye cevapladı. Kadının son söylediği ile şokla baka kaldım.

"O zaman sen bekarsın. Seni timuruma alayım ben" dedi Beyza'ya.

Beyza iki arada bir derede kalmış gibi bana baktı. Sonra yasemin ablaya dönüp " yok benim sevgilim var" diye karşı çıktı. Kadın bozulmuştu.

Af buyur yasemin ablacım ama burda ben varken ayıp yani. Kadın da bozuldu bu arada. Gözlemenin içine patates harcını koydu ve kapatıp tandıra koydu.

"Napalım mecbur asiyeyi alıcaz o zaman"

Asiye mi? Asiye kim yasemin abla yaw. Bunları ne kadar merak etsem de soramadım. Sonra içeri bir kız girdi. Boyu benim kadar olan, sarı saçlı, mavi gözlü ve beyaz tenli çok güzel bir kızdı.

"Kolay gelsin yasemin anne. Tandırın tüttüğünü gördüm koştum geldim hemen bakmaya. Yardım edeyim" diye yasemin ablaya yaklaştı.

"Gel kızım gel. İyi insan lafın üstüne gelir derler. Bizde senden bahsediyorduk. Bak bunlar Timur'un arkadaşları " diye bizi gösterdi.

Kız bizi hiç tınlamadı bile sevinçle başını kaldırıp yasemin ablaya sordu.

"Timur mu geldi? "

"Hee yaa Timur geldi. Şimdi köye gittiler de gelir akşama. "

O an anlamıştım asiyenin bu kız olduğuna. Pek de güzel kızdı ben kadar olmasa da.

En sonunda bize dönüp hoş geldiniz diye sarıldı. Cana yakın bir kıza benziyordu ama kusura bakma asiyecim. Timur'u severek -1 puanla defterime yazıldın. Yasemin abla;

"Kızım gözlemeyi ben hallederim. Sen kızlarla git de inekleri ahıra tıkın sonra da sağın olur mu? " diye sordu.

"Olur anne hemen" diyerek doğruldu. Anneymiş.

Asiye ile ahıra ilerliyorduk. Derya kulağıma yaklaştı.

"Kızım niye söylemedin timurla sevgiliyim diye? " diye sordu.

"İlk başta Timur söylemedi bende söylemek istemedim. "

Beyza "eğer söylemezsen Timur abiye asiyeyi alacak haberin olsun" diye konuştu.

Omuz silktim. Timur'un aklı varsa almasın. Asiye elimize birer tane değnek verdi. İnek üzerinize gelirse değneği kaldırın kaçar dedi. Biz tedirgince bekledik. Ya korkmaz da boğa gibi bizi yere çalarsa ne yapacaktık?

Asiye ileriden inekleri getirmeye başladı. Üzerimize gelen ineklerle geri geri kaçmaya başladık. Asiye ne kadar " kaçmayın üzerinize gelir " dese de korkum ön plana geçti ve arkama bakmadan kaçmaya başladım. Deryanın;

"Bu üzerime geliyo İMDAT! " Diye bağırdığını duydum. Asiye de koşuyor "değneği salla korkar" diye bağırıyordu. Derya en sonunda değneği kaldırıp ineği kışkışlamaya başladı.

Ben deryaya bakayım derken ayağıma tel takıldı ve yere düştüm. Takıldığım tellerin bir kısmı diz kapağıma batmıştı. Acı ve korkuyla hemen arkamı döndüm. Neyse ki inek yoktu yoksa düşmemi fırsat bilip beni yerdi. İnek insan yer miydi ki?

Neyse ayağa kalkıp sekerek asiyelere doğru ilerledim. Beyza korkmamış değnek ile inekleri kovalamış asiye ile birlikte ahıra tıkmıştı. Asiye inekleri bağladıktan sonra bizim yanımıza geldi.

"Kızlar niye kaçtınız? Yemek vereceksiniz sandı üzerinize geldi. Değneği sallayın dedim size. " sonra bacağımı gördü.

"Senin bacağına ne oldu? "

"Tel battı"

"Ayy dur dur. Otur şöyle ben yarabantı falan getireyim" diyerek eve koştu. Deryadan;

"Iyyy bu ne yaa! " diye bir ciyaklama duydum. Dönüp baktığımızda ineklerin tezek dediğimiz bokuna basmıştı. Spor ayakkabısı yemyeşil pislik olmuşken öğürür gibi bir ses çıkarttı.

"Ayy kusucam galiba " beyza kahkahalarla gülmeye başladı. Bende gülmek istiyordum ama dizim acıyordu. İçerisi de leş gibi bok kokuyordu.

Asiye elinde tendirdüyot,pamuk ve yarabandı ile gelip pansuman yapmaya başladı.

İlk günden bunları yaşamıştık ya bakalım sonumuz ne olacaktı.

 

Canım okurlarım bölüm yüklenmez diye burda kesmek zorunda kaldım. Ama siz merak etmeyin devamını hemen paylaşıcam sizi bekletmeden.

umarım beğenirsiniz. Tiktok ve instagramdan paylaşım yapıyorum kitap hakkında bakmak isterseniz

Tiktok: my_lavanta5

instagram: my_lavanta00

Loading...
0%