Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34. Bölüm

@mylavanta_5

Herkese merhabalar yeni bölümle ben geldim.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın aşklarım.

keyifli okumalar.

Eve gelir gelmez bohçaları hazırlamış kalan eksikleri ayarlamıştık. Bir hafta çoktan geçmişti ve yarın nişan töreni vardı.

Annemle tatlı ve börekleri kendimiz yaptık. Normalde dışardan alacaktık ama bir tepsi baklava 500,1000 lira olunca annem kolları sıvadı ve başına geçti.

Nişanda tatlı ve börek ikram edecektik annem bununla da yetinmeyip 10 kilo yaprak aldı ve on kilo yaprağı sardık. Pastayı da hazır alacaklardı bir zahmet.

Tabiki de görümceliğimi yapıp deryayı da bu hazırlıklara dahil ettim. Beyza da seve seve gelince kalabalıkla herşey çabucak bitmişti.

Bu süre zarfında Timur'u da çok fazla görememiştim. Bazen abimle eve geliyor bir çay, kahve içip gidiyordu. Onca hazırlıktan sonra yorgun olduğumu da görünce sorun etmiyordu.

Aynadan son kez kendime baktım. Altıma bol, beli lastikli gibi duran kot pantolon, üzerime de siyah beyaz çizgili bir kazak giymiştim. Bu gün hava yine kapalıydı ve rüzgar esiyordu.

Aşağı inip vestiyerden siyah çantamı aldım.

"Anne ben çıkıyorum"

Annemeden olumlu bir ses duyunca koşarak çıktım evden. Uzun zamandır yapmadığım şeyi yapacaktım. Normalde haftada bir gitmeye çalışacaktım ama bu koşturmacada malesef biraz geciktirmiştim.

Otobüse binip kartı bastım ve arka koltuklara doğru geçtim. Otobüs kalabalık değildi o yüzden kendime oturacak bir yer bulabilmiştim neyse ki.

Sonunda durağa gelince indim ve yürümeye başladım. Yüzüm biraz hüzünlüydü bu gün. Tıpkı hava gibi. Çantamdan baş örtümü çıkartıp başıma taktım güzelce. Savaşın mezarına yaklaşınca adımlarım da yavaşladı.

Mezarlıkta bir çeşme vardı, çeşmenin yanında da bidonlar vardı. Ordan bir bidonla su doldurup savaşın mezarına geldim. Mermere oturduğumda ne diyeceğimi nasıl başlayacağımı bilemedim.

Ölmüş birine ne denirdi ki? Selam, merhaba, iyi günler....

"Ben cümleye nasıl başlayacağımı bilemedim. " diye başladım elimdeki bidondan suyu mezara dökerken.

"Biraz geç kaldım biliyorum. Ama anca vakit bulabildim"

Sonra cümlemin ne kadar saçma olduğuna kanaat getirdim. Vakit bulamamak saçma bir bahaneydi.

"Savaş sen bana hakkını helal ettin, beni affettin ama ben kendimi nasıl affedicem bilmiyorum. O kadar vicdan azabı çekiyorum ki? Bir tarafım timur'la evlenmek isterken bir tarafım sana ihanet ediyormuşum gibi geliyor. Keşke ölmeseydin"

Gözlerim dolmuş, boğazım düğümlenmişti. Nefesi kesik kesik alıyor sürekli başımı yukarı kaldırıyordum. Elimdeki bidonda su kalmamıştı, hepsini dökmüştüm. Mezarın üzerinde yeni dikilmiş renk renk çiçekler vardı. Annesi her gün geliyordu biliyordum. Kendimi saçma sapan hissediyordum.

Yarım saat boyunca oturup derdimi anlattım savaşa. Cevap vermedi lakin bu sefer. Keşke böyle olmasaydı herşey.

"Beni affet lütfen. Ben herşey için çok pişmanım" gözlerimden yaşlar akarken yağmur hafiften atıştırmaya başlamıştı. Islanmamak için artık kalkmak zorundaydım.

Tekrar durağa doğru geldim. Yağmur şiddetini artırmış yağıyordu. Biraz ıslansam da otobüs gelir gelmez kendimi otobüse attım. Dışarının soğukluğuna inat içerisi sıcacıktı.

Şemsiyem yoktu eğer eve gidene kadar durmazsa eve varana kadar sırılsıklam olurdum. Otobüs bu sefer kalabalıktı.

Biraz ilerledikten sonra arkamda koltukta genç bir kızın oflamasını duydum. Dönüp baktığımda kız koridor tarafında oturuyordu hemen dibinde de 35 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir adam ayakta bekliyordu.

Kalabalık olduğu için bende ayaktaydım ve yaptığı şeyleri gayet net görebiliyordum. Kızın saçlarını geriye atıyor, açık omzuna dokunuyor kızı rahatsız ediyordu. Kızın yanındaki yaşlı kadın uyurken diğer kimse kızı önemsemiyordu.

Adam kıza biraz daha yaklaşıp bacağını kızın koluna sürttü. Kız rahatsız olduğunu belli eden bir yüz ifadesi ile etrafına bakındı ve yardım edecek birilerini aradı. Benimle göz göze gelince yardım ister gibi baktı.

Geriye doğru adım atıp kıza yaklaştım ve sinirle adamı geriye ittim. Adam bir kaç adım geriye gitti. Arkasındaki bir kadın iki de genç'e çarparak yere düştü.

Herkes bana anlamaz gözlerle bakarken bağırmaya başladım.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun bee şerefsiz"

Adam ayağı kalkıp üzerime yürüdü.

"Sen kim oluyorsun da beni itiyorsun? "

Bu sırada otobüs durmuş herkes bize bakıyordu. Herkese ithafen konuştum.

"Siz napıyorsunuz yaa! Napıyorsunuz? Bu adam burda genç bir kızı taciz ediyor, hepiniz buna göz yumuyorsunuz, umursamıyorsunuz"

O kadar bağırmıştım ki boğazım yanmaya başlamıştı artık. Kıza baktığımda gözleri dolmuş, ağlıyordu.

"Yalan söyleme lan! " adam üzerime gelirken arkadaki iki genç kolundan yakalayıp tuttu. Şöför de "polisi aradım birazdan gelir" deyince adam iyice korktu.

"Aç şu kapıyı yaa inicem " tişörtünden tutup çekiştirdim.

"Polis gelmeden hiçbir yere gidemezsin "

Adam benim elimden kurtulmuş şoföre bağırıyordu kapıyı açması için ama şoför kapıyı açmadı. Polis siren sesi gelince adam iyice panikledi. Kızın yanına gelmek isterken kızla adamın arasına girdim. Adam durup kıza seslendi.

"Kızım seni rahatsız ettiysem özür dilerim. Herşey yanlış anlaşıldı sende söylesene "

Kız korkarak gözlerini bana çevirdi. O kadar ciddi duruyordum ki sanki adamı onaylasa ona da kızacakmışım gibi. Kızda anlamış olmalı " hayır beni taciz ediyordun " deyince adam elini kaldırıp arkama uzattı. Bileğinden tutup adamı ters çevirdim. Arkada bileğini tutmuş sıkıyordum. Adam bağırıp bırakmamı istiyordu ama bırakmadım.

Sonunda polis gelip şoför kapıyı açınca adamı ve kızı aldılar ifade için. Bende bu hareketi abimden öğrenmiştim. Bazen saçını güzelce yapardı bende bozmaya çalışırdım. Elimi uzatınca bileğimden kavrar benim sırtım göğüsüne gelecek şekilde ters çevirirdi.

Otobüs tekrar çalışıp durağa gelince kendimi aşağı attım. Yağmur azalmıştı, sadece çiseliyordu. Otobüste kurumuştum ama hafif yağan yağmurla yine ıslanacak gibiydim.

Eve yaklaştığımda babam olacak adam yine karşıma çıktı. Ama bu sefer arkası bana dönük evi gözetliyordu. Beni görmemiş, duymamıştı.

"Ne yapıyorsun burda"

Sesimi duyunca biraz korkmuş hemen bana dönmüştü.

"Kızım"

"Ben senin kızın değilim. Ne yapıyorsun burda dedim"

"Ben... " devamını getirmedi. Ne diyecekti ki zaten?

"Defol git burdan" diye hem sözümle hemde elimle kovdum git işareti yaparak.

"Kızım yarın abinin nişanı varmış? "

"Eee sanane bundan"

"Ceylan yapma lütfen o benim oğlum. Annene söylesende bende..."

"Oğlun olduğu yeni mi geldi aklına? Söylesene baba bu zamana kadar nerdeydin? Abim okulu bırakıp çalışmak zorunda kaldığında, yada benim mezuniyet törenimde ama dur en can alıcı soru biz hastalıktan ölürken yardıma muhtaçken nerdeydin baba!?"

"Kızım bak ben zaten burdan gidicem"

"Bana kızım deyip durma! " diye bağırdım. O benim babam değildi, bende onun kızı.

"Son kez sizi bir arada görmek istiyorum. Anneni ikna et, yarın nişana bende geliyim"

"Cehennemin dibine git tamam mı? Allah senin belanı versin. Defol git hayatımızdan çık artık. Ne annem ne abim ne de ben seni görmek istemiyoruz" daha fazla onu dinlememek için koşarak eve geldim.

Kapıyı açıp salona girdiğimde herkes buradaydı. Abim, Timur, Kayra, derya, beyza.

"Nerdesin kızım yaa aradık açmadın. Kaç saattir seni bekliyoruz"

Savaşın mezarına gittiğimde telefonu sessize almıştım. Galiba açmayı unutmuşum.

"Geldim işte ne oldu? "

"Akşam parti yapalım diyoruz bara gidicez"

"Olur ben duş alayım, üzerimi giyeyim geliyorum"

Koşarak odama çıktım. Zaten yeterince ıslanmıştım. Hasta olmadan ısınmam lazımdı.

*****

Halit artık kendini iyice kötü hissetmeye başlamıştı. Eski ailesi onu görmek istemiyordu. Daha fazla burada durmanın da bir mânası yoktu. Eşini ve çocuklarını alıp annesinin yanına dönecekti. Babası yıllar önce ölmüştü, annesi de alzaymır hastasıydı.

Annesine bakıcı tutmuş kendisi bakmaktan kaçmıştı ama başka gidecek yeri olmadığı için mecbur gidecekti. Eve geldiğinde eşine eşyalarını toplaması gerektiğini söyledi. Eşi ilk başta anlamasa da zorlamayıp dört bavul ve birde sırt çantası almıştı yanına.

Herkes arabaya binmiş, yola çıkmışlardı. Melek sürekli babasına "nereye gidiyoruz, kime gidiyoruz, neden gidiyoruz, ne zaman varırız " gibi bir sürü soru sorarken halit en sonunda bağırmış meleği susturmuştu.

Araba giderek hızlanırken eşi korkuyla tutunma yerine asıldı.

"Halit yavaş lütfen" çocuklarda korkmuş, gerilmişti. Halit hızını azaltmak yerine daha da artırdı.

"Yavaşlayamam. Biran önce gidelim burdan" diyerek biraz daha gaza bastı.

Yağmurdan dolayı yerler ıslanmış, yerler kayıyordu. Birkaç kez dengesini kaybetse de toparlamıştı. Önünde keskin bir viraj vardı. Eşi yavaşla diye uyarsa da dinlememiş, son hız virajı dönmüştü.

Karşıdan gelen tırı görünce frene asılmış ama durduramamıştı arabayı. Arabanın içindeki herkes çığlık çığlığa bağırırken tır da frene basmış ama o da duramayıp arabayı altına almıştı.

Çevrede gören herkes koşarak arabaya gelirken arabadan hiç ses gelmiyordu.

 

 

Bölüm sonu

Umarım beğenirsiniz canım okurlarım. Sizleri çok seviyorum. Düşüncelerinizi bekliyorum kendinize iyi bakın. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

hoşçakalın 🤗🤗

 

 

Loading...
0%