@mylavanta_5
|
Canım okurlarım. Size özel bölüm getirdim. Beni özlediniz biliyorum. Bende sizi özledim. bu arada yeni fantastik kurgunun ilk bölümünü haftaya cumartesi paylaşıcam. bölümler iki haftada gelecek cumartesi günleri. O kitabın konusu ve kelime sayısı farklı olduğu için zamanı da uzun malesef bana kızmayın 🫣 keyifli okumalar Son tabağı da yerine koyup sevinçle hazırladığım soframa baktım. Bu gün beyza ve deryagili eve davet etmiştim. Onlar için özene bezene sofra kurmuştum. Herşey hazırdı, eksik olan tek şey misafirlerdi. "Savaş gel oğlum birazdan arkadaşların gelecek" Ben oğluma seslenirken o hâlâ ilerideki oyuncak arabaları ile oynuyordu. Evet oğlumun ismini savaş koymuştum. Arkadaşımız savaşa can borcum vardı, o benim yüzümden hayatını kaybetmişti. Hâlâ düşündükçe üzülsemde aradan iki yıl geçmişti. Kapı çalınca savaşı boşverip kapıya ilerledim. Kapıyı açınca karşımda gül buketini görüp şaşa kaldım. Timur yüzündeki buketi indirdi ve bana uzattı. "Senin için karıcım" Gözlerimi devirdim. Timur beş ayda bir çiçek alırdı. Ama hep yanlış alırdı. Ben gül değil papatya severdim. Bunu da her seferinde ona söylerdim ama o hep unuturdu. "Yine yanlış almışsın. Aşkım ben papatya seviyorum" "Hadi yaa! Aslında papatya alacaktım ama senin papatyayı sevmediğini sandım. Hem boşversene güller daha güzel" Gülerek buketi aldım ve içeri geçtim. Onları da vazoya koyup masaya bıraktım. Timur elini belime atıp sarıldı ve şakağıma bir öpücük bıraktı. "Harika görünüyor" "Elbette bu sofra için çok özendim" "Savaş nerde? " "Orda oyun oynuyor" diyerek ilerideki savaşı gösterdim. Savaş daha bir yaşına girmemişti. Yaşına girmesine üç buçuk ay falan vardı. Ama sanki büyümüş de küçülmüş gibi kime nasıl davranacağını iyi biliyordu. Mesela babasına hep iyi davranırdı. Onunla güler oynardı ama bana gelince bir nazlar, bir cilveler. Haa bir de deryanın kızı Lina vardı. Lina savaştan dört ay büyüktü ama savaş onu görünce şımarıyor, linanın yanından ayrılmıyordu. "Oğlum kocaman sarıl bakalım babana" Savaş bunu anlamış gibi kollarını açtı ve Timur'a sarıldı. Ben onların bu haline gülerken kapı tekrar çaldı. "Geldiler" diye bağırdım Timur'a hitaben. Koşarak kapıyı açtım. Derya, abim, Lina, beyza ve Kayra karşımda duruyordu. Beyza ve Kayra iki ay önce evlenmişlerdi. Beyza ben Paris'e gitmek istiyorum tatile diye tutturunca Kayra da reddetmedi ve bir aylık tatile gittiler. Daha döneli iki gün falan olmuştu. Kayranın durumunun iyi olması beyzanın tatil hayaline yetmişti. "Hoş geldiniz" diyerek geri çekildim. Hepsi ile teker teker tokalaşıp içeri geçtik. "Dilerseniz hemen yemeğe geçelim" "Olur zaten Kurt gibi açım" diyerek masaya geçti abim. Derya bıkkın bir nefes bıraktı. "Samet ne kadar ayıp. Hem sen ne zaman aç değilsin ki? " Biz onların bu haline gülerken linaya uzanıp kucağıma aldım. "Halacım hoş geldin" Huysuzca baktı bana. Derya; "Daha yeni uyandı o yüzden huysuz halası" diye açıkladı. Annesine geri uzatarak yemekleri getirdim. Biz sohbet ederek, gülerek yemekleri yedik. Kızlarla sofrayı topluyorduk. Erkekler bahçeye geçmişti. Beyza elindeki tabakları masaya bırakıp sandalyeye tutundu. "Ayy ben götüremiycem galiba" "Beyza iyi misin? " diye sordum panikle. "İyiyim iyiyim, başım döndü." Derya tabakları götürürken bende beyazyı sandalyeye oturtup su verdim. İçip biraz kendine geldi. Bulaşıkları da makinaya dizdikten sonra çayı ve tatlıları hazırladık. Onlara kendi ellerimle baklava yapmıştım. Tabi savaşla bu kolay olmamıştı. Mutfaktan çıkıp diğer odalara gidiyordu sesi gelmeyince de mutlaka bir yaramazlık yapıyordu. Bu seferki yaramazlığı ise kremdi. Evet krem. El kremini açmış her yere sürmüştü. Görünce ufak çaplı şok ve sinir geçirsem de zor da olsa temizlemiştim. tatlıları ben alırken çayı derya, bardakları da beyza aldı. Lina ve savaş oyun oynuyordu. Lina bebekle oynarken savaş arabasına linanın bebeğini bindirmeye çalışıyordu. Lina istemiyor savaşı itiyordu ama savaş inatla linaya yaklaşmaya devam ediyordu. Deryanın "eee anlatın ne var ne yok" sorusuna rastgele cevaplar verdik. Beyza Paris'te nerelere gittiğini anlattı. Düğünü hakkında beğendiği ve beğenmediklerini. Bizde ona çocuklarla neler çektiğimizi. "Evet herkes hazırsa size söylemem gereken bir şey var" bakışlarımızı Beyza'ya odakladık. Hepimiz pür dikkat beyzayı dinliyorduk. "ben... Ben hamileyim" deryayla ben sevinçle ayağa kalkıp koşarak Beyza'ya sarılırken abimle Timur da tebrik ediyordu. "yaaa neden önce söylemedin? " "sürpriz yapmak istedim" "çok güzel bir sürpriz oldu. Şimdi ben teyze mi olucam" sevinçle el çırptı derya. Biz sevinirken bahçe kapısı açıldı. Şimdi de herkes oraya döndü. Annem meleğin elinden tutmuş yanımıza geliyordu. "merhabalar biz geldik" melek üzerine pembe bir elbise giymiş sevinçle savaşla linanın yanına geldi. O hemen oyuna dalarken bende anneme sarıldım. "hoş geldin annecim" "hoş buldum güzel kızım. Beni davet etmediniz, hepiniz toplanmışsınız" "Aaa annecim biz sana söyleyecektik ama benim şarjım bitmiş" diyerek kendini kurtardı derya. "Annecim bu gün çok yoğundum hazırlık falan elime telefonu alamadım valla bende" dedim ve bende kendimi kurtardım. Annem bu seferde abime döndü. Abim dudaklarına yaklaştırdığı çayı geri çekip cevap verdi "Bana hiç bakmayın benim de sonradan haberim oldu" Geriye bir tek Timur kalmıştı. Sonuçta o da annemin bir evladıydı. "Ben sabahtan beri ceylana hangi çiçeği alsam diye düşünüyordum, yemek aklıma bile gelmedi" Bu sözüne herkes gülmeye başladı. Tatlı bir gülüştü bu. Arkadan meleğin bağırdığını duyunca yönümü oraya çevirdim. Savaş meleğin saçını çekiyor, melek de elinden kurtulmaya çalışıyordu. "Yaa bıraksana " "Oğlum bırak ablanın saçını ne oluyor" "Abla ben linayla oynuyordum, Lina bebeğini bana verince saçımı çekmeye başladı. " Savaş çok kıskanç bir çocuktu inatçı olduğu kadar. Linayı da kıskanıyordu. Onunla oynayan herkesin saçını yoluyor, vuruyordu. "Savaşçım ablaların saçı çekilmez. Bir daha çekersen sana çok kızarım" Savaş beni umursamadı bile. Yavaş ve sarsak adımlarla Timur'un yanına gidip kucağına çıktı. Timur saçını okşayıp öperken bizde yerlerimize oturup çaylarımızı içmeye devam ettik. Saat epey geç olduğunda herkes tek tek gitmişti. Anneme burda kalması için ısrar etsem de kalmadı. Onlar da gidince savaşı uyutup odama geçtim. Timur uzanmış telefonla oynuyordu. "Savaş son zamanlarda kıskanç olmaya başladı. Nasıl düzeltiriz onu? " "Bilmem" Bana umursamazca cevap vermesi beni sinir ederken elimle telefona vurup düşürmesini sağladım. "Ayyy pardon elim çarptı" "Ceylan napıyorsun? " diye sordu sakince. "Burda çocuğumuz ile ilgili bir şey anlatıyorum" "Tamam hallederiz bir şekilde" Telefonu yana bırakıp bana sarıldı. "Bence bir kardeşi yok diye kıskanıyor" "Saçmalama Timur daha bir yaşına girmedi ne kardeşi" "Olsun illa bir yaşına girmesi mi şart" "Hayır. Okula başlayana kadar kardeş falan yok" "Aman iyi bee" Bana trip atar gibi arkasını döndü. Bu hali bana komik gelince arkasından sarıldım ve bende sırıtmaya başladım. Ardından öylece uyuya kaldım. ***** Sabah kalkıp kahvaltımızı yaptık. Bu gün timur'la ufak bir kaçamak yapacaktık. Savaşı anneme bırakıp arabaya bindik. Ben nereye gideceğimizi Timur'a yüzüncü kez sorarken o yüzüncü kez cevap vermiyordu. "Yaa söyle artık nereye gidiyoruz? " "Sürpriz diyorum ya ceylan yaa uzatma artık gidince görürsün" Kollarımı bağlayıp geriye yaslandım. Bir saatin sonunda geldiğimiz yer bir at çifliğiydi. Atları çok severdim, özellikle de midillileri. Çok tatlılardı bana göre. İçeri girdiğimizde görevli bizi yönlendirdi ve binmemiz için birer at seçtirdi. Ben kahverengi, siyah yeleleri olan bir at seçerken Timur da beyaz bir at seçti. Bu atı çok sevmiştim. O da beni sevmiş olacak ki başını üzerime sürtüyordu. Görevli gerekli malzemeleri takınca hemen bindim üzerine. Orman patika yolda önce timur'la yarış yaptık. Tabiki benim onu geçmemin imkanı yoktu ama şansımı denedim. Daha sonra tahtalarla çevrili bir alanda bindik ata. Gönlümüz geçince atlarla resim çekinip atları teslim ettik. Orada bir kafe tarzı yerde öğlen yemeği yedik. Günüm gayet güzel geçiyordu. Timur elimi tutuyor, bazen beni öpüyor, bazen de sevgisini abartıp beni yemeye geliyordu. Onu tercih ettiğim için çok mutluydum. Yemeğimiz bittikten sonra beraber bir kaç mağaza gezdik. Hem kendime hem savaşa bir kaç parça kıyafet aldım. Görmüşken savaşın istediği ama o zaman alamadığım bir oyuncak kamyonu da aldım hemen. Parayı ödedikten sonra yolda dondurma satan bir amcadan dondurma aldık. Adam çok şakacıydı. Külahı uzatıyordu alıyordum ve çekince top demirde, boş külah da elimde kalıyordu. Bir dakika süren bu şakanın ardından nihayet dondurmalarımızı almış keyifle yiyebilmiştik. Eve geldiğimizde melekle savaş yine birbirine girmişti. Savaş meleğin bebeğinin saçını yoluyor, melek elinden almaya çalışıyordu. "Annecim ben geldim" Benim sesimi duyan savaş bebeği boşverip koşarak yanıma geldi ve sevinçle elimdeki poşetlere bakmaya başladı. Oyuncak kamyonu çıkarıp önüne koyduğumda sevinçle çığlık atıp paketini açmaya çalıştı. Timur ona yardım ederken bende meleğin yanına gittim. Şimdi savaşa hediye almıştım, melek bunu görmüştü. Ona vermesem ayıp olurdu. İyiki onu da düşünmüştüm. Poşetten meleğin bebekleri için küçük dikilmiş elbise paketini çıkarttım. İçinde bir de küçük bebek vardı. Melek bunu görünce sevinçle bana sarıldı. İşte çocukları mutlu etmek bu kadar basitti. Onlara bir oyuncak alsanız yada başını okşasanız size karşı sevgi duyarlardı.
Bölüm sonu aşklarım. Bu kitapta bana gösterdiğiniz destek için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İyiki varsınız. Kendinize çok çok çok iyi bakın. Bir sonraki kurguda görüşmek üzere hoşçakalın. |
0% |