@mylavanta_5
|
Yeni bölüm keyifli okumalar oy ve yorum bırakmayı unutmayın ***** Bazen o kadar pervasız davranıyorum ki, ben bile kendimi tanıyamıyordum. Fulya bana baturu bir yere davet etmemi, aslıya ondan kopamadığımı göstermemi istemişti. İlk başlarda bu düşünce bana güzel bir fikir gibi gelmişti, ama şimdi hiçbir anlamı yoktu. Biz baturla 20 yıl önce ayrılmıştık, şimdi onun bir nişanlısı vardı ve benim onların arasına girmeye hakkım yoktu. Ne yaparlarsa yapsınlardı. Bu ara kendimi depresyonda gibi hissediyordum. Baturu aramamın üzerinden iki gün geçmişti ve geri dönmemişti zaten o yüzden bu kararımdan vazgeçmiştim. Onların hayatı beni ilgilendirmiyordu. Elimdeki kahve dolu kupayı masaya bıraktım. Ağlamak istiyordum. Yıllar sonra karşıma çıktı diye, beni bıraktı diye, eski anılarımız geri gelmeyecek diye haykıra haykıra ağlamak istiyordum. Kalbimde bir ağrı vardı çözemediğim. Sızlıyor, gizli gizli kanıyordu. Üşüyordu bedenim, hatta titriyordu. Biraz daha sarıldım battaniyeye. İnşallah o gece öpmemişimdir onu diye geçirdim içimden. Birdaha böyle bir sorumsuzluk yapmayacaktım. Onu özlemiştim ama artık fark etmiyordu, gereksizdi bu düşüncem. "Yeter artık ahsen! Git aşk acını başka yerde çek beni de bunalttın ya" diye sitem etti fulya. Aşk acısı mı? "Ne aşk acısı? " Yanıma oturdu bezgince. "Kızım bak belli sen bu adamı seviyorsun, git söyle herşeyi açık açık. Ben seni seviyorum de. Çünkü belli sevdanız taa çocukluktan kalma. " Başımı fulya ya çevirdim. Televizyondan bir şarkı yükseldi. Ben ne yangınlar gördüm öylece bırak beni, sen ateşten korkarsın kaç kurtar kendini. Ben ne yaralar aldım hiçbiri öldürmedi, sende git unut beni. Ben ne yangınlar görmüştüm. Babam annemi hep döverdi gözümün önünde, ben ne yangınlar görmüştüm. Babam annemi öldürmüştü. Ben ne yangınlar görmüştüm. Baturdan ayrılmıştım. Ben ne yangınlar görmüştüm. Yetimhaneye verilmiş, eziyet görmüş, dayak yemiştim, aç yatmış, uykusuz kalmış her gece ağlamıştım. Sende git, unut beni. Önüme döndüm. Gözlerimden bir damla yaş düştü. Sözde psikologdum, bir kendime hayrım yoktu işte. Dışarıdan gören biri hayatımı mükemmel sanardı. Şarkı değişti, ben seni kimseye anlatamazdım diyordu. Anlatmamıştım da zaten. Yetimhanede batur gelecek diye beklemiş, her gece gizli gizli ağlamıştım ama gelmedi. Ben onu kimseye anlatmadım ve bir zaman sonra unuttum. "Ahsen yapma. Beraber dışarı çıkalım mı? Alışverişe gidelim ha? Bu gün benim izin günüm zaten" dedi fulya. Hiç gidesim yoktu ama reddetsem üzülecek gibi bakıyordu. Başımı sallayıp ayağa kalktım. Odama geçip üzerime zümrüt yeşili bir kazak ve siyah pantolon geçirdim. Siyah montumu da alıp çıktım. Hava birden bire soğumuştu. Sabah uyandığımda heryer sisle kaplıydı. Artık kış geliyordu ve bu gayet normaldi. Fulya da kışlık bir takım giymiş saçını dağınık bir topuz yapmıştı. Ben açık bıraktım, zaten düzdü. Anahtarı alıp çıktık. Önce biraz yürüdük, ardından dolmuşa bindik. Şansımıza üç, beş koltuk boştu. Kulaklığımı takıp müzik dinlemeye başladım. Dolmuşta müzik dinlemeyi seviyordum. Ama şansıma hep duygusal müzikler çıkıyordu. Ne kadar değiştirsem de aynıydı. En sonunda pes edip dinlemeye başladım. Fulya koridor tarafında otururken ben cam kenarına geçtim. Gözümün önüne anılar geliyordu. Batur ben ayağımı burkunca beni kucağına alışı, restorantın tuvaletinde düştüğümde bana endişe ile bakışı, kucağına aldığında burun buruna gelişimiz, elimi tutuşu, gece kulübünde belimden tutup kendine çekişi. Düşünmek istemiyordum ama dinlediğim şarkı hiç yardımcı olmuyordu. Gözlerim yine dolmaya başladı. İçim acıyor, hatta yanıyordu. Sanki biz sevgiliydik de istemeden ayrılmışız gibiydi. Çok canım yanıyordu. Murat dalkılıçın yalan dünya şarkısı çalmaya başladı. Hiç kimse dinlemiyor kalbin ne söylediğini, kimse gerçeği duymuyor. Diyordu. Öyleydi. Fulya hariç kimse beni görmüyor, duymuyordu sanki. Belki fulya da anlamazdı aynı evde olmasaydık. Aşkın kor, soğuk sularına kapılmayacak, o an bir daha yaşanmayacak. Biz bir daha çocuk olmayacağız ve hayatımız eskisi gibi hiçbir zaman olmayacaktı. Artık gözyaşlarım bardaktan boşalır gibi akıyordu. Neden ağladığımı bile bilmiyordum. Sadece ağlıyordum. Fulya yanımdan bir peçete uzattı. Yüzünde acıklı bir ifade vardı, bana acıyordu ama başka bir acımaydı bu. Sanki onunda canı yanıyordu. Aldım peçeteyi gözyaşlarımı silmeye başladım. Yirmi dakika sonra durakta durunca indik. Temiz hava iyi gelmişti. "Yapma böyle. Bak beni de üzüyorsun" "Ne yapmayım fulya? Onu görmek bana iyi gelmedi. Ben onu unutmak için yıllarımı verdim, şimdi karşıma çıkınca eski anılarım ayaklandı. Söyler misin? Ben bi 20 yıl daha mı harcayım onu unutmaya. Üstelik sürekli dibimdeyken " Başını eğdi umutsuzca. Söyleyecek sözü yoktu. "Ben özür dilerim. Aslıya inat git onu davet et demeseydim... " "Saçmalama " diye böldüm lafını. Sorun o değildi. Sorun onca yıl geçmişken tekrar karşıma çıkmasıydı. "Tamam bundan sonra görüşmüyorsun onunla, konuşmuyorsun da. Elimden geldiğince engel olucam buna. Yeter ki sen üzülme" olduğum yerde durdum. Gözlerim yine dolmaya başlamıştı. Galiba regli zamanım yaklaşıyordu. Çünkü bu kadar duygusal olmamın tek sebebi buydu. Uzanıp fulya ya sarıldım. "Teşekkür ederim" sesim kısık çıkmıştı. O da sarılışıma karşılık verip ayrıldı. İlerlemeye başlamıştık ki telefonum çaldı. Çantamdan çıkartıp baktığımda "Batur" yazısını gördüm. Kaşlarımı çatıp fulya ya gösterdim. "Ver şunu bana" diyerek aldı, açtı ve kulağına koydu. "Alo? " ses yüksek olduğundan Batur'un da sesi duyuluyordu. "Fulya? Ahsen beni aramış ama görevdeydim. Bir sorun mu var? " "Yok" dedi sadece. "Neden aradı o zaman? " Gülümsedi dişlerini sıkarak "Araması için illa bir sebep mi olması lazım? " Şaşkınca bakmaya başladım fulyaya. Sinirli duruyordu. Beni üzdüğü için olabilirdi. "Hayır da ne biliyim. Yanında mı ahsen? " "Yanımda" Verdiği kısa cevaplar beni daha da şaşırtıyordu. Ben kimseyle konuşurken kısa cevap veremezdim. Rahatsız olurdum. "Verir misin bir dakika" "Veremem. İşimiz var iyi günler" Telefonu yüzüne kapatıp bana uzattı. Bu hareketleri beni güldürmüştü. "İşte böyle. Bundan sonra sende ona böyle davranacaksın. Seni üzmesine asla izin vermeyeceksin tamam mı? " Gülümsemeye devam ederken başımı salladım. Bir kolunu omzuma atıp ilerletti beni de kendi ile beraber. Seviyordum bu kızı. Sert dursa da aslında çok iyi biriydi. ***** Şaşkınca baka kaldı batur telefona. Fulya telefonu ahsene vermemiş, kendi konuşmuş ve kapatmıştı. Neyse dedi. Sonra konuşuruz illaki. Albayın odasına ilerledi. Rojini sınırdan çıkartmak kolay olmamıştı. Gündüz saklanarak, akşam koşarak helikopterin onları alacağı alana gelmişlerdi. Bu bir gün sürmüştü tabiki. Birde yanlarında getirdikleri kız vardı. Ne iş yapar, neden kaçırıldı onu da bilmiyorlardı. Melike hastanedeydi. Kan kaybetmişti ama durumu şuan iyiydi. Yarasına müdahale edilmiş, üç gün dinlenmesi söylenmişti. "Albayım" "Gel batur. Şu kızın sorgusuna sen gir bakalım ne anlatacak" diyerek bana bir dosya uzattı. Dosyayı alıp ilerledi çıkışa. Kız onu sorgu odasında bekliyordu. Timden bir kaç kişi dinlemek için cam odaya geçti. Cam odadakiler kızı görüyordu ama kız onları görmüyordu. İçeride aras, yiğit ve efe kaan vardı. Batur içeri girince dosyayı masaya atıp sandalyeye oturdu. Başını dosyaya eğip açtı ve bir kaç bilgiyi okumaya başladı. "Rümeysa arslan. Yaş 25 istanbul doğumlu ama aslen Bitlisli. Anlat bakalım rümeysa " Rümeysa gayet rahat bir tavırla anlatmaya başladı. "Ben bir köy düğününe gitmiştim. Takıyı taktıktan sonra silah sesleri gelmeye başladı. Bir çok kişi yaralandı, öldü ama ben kurtuldum." masaya ellerini koydu ve oynamaya başladı. "Kaçtım, ölmeyim diye ama yakaladılar. Sağ kalan bir kaç kişi ile beraber beni oraya götürdüler. Bizi canlı bomba olarak kullanacaklardı. Bir kişi kullanıldı, biri kaçmaya çalışırken öldürdüler. Korktum, kaçamadım" Elleri titremeye başladı. Sanki o anıları tekrar yaşıyor gibiydi. Sesi de yavaş yavaş kayboluyordu. "Bana dokunmaya çalıştılar izin vermedim. Vermeyince de dövdüler" Sol taraftaki saçlarını biraz kenara çekti. Saçlarının altına gizlenmiş bir yara vardı. Kesik yarasına benziyordu. "İki hafta kaldım ben orda. İlk hafta birini patlattılar birini öldürdüler. Eğer o asker gelmeseydi beni de... " Sustu. Gözlerinden yaşlar dökülmeye başlamıştı artık. Efe kaandan bahsediyordu. İsmini bilmiyordu lakin. "Nerden anladın onun asker olduğunu? " diye sordu batur. Yutkundu. "Getirdikleri kadını gördüm. Asker diye bahsediyorlardı. Emindim askerler benim için gelmemişti ama onun için gelirdi. " "Yanlış düşünüyorsun. Senin kaybolduğun ihbarı gitseydi ararlardı. " Doğru söylüyordu. Rümeysanın tanıdığı kimse yoktu burada. Kaybolduğundan da kimse şüphelenmemişti. "Belki de doğru. Ben o askeri gözlerinden tanıdım. Teröristler gibi bakmıyordu bana. Gözlerinde bir güven vardı. " Efe kaan duyduklarına şaşırıyordu. Oraya kardeşi gibi gördüğü kızı, melikeyi kurtarmaya girmişti. Amacı bu kız değildi ama bir masumu daha kurtardığı için gurur duydu kendiyle. "Kimden bahsediyorlar lan? " diye sordu yiğit. "Kimden olacak oğlum içeride olan ikinci kişiden, efe kaandan" dedi aras. Ama efe kaan onları dinlemiyordu. Kollarını göğsünde birleştirmiş kızı dinliyordu. Kız bir yandan ağlıyor, bir yandan elleri titreyerek anlatıyordu. "Efe kaan gelmeseydi ne olacaktı? " dedi batur. Biliyordu aslında olacağı. Kız başını yere eğdi. "Önce te... " gerisi gelmedi. Bir hıçkırık kaçtı dudaklarından. "Bana zorla... Dok.. " anlatamıyordu derdini. Ağlaması şiddetleniyordu. Efe kaan uzanıp güvenlik kamerasını kapattı. Büyük adımlarla odadan çıktı ve Batur'un yanına girdi. "Komutanım kız korkuyor. Bırakın devamını da sonra alalım" Batur başını çevirip kameraya baktı. Işığı yanmıyordu. Dosasyı kapatıp ayağa kalktı. "Peki. Şurayı imzala çıkabilirsin" Kız başını kaldırıp baktı batura ani bir hareketle. "Olmaz! Ben burdan çıkamam, öldürürler beni" ayağa kalktı hızla. Oturduğu sandalye gürültüyle devrildi. "Neden? Bir şey mi saklıyorsun ki? " Batur ellerini masaya yaslamış, kızı sıkıştırmaya çalışıyordu ama efe kaan kızla Batur'un arasına başını uzatarak göz temaslarını kesti. "Komutanım" Batur tek eliyle efe kaanı kenara itip tekrar kıza bakmaya başladı "Hayır bir şey saklamıyorum ama korkuyorum. Yine gelirler, bulurlar beni. Köy evinde kalıyorum ben, köyü basıyorlar hep. Bu sefer yaşatmazlar" diye diretti. "Ailen yok mu? " diye sordu bu sefer. Kız tekrar başını eğip parmaklarıyla oynamaya devam etti. "Öldürdüler. Annemi, babamı, dedemi. " "Sen nerdeydin? " batur kızdan şüphelenmiyordu ama sadece sormak için soruyordu. Belki bir şey çıkar umudu ile. "Kömürlükte saklanıyordum. Arkadaşım duygu var onlara gitmiştim. Eve geldiğimde teröristleri görüp saklandım. Onlar gidince koşarak eve gittim ama... " Bir ağlama krizi daha yakaladı onu. "Komutanım yeter" dedi efe kaan. Kız zaten konuşamıyordu, görüyordu. Zorlamanın bir anlamı yoktu. Zaten bildiği bir şey de yoktu. Batur dosyayı alıp çıkışa ilerledi. "Efe yanıma gel" Efe kaan önce başı eğik kıza baktı, ardından Batur'un peşinden çıktı. "Bir daha işime karıştığını görürsem karışmam" dedi sadece. Efe kaan'ın sessiz kalması gerekiyordu ama kalmadı. "Ama komutanım kız zaten korkmuş, konuşamıyor" Durdu Batur'un adımları. Efe kaana döndü. "Sanane bundan? " Haklıydı. Efe kaana neydi ki? Eğmedi başını. Ama konuşmadı da. Batur onu geride bırakıp albayın odasına ilerledi. ***** Fulya ile beraber önce alışcerişe gidip bir kaç dükkan gezdik, ardından bir parkta biraz oturup dinlendik. Daha sonra ise sıcak bir şeyler içmeye karar verip kafeye geldik. Hava güneşliydi ama yine de soğuktu. -3° "Ayy çok güzel geçti. Sende memnun kaldın demi" diye sordu bana. Başımı sallayıp "evet teşekkür ederim " dedim. "Ne demek canım herzaman. Ama dediğim gibi bir daha kendini üzmek falan yok tamam mı? " Yine başımı salladım. Masalardan birine oturup ikimizde sütlü kahve sipariş verdik. Etrafıma baktığımda kimisi kitap okuyor, kimisi ders çalışıyor, kimisi telefonla ilgileniyor, kimisi de arkadaşıyla sohbet ediyordu ama çoğunluk erkekti. Bir de şöyle bir algı vardı. Kızlar kafeye gidemez, uzun süre oturamaz erkekler bakar rahatsız eder bla bla bla. Bu bizim sorunumuz değildi, bu erkeklerin sorunuydu. Erkekler kızlara yaklaşmasa gayet normaldi herşey. Telefonuma gelen bildirim sesi ile çıkartıp bakmaya başladım. Bildirim sosyal medyamdandı. Batur yılmaz sizi takip etmek istiyor Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Geçen sefer profiline bakarken yanlışlıkla istek atmış, geri çekmiştim. Anlaşılan bildirim gitmişti. Ama ben bu isteği hem reddetmeyip, hem kabul etmezsem nerden anlayacaktı ki değil mi? Uygulamadan çıkıp telefonu kapattım ve masaya koydum. Kahvelerimiz geldiğinde keyifle içmeye başladık. Artık ondan uzak duracaktım. Çocukken çok ağlamış çok üzülmüştüm ama artık çocuk değildik ve unutmak için uzun yıllar harcamama gerek yoktu. Görmezsem unuturdum belki. Yani öyle umuyorum. Staj yaparken hastamın biri "ben onu unutamıyorum " diye gözümün önünde ağlamıştı. Eski kocasından dert yanıyordu. Oysa eski kocası onu aldatmıştı. "Önce sakin ol, kocanla olan tüm anıları unut, çıkart aklından sonra da bu ilacı al bir şeyin kalmaz" yerek postaladığım hastanın yaşadığını şimdi ben yaşıyordum. Aceba antidepresan kullansam bende unutur muydum? "Selam" diye başlayıp, yanımızdaki sandalyenin çekilmesiyle o tarafa döndüm. Neydi bu adamın adı ya? Askeriyede miydi neydi bu iki kez karşılaşmıştık. Keşke seni unuttuğum gibi baturu da unutsam adını bilmediğim şahıs. "Hayırdır ne oluyor? " dedi fulya savunmacı haliyle. Üzümlü kekim hemen de kabarır. "Şu pardon ben ahseni tanıdığım için izin almadan oturdum kusura bakmayın" dedi savunma yapar gibi. Hayır yani her tanıdığının masasına böyle oturuyor musun? Ayrıca ben seni tanımadım o ne olacak? Fulya bana bu kim bakışları atarken bende hayretle kaşlarımı kaldırıp adama bakmayı sürdürdüm. Neydi ya bunun adı? Barış ay Yoko Batur'un timindeydi. Yine batur dedim Allah beni kahretmesin. Cemal olabilir mi cemal dedi içimden bir ses cemil, suat. Ay yok ben iyice delirdim. "Volkan" dedi adam hatırlayamadığımı anlamış gibi. Tabi ya volkan. Hani şu Batur'un yanıma gelip "binim işim bitti aşkim çikilim mi? " dediği volkan. "Ahh kusura bakma unutuyorum hep" dedim bende. Batur'un yine aklıma gelmesi de gözümden kaçmadı yalnız. YETER ARTIK BURAMIZA GELDİ YA NEDİR BU BEE! Diye coşkuyla bağırdı iç sesim haklı tabi. "Önemli değil. Nasılsın? " "İyiyim" dedim. Aaa hayret ilk defa kısa cümle kurdum kız! "Hep iyi ol canım" Canım mı? Senin canını kediler kovalasın. Lan bak bana canımlı cicimli konuşma diyordu içimdeki ses. Ahh ahh bu sesi durdurmak ne mümkün. "Pardon beni de tanıtın da beyfendiyi şikayet etmeyim izinsiz oturdu diye" dedi fulya. "Volkan. Aynı taksiye binmiştik, baturla da aynı yerde çalışıyor. Bu da fulya ev arkadaşım" "Memnun oldum" diye elini uzattı ama fulya memnun olmamış gibi hiçbir şey söylemese de sıktı elini. Galiba baturla aynı yerde diye böyle yapıyordu. Batur, batur, batur illallah geldi artık. İp yok mu şuralarda benim sonum belli. "Batur yok mu? " diye sordu volkan. Al işte. Ben illallah ettim diyorum biri de hâlâ batur soruyor. "Yok" dedim. Bir kısa cümle daha. Aferin kız öğreniyorsun bu işi. Sana ben bir tatlı ısmarlıycam unutma. Ben,bana ısmarlıyorum. Şaka gibi. "Tabi yoğundur o. Nişanlısı gelmişti yanına" dedi arkasına yaslanarak. Şimdi batur bu adamın yanında bana aşkım demişti bu bir, adam Batur'un nişanlı olduğunu biliyordu bu da iki, o zaman beni de metresi olarak mı görüyordu bu da üç. Herkes beni o konumda görüyordu zaten. "Beni ilgilendirmiyor. Batur senin yanında o gün aşkım dedi bana ama aramızda bir şey yok bizim. Sadece eski arkadaşız o kadar" dedim sinirlenmiştim. "Biliyorum" dedi sadece. Ben ona bakmaya devam ederken o da konuşmasını sürdürdü "Batur hep yapar bunu. Hatta melikeye de yapmıştı aynısını" Melikeye mi? Timindeki kız olan melikeye mi? İyide melike onun kardeşi gibiydi. Burdan anlıyordum ki bu batur büyüyünce yavşak mı olmuştu ne? Aman banane. Göz devirip önüme döndüm. Fulya ayağa kalkıp çantasına uzandı. "Ahsen ya kalkalım mı artık benim randevum vardı" dedi kaş göz yaparak. Bu ortamdan rahatsız olduğu anlamına geliyordu. Bende başımı sallayıp kalktım ve çantamı aldım. "Size iyi günler. " kasaya ilerlediğimizde cüzdanıma uzandım. "Hesabı alabilir miyim? " "Hesap ödendi hanımefendi" Cüzdanımı açan elim durdu. "Nasıl? " Bizim kalktığımız masada oturan volkanı gösterdi parmağı ile. "Beyfendi ödedi" Ama yeterdi artık. İki seferdir hesabımı ödüyordu. Sinir tüm hücrelerimi esir alırken miğdeme stresten dolayı kramplar girmeye başladı. Öfkeli adımlarımı atıp yanına geldim ve yakasından tutup ayağa kaldırdım. Beni zorlamadan kalktı ayağa. "Napıyorsun sen ya? İki seferdir benim hesabımı ödüyorsun manyak mısın sen? Ben ödeyemiyor muyum? " Yakasını bırakıp sinirli bakışlarımı sürdürdüm. Gülümseyip bir adım geri çekildi. O arada mekana birileri giriyordu ama dönüp bakmadım. "Ben sadece bu güzelliğin elini cebine atmasını istemedim" dedi gevşekçe. Daha fazla tutamadım kendimi ve elimi kaldırıp sesi kafede yankılanacak sertlikte bir tokadı yüzüne yapıştırdım. "İyi bir daha olmasın" Arkamı döndüğüm an baturla karşı karşıya geldim. Anlamaz gözlerle bana ve Volkan'a bakıyordu. Yanında barış, yiğit, deniz vardı. Umursamadım. Zaten sinirliydim. Elimi göğsüne koyup kenara ittirdim ve açılan boşluktan geçip kendimi dışarı attım. ***** Bölüm sonu nasıl buldunuz bölümü? oy ve yorumlarınızla belirtin lütfen.
|
0% |