Yeni Üyelik
14.
Bölüm
@mylavanta_5

Yeni bölüm alarmı

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum canlarım

keyifli okumalar

*****

Sabah burnuma gelen güzel kokular ile gözlerimi açtım. Fulya yine döktürmüş anlaşılan diye kalkıp gittiğim mutfakta rümeysayı buldum. Yumuşacık, puf puf pişi yapmış sofrayı kuruyordu.

"Ooo rümeysa hanım erkencisiniz?"

bana dönüp gülümsedi ve elindeki bardakları masaya bıraktı.

"Gel sofra hazır"

Arkamdan fulya paytak adımlarla yanımıza geldi.

"Ahsen bu gün aç gidelim nolur kahvaltı hazırlayamayacağım ben" derken rümeysanın hazırladığı sofrayı farketti.

Bu eve geldiğinden beri kız hazırlıyordu herşeyi napsın o da bıkmıştı. Baktı ki benden bir halt olmuyor.

"Kız rümeysa sen mi yaptın bunları?"

rümeysa başını salladı. Fulyayla önce birbirimize baktık, ardından ikimizde koşup sandalyelere geçtik ve pişilerden ikişer üçer ağzımıza doldurduk. Rümeysa çay doldururken gülümsedi bu halimize. Pişi o kadar yumuşak olmuştu ki çiğnemeden yutuyorduk adeta.

yaklaşık yarım saatin sonunda tıka basa doymuştuk.

"ohh eline sağlık rümo çok yedim valla" diye karnını sıvazlamaya başladı.

"rümo mu? " diyerek gülümsedi rümeysa da. Anlaşılan hoşuna gitmişti.

"ben gidiyorum size afiyet olsun" diyerek odasına ilerledi.

"Rümeysa sürekli salonda kalamazsın canım biliyorsun demi?" diye sordum.

"biliyorum abla biraz para biriktirsem giderim zaten nolur biraz idare edin beni" diyerek başını eğdi. Kız bana abla demişti ama benden bir yaş büyüktü kendisi.

"ne ablası kız? Onu mu diyorum ben? Oturma odasını sana oda yapalım" dedim.

kız ne olduğunu anlamazken yanağından bir makas alıp ayağa kalktım.

"Bunu konuşuruz. Hadi bende çıkıyorum"

Bu gün hastalarımla görüşme yapacağım ilk gündü. Heyecanla odama gidip ne giyebilirim diyerek bakmaya başladım. Altıma bej renginde bir pantolon, üstüne de zümrüt yeşili bir gömlek giyindim. Siyah kabanımı da alıp çıktım. Saçlarıma müdahale etmemiştim, düz duruyordu.

Kliniğe geldiğimde bir kaç kişi bekleme alanında oturuyordu. Eceme yaklaşıp bu günki hastalarımın dosyasını aldım.

"Naber ecem"

"İyi ahsen hanım, kolay gelsin "

Dosyayı alıp odama geçtim. Bir kaç dakika sonra içeri bir kadın ve bir kız girdi. Kız tahmini 17,18 yaşlarında gibi duruyordu.

"Hoşgeldiniz buyurun lütfen" diyerek koltukları gösterdim. Kadın oturdu ama kız ayakta beklemeye devam etti.

"Otursana canım" dedim ama bana bakmadı bile. Annesi;

"Doktor hanım kızımın psikolojisi yerinde değil. Kaç doktor gezdik ama hiçbiri fayda etmedi " diye anlatmaya başladı. Kızın psikolojisinin iyi olmadığı yüzünden belli oluyordu zaten.

Dağınık saçlar, özensiz giyim, boş bakışlar ve stresle eliyle oynama. Kim olsa normal olmadığını anlardı. Defterimi ve kalemimi çıkartıp not almaya başladım.

"İsmi neydı? " diye sordum önce.

"leman" dedi.

Ne güzel ismi vardı.

"Bana kızınızın durumundan bahseder misiniz?"

Kadın masadaki şişelerden birini alıp açtı ve bir yudum içti. Leman hâlâ ayakta bekliyordu.

"Leman 15 yaşında bir genç tarafından yasaklı maddeye alıştırıldı, bunu fark ettik ve o çocuktan uzaklaştırdık. Ama bir faydası olmadı. İçine kapandı. Sürekli bilgisayarla, telefonla oynuyor bizi odasına yaklaştırmıyordu"

Notlarımı alırken bir soru daha yönelttim.

"Peki yasaklı maddeyi bıraktırdınız mı? "

"Evet bir çok hastanede tedavi oldu bıraktı ama bu sefer de psikolojisi bozuldu. Evde bağırarak şarkı söylüyor, duvarlara saçma çizimler çiziyor, bizimle konuşmuyor, gecenin bir saati uyanıp evin içinde geziyor. Bazen de kaçmaya çalışıyor. Korkuyoruz. Birimize birşey yapacak diye ödümüz kopuyor"

Gerekli notları almaya devam ettim.

"Bunu sadece geceleri mi yapıyor? "

"Evet. En çok geceleri oluyor bu"

"Birilerine saldırdığı oldu mu? "

Kadın bir yudum su daha içti.

"bu zamana kadar olmadı"

Başımı salladım. Biraz daha konuştuktan sonra Geceleri için etkili bir uyku ilacı ve gündüzleri için de sakinleştirici yazıp haftaya kontrol için tekrar gelmelerini söyleyerek yolcu ettim. İlk günüm olduğu için çok hastam yoktu.

Öğleden önce 3, öğleden sonra 2 hasta alıp günü bitirdim.

*****

Ahsen ve fulya gittikten sonra bulaşıkları toparlayıp evi temizlemeye başladım. Önce bir güzel süpürüp sildim. Daha sonra dip köşe temizledikten sonra toz aldım ve işimi bitirdim.

Ahsenin odası biraz dağınıktı, orayı düzenlesem kızar mı aceba diye düşünsem de girip orayı da düzenledim ama fulyanın odası derli toplu olduğundan oraya dokunmadım.

Akşam yemeği için ne yapabilirim diyerek dolaba bakındım biraz. Tavuk sote, pilav ve çorba yapabilirdim. Malzemeleri çıkartıp işe başladım.

Tavuk göğsünü bir tencerede haşlanması için bıraktım ve pilava geçtim. Şehriyeleri kavurup pirinci attıktan sonra iyice kavurup suyunu ve tuzunu ekleyip ağzını kapattım.

Çorba için mercimekleri de haşlanmaya bırakıp beklemeye başladım. Bu sırada kapı çalındı. Ahsen ve fulya bu saatte gelmezdi. Kapıya gidip delikten baktığımda efe kaan olduğunu gördüm.

Birden panik olmuş, heyecanlanmıştım. Ellerimi üzerime silip kilidi çevirdim ve kapıyı açtım.

"Meraba" dedi gülümseyerek. Bende aynı şekilde ona karşılık verdim.

"Ben bir şeye ihtiyacın var mı diye bakmaya geldim de" dedi çekingen bir tavırla.

"Hayır bir şeye ihtiyacım yok sağol. Senin sayende hem bir evim, hemde bir işim oldu"

Bana anlamaz gözlerle baktı.

"Nasıl yani? "

"Ahsenle fulya beni ev arkadaşları olarak kabul etti, ahsen de yeni açtığı klinikte çalışabileceğimi söyledi. Anlıycan beni bırakmıyorlar artık"

Bu durum efe kaanı bir yandan şaşırtsa da bir yandan mutlu gibi görünüyordu.

"Öyle mi? Çok... Çok sevindim hayırlı olsun"

"Sağol. Sen olmasan hâlâ sokaklardaydım" dedim başımı eğerek. O yardım etmese kimsenin bana yardım edeceği yoktu. Belki de bana bir kötülük yapacak, benden faydalanacaklardı bile.

Kadın cinayetleri, çocuk cinayetleri, taciz, tecavüz o kadar artmıştı ki, herkes üç maymunu oynuyordu. Kimse görmüyor, duymuyor, bilse bile bilmiyormuş gibi yapıyordu.

"Estağfurullah canım ne demek. Görevimiz" dedi başını eğerek o da.

"Ya kusura bakma Ocak'ta yemeğim var da. Kimse de yok içerde ama geçmek istersen" diye içeriyi gösterdim.

"Yok yok sen işine bak. Ben bakıp gidecektim zaten. Bir şeye ihtiyacın olursa haber ver yeter. "

"Veremem ki? " dedim. Benim telefonum da yoktu. Bu zamanda mektup gönderme de kalktığına göre veremezdim yani.

"Niye? "

"Telefonum yok. Ama çalışınca alırım o zaman haber veririm olur mu? "

Ne saçmalıyordum aceba? Niye haber verecektim ki elin adamına.

"Olur" dedi gülümseyerek. Bir kaç saniye daha bakıp merdivenlere ilerledi ve gözden kayboldu.

Kapıyı kapatıp sırtımı kapıya yasladım. Yüzüm yanıyordu. Yanıyor demişken galiba benim yemekler de yanıyordu. Koşarak mutfağa ilerledim.

*****

Son düğmeyi de ilikleyip aynadan yansımama bakındım. Siyah pantolon, siyah gömlek, siyah bir saat ve siyah bir ayakkabı. Sanki cenazeye gider gibi giyinmiştim. Rengarenk giyinecek değildim çünkü resmi olamam lazımdı.

"Hazır mısın batur? "

Arkamdaki aslıya baktım aynadan. Batur mu?

"Aslı şu evin içinde batur diyip durma bana. "

"Sende bana aslı diyorsun ama"

Ellerimi teslim olur gibi kaldırdım.

"Tamam sen tuğbasın ben emir. Bundan sonra bu ev içerisinde ve o adamların yanında isimlerimiz bu tamam mı? "

Başını salladı. Üstünde bordo bir elbise vardı ama elbisenin şekline, modeline bakma ihtiyacı duymadım. Ne giyerse giysindi.

"Hazırsan çıkalım"

Koluma girdi. Derin bir nefes aldım. Sıkılmıştım bu oyundan. Üç aydır nişanlı rolü yapıyorduk ama adamın güvenini daha yeni kazanabilmiştik. Herkese çabucak güvenmezdi ama gözünün tuttuğuna bir gün bile şüphe etmezdi. Beni pek tutmamıştı anlaşılan.

Ama inanıyordum, sonuna gelmiştik. Bu gün o evrakları ve tüm kirli, pis işlerini bulup düğmeye basacaktık. Bu gün, bu oyun son bulacaktı.

Evden çıkıp yan binaya ilerledik. Kapıdaki güvenlikler artık bizi tanıdığından zorlamadan açtılar kapıyı.

"Sorun çıkartma" dedi aslı sakince. Aman der gibi baktım. Birimizden birimizin başına bir şey gelmemeliydi. Bu görev sorunsuz bitmeliydi. Zile bastığımızda kapıyı sevinçle pırıl denen kadın açtı.

"Ahh hoş geldiniz buyurun buyurun"

Aslı hoşbulduk derken göz devirmemek için yoğun çaba sarf ediyordum. Sanki geleceğimizi bilmiyor gibi birde rol yapıyordu.

Salona geçip biraz sohbet ettikten sonra yemek yemeye masaya oturduk. İçimden bu yemeklerin hiçbirini yemek gelmiyordu. Hepsi haram parayla alınmış, hazırlanmıştı.

Uyuşturucu ticareti, silah ticareti, kadın pazarlama ve daha niceleri. Bu oyunu bu gün patlattın patlattın oğlum, patlatamadın komutandan azarı yersin. Hemde öyle böyle bir azar değil bu.

"Alışabildin mi? İki gündür gelmiyormuşsun şirkete. Bir sorun mu var? "

Adamın sorduğu soruyla ona döndüm. Volkan şerefsizi yüzünden nezarette yatmamdan dolayı gidememiştim manidar şirketlerine.

"Eşim ufak bir kaza geçirdi de, haber de veremedim o yüzden gelemedim" dedim inandırıcı olmaya çalışarak

"Aa öyle mi geçmiş olsun ne oldu? " diye sordu pırıl sahte merakla. Gözlerinden okunuyordu, herşeyleri sahteydi.

"Önemli değil aslında " dedi biraz düşünür gibi. Bir yalan arıyor olmalıydı. Onu kurtarmak adına ben girdim araya.

"Nasıl önemli değil hayatım. Biliyorsunuz tuğba hemşire. Hastanede bir hasta tuğbaya saldırdı iki gün evden çıkamadı bir daha olursa diye ama şimdi iyi"

Söylediğim yalan onlara inandırıcı gelmişti çünkü böyle bir yalanı sık duymadıklarından inanmakta da zorluk çekmediler.

"Geçmiş olsun canım" dedi tekrar pırıl. Ellerim kaşınıyordu. Artık sıra bendeydi.

"İzniniz olursa ben lavaboyu kullana bilir miyim? "

"Elbette, yukarıda solda"

Başımı sallayıp ayağa kalktım ve yukarı çıktım. Daha önce de geldiğimiz için çalışma odasının yerini biliyordum. Oraya ilerleyip kapıyı açtım ve içeri girip ardımdan kapattım. Önce çekmecelere, dolaplara, raflardaki dosyalara baktım. Hiçbir şey yoktu.

Ardından tablo göz kırptı bana. Kaldırıp baktığımda arkasına bir kasa buldum. Şifresi neydi aceba? Bu adamda unutkanlık vardı. Bu üç ay içerisinde anlamıştım bunu. O yüzden şifreyi kesin bir yerlere yazmış olmalıydı.

Dikkatle her yere baktım. Şüphelenmesinler diye hızlı hareket ediyordum. Bilgisayarın kenarında görünen kağıt parçasını çektiğimde şifreyi buldum. Hemen kasaya girip açılmasını bekledim.

Biraz dolar, altın ve euro vardı. Onları pas geçip dosyalara yöneldim. Telefonla resimlerini çekip karargaha gönderdim. Ne olur, ne olmaz diye dosyayı büküp bel kısmıma, pantolonun kemer yerine sıkıştırdım ve etrafı toparlayıp odadan çıktım.

Ama çıkar çıkmaz pırıl denen kadınla karşılaşmayı beklemiyordum.

"Hayırdır? Yolunu mu şaşırdın? "

"Imm evet lavaboyu bulamadım. İki oda gezdim ama burası da değilmiş"

Kadın bana çok flörtüz bakıyordu. Rahatsız olmuştum bakışlarından.

"Bak şurası benim odam, istersen oraya geçelim" dedi elini boynuma koyup. Bunun niyeti belliydi. Adam kadınla ilgilenmiyor, kadın adamla. Madem öyle neden evlendiniz?

"Ben aşağı insem iyi olacak"

"Ahh dur gitme hemen. Biraz takılalım inersin" beni öpmek için yaklaştığında kadını itip aşağı doğru hızlı adımlarla indim. Biran önce buradan çıkmamız lazımdı. Kimse hiçbir şey fark etmemeliydi.

"Tuğba hemen kalk gitmemiz lazım"

Adamda bana bakıp panikle ayağa kalktı.

"Bir şey mi oldu? "

"Annem rahatsızlanmış, acile kaldırmışlar. Geceyi böldük kusura bakmayın ama gitmemiz lazım"

Aslının bileğinden tutup aceleyle çıkarttım. Evin önüne geçip arabaya bindik ve oradan uzaklaştık.

"Aldın mı? "

"Aldım" dedim dosyaları çıkartıp. Onlar farkına varana kadar tutuklama emri çoktan çıkardı. Bir görevi daha tamamlamıştık. Üç ay uzun bir süreydi ama bitmişti.

Adam güvenmediği hiçkimseyi eve almazdı bu yüzden üç ay beklemek zorunda kalmıştık. Güvenini kazandığımız ilk anda değerlendirmiştik ve artık özgürdüm.

Aslıyla nişanlı rolü yapmayacak, o evde kalmayacak, ahsene yalan söylemeyecektim. Kışlaya geldiğimizde albayın odasına çıkıp dosyaları teslim ettim. Albay hemen işleme koyarken koridorda beni bekleyen aslının yanına ilerledim.

"Bitti mi yani? " dedi bana dönüp.

"Bitti"

Sessiz kaldı bir süre. Ardından uzanıp bana sarıldı. Karşılık vermedim. O da çok durmadı, ayrıldı zaten.

"Melike görevine dönmüş, ben gidip bir bakayım ona" arkasını dönüp bizim dinlenmek ve vakit geçirmek için kaldığımız odaya ilerledi.

Bir asker koşarak benim olduğum yere geliyordu. Yüzünde panik ve endişe vardı. Durdurup ne olduğunu sordum.

"Hayırdır ne oluyor? "

"Komutanım rojin kaçmış"

"Ne? Nası kaçmış? "

"Bilmiyorum komutanım. Görevlileri bayıltıp kaçmış. Güvenlik kameralarından baktık, arka çıkıştan gitmiş"

"Oğlum nöbetçi yok muydu orda?"

Sinirim yavaş yavaş hücum ediyordu beynime.

"Vardı komutanım ama öğle arası yemekhaneye... "

"KES! " diye bağırdım.

Topal hâlâ elimizdeydi. Kardeşi rojinin ismini vermişti sadece. Onun dışında hâlâ konuşmuyordu. Rojin de konuşmamıştı. Muhtemelen sınıra kaçmak için uğraşacaktı. Bir görevi tamamladık derken yeni bir görev çıkmıştı.

Asker albayı bilgilendirmek için içeri girdiğinde, bende üzerimi değiştirmek için odama ilerledim. Albay bu haberden sonra onu bulmamız için bizi yollayacaktı.

*****

Akşam eve geldiğimde kapıyı rümeysa açtı gülümseyerek. Bu kızı çok sevmiştim. Mutfakta pişirdiği yemekleri gördükten sonra daha çok sevmiştim.

"Aman aman aman neler de yaparmış bu kız"

Bir tencerenin kapağını açıp baktığımda mis gibi kokan mercimek çorbasını gördüm, diğer tencerede pirinç pilavı vardı, bir diğerinde ise tavuk sote.

Arkamı dönüp rümeysa ya baktım.

"Ne oldu beğenmedin mi? "

"Beğenmez olur muyum kız beğendim tabiki" diyerek sarıldım. Kıvırcık saçları yüzüme gözüme dolansa da umursamadım. Kapı açılıp kapandı. Fulya mutfakta sarılan bizi görüp yanımıza ilerledi.

"Aaa hemen satıldım mı ben ne? Beni de alın" diyerek yanımıza gelip o da sarıldı. Sımsıkı üçümüzde sarıldık birbirimize. Ayrıldığımızda rümeysa bizi üzerimizi değiştirmeye ve ellerimizi yıkamaya yollayıp kendi de sofrayı kurdu.

Bir güzel yemek yedikten sonra fulyayla bulaşıkları biz hallettik. Hallettik dediğim makinaya dizdik. Kız bu gün temizlik yapmış, bir de üstüne yemek hazırlamıştı. Üstelik benim odamı bile toplamış olacak ki düzenli duruyordu. En son aceleyle çıktığım için dağınık bırakmıştım.

Ardından atıştırmalık bir şeyler alıp televizyon izlemeye başladık ama kimse izlediğinden bir şey anlıyor gibi durmuyordu.

"Nasıl gidiyor seninki? " diye sordu fulya.

"Ne benimki? "

"Baturla"

Bu gün işimle oyalandığımdan aklıma çok sık düşmemişti ama sağolsun fulya eşeğin aklına karpuz kabuğu sokmuş oldu.

"Bilmem görmedim hiç dünden sonra. Konuşmuyoruz da zaten"

Ne konuşacaktım onunla. Daha evlenmeden nişanlısıyla aynı evde kalıyordu, üstelik evlenmeden altını çizerim. Bananeydi ki zaten.

"Boşver konuşma" dedi bir cipsi ağzına tıkayarak. Telefonuna bir bildirim gelince çıkartıp baktı bir kaç saniye ve bir şeyler yazmaya başladı. Dönüp bakmadım ne yaptığına.

"Batur kim? " dedi rümeysa.

"Benim çocukluk arkadaşımdı, burda karşılaştık. Ayrıca asker, efe kaanın komutanı"

Hmm der gibi bir ses çıkartıp önüne döndü. Benim de telefonuma bir bildirim düştü. Açıp baktığımda kayıtlı olmayan bir numaradan mesaj vardı.

Bilinmeyen numara: Yarın seni alıcam ve bir yemek yiyeceğiz. Akşam ;)

Kimdi bu şerefsiz akşam akşam. Biri benimle alay mı ediyordu?

Ahsen: sen kimsin?

O an aklıma volkan geldi. Bir hafta boyunca ne istersem yapacaksın demişti. Numaramı nerden buldu bu? Batur vermiş olabilir mi? Dedi iç sesim. Olamazdı. Batur hayatta bu adama numaramı vermezdi.

Bilinmeyen numara: Yine unutmuşsun :(

volkan ben. Hani bir hafta istediklerimi yapacağın

Ahsen: pislik

telefonu sessize alıp sehpaya bıraktım. Fulya hâlâ telefonla ilgilenirken rümeysanın başı omzuma düştü. Garibim bu gün çok yorulmuş olmalıydı. Fulyayı dürttüm.

"Git kiminle konuşacaksan odanda konuş, kız uyudu yatağını yapalım da yatsın"

Telefonu kapatıp cebine koydu ve ayaklandı.

"Kimle konuşucam yaa iş güç. " diyerek çıktı salondan. Dikkatli bir şekilde rümeysayı yatırıp üzerini örttüm ve televizyonu kapatıp odama geçtim.

Bende yorulmuştum ama biraz daha telefonla oynayıp öyle uyumaya karar verdim.

Batur'un attığı istek hâlâ duruyordu. Göz devirdim. Beklesin işinin adı ne?

Biraz daha gezindim hesabımda ve bırakıp yattım. Sabah yine hastalarım gelecekti ve ben yine çok heyecanlıydım.

*****

Bölüm sonu

Nasıl buldunuz?

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum

bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın.

​​​​​

Loading...
0%