@mylavanta_5
|
Toplanın yeni bölüm alarmı oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin canlarım keyifli okumalar ***** Sabah yine rümeysanın hazırladığı mis gibi kahvaltıya uyandım. Bu gün hiç enerjim yok gibiydi. Uykumu tam alamamıştım. Kahvaltıdan sonra rümeysayı da alıp kliniğe gittim. Rümeysa buranın temizlik ve çaycılık bölümünde çalışacaktı. Ona başka bir iş vermek istesem de şuanda ona uygun bir pozisyon malesef ki yoktu. O da sorun etmedi zaten hemen kabul etti. Bu gün Allah'tan çok hastam yoktu. Gittiğimde bir kişi bekliyordu beni. Kendisi kocasından ayrılmış ve psikolojik olarak kötü durumdaydı. Zamanında şiddet gördüğü için ve kendini değersiz hissettirildiği için bazı şeyleri ben yapamam diye reddediyordu. Bir saatlik sohbetin ardından kendisini yolcu ettim. Yapması gerekenleri de bildirmiştim. Bir sonraki hastam 19 yaşında bir kızdı. Sosyal anksiyete problemi vardı. Tek başına hiç bir yere gidemiyor, çekiniyor, korkuyordu. Bunun için de bir çözümüm vardı elbette. Tek başına yapabileceği şeyleri not edip kağıdı kendisine verdim. Bunlar şöyleydi ki ; Tek başına kısa bir yürüyüş yap, tek başına hastaneye git ve şikayetini kendin dile getir, tek başına bir kafede otururken, sipariş ver vb. Böyle insanlar küçükken başkaları tarafından yardım aldığı için büyüyünce de kelimeleri toparlayamıyor ve aşırı stres, kaygı problemi yaşıyordu. Bir çok hastam olmuştu böyle staj yaparken. Öğle arası yemek yemek için rümeysayı da alıp dışarı çıktım. Ecem kliniğe sipariş vereceğini söyledi. Rümeysa köyde büyüdüğü için bu tarz ortamlara yabancıydı. Bir restoranta girip sipariş verdik. Sürekli bana bakıyor, gülümsüyor, başını eğiyordu. Bence bu kız gayet sosyal bir kızdı ama hâlâ bize alışamamıştı. Düşünsenize bu kızın içinden kulüp kızı çıkıyor. Ne gülerdim. Aslında eğlenceli de olurdu. Siparişlerimiz geldiğinde yan masaya üç kişilik erkek grubu oturdu. Masalar birbirine yakın olduğundan onların konuşmalarını biz, bizim konuşmalarımızı onlar duyuyordu. Masaların yakınlığı şöyleydi; sandalyeyi geriye çeksen, diğer masanın sandalyesine değiyordu. Öyle bir yakınlık. Rümeysa bu durumdan rahatsız olmuş gibi önüne bakıyordu sadece. Ben gayet rahat bir şekilde yemeğimi yerken yan masadan biri garsona şöyle seslendi; "Garson bize şu çıtırlardan veriyor musunuz ya? " Önlerinde dikilen garson önce bize ardından da anlamaz gözlerle adama bakmaya devam etti. Adam bundan çekinmeden konuşmasına devam etti. "Valla öyle bir çıtır ki ben böylesini görmedim" Sinirim yavaş yavaş tepeme gelirken çatalımı sertçe masaya bıraktım. Çıkan ses ile bize döndüler. "Rahatsız oluyoruz. Ya susun düzgünce yemeğinizi yiyin, yada basın gidin" Oturduğumuz yer cam kenarıydı ve camlar yarıya kadar açıktı. Bu gün hava güneşli olduğu için açılmış olmalıydı. Yoldan geçen biri bile duyabilirdi sesimizi. "Yok ya? Sen mi öğreteceksin bize ne yapıp yapmayacağımızı? Hem sen niye karışıyorsun ki, üstüne mi alındın? Biz kıvırcık çıtıra demiştik onları" Rümeysa ya döndüğümde başı önünde, kıvırcık saçlarıyla yüzünü gizlemeye çalışıyordu. "Arkadaşım o benim. Onun da rahatsız olduğu belli. Böyle devam ederseniz polis çağırırım" diye direttim. Su içmek için elimi bardağıma uzatıp almıştım ki adamın söylediği ile elim havada, bardak elimde kaldı. "Çağır ne olacak buraya gelen kızların ne olduğu belli. Naz yapmayın şimdi" Gözlerimi kapatıp bir derin nefesi içime çektim ve ayağa kalkıp elimdeki bardağı adamın kafasına fırlattım. Mesafe yakın olduğundan adamın kafasına çarpan bardak tuzla buz olurken adam acıyla inleyip bağırmaya başladı. Bardağı çarptığım yerden kanlar akarken bir eliyle kafasını tutuyor bir eliyle de bana yaklaşıp tokat atmaya çalışıyordu. Ben tepkisiz kalırken bir el, adamın elini havada yakaladı. "İndir o elini, münasip bir yerine sokmayım" Sesi tıslar gibi gelen baturu görünce adam elini zorlada olsa Batur'un elinden kurtarıp bana tehdit saçan gözlerde baktı ve restoranttan çıktı. Bana dönen batura dönmedim. Sandalyeme oturup boş bardağa bir su daha doldurdum ve yavaşça yudumladım. Rümeysa korkmuş olacak ki hiç sesini çıkartamıyordu. "Özür dilerim" dedi sadece kısık bir sesle. "Dileme sen bir şey yapmadın" dedim bir yudum daha alıp. Batur sinirle sandalyeyi çekip oturdu. "Neler oluyor burda? " "Bir şey olduğu yok, adamlar rümeysaya asılıyordu bende dersini verdim. " dedim önüme bakarak. Batura bakmamak için büyük çaba sarf ediyordum. "Ben gelmesem sende dersini alacaktın ahsen" "Gelmeseydin" dedim bu seferde. Sakin tavrım onu sinir ediyordu, biliyordum. "Bu kızın ne işi var seninle" dedi. Gözlerimi devirdim. Efe kaan görevde bulup getirdik demişti, tanıyor olmalıydı. "O benim ev arkadaşım" bir kaç saniye yüzüme baktığını hissediyordum ama dönüp bakmadım. "Efe kaan mı getirdi? " Yine sessiz kaldım. Cevabın o olduğunu anlamış başını sallamıştı. Ardından rümeysa ya dönüp parmağını ileri uzatarak konuştu. "Bana bak ahsenin başına senin yüzünden bir bela gelirse kendine saklanacak yer ara" rümeysa şokla başını kaldırıp önce batura, ardından bana döndü. "Saçmalama istersen" dedim ilk defa batura dönerek. Biz göz göze geldiğimizde bizi bölen şey şerefsiz volkanın sesi oldu. "Selam ahsencim" Batur'un arkasında, sırıtarak bana bakmaktaydı. Bir de bu vardı başımda bela. Akşam ile ilgili bir şey söylerse batur yanlış anlaya bilirdi. Ayağa kalkıp çantama uzandım. "Hadi rümo gidelim" rümeysaya rümo demek daha kolayıma geliyordu bence çok da güzeldi. "Ne işin var lan senin yine burda. Her başımı çevirdiğimde ahsenin yanındasın" dedi batur da ayağa kalkarak. Volkan kollarını göğsünde toparladı. Bu bir fırtına yaratacaktı belli. "Ben kliniğe gittim ama ahsen burda dedi sekreteri, bende buraya geldim. Akşam yemek yiyeceğiz de baş başa" Başımı bir sağa bir sola yatırdım yavaşça. Yanlış anlamıştı işte. Dönüp sinir harbi gözleri ile bana bakmaya başladı. İnkar etmemi yada yalan dememi bekliyor olmalıydı. Malesef değildi. Bir hafta boyunca her istediğimi yapacaksın sözüne sadık kalmalıydım yoksa batura bir zararı dokunabilirdi. "Doğru mu bu? " Gözlerimi yerden kaldırıp baturla göz göze geldim. Gözlerimde ne gördü bilmiyorum ama bir şey söylemeden arkasını dönüp restoranttan çıktı. Sinirle çantayı masaya fırlatıp Volkan'a yaklaştım. Rümeysa bu hareketimden dolayı sıçramıştı. "Seni gebertirim. Benim için hiç zor olmaz anladın mı? Bir daha Batur'un yanında saçma sapan imalarda bulunma " diye tehdit vari konuştum. Yüzlerimiz arasında bir el kadar mesafe vardı. Başını çevirip camdan dışarıya döndü. Bende döndüğümde batur arabaya binmek üzereydi ama bize bakıyordu. Hemen geri çekilip çantamı aldım ve rümeysanın elini tutarak oradan çıktım. ***** "SÜRÜN! " Efe kaan yerde kan ter içinde kalmış bir şekilde sürünüyordu. Diğerleri arkasından yürüyerek geliyor, efenin bu haline gülüyorlardı. "Komutanım nolur yeter, bir saat oldu" dedi efe kaan zar zor nefes alarak. Batur yere doğru eğilip bağırdı. "Duyamadım asker bir daha söyle! " "Emredersiniz komutanım" diyerek sürünmeye devam etti. Baturdu işte. Ahsene zararı dokunacak hiçkimseyi yanında istemezdi. O kız masum görünse de ne olacağı belli değildi. "Yeter, kalk! " dedi bağırarak. Efe kaanın artık dermanı kalmamıştı. Yavaşça ayağa kalktı. "Sen benden habersiz o kızı ahsenin yanına sokarsan, cezanı da çekersin. Bir daha böyle bir şey olduğunu duyarsam sürünmekle kalmaz uçarsınız. Anlaşıldı mı asker! " diye bağırdı. Herkes aynı anda " emredersiniz komutanım " diye bağırınca onları orada bırakıp içeriye adımladı. Efe kaan kendini sürünme parkurunun yanındaki banka attı. Diğerleri de sırayla oturdular. Kimisi çimlere, kimisi banka, kimisi yola. "Öldüm lan" dedi efe nefes almak için zorla elini boğazına atıp. "Oğlum sana bu ceza az valla bak. Bir keresinde köpeğe bağırdım diye beni 100 tur koşturmuştu kışlayı" dedi deniz. K9 köpeği eğitim alıyordu. Eğitmenin attığı top denizin yanına düşmüş, köpek de denize koşunca beni ısıracak diye korkarak bağırmış, hatta taş atmaya çalışmıştı. Tabi bu batur için bir bahaneydi. O gün çok sinirliydi ve gözüne deniz görünmüştü. "Bence de az" diye onayladı aras. Melikenin yaraları iyileşmiş artık ekibe geri dönmüştü. "Ben bu zamana kadar batur komutandan bir ceza görmedim çok şükür" diyerek örgülü saçlarını geriye attı. "Kızsın da ondan" dedi deniz de. "Ne alakası var. Yerinizde duramıyorsunuz, sonra da ceza alıyorsunuz. " diye savunmaya geçti hemen. "Sana kim diyor oğlum git de görevde bulduğun kızı ahsenin yanına sok diye" diyerek yiğit de girdi araya. "Ne yapsaydım? Kız gizli gizli burda banklarda yatıyordu. Geceler soğuk diye kıyamadım" dedi. Artık nefesi düzene girmişti. "Sanane oğlum elin kızından. Hem sen nerden buldun ahsenin evini?" diye sordu yiğit merakla Barış yavaşça elini kaldırdı. O gün ahseni eve bıraktığı için biliyordu adresi. Efe kaan da acil, kızın yardıma ihtiyacı var deyince vermek mecburiyetinde kalmıştı. "Aman deyim batur komutan duymasın yoksa seni de cezalandırır " dedi deniz. Herkes sessizce oturdu bir süre. Ardından bir asker gelip albayın onları çağırdığını söyleyerek gitti. Hepsi toplantı odasına geçip selam verdiler beyaz perde önündeki albaya. Batur da geldikten sonra albay konuşmaya başladı. "Oturun çocuklar. Biliyorsunuz ki rojin askerlerimizin ihmalini fırsat bilip kaçmış. Ama bu durum bana çok garip geliyor çünkü içeriden biri yardım etmediği sürece kaçması mümkün değil" dedi ve o da masaya geçip oturdu. Batur oturduğu yerde dikleşti. Bunun tek bir anlamı vardı. "Nasıl yani? İçimizde bir köstebek mi var? " Albay yavaşça başını salladı. "Evet. Rojinin olduğu oda kilitliydi, ayrıca o koridorda kaç tane asker nöbetteydi. Arka çıkış kapısı da öyle. Birinin yardım etme ihtimali çok yüksek" Herkes birbirine bakmaya başladı. Böyle bir şey bu zamana kadar sık rastladıkları bir şey değildi. Hepsi de şaşırmıştı. "Ne yapıcaz peki şimdi komutanım?" diye sordu barış. "Herkes çok dikkatli olacak. Gözünüzü dört açacaksınız. Sınırdan geçmek için mutlaka bir fırsat kollayacaktır." Rojin hâlâ bulunmamıştı. Heryerde aranıyordu ama bir sonuç yoktu. Topal da hâlâ konuşmuyordu. Yarın ceza evine nakli yapılacaktı. Mahkemesi orada devam edecekti. Herkes odadan sırayla çıktı, toplantı bitmişti. Barış kantinden bir çay alıp bahçeye, banklara oturmuş yudumluyordu. Telefonuna gelen bildirim sesi ile çıkartıp baktı. Fulyadandı. Fulya önce sosyal medyadan yazmış, ardından numarasını almıştı. Topalın sorgusuna o girmek istemişti ama bu doğru olmazdı. O kadar komutan, asker varken dışarıdan bir avukat alamazlardı şuan içeri. Rojini sormuş, bulunup bulunmadığını merak etmişti. Barış hâlâ bulamadıklarını, dikkatli olmaları gerektiğini söyledi. Rojin biri tarafından ya saklanıyordu yada çoktan dağa kaçmıştı. Sınırı geçmeye çalışacaktı ama abisini almadan asla gitmezdi. Abisine kızgındı çünkü abisi onu satmış, ismini vermişti. Onunla hesaplaşmasını daha sonra yüz yüze yapacaktı. Biraz daha konuştuktan sonra konuşmaları bitince ikisi de yazmayı bıraktı. Şuan konuşacakları tek konu topal ve rojindi. ***** Sinirle küçük halka küpemi taktım. Volkan'la buluşacaktım ve üzerimi giyiniyordum. Elbette güzel bir şey giymemiştim. Ona süslenecek değildim ya. Zaten en başından sevmemiştim onu. Altıma buz mavisi, dar kot pantolon giyip üzerime de siyah bir kazak giydim. Siyah montumu da alıp çıktım. Yanıma ne bir cüzdan, ne de bir çanta almıştım. Sadece telefon. Zaten çok durmayacaktım. Ayağıma da spor ayakkabılarımı giyip çıktım. Rümeysa ve fulya yemek yiyordu. Çağırdığım taksiye binip adresi verdim ve geriye yaslandım. Akan yola bakıyordum ama gördüğüm akan yol değildi elbette, düşüncelerimdi. Baturu her gördüğümde üzülüyordum. Onu görmek istemiyordum. Ben onu unutmak zorunda kalmıştım, şimdi karşıma çıkması hiç iyi olmamıştı. Yarım saat içinde restoranta geldiğimde yanıma aldığım taksi parasını ödeyip indim. Işıklar yanıyordu, ama kimse yok gibiydi. Tedirgin bir şekilde içeri adım attım. Bir garson önüme çıkmış, beni yukarı kata ilerletmişti. Volkan ortadaki masalardan birine oturmuş beni bekliyordu. Geçip karşısına oturdum. Yüzümde hiçbir ifade yoktu. "Neler oluyor? " Gülümseyerek kollarını masaya yasladı. "Senin için mekanı kapattırdım. Senle konuşacağım özel şeyler var da" Gözlerimi devirdim. Bu adamla geçirecek beş dakikam bile olamazdı benim. "Ne söyleyeceksen çabuk söyle, vaktim yok" Başını ağır ağır salladı. Ben ne yaptığını seyrederken o gayet rahat bir şekilde garsonu yanına çağırıp sipariş verdi. "Vaktim yok dedim! Çabuk o... " "Sus! " diye bağırması ile cümlem yarım kaldı. Kollarımı göğsümde birleştirip sinirli bakışlarla bakmaya başladım. İğrenç bir adamdı. Bir hafta içinde benden daha neler isteyecekti kim bilir. "Ahsencim seninle çok farklı olabilirdik biliyor musun? " dedi gözlerime bakarak. Rahatsız edici bir bakışı vardı. "Ne saçmalıyorsun sen? " "Baturla diyorum aranda bir bağ olmasaydı, çok farklı olabilirdik" Ellerimi masaya koyup konuşmaya başladım hırsla. "Batur olmasaydı bile seninle asla bir hayatım olmazdı" "Diyorsun" der gibi baktı bana. Ardından bir kaç saniye daha gözlerime bakıp arkamda bir noktaya bakmaya başladı. Yavaşça ayağa kalktı ve ellerini teslim olur gibi kaldırdı. Yüzünde garip bir ifade vardı. Korku desem değil, şaşkınlık desem değil. Garip bir ifadeydi. Ben ne olduğunu anlamazken şakaklarıma yaslanan demirle tüm algılarım sıfırlandı. "Kalk" dedi arkamdan bir kadın sesi. Dediğine uyup yavaşça kalktım. Gözlerim volkandaydı. Şimdi çevik bir hareketle silahını çıkartmasını ve beni kurtarmasını bekledim ama yapmadı. "Volkan bir şey yap" dedim çaresiz çıkan sesimle. Ne olduğunu anlamamıştım. Kadının elindeki silahtı bunu algılamıştım ama neden benim başımdaydı onu anlamamıştım. "Yapamam. Silahım yanımda değil" dedi elimden bir şey gelmiyor der gibi. Gözlerim dolmaya, tedirgin olmaya başladım. Batur olsa ne olursa olsun kurtarırdı beni. O an telefonumun zil sesi çalmaya başladı. "Bir hareket yapıyım deme gebertirim seni. Çıkartıp ve masaya koy" diye emir verdi kadın. Dediğini yapıp telefonu cebimden çıkarttım. İyi insan lafın üstüne demişler, batur arıyordu. Dolu gözlerle telefonu masaya bıraktım. Kadın beni ileri doğru itti. "Şimdi sesini çıkartmadan benimle geleceksin. Ölmek istemiyorsan eğer" Mecburen ilerledim. Başıma ilk defa böyle bir şey geliyordu ve ne yapacağımı bilmiyordum. Volkanın yanına geldiğimizde silahın arkasıyla kafasına vurdu. Ama bu vurmak değildi, resmen elinin tersiyle itti. Volkan büyük bir darbe gibi yere yığıldı. Kadın beni çekiştirerek kapıya yaklaştı. Silahı cebine koydu ve koluma girdi. Silahın namlusu karnıma değiyordu. "Şüphe çekersen ölürsün kadın. Şüphe çekme, kurtul" Beni bırakacağını umut ederek dediğini yaptım ve sessizce ilerledim. Gözlerim akmak için an kolluyordu. Dişlerimi dudaklarıma bastırıp başımı göğe kaldırdım. Ağlamamak için sık yaptığım şeylerdi. Batur beni bulabilecek miydi? Aşağı indiğimizde yolun karşısındaki siyah arabaya bindirdi beni. Arabada iki adam vardı. Biri sürücü diğeri yolcu. Kadın silahı adama verip koltuktaki iple ellerimi ve ayaklarımı bağlamaya başladı. Hiç sesimi çıkartamıyordum. Şuan şokta mıydım, yaşadıklarım rüya mıydı emin değilim. Sadece gördüklerimi sessizce izliyordum. ***** Bölüm sonu bölümü nasıl buldunuz canlarım? oy ve yorumlarınızı bekliyorum 🤗
|
0% |