Yeni Üyelik
16.
Bölüm
@mylavanta_5

Yeni bölüm alarmı

sizlere yeni bölüm getirdim. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum

keyifli okumalar.

*****

Bir kez daha denedi şansını batur. Ahseni arıyor, ama cevap alamıyordu. Volkan'la buluşacağını duyduğunda bir sinirle çıkmıştı oradan ama şimdi düşündüğünde ahsenin o adamın yanında güvende olmayacağını biliyordu.

Aramaları açılmıyordu. Artık git gide endişelenmeye başladı. Sıkıntılı bir nefes bıraktı. Ahsen batura kızgın bile olsa üç aramadan sonra mutlaka açardı. Başına kesin bir şey gelmiş olmalıydı.

"Ne oluyor? " diye sordu yanına gelen barış.

"Ahsen telefonları açmıyor" dedi bir kez daha ararken. Barış gayet normal bakıyordu ama bilmiyordu ki ahsen volkanın yanındaydı.

"Abartma yine kızmıştır bir şeye. "

"Hayır öyle değil, ahsen bu akşam Volkan'la buluşacaktı. Arıyorum açmıyor, normalde olsa açardı. Kesin başına bir şey geldi "

Barış volkanın ismini duyunca normal duruşu bozuldu. O da güvenmiyordu Volkan'a.

"Nasıl ulaşıcaz o zaman"

Batur hiç düşünmedi.

"Numarasını aratıcam"

Batur hızlı hızlı ilerlerken barış arkasından bağırdı.

"Albay duymasın! "

Umursamadı batur. Ahsen şuan onun için daha önemliydi. Albay duysa bile duracak değildi. Albay kızardı çünkü ondan habersiz bir iş yapıldığında.

Bilgisayarlarla dolu odaya girip çalışan askerlerden birine yaklaştı.

"Eren bir numara vericem nerde olduğunu bulabilir misin? "

Asker başını sallayarak numarayı aldı. Bir kaç işlemden sonra telefonun sinyalinin geldiği adresi batura verdi. Batur albaya söylememesi gerektiğini söyleyerek çıktı.

"Barış ben gidiyorum. Sana ihtiyacım olursa telefonun açık olsun"

Barış da onunla gelmek istese de engel oldu. Arabaya binip hızla kışladan çıkarken bir yandan da ahseni aramaya devam ediyordu. En sonunda telefon açıldı.

"Alo ahsen? " sesi bir hayli panik çıkmıştı

"Ahsen yok" dedi volkan. Sesini yorgun çıkartmaya özen göstererek. Batur kaşlarını çattı.

"Nerde"

"Kaçırdılar"

Batur anı bir fren ile arabayı yolun ortasında durdurdu. Arkadan korna sesleri geliyordu ama o şuanda onları umursamıyordu.

"Ne? Ne demek kaçırıldı! "

"Kaçırıldı işte " dedi volkan da sinirle. Batur telefonu kapatıp sinirle ilerledi konuma. Mekana geldiğinde koşarak içeri girdi. İçeride kimse yoktu. Üst kata çıktığında volkan bir masada oturmuş, yüzüne buz tutuyordu.

Yanına geldiğinde gözünün altı hafif mordu ve dudağı patlamıştı.

"Ahsen nerde! " diye bağırdı Volkan'a. Volkan başını kaldırıp zorla konuştu.

"Biz yemek yiyorduk, bir kadın bize doğru koşup ahsenin başına silah dayadı aldı gitti. " dedi.

Batur sinirle saçlarını karıştırdı.

"Niye bir şey yapmadın a....a k......m"

Batur'un ağır küfürü karşısında yüzünü buruşturdu.

"Silahım yanımda değildi ne yapabilirdim ki? "

Batur masadaki ahsenin telefonunu alıp, Volkan'a da bir yumruk çakarak mekandan çıktı. Şimdi nereden bulacaktı onu?

Aklına karakolda ki bir memur arkadaşı salim geldi. En son beş ay önce konuşmuşlardı. O da bitlisteydi ama görevleri dolayısıyla hiç görüşmemişlerdi. Telefonunu çıkartıp hemen olayı anlattı.

Salim güvenlik kameralarına bakacağını söyleyerek kapattı. Batur bu sefer de barışı aradı. Durumu kısa bir şekilde ona da anlatıp bir kaç kişi ile gelmesini ve kimseye duyurmamalarını söyledi. Barıştan onayı alınca kapattı.

Salim aramış, mekandan siyah bir araçla çıktıklarını ve en son dağ yoluna ilerlediklerini söylemişti. Batur telefonu kapatıp gaza sonuna kadar bastı. Ahseni dağa çıkartmadan onu yakalaması lazımdı.

Siniri hat safalara ulaştıkça başına ağrılar giriyor, beyni uyuşuyordu. Kendinde suç buldu bu sefer. Ahseni o adamın yanına göndermemesi lazımdı.

*****

Hava iyice kararmıştı. Önümü sadece aracın ön lambaları ile görüyorduk. Etraf gittikçe ıssızlaşıyordu. Etrafta ağaçlar tektüktü ama ormanlık alan gibiydi.

Korku artık bütün vücudumu ele geçirmişti. Adamlar ve kadın Kürtçe bir şeyler konuşuyordu ama ben hiçbir şey anlamıyordum.

Adam dikiz aynasına bakıp panikle kürtçe bir şey söyledi. Kadın hemen arkasını dönüp o da baktı.

"Ahh lanet olsun" diye bağırdı.

"Bas biraz gaza bas! "

Bende dönüp baktığımda bir aracın bizi takip ettiğini gördüm ama hangi renk yada hangi model seçemiyordum.

"Bundan kurtulamazsak sınırdan geçemeyiz " diye homurdandı. Ne? Beni sınıra mı götüreceklerdi? Ben şokla kadına döndüm. Kadın da beni fark edip bir kaç saniye baktı ve uzanıp ayaklarımı çözdü.

Arkadan bir kaç el silah sesi geldi. Ben çığlık atıp başımı eğerken adam da kontrolünü sağlamaya çalışıyordu. Bir el daha silah sesi ile araba bir sağa bir sola yalpaladı.

Öndeki adam yine Kürtçe bir şey söyledi.

"Kahretsin. İnin aşağı ateş edin" diye bağırdı kadın öndekilere. Araba durmuştu. Kadın kapıyı açıp indi ve beni de kolumdan çekiştirerek indirdi. Adamlar ateş ederken dönüp arkama baktım.

O an baturla göz göze geldim. Gözlerim birden dolmaya başladı. Batur da araçtan inmiş kapının ardında kendini savunmak için eğilmiş duruyordu. Kadın tekrar silahı başıma dayayınca korkuyla önüme döndüm.

Beni çekiyor, koşturuyordu. Batur iki adama ateş ederken biz karanlık ormana daldık. Tek ışık kaynağımız gökteki ay'dı. Ama yine de önümüzü tam göremiyorduk.

"Yürü allahın belası. Seni başıma bela ettiler. Kızı al seni çıkartır dediler. Kaçamadan gebericez senin yüzünden"

Kim demişti bunu? Ben ne alakaydı? Bu kadın kimdi? Hallerinden tekin tipler olmadığını anlamıştım ama kim olduklarını bilmiyordum. Arkamızdan batur bağırdı.

"ROJİN! AHSENİ BIRAK BENDE SENİ ÖLDÜRMEYİM"

Kadın arkasına dönüp daha hızlı koşmaya başladı. Ellerim bağlıydı ve beni çekmesiyle sürekli sendeliyordum. Gözlerim artık daha fazla tutamamış, yaşları bırakmıştı. Ağlıyordum.

Batur'un arkamızdan geldiğini bilmek bile beni güvende hissettiriyordu.

Kadın beni hızlandırmak için kolumdan bir daha çektiğinde dengemi kaybettim ve dizlerimin üzerine düştüm.

"Ağhhh" diye bir inilti döküldü dudaklarımdan. Kadın benim düşmemle durmak zorunda kaldı.

"Kalk allahın cezası kalk! "

Zorlanarak kalkmaya çalıştım ama dizime batan ağaç dalları yüzünden dengemi toplayamıyordum. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

"Kalk dedim sana! " batur nerdeydi? Onu göremiyordum, sesi de gelmiyordu. Zorla ayağa kalktım. Kadın beni koşturmaya devam etti. Artık dermanım kalmamıştı. Cebinden birşey çıkartıp dudaklarına yaklaştırdı.

"Havar beni duyuyor musun? "

Havar kimdi? Ne değişik bir isimdi. Rojin denen kadın olduğu yerde durdu. Batur'un gelmemesini fırsat bilip nefeslendi. Bende dinlenmeye çalıştım, çok yorulmuştum.

"Havar dedim nerdesin lan it! "

"Söyle" dedi bozuk bir Türkçeyle adam.

"Peşimizde bir asker var. Bu kızı başımıza bela ettiniz yardım gönderin. Bu kızla tek başıma çıkamam burdan"

Adam biraz bekledi ve cevap verdi.

"Nerdesin? "

"Ormandayım"

"Tamam gönderiyorum adamları"

Konuşma bitti. Kimdi bunlar? Beni nereye götüreceklerdi? Deli gibi korkuyordum. Ellerim soğuktan titremeye başlamıştı. Üzerimdeki mont işe yaramıyor gibiydi.

"Rojin! " diye bir kere daha bağırdı batur. Etraf karanlıktı, nerden geliyordu göremiyordum.

"BATUR BURDAY... " diye bapırıyordum ki rojin elini dudaklarıma kapattı.

"Kapa çeneni! Gebertmeyim seni. Yürü! " kolumdan tekrar çekip koşturmaya başladı. Patika yola çıktığımızda bu seferde düz yolda koşuyorduk. Karşıdan bir arabanın farları gözlerimi yakmak ister gibi yanıyordu.

Rojin de kim olduğunu anlamadan silahı başıma dayadı ve beklemeye başladı. Araba az ileride durdu ve içeriden sivil bir şekilde Batur'un timi çıktı.

Barış, yiğit, efe kaan ve aras. Sadece deniz ve melike yoktu. Arkamızdan gelen ayak sesleri ile oraya döndük. Batur silahını sıkı sıkı tutmuş, bize bakıyordu. O an yolun sağ tarafındaki gölü fark ettim. Su sesi yavaş yavaş geliyordu.

"Yaklaşmayın, kız ölür" dedi rojin.

"Kızı bırak zorluk çıkartma" dedi barış. Rojin bir barışlara, bir batura bakıyordu.

"Çekilin gidiyim yoksa öldürürüm"

Batur bir iki adım daha yaklaştı.

"O ölürse senin sağ kalacağını mı düşünüyorsun? " dedi batur. Sesinde bir tehdit vardı.

"Ona sıktığın an beynini dağıtırım. Şimdi yavaşça bırak silahını"

Rojin bırakmadı. Arkasını göle döndü. Sırtım rojinin göğsüne yaslıydı. Sıkı sıkı boynuma doladığı koluna sarıldım. Ellerim hâlâ bağlıydı. Korkuyordum ve ağlamamı durduramıyordum.

Batur bana hiç bakmamıştı şu ana kadar. Onla göz göze geldiğim ilk an arabanın orasıydı.

"Asıl siz indirin yoksa kız ölür dedim"

Kimse onu umursamadı. Batur'un arkasından silah sesleri duyulunca batur panikle yere eğildi. Barış ve diğerleri o tarafa ateş ederken rojin beni çekip göle doğru itti.

"AĞhHhH" korkuyla bir çığlık attım. Önce ayaklarım, bacaklarım, karnım, kollarım ve en son başım suya değdi. Nefesimi tuttum ve gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Ellerim bağlı olduğu için refleksle çırpınmaya başladım.

Bir kez yüzeye çıktım ama bir saniye olmadan geri battım. Nefes almak için açtığım dudaklarıma su dolmuştu. Bir kez daha çıktığımda tükürdüm ama nefes almama kalmadan tekrar battım. Ellerimden dolayı yüzemiyor, kendimi koruyamıyordum. Montum ıslandığı için ağırlık yapıyordu.

Bir daha su yüzeyine çıkamadım. Bilincim yavaş yavaş kapanıyordu. Ne kadar nefes almamak için dirensem de ağzıma ve burnuma su kaçtı. Kendimi bırakmak üzereyken ellerime bağlı olan ipten tutulup yukarı doğru çekildiğimi hissettim.

Bilincimi kaybetmemek için direndim o an. Kurtuluyor muydum?

Suyun yüzüne çıktığımda ağzımdaki suyu püskürerek derin derin nefes almaya başladım. Ciğerlerim sudan dolayı yanıyor gibiydi. Burnum da aynı şekilde. Aldığım nefes yetmiyordu.

"Ahsen iyi misin? " diye sordu panikle batur. Başımı salladım ama gördü mü bilmiyorum. Arkadan bir el silah sesi gelince beni kendine çekti ve kıyıya doğru yüzdü. Beni de kendisi ile beraber çekti.

Kıyıya çıktığımızda bacaklarım titriyordu.

"Yürüye bilecek misin? " dedi.

"Evet" dedim ama yürüyemezdim.

Silah sesleri artarken ilerlemeye başladık hızla. Beni o kadının çektiği gibi çekmiyordu ama yine de adımlarımız hızlıydı. Bir ağacın arkasına sırtını yasladı ve beni de önüne alıp elimdeki ipleri çözmeye başladı.

"Batur ne oluyor? " dedim korkulu bir sesle. Üşüyordum. Hava soğuktu ve biz az önce sudan çıkmıştık.

"Yiğitle efe kaan rojinin arkasından gitti, arasla barış da sonradan gelen adamları bizden uzak tutmaya çalışıyor. Onlardan uzaklaşalım barışgil de gelir peşimizden" dedi ipi yere atarak.

Elimden sıkı sıkı tutup ilerlemeye devam etti. Bende peşinden ilerledim. Bacaklarım artık yürümüyordu. Dizlerime ağaç dalları batmıştı ve sudan dolayı da bir hayli titriyordu ama batur buna rağmen yavaş ilerliyordu.

Sesler kesildiğinde bizde ormandan çıkmış, yolda ilerliyorduk. Saat kaçtı bilmiyorum ama gecenin bir yarısı olduğunu düşünüyordum.

Bir araç bize yaklaştığında kenara çekildi ve bekledi. Araba yanımızda durduğunda bu kişinin barış olduğunu gördük. Batur arka kapıyı açıp önce beni bindirdi, ardından da kendi bindi.

Arabada barış, yiğit, ben ve batur vardı.

"Diğerleri nerde? " dedi batur düşüncelerimi duymuş gibi.

"Senin arabayı almaya gittiler. Rojin yaralı, kaçtı. Diğerleri de bizi oyalayıp kaçtılar" dedi barış. Anlamıyordum, neler oluyordu.

"Komutanım albay duyarsa mahveder bizi" dedi yiğit arkasını dönerek.

"Söylemezseniz bilmez" dedi batur da.

Bu sefer barış devraldı sözü.

"Biz söylemeyiz söylemesine de volkan? " dedi sorar gibi. Volkanın ismini duyduğumda alnıma yaslanan namlu sanki yine yaslanmış gibi ürperdim.

"Ahsen neler oldu? " diye bana döndü batur. Dudaklarımı ıslattım ve yutkundum. İçerisi sıcaktı, barış klimayı yakmıştı.

"Volkan çağırdı beni akşam için, gittim. Yemek sipariş verdi beklerken başıma silah dayadı o kadın. " diye özetledim.

"Volkan bir şey yapmadı mı? " dedi yiğit sinirle.

"Hayır. Silahı yanında değilmiş" dedim.

Barıştan hahh diye bir ses çıktı.

"Volkan ve silahının yanında olmaması, garip" dedi sadece.

"Batur onlar kimdi? "

Elini başıma koyup beni göğsüne yasladı.

"Boşver şimdi onu, dinlen"

Kendimi çok yorgun hissediyordum. Sıcaktan dolayı bir kaç dakika sonra mayıştım ve gözlerim yavaş yavaş kapandı. Bazı sesleri duysam da anlayamıyordum.

"Bir daha asla bırakmıycam seni" diyordu bir ses.

Ardından diğer bir ses duyuluyordu.

"Seviyorsun onu demi"

Bilincimin açılması için direndim. Ne konuşuyorlar diye dinlemek için ama olmadı.

"Evet"

"Ama siz nişanlısınız komutanım?" dedi başka bir ses.

"Hayır değilim." cümlesinden sonra algılarım kapandı. Duyduklarımı anlamamış, kafamda toparlayamamıştım.

*****

Saat 12.35

Biz hâlâ yoldaydık. Ormanlık yolu çıkmıştık ama etraf hâlâ kayalıklarla, uçurumlarla doluydu. Bir el silah sesi duyuldu. Barış arabayı sağa, sola sarssa da toparladı.

"Noluyo lan? " dedim panikle. Hâlâ kurtulamamış mıydık?

"Komutanım peşimizden geliyorlar."

Derin bir nefes bıraktım. Ahsen omzumda yatıyordu. Yüzü çok solgun ve yorgundu.

"Kurtulmamız lazım bunlardan " dedi efe kaan. Araba arkamızdaydı, bizi takip ediyordu.

"Komutanım ilerdeki dönüşte siz inin, az ileride yokuşun orda bir kulübe var oraya saklanın. Biz adamları atlattıktan sonra sizi almaya geliriz. Yoksa bu şekilde çıkamayız " dedi barış.

Adamlar sürekli bir sağa bir sola geçmeye çalışıyordu ve araç sarsılıyordu. Bu şekilde kaza yapabilirdik.

"Tamam. Hızlan adamlar yetişmeden inelim"

Barış onay verip biraz daha gaza bastı ve virajı sert bir şekilde döndü. Bende ahseni çıkartmak için hazırlandım.

"İnin komutanım" diye bağırdı barış ve kapıyı açıp hızlıca indim. Ardından ahseni kucağıma alıp kapıyı kapattım ve taşların oraya gizlendim. Barış gaza basarken arkadaki araç göründü. Taş büyük olduğu için bizi görmediler. İnşallah bir şey gelmezdi başlarına.

Ahsen hâlâ uyurken, ben kucağımda ahsenle ilerlemeye başladım. Üzerindeki kıyafetler tam kurumamıştı, nemliydi. Saçları da ıslak. Böyle giderse hasta olacaktı. Kulübe çok uzakta değildi ama oraya varana kadar hasta olurdu muhtemelen.

Gece tüm ayazını indirmişti yere. Ben koşar adım kulübeye geldim. Burada bir koruyucu oturuyordu. Kendisi bazen köyde, bazen burda kalır buraları denetlerdi. Işıklar yanmadığına göre burda değildi. Tek katlı kulübenin bahçe kapısından içeri girdim.

Adam yardıma ihtiyacı olan olursa diye anahtarı hep balkondaki küpün içine saklardı. Göreve geldiğimizde bir kaç kez uğramıştık buraya. Ahseni balkondaki sandalyeye oturtup anahtarı aldım ve kapıyı açıp tekrar kucağıma alarak içeri soktum.

içerisi de tıpkı dışarısı kadar soğuktu. İçeride bir yatak, tahtadan yapılmış oturma alanı ve açık bir mutfak vardı. Evin ortasında saman sobası denilen küçük bir soba vardı bir de. Ahsen üşümesin diye onu yatağa bırakıp üzerini örttüm.

"anne" diye sayıkladı varla yok arasında.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve geri çekilerek dışarı çıktım. Evin yan tarafında odun görmüştüm, onunla sobayı yakabilirdim. Kucağıma doldurduğum odunlarla içeriye geçtim.

ne olur ne olmaz diyerek ışığı açmıyordum. Bir tane gaz lambasını yakıp ortaya koydum. Ortam çok loş ama güzel duruyordu. Odunları kovanın içine doldurup biraz da kapının kenarında duran çalı çilpiyi koyup yaktım. O yavaş yavaş yanarken ahsenin yanına yaklaştım.

Yüzü küçüklüğündeki gibi değildi. Mesela küçükken yüzü küçük ve tombikti. Şimdi ise küçük ama zayıf. Küçükken gözünün altında gül dediğimiz bir kırmızılık vardı. Şimdi ise kar gibi beyaz.

Çok şey değişmişti yirmi yılda. Ahsen gittikten sonra okula gidiyor, hevessiz bir şekilde eve geliyordum. Sokağın başında bana doğru koşan bir ahsen yoktu. Silahçılık oynadığım, pamuk prensesçilik oynamak için kucağımda taşıdığım kız yoktu.

Elimi saçlarına koyup okşamaya başladım. Islandığı için sert geliyordu elime. Ama okşamaya devam ettim. Çok özlemiştim onu, çocukluğumu. Beni nişanlı sandığı için kaçıyordu benden.

Sonunda nişanlılık oyunu da bitmişti. Yarın pırıl denen kadının, kenanın ve tüm adamlarının ifadesi alınacak ceza evine gönderilecekti. Şuan sorgu için karakolda bekliyorlardı.

Ahsen yerinden kıpırdayınca elimi çektim. Yavaş yavaş gözlerini açmaya başladı. Geri çekilip uyanmasını bekledim.

"Batur" dedi gözlerini açıp uykulu bir sesle.

"Burdayım"

"Nerdeyiz biz? "

"korkma bir kulübedeyiz. Barış bizi almaya gelecek"

Peşimizdeki adamlardan bahsetmedim. Bir de bundan korkmasındı. Üzerindeki battaniyeyi itip ayağa kalktı.

"Gitmek istiyorum ben"

Bir adım attığında kolundan yakaladım.

"Dur hayır şuan çıkamazsın"

"niye? "

"Çıkamazsın dedim ahsen olmaz"

"çıkarım"

Elimi itip kapıya ilerledi. Kapıyla ahsenin arasına girip sırtımı kapıya yasladım ve anahtarla kapıyı kilitleyip kilidi elime aldım.

"Gidemezsin dedim"

Sinirle başını çevirip soludu.

"Saçmalama aç şu kapıyı"

"Ahsen dışarısı tehlikeli. Bizi almaya gelene kadar çıkamayız burdan"

"İstemiyorum! Nişanlı bir adamla aynı ortamda yalnız kalmak istemiyorum. Ver şu anahtarı"

Elini uzatıp elimdeki anahtarı almaya çalıştı ama ben elimi geri çekince burun buruna gelmek durumunda kaldık.

İkimiz de birbirimizin gözlerinin içine bakıp bekledik öylece. Gözleri yeşille karışık elaydı. Elanın en güzel hali. Gözlerim bir saniyeliğine dudaklarına kaydı.

Benim bakışımla gözlerini kaçırıp bir adım geri gitti.

"aç şu kapıyı"

"Otur önce konuşalım"

"konuşacak bir şey yok batur aç dedim! "

"ben nişanlı değilim"

"sana aç di..."

Ne dediğimi sonradan algılamış gibi sessiz kaldı.

"Ben nişanlı değilim. Aslı sadece görev için benimle nişanlı rolü oynuyordu, kimse şüphelenmesin diye de dışarıda da sürdürdük. Ama bitti. Adamlar yakalandı, oyun bitti. Nişanlı falan değilim ben"

Gözleri bir süre gözlerimde oyalandıktan sonra elini kaldırıp bir tokat yapıştırdı.

*****

Bölüm sonu canlarım

devamı diğer bölümde

oy ve yorumlarınızı bekliyorum, hoşçakalın.

 

​​​​

 

Loading...
0%