@mylavanta_5
|
Yeni bölüm Oy ve yorumlarınızı bekliyorum ***** Saklandığı ağacın arkasından dikkatli bir şekilde çıktı. Elinde tuttuğu tahtayı silah tutar gibi tutuyordu. Baturla silahçılık oynuyor, ona yakalanmadan onu vurmayı planlıyordu. Oyun gereği aynı timdelerdi ama başka oyuncu olmadığı için birbirini vuracaklardı. Batur bu oyunu çok seviyordu ve oyunda iyiydi. Ahsen ne kadar iyi olmasa da elinden geldiğince oynamaya çalışıyordu. yerden bulduğu bir taşı cebine koydu. Eğer ileride baturu görürse ve vuramazsa bomba atacaktı. Taş biraz büyüktü. Avucunun içini dolduruyordu. Eli küçük olduğu için tam geliyordu. Etrafta batur görünmüyordu. Diğer cebinden arabaların emniyet kemeri takılan kısmını çıkarttı. Yolda bulmuşlardı. Biri emniyet kemeri takılan yeri sökmüş, çöpün oraya atmıştı. Ahsen de oradaki kırmızı yere basıyor, sanki telsizle konuşuyor gibi konuşuyordu. "merkes, merkes" ses gelmedi tabi. Ama ahsen çaktırmadan devam etti. "Ben seni bulamadım batuş nerdesin? " Yine ses gelmedi. Oflayarak telsizini cebine koyup ilerledi. Önünde kırmızı bir araba duruyordu ve camından gördüğü kadarıyla arkasında biri vardı. Sinsice gülümsedi ve cebinden bomba olarak kullandığı taşı çıkarttı. arabaya biraz daha yaklaşıp fırlattı ve bağırmaya başladı "BOOOMM! " Taş önce arabanın camına, ardından da Batur'un kafasına çarptı. Cam kırılırken batur da acıyla bağırmaya başladı. "AĞĞHHH KAFAM! " Ahsen kahkaha atıyor, olduğu yerde zıplıyordu. "Vurdum seni batuş, vurdum seni" Yerinde hem zıplıyor, hem oynuyordu. Ama arabanın arkasından başı kan olmuş baturu görünce panikle elini ağzına kapattı. Batur başını tutarak eve doğru koşmaya başladı, ahsen de peşinden koştu. Eve geldiklerinde Batur'un ağladığını görünce, ahsen de ağlamaya başladı. Batur'un annesi nermin hanım panikle önce oğlunun başına bir bez koymuş, ardından hemen hastaneye götürmüştü. Ahsen de ağlaya ağlaya evine gelmişti. Ama geldiğinde arabanın sahibi bağıra çağıra annesine kızını şikayet ediyordu. Çocukların camı kırdığını, sonra da koşarak kaçtıklarını söylüyordu. Adam aşağı inene kadar çoktan kaçtılar diye isyan ediyordu. Ahsen korkup tekrar kaçtı ama gidecek yerleri olmadığı için kömürlüğe saklandı. ahsenin annesi, babası duymasın diye sandıkta biriktirdiği parayı vermiş, adamı zor bir şekilde göndermişti. Ahh şu yaramaz ahsen. Her seferinde başına mutlaka bir iş açıyordu. ***** Uyandığımda saat neredeyse altıya geliyordu. Akşam olmak üzereydi ve benim karnım çok acıkmıştı. Dolaba göz atıp önüme döndüm. Galiba aşağıdan sipariş verecektim. Ben bir hafta nasıl dayanacaktım buna? Zorlanarak tekerlekli sandalyeye bindim ve telefonun yanına geldim. Telefonun yanında Batur'un numarası duruyordu ama kenara itip telefonu kaldırdım. Ondan yardım isteyemezdim artık. Telefon bir kez çalmıştı ki bir erkek sesi duyuldu "Resepsiyon buyurun? " "İyi akşamlar. Ben akşam için yiyecek bir şeyler isteyecektim" "Tabi. Bu günki menümüzde ıstakoz, deniz ürünleri salatası ve sebzeli pilav var. Bunları istemezseniz sebzeli çorba, mevsim salatası ve suşi var. Ne tercih edersiniz? " Hepsinden de nefret ederdim. Sadece çorba ve mevsim salatası almaya karar verdim. "Ben sadece çorba ve mevsim salatası alayım" "Tabi efendim hemen hazırlatıyorum" Telefon kapandı. O zamana kadar pijamalarımı giymek için bavula ilerledim. Yemek yedikten sonra televizyon izler yatardım. Kapı çaldı. Ben ne çabuk geldi diye düşünerek kapıya gelip açtım ve geri çekildim. Karşımda batur duruyordu. "Sen neden geldin? " "Ne o beni istemiyor musun artık? " "Hayır öyle değil de " Panikle kendimi düzeltmeye çalıştım. "Şaka yaptım. Hadi hazırlan, gidiyoruz." "Nereye? " "Yemeğe " Önce üzülmeme sebep oluyordu, sonra yemeğe götürüyordu. Ama bu sefer gitmeyecektim. Nişanlısı ile yesindi yemeğini. "Gerek yok ben aşağıdan sipariş verdim. Sana afiyet olsun" Kapıyı kapatacakken elini koyup bu girişime engel oldu. "Hadi ahsen yaa! Bir yemek yer geliriz. Hem sen sıkılmıyor musun burda? Çok sıkıcı burası, hava alırsın" "Ben havamı aldım zaten gerek yok" "Anlamadım? " Saçmalıyordum artık. Baturla benim aramda bir şey yoktu, neydi bu kıskançlık. Ne bekliyordum ki? Kaç yaşına gelmiş adam birde bekar mı olacaktı. Onun hayatından bana neydi? "İyi tamam bekle de hazırlanayım" O başını sallayıp kapıyı kapatırken ben bavula ilerleyip kapağını kaldırdım. Akşam serin oluyordu burası bu yüzden ona göre bir şey almalıydım üzerime. Siyah, ince boğazlı bir kazak aldım üzerime giydim. Altına da yine bol bir siyah pantolon giydim. Alçımdan dolayı dar giyemezdim zaten. Ceket olarak da kot seçtim. Çantama telefonumu atıp kucağıma koydum ve kapıya gidip açtım. Açmamla bakışlarını bana çevirip ilerledi ve beni yine kucağına aldı. Bu hareketi artık beni arahatsız ediyordu. "Arabayı da alalım bu sefer. Yanlış anlaşılmasın" "Arabaya gerek yok, ben varım" Kapıyı kapatıp asansöre ilerledi. Asansör gelince binip aşağı indik. Arabaya ilerlediğinde arabanın arka koltuğunda birileri görünüyordu. Beni ön koltuğa bırakıp yan tarafa geçti. Arabayı çalıştırdığında arkadaki erkeklerden biri seslendi. "Komutanım bu hanımefendi kim? " Konuşması hafif bozuk gibiydi ama yine de iyiydi. "Sanane oğlum " Batur beni tanıtmayınca ben az da olsa yönümü arkaya çevirip kendimi tanıttım. "Ahsen ben memnun oldum" "Bende deniz ablacım memnun oldum. Batur komutanın timindeyiz bizde. " Abla diyordu ama emindim ki aynı yaşlardaydık, hatta benden büyük bile olabilirdi. "Sen kaç yaşındasın ki? " diye sordum. Adam gülümseyip cevap verdi. "Ben mi? Ben 28 yaşındayım" "Ovv sen benden büyükmüşsün. Ben 25 yaşındayım, izin ver de ben sana abi deyim" "Yok canım estağfurullah" dedi gülümseyip. Ardından yanındaki adam konuştu. "Meraba yenge bende efe kaan" Yenge mi? Garip bakışlar atarak cevap verdim hemen. "Haa yok ben aslı değilim, Batur'un çocukluk arkadaşıyım ben. Eski bir arkadaş" O da beni eski bir arkadaş diye tanıtmıştı nasıl olsa. Bakışları bana döndü, ardından tekrar önüne. "Memnun oldum efe" "Efe kaan" diye düzeltti beni. Ne fark ederdi ha efe, ha efe kaan. İkisi de adamın ismiydi işte. Ben anlamaz gibi bakarken deniz beni aydınlattı. "Kendisi efe denmesini sevmezde ahsen bacı" Bu sefer de bacı olmuştuk iyi mi? Ben daha fazla konuşmazken deniz tekrar konuşmayı devraldı ama bu sefer ki hedefi baturdu. "Komutanım aslı kim? " Nasıl yani? Tim arkadaşları bilmiyor muydu Batur'un nişanlandığını? "Oğlum bilmiyor musun? Komutanın nişanlısı ya" Efe kaan açıklama gereğinde bulununca deniz şokla batura döndü. "Vaaa! komutanım ne zaman nişanlandınız? " Ben hayretle bakarken, batur sinirle soludu. "Oğlum, denizcim sabrımı sınama yavrum" Deniz bu laflardan sonra ağzına hayali bir fermuar çekip efe kaana döndü. "Oğlum bana niye kimse demedi lan? " dedi fısıldayarak ama yine de duyuldu. "Sen sonradan geldin ya oğlum" "Haa" dedi aydınlanır gibi. "Ee o zaman melikenin telefonda konuştuğu aslı, o aslı mıydı? " diye sordu. Batur bunu duymuş, dikiz aynasından denize bakıp seslenmişti. "Ne konuştu lan! " Deniz küskünce baktı batura. "Söyleyemem komutanım. Sonra bana kızıyorsunuz" "Söylesene oğlum! " "Hayır söylemem" Batur bir ya sabır çekip önüne döndü. Denizin söylemediğini efe kaan söyledi. "Komutanım biz bekleme alanındaydık, melikenin telefonu çaldı. Arayan aslıymış biraz konuştular, sonra melike yemeğe gidicez sende gel dedi aslıya bu kadar yani. Bunu söylüyor deniz" "Ne? Yemeğe aslıyı da mı çağırdınız? " Batur sanki bunu söylerken kızmış gibiydi. Bu tavrına anlam veremedim. Nişanlısı değil miydi aslı? İnsan nişanlısını hep görmek isterdi, bu uyuz niye böyle yapıyordu? "Biz çağırmadık, melike çağırdı. Ayrıca benimle konuşmayın komutanım. Ben size küsüm" Deniz trip atar gibi kollarını bağladı. "Kes lan! Seninle konuşan mı var? " diye çıkıştı denize. "Komutanım bak bu iki oldu. İkidir kalbimi kırıyorsunuz bir şey demiyorum" denizi, efe kaan susturdu. Nihayet mekana gelmiştik. Erkekler inerken batur yanıma gelip kucağına aldı yine. Bu durum beni rahatsız ediyordu gerçekten. Nişanlı bir adamın kucağında gezmek hoş bir şey değildi. Herkes bize bakıyordu. İçeri girdiğimizde erkeklerin olduğu bir masaya geçtik. İçlerinde bir kız vardı fakat bu aslı değildi. "Komutanım hoş geldiniz... " diyordu ki bir tanesi, beni görünce sustu. Batur beni sandalyeye bırakıp yanımdaki boş sandalyeye oturdu. İki masa birleştirilmiş üzerinde sadece su ve mezeler vardı. "Tanıştırayım ahsen çocukluk arkadaşım bunlarda benim tim arkadaşlarım barış, yiğit, melike, aras. Diğer ikisiyle de tanıştın zaten" diyerek kestirip attı. Kimin yiğit, kimin barış olduğunu anlamadan bakarken herkes tek tek açıklamaya başladı. "Barış ben" diye elini kaldırdı en baştaki kumral adam. Yanındaki esmer yiğitmiş. Kız zaten melikeydi onu anlamıştım. Aslıyı arayan buydu. Gözümden düştün melike kusura bakma. Aras'da kendini tanıtıp başını eğdi. Siparişleri verip beklemeye başladık. Herkes et yerken, ben balık sipariş verdim. Etle aram çok yoktu. Yerdim ama canım isterse. Siparişler yavaş yavaş gelirken kapıdan aslı girdi içeri. "Selam gençler" bakışları bana döndü. "Ahh sende mi burdaydın. Tanışmadık ama, sen timden falan mısın? " Kız bana samimi bakıyordu ama içim ısınmamıştı kıza. "Hayır, psikoloğum ben! Ahsen yıldıray" sesim biraz sert çıkmıştı galiba. Ayarını tutturamamıştım. Herkesin bakışı bana döndü. Yüzümü normale çevirip zoraki bir gülümseme sundum. Kız başını sallayıp Batur'un yanına geldi ve barışa seslendi. "Barış sen karşıya geçsene" Barış ikiletmeden Batur'un yanından kalktı, melikenin yanına oturdu. Aslı baturu öpecekken batur yüzünü biraz geri çekip öpmesini engelledi. Bu görüntü nedense hoşuma gitmişti ama belli etmedim tabi. Kız da siparişini verip konuşmaya başladı. "Ee nasılsınız çocuklar? Efe geçtin mi sınavı? " Efe memnuniyetsiz bir yüzle cevap verdi. "Efe kaan! Geçtim aslı hanım sağol" Yenge dememişti. Bana demişti ama aslıya dememişti. Bu durum da gözümden kaçmadı. Burada neler dönüyordu? "Ahh lütfen hanım deme " dedi aslı kırılmış gibi. Efe kaan sadece başını sallamakla yetindi. "Ne sınavı? " diye efe kaana baktım. Gülümseyip cevap verdi hemen. "Rütbe yükseltme sınavı. Çavuştum, başçavuş oldum" "Ne güzel, tebrik ederim. " dedim bende bir gülümseme gönderip. Sadece bir baş selamı vermekle yetindi. "Ahsen bacı yav, sen psikologmuşsun. Hazır doktorsunuz bizim şu arkadaşı da iyileştir " deyip yiğit'in başını okşamaya başladı. Yiğit denizin elini itip kafasına bir tokat çarptı. "Önce seni iyileştirsin salak" Batur'un "şşş" diye uyarmasıyla ikisi de sustu. Aslı hemen konuşmaya başladı "Stajyersindir daha sen. Kaç yıl oldu okul biteli" üstten bakışlarına sert cevabımı yapıştırdım. "Stajyer değilim! Bir yıldır işimi layığıyla yapıyorum " "Öyle mi? Ben seni stajyer sanmıştım. Çok küçük duruyorsun" Sinirlenmiştim. Hatta sinirden elim titremeye başlamıştı. Demiştim ben çabuk sinirlenirim diye. Elimi masanın altına, bacaklarımın üzerine indirdim. Elim çok titriyordu. Bir psikolog olmuştum ama bir tek kendimi iyileştirememiştim. Her seferinde bana laf sokuyordu görebiliyordum. Elimin üzerinde hissettiğim el ile yan tarafa döndüm. Batur elimin titrediğini görmüş, elimi tutuyordu sakinleştirmek için. Nişanlı bir adam için fazla rahattı hareketleri. Daha çok sinirlenip elimi hırsla çektim. Fakat çektiğim elim bu sefer de masanın kenarına çarpmış feci şekilde acımıştı. Dudaklarımdan "ahh" diye bir nida dökülünce bakışlar bana döndü. "Şey... Elimi çarptım da" Siparişler gelmiş herkes sessizce yemeye başlamıştı. Ben balığımı yerken aslı kendi çatalıyla batura et uzatıyordu. Ama batur huylusu kimsenin çatalını, kaşığını, tabağını, bardağını kullanmazdı. Aslının elini itip kendi yemeğinden yemeye devam etti. Denizle yiğit bir konuyu tartışıyor, barışla melike görevde yaptıklarını konuşuyordu. Arasla, efe kaan da sosyal medyada gördüğü komik videoları anlatıyordu birbirine. Aslı ara ara diğerlerinin sohbetine dalmaya çalışsa da kimse onu umursuyor gibi değildi. Efe kaan arasa bakıp kahkaha atarak gülmeye başladı. "Kanka o dizi ne kadar saçmaydı yaa. Leylayı Medusa ilan etmişlerdi ya o sahnede koptum valla. Tekrar izlediğime inanamıyorum" deyip bir kahkaha daha attı. Bu sahne bana tanıdık geldiğinden odağımı oraya çevirdim. "Hangi diziden bahsediyorsunuz? " Aras bana döndü. "Hani bir zamanlar Samanyolu'nda yayınlanan bir asker dizisi vardı biliyor musun? " Heyecanla atıldım. "Evet biliyorum " gözlerimin parladığına emindim. Çocukluğumun dizisiysi, nasıl unuturdum ki? Ben ordaki tek asker karakter kızdım "aslı" Aslı deyince dönüp yan tarafa baktım. Yemeğini yiyordu. Sonra batura döndüm. Ama batur zaten bana bakıyordu. Gözlerimi çekip efe kaan ve arasa döndüm. O zamanlar bir karakteri seçer o gibi davranırdık, bende aslıyı seçmiştim. Şahin ile bir ayrılıyor, bir barışıyordu. Sinir olsam da yine de seviyordum onları hatta onların şarkısını bile hatırlıyordum hâlâ. "sen yoksun korkuyorum, bir hain sızılarımda" neyse işte böyle devam ediyordu. "Çocukken çok izlerdik, o zaman saçma değildi ama büyüyünce saçma gelmeye başladı. " Efe kaana katılıyordum. Saçma bir diziydi ama çok güzeldi. Yemeğimi bitirip arkama yaslandım. Lavaboya gitmem gerekiyordu ama sandalyem yoktu, koltuk değneği de. Nasıl gideceğimi düşünürken melike ile göz göze geldim. "Melike senden bir şey istesem? " Batur'un bakışlarının bana döndüğünü hissettim "Tabiki buyur" kibarlığı beni mutlu etmişti. "Lavaboya gitmem gerek ama ayağımdaki alçı yüzünden tek gidemem, yardım eder misin? " "Elbette ne demek. Gel " hızla benim yanıma gelip koluma girdi. Melike çok güzel bir kızdı bence. Simsiyah uzun saçları vardı. Dar, kargo cep pantolon giymiş, üzerine de kül rengi bir kazak geçirmişti. Çok havalı duruyordu. Yavaşça beni kaldırıp destek olarak lavaboya götürdü. Bir kabine sokup çıktı ve kapıyı kapattı. Ben işimi halledip üzerimi düzelttim, bu sırada çok zorlanmıştım tek ayağımın üzerinde durmak çok zordu. Düğmeyi ilikleyip doğrulduğumda tek ayakla dengemi sağlayamadım ve bir adım geri giderek arkaya doğru düştüm. "Ahhh" alçılı ayağım düşmenin etkisi ile sızlamaya başladı. "Ahsen! İyi misin? " dışarıdan gelen melikenin sesi ile sızlanmaya başladım. "Düştüm, ayağım çok acıyo" "Kapıyı aç yardım edeyim" "Açamam, ayağa kalkamıyorum" gözlerim dolmaya başladı. Hareket edemiyordum. Yerler ıslaktı, muhtemelen yerleri de yıkamışlardı ve üzerim ıslanmıştı. Sürünerek kapıya yaklaştım. Melikenin sesi gelmiyordu. Kapıyı zorla açıp geri çekildim ama içeri giren olmadı. "Melike" ses gelmedi. "Ahh, melike" yine ses gelmedi. Daha fazla sürünemeyecektim. Gözlerimden yaşlar, burnumdan sümüğüm akmaya başladı. Burnumu koluma sildim ve gözlerimi de elimle temizledim. Kapı yavaşça açıldı ve Batur'un sesi duyuldu. "Ahsen, iyi misin? " "Ayağım acıyo, kalkamıyorum" Batur içeri girip kapıyı biraz kapattı ve beni kucağına alıp doğruldu. Kapıyı tekrar açıp beni dışarı çıkarttı. Alan dar olduğu için kapıyı kapatmak zorunda kalmıştı. Islak üzerime aldırmadan beni iyice kendine yapıştırdı. Hem burnum, hem gözlerim akmayı kesmezken bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan. Nefret ediyordum hıçkırarak ağlamaktan. Biz masaya yaklaşınca herkes panikle bana bakmaya başladı "Ahsen bacım, iyi misin? " deniz hepsinin sormak istediği soruya tercüman oldu. Ben konuşamazken batur onlara hitaben konuştu. "Melike ceketleri ver. Biz çıkıyoruz hesabı siz ödeyin, kışlaya gelince hesaplaşırız" Onlar başını sallarken aslı da ayağa kalktı. "Bende geleyim hayatım" Ayağa kalkmıştı ki batur engelledi onu. "Seni barış bıraksın ben ahseni bıraktıktan sonra bir işim var, bırakamam seni" Aslı bozularak yerine geri oturdu. Melike benim ve Batur'un ceketini benim kucağıma bıraktı. Biz dışarı çıktık, arabaya bindik. Ben hâlâ ağlarken batur torpidodan bir mendil kutusu çıkartıp kucağıma bıraktı. İçinden bir tane çıkartıp burnumu sildim. Yanağımdaki yaşı da silecektim ki Batur'un bakışları ile elimi geri indirdim. "Acıyo mu? Ayağın" "Biraz" Konuşmakta zorlanıyordum. Hıçkırıyor, nefesim kesiliyordu. Otele giden yolu geçtik. Bakışlarım batura dönerken konuştu. "Hastaneye, ağrın için" Oflayıp önüme döndüm. Adam nişanlıydı, üstüne ben her seferinde adamın kucağında oluyordum ve giderek ona borçlanıyordum. Nişanlısı bundan rahatsız olabilirdi. Oluyordu da Bir an önce bırakmalıydım bu işi. ***** Bölüm sonu bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın.
|
0% |