@mylavanta_5
|
Yeni bölüm oy ve yorumlarınızı bekliyorum, keyifli okumalar ***** Oturduğum duvarın üzerinde ayaklarımı sallamaya başladım. Boyum kısa olduğu için kolayca yapabiliyordum bunu. Üzerime pembe askılı bir etek gitmiştim, içine de beyaz bir tişört. annem eski elbiselerle bana etek dikerdi ama ben hiç sevmezdim bunları. Batur'un okuldan gelmesini bekliyordum. Saat üçe geliyordu, batuş bana öğretmişti saatleri. Onu beklerken sayıyordum hep. oflamaya başladım. İki tane kız elinde bebekleri ile bana doğru geliyorlardı. Bitanesi hafif sarı saçlıydı. Yanıma gelip bana seslendiler. "ahsen hadi sende bebeğini al da evcilik oynayalım" burun kıvırdım. Nefret ederdim evcilik oynamaktan. Biri anne olurdu biri baba bende çocuk olurdum. Bebeklerimizde benim kardeşim olurdu. Hiç sevmezdim onlarla oynamayı. "hayır ben batuşu bekliyorum. Silahçılık oynıycaz biz" kızlar gülmeye başladı. "silahçılık mı? Erkek misin sen o ne bee" ben sinirle duvardan aşağı atladım, tökezlesem de düşmedim. "sensin erkek" "baksana üstündeki eteğe, çok komik duruyo. Koşarken düşersin bununla" deyip bir daha güldüler. "hiçde bile düşmem" diyerek koşmaya başladım. Ama etek uzundu ve ayağıma takıldı. Yere düşüp bir iki santim sürüklendim. sinirle ayağa kalkıp kıza yaklaştım ve yüzüne bir tokat yapıştırdım. Kız ne olduğunu anlamadı önce, sonrasında kendine gelip bağırmaya, ağlamaya başladı. "annee! " O sıra koşarak batur geldi yanımıza beni hemen arkasına alıp kıza bakmaya başladı ama bana hitaben konuşuyordu. "ahsen ne oldu? " "bu kız beni dövdü" diye parmağıyla beni gösterdi hemen. Bende kaşlarımı çatıp kıza bağırdım. "sende benimle dalga geçmeseydin vurmazdım! " "sen erkeksin" "sensin erkek bitli" Kız duyduğu şeyle daha çok ağlamaya başladı. Kızın saçında beyaz beyaz sirke vardı emindim ki bit de vardı. Kız koşarak yanımdan ayrıldı. Batuş bana dönüp soran gözlerle baktı. "Çok ayıp ahsen. Niye bitli dedin kıza" "Bitli çünkü" "Yine de ayıp, üzdün kızı" "banane " diye omuzlarımı indirip kaldırdım. "yürü hadi eve gidelim" "tamam gidelim sonra da silahçılık oynayalım mı? Küçük bir boru parçası buldum. Silahımısa takar dürbün yaparıs" gülümsedi. "olur " İkimiz de gülerek batuşların evine ilerledik. ***** Herkes birbirine bakıyordu. O kadar kişi arabaya nasıl sığacaktı merak ediyorlardı. "Lan oğlum, o kadar adam nasıl sığacağız bir arabaya? " diye sordu deniz. Araba barışındı ve en fazla beş kişi alırdı. Ama masada 7 kişi vardı. "Siz gidin, ben taksiyle giderim" diyerek ayağa kalktı aslı ve montunu giyip dışarı çıktı. "Pehh havalara bak sanırsın mandona " yiğit tip bir bakış attı. "Mandona ney lan" "Yav hani vardı ya bi yabancı ünlü o işte" "Allah seni kahretmesin. Mandona mı? Madonna o cahil" "Aman neyse işte " "Eee beyler ne yapıyoruz? İsterseniz bende taksiyle gideyim" dedi melike. Yiğit hemen atıldı. "Olur mu melikecim biz gidelim, yeter ki sen boşa para verme" melike gözlerini devirdi. Elbette yiğit'in ona şaka yaptığını biliyordu. "Hadi kalkın bir şekilde ayarlarız " diyerek ayaklandı barış. Hepsi de peşinden kalkıp kasaya ilerledi. "Kardeş bizim borç neydi" diye cüzdanını çıkarttı deniz. Melike de dahil hepsi cebine attı elini. "2200 lira efendim" "Yuhh, ohaaa anasının... " diyordu ki son anda kendini frenledi. Herkesin bakışı denize döndü. "kardeş bu nasıl hesap gözünü seviyim. Yıl tarihi söyler gibi" "Efendim mezeler hariç sizin kendi toplam fiyatınız" diye açıkladı kendini kasadaki adam. "Lan bu aslı cadısı ödemedi mi kendi yediği yemeğin parasını" diye yükseldi. kimse onu umursamadan cüzdanında ne kadar para varsa verdiler. Herkes kendi hesabını ödemişti ama sadece batur, aslı ve ahseninki kalmıştı. "lan oğlum bunlar hesabı bize kitledi gitti. Cüzdanımda beş kuruş para kalmadı anasını satıyım" diye efkarlandı. Yiğit elini denizin omzuna atıp teselli verdi. "merak etme kardeşim, batur komutana söylersin öder " diye göz kırptı. kalan parayı da barış karttan ödedi ve dışarı çıktılar. Arabaya yaklaşıp herkes birbirine bakmaya başladı. Barış hemen sözü devraldı. "melike sen öne, aras, yiğit, deniz, efe kaan sizde arkaya " deyip şöför koltuğuna geçti. "kardeşim iyi hoş da hepimiz nasıl sığıcaz arkaya " diye söylendi aras. Ama kimse dinlemedi. Melike öne geçerken diğerleri arkaya sıkışarak bindi. "Yok valla bir daha üç arabayla gelelim, olmuyor böyle " diye söylendi deniz. "aynen kanka sen bir tane al, bizde seninle geliriz " diye sırtına vurdu efe kaan. "Öyle valla. Komutanım boş arabayla gitti, biz sıkışarak. Bu arada bana niye söylemediniz lan komutanın nişanlandığını? " Kimse bilmiyordu nişanın sahte olduğunu, barış hariç. Melike bile gerçek nişanlı olduklarını sanarak çağırmıştı aslıyı. "Oğlum komutan nişanlanalı üç ay oldu. Sen geleli daha bir ay bile olmadı." "Size bir şey deyim mi? Ben o kızı hiç sevmedim. Ahsen bacı daha güzel bence ne diyonuz" "sus diyoruz deniz SUS! " En sonunda aras bağırarak araya girmişti. Timde geldiğinden beri en çok konuşan şüphesiz ki denizdi. Hem enerjik, hem çok konuşan bir yapısı vardı. "Aman iyi bee. Çek şu bacağını sığamadım" "Lan hangimiz sığdık ki sen sığacaksın" melike rahatsız olmuş gibi arkasına döndü. "Ya çocuklar isterseniz biriniz buraya gelin. Ben zayıfım zaten çok sıkışmayız" "Bırak sıkışsınlar. Az bile onlara " diye barış lafı ağzına tıkadı. "iyiyiz biz melike bacı merak etme sen" diye onayladı deniz. "zaten az kaldı, geldik" Geri kalan yolculukları sessiz bir şekilde geçti. Kışlaya geldikten sonra hepsi odasına çekildi ama deniz komutanı baturu bekliyordu bahçede. Komutanının arabası bahçeye girince hemen koşarak yanına gidip kapısını açtı. "iyi geceler komutanım" "Hayırdır deniz çavuş? Kapı açmalar falan yeni adet mi? " "çavuş değil komutanım astsubay" Göz devirdi batur. Lafın gelişi söylemişti oysa. "Ne istiyorsun? " "komutanım şimdi siz masadan kalkarken dediniz ya hesabı siz ödeyin, gelince hesaplaşırız diye " deyip beklemeye başladı. Diğerleri görmeden parayı alıp kendisi harcayacak böylelikle diğerleriyle bölüşmeyecekti. "Eeee" dedi sabırsızca batur. "Eesi komutanım sizin hesaplar 700 lira tuttu" "700 ne oğlum koca dana mı yedik?" "Valla bende öyle söyledim komutanım. Dana mı yedik lan camış dedim. Adam bizden 2200 lira aldı 700 ne ki? " Batur cüzdanını çıkartıp karıştırırken deniz konuşmaya devam etti. "sizin yemek ve aslı bacının yemek 600 tutmuş, ahsen hanım sizi düşünüp balık yediği için onunki de 100 lira. Komutanım bence siz boşverin aslıyı, ahsen bacıyla evlenin. En azından kız tasarruflu size de kolaylık olur hem çocukluk arkadaşıymışsınız da " Batur'un bakışlarını görüp susmak zorunda kaldı. "Uzatma" Batur parayı verip ilerledi. Deniz parayı çenesine sürüp gülümsedi. "sağolun komutanım" Batur odasına girmişti. Peşinden de deniz ilerliyordu ki albay yardımcısı denize seslendi. "deniz! Time haber ver, acil" Bu demek oluyordu ki bir görev vardı. Deniz başını sallayıp önce komutanına, ardından arkadaşlarına haber vermişti. Hepsi albayın karşısına dikilmiş, gelecek olan görevi bekliyordu. ***** 1 hafta sonra Bir haftayı geride bıraktık. Bu bir hafta içinde eşya bakma işini hallettim. Alçım alındığındaysa hemen işimin başına geçtim. Kliniğim tek katlı bir ev gibiydi. Benim odam, bekleme salonu, mutfak ve lavabo. Üç tane de boş bir oda vardı. Ondanın biri küçüktü. orayı kahve köşesi yapmak istiyordum. Çay ve kahveyi orada yapacaktım. Diğer odalara da bir şey bulurdum elbette. Bir de benim bir sekretere ihtiyacım vardı. Bir kaç başvuru ilanı yazmıştım dükkanın önüne ve sosyal medyaya. Bu bir hafta içerisinde baturu bir daha görmemiştim. Galiba sıkılmıştı benden ve bir daha görmek istememişti. Çok yoğun da olabilirdi bilmiyorum. Eşyalarım geldiğinde ise evime tam anlamıyla yerleşmiştim. ev arkadaşı için de birkaç ilan astım. Altına numaramı da yazdım. Fakat bir saat sonra tanımadığım erkekler beni arayıp konuşmak istemişti. Bundan rahatsız olup ilanı söktüm ve beni arayanları engelledim. numaram yerine sosyal medyamın adresini verdim. Sonuçta benim istemediğim kimse bana istek atıp, mesaj gönderemezdi. Bu işi de hallettikten sonra ilk alışverişimi yaptım. Arabam yoktu bu yüzden taksiyle gidecektim. Taksiye biraz para ayırdıktan sonra bazı eksikleri aldım. Hepsini almaya şu anda param yetmezdi. Alışverişimi yapıp karşıdan gelen taksiyi durdurdum. Eşyaları bagaja yükleyip bindim ama benimle beraber başka biri daha bindi. Bir adam. "Kusura bakmayın taksi bana geldi." "Hanımefendi çok acelem var isterseniz önce beni bıraksın, sonra sizi. Acil olmasa sizi zorda bırakmazdım" adamın gerçekten de işi var gibi duruyordu, bende fazla zorlamadım ve onayladım. Nasıl olsa kendi parasını kendi verecekti. Taksi ilerlerken adam konuşmaya başladı. "Merhaba bu arada Volkan ben" "Ahsen" dedim sadece. "Yeni misin burda? " diye sordu bu seferde. Yeni insanlarla tanışmak beni geriyordu. Özellikle bu insan erkekse. "Evet psikoloğum" "Öyle mi ne güzel " dedi. Ben başka bir şey konuşmamak için cama döndüm. Adam da başka bir şey söylemedi. Yarım saat sonra taksi askeriyenin önünde durdu. Adam asker miydi yani? ben dönüp adama bakarken adam parasını ödeyip bana da iyi günler deyip gitti. Aceba batuş da burda mıydı? Hayır batuş değil, batur. O eskide kalmıştı. Artık ona batuş demeyecektim. Taksi beni evime bırakınca parayı uzattım ama adam almadı. "Abla sizden önceki adam parayı ödedi, hatta üstü bile kaldı isterseniz ben sana vereyim" İşte buna sinirlenmiştim. O kimdi ki benim hesabımı ödüyordu. Sadece isim olarak tanışmıştık. Sinirle taksiden inip poşetlerimi aldım ve eve doğru ilerledim. Bir kız kapının önünde bekliyordu. "İyi günler. Anahtarınızı mı unuttunuz? " kız bana döndü. Siyah dalgalı saçları vardı, yeşil de gözleri. "Hayır, ben ev arkadaşı ilanı için geldim. " "Ahh öyle mi özür dilerim. Buyurun evin sahibi benim" Kapıyı açıp içeri buyur ettim. Benim katım üçtü. Asansör ile çıkıp 17. Numaraya geldik. Kapıyı açtım ve mutfağa eşyaları bırakıp salona geçtim. Kız gayet ciddi ve sert duruyordu. Korkmadım değil hani. "Evet. Öncelikle hoşgeldin. Kuralları konuşalım, sana da uygunsa anlaşalım" Kız başını sallayınca anlatmaya başladım. ***** Herkes nefesini tutmuş, dürbünden gelip gidenleri izliyordu. Bir haftadır görevdelerdi. Hepsi de yorgundu, ter kokuyorlardı. Bir haftadır yıkanmıyorlardı. Yedikleri yemek karınlarını doyurmuyor, uyudukları uyku onları dinlendirmiyordu. Ama en sonunda bitmişti. Bu kamptakileri de gebertip döneceklerdi. Dağ, taş dememiş, her yere yürümüşlerdi. Artık dermanları kalmamıştı. "Yav kardeşler ben bittim yav. Şu saçıma bak, bir haftadır su yüzü görmüyor, yağlandı" diye isyan etti deniz. Zaten en çok deniz sızlanıyordu. Komutanım ayağıma taş girdi, komutanım ayağım ağrıdı, komutanım acıktım, yoruldum, uykum geldi... Daha nicesi. Batur'un sabrı taşıyordu. "Yeter artık deniz. Biraz daha sızlanırsan komutan kafanda saç koymayacak yağlanacak" diye uyardı yiğit. "Ama ne yapayım kardeşim bir hafta oldu" "Gelmeseydin lan o zaman! Ne işin var askerde " diye bağırdı batur. Ama hemen sustu çünkü kampa sesi gitmemeliydi. Şerefsizler uyanmamalıydı pusu olduğuna. "Komutanım hareketlik var" dedi barış. Kendisi keskin nişancıydı. Gözünden bir uçan, birde kaçan kurtulurdu, o da bir ihtimal. Batur da odağını teröristlere çevirdi. Eylem yapmak için arabalara doluşuyorlardı. Onlar çıkmadan bu işi bitirmeliydi. Uzaktan ve temiz. "Gözan, roketi getir" Melikeye soyismi ile seslendi. Lakap yerine birbirine soyisimleri ile seslenirlerdi çoğu zaman. Melike yanındaki roketi eğilerek batura uzattı. Batur roketi alıp hedefledi ve ateşledi. Roketin sesini duyan teröristler ne olduğunu anlamaya çalışırken roket çarpmanın etkisi ile bomba gibi patladı. Herkes oraya buraya kaçışıp rastgele ateş etmeye başladı. Yarısı gebermiş, yarısı kaçmaya çalışmıştı. Barış dürbünü ile gördüğü yüzü tanımaya çalıştı. Tanıdığındaysa hemen komutanına seslendi. "Komutanım topal burda, tekrar ediyorum. Topal burda" Gerçek ismi nadir, lakabı topal olan bu terörist canlı bomba yapma ve suikastla bir çok sabıkası olan biriydi. Kırmızı listedeydi ismi. Bir çok çocuğun, masum insanın ve dağa kaçırılan gençlerin katiliydi. İşi sadece bu da değildi. Köylere baskın yaptırır genç kadınları, kızları kaçırtır başkalarına satardı. Daha bir çok sabıkası vardı. "Kaçırmayın onu sakın! Sağ istiyorum" diye emir verdi batur. Bu beklediği bir şey değildi. Yıllardır saklanan, kaçan topalın böyle küçük bir kamptan çıkması kimsenin beklemediği bir şeydi. Herkes silahlarına davranmış, topal kaçmasın diye çembere almaya çalışıyorlardı. Topal taşların arkasına saklansa da sakat bacağı ile hızlı kaçması mümkün değildi. Evet bacağı sakatlanmıştı bir operasyonda. Zaten ondan sonra adı topal kalmıştı. Sıkıştığını anladı o an için. Kalkan timi adım adım yaklaşıyordu. Mağaradan çıkamayanlar bir umut diyerek çıkıyor, anında etkisiz hale getiriliyordu. Topal da saklandığı taşın arkasından değil kafasını, parmağını bile oynatamıyordu. Batur arkadakilere el hareketleri ile ne yapmaları gerektiğini anlattı. İki işareti yapıp sağa yönü gösterdi. Bu iki kişi sağa gitsin demekti. Aynı hareketi sol tarafa da yaptı. İki kişi de sola gitti. Kalanlara da işaret parmağını havaya kaldırıp bir tur dönderdi. Bu da etrafı iyice sarın demekti. Kendisi adım adım Topal'a yaklaşıyordu. Ama topalın dibine giremezdi çünkü ateş edebilirdi, elinde silahı vardı. Gerçi şuana kadar neden etmedi diye de düşündü. Taşın sol tarafından ilerledi. Böylelikle topalı arkasından yakalayacaktı. Ama işler istediği gibi gitmedi. Topal, baturu gördüğü anda ateş etti. Kurşun Batur'un sağ omzuna saplanı verdi. Batur da ateş edince topal yere yığıldı. Karnına isabet eden kurşun onu devirmeye yetmişti. Diğerleri başka kimseyi bulamamış olacak ki,tek tek geldiler Batur'un yanına. Barış kolunu tutan baturu görünce panikle yanına koştu. "Batur, iyi misin kardeşim? " " iyiyim iyi. Tutun şunu da kaçmasın" diyerek topalı gösterdi. Onun zaten kaçacak yeri yoktu. Yarası karın boşluğundaydı. Kan kaybetmediği sürece gebermezdi. "Aras Batur'un yarasına bak" diye bağırdı ilerideki arasa. Aras timin sağlık işleri ile de ilgileniyordu. Her tim de mutlaka bir sağlık çalışanı olurdu, burda da arastı. Aras koşarak gelip Batur'un koluna uzandı. Kurşun içinde kalmıştı. Şuanda çıkartmak pek mümkün değildi. O yüzden bir bez bağlayıp kan akışını durdurmaya çalıştı. "Komutanım acil hastaneye gitmeniz lazım. Kurşun ileride, burada müdahale edersem çok kan kaybedersiniz" "Oğlum sen sağlıkçı değil misin? " dedi batur bir nefesi dışarı bırakırken. "Öyle komutanım ama ameliyat ile alınması lazım" diye diretti. Zaten işleri de bitmişti. Bir haftalık görev sona ermiş, dönme zamanları gelmişti. Barış karargahla iletişime geçip kordinatları ve gerekli bilgiyi verdikten sonra açık alana doğru ilerlemeye başladılar. Helikopterin geleceği yer biraz uzaktı, oraya yürümek ise hepsine zor geliyordu çünkü yorulmuşlardı. Topal yürüyecek halde olmadığı için birde onu taşımak zorunda kalmışlardı. Bez sedye ile deniz ve yiğit taşıyordu. "Hey allahım yarebbim yav. Allahım gücüne gitmesin ama bu mahlûku niye yarattın kurban olduğum. Gebertesim geliyo" deniz söylene söylene ilerlemeye devam etti. Zaten yorgundu, birde terörist taşımak ağır gelmişti ona. "Çenen çalışacağına elin çalışsın. Yürü hadi yürü" diye sitem etti yiğit de. Hepsi çok yorgundu. Öyle ki batur bile yürüyecek dermanı bulamıyordu kendinde. Sırtında bilmem kaç kiloluk çanta da ona hiç yardımcı olmuyordu. "yav kurban olduğum komutanım, ha ne var şunu şurda gebertek de kaçarken vurduk deriz. Bize hüzülü yük yav" Söylediği şey timdekileri güldürürken, batur duymadı bile. Zira yarası vardı ve kurşun içerideydi. Bilincini kaybetmemek için yoğun çaba sarf ediyordu. Çantasını efe kaan almak istemiş, vermemişti. Ama artık taşıyacak gibi değildi. Gözleri kapanmamak için çok direniyordu ama dayanamadı. Dizlerinin üzerine çöküverdi. "komutanım! " diye hepsi birden bağırmaya başladı. Topalı yere fırlatır gibi bırakıp Batur'un yanına koştular. "komutanım iyi mısınız? " ses gelmedi. Konuşmaya bile hali kalmamıştı. Normalde batur bir kurşunla yıkılacak adam değildi ama içerideki kurşun, onun gücünü silip süpürüyordu. Kaç kere vurulmuştu asker olduğundan beri, ilk defa böyle bir şey yaşıyordu. "Aras sen çantayı al batur bende" diyerek baturu sırtlandı barış. Denizle yiğit tekrar topalı alırken arasta çantayı aldı ve ilerlemeye devam ettiler. nihayet helikopterin yanına geldiklerinde helikopterden iki asker çıktı ve önce barışa, ardından deniz ve yiğite yardım ederek hepsi helikoptere bindi. "yav vallaha canım çıkmıştır lâ bu nedir. Eşek ölüsü mübarek " diyerek kendini yere bıraktı deniz. Memleketinin şivesini sinirlenince konuşurdu. Yoksa normal konuşması gayet iyiydi. Barış, Batur'un yanına gelip başında beklemeye başladı. Sağlık görevlisi müdahale ediyordu yarasına. Yaralı olduğunu söyleyince barış,albaya o da görevli göndermişti. Batur'un gözleri kapanmış, bilinci kaybolmuştu. kolay kolay yıkılmayan adam, tek kurşunla yıkılmıştı adeta. Bitlis'e döndüklerinde hemen ameliyata aldılar. Kan kaybetmişti gelene kadar ve acil kana ihtiyacı vardı. topalı da bir odaya almış, kolundan yatağa kelepçelemişlerdi. Başında da yine yiğitle deniz duruyordu. Deniz ilk başlarda isyan etse de sonradan "uyansa da bir sopa atsam " diye sabırsızca beklemeye başlamıştı. ***** Bölüm sonu Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın. Oy ve yorum bırakmayı unutmayın.
|
0% |