Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm

@mynames_3

~

 

 

"Hayattan korkuyordum, ölmekte zorlanıyordum, yine de ölümden bir şeyler bekliyordum."

 

 

'Lev Tolstoy'

 

~

 

Tüm vücudumu kaplayan o soğukluk, uyanmam için yetmişti. Gözlerimi yavaşça açtım. Bir süre yattığım yerde öylece durdum. İçimden 'yine aynı manzara' diye geçirmeden edemedim. Yavaşça yattığım yerden oturur pozisyona geldim. Bedenimi sarmış olan kanatlarımı kendime daha da sararken büyük ağaçları seyrettim. Orman yine aynıydı, sessiz ve oldukça ürkütücü.

 

Dudağımın bir kenarı kıvrıldı. Bu orman bana aitti. Yani öyle sayılırdı. Bu ormana kimse gelmezdi hem oldukça korkunç gözüktüğü için hemde bu ormanda efsanevi bir yaratık olduğu için.

 

Oturduğum yerden yavaşça kanatlarım ile yükseldim. Büyük ağaçları da geçip iyice yükseldim. Evet, kanatlarım vardı ve evet, uçabiliyordum.

 

Gözler önüne serilen ormanı inceledim. Bu güzelim ormana yüksekten bakmak kendimi çok iyi hissettiriyordu. Sonra bakışlarım uzaklara gitti. Buradan çok net gözüken bir krallık.

 

Benim kovulduğum krallık.

 

Sonra bakışlarım daha da uzaklara kaydı. Ordada oldukça büyük bir krallık vardı. Oraya gitmek hayatımda isteyeceğim son şey bile olamazdı çünkü korkuyordum. Oranın insanları tanımıyordum. Düşündümde tanısam ne değişecekti ki?

 

Düşüncelerimden sıyrılıp yavaşça aşağıya ormanın sonuna, düzlük alana iniş yaptım. Bu orman benim tek evimdi. Beni koruyup kollayan tek yer burasıydı. Yavaşça önümdeki küçük göle ilerledim.

 

İlk önce temiz olan sudaki yüzüme baktım. Siyah saçlarım, siyah-kırmızı karışımı koyu gözlerime ve koyu göz altlarıma baktım. Ardından ağzımı açtım. Ortaya çıkan sivri köpek dişlerime baktım. Kesinlikle korkunç gözüküyordum. Umursamadım ve elimi gölün temiz suyuna daldırdım.

 

Elime aldığım temiz su ile yüzümü ıslatırken gölün rengi bir anda kararmaya başladı. Bir süre sonra siyaha bürünen göl ile dudağımın kenarı istemsizce kıvrıldı. Hep böyle oluyordu. Ben ne zaman elimi göle sürsem hep siyaha bürünüyordu.

 

İçimdeki karanlığı her yere bulaştırıyordum ve bunu istemsiz bir şekilde yapıyordum.

 

Bir süre kararan göle baktıktan sonra elimi tekrar suya soktum ve şunları içimden tekrar ettim.

 

" Karanlık seni terk ediyor, eski benliğine geri dön temiz su." Diye tekrarladım. Su bir süre sonra kendi rengine geri döndüğünde yüzüme bir gülümseme yayıldı.

 

Böylesi daha iyiydi.

 

Biraz daha gölü izledikten sonra yerimden doğrulup arkamı döndüm. Lâkin duraksadım. Karşımda burada olmaması gereken biri vardı. Küçük bir kız çocuğu. Kaşlarımı çattım ve öylece yürüyen çocuğa baktım.

 

Neden buradaydı? Böyle güzel bir çocuğun ıssız bir ormanda tek başına ne işi vardı?

 

" Merhaba." Dedim ondan iki adım uzak kalarak önünde eğilirken. Kız ilk önce irkildi sonra hafif sevindi.

 

" Merhaba." Dedi korka korka.

 

" Burada ne işin var?" Dedim ses tonumu olduğunca yumuşatmaya çalışarak." Annem beni burada bıraktı daha sonra beni almaya geleceğini söyledi." Dedi gözümün içine bakarken.

 

" Annen nereye gitti biliyor musun?" Dedim sorarcasına." Hayır." Dedi omuz silkerek.

 

" Pekii, adın ne?" Dedim samimi olmaya çalışarak." Adım Colour" Dedi. Kaşlarım hafif çatılırken konuştum.

 

" Ne güzel bir isim." Dedim. O da hafif bana yaklaştı." Senin adın ne?" Dedi merak etmiş bir yüz ifadesiyle.

 

" Adım, Adrienne." Dedim fısıldar gibi. Kız belli belirsiz güldü." Karanlığı sever misin?" Dedi.Bir süre yüzünü inceledim.

 

" Sen çok seviyor gibisin." Dedim. O da bana kocaman gülümsedi." Evet, karanlık benim tek dostum." Dedi. Ben de bu dediğine yanlışlıkla gülerken o hiç tepki vermedi.

 

Neden korkmadı? Ben sivri dişlerimden korkmasını bekledim lakin o sadece gözümün içine bakıyordu. Gerçi korksaydı ilk önce kanatlarımdan kormaz mıydı?Gözleri boş bakıyordu, çok boş. Kaşlarımı çattım. Olabilir miydi?

 

Göremiyor olabilir miydi?

 

Ellerimi kaldırıp kızın gözünün önünde salladım. Tepki vermedi. Yine yüzüme boş boş bakamaya devam etti.

 

" Sen de sever misin karanlığı?" Diye yineledi sorusunu. Buruk bir şekilde gülümsedim ve ona doğru eğildim.

 

" Karanlık, benim." Diye fısıldadım kulağına. Ardından da hızlı bir şekilde kızın alnına öpücük kondurdum.

 

Kız kollarımın arasına yığılırken onu dizime yatırdım. Yüzünü inceledim. Ona zarar vermemiştim aksine yardım etmiştim. Belki,onun tek dostu olan karanlığından alıkoyuyordum ama onunda karanlık hariç başka dostlarla, başka renklerle tanışması gerekti. Adının hakkını vermesi gerekti. Hayatın ona vermiş olduğu bu engeli aşmalıydı. Bu ona haksızlıktı.

 

Kızı kucağıma alıp ormanın derinliklerine girdim. Onu annesine götürecektim.

 

⚔️

 

Aradan kısa bir süre geçti ve ben ilk başta fark etmem gereken bir şey fark etmiştim. Kızı annesine götrücektim ancak annesi kim bilmiyor ya da hangi krallıkta yaşıyordu bilmiyordum. Bu benim bir süre kafamı kurcalarken beklemediğim bir anda bir şey olmuştu.

 

Havadaydım ve kız kucağımdaydı sorun ise az önce omzumu bir ok sıyrılıp geçmişti. Ben hızla etrafıma bakarken bir ok'un daha geldiğini görmem ile hızlı bir şekilde oktan kaçtım lakin dengemi kaybedip bu seferde düşmeye başlamıştım. Kanatlarımı kendime sarıp kucağımdaki kızı korurken sırt üstü bir şekilde sertçe yere çakılmıştım. Sırtımda hissettiğim acı beni sinirlendirirken ne olduğunu kavramaya çalışıyordum. Kızın iyi olduğunu anlayıp ayağa kalkarken etrafıma bakındım bir ses ya da adım sesi duymaya çalıştım.

 

O sırada arkamda duyduğum metal sesi ile hızla arkama döndüm.

 

Keşke biraz daha erken fark etseydim diyordum çünkü boğazıma dayalı bir kılıç beklemiyordum.

 

Karşımda, giymiş olduğu pelerinin kapüşonunu başına geçirmiş, yüzü kesinlikle gözükmeyen sadece parlayan kızmızı bir göz gözüken ve hafif yapılı biri vardı. Ben kucağımdaki kıza bir şey olmasın diye onu daha da kendime çekerken, o kılıç'ı boğazıma biraz daha bastırdı. Ardından kalın ve sert bir sesle konuştu.

 

" Kızı bana ver." Dedi. Kafamı iki yana salladım ve kızı sanki olabilecekmiş gibi kendime daha da çektim.

 

"Bunu neden yapayım?" Dedim soğuk bir sesle. O ise sanki mümkünmüş gibi kılıç'ı boğazıma bastırdı.

 

" Ölmek mi istiyorsun yaratık?" Dedi tehditkar bir şekilde. Yüzüme vurmuş olduğu gerçek ile donup kaldım. Evet bir yaratıktım ve hayır ölmek istemiyordum. Fakat bu ona kızı vermem için bir neden değildi.

 

" Kimsin ve kızı neden istiyorsun?" Dedim yutkunurken. Karşımdakinin ilk önce kırmızı olan gözleri kısıldı ardından kucağımdaki kıza baktı sonrada bana.

 

" Kim olduğumun bir önemi yok sadece kızı bana ver." Dedi emir vererek.

 

" Kıza ne yapacaksın?" Dedim hafif bağırarak. Bu hareketim ile de sivri olan dişlerimi görmüştü ve bir kaç saniye gözleri dişlerimde takılı kalmıştı.

 

" Kim olduğunu söylemezsen sana onu vermem." Dedim kanatlarımı kıza sararak. Bir süre beni inceledi ardından kılıç'ı boğazımdan hafif uzaklaştırdı." Yaratıkların birilerini bu kadar düşündüğünü ilk defa görüyorum." Dedi ardından ekledi.

 

" Ona zarar vermeyi düşünmüyorum." Dedi sakince.

 

" Sana neden inanayım?" Dedim sertçe.

 

" Halkımdan birini neden öldürmek isteyeyim?" Dedi.

 

Duraksadım. Halkım demişti dimi?

 

" Nasıl yani?" Dedim.

 

" Onu annesine götüreceğim." Dedi bıkkınlıkla.

 

" Hangi krallık?" Dedim söylediği şey üzerine. Kafasını iki yana salladı. Bu söylemeyeceği anlamına mı geliyordu? Ah, doğru. Bir rivayete göre bulunduğumuz bu ormanda kim bir krallık adı söylerse burada yaşayan yaratık o krallığa musallat olurmuş. Komikti çünkü o yaratık ben oluyordum.

 

Dudağımın kenarı kıvrıldı.

 

" Mirage Krallığı mı yoksa Exile Krallığı mı?" Dedim sinsice. Amacım onu korkurtmak değildi sadece ona kendimi güçlü olduğumu göstermek için sormuştum ama o bunu biraz yanlış anlamış gibiydi çünkü kılıç'ı boğazıma tekrar bastırmış ve üzerime doğru eğilmişti.

 

" Ben öyle saçmalıklara inanmıyorum yaratık." Dedi sertçe. İnanmıyor mu? Madem böyle şeylere inanmıyor neden bana yaratık diyordu nede olsa ben, efsanevi bir yaratıktım.

 

" Böyle şeylere inanmayan biri neden yaratık olduğumu söylüyor o zaman?" Dedim.

 

İlk önce duraksadı ardından kanatlarımın birinde sıcak bir şey hissettim.

 

" Biliyorsundur ki insanların kanatları yoktur ama senin var." Dedi ardından kanadımda olan elini çekti ve ekledi.

 

" İnsanların normal dişleri vardır ve tabii ki de gözleri." Dedi sertçe. Dediklerinin hiçbiri umrumda değildi bu yüzden ona bir soru yönelttim.

 

" O zaman sende değilsin." Dedim. Kaşları çatıldı ve benden birazcık uzaklaştı.

 

" Gözlerin kırmızı." Dedim. O da sanki ben bir şey dememişim gibi konuyu değiştirdi.

 

" Kızı ver." Dedi. Gözlerimi devirdim.

 

" Onu birlikte götürelim." Dedim

 

" Halkımın içine bir yaratık sokamam." Dedi soğuk bir şekilde.

 

" Kasabaya ya da krallığa girmeyeceğim sadece seninle duvarlara kadar gelip oradan ayrılacağım." Dedim. Benim bu korkusuzluğum nereden geliyordu bilmiyordum ama ona güvenmiştim.

 

" Seni öldürmek üzere olan biri ile gitmek istiyorsun." Dedi kılıç'ı kılıfına koyarken.

 

" Eğer öldürmek isteseydin şimdiden öldürürdün." Dedim kanatlarımı açarken. Cevap vermedi ve arkasını dönüp ilerlemeye başladı.

 

" Hangi krallık?" Dedim arkasından. Duraksadı ve hafif arkasına döndü.

 

"Vitorja krallığı." Dedi.

 

İçime Bir ürperti geldi. Bu krallığın oldukça kötü bir geçmişi vardı ve halkını tanımıyordum. Hayır korkmamalıyım sadece duvarın oraya kadar gidecektim en fazla ne olabilirdi ki?

 

⚔️

 

Bölüm sonu...

 

BÖLÜM HAKKINDA DÜSÜNCELERINIZI YAZMAYI UNUTMAYIN.

 

BİR DAHAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE💋

Loading...
0%