Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm

@mynames_3

~

Yeryüzünde yalnız benim serseri,

Yeryüzünde yalnız ben derbederim.

Herkesin dünyada varsa bir yeri,

Ben de bütün dünya benimdir derim.”

 

 

 

'Necip Fazıl Kısakürek'

 

~

 

Aradan bir saat geçmişti. Adını bilmediğim kişi önden gidiyordu ben ise kucağımdaki kız ile onun hafif arkasında çaprazından ilerliyordum.

 

Şuana kadar hiçbir şey konuşmamıştık ve bu sessizlik beni oldukça fazla rahatsız ediyordu.

 

" Kıza halkımdan biri demiştin bu kraliyetten biri olduğun anlamına mı geliyor?" Dedim çaprazımda yürüyen kişiye hitafen. Bir süre bana cevap vermesini bekledim ancak hiçbir cevap gelmemişti. Pekala öyle olduğunu varsayıyordum. Eğer kraliyetten biri ise bu ya Vitorja krallığının tek varisi olan oğlu oluyordu ya da orada yaşayan bir dük'ün oğlu?

 

Gerçekten çok rahat konuşuyordum. Yanımda yürüyen kişi bir Prens olabilirdi, onunla çok gevşek konuşuyordum.

 

Bakışlarım tekrar bana arkası dönük olan adama kaydı. Yüzüne kadar her yerini saklıyordu. Vitorja krallığı hakkında pek bilgim yoktu çünkü yıllarca dışarıya olan iletişimim kesilmişti.

 

Sevgili babacım Kral Exile yüzünden. Beni yıllarca saraydaki bir odada kilitli tutmuştu. Bu kadar şeyi bilmem bile benden iki yaş küçük kız kardeşimden öğrenmiş olmamdı. Sahi o nasıldı?

 

Onu krallıktan sürgün edilip bu ormana atıldığımdan beri hiç görmemiştim. Kesinlikle onu özlemiştim.

 

Üzerimde hissettiğim bakışlar ile yerde olan kafamı kaldırıp önümde yürüyen kişiye baktım. Gözlerimiz kesişince bir kaç saniye kırmızı gözlerine baktım.

 

" Neden bana bakıyorsun?" Dedim soğuk bir sesle. O ise kafasını tekrar önüne çevirip konuştu.

 

" Derin düşüncelere dalmış gibiydin." Dedi soğuk sesiyle. Görmese bile kafamı salladıyıp onu onayladım. Ben her zaman derin düşüncelere dalardım özellikle geceleri gökyüzünü izlerken fakat bunu ona söylemek gibi bir niyetim yoktu. Bu yüzden hala merak etmiş olduğum soruyu yönelttim.

 

" Prens falan mısın?" Dedim ardından ekledim." Ya da bir Dük'ün oğlu?" Dedim sakince. Fakat cevap vermemişti.

 

" Merak etme seni yemeyeceğim." Dedim hafif bir sinirle. Neden cevap vermemek için bu kadar ısrarcıydı?

 

" Sinir bozucusun." Dedim sessizce.

 

" Çok konuşuyorsun yaratık." Dedi bu dediğim şey üzerine. Hayır, ben çok konuşkan biri değildim sadece merak ettiğim şeylerin cevabını almadan susmazdım.

 

"Öyle deme en çok sen konuşuyorsun(!)" Dedim iğneleyerek. Cevap vermeyince derin bir nefes alıp bir adım atmıştım ki önümden hızla bir bıçak geçip yanımdaki ağaça saplandı. Ben bu âni saldırı ile duraksarken onun umursamayıp yürüdüğünü gördüm.

 

" Bu da ne demek!" Diye bağırdım ancak beni hala umursamıyordu. Bunun üzerine ağaçtaki bıçağı alıp hızla ona fırlattım. Bıçak onun yanak hizasından geçip pelerini hafif yırtarken bıçak yere düşüp toprağa saplandı.

 

Artık durabilmişti.

 

Yavaşça eli yanağında arkasına döndü. Yine o kırmızı gözünü gördüm, sadece birini ve bana oldukça kötü bakıyordu.

 

Yanağındaki elini yavaşça çektiğinde bıçağın yanağını da çizip geçtiğini kanayan yanağından anladım.

 

" Canına mı susadın?" Dedi sert bir şekilde.

 

" O kadar çok yürüdük ki yoruldum ama susamadım eğer sende susamadıysan yola devam edelim." Dedim sanki hiç birşey yapmamış gibi yanından geçip gitmeye çalışırken.

 

Sadece çalışmakla yetindim.

 

Kolumdan sıkı bir şekilde tutup beni durduğundan ona döndüm.

 

" Eğer ölmek istemiyorsan hal ve hareketlerine dikkat et yaratık. Acımam yok." Dedi tehditkar bir şekilde. Tabii ki de altda kalmayacaktım.

 

" Kimsin bilmiyorum ama eğer o bıçak kıza denk gelseydi emin ol şuan da sen ölü olurdun." Dedim sert bir şekilde tıslarken.

 

" Sana önceden de söyledim halkımdan birine zarar vermem eğer o bıçak birine denk gelecek olsaydı o kişi sen olurdun." Dedi soğuk nefesini yüzüme üflerken. Ardından kolumu bıraktı ve yürümeye devam etti. Çok net konuşuyordu ancak benim gücümün farkında değildi.

 

⚔️

 

Aradan kaç saat geçti bilmiyorum ama hava soğumaya başlamıştı ve nedense orman oldukça ıssız gelmeye başlamıştı. Buna alışıktım fakat bu soğukluğun Vitorja krallığına yaklaştığımız için olduğuna emindim. Ben sürgün edinmeden önce kardeşimden aldığım bilgilere göre Vitorja krallığının oldukça farklı bir havası olduğunu ancak bazı insanlarının çok sıcak kanlı olduğundan bahsetmişti.

 

Peki hala öyleler miydi?

 

Düşüncelerim aklımda bir bir dönerken kucağımda bir kıpırtı hissettim. Bakışlarım kucağımdaki kıza gitti. Yavaş yavaş uyanıyordu. Beni görmeli miydi? Önümde yürüyen kişiye baktım ardından tekrar kıza döndüm. Duvarlara fazlasıyla yaklaşmıştık bu yüzden buradan sonrasını gitmesem de olurdu. Bu kızın onun halkından birinin olduğuna ve kıza zarar vermeyeceğine inanmıştım bu yüzden ona güvenebilirdim.

 

Durdum ve benim durmam ile o da durdu. Arkasına döndü ve bana ne olduğunu sorar gibi bakamaya başladı.

 

" Buradan sonrasına gelememe gerek yok." Dedim ve kıza bakıp devam ettim.

 

" O da uyanmaya başladı. Beni görmemesi onun için daha iyi." Dedim ve karşımdaki kişiye ilerleyip kanatlarımın arasındaki kızı onun kollarına bıraktım.

 

" Ona iyi bak." Dedim ve son kez kıza bakıp, arkamı dönüp oradan uzaklaştım.

 

Kızın önceden göremediğini biliyor muydu? diye düşündüm. Eğer biliyorsa şuan görme yetkisi yerine gelmiş olan bir kızı annesine verirken ne gibi bir açıklama yapacaktı diye düşündüm. Kesin bir şey vardı, açıklama yapmayacaktı. Onu bu kısacık zaman da çok iyi okumuştum. Belki o da şaşıracaktı kızın görmeye başladığını görünce ama hiç tepki vermeyecekti.

 

Bundan kesinlikle emindim.

 

Duvarlardan az da olsa uzaklaştıktan sonra kanatlarım ile yukarıya doğru yükseldim. Görüş alanıma giren krallık ve kasaba ile durdum ve bir süre orayı izledim. Daha sonrada görülmemek adına birazçık aşağı indim ve ağaçların arasından uçmaya başladım. Kız kardeşimi görme vakti gelmişti.

 

⚔️

 

Genç adam kucağındaki güzeller güzeli kız ile yürüyordu ıssız ormanın içinde. Saatlerce bu kızı aramıştı ve en sonunda bulabilmişti. Şimdide bu kızı annesine götürüyordu. Ya da güvenli bir yere.

 

Kızın annesi kızı sırf göremediği için onu ormana, ölüme terk etmişti. Ancak annesi bu yaptığına pişman olmuş ve bizzat kral ile görüşüp kızını kurtarması için ona yalvarmıştı. Kral bunu kabul edip bu genç adamı göndermişti. Genç adam kızı bulmuştu ancak onu ölüme terk eden annesine vermek gibi bir planı yoktu.

 

Genç adam duvarlara yaklaşmıştı ki önü, iki şövalye tarafından kesilmişti. Bu iki şövalye duvarların dışında durup krallığı korumak ile yükümlülerdi. Genç adam yavaşça başındaki kapüşonu sıyırdı ve yüzünü ortaya serdi. Karşısındaki iki şövalye gördükleri tanıdık yüz ile hızla eğilip selam verdiler.

 

"Krallığa hoş geldiniz efendim!" Dedi ikisi hep bir ağızdan. Genç adam hiç istifini bozmadan kucağındaki kız ile yürümeye devam etti. Arkasından iki şövalye ile ormandan çıkan genç adam karşısına serilen ve açılmaya başlayan büyük kapılara baktı.

 

Ardından duvarların içine girdi. İlk önce kasabaya girer girmez onu karşılayan büyük kalabalığa baktı sonra da yanında ki iki şövalyeye emir verdi.

 

" Kral'a haber verin kızın annesi ile görüşeceğim." Dedi ve kalabalığın ortasından meraklı gözler eşliğinde sarayın kapılarına yürüdü.

 

⚔️

Bölüm sonu..

 

BÖLÜM HAKKINDA DÜSÜNCELERINIZI YAZMAYI UNUTMAYIN.

 

BİR DAHAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE💋

Loading...
0%