Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.Bölüm

@mynames_3

~

 

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;

Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!

Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;

Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

...

 

 

'Necip Fazıl Kısakürek'

 

~

 

Uzun bir süre geçmişti. Bu sırada da kardeşimi görmek için kasabaya gizlice girmiştim. Daha önce krallığa girmeyi denememiştim çünkü buna cesaret edememiştim. Şuan da insan formunda olduğum için bir sıkıntı olacağını düşünmüyordum.

 

Olmazdı dimi?

 

Kalabalık olan kasabaya baktım.

Burası eskiye göre fazlasıyla değişmişti.

 

Hemde fazlasıyla.

 

Kimseye görünmeden yürüdüğüm kasabada giydiğim pelerin ve kafama geçirmiş olduğum kapüşonu ile dolaşıyordum. Şu an bir insan formundaydım bu yüzden kanatlarım, sivri dişlerim ve siyah-kırmızı karışımı gözlerim yoktu.

 

Şimdilik..

 

İnsan formuna girdiğim için kendimi fazla zorlamamam gerekti aksi taktirde eski halime dönemeden bir yere bayılabilirdim.

 

Kendim için olan düşüncelerime dalmışken önümden hızla geçmekte olan birine çarpmıştım. Kafamı hızla kaldırıp kim olduğuna baktığımda ise gördüğüm sarı parlak gözler ile duraksadım. Ancak o hızla kafasını çevirmiş ve koşmaya başlamıştı. Ben öylece ardından bakarken yanıma üç tane şövalye gelmişti.

 

" Buralarda pelerin giyen ve gözleri parlak sarı olan birini gördünüz mü?" Diye sordu aralarından biri. Ben ne diyeceğimi düşünürken hızla bir şeyler geveledim.

 

" Evet, şu tarafa doğru koştu." Dedim ters tarafı işaret ederek. Şövalyeler hızla gösterdiğim yere doğru koşarken az önce çarptığım kişinin gittiği yöne baktım. Kimdi bilmiyordum ama bana çok tanıdık biri gelmişti.

 

Gitmem gereken yöne doğru gitmeye devam ederken. Karşıma gazete dağıtan bir çocuk çıkmıştı. Birincisi param yoktu ikincisi fazla zamanımda yoktu bu yüzden hızla çocuğa doğru yürüdüm ve ona sanki yanlışlıkla çarpmış gibi yapıp gazete dolu çantasından bir tane gazete almıştım.

 

Ardından hızla koşmaya başladım. Çocuğun arkamdan bağırdığını duysamda durmadım ve bir tane duvarın arkasına geçip gazetede gözlerimi gezdirmeye başladım.

 

Sıradan haberlerden başka hiçbir şey yoktu taki gözüme bir şey takılana kadar. Gazeteye daha da yaklaştım ve doğru okuyup okumadığımı anlamaya çalıştım.

 

" Kral Exile'nin kızı, tahtın tek varisi olan Prenses Vanessa ile Kral Swamp'nın oğlu, tahtın sıradaki varisi Prens Albert'ın yakında bir düğünleri olacağı söylentisi hala dilden dile yayılmaktadır."

 

Gazetede yazan şeyleri iyice sindirdiğimde elimdeki gazeteyi sıkmaya başladım. Benim küçük kız kardeşim yakında evlenecek miydi? Hayır, bu sadece bir söylenti. Eğer böyle bir şey olsaydı illaki kardeşim bana ulaşmayı denerdi hatta denemekle kalmaz ulaşırdı.

 

Ulaşırdı dimi?

 

Kendimi bir söylenti olduğunu düşünerek avuttuğumda gazeteyi bir evin camının önüne bıraktım ve saraya yürümeye başladım. Ne olursa olsun o saraya girip kardeşim ile konuşacaktım.

 

⚔️

 

Hava kararmış akşam olmuştu fakat ben hala içeriye nasıl gireceğimi düşünüyordum. Buraya kardeşimi görmek için gelmiştim ama hiç birşey yapamıyordum üstüne birde formumu daha ne kadar insan halinde tutardım bilmiyordum. Burada durup hiç birşey yapmamak beni bir hayli sinirlendiriyordu.

 

Aklımda bir fikir vardı ancak bunu yapmak benim için çok tehlikeliydi. Gücümü kullanarak içeriye girebirdim.

 

Cidden çıkmaza girmiştim.

 

Derin bir nefes aldım ve kaç saattir dikildiğim yerden çıktım ve saraya doğru adımladım. Saray kasabaya göre uzakta kalıyordu ve aynı krallığın etrafındaki duvarlar gibi duvarlarla çevriliydi lakin bu duvarlar daha kısaydı.

 

Fazlasıyla kısaydı.

 

Saraya yaklaşmam ile kapının önündeki şövalyelerde bir hareketlik olmuştu. Durmadım ve kapıya adımlamaya devam ettim. Benim durmayacağımı anladıklarında ise iki kişi önüme geçtiklerinde etrafta birilerinin olup olmadığına baktım.

 

İçimden krallıktan biri bizi görmemesi için yalvarırken sadece onların duyacağı bir şekilde fısıldadım.

 

" Karanlık sizi ele geçiriyor. Ona itaat edin ve içeriye girmesine izin verin."

 

Önümdekiler çekilip büyük kapıyı açtıklarında sessizce içeriye adımladım. Ben işimi halledip çıkana kadar öyle kalsalar yeterdi.

 

Hızla sarayın içinde adımlamaya başladım. Büyük koridorlardan geçerken ayak seslerim yankılanıyordu. Sarayın hiç değişmediğini hala aynı tablolar, aynı dekor ve aynı renklerde olduğundan belli oluyordu.

 

Karşıma birinin çıkması umudu ile dolaşırken bir hizmetli ile karşılaşmam âni olmuştu. Hizmetli beni gördüğü gibi çığlığı basacakken hızla elimle ağzını kapatıp kenara çektim ve kulağına fısıldadım.

 

" Karanlık seni ele geçiriyor. Ona Prenses Vanessa'nın hangi odada olduğunu söyle." Diye fısıldadım. Ardından hizmetlinin ağzını açıp vereceği cevabı bekledim.

 

" Üst katta koridorun sonundaki oda efendim." Demişti hizmetli. Bunun üzerine hizmetliyi bayıltıp bir koltuğa yatırdım ve üst kata çıkmaya başladım. Bu sarayın bunaltıcı bir havası vardı. Her girdiğimde kusma isteği oluşuturuyordu.

 

Üst kata geldiğim gibi koridorun sonuna adımlamaya başladım. Yakmış oldukları mumlar bu koridora hoş bir görüntü oluştururken havasızlık beni bunaltıyordu.

 

Odanın önüne gelince durdum ve içeriyi dinlemeye başladım. Hiç bir ses duymadığımda ise kapı koluna gitti elim. Ardından yavaşça indirdim ve kapıyı araladım. Burnuma dolan tanıdık kokuyla bir an duraksadım. Bu oda buram buram kardeşim kokuyordu.

 

Kapıyı geçebileceğim bir şekilde ayarlayıp içeriye adımımı attım. İçeriye girer girmez gördüğüm ilk şey büyük camdan içeriye giren ay ışığı ve o ay ışığının altında yatağında bir prenses gibi uyuyan kardeşim oldu.

 

Prenses Vanessa..

 

Benim küçük kardeşim, gerçektende büyümüştü. Yavaşça yatağa doğru adımladım. Beyaz teni ve annemizden almış olduğu kızıl dalgalı saçları ile o kadar güzel gözüküyordu ki gözlerim dolmuş olabilirdi. Onu en son on yaşında görmüştüm şimdi ise on yedi yaşındaydı.

 

Yedi sene geçmişti..

 

Yatağının ucuna gelip yavaşça eline dokundum. Sıcak eli benim soğuk olan elimle temas ettiğinde içime bir ısı yayıldı. Yavaşça eğilip alnına bir öpücük kondurmayı düşünürken boğazımda soğuk bir metal hissetmem ile duraksadım. Bakışlarım bana soğuk bakan, keskin kehribar rengi gözleri ile buluşunca içim titredi.

 

" Geri çekil yoksa kafanı gövdenden ayırırım." Dedi sert bir şekilde. Dudağımın kenarı kıvrılırken söylemeden edemedim.

 

" Gerçekten büyümüşsün." Dedim geri çekilirken. Ben doğruluğumda ellerimi iki yana kaldırdım.

 

" Kimsin?" Dedi yine aynı sertlikle. Cevap vermedim sadece onu izledim. Boğazımda olan bıçağı daha da bastırırken konuştu." Son kez soruyorum, kimsin?" Dedi.

 

Ablanım desem ne tepki verirdi?

 

" Bilmek istemezsiniz." Dedim fısıldayarak. Gözleri kısıldı.

 

" Ücretli Suikastçı falan mısın?" Dedi soğuk bir şekilde. Yüzümde bir gülümseme oluştu. Eğer suikastçı olsaydım kafamı gövdemden ayıracaktı(!)

 

" Daha kötüsü." Dedim yüzümde ki gülümseme ile. Ardından başka bir şey söyleyecektim ancak buraya doğru hızla gelen ayak sesleri yüzünden sustum. O bana beklenti ile bakarken hızla camı açtım aynı saniyede ise odanın kapısı açılmıştı ama ben kendimi çoktan camdan aşağıya atmıştım.

 

Kendime tutunacak bir yer bulup kendimi bir yere saklarken havada asılı kalmanın verdiği hissi bildiğim için zorlanmamıştım. Bir süre öylece kaldım ardından kendimi yere bıraktım.

 

Ayaklarımın üzerine düştüğümde hızla koşmaya başladım. Ben kapıya geldiğimde arkamdan birilerinin koştuğunu görmüştüm kapıdan hızla çıkarken kasabadaki halkın hiçbir şeyden habersiz uyuduğunu gördüm. Üzgünüm kasaba halkı ama birazdan bütün evinizi aramak zorunda kalacaklar.

 

Ben kendimi ara sokaklara atıp kaçmaya çalışırken biri beni yakamdan tutup kenara çekmişti. Bunun üzerine karşımdakine bir yumruk sallamıştım. Bir eliyle beni durdurmuştu. O sırada yanımızdan şövalyeler koşup gitmişlerdi. Ben karşımdaki kişiye baktığımda yine aynı parlak sarı gözleri görmem bir olmuştu.

 

Ben gözlerine bakmaya devam ederken beni yine yakamdan tutup bir yere çekiştirdi. Çıkmaz bir yere girdiğimizde beni bıraktı ve arkasını dönüp gitmeye başladı. Ben ne olduğunu anlamadığım için öylece kaldığımda hızla ona seslendim.

 

" Hey!" Diye bağırdım arkasından. Bu dediğim şey üzerine dönüp bana baktı.

 

" Teşekkürler." Diye bağırdım. Bunun üzerine sadece yüzüme baktı.

 

Ya da gözlerime.

 

İşte o zaman anlamıştım formuma geri dönmeye başladığımı. Bu yüzden hızla ona el sallayıp oradan uzaklaşmaya başladım. Ben kendimi saklayıp kasabadan çıkarken kimsenin görmeyeceği bir yerde üstümü değiştirip eski formuma geri döndüm ve kanatlarımla havalanıp hızla duvarların arkasına geçtim ve ormana girip ağaçların arasında süzülmeye başladım.

 

Bugün kaçıncı kes boğazıma bir şey doğrultuldu bilmiyordum ama kardeşimin boğazıma bir bıçak dayacağını düşünmemiştim.

 

Ağaçlar arasında süzülürken nasıl bu kadar kolay olduğunu düşünüyordum. Madem bu kadar kolay girip çıkabiliyordum neden daha önce denememiştim ki? Aslında buna cesaret edememiştim çünkü yedi sene önce olanlar benim için bir kabustu.

 

Eğer girmeyi deneseydim onlara zarar gelebilirdi...

 

⚔️

 

Bölüm sonu..

Loading...
0%