Ares kanatlarıma dokunduktan sonra ona her şeyi anlatmak zorunda kaldım. Rahatça koltuğunda oturmuş beni dinliyordu.
"Yani sen büyü yapmadın, aslında seçilen kişi sensin?"
Başımla onu doğruladım.
"Evet doğru."
Aklıma gelen soruyla ona doğru döndüm.
"Peki zihin okuyorsan kanatlarımın koparılmadığını nasıl öğrenemedin?
Yerine iyice yayıldı.
"Babam engellemiş olmalı."
Dudaklarını büzüp tekrar konuştu.
"Babama bak sen, ne planlar çeviriyormuş da haberimiz yokmuş."
"Ares lütfen bunu kimsenin bilmemesi gerektiğini söyledi. Sana anlattığıma beni pişman etme."
Yüzüne yerleştirdiği gülümsemenin altından bir şey çıkacak gibiydi.
"Söylemem ama..."
Kelimesini uzattı ve beni baştan aşağı süzdü. Umarım düşündüğüm şey değildir diye iç çektim. Başıyla beni onaylayıp gıcık bir şekilde konuştu.
"Evet düşündüğün şey."
Aniden ayağa kalktım.
"Sen çıldırmışsın."
Peşimden oda ayağa kalktı.
"Olabilir."
Yüzüne bakmadan cevap verdim.
"Çık dışarı."
Emir vermem hoşuna gitmemiş olacak ki iyice dibime girip beni demirliği olmayan terasın ucuna kadar getirdi.
"Bana karşı mı geliyorsun?"
Tehdit vari sözüyle irkilmiştim. İki eliyle belimden tutup iyice aşağı doğru sarkıttı. Eğer beni bırakırsa metrelerce yükseklikten düşecektim.
"Şimdi ne yapacaksın Diana."
Korkmuş gözlerimle ona bakıyordum.
"Dilini mi yuttun seçilen."
Cesaretimi toplayıp cevap verdim.
"Bunu yapmayacağını ikimiz de biliyoruz."
Dudaklarıma bakıp tekrar konuştu.
"Neden yapmayayım ki. Bir seçilmişi öldürmek çok zevkli olurdu."
Ellerini yavaş yavaş belimden çekmeye başladı. Gözlerimin içine bakıyordu. Ares her istediği şeyi almaya alışkındı. Ama bu sefer olmayacaktı, ben bir tanrıçaydım ve ona teslim olmayacaktım.
"Yap o zaman."
Cesurca söylediğim kelimeler karşısında kaşlarını çatıp yüzüme baktı.
"Ne dedin sen?"
Şaşkınca yüzüme bakıyordu. Dişe diş.
"Birazcık cesaretin varsa bırak beni."
Gülümsedi.
"Peki o zaman."
Belimi saran elleri gevşediğinde boşluğa doğru düştüm. Bütün vücuduma çarpan hava akımı nefes almamı engelliyordu. Hızlı bir şekilde düşüyordum. Ölücektim, bu kesindi. Tiz bir şekilde kulağıma bir fısıltı geldi.
"Kolye..."
"Kolye sana yolu gösterecek Diana."
Annemin sesi kulağımda çınladığında boynumdaki kolyeyi sıkıca tuttum. Hiç bir şey değişmemişti. Hızlıca düşmeye devam ediyorum. Birkaç saniye sonra omuzlarıma tatlı bir acı hissi geldi. Havada asılı kaldığımı hissettiğim zaman uçtuğumu anlamam çok uzun sürmemişti.
Evet. Kanatlarım görünmezdi ama onları kontrol edebiliyordum. Büyük gösterişli kanatlarımı çırpıp terasıma doğru hızlı bir şekilde çıktım. Ares'in karşısındaydım ve arkasında da Maria duruyordu. İkiside beni gördüğü anda donup kaldılar. Kanatlarımı yerine saklamayı da başarmıştım. Kanatlarım kapandığı anda terasa atlayıp Ares'in üstüne yürüdüm. O geri geri adım atarken duvara çarptığında gidicek bir yeri olmadığını anlamıştı.
"Senin hesabın kapandığına göre.."
İyice dibine girip elimi duvara koydum.
"Benim hesabım başladı."
Ani bir hareketle beni döndürüp duvara yapıştırdı.
"Sayemde kanatlarını kontrol edebiliyorsun. Böyle mi teşekkür edeceksin?"
Aniden geri çekilip yere odaklandı.
"Gitmem lazım."
Birkaç adım atıp geri döndü.
"Ama bu burada bitmedi."
Arsız sırıtışıyla birlikte odadan çıktı. Maria yanıma gelip bana sarıldı. Çok telaşlıydı.
"Ares düştüğünü söyledi. B-ben sana bir şey olacak diye çok korktum."
Maria'yı kendimden çekip gözlerinin içine baktım.
"Ben düşmedim Maria. Ares beni düşürdü."
Maria kaşlarını çatıp bana baktı.
"Ne demek Ares beni düşürdü. Bunu hemen Zeus'a söyleyeceğim."
Elini tutup gitmesini engelledim.
"Hayır Maria hiçbir şey söylemeyeceksin. Ona küçük bir oyun oynayacağım."
Maria hayır anlamında kafasını salladı.
"Onunla uğraşma Diana. Zeus'un bunu bilmesi gerekiyor."
"Maria beni dinle, sen benim bir tanrıça olmamı istemiyor muydun?"
"Evet çok istiyorum."
"Tamam o zaman. Bundan sonra verilen derslere iyice odaklanıp tamamen bir tanrıça olacağım. Hem senin aileni hemde benim ailemi kurtaracağız. Ama bize kötü davrananlara bizde kötü davranacağız. O bir Tanrı ise bende bir Tanrıçayım."
Maria şaşkın şaşkın bana bakıyordu.
"Daha dün burada durmak istemiyordun ne oldu Diana."
Kafamı salladım.
"Evet doğru. Ama aşağı düşerken annemin sesini tekrar duydum. Bunu yapmam gerekiyor, bu zırvalığı bitirmem için gerçek bir tanrıça olmam gerekirse olacağım."
Maria omzumu sıvazladı.
"Her zaman yanında olacağım."
Kolunu omzuma attı. İkimizde içeri girdik.
"Ben derse gitmek istiyorum. Sence geç kaldık mı?"
Maria'nın gözleri parladı.
"Seni böyle kararlı görmek çok güzel. Ama çok az vaktimiz var bir an önce çıkalım."
Hızlıca odadan çıkıp uzun koridoragirdik.
"Şimdi ki dersimiz ne peki?"
Biraz düşündükten sonra cevap verdi.
"Dünya bağlantısı."
İlginç diye geçirdim içimden.
"Nasıl bir dersmiş o?"
Gülümsedi.
"Çok hoşuna gidecek bir şey."
Şimdi daha çok merak ediyordum. Uzun koridorda yürürken Adonis odasından çıkıp peşimize takıldı.
"Tanrıçam bugün derse girmeyeceksiniz diye biliyordum."
Samimi bir şekilde Adonis'e gülümsedim. Rahatsız edici bakışlar eşliğinde büyük kapıya yaklaşmıştık. Herkes arkamdan bir şeyler söylüyordu.
"Hangi yüzle gelebiliyor?"
"Büyücüymüş duydunuz mu?"
"Kanatlarını da koparttılar zaten."
Hiç bir şeyi aldırmadan yürüyordum. Adonis koluma girdi.
"Boşver konuşsunlar, kıskançlıktan ne diyeceklerini bilmiyorlar."
Gözlerimi devirdim.
"Umrumda değil zaten."
Büyük kapının önüne geldik. Kapı yavaş yavaş açıldığında Kate karşıma çıktı.
"Bak bak, küçük ucube de buradaymış."
Sinirle cevap verdim.
"Çekil önümden."
Gıcık bir şekilde gülümsedi.
"Çekilmezsem ne yaparsın, yoksa bana da mı büyü yapacaksın?"
İğreti sesini aldırmadan yanından geçeceğim esnada sıkıca kolumu tutup fısıladı.
"Bu burada bitmedi!"
Tek kaşımı kaldırıp yüzüne baktım.
"Güçleri olmayan birinden korkacağımı mı sanıyorsun?"
Kaşlarını çattı, tam bir şey söyleyeceği esnada Adonis araya girdi.
"Tanrıçamı rahat bırak Kate!"
Adonis tekrar koluma girdi ve içeri girdik. Kate'nin ne kadar sinirlendiğini tahmin edebiliyordum. İçeri girdiğimde koyu mavinin hakim olduğu odaya girmiştik. Tavan camdı ve roman rakamlarıyla yazılmış kocaman bir saat sembolu vardı. Gölgesi karo mermere büyük bir şekilde yansımıştı. Birkaç dakika orada bekledikten sonra kapı açıldı ve içeri yaşlı bir adam girdi.
"Merhaba arkadaşlar benim adım Achilla. Dünya bağlantısı dersinde beraber çalışacağız."
Büyük salonda göz gezdirip tekrar konuştu.
"Bu derste seçtiğiniz tarafa göre size belirli görevler verilecek. Yanınızda bir eşinizle dünyaya inip bu görevleri gerçekleştireceksiniz. Görmüş olduğunuz saatin gölgesinde bekleyeceksiniz. Eşinizle el ele tutuşacaksınız. Size gitmeniz gereken yeri zihninizde göstereceğiz ve oraya gideceksiniz. Hepinizin yarım saati olacak. Süre dolduğunda saatin gölgesi bulunduğunuz konumda belirecek. Eğer geç kalırsanız veya gölgeye girmezseniz büyük cezalar ile karşı karşıya kalacaksınız."
Eline bir tane kağıt alıp yaktı.
"Şimdi avucunuzu açın, görmüş olduğunuz kağıdın avucunuza düşüp size eşinizin adını söyleyecek. Eşler rastgele seçilmiştir."
Hepimiz avucumuzu açıp ileri doğru uzattık. Kimin geleceğini çok merak ediyordum. İçimden umarım Adonis gelir diye düşündüm. Ares'le göz göze geldik ve tek kaşını kaldırdı.
Düşüncelerimi okuyordu ve bunu yapmasından çok rahatsız oluyordum. Bunu bir şekilde engellemem gerekiyordu.
Kül avucuma düştü ve bana eşimin adını söyledi.
Külün bana söylediği ismi duyduğumda hemen ona baktım. O da bana bakıp yüzüne arsız gülümsemesini yerleştirdi. Koluma değen el ile yan tarafıma baktım.
Adonis bana endişeli şekilde bakıyordu.
"Ne oldu Diana, endişeli gözüküyorsun."
Gülümsedim.
"Bir şey olmadı Adonis. Sadece dünyaya gideceğim eşim istemediğim birisi çıktı."
Adonis kaşlarını çatıp bana baktı.
"Kim?"
Derin bir nefes alıp cevap verdim.
"Ares."