@na.zzz
|
Gölgeler çekildiğinde, derin bir nefes aldım. Sanki ciğerlerimdeki bütün hava bir anda boşalmıştı. Atlas'ın elini hâlâ sıkı sıkıya tutuyordum. Beni rahatlatan tek şey buydu; onun yanımda olması. Ama içimde hâlâ titreyen bir şey vardı. Kitap, gölgeler, bu dünya... Hepsi çok fazlaydı.
Bir an için gözlerim Atlas'a kaydı. Yüzündeki kararlı ifade değişmemişti, ama gözlerinde gördüğüm o hafif tereddütü fark etmemek imkânsızdı. Belki de bu dünyayı benden daha iyi tanıyordu, ama o da tam olarak neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmiyordu.
"Sıradaki ne?" diye fısıldadım. Sesim bana yabancı geldi; kendi korkumu bile tam kontrol edemiyordum.
Atlas, sessizce kitaba baktı. "Bizi daha fazla kapı bekliyor," dedi. "Ama şimdi birlikteyiz. Bu dünyadaki hiçbir şey bizi ayıramaz."
Birlikteyiz... Bu kelime zihnimde yankılandı. Yıllar önce tanıştığımızda aramızda kurulan o bağ, onca zaman geçmesine rağmen kopmamıştı. Şimdi, bu kadar karmaşık ve tehlikeli bir dünyada yeniden birleşmiştik. Ama içimdeki bir ses, her şeyin bu kadar kolay olmayacağını söylüyordu. Bu dünyalar, sadece sırları açığa çıkarmıyordu; bizi sınayan karanlık taraflarımızı da ortaya çıkarıyordu.
Kitaba bir kez daha baktım. Parlayan semboller, bir davet gibi önümde duruyordu. Atlas haklıydı, buradan sonra hiçbir şey aynı olmayacaktı. Ama hazırdım. Geçmişte korkup kaçmış olabilirdim, ama şimdi değil.
"İlk kapıyı açmaya hazır mısın?" dedi Atlas, beni uyarıcı bir tonla.
Başımı salladım. Hazır olup olmadığımı bilmiyordum, ama bu yola çıktık bir kere. Kaçmak artık bir seçenek değildi.
Elimi kitaba uzattım ve parmaklarım sembollerin üzerine dokunduğunda, bir sıcaklık hissettim. Kitap yavaşça yeniden açıldı ve sayfalar arasında bir kapı belirdi. Ama bu kapı diğerlerinden farklıydı; sanki içimdeki en derin duyguları çekip çıkarmak için oradaydı.
"Bu kapı…" diye mırıldandım. "Beni çağırıyor."
Atlas sessiz kaldı, ama gözlerinde bir an için endişe belirdi. "Her şey göründüğü gibi değil, Mira. Ne olursa olsun, birlikte çıkacağız. Unutma."
Birlikte… Bu kelimenin güven verici bir yanı vardı. Yavaşça kapıya yaklaştım ve ellerimi soğuk metal tokmağın üzerine koydum. Kapı, hafif bir dokunuşla açıldı ve içeriye adım attığımda, her şey değişti. Kapıdan içeri adım attığım an, dünya bir anda bulanıklaştı. Gözlerim karanlıkla çevrelenirken, sanki ayaklarımın altından zemin çekilmişti. İçimde bir boşluk hissi oluştu, ama bir yandan da tanıdık bir his beni sardı. Neredeydim? Daha önce buraya gelmiş miydim?
Gözlerim yavaşça uyum sağladığında, etrafıma baktım. Bu yer… çocukluğumun geçtiği evdi. Babamla birlikte geçirdiğimiz günler, annemin mutfaktan gelen kahkahaları, bütün anılar sanki bir film şeridi gibi önümden akıp geçiyordu. Ama bir şey farklıydı. Bu ev, hatırladığım kadar sıcak ve huzurlu değildi. Hava soğuk ve ağırdı, tıpkı eski bir anının seni içine çektiği gibi.
Kalbim hızla atmaya başladı. Neden buradaydım? Ve neden bu kadar gerçek gibiydi?
"Babam…" dedim, neredeyse fısıldayarak. Adımlarım beni salona doğru yönlendirdi, ama oraya vardığımda her şey bir anda değişti. Salondaki eşyalar yerlerinde değildi, sanki yıllardır burada kimse yaşamamış gibiydi. Duvarlarda hafif bir küf kokusu vardı ve camlardan içeriye soluk bir ışık süzülüyordu.
Tam o sırada, arkamdan bir ses duydum. Dönüp baktığımda, Kerem’in yüzünü seçmeye çalışıyordum ama o yoktu. Yalnızdım. "Atlas?" diye seslendim, ama sesim boş duvarlardan yankılandı.
Derin bir nefes alarak kendimi toparlamaya çalıştım. Bu sadece bir sınavdı, hatırlıyordum. Kapı, beni geçmişle yüzleştirmeye çalışıyordu. Ama neden babam? Neden yıllardır kaçtığım bu anı şimdi karşıma çıkıyordu?
Adımlarımı hızlandırarak salona girdim. Tam o anda, eski televizyonun yanında duran bir sandık dikkatimi çekti. Bu sandık… Babamın bana bıraktığı en değerli şeylerden biriydi. Sandığın yanına çömeldim, ellerim titreyerek kapağını açtım.
İçinden çıkanlar, beni şaşkına çevirdi. Eski bir fotoğraf albümü, birkaç mektup ve en üstte duran… o sembol. O sembol, kitabın içindekiyle aynıydı. Elimi sembolün üzerine koyduğumda, içimde bir ürperti hissettim. Bir şeyler doğru değildi. Bu sembol burada olmamalıydı.
Birden, etrafımdaki hava daha da soğudu ve arkamda bir hışırtı duydum. Dönüp baktığımda, gölgeler yavaşça şekillenmeye başlıyordu. Sanki beni izleyen bir şey vardı. Nefesim kesildi, ama kaçmak istemiyordum. Bu gölgeler, belki de korkularımdan başka bir şey değildi.
"Seninle yüzleşmeye hazırım," dedim, ama sesim zayıftı. Babamı kaybettiğim günün acısı içimde tekrar canlanmıştı. Atlas'ın sesi kulaklarımda yankılandı: Ne olursa olsun, birlikte çıkacağız.
Ama o an, burada yalnızdım. Gölgeler yaklaşırken, içimdeki korkuyu bastırmaya çalıştım. Bu sınav sadece benimle ilgiliydi. Babamla ilgili yüzleşmem gereken şeyler vardı, ve bunu yapana kadar ilerleyemeyeceğimi biliyordum.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Beni korkutamayacaksınız," dedim kararlılıkla. "Babamın ölümü benim suçum değil. Geçmişimle yüzleşmeye hazırım."
Bir anda gölgeler durdu. Sanki söylediklerim onları geri püskürtmüştü. İçimde bir rahatlama hissettim, ama aynı zamanda bir hafiflik. Gözlerimi açtığımda, gölgeler kaybolmuştu. Salondaki soğuk hava yerini hafif bir sıcaklığa bırakmıştı.
Ve tam o anda, kapı tekrar önümde belirdi. Bu sefer daha tanıdıktı. Arkasında Atlas'ın varlığını hissedebiliyordum. Onunla yeniden karşılaşmak için içimde bir umut belirdi. Bir kez daha derin bir nefes alıp kapıya yöneldim ve tokmağı çevirdim. |
0% |