@naginiy
|
"RUHLAR TESADÜFEN BULUŞMAZ" (2012) Tarihler, 30 Ocağı gösterirken Ankara da ölümcül bir ayaz vardı. İnsanın yüzünü kesiyordu. İnsanlar montlarına sarılmış bir halde sokaklardaydı. İhtiyaç olmadıkça dışarı bile çıkılmıyordu.Atatürk Anadolu Lisesi öğrencileri,okulun içinde kimi kantinde kimi ise peteklerin yanında sohbet edip eğleniyorlardı.Sürekli yan yana olmalarına rağmen yinede konuşacak konu bulabiliyorlardı. 2 kişi dışında; okulun en çok didişip sürekli kavga eden iki belalısı. Demir ve Elfida…
Müdür Rasim beyin odasında her hafta olan bir görüntü vardı.Rasim Hoca,koltuğuna oturmuş karşısında kendilerini açıklamaya çalışan çocuklara bakıyordu.Tipik her zaman ki kavgalarındandı. Bu sefer biraz daha ileri gittiklerini Rasim hoca, Elfida’nın dağılmış saçlarından ve Demir’in kanamış burnundan anlayabiliyordu. Derin bir nefes aldı. “Derdiniz ne sizin evladım? Birbirinizi öldürene kadar durmayacak mısınız?” Elfida hemen lafa atlatı. “Laf attı ama hocam!” Demir anında ters ters baktı. “Ya kızım sana demedim diyorum ya!” Odada ki felsefe öğretmeni olayı yumuşatmak için naif sesiyle konuştu. “Bak sana söylememiş ki Elfidacım” Elfida omuz silkti. “Hakettin! Şu saçlarımın haline bak ayrıca. Yoluk horoz gibi oldum!” Demir hafif sırıtır gibi oldu. “Kızım burnuma kafa attın kafa! Hele bir daha dene bakalım kafanda saç bırakıyor muyum?.” Elfida tam Demir’in üzerine yürürken tekrar Rasim Hoca’nın sesi duyuldu. “Yeter! Çıkın dışarı ikinizde! Cezanıza sonra karar vericem. Biraz daha sizi böyle görürsem gerçek dayak neymiş öğreneceksiniz!”
İkisi hemen arkalarını dönüp kapıya resmen koştular. Kapıdan geçerken birbirlerine omuz atmayı unutmamışlardı tabii. Aynı koridorda ters ters bakışarak konuşmadan yürüdüler. Demir sınıfının önüne gelince durdu. “Şu lanet okul bitse de senden kurtulsam artık. Gün sayıyorum.” Elfida dudak büzdü. “Ay sanki ben sana çok meraklıydım! Defol nereye gidersen git. Hatta mümkünse şöyle ülke sınırına falan gitte bir daha görme imkanım olmasın.” Demir göz devirdi. “Şeytan bana ulaşamayınca seni yollamış olmalı…” Elfida dil çıkarıp istifini bozmadan yürüdü. Yürürken saniyelik olarak dönüp Demir’e hareket çekmeyi de ihmal etmemişti.Demir ise hafifçe sırttı. “Deli bu..”
*******
“Komutanım her yer temiz!” Demir kulaklığından gelen ses ile derin bir nefes verdi. Yine bir operasyonla ufakta olsa bir köyü kurtarmışlardı. 1 haftadır şerefsiz teröristler köydeki insanlara zulüm ediyorlardı. Kadınlara ve çocuklara şiddet uygulayıp erkekleri direkt öldürüyorlardı. Şafak timi görevlendirmeyi alır almaz köye inmişti. Bu itleri köyden temizlemeleri ise sadece birkaç saat sürmüştü.Sonuçta onlar bunun için vardı, görevleri buydu. Onlar,askerdi;üşümeyen,acıkmayan,yorulmayan,susamayan,uyumayan,durmayan,gıdası vatan aşkı,oksijeni dualar olan… “Azad iti hayatta mı?” Demir,Oğuz ve Gülce saklandıkları yerden çıkıp yaklaşan helikoptere doğru yürümeye başladılar. Ömer’in yorgun sesi duyuldu. “Elimizde gayet iyi durumda şerefsiz,komutanım.” “Sağ salim getirin o iti.” “Emredersiniz komutanım!”
Yaklaşık 15 dakika sonra tüm şafak timi helikopterdeydi; Yüzbaşı Demir Erkin ERTURAN Üsteğmen Oğuz TÜTEN Teğmen Gülce AKSEL Asteğmen Ömer Emin GÜLER Astsubay kıdemli başçavuş Salih ESER Astsubay kıdemli Üstçavuş Musa BAŞMAN Astsubay kıdemli üstçavuş Uğur ATAY
Ömer, yanında oturan Azad’a arada birkaç tane yapıştırıyordu. Adam tokat manyağı olmuştu.Gülce en son araya girdi. “Ya oğlum adamın omurilik soğancığına vurup durma ölüp başımıza kalacak it.” Ömer bir şaplak daha atarken konuştu. “Komutanım vallahi çok eğlenceli. Ayrıca şu tipe bakın dövmiyimde naapıyım.” Azad’ın yüzünü sıkarak Gülce’ye çevirdi. Gülce yüzünü buruşturdu. “Haklısın devam et, gebersin” Timdekiler gülerken Azad neşesine inen şaplaktan kurtulamamıştı. Azad öfkeli bakışlarla etrafına bakıyordu. Adeta tıslayarak konuştu. “Siz görecek! Benim kandaşlar beni bırakmayacak!” Salih, gülerek göz devirdi. “Pardon gardaş,biz senin kandaşları indirdik herhalde ya.Kusura bakma elimiz çarptı.” Azad’ı bıraksalar heryeri ateşe verecek gibiydi. Tükürerek bağırdı. “Kendinizi fazla büyük görüyorsunuz siz! İstediğimiz yerde istediğimizi yapacak biz!” Oğuz oturduğu yerde biraz öne eğildi.Mavi,ürkünç gözleri Azad’ınkilerle buluştu. “Çok sevdiğim bir söz vardır Azadcım ‘Kurdun yuvasına giren çakalın akıbeti parçalanmaktır’ canım aklında bulunsun.” Azad kaskatı kalırken tim üyeleri onaylayan mırıltılar çıkardı.
Askeriyeye gelir gelmez Azad’ı Musa ve Uğur alıp sorguya kadar beklemesi için götürdüler. Diğerleri ise görevi tamamlamanın rahatlığıyla askeriyeye emin adımlarla girdiler. Demir, şakaklarını ovuşturup kolundan aldığı yaranın ağrısını unutmaya çalışıyordu;Oğuz,üstüne buluşan kanları tiksinerek temizliyor;Gülce ufak aynasını çıkarmış yüzündeki çiziklere dudak büzerek bakıyor;Emin ve Salih ise şakalaşıyordu.Oğuz, Demir’in yarasının hala kanadığını farketti. “Komutanım bir revire gitseniz iyi olur” Demir başıyla onayladı. Oğuz gitmeyeceğine adı gibi emindi.
“Vallahi kurt gibi açım ya!” Salih, karnını ovuşturarak konuştu.Tam yemek saatinde dönmüşlerdi. “Şaşırdık mı sence? Sen hep açsın kardeşim.” Emin, yanına gelip omzunu patpatladı. Askeriyeye girdiklerinde herkesin kendi arasında bir şeyler konuştuğunu farketti Demir. Fazla dikkatli bir insandı. En ufak hareketliliği farkederdi. Bazen bu huyundan nefret ediyordu.
Hep beraber yemekhaneye girdiler. Klasik olan en baştaki masalarına geçtiler. En başından beri bu masada oturuyorlardı. Burda hep beraber gülmüş,bazen de ağlamışlardı. “Komutanım bazı duyumlar aldım.” Gülce sırıtarak konuştu. Sıkıca toplu sarı saçlarını açıp tekrar örmüştü. Demir, normalde başka bir asker bunu söylese söverek sustururdu ama Gülce’ye yapmazdı. “Ne öğrendin bakalım?” Gülce çocuksu bir gülüşle anlatmaya başladı. “Revire yeni bir doktor atanmış!” Ömer, kafasını yemeğinden ışık hızında kaldırdı. “Kadın mı?” “Yuh be gardaş!” Salih,ona inanmaz bakışlar attı. Gülce ise kafa salladı. “İnanamıycaksınız ama evet! Resmen yıllar sonra kadın doktor atanmış. Aslında bende şaşırdım. Kadın doktorlar pek askeriyeyi tercih etm-“ Gülce’nin lafı aniden açılan kapılar ile kesildi. İçeri giren Ferhat Albay ile herkes ayağa kalktı. Ferhat albay, ufak bir kafa selamı verdi. “Oturun çocuklar.” Geri oturduklarında albayın arkasından bir kadın içeri girdi. “Yeni revir doktorumuz Efil ALDİNÇ.” Kadın nazikçe gülümsedi. “Bir saygısızlık olmayacağına eminim Efil Hocam. Yeni görevinizde başarılar dilerim” Kadın albaya tatlıca baktı. “Çok sağolun.”
Tüm askerlerin bakışları Efil deydi. Ufak fısıltılar oluşmaya başlamıştı bile. Demir ise bir gariplik olduğunu düşünüyordu. Bu doktor inanılmaz tanıdık geliyordu ama çıkaramıyordu. Soyismi de tanıdık gibiydi. Bu simayı tanıdığına emindi. Aklını zorladı ama bulamadı. Pek umursamak istemiyordu fakat merakı da ağır basıyordu. Bu kadının kim olduğunu öğrenmeye kararlıydı.
*******
EFİLDEN Yavaş ama kendimden emin adımlarla askeriyenin içine girdim. Bahçede bakışlar üzerime çevrilmişti.Normalde utanmaz bir insandım ama deve gibi heriflerin bana bakması ufak bir gerginlik yaratmıştı tabii. Yine de istifimi bozmadan ilerledim. Ceketimin önünü düzelttim. Beyaz kumaş bir pantolon giymiştim. Üzerimde uzun kollu bisiklet yaka lacivert bir bluz vardı. Hava serin olduğu için üzerime deri ceketimi de almıştım.Topladığım dalgalı saçlarımı geriye attım. Binanın içerisine girip Albayın odasının önüne geldim. Kapıyı tıklattım.Gel sesini duyunca kapıyı yavaşça araladım. İçerde ellili yaşlarında saçları bembeyaz ama fiziki olarak hiç 50’lerinde göstermeyen bir adam vardı. “Merhaba, ben yeni atanan doktor Efil, Efil Aldinç” Adamın gergin bakışları söndü tatlı bir ifade takındı. “Hoşgeldiniz sefa getirdiniz doktor hanım!” Bende gülümsedim. “Sağolun hoşbuldum…” Albay, evrakları karıştırırken konuştu. “İyi ki geldin doktor hanım da, askeriye şartları zordur yapabilecek misin?” “Zorluk beni korkutmaz albayım. Endişelenmeyin ben hallederim.” Albay, kendimden emin oluşumu beğenmişti. “Gel hadi o zaman seni diğerlerine tanıtalım.” … Yemekhanede ki tanışma faslından sonra revire geçip dolabıma eşyalarımı yerleştirmiştim. Revirde daha önceden bir doktor ve bir hemşire vardı. Doktor Caner, tatlı bir adamdı.Tahminen 35 lerindeydi. Hemşire Zeliş işe dünyanın en tatlı kadını falandı. Aşırı samimiydi. Muhtemelen aynı yaşlardaydık. Ufak dolabıma küçük eşyalarımı yerleştirdim. Önlüğümü alıp aynanın karşısında giydim. Yüzümde aptal bir sırıtış olmuştu. Bu önlüğü her giydiğimde sanki ilk defa giyiyor gibi hissediyordum.Klasik doktor hareketini yapıp stetoskobumu boynuma astım.
Caner molada olduğu için yerine geçip oturdum. Zeliş de ortalıklarda yoktu. Ben bilgisayara Caner’in bıraktığı raporları girerken kapı açıldı. İki asker içeri girdi. Ayağa kalktım. Her zamanki gülümsemem aniden yüzümde soldu. Olamazdı değil mi? Sadece ufak bir benzerlik olmalıydı. Ayrıca o son gördüğümde bu kadar iri yarı da değildi yani. “Doktor?” Bana seslenmesiyle düşüncelerden sıyrıldım. “Kusura bakmayın, dalmışım” Kolundaki yarayı görünce hızlıca eldivenlerimi taktım. Yüzbaşı geçip sedyeye otururken. Dolaptan dikiş malzemelerini çıkardım. Diğer asker de yanında duruyordu. “Oğuz çocuk gibi başımda mı bekliyceksin?” Oğuz göz devirdi. “Evet komutanım iğne kolunuza girene kadar burdayım” Malzemeleri alıp yanlarına döndüm. Ceketini çıkardı. Kolundaki yarası derindi. “Caner doktor nerde?” Olamaz sesi bile bu kadar benzeyemezdi ama! Pamukla yarayı temizlerken yanına oturdum. “Caner Bey’in bazı işleri var.” “Hastadan daha önemli ne işi olabilir!?” İçimden bir sabır çektim. “Kendisine sorabilirsiniz bence bunu. Sonuçta Caner’in başını beklemek için burda değilim,değil mi?” Pamuğu biraz sertçe batırınca acıyla hafifçe inledi. Yarayı iyice temizledikten sonra iğneyi aldım. Önce uyuşturmam gerekiyordu. Aniden bileğimi tutup beni durdurdu. “Uyuşturmana gerek yok dik de bitsin artık” Sanırım beni sınamak için falan gelmişti. Derin bir nefes çektim. “Uyuşturmadan çok acıyı hissedersiniz.” “Sadece dediğimi yap.” Tamam ama benimde sabrımın bir sınırı vardı yani. “Bakın komutan bey, sizide anlamaya çalışıyorum ama ne siz benim komutanımsınız ne de ben sizin emir vereceğiniz askeriniz. Eğer şuan bu revire geldiyseniz tüm yetkinin bende olduğunu da kabul edin lütfen!” Gözlerinden ufak bir parıltı geçti. Sanki hakkımda birşeyler düşünüyordu. Hızlıca iğnesini yapıp dikişe başladım. Feci gıcık kapmıştım bu herife. İğneyi son kez batırırken yüzünü acıyla buruşturdu. “Yeni doktorumuzun da eli pek ağırmış” Göz devirdim. “Komutanımızın da pek nazlı galiba” Oğuz hafifçe sırıtınca komutanın sert bakışları ona dönüp anında susturdu. Yüzümü bir süre inceledi. Hafif griye kayan gözlerime uzun süre baktı. “Eski bir tanıdığıma çok benziyorsunuz. Her konuda.Laf sokma şekline kadar aynı olmanız garip.” Umarım bu sadece bir benzerliktir….Yüzüne bakmadan konuştum. “Bence siz herkese karşı bu kadar kaba iseniz insanların verdiği tepkiler benzer olabilir.” Dikiş bitince eldivenlerimi çıkarıp bilgisayara yöneldim. “Size bir hap yazayım. Ağrınız olursa kullanın. Ayrıca 10 gün sonra da dikişleri aldırmalısınız. Umarım yerime Caner Bey bu işi halleder.” İğneleyici bir şekilde gülümsedim. “İsminiz neydi?” O da geldiğinden beri ilk defa hafifçe sırıttı. “10 gün sonra görüşürüz doktor. İsmim Demir, Demir Erkin ERTURAN” Gözlerim şokla açıldı. Hay ben böyle işe…
*****
İşe başlayalı 3 gün olmuştu. Buraya oldukça ısınmıştım.Üç gündür Demir’den deli gibi kaçtığımı saymazsak tabii. Bu kadar da denk gelemezdi ama ya. Sadece isim benzerliği olması için baya dua etmiştim ama birkaç araştırma sonucu onun gerçekten lisedeki baş düşmanım olan eleman olduğunu farketmiştim. Tek ümidim beni tanımamasıydı. Herif tüm rezilliklerimi biliyordu ve benden pek hoşlandığı söylenemezdi! Kısaca naneyi yedin kızım. Ayrıca bu çocuk ne ara bu kadar büyümüştü ya! En son ben buna tekme tokat giriyordum şimdi tek fiskeyle beni yere serer.
Suyuna gidelim Efil, suyuna…terslik yapma!
Çalan telefonumla düşüncelerimden sıyrıldım. Yabancı bir numaraydı. “Buyrun?” “Alo, merhabalar. Efil Hanım ile mi görüşüyorum?” Oturduğum yerde dikleştim.Yabancı bir adamın sesi geliyordu. “Buyrun benim?” “Efil hanım kusura kalmayın rahatsız ediyorum ama ben kardeşlerinizin okul müdürü Rafık Kılgam.” “Ay ne rahatsızlığı buyrun lütfen müdür bey, bir sorun mu vardı?” Adamın mahçup sesi duyuldu. “Ateş, okulda bir kavgaya karışmış ama merak etmeyin durumu iyi. Yinede siz bir okula gelirseniz iyi olur” Allahtan sabır dileyerek gözlerimi kapattım ve iç çektim.Daha 3.günün be Ateş! “Tabi tabi ben hemen geliyorum. Haber verdiğiniz için sağolun..” Telefonu kapatıp sinirle önlüğümü çıkarıp ceketimi giydim. Çantamı takıp revirden çıktım.
Tayinim çıktığında kardeşlerimin de benden başka bakacak kimseleri olmadığı için yanımda gelmeleri gerekti.Aslında teyzemizle büyümüştük ama onlarda taşındığı için mecbur kalmışlardı. Rüzgar ve Ateş birbirinin zıttı iki çocuktu. Rüzgar; alımlı,sakin ve oldukça cana yakındı. Ateş ise tam tersiydi. Sürekli olay çıkarır,kavgalara karışır, yıkıp dağıtırdı. Velet!
Albayın odasına izin almak için geldim. Kapıyı yavaşça tıklattım. Birkaç saniye sonra gel sesi duyuldu. Yavaşça kapıyı açtım.Oda da albay ve arkası dönük biri vardı. Adam önünü döndü.
Hay ben böyle işe ama ya! Demir’in de burda olmasına ne gerek vardı ama şimdi sevgili evren. İşini sorgulamak gibi olmasın ama bu herifi biraz az karşıma çıkarsan!?
“Buyrun Efil Hocam?” Şşşh sakin ol Efil, naziğiz biz. “Kusura bakmayın rahatsız ettim ama ben bugünlük erken çıksam olur mu acaba?” Albay merakla baktı. “Olur, olur tabii de bir sorun yoktur inşallah?” Demir de gene beni süzmeye başlayınca ona ne bakıyon bakışlarımı albaya farkettirmeden attım. “Kardeşimin okulunda ufak bir sorun çıkmışta…Onu bi halletmem gerek” Albay anlayışla kafa salladı. “Arabanız falan var mı? okul uzak buraya biraz.” Konuşan Demir’e baktım. Ne olmuştu buna da bir anda iyilik perisi olmuştu acaba. En son okulda beni merdivenlerde sürüklediğini unutmamıştım. Yine de nazikçe gülümsedim. “Taksiye binerim merak etmeyin” Albay konuya dahil oldu. “Olur mu öyle şey?” Demir’e baktı. “Demir, doktor hanımı gideceği yere kadar bırak sonra da orda bekle ve evine bırak!” “Emredersiniz komutanım!” “Ya hiç gerek-“ albay sert bakışlarıyla sözümü kesti. “Tartışmaya sunulan bir konu değil.” Hemen geri adım atıp başımla onayladım. Yiğitlikte biryere kadardı yani..
Arabaya bindiğimizde garip bir sessizlik oluşmuştu. Normalde pek sessiz bir insan değildim hatta konuşmaktan bazen çenem bile ağrıyordu. Ama şuan da Demir’in yanında ağzımı açıp da ona kendimi hatırlatmam pek hayrıma olmazdı. Rüzgar’ı aramak için telefonumu çıkarttım. Demir’e baktım. “Ufak bir telefon konuşması yapsam rahatsız olur musun?” Umursamazca omuz silkti. “Buyur mekan senin.” Bu adama büyü falan mı yaptılar acaba?
Rüzgar’ı aradım. Telefon ikinci çalışında açıldı. Sabırsız olduğumu biliyordu. “Abla?” Sinirle konuştum. “Rüzgar! Nerde o velet? Gene ne halt yedi?” “Abla valla hiç bilmiyorum ben.” Ses tonundan yalan söylediği belliydi. “Rüzgar! Son kez soruyorum evladım? Ben oraya geldiğimde neyle karşılacağımı bilmem gerek. Senin ve o velet kardeşinin acillik olmamanız için!” Rüzgar ofladı. “Of abla ya bilmiyormuş gibi konuşma. Her zaman ki Ateş işte!” Fısıldayarak ufak tehdit sözleri sarfettim. “Ben o Ateşe göstericem dünya kaç bucakmış. Ben gelene kadar ordan ayrılmayın sakın.” Telefonu kapatıp iç çektim. Demir’in bakışları yandan yandan üzerindeydi.
“Doktorumuzun eli ağır olduğu gibi maşalıda galiba?” Göz devirdim. Aman ne komiksin sen. “Hiç de bile normalde ben oldukça nazik bir insanım ama işte şartlar” Anlamlıca göz kırpınca dudağının kenarı kıvrıldı. “Aynen kesin öyledir..Geçen gün kolumu dikiyorum diye deşen kadın mı söylüyor bunu?” Dik dik baktım. “Senin canın çok tatlı bence.Alt tarafı ufak bir iğne yani.” Yoldan başını birkaç saniyeliğine bana çevirdi. “Ben canımı sokakta bulmadım sonuçta değil mi? Dağlarda geziyor olabilirim ama benimki de can sonuçta.” Tamam vazgeçtim. Bu herif hiç değişmemiş aynı ukalalık seviyesinde. “Hatırlat da bir dahakine sana bebeklere kullanılan kelebek iğnesinden yapayım.” Sırıtma sırası bana geçerken bu sefer göz deviren o olmuştu.
Okula girdiğimizde hızla arabadan indim.Demir de arkamdan inmişti. Girişte güvenlik kulübesine yaslanmış bekleyen Rüzgar’ı gördüm. Hızlıca yanına yürüdüm. Allahtan bugün topuklularımı giymiştim malum kardeşlerim deve gibi olduğu için biraz ciddiye alnımam gerekiyordu. Sert topuklularımın sesini duyunca bakışlarını bana çevirdi. Tatlıca sırıttı. Hayır yumuşamıycam bu sefer! “Abla?” Demir birkaç adım arkamdaydı. “Nerde o mahlukat?” Rüzgar gözleriyle okulu işaret etti. Tam yürüyecekken durdum.Peşimden gelmeye yeltenen Rüzgar’ı da durdurdum. “Sen burda bekliyorsun.” “Ama abla ya!” Sert bir bakış attım. “Rüzgar! Bu bir rica değildi!” Kafa sallayınca Demir’e baktım. Daha ben konuşmadan anlayıp başını salladı. Rüzgar’la onu geride bırakıp okula girdim. Uzun koridorlarda ki tek ses topuklularımdı.
Müdürün odasının önünde durdum. İçerden bağırış sesleri geliyordu. Hızla kapıyı açtım. Gördüğüm manzara ise pek hoş değildi. Köy ağası gibi giyinmiş ve oldukça iri bir adam ayakta duran Ateş’in üzerine yürüyordu. “Hop hop hop! Ne oluyo be burda!” Beni görünce biraz geri çekildi. Hemen Ateş’in önüne geçtim. “İyi misin sen?” Başıyla beni onayladı. “İyiyim bir şeyim yok.” Hafif gözünün altı morarmıştı. Biraz eğilip fısıldadım. “İyi çünkü muhtemelen bu son iyi oluşun!” Ardından müdüre baktım.
“Burda neler olduğunu öğrenebilir miyim müdür bey? Kardeşimi bu okula yazdırırken başka heriflerin gelip üzerine yürüyeceğini de haber verseydiniz keşke!” Müdür mahçupca baktı. “Kusura bakmayın ne olursunuz…Çocuklar biraz tartışmış.Arif Bey de öfkelendiği için-“ “Kardeşini gebertmediğime dua et!” Adamın öfkeli bağırışı oda da yankılandı. Öfkeli bakışlarımı ona diktim. “Haddinizi bilin!” Adam pisçe sırıttı. “Bilmezsem naaparsın? O uzun tırnaklarınla yüzümü mü çizersin ha?” Kendi kendine güldü. Şerefsiz herif . Ayrıca tırnaklarım uzun bile değildi! Müdür araya girdi. “Arif bey yapmayın ama böyle.” Elimi kaldırıp müdürü saniyelik susturdum. Ateşi de bir yandan tutmaya çalışıyordum. “Onu o it kardeşi benim oğlumu dövmeden önce düşünecekti!” Hanımefendiliğimin de bir sınırı vardı.
Adamın üzerine yürüyüp yakasına yapıştım. Ateş’le müdür anında beni tutmak için atılmıştı. Adam da bu hamleyi beklemediği için şaşırmıştı. “Seni uyardım dimi lan!” Yakasından ittirerek kafasını duvara vurdum. “Sen kimsin de benim kardeşime it diyorsun!” Adam ellerimi tutmaya çalıştı. Ateş ise beni geri çekmeye çalıştı. Adamı sarstım. “Özür dile!” Adam muhtemelen giyinişimden dolayı beni kokoş bir kadın sanmıştı. Tekrar sarsınca telaşla konuştu. “Tamam! Tamam kusura bakmayın!” Yakalarını bıraktım. Arkamı döndüm. Adam rahat bir nefes verdi.Kendi kendine duymadığımı sanarak konuştu, “Manyak mıdır nedir ya?” Tam gidecekken aniden geriye dönüp sert bir yumruğu burnuna geçirdim. Adamın acılı iniltisi ve müdürün şok çığlıkları duyuldu. Tatlıca gülümseyip yumruk attığım elimi rahatlatmak için salladım. “Oh be içimde kalmasın.”
Okuldan ben önde Ateş koşar adım arkamda çıktık. Hızlıca merdivenlerden inip Rüzgar ve Demir’e doğru yürüdüm. “Gidebiliriz” ikisi de bana garipçe baktı. Demir, önce bana sonra Ateş’e baktı. “Ne çabuk halloldu?” Başımla onaylayarak hızla arabaya yürüdüm. “Evet çabucak hallettim.” Ateş, Demir’e açıklama yapmaktan çekinmedi. “Çabuk hallettik tabii! Ablam adamın ağzına sıçtı çünkü!” Rüzgar, iç çekerek elini alnına koydu.Yapabileceğim şeyleri tahmin edebiliyordu. Demir’in de gözleri büyümüştü. “Abartma ufakça sarstım sadece.” Arabaya bindiğimde onlarda arkamdan bindi. “Abla adamın kafasını duvara vurdun! Sonra da yumruk atıp muhtemelen burnunu kırdın.”
Demir’e gelirken yaptığım nazik kız imâlarımı hatırlayınca tatlıca gülümsedim. Araba da ona doğru biraz eğilip fısıldadım. “Bilerek vurmadım elim bi çarpıverdi. Biliyorsun malum elimde biraz ağır.” İkimiz de hafifçe sırıttık. Bu adam zamanla daha bi yakışıklı mı olmuştu ne? |
0% |