
Aynı kişiyi asla iki kez bulamayacaksın,aynı kişide bile...
Demir, içinde ki kötü his ile okulu turlamaya devam etti. Sabahtan beri içine öküz oturmuştu. Ve tahmini öküzü de ortalıklarda yoktu.. Elfida, onunla uğraşmadan bir dakika bile durmazken saatlerdir ortalarda yoktu. Demir, kızın sınıfına girip baktı. Çantası oradaydı ama kendisi yoktu. Sınıftan çıktı, kantine ve olabileceği diğer sınıflara girdi. Hiçbir yerde yoktu. Son şansı kızlar tuvaletiydi...
Üst kata çıkıp tuvaletin kapısına geldi. Önce başını içeri soktu. Kimse yok gibiydi. Sessizce içeri girip hemen kapıyı kitledi. Kabinlerden sadece birisinin kapısı kapalıydı. Aradığı kişinin kabinde olduğunu umarak kapıyı tıklattı. İçerden ağlama sesleri geliyordu. İçini bir endişe kapladı.
"Elfida?" Demir'in kalın sesini duyan kız hemen ayaklandı. Gözyaşlarını hırkasına sildi. Kapıyı yavaşça açtı. Ne işi vardı ki bunun burda? Demir kızın kızarmış gözlerini görünce içinde bir telaş hissetti. Henüz bu hislere anlam veremiyordu...
"Ne oldu! İyi misin sen?" Bir adım yaklaştı. Elfida, anlamaz gözlerle baktı.
"Senin ne işin var be burda? Kapıyı okumadın mı? Kızlar tuvaleti burası." Demir, göz devirdi. Bu kız ya cidden salaktı ya anlamamazlığa vuruyordu.
"Makyaj yenilemeye geldim ya, rujum silinmişte. Kızım salak mısın? Sana bakmaya geldim herhalde!" Kendine bile itiraf edemediği şeyi sesli söylemişti. Elfida, şaşırdı. İlk defa birisi onun için gelmişti... Gülümsedi.
"İyiyim.." Yüzünün hali ise söylediğinin tam tersiydi. Elmacık kemiği morarmış, dudağı patlamıştı.
"Yine kız kavgasına mı girdin sen?" Demir, aklına gelen ilk ihtimali söyleyince 'keşke kız kavgasına girseydim... belki babamın yaktığından daha az acırdı canım' diye düşündü. Ama bunu sesli söyleyemezdi. Aile içi rezilliklerini anlatıp utanmak istemiyordu.
"hıhı" kafa sallayıp bakışlarını kaçırdı. Demir, iç çekerek cebinden siyah bir mendil çıkardı. Kızın patlayan dudağına bastırdı. Ardından Elfida'nın elini tutup kendi mendili tutan elinin üzerine koydu.
"Ağlamayı kes ve sakın bir daha bensiz kavgaya girme mavi kafa. Seni benden başkası hırpalayamaz ayrıca." Elfida, gülümsedi. Demir elini çekip arkasını döndü. Kapıya doğru yürüyüp açtı. Çıkmadan önce son kez kıza baktı.
"Sümüklerini temizleyip kantine gel. Sevdiğin çikolatalardan aldım." Kapıyı çekip çıktı. Arkasında ise melül melül kapıya bakan mavi saçlı bir kız bıraktı.
....
Etraftaki uğultularla gözlerimi açtım. Kulaklarım da ki yoğun çınlama yavaş yavaş azalıyordu. Çok iyi tanıdığım o yerde uyanmıştım yine.. Her geceki kabuslarım da olduğu gibi. Babamın evinde. Bu odayı çok iyi tanıyordum. 15 yılımı geçirdiğim, tek sığınağım olan odaydı burası. Küçük ama kendimce süslemeye çalıştığım bir odaydı. Artık rutubetlenmiş duvarlara kendi çizdiğim resimleri asmış,çirkinliğini gizlemiştim. Duvara bitişik olan yatağıma annemin ördüğü küçük battaniyem örtülüydü. Yerde Ateş'in kafalarını kopardığı bebekler dağınıkça duruyor, kahverengi eski dolabım her an saklanmaya hazır bir şekilde açık bekliyordu.
Görüşüm netleşmeye başladığında yataktan kalktım. Odama kısa bir an göz atıp kapıya yürüdüm. Her gece zaten buradaydım. Odamdan çıktım. Küçük adımlarla ilerlerken gelen sesler ve uğultular arttı. Salona girdim. Karşımda her geceki manzara vardı.Gözlerim doldu. Bunu görmeye katlanamıyordum...
O herif, küçük Elfida'yı saçlarından tutmuş.annesinin dokunmaya kıyamadığı upuzun saçlarından, yere savuruyor ardından birkaç tekme atıyordu. Annemin yapma çığlıkları kulağıma gelince iki elimi sertçe kulaklarıma bastırdım. Çınlamalar artmıştı. Yere eğilip kendime yardım etmek istedim. Ama olmuyordu dokunamıyordum. Henüz 10 yaşında olan küçük kızın bakışları bana kaydı.
"Yardım et!" Çığlıklarla bağırdı. Her geceki gibi benden yardım istedi ama elimi bile uzatamadım. Onu kurtaramadım. Kendi içime hapsolmuş hissediyordum..
Annem, ikiz kardeşlerimi beşiğe bırakıp bana koşuyor ama babam onu da tek tokatla yere seriyordu. Beşiklere doğru ilerledim. Ateş ve Rüzgar, bebek olmalarına rağmen sanki hissetmiş gibi durmadan ağlıyordu.
Arkamdan yükselen çığlıkla tekrar döndüm. Bu sefer küçük kızı kolundan tutup yerden kaldırmıştı.
"Baba söz bir daha yapmıycam!" Diye ağlıyordu kız. Oysa ki hiçbir şey yapmamıştıki zaten. Bunların hepsi Elfida sokaktaki erkeklerle futbol oynadı diye yaşanıyordu. Babası, yine sarhoştu ve öfkesini çıkaracak kişiyi de bulmuştu. Üstüne üstlük Elfida'yı düşen arkadaşıyla ilgilenirken yakalaması pek hoş olmamıştı.
"Sana sokağa çıkmayacaksın demedim mi lan!" Diye adeta kükredi o iğrenç sesiyle. Susması için yalvardım. Bu lanet uykudan uyunmak için Allah'a içimden yalvardım. Aniden, o en korkunç sahne geldi. Babam, beni saçlarımdan tutup yerden kaldırdı. Kolumu tutup çekti ve avucumu açtı.
"Bu elinle mi dokundun o çocuğa ha!" Sert bağırışıyla kızın ağlaması hızlandı. Yanına koşup engel olmaya çalıştım. Elim, silikleşiyordu. Tekrar görmemek için gözlerimi sıkıca birbirine bastırdım. Uyanmak için kendimi cimcikledim. Acı veren bir şeyden kurtulmak için kendime daha çok acı vermeyi seçtim.
Aniden kulaklarımı acı dolu bir çığlık doldurdu. Yapmıştı... Elfida'nın avucunu sıkıca sobaya basmıştı. Annemde ve benden yükselen çığlıklar o adama zevk veriyordu. Çığlık sesleri ve ağlamalar yükselirken görüşüm bulanıklaştı....
"YAPMA!" Diye avazım çıktığı kadar bağırdım.Beni duyan yoktu, hiç olmamıştı.Kulağımda sesler yankılanmaya başladı. Annemin, babamın ve kendi çığlık seslerimi duyuyordum. Ama sanki araya karışan bir ses daha vardı. Beni kendisine çeken bir ses duydum..
"Doktor!! Doktor uyan!" Sarsılmayla gözlerimi açtım. Nefes nefese kalmış bir şekildeydim. Karşımda Demir endişeyle bana bakıyordu.
"Sorun yok, sadece bir kabus... geçti." O an içimi garip bir his kapladı. Daha önce hissetmediğim bir his... İlk defa bir kabustan uyanmıyordum ama ilk defa yanımda biri vardı ve bana 'geçti' diyordu. Beni teselli etmeye çalışıyordu. Her zaman teselli verip insanları kurtarmaya çalışan ben ilk defa birinden teselli buluyordum.
Yan taraftaki sürahiden su doldurdu. Yatağımın kenarına oturdu. Ellerimin titrediğini farkedince doğrulamama yardım edip eliyle sırtımı destekledi. Bardağı dudaklarıma yaklaştırdı. Hala titriyordum. Titreyen dudaklarımla birkaç yudum alıp geri çekildim. Beklemediğim bir hareketle yüzüme yapışan saçlarımı çekti. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra ilk konuşan ben olmuştum.
"Sormayacak mısın?"
"Neyi?" Anlamamazlıktan geldiğinin farkındaydım.
"Ne gördüğümü..." Bakışları uzun süre yüzümde oyalandı.
"Dinlerim...Sen istediğin zaman dinlerim ama seni zorlamam." Anlayışlı şekilde saçımı son kez düzeltip yataktan kalktığında ben hala ona melül melül bakıyordum.
Aklıma yavaş yavaş yaşananlar gelmeye başladı. Köye gitmemiz, ormanda kaybolmam, sokulmam ve Furkan! Hızlıca yatakta doğruldum.
"Furkan nerde! Nasıl?!" Şaşkınca bana döndü. Kendi durumumdan önce yeni tanıdığım birini sormama şaşırmıştı.
"İyi,ailesinin yanında."
"Ne demek ailesinin yanında ya! Çocuk zaten babasından kaçıyordu bide o adamın ayağınamı bıraktınız çocuğu?" Yan taraftaki koltuğa gevşekçe oturdu.
"Elimizde net bir kanıt yoktu."
"E çocuk anlattı ya!" Göz devirdi.
"Çocuk bu doktor,lafına nası güvenelim!"
"Çocuklar böyle konularda yalan söylemez Demir. Kendi aileleri hakkında böyle bir yalan söylemezler, söyleyemezler..." Dolan gözlerimi kaçırdım. Bana olan bakışları değişmişti çözmeye çalışır gibiydi.
Aniden kapı lönk diye açıldı.
"Doktorcum!" Gelen sesle gülmeden edemedim. Bakışlarımı kapıya çevirdim. Ömer ve Salih odaya aynı anda girmişti. İkisinin yarışır bir hali vardı. Ömer endişeli ama muzip gözlerle yatağa yaklaştı.
"Hani sen sağ Salim geri dönüyordun! Altıma sıçırdın beni korkudan!" Omuz silktim.
"İyiyim işte.." Ayağımdaki ufak sargı ve kabustan uyandığım için kaymış olan şaftım pek öyle söylemiyordu.
"Aynen canııım alt tarafı akrep soktu yani!" Dalga geçerce konuştu. Yatağın kenarına yaklaştı. Demir, kısık gözlerle bizi izliyor muhtemelen hemen nasıl yakınlaştığımızı anlamaya çalışıyordu. Bunu henüz bende anlamasam da garip bir şekilde salak bir kimyamız vardı.
"İyiyim dedim ya işte! Nefes alıyorum bak" Görmesi için birkaç kez sesli nefes aldım. Ömer, şaşırmış gibi yüzüme baktı.
"Vay anasını ya! Nasıl farketmem ben bunu!? Kızım mefta oluyordun meftaa! Allah'ına kavuşuyodun az kalsın!" Serum takılı olmayan elimi kaldırıp sertçe omzuna geçirdim.
"Gitsene sen ya! Moralimin içine sıçmaya mı geldin? Zehir öldürmedi bunu gidip ben rahatsızlık vererek mi öldüreyim dedin?" Dediğimde dilini damağına vurup onaylamaz sesler çıkardı. Drama Queen hareketleriyle elini omzuna atıp Demir'e baktı.
"Görüyorsunuz komutanım, işte insanoğlu ne kadar nankör!" Yan taraftaki yastığı alıp bana dönük olan sırtına vurdum. Tersçe bana baktı. Ardından tekrar Demir'e döndü.
"Komutanım bence şimdi gidelim yakında zaten biz bunun cenazesine gideriz." Şokla ağzım açıldı.
"Ne cenazesi be!" Demir, gülmemeye çalışıyordu. Ömer, kapıya yaklaştı.
"Sende bu şans varken sen tez zamanda Allah'ına kavuşursun doktorcum!" Elimdeki yastığı ona atmama izin vermeden odadan kaçtı.
"Pislik!" Göz devirdim. Bakışlarım Salih'e takıldı.
"Geçmiş olsun." Nazikçe gülümsedim. İlk defa şivesiz konuşmuştu. Bugün oldukça özenmiş gibiydi. Siyah dağınık ama kısa saçlarını özenle düzeltmiş, siyah pantolonu ve siyah kısa kollu gömleğiyle gayet iyi görünüyordu. Merak ettiğim soruyu Demir sordu.
"Hayırdır Salih? Nereye böyle?" Salih sırıttı.
"Komutanım geçen burda tanıştığım hemşireyle kahve içmeye gidiyoruz." O sırıtırken Demir of çekti.
"Ya yemin ederim İllahlah ettirdiniz beni ya! Naaptın oğlum Ömer'le çok mu takıldın,yemek yediği kaptan mı yedin? sana da bulaştırmış bu hemşire sevdasını!" Salih tam kendini savunacakken kapı ikinci kez lönk diye açıldı.
"EFİL!" İçeri dalan, uzun zamandır görmediğim en yakın arkadaşım Hilal'le şokla yerimden doğruldum.
"Hilal?!" Ağlayarak boynuma sarılınca bende ona sımsıkı sarıldım. Arkadan giren Rüzgar, kapıyı kapattı. O ağlayınca benimde gözlerim dolmaya başladı. O kadar çok özlemiştim ki... Hilal,ortaokuldan beri en yakın arkadaşımdı. Tüm hayatımı bilen tek kişiydi. Liseye geçtiğimizde taşınması gerekmişti ama hiç ayrılmamıştık. Daha doğrusu birbirimizden kopamamıştık. O hiç sahip olmadığım kız kardeşimdi.
Ağlarken burnumu çekerek konuştum.
"Ne işin var burda?" Başını omzumdan kaldırıp omzuma bi tane patlattı.
"Salak! Az kalsın zehirden ölüyodun gelmeyip naapcaktım! Korkudan geberdim." Tekrar sımsıkı sanki kaybetmekten korkar gibi sarıldı.
"İyi ki geldin..." İç çekerek konuştum. Başını tekrar kaldırıp ellerini yüzüme çıkardı. Yanaklarımdan tutup yüzümü sağa sola çevirdi. Dikkatlice inceledi.
"Başka bir şeyin varmı?" Gülümsedim.
"İyiyim korkma..." Burnunu çekti. Zaten ufacık olan burnu ağladığı için kızarınca fazla tatlı olmuştu. Kıvırcık sapsarı saçları en son gördüğümde uzunken şimdi omuz hizasında kestirmişti. Perçemleriyle bukleleri yakışmıştı. Yüzü ağlamaktan kızarmıştı. Çilleri pembe yanaklarından dolayı görünmezken ela gözleri parlıyordu.
"Sen nasıl öğrendin?" Soruma Demir'in yanına oturan Rüzgar cevap verdi.
"Ateş aramış."
"Ateş mi?" Kafa salladı.
"Beni arayıp 'Hilal abla yetiş ablam çok hasta' diye yırtındı telefonda. Bende ilk uçakla geldim." Göz devirdim. Ateş tipik Drama Queenliğini yapmıştı yine.
"O veleti biliyorsun Hilal.. Felaket tellalı gibi bir şey işte." Etrafa baktım. "Ayrıca madem bu kadar kötüymüşüm kendisi nerde?" Rüzgar, gülmemeye çalıştı,
"Geçen red yediği kıza mesaj atıyo bahçede." Sırıttım. "Mesaj mı atıyo?" Başıyla onayladı.
"En son kıza 'seni seviyorum' yazmış kızda 'teşekkür ederim' demiş. Sonra bizim salak 'seni çok seviyorum' deyince kız da 'çok teşekkür ederim' yazmış." Odada ufak bir kahkaha sesi yankılandı. Bu çocuk hiç akıllanmayacaktı değil mi?
Hilal'e tekrar döndüm.Umutla baktım
"Kalacaksın değil mi? Hemen gitmeyeceksin..." Hilal kafa salladı.
"Sen ne kadar istersen burdayım. Gitmem." Gülümserken bakışlarım arkada duran Salih'e kaydı. Hilal odaya girdiğinden beri bakışlarını kızdan alamamıştı. Bir an için ikisini yan yana düşündüm.
Oha çok tatlı oldular lan!
.....
Hilal ve Rüzgar bir saat sonra eve dönmüştü. Doktor tedbir amaçlı bir gece kalmamı istemişti. Garip olansa Demir de yanımda kalmıştı. Sorgulayan bakışlarımı ona çevirdim. Telefonunda bir şeylerle ilgileniyordu.
"Yüzbaşı?" Kafasını kaldırdı.
"Doktor?" Asla adımı söylemiyordu. Efil demek bu kadar zormuydu?
"Neden hâlâ burdasın sen?" Tek kaşı kalktı.
"Şuanda kovuluyor muyum?"
"Tövbe haşa canım. Senin gibi mükemmel bir yüzbaşını kovarmışım hiç. Sadece soru."
"Mükemmel ha?" Göz devirdim.
"Lafı döndürme de sorumu cevapla." Omuz silkti.
"Sen burdasın." Anlamazca baktım.
"E ben hastayım?"
"Belki de bende hastayımdır..." Bakışları saçlarıma kaydı. Saçlarımın en arkasında hâlâ üç tutam mavilik vardı. Arada kaldığı için çok belli olmuyordu ama şuan feci dağınık olduğu için gözüküyordu. Maviliklerimi görünce gülümsedi.
Hatırlıyor muydu!?!
Yook canım nerden hatırlayacak-
Herif hatırlıyor gibi bakıyor!
"Yok yok maşallahın var senin yüzbaşı. Baksana turp gibisin maşallah!" Hafifçe sırıttı. Çabamın farkındaydı. Yerinden kalkıp yatağımın kenarına oturdu. Başımı yastığa iyice yasladım. Beni şuan bu yatağa gömseler sesim çıkmazdı ya!
"Fiziksel bir hastalığım yok zaten.."
"O zaman ben sana bi psikologdan randevu alayım ne dersin? Bildiğim iyi bir-" Aniden büyük elini saçlarıma uzattı. Mavi tutumlarımı elledi. Konuyu şap diye değiştirdi.
"Saçların güzelmiş..." Nefesimi tuttum. Bu kadar yakınlık fazlaydı sanki...
Sussana kızım taş gibi yüzbaşı yanımıza gelmiş hâlâ kaçma derdindesin!
Saçlarımı elleyince gülümsedi. Artık emindim. Hatırlıyordu...
"Değişmişsin..." dedi. Sesi ılımlıydı. Anlamamazlıktan gelmedim. Kaçacak yer yoktu. Tanımıştı bir kere. Kafa salladım.
"Sende öyle..." Tekrar gülümseyince kalbim tekledi. Neden lisede bana yaklaştığında yaptığım gibi öfkelenemiyordum? Bağırıp çağırmam, terslemem gerekmiyor muydu? Neden mal gibi durup kalbimin bu kadar hızlı atmasına izin veriyordum..
"Beni tanıdın değil mi?"
"Revire geldiğin an tanıdım..." Bakışları saçlarımdan yüzüme çıktı. Hafızasına kaybedercesine inceledi.
"Tanıdık olduğunu biliyordum ama mavi kafa olduğuna inanmam zor oldu.."
"Neden?" Bakışları sonunda gözlerimde durdu.
"Ben bu Efil'i tanımıyorum ki... Benim mavi kafam,inatçı olan Elfida'ydı." Burukça gülümsedim.
"Elfida olmak acıdan başka bir şey getirmedi... Bende Efil oldum." Telefonu titreyince bakışları saniyelik olarak oraya kaydı. Ardından tekrar bana baktı.
"Elfida'yı tercih ederim ama Efil'de mavi kafamı bana geri getirdi...Sanırım Efil'i de sevebilirim." Ayağa kalktı. Sanki az önce kalbimi hızlandıran şeyler dememiş gibi üzerini düzeltti.Kapıya yürüdü.
"Yarın görüşürüz...doktor.." Kapıyı çekip çıktı. Arkasından baka kaldım. Beni tanıdığında ters tepki vermesini beklemiştim ama o beni özlediğini ima etmişti... Rüyada mıydım acaba? Kendimi cimicikledim. Tamam rüya değildi! Utançtan kızarmaya başlayan yanaklarımla su içmek için etrafa bakındım. Komidinin üzerinde ise beklemediğim bir şey buldum.
Giderken bana en sevdiğim bitter çikolatayı bırakmıştı... Unutmamıştı...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |