Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@namellessworrior

 

 

 

 

 

Öncelikle hepinize merhaba, hoşgeldiniz dünyama. Bu kitap Karadeniz'in hırçın kızı Ayşe'yi ve hırçın çocuğu Mustafa'nın hikayesini anlatıyor. Rize' de geçen hikayemizde bir çok şey bekliyor bizi. Yazım dili açısından ve sizleri sıkmamak için Rize ağzıyla yazmayacağım kitabı. Sizler onları Rize ağzıyla konuşuyormuş gibi hayal edin olur mu? Sizleri çok seviyorum, iyi eğlenceler.

 

 

........

 

......

....

..

.

 

 

🌊🌊🌊🌊🌊🌊

 

Karadeniz'in denizi ne kadar hırçınsa insanı da bir o kadar hırçındır. Karadenizin havası ne kadar kasvetliyse insanı da bir o kadar kasvetlidir. Ama dağlardaki ağaçlar yeşerirince yaylalarında çiçekler açınca bir o kadar da umut doludur. Karadenizin insanı hırçındır, çabuk parlar ama çok da vicdanlıdır, yardım severdir. Karadeniz'in insanının aşkıda Karadeniz gibidir. Bir günü bir gününü tutmaz ama aynı karadeniz'e olan sevgileri bağlılıkları gibi aşklarınında peşlerinden koşarlar. Bir yağmurla, bir karla aşkları bitmez. Sevdim mi tam sever karadeniz insanı. Belki de ondandır bu hırçınlığı karadenizin. İçinde bulundurduğu sevdaların haykırışıydı belki de bu hırçınlığı.

***

ULA!!

 

Diye haykırdı genç kız. Dağların ona cevap veremeyeciğini bildiği halde içindeki acıyı, öfkeyi dağlara haykırdı.

 

-Ula, Ula madem sevmeyecektin ne diye gözlerimin içine öyle güzel baktın. Madem sevmeyecektin ne diye her kötü zamanımda yanımdaydın. Bana ne diye ümit verdin.

 

Genç kız yanaklarından süzülen göz yaşlarını umursamadı.Derin bir nefes alıp " Ula beni niye kendine aşık ettirdin" diye bağırdı. Genç kız söylediklerinden sonra bir müddet duraksadı, belliki kendi söylediklerine inanamamıştı. Onca zamandır inkar ettiği şeyi haykırmıştı dağlara.

 

-Uy ben aşık olmuşum ya. Ula Mustafa, ula Mustafa beni ne hallere düşürdün.

 

Genç kız bunları sanki karşısındaki Mustafaymış gibi söylüyordu. Onu bu denli üzen şey ise çarşıda duyduklarıydı. Duydukları gerçek miydi, yoksa değil miydi sorgulamak o an aklına bile gelmemişti. Çalan telefonu ile burnunu çekip cebinden telefonunu çıkarttı. Arayan annesiydi.

-Efendim anne

Genç kızın annesi adeta cıvıldıyordu " Oy Ayşem duydun mu Mustafa abin kız istemeye gidecekmiş" dedi telefonun öbür ucundan.

Ayşe çarşıda duyduğu şeyin gerçekliğiyle yüzleşmişti. Duyduklarından sonra genç kızın bacakları Ayşe'yi daha fazla taşıyamadı. Ayşe durduğu yere çöküp kalmıştı. Telefonun öbür ucundan annesi " Ayşe, kızım sesim gelmiyor mu?" diye konuşuyordu.

Ayşe'nin gözünden akan yaş yanağı boyunca akıp çene hizasından sonra üzerinde ki gömleğin üzerine damlamıştı. Ayşe daha fazla sessiz kalamayacağını bildiğinden dişlerini sıkıp " Ciddi misin anne? Ne mutlu, çok sevindim Mustafa" dedi zar zor kendi toplayıp " Mustafa abim adına" diye cümlesini tamamladı.

-Ay Ayşe öyle mutluyum ki, Fadime aradı demin. Dedi ki kız istemeye sizde gelin ailecek. Mustafa'nın bir ailesi de sizsiniz. Vallahi abinin mürvetinden sonra Mustafa abininkinide göreceğimi düşünmüyordum.

-Ya ne güzel gidersiniz akşam babamla.

-Kız ne babası? Sen de geleceksin az emeği yok senin üzerinde Mustafa abinin. En mutlu gününde senin de yanında olman lazım. Çok gecikme de hazırlık yapalım. Haydi evde görüşürüz.

Annesi telefonu kapatırken " Böyle de alel acele, yetiştirebilecek miyiz ki?" diye söylenirken Ayşe telefonu kapatıp çimenlerin üzerine bıraktı telefonunu.

-Mustafa abimin en mutlu günü ha. Ula ben ne olucam? Benim en mutlu günüm mü sizce!

Genç kız bir müddet daha bulunduğu yerde oturduktan sonra kalkıp evine doğru yürümeye başladı.

 

***

 

Annemin heyecanından ötürü evde bir kaos ortamı hakimdi. Bir yandan babamın kravatını düzeltiyordu. Bir yandan da abime üzerine ne giymesi gerektiğini söylüyordu. Ben ise üzerime haki yeşili, kalın askılı ve dizlerimin biraz altında biten bir elbise giymiş. Saçlarımı da salık bırakmıştım. Bunların hepsini annemin isteği üzerine yapmıştım. Herkesten önce giyinmiş salonda oturuyordum. Ama aklım hâla saatler sonra Mustafa'nın bir nişanlısı olacağını kavramaya çalışıyordu. Ben orda nasıl duracaktım? Nasıl onların mutluluğuna şahit olacaktım? İçim kan ağlaya ağlaya onların mutluluğuna ortak mı olacaktım.

Abim Emrah evin içinde bir o yana bir buyana eli boynunda gidip geliyordu. Annemde onun peşi sıra dolaşıyordu.

Emrah " Anne ben tövbeliyim ya kravat takmaya. En son Sena'yı istemeye giderken takmıştım o günden beri tövbeliyim. Hem ben mi kız isticem, ben niye damat gibi giyindim?" diye anneme sitem ediyordu.

-Zaten siz erkeklerin özel günlerde giyebileceği şey sadece takım. Kravat taktın mı damat, takmadın mı sıradan misafir oluyorsunuz. Neyini abartıyorsun?

Diye abime söylendim, abim olacak hıyar ise bana cevap vermek yerine elindeki kravatı kafama fırlatmayı seçmişti. Tam ona çemkirecektim ki dış kapıya yönelip " Ben arabadayım anne, babama da söyle hızlı çıksın şu tuvaletten geç kalıcaz" diyip çıktı.

Annem abim evden çıktıktan sonra yanıma gelip oturdu " Ayşem sen iyi misin kızım?" diyip eliyle saçlarımı okşadı. O an anneme sarılıp sabaha kadar ağlamak istedim ama yapamadım. İçimde ki yangın gittikçe büyüyordu ama ben hiç bir şey yapamıyordum. Mustafa'ya da bir şey diyemezdim, bilmiyordu ki ona aşık olduğumu. Kendime bile yeni itiraf etmişken bunu ona nasıl söyleyecektim. Nasıl ona gidip "Evlenme Mustafa, ben seni seviyorum" diyecektim. Buna hakkım yoktu ki, olamazdı da. Abimin en yakın arkadaşına aşık olmak gibi bir hatayı en başında yapmamalıydım.

Anneme dönüp "İyiyim annecim, bugün biraz yoruldum da" dedim. Annem gülümseyip başını salladı.

Babam da lavabodan çıktıktan sonra hep beraber evden çıktık. Aşağı indiğimizde abim ile Mustafa birer sigara yakmış sokak lambasının altında konuşuyorlardı. Mustafa'yı görünce kalbim o kadar hızlı atmaya başlamıştı ki fark edicek diye ödüm kopmuştu. O an Mustafa ile göz göze gelmiştik, o kısacık anda bile sanki dünyalar benim olmuştu. Arkamdan gelen babamı gören Mustafa elindeki sigarayı yere atıp, ayakkabısının topuğuyla söndürdü. Abimin koluna vurup babamın geldiğini ona da haber ettikten sonra abimde sigarasını babam görmeden söndürdü. Yıllardır sigara içiyorlardı ama büyüklerin yanında hele de babaların yanında hâla içemiyorlardı. Utanıyorlar mıydı yoksa ayıplarına mı gidiyordu bilinmez.

Abimlerin yanlarına gittikten sonra Mustafa'ya fark ettirmeden baştan aşağı onu süzdüm. Çok da yakışıklı olmuştu. Takım elbise geniş omuzlarını bir o kadar daha uzun göstermişti. Kahverengi saçlarına bir güzel şekil vermişti. Üzerine sıktığı parfüm ise adeta ben burdayım diye bağırıyordu. Mutluluğu gözlerinden okunuyordu, tam da o an kendimi aptal gibi hissetmiştim. Benden haberi bile olmayan birine duyduğum sevgiye de aşka da lanet etmek istemiştim.

Annem Mustafa'ya dönüp " Heyecan var mı oğlum?" dedi.

Mustafa önce anneme sonra da neden olduğunu anlamadığım bir şekilde bana bakıp gözlerini tekrardan anneme döndürüp " Yok be Asiye teyzem, zaten kız istemeye gitmiyoruz ki. Maksat aileler tanışsın" dedi.

Ne? Biz kız istemeye gitmiyor muyduk?

Annem gülerek " Oğlum aileler niye tanışsın Sevda'nın çocukluğunu biliyorsun. Aynı sınıftaydınız Emrah sen Sevda. Hem ailecekte tanışıyorsunuz. Biz sana isteyelim Sevda'yı bugün en iyisi." dedi.

Ulan sümüklü Sevda'nın kaderine bakar mısınız? Sen git Mustafa gibi birini kap. Ee kızım kaptılar gül gibi çocuğu. 20 senedir senin yanında bu çocuk, az açaydın gözünü ah Ayşe ah.

Mustafa öksürüp " Olur mu Asiye teyzem belki kızın bi sevdiği var. Ben sevenleri ayırmak istemem. Ayrıca bunların hepsi annemin başının altından çıkıyor. Bana sormadan böyle işlere kalkışıyor, aldık başımıza bir belada hadi hayırlısı" dedi.

-Allahtan istekli değilsin, istekli olsan nasıl süslenirdin acaba?

Kendimi daha fazla tutamamıştım. Mustafa benim söylediklerimden sonra " Onu da o zaman görürsün" diyip eliyle saçlarımı dağıttı.

O sırada Mustafa'nın annesi, ablası ve babası evden çıkmışlardı. Elif ablanın elinde çiçek ve çikolata vardı. Fadime teyze ve Dursun amca da onun yanında durup bizimkilerle selamlaştıktan sonra arabalara dağılmıştık. Evlerimiz karşılıklı olduğundan ve abim ile Mustafa çocukluk arkadaşı olduğundan yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Arabanın şöför koltuğuna abim oturmuştu yanına da babam oturduktan sonra annemle bende arkaya geçip oturmuştuk.

Yirmi dakikalık araba yolculuğundan sonra Sevdaların evinin önünde durmuştuk. Ayaklarımı sürüye sürüye kapıya kadar gitmiştim. Mustafa en önde çiçekleri tutuyordu, Elif abla ise yanında durmuş çikolataları tutuyordu. Fadime teyzem ve Dursun amcamda onların hemen arkasındaydılar. Bende en arkada duruyordum. Sevda gülerek kapıyı açmış " Hoşgeldiniz" diye şakımıştı. Ula bu kızın sence sevdiği olabilir mi? Gelmiş bir de kızın sevdiği vardır belki diyor. Sevdiği olan bir insan bu kadar şakır mı?

Herkes içeri girip bir köşeye oturmuştu. Ben de Mustafa'nın çaprazında bir sandalyede oturmuştum. Ortada dönen konuşmayı dinlemeye çalışıyordum ama tek duyduğum şey kalbimin atış hızıydı. O kadar hızlı atıyordu ki, ya Veli amca Sevda'yı Mustafa'ya verirse diye korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. Ortaya çıkıp bağırsamıydım acaba "Bu isteme olamaz!" diye. Yaz dizisi mi bu Ayşe, ne saçmalıyorsun. Kaderine boyun ey ve önüne bak artık.

Annem dönüp " Ee Sevdacığım var mı senin de sevdiğin birisi falan. Biliyorsun bir kızı bin kişi ister bir kişi alır." dedi. Ay anne sana mı düştü kızı sorgulamak bıraksana ne güzel oturuyorduk ne diye karıştırıyorsun ortalığı. Sevda gülümseyip " Aslında" diye söze başlamıştı ki
Mustafa " Vardır ya" dedi. Gerilmiş miydi o?

-Belki yoktur Mustafa abi, bi dinleseydik kızı.

NE! Ayşe sen neler söylüyorsun kızım, neyin peşindesin sen. Hay benim dilimi eşek arısı soksun.

Mustafa bana anlamlandıramadığım bir şekilde bakıyordu. Kızgın mıydı o bana, sinirlenmiş miydi anlayamamıştım. O sırada Veli amca lafa girmişti. "Dursun kardeşim işin aslı şöyle ki Fadime Hanım bizim hanıma gelmek istediğinizi söyleyince ayıp olmasın diye buyur etmiş. Anladığım kadarıyla insanların içinde sormuş Fadime Hanım müsait olup olmadığımızı. Benim Hanımda insanların içinde ayıp olmasın diye söyleyememiş ama Sevda'nın sözünü verdik biz iki gün önce. Daha yeni olduğundan çocuklar pek dillendirmek istemedi. Kusurumuza bakmayın sizleri de buraya kadar yorduk" dedi.

Ağzım kulaklarımda anlatılanları dinliyordum. Rabbim sesimi duydun da bu aciz kuluna acıdın mı? Allahım sana şükürler olsun, sana şükürler olsun rabbim.

Fadime teyze mahcup bir sesle " Emine keşke söyleseydin bana da sizi rahatsız etmeseydik" dedi. Sonra Sevda'ya dönüp " Kusurumuza bakma kızım, hakkını helal et" dedi. Sevda Fadime teyzeye gülümseyip " Olur mu Fadime teyzeceğim, nereden bilecektin ki" dedi.

Şu an Sevda'ya sarılıp bağrıma basmak istiyordum. Elif abla Mustafa'nın omzuna elini koyup sıvazlıyordu. Utanmasam kalkıp göbek atacaktım, bu duruma tek sevinen bendim herhalde.

O sırada annemde Sevda'ya dönüp " Kusuruma bakma kızım, hakkını helal et" dedi.

Sevda o gece sayısız kere hakkını helal edip annemleri oturmaya da gelmeleri için çağırmıştı. En son hepimiz ayaklanmış çıkacakken girişte Sevda'nın yüzüne bakmayan ben Sevda'ya sıkıca sarılmıştım. Gelirken Mustafa'nın getirdiği çikolataları ise çıkarken Emine teyze bana vermişti.

Evimizin önüne geldiğimizde abim bizi indirdikten sonra nişanlısı Sena ablayı görmek için araba ile mahalleden uzaklaşmıştı. Annemler içeri girerken elimde kalan çikolatayı vermek için Mustafaların gelmesini bekledim. Bir iki dakika sonra onlar da gelmişti. Elif ablam, Fadime teyzem ve Dursun amcama iyi akşamlar diledikten sonra onlar evlerine girmişlerdi. Bende Mustafa'nın arabasını park etmesini beklemiştim. Bir yandan da Sevdalara götürdükleri çikolatadan alıp yiyordum. Mustafa arabayı park ettikten sonra yanıma geldi.

Mustafa'ya gülümseyip " Vallahi paraya kıymışsın, baya lezzetli çikolata" deyip gülümsedim. O da bana gülüp " Giderken yüzün sirke satıyordu, ne oldu da şimdi yüzün de güller açıyor" dedi. Gözlerini kısıp anlamaya çalışarak. Omuzlarımı bilmem dercesine salladıktan sonra kutuyu uzatıp

" Çikolata ister misin?" dedim.

Mustafa " Çikolata sevmem ben" dedi. Bunu biliyordum ama bilmezden gelmiştim.

-Sen bilirsin.

Elimdeki çikolatadan bir ısırık alıp "Aa çikolatayı sana verecektim ama bir kaç tane yedim. Artık bir dahaki kız istemende yeni çikolata alırsın" dedim gözlerimi devirirken.

Gülümseyip " Bir dahaki kız istememde yanımda olmayacaksın sen bücürük" dedi.

-He bir de vazgeçmedin. Ayrıca ben niye gelmiyormuşum?

Mustafa " Canım öyle istedi çünkü" diyip gülümsedi. Onun bu haline sinirlenmiştim, sinirlendiğim şey kız istemelerinin devam edeceğini duymamaydı. Bu muhabbete daha fazla dayanamayacağımı hissettiğimde çikolata kutusunu Mustafa'ya doğru uzattım. Diğer elimdeki çikolata da erimeye başlamıştı.

Mustafa" Çikolata sende kalsın" diyip eve doğru yönelmişti ki arkasını dönüp elimde erimekte olan çikolatadan bir ısırık alıp " Cidden lezzetliymiş" diyip bahçe kapısını açıp içeri girmişti.

Ben mi? Bense dakikalarca yaptığı hareketi anlamaya çalıştığım için olduğum yerde kala kalmıştım.

....

...

..

.

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM SONU

Loading...
0%