Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm: Acının Ortasında

@narcihnatlaaaaaaaa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Güvensizliğin ve acının en dibinde boğulan bir kız...

​​​​​​

Mahkeme salonları hep böyle kalabalık mı olur... Peki şu adam neden pişmiş kelle gibi sırıtıyor... Allah'ım inşallah avukatlığımın ilk günü şu adamın ağzını burnunu kırmam

 

​​​​​Yüzüme vuran güneş ışığıyla birlikte yan tarafıma dönüp saate baktım 06:00. Bu saate niye kalktığımı bilmiyordum, zaten bu bir kaç aydır uyku düzenim berbattı. Yatağımda doğrulup oturur vaziyette rüyamı düşünmeye başladım. Avukat olmak benim küçüklük hayalimdi, eskiden bana neden avukat olmak istediğimi sorduklarında sadece sevdiğimi söylerdim ama şimdi bunu 18 yaşında, hayatı tam anlamıyla bir enkazdan farksız olan genç bir kız olarak söylüyorum; adaletsizlik, güvensizlik ve sevgisizliği en derinden yaşadığım için. Güvensizlik ve sevgisizliği bilmem ama adaletsizliğe karşı asla tahammülüm yok heleki o adaletsizlik bana yapılmışsa. Yatağımdan kalkip odamdan çıktım, dilim damağım kurumuştu. Koridorda yürüyüp mutfağa su almaya gideceğim sırada annemle babamın sesini işittim.

 

"Okulların açılmasına az kaldı." Bu annemin sesiydi.

 

"Biliyorum canım bu sene ders konusunda pek umudum yok."

 

"Neden noldu ki? Geçen sene üçüde okulu güzel bitirdi, alttan hiç ders bırakmadılar."

 

"Efe ve Ceren' den yana bir kuşkum yok ama Hicran," ismimi duymamla kalbimin teklemesi bir oldu.

 

"Hicran ne?"

 

"Ona hiç güvenmiyorum, geçen sene olanları biliyorsun."

 

"Biliyorum ama Hicran asla öyle bir kız değil, bir kez olsa ona güvenip arkasında dur-" nefesim kesilmiş onları gizli gizli dinliyordum ki babam annemin sözünü kesip, kalbime hançer saplayacak o cümleyi kurdu.

 

"Sakın ama sakın bana onu savunma. Kendi kanımdan olmayan bir kızın hatalarını savunamam."

 

Arkamı dönüp sessizce odama doğru yürümeye başladım, sesleri halla geliyordu ama hiç bir şey umrumda değildi. Kapıyı yavaşça kapattım, olduğum yerde sırtımı kapıya yaslayıp, başımı dizlerimin arasına gömüp ağlamaya başladım. Öz annemle babam kim, neden beni bıraktılar hiç bilmiyorum, tek bildigim şey bir çöp kenarında bulunmamdı. Başımı kaldırıp gözyaşlarımı sildim, ve kendi kendime düşünmeye başladım babam haklıydı neden kendi kanından olmayan bir kızı savunsun ki?

Zaten babamla aram hiç iyi olmadı, geçen seneki hatam yüzünden benimle tek tük konuşan babam artık hiç konuşmamaya başladı. Kim ne derse desin yaptığım şeyden hiç pişman değilim, dedim ya adaletsizliğe hiç tahammülüm yok.

Saate baktığımda 07:30 olduğunu gördüm daha erkendi yatağıma girip aklımdaki düşüncelerle gözlerimi kapattim, elimi boynumdaki ay motifli kolyeme doladım. Hiç bir çocuk çöp kenarına atılacak kadar sevgisizliği tatmamalıydı ama ben tatmıştım hemde en derinden.

 

...

 

Kapının çalmasıyla birlikte uyandım,

"Ablaa uyandın mıııı" Allah'ım bu kız neden kelimeleri uzatarak konuşuyordu.

 

"Uyandım ," dediğim anda izin dahi istemeyip içeri girip kapıyı ardından kapattıp, yatağa yanıma geçip oturdu. Bu kızın tatlılığı beni bitirecekti.

 

"Günaydın ablaların ablası." Kırk yıl geçse bile bu kızda değişmeyecek tek şey çok yalaka olması.Yatağa boylu boyunca uzanıp,

 

"Söyle bakalım yine ne istiyorsun?" Oda yatağa hemen yanıma yattı.

 

"Öyle bir konuştun ki sanki hep senden bir şeyler istiyorum."

 

"İstemiyormusun?"

 

"Tamam arada bir küçük şeyler istiyorum ama ımm yani," gülmekten karnıma ağrılar girmişti belliki yine onun için bir şey yapmamı isteyecekti, utandığı için ne diyeceğini bilemiyordu.

Yatakta oturur vaziyette oturdum ve onuda kaldırıp yüzüne baktım,

 

"Söyle bakalım ne istiyorsun?" Şakanın ardından bu ciddi tavrım, yüzünün kızarmasına sebep oldu.

 

"Şey abla biraz çekiniyorum ama,"

 

"Küçüğüm niye çekiniyorsun ben ablan değil miyim?"

 

"Ablamsın ama bu biraz saçma bir şey, yani sana saçma gelebilir."

 

"Seninle ilgili olan hiç bir şey bana saçma gelmez Ceren, sen benim bu hayattaki tek yakın dostumsun." Yüzüne baktığımda gözlerinin dolduğunu görebiliyordum.

 

"Hadi anlat bakalım noldu?"

 

"Ben geçenlerde sana birinden bahsetmiştim ya?"

 

"Evet bir çocukla konuştuğunu söylemiştin."

 

"İşte o çocuk bugün benim-" cümlesini bitirmesine izin vermedim çünkü konuyu anlamıştım.

 

"Anladım ceren çocuk seninle buluşmak istiyor ve sende bunun için benden yardım istiyorsun?"

 

"Allah'ım bu kadar zeki olmak zorunda mısın?" Yüzüne bakıp güldüğümde bana umut dolu gözlerle bakıyordu.

 

"Yani ne bilim bu küçüğe yardım etsemmi acaba?"

 

"Ablaaaa"

 

"Haha alemsin ceren tabikide yardım edicem." Kahkahayla cevap vermem onuda güldürmüştü.

 

"Peki babamı nasıl ikna edicez?"

 

"Meraketme ben halederim."

 

"Yemin ediyorum sen cansın."

 

"Hadi oradan yalaka." Ben yataktan kalkıp kapıyı açarken bile halla konuşuyordu.

 

"Yalakalık yapmıyorum valla seni çok seviyorum." Bu kızın tatlı imaları beni öldürecekti.

 

"Hadi çok konusmada beni takip et, kahvaltıdan sonra hazırlanman gerek."

 

"Babama daha söylemedik ki."

 

"Sen gel o işi ben halledicem." Koşarak yanıma gelip koluma girdi. Babamı nasıl ikna edeceğimi bilmiyordum, belliki bunun için yalan söylemem gerekçekti. Ceren yanağımdan bir makas alarak,

 

"Ne kadar güzel olduğunu söylemişmiydim?" Yüzüne ters ters bakmamla kafasını başka yöne çevirdi.

 

"Güzel miyim değil miyim bilmiyorum ama elimin çok ağır olduğunu gayet iyi biliyorum, tatmak istermisin?"

 

"Yok aman kalsın." Kahkahalarımızı duyan annem yanımıza gelerek

 

"Ayol noluyo size?" Annemin yanağından bir öpücük alıp mutfağa doğru yürüdüm.

 

"Yok bir şey anne ablamla sohbet ediyorduk." Arkama dönüp tatlı bir imayla,

 

"Hıhı kesin sohbet ediyorduk." Cümlemin bitmesiyle kahkahayla mutfağa girdim arkamdan söyleniyordu belliki. Mutfağa gitdigimde babamla karşılaştım sessizce yemeğini yiyordu.

 

"Günaydın baba."

 

"Günaydın," sadece bu,

Babama baktığımda sabah benim için kurduğu cümle aklıma gelince kalbim tekledi. Ben ne zaman heyecan yapsam yada üzülsem kalbimde bir sızı hissederdim.

Sırtımda bir el hissetmemle ne ara kapattığını bilmediğim gözlerimi açtım, bu annemdi.

 

"İyimisin?"

 

"İyim annem biraz başım döndü." Yalan anne iyi değilim,

 

"Tamam o zaman sofraya otur." Dediğini yapıp sofraya oturdum hemde yüzüme bile bakmayan babamın karşısına, ne komik.

 

"Efe hadi ama tek tek odanıza gelip uyandırimmi sizi?"

 

"Geldim sultanim geldim," Efe abim babama çok benzerdi uzun boylu kumral ve çok yakışıklıydı her kızın hayalindeki erkek olabilirdi.

 

"Ooo abicim uyanmış, günaydın."

 

"Sanada günaydın güzelim." Yanağımdan makas alıp yanıma oturdu. Birkaç dakika sonra hepimiz sofradaki yerimizi almıştık Ceren ve annem derin bir sohbetteydi, ben ve abim ise okul hakkında konuşuyorduk. Ceren yandan artık babamdan izin almam için kaş göz işareti yapıyordu. Belliki artık zamanı gelmişti. Boğazımı temizleyerek söze başladım,

 

"Baba bir konu hakkında seninle konuşmak istiyorum."

Cümlemin bitmesiyle herkes bana döndü Cerenin yüzündeki korkuyu görebiliyordum.

 

"Söyle." Dedi kendinden emin ve tok bir sesle,

 

"Bu akşam bir arkadaşımın doğum günü partisi var iznin olursa, Cerenle birlikte gitmek istiyorum."

Yüzüme bakıp güldü, bu gülüşün ne anlama geldiğini çok iyi biliyordum. Kalbim yine kırılacaktı.

"Arkadaşının doğum gününe gitmek için bendenmi izin alıyorsun?" Babamdan asla korkmuyordum omzumu dikleştirip, kendimden emin bir edayla,

 

"Evet baba senden izin istiyorum." Dedim,

 

"Peki ya izin vermezsen?"

 

"Yine giderim." Bir anda kahkaha atması beni ürküttü ama bunu ona belli etmedim. Annem abim ve Ceren korkuyla babamın ağzından çıkacak kelimeye odaklanmıştı.

 

"Madam gideceğinden o kadar eminsin neden izin istiyorsun?"

Sinirleniyordum ama kendime hakim olmak için masanin altındaki elimi sıktım. Burda olmamalıydı hiç yeri ve zamanı değildi.

 

"Saygımdan baba." Kahkahası dahada arttı.

 

"Demek saygı öylemi?"

 

"Evet ama yine olurda izin vermezsen hiç sorun değil biliyorsun ben bildiğimi okurum." Sinirlerimin artık son demlerindeydim bi tatsızlık çıkmasın diye masadan kalktım.

 

"Haklısın sen hep bildiğini okursun," sus baba canım yanıyor diyemedim, yürümeye devam ettim.

 

"Tıpkı sinirine hakim olamayıp sınıf arkadaşını döverek komalık ettiğin gibi."

Ve beni bitiren son cümle. Arkamı dönüp yüzüne baktım, ağlıyordum hemde hiç olmadığım kadar.

 

"B-ben bilerek yapmadım." Sesim titriyordu, ağlıyordum ama asla zayıf değildim.

 

"Baba yeter!" Bu abimin sesiydi. Cerenle birlikte ayağa kalkıp yanıma geldiler. Annem babamı sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

"Sen karışma Efe! Bu kızı bir daha bana karşı kimse korumasın."

Ceren ve abim tam bir anda bir şey söyleyeceklerinde ikisinide durdurdum. Ben ikisinede sakin olmaları için yalvaran gözlerle bakıyordum.

 

"Mustafa o senin kızın, kurduğun cümlenin ne kadar saçma olduğunu biliyormusun?" Anneme baktım oda ağlıyordu. Bu benim gerçeğimdi geçen sene okulun son döneminde sınıftan bir arkadaşım tarafından taciz edilmiştim. O an kendime hakim olamadım ve çocuğu orada kan revan içinde bırakana kadar dövmüştüm. Kendime gelmeye çalışıyordum ama olmuyordu gözlerimi kapatip son gücümle yumruk yaptığım elimi yüzüne geçirmiştim. Sonrası hayal edilemeyecek kadar kötüydü. Babama baktım başını eğmiş sakinleşmeye çalışıyordu.

 

Ortamdaki sessizliği fırsat bilip odama doğru gideceğim anda babam bana seslendi.

 

"Hicran." Dedi, sesi kendinden emin ve sert çıkıyordu.

 

"Seni öz ailen bile sevmeyip sokağa atmışken, bizim seni sevmemizi asla bekleme." Mutfak ölüm sessizligine boğulmuştu. Arkama döndüğümde babam hariç herkes bana bakıyordu. Kurduğu cümle canımı acıtsada, asla ters tepki vermicektim çünkü haklıydı beni öz ailem bile sevmemişken onun beni sevmesini bekleyemezdim.

 

"Haklısın baba inan bana, beni sevmeni hiç bir zaman beklemedim,"

Boğazım düğüm düğümdü

"Böyle güzel bir ailenin sevgisine layık olmadığımı biliyorum,"

Ağlamak istemiyordum ama o kadar kötü bir haldeydim ki tarif bile edemem.

 

"Sırf beni azarlamak için bahane üretmene gerek yok."

 

Başını kaldırıp yüzüme baktı, o mavi gözlerde gördüğüm tek şey nefretti. Bu bakışın başka bir anlamı asla olamazdı.

Yüzüne bir kaç saniye aralıksız baktım belki bir şey söyler diye ama nafile hiç bir şey söylemeden, kalkıp dışarı çıktı. Mutfaktakilere hiç bakmadan direk odama gittim. Kapanabildiğim tek yer orasıydı, kapıyı ardımdan kapatıp sabahtan kalma dağınık yatağımı topladim, oda fazla dağınık olmadığı için fazla uğraşmadim.

Masamın başına oturup defterimi açtım, biraz saçma gelicek ama benim en iyi kaçış yolum odamdı. Fırsat bildimmi odama kaçar şiir yazardım. Bir kaç cümlelik bir şey yazıp defteri kapattım, ellerimi kavuşturarak çenemin altına koydum ve gözlerimi kapattım. Bu sefer asla geçmişi düşünmeye başlamicam, gerçekten artık düşünmekten bile yoruldum. Kendimi sadece güzel hayallerin kollarına bıraktım. Dış kapının açılıp kapandığını duydum, belliki biri dışarı çıkmıştı. Kesin abimdi, sinirden dayanamayıp kendini dışarı attığından emindim ama bu bile şu an umrumda değildi. Sadece bu güzel hayalin içinde kalıp rahatlamak istiyordum. Sinirimi yatıştıracak tek şey buydu.

 

Efe' nin anlatımıyla,

 

"Anne neden hiç bir şey söylemiyorsun?"

Neden herkes bir anda böyle değişti, tamam hepimiz biliyoruz Hicran bu ailenin öz kızı olmaya bilir ve bu umrumdada değil kardeşimin ağlaması canımı acıtıyordu.

 

"Bu kadarına da göz yumamam, babam artık fazla olmaya başladı." Tam yerimden kalkıp, Hicranın yanına gideceğim anda annem koluma dokundu,

 

"Efe sakin ol ve otur yerine."

 

"Ama anne Hicran içerde ve," cümlemi tamamlamadan annem sözümü kesti.

 

"Biliyorsun Hicran sinirlendiği zaman gözü hiç bir şey görmez." Haklıydı, ve haklılığı canımı çok yaktı.

 

"Biraz saninleşsin kendisi gelir zaten." Annemi dinleyip masaya tekrar oturdum. Ceren kavganın daha şokunu atlatamamıştı, annem ise derin düşüncelere daldı.

 

"Ablam gercekten birinimi dövdümü?" Cerenin konuşmasıyla birlikte yüzümü ona döndürdüm, inanmıyordu çünkü Hicran onun için hep bir koruyucu mekek gibiydi. Cereni en iyi anlayan ve hepimizden çok değer veren oydu. Yanına gidip dizlerimin üzerine çöktüm, her iki elini alıp avuçladım.

 

"Bak abicim bunları anlayacak kadar büyümedin, tek bir şeyi bil ablan asla haksız yere birine vurmaz.?"

 

"Ama abi ya babamın dedikleri?"

 

"O sadece konuyu tam ayrıntılı bilmiyor kısacası bilmek istemiyor, ablana karşı olan tutumunu biliyorsun."

 

"Biliyorum abi." O hep böyleydi asla kimseyi zorlamaz hep anlayışlı davranırdı.

Gözlerimi Cerenden alıp anneme çevirdiğimde bana minnet dolu gözlerle bakıyordu. Bakışlarımı tekrar Cerenin maviliklerine çevirdim,

 

"Aferin sana." Ellerine küçük bir öpücük kondurdum. Ayağa kalktım bugün arkadaşlarla buluşmam gerektiğini son anda hatırladım.

 

"Anne ben gidiyorum, geç olmadan dönerim."

 

"Nereye?"

 

"Arkadaşlarla buluşçam."

 

"Tamam, hee bide Hicranin ilacı bitti gelirken yol üstünde onuda alıver."

 

"Tamam anne gelirken alırım."

Dışarı çıktığımda havanın hafif yağmurlu olduğunu gördüm. Bugün çocuklarla buluşup o şerefsizi bu yaptığına pişman edicektim. Hicranı sınıfta yalnız bulup taciz etmesi, Allah'ım bunu kendime yediremiyorum. Aylardır aramana rağmen bir iz bulamamıştım taki dün onu maskeli bir şekilde markette yakalarken. İşimi tehlikeye atmamak için bir şey yapmadım ama bugün oturduğu binaya baskın yapıcaktık. Cebimdeki telefonumun titremesiyle telefonumu çıkartıp mesajı okudum.

 

Okan: Biz hazırız emir verdiğin gibi baskın yapıcaz.

Dudağımda ki sinsi gülümsemeye engel olamadım, bu tamda beklediğim cevaptı.

 

Efe: Ben gelene kadar kimse ani bir harekette bulunmasın.

 

Okan: Acil durum.

 

Efe: Noldu lan !

 

Okan: Adam evde değil

 

Efe: Ben size ben gelmeden birşeye karışmayın demedimmi lan?

 

Okan: Ani bir şey yapmadık zaten binaya gönderdiğimiz gizli ajans evin boş olduğunu söyledi.

Allah kahretsin bu nasıl olur.

 

Efe: Eminmisin Okan yanlış daireye girmiş olmasın.

 

Okan: Eminiz abi istersen biz çocuklarla girip bir bakalım.

 

Efe: Beni bekleyin!

 

Okan: Abi biraz sakin olsana

 

Efe: Beni bekleyin, bu bir rica değil emirdir.

 

Okan: Tamam.

Bu hiç iyi olmadı hemde hiç , yüzümü kaldırıp gökyüzüne baktım zaman kıraliçesi dudaklarımın arasından çıkan tek cümle buydu.

Zaman kraliçesi

 

Hicranın anlatımıyla,

 

Yüzümde hissettiğim elle gözümü açtığımda bir çift mavi gözün bana baktığını gördüm. Bu kişi Cerendi,

 

"Abla iyimisin?"

 

"İyim canım." Kolumun üzerine yattığım için kolum uyuşmuştu. Kolumun ağrısını unutup Cerene baktım halla hazır değildi,

 

"Sen niye hazır değilsin?" Ben cevap vermesini beklerken o yatağın ucuna oturup yüzüme baktı.

 

"Boş ver gitsin."

 

"Sebep?" Aslında sebebi gayet iyi biliyordum ama nedense sorma gereği duydum.

 

"Benim yüzümden babam sana patladı." Sandalyeden kalkıp yanına gittim, ayak ucuna oturup yüzünü kendime çevirdim.

 

"Seni bir hatan yok tamammi?"

 

"Ama," elimi ağzına götürüp susmasını söyledim.

 

"Sakın her şeyi üzerine alma. Babamla aramın iyi olmadığını biliyorsun ve bu olanlar gayet normal."

Normalmi sana ölüm gibi bakan babanın bakışlarımı normal. Normal olmadığını biliyordum ama Cerenin bunu bilmesine gerek yoktu.

 

"Seninle çok ağır konuştu."

Başımı eğip acı bir şekilde gülümsedim.

 

"Biliyorum ama bu umrumda değil, ve küçük hanım bugün senin randevun yokmuydu."

 

"Gitmesek?"

 

"Olmaz çocuğa gelicem dedin, gitmelisin. Hadi şimdi kalk ve hazırlan."

 

"Eminmisin abla? Seni zor durumda bırakmak istemiyorum."

 

"Eminim canım hadi kalk geç kalıcaksın." Elinden tutup onu ayağa kaldırdım. Ne olursa olsun benim yüzümden asla onun üzülmesine izin vermicektim.

 

"On dakikaya hazır ol, bende giyinip seni dışarda bekliyor olucam tamammı?"

 

"Tamam." Cerenin odadan çıkmasıyla birlikte ayağa kalkıp hazırlandım. Keyfim yoktu ama Ceren için bunu yapmalıydım. Üzerime siyah fazla dar olmayan, sade bir elbise giydim. Aynanın karşısına geçip saçımı taradım, makyaj yapma gereği duymadım. Ben hayatımdaki acıları bile kapatamamışken yüzümde neyi kapatacaktım, hiç bir şeyi. Dolabımda duran küçük deri çantamı alıp odamdan çıktım, annemin yanına gidip yanağına bir öpücük kondurdum.

 

"Geç olmadan döneriz anne."

 

"Tamam ama Ceren sana emanet, dikkatli olun?"

 

"Tamam anne merak etme."

 

"Ayy az daha unutuyordum." Tam kapının önünde arkamı dönüp anneme baktım.

 

"Noldu anne?"

 

"senin ilaçların bitmişti ya hani."

 

"Evet"

 

"Ben Efe'ye söyledim gelirken alıcak haberin olsun."

 

"Tamam anne zaten yedek vardı. Hadi görüşürüz." Annemle aramdaki diyalog bittiğinde Cerenin halla hazırlandığını düşünüp dışarı onu beklemeye çıktım.

Dışarıda hava hafif yağmurluydu, yağmuru çok severdim. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım, keşke hayatımdaki acılarda bu yağmur gibi akıp gitse. Kapının açıldığını duymamla gözlerimi o tarafa yönelttim, Ceren üzerinde beyez, hafif göğüs dekolteli, mini bir elbiseyle bana doğru yürüyordu. Cerenle aramdaki en büyük fark buydu o, anneme benzerdi mavi gözleri, sarı saçları. Benim tam zıttımdı, gece kadar karanlık saçlarım ve koyu kahve gözlerim vardı. Kimsenin bakmak istemeyeceği derinlikte bir gözdü bunlar.

 

"Bu güzelliğin aklımı alıyor be kızım."

Ceren yanıma gelip koluma girdi, benim akıl edemediğim şemsiyeyi o almıştı.

 

"Teşekkür ederim abla." Allah'ım bu kızın heyecanı beni bitirecekti.

 

"Bu ne heyecan sanki evlenmeye gidiyorsun."

 

"Deme öyle abla içim içimi yiyor."

Fazla üzerine gitmedim elini sıkıca tutup, yol üstünde bir taksi bulmaya çalıştım. Bir kaç dakikanın ardından bize doğru bir taksinin geldiğini gördüm. Cereni hemen alıp taksiye bindim. Taksinin içindeki şoföre adresi verip arkama yaslandim, yanımda oturan kardeşimin heyecanını dindirmek için elini sıktım. Bana minnet dolu gözlerle bakıyordu.

Buluşma yerine gelmiştik, çok tatlı bir kafeydi. İçeri doğru girdiğimizde, içerisi çok güzel kokuyordu. Bu koku çok tanıdıktı. Sütlü kahve.

Bize ayrılan masaya geçip çocuğu beklemeye başladık, aradan iki dakika geçmişti ki bize doğru kumral, uzun boylu, Cereninkine benzer gözleri olan biri geldi. Çocuğun gelmesiyle birlikte Ceren ayağa kalktı.

 

"Merhaba ben Kaan." Elini bana uzatarak ismini söyledi. Kendimden emin bir edayla,

 

"Bende Hicran." Dedim.

Küçük tanışma merasiminden sonra masaya Cerenin karşısına oturdu. Cerenin gözlerindeki mutluluk görmeye değerdi. Yarım saatlik muhabbetin ardından onları biraz yalnız bırakmam gerektiğini anladım.

 

"Birine telefon etmem gerek birazdan dönerim."

Ceren ve Kaan olumlu bir şekilde başlarını salladılar, çantamı alıp çıkışa doğru yürüdüğümde içimde anlam veremediğim bir huzursuzluk vardı. İçimdeki bu huzursuzlukla birlikte kendimi dışarı attım, yağmur dinmişti. Kafenin arkasında çok güzel bir orman vardı, kendini ormanın derinliklerine atmak istiyordum. Bu güzel manzara karşısında sarhoş olurken telefonuma bir bildirim sesi geldi.

 

Bilinmeyen numara kişisinden bir mesaj ,

Kim olabilirdi ki mesajı hemen açıp okudum

 

Biliyormusun siyah sana çok yakışıyor zaman kraliçesi. Her şeyi geçtim birgün o toprak gözlerinde gömülecceğimi hayal dahi edemiyordum.

 

Mesaji okuduğumda şok olmuş bir şekilde yerimde öylece duruyordum. Hiç bir şey umrumda değildi , kafamdaki tek düşünce Cerene bir şey olucağıydı ve en önemlisi benim bir zaman kraliçesi olduğumu nerden biliyordu, kimdi ve neden beni takip ediyordu. Kafamdaki bu düşüncelerle tam arkamı dönüp kafeye gideceğim anda ensemde bir sızı hissettim. Sesler geliyordu ama ben kim olduklarını goremiyordum, tek hatırladığım şey birinin beni kucağına alıp bir yere götürdüğüydü ve duyduğum son cümle;

Herşey daha yeni başlıyor zaman kraliçesi.

Karanlık ruhumu sarıp sarmaladı, düşüncelerim, zihnim her şeyim karanlığın dibini boyladı. Şimdi asıl soru beni o derinlikten kim kurtaracak.

 

 

 

Tekrardan herkese selamlar aşklarım.

Kusura bakmayın bölümü çok geç yayınladım, üniversite sınavına çalıştığım için bu aralar çok yoğundum.

Lütfen yorum yapmayı ve oy atmayı unutmayın. Seviliyorsunuz🥰🥰​​​

 

​​​​​

 

​​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​​​​​

 

​​​​​

​​​​​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%