Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@narem_karaca

Merhaba. Geldik yeni bölüme. Bakalım kız Urfa'da neler yaşayacak.

Hadi okuyup öğrenelim.

 

 

Cumartesi, 05.00

 

"Gülsüm, kalk gidiyoruz."

Diyen amcamın sesiyle uyandım. Urfa'nın yakıcı sıcaklığını göstermeden fıstık ağaçlarının yanına gitmeliydik. Yatağımdan kalkıp hızla hazırlandım. Yol müziksiz olmaz tabi. Arabaya binip müziğimi açtım.

Müzik dinlemeye dalarken bana seslenen amcam, daldığım düşüncelerden sıyrılmamı sağladı.

Bazen diyorum, hep hayal dünyamda kalsam... Orası, imkansızın olmadığı bir yer. Oradakiler saf ve masum.

"Efendim amca."

Amcam elindeki silahı bana uzatınca şaşkınlıkla "Amca buna ne gerek var?" diye sordum.

"Korkma, içindeki kuru sıkı. Tedbir amaçlı, ne olur ne olmaz yanında bulunsun.

Bir süre daha şaşkınlıkla amcama bakmayı sürdürdüm. Sonunda şaşkınlığımı üzerimden atıp silaha uzandım. Çantama koydum. Sonuçta kullanmayacağım bir şeyi, neden belimde taşıyayım ki... Hem ne olacak ki, alt tarafı ağaçların arasında çalışanları izleyeceğim. Neyse, amcam verdiyse bir bildiği vardır.

Kullanmayı aklından bile geçirme Gülsüm! Bize ne yaptığını unutma.

Bende nerede kaldı diyordum. Saçmalama içimdeki ses. Elbette unutmadım. Hem içindeki kuru sıkı.

Peki öyle olsun, sen yine de kullanma.

İçimdeki seste gün yüzüne çıktığına göre bu gün pek iyi geçmeyecek gibi.

Kötü düşünme Gülsüm, pozitif ol.

"Geldik, inin." diyen kuzenimin sesiyle kendime geldim. Güne iyi başladık, iyi de devam eder umarım.

Zaman, ne çabuk geçti...

Öğleyi bitirdik. Güneş sağolsun, tepede bizi yakıyor. Saunaya gideceksem eğer, parası cebimde kaldı. Güneş, o işi halletti.

Buradaki ilk günüm bitmek üzere. Diğer günlerde böyle geçerse benim için çok iyi olur.

Yine fıstık ağaçlarını izleyip hayallerime daldığım andan bu sefer amcam değil arkamda duran bir aracın sesi sıyrılmama neden oldu. Kamyonettir, diye arkama bakmadım. Ne de olsa fıstıkları yükleyip gider.

Araçtaki kişinin inip etrafta dolaştığını ayak seslerinden anlayabiliyordum. Ayak sesleri tam arkamda durunca hızla arkamı döndüm.

Bir de ne göreyim? Tahminen 1.85 boylarında, cüsseli biri, yeşilin bilmediğim bir tonu olan gözleriyle sinirli bir şekilde bana bakıyordu.

"Seni buralarda hiç görmedim. Nereden çıktın sen?"

Hem kendisi bir anda arkamda beliriyor, üstüne bir de nereden çıktın sen diyor.

Benden cevap gelmeyince yüzündeki ifadeyi hiç bozmadan "Ne işin var burada?" diye sordu, az öncekinin aksine daha yüksek çıkan sesiyle.

Bir de ne işin var diyor, kör falan herhalde.

"Asıl, sen nereden çıktın? Hem bir anda arkamda beliriyorsun, hem de ne işin var burada diyorsun. Kör falan olmalısın. Göremiyorsan git gözlük al."

Ben söylediğim cümleleri hafif bir sinirle söyledim ama onun yüz ifadesinden anladığım kadarıyla onun söyleyecekleri benim cümlelerimi ezip geçecekti.

"Bak hele hem benim bahçemde durur, hem de bana kör der. Son kez söylüyorum kimsin sen?"

Onun bahçesi mi? Şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak "Gökten zeplinle indim senin bahçene. Ne işin var sorusuna gelince, benim canım sıkılınca bahçelere gelip korkuluk görevi yapıyorum." deyip elimle onu gösterip "Mazallah karga falan gelir. Önlem amaçlı bahçe bahçe gezip yardımcı oluyorum." dedim fakat demez olaydım. Yeşiller ateşe döndü resmen.

Cevap vereceği sırada bizi fark eden çalışanlardan biri yanımıza gelip "Ağam hoş geldiniz, sefalar getirdiniz." deyince söyledikleri beynimde yankılanmaya başladı.

Karşımdaki zat-ı muhterem şahıs, konuşmaya başladı. Ben me diyeceğimi düşünürken ne dediklerini duyamayacak kadar sağırlaştım.

Yanımızdaki çalışan uzaklaşırken onun sesiyle gerçek dünyaya döndüm.

"Korkuluk yapan hanımefendi, nerelere daldınız?" dedi iğneleyici bir ses tonuyla.

"Sesiniz içinize kaçtı, bir şey söylemiyorsunuz."

Kendimi bir an önce toparlayıp cevap vermem lazımdı yoksa iyice havalara uçacaktı cevap vermedim diye.

"Sesimin içime kaçtığı falan yok. Ayrıca benim gibi biri bu görevi yaptığı için mutlu olmalısınız."

Yüz ifadesine baktım. Donuktu. O da içinde bir şeylerle savaşıyordu belli ki... O savaşadursun diye düşünü sözlerime devam ettim.

"Yarın devam ederim görevime. Bugün bu kadar yeter." deyip arkamı döndüm fakat koluma uzanan el buna izin vermedi.

Arkamı döndüğümde bana sertçe bakıyordu. Bu bakışta nereden çıktı? Ne güzel tatlı tatlı konuşuyorduk. Tatlı tatlı mı, saçmalama iç ses.

"Son sözü ben söylerim küçük hanım. Öylece çekip gitmek yok. Madem bahçemde görev yaparsın, söle bakalım kimsin kimlerdensin?"

Ben işimi yaparım. Bu sorularda nereden çıktı? Ama düşününce mantıklı.

"Öncelikle buralı değilim. Söylesem de tanımazsınız yani. Ben buraya iş yapmaya geldim, sizin sorularınızı cevaplamaya değil, Ağa Bey."

Öfkesi daha da arttı. Nasıl bütülmüş anlamadım, insanın mizahı bu kadar mı düşük olur.

"Sabrımı zorlama, ağzımı da bozdurma. Bana düzgün cevap ver."

Yok bu adamda mizah sıfır. Haklısın iç ses, ilk defa...

"Ağa Bey ben işimi yaparım. Ayrıca merak etmeyin çok kalmayacağım."

Yüzü gevşemeye başladı. Kolumu da yavaşça bıraktı.

"Ağa Bey değil, benim bir adım var."

Ne yani, benim Ağa Bey demem mi sorun?

"Bende küçük hanım değilim. Benim de bir adım var.

Bir anda ne oldu böyle, bipolar olabilir mi acaba?

"Ben Behram."

"Bende Gülsüm."

"İşinizde kolaylıklar Gülsüm Hanım."

"Teşekkürler Behram Bey."

Arkasına bakmadan çekip gitti. Bu adamda bir gariplik var ama ne bilmiyor, bilmekte istemiyorum. Tek isteğim, gidene kadar bir daha görmemek.

 

 

Bölüm sonu :)

​​​​​​Umarım beğenmişsinizdir. Yeni bölümde görüşürüz.

 

​​​​​​

Loading...
0%