@nasende
|
Elimdeki bavulun sapını hızla çekiştirerek kimseye çarpmadan sırayı beklemeye başladım. Sıra bana geldiğinde bilet kontrolünü tamamlayıp elimdeki bavulu rayın üstüne bırakarak yürümeye başladım. Ayağıma çıkmadan son anda karar verdiğim beyaz spor ayakkabıları tebessüm ile izledim. O topukluları giyseydim halim vasattı! Tek tük boşluk olan uçağa bindiğimde hostes yardımıyla koltuğumu aramaya gittim. Doğru koltuğun önüne geldiğimde farklı bir kadının oturduğunu görünce şaşırmadan edemedim. Kadını sakince omzundan dürttüm, "Merhaba. Yanlışlık oldu galiba burası benim yerim." diyerek yüzüme samimi gülümseyi kondurarak koltuk numarasını ve bileti gösterdim. Kadın hamile karnını tutarak biletini bana uzattı. Hostes yanımıza gelip olayı çözmeye çalıştığında sitem dolu sesimi çıkartmadan edemedim. "E aynı yer!" "Hanımefendi ben kendim için iki yer satın almıştım." Yanımdaki adama dönmedim, adamın parasını verdiği yere oturuyordum üstüne üstlük bende para vermiştim. Tabi onun verdiği parasının yarısı bile değildir diye düşünerek sıkıntıyla önce gelen sarımsı saç tutamlarımı arkaya atarak utançla kafamı çevirdim. Adam sinirlendi. "Ben yalnız uçmak istediğim için iki bilet aldım bu benim sorunum değil! Lütfen yanımdan kalkın." diyerek gözleri beni bulduğunda dayanamayarak kafamı sinirli adamın yüzüne çevirdim. İri kehribar rengi gözlerimi adamın yüzüne diktim. "Kusura bakmayın fakat uçaktan inip yeni kalkacak uçağı beklemek için yeterli zamanım yok! Acilen konferansa yetişmem lazım, hem ben size rahatsızlık vermem kendinizi tek kişiymiş gibi hayal edebilirsiniz." İnsanların neden bu kadar çabuk sinirlendiğini anlamıyordum. Umursamamaya çalıştım kafama takmamaya çalışarak kemerimi bağladım. Uçak kısa süre sonra kalkınca kemerimi çıkartıp kol çantamı açıp içindeki kitabı çıkarttım. Kalın romanı kaldığım yerden okumaya devam ettim. Kitap okumaya daldığımda nefes bile almayı unutuyordum. Yanımdaki adamın laptopunu çıkartarak bir şeyler incelediğini göz ucuyla görmüştüm. Ağrıyan bacağımı diğer bacağımın üstüne attım. İçimde beyaz ip askılı onun üstünde lacivert uzun blazer ceket onun altında da açık mavi jean vardı. Sarımsı saç tutamlarımı arkaya atıp kitap okumaya devam ettim. Yarım saat geçmişti galiba bileğimdeki akıllı saatten telefonuma gelen bildirimleri kontrol ettiğimde heyecanlı olan kalbim ağzımda atıyordu. 11 sene önce 15 yaşındayken, kaçırılmıştım. Korkuyla titreyerek gözümün önüne gelen anıları defettim. Kitabı kapatarak kol çantamın içine koyduğumda elimle aradığım minik kutuya açtım. Babam ve annem iki sene önce arabayla giderken kaza yapmışlardı ve o iki sene benim için cehennemden farksızdı. Pilotun konuşmasıyla gözlerime batan göz yaşlarını göz kapaklarımı birbirine bastırarak yok etmeye çalıştım elimi kemer kısmına atıp kemeri taktığımda ellerimiz yanımdaki adam ile saniyelik değmiş olsada umursamadık, kemerleri takıp iniş için beklemeye başladık. Yanımdaki adamın varlığını kendime yalanladım çünkü sert yüz hatları beni germeye yetmişti. Uçak indiğinde kemerini çıkarmasını bekledim o çıkardıktan sonra bende çıkarttım. Bilgisayar çantasını alarak üstündeki kumaş blazer ceketin düğmesini açtı. İş insanı profili çiziyordu, ayağa kalkıp kucağımdaki kol çantamı tutarak arkasında yürümeye başladım. Uçaktan indiğimizde bavulumu almak için bekledim, bavulumu aldıktan sonra sapını çıkartarak yanımda sürmeye başladım. Kol çantamdan telefonumu çıkartıp daha önceden gelmiş olan arkadaşımın numarasının üstüne basarak kulağıma götürdüm. Başak ilk çalışta telefonu açmıştı. Bavulu sürümeye devam ederken aynı zamanda onla konuşuyordum. "Konferans akşama alınmış Ahu! Çok sevindik otelin yanında bir clup var konferanstan sonra oraya gideriz." Kıkırdayarak güldüm. "Tamam hadi ben kapatıyorum." Adam çekinerek konuştu. Şivesi hoşuma gitmişti. "Buralı değilsiniz galiba bayan ?" "Evet buralı değilim! İlk defa geliyorum." "Evet çok güzelmiş." diyerek taş yapıda olan çoğu binayı inceledim, ara sokaklara girdikçe daralan sokak yapıları kapı önlerinde oynayan çocuklar gülümsememi sağlamıştı. Hafif sendeleyerek geriledim ve bende ona sarıldım. "Yahu daha dün beraberdik." "Ahu burası çok güzel değil mi ?!" Başak geri çekilince kahverengi badem gözlerine bakıp güldüm. "Evet çok güzel ." Aklıma gelen şeyle duraksayarak konuştum. Bugün o evi bulmazsam bir daha hiç gidemeyebilirdim. Başak anlamıştı ona kısaca bahsetmiştim. "Emaneti mi vereceksin ?" "Evet." diyip dudaklarımı yaladım, Başak'tan ayrılıp geri asansöre binerken cüzdanımın içine kartların olduğu kısma kapı kartımı koyarak otelden çıktım. Otelin yanında hazır bekleyen taksilerden birisine oturup. Çantamdaki kartı okudum. "Mirşad Konağına gitmek istiyorum." Buranın yerlisi olduğunu düşündüğüm adam şaşırmıştı. Gözlerimi kısmıştım kimdi ki bu Mirşadlar "Ben onları tanımıyorum da bir emanet vermeye geldim." Çekingen tavırlarla titreyen adımlar atarak konağın aralık kapısından içeriye bakmaya başladım. Kuruyan dudağımı hızla yaladım. Adam yanıma yaklaşınca gözlerimizi kenetledi. "Sen babamı ne yapacaksın kızım ?" Sözlerim üzerine daha fazla şaşıran adam "Ne emaneti ?!" Oturan adamlardan birisi sert çehresiyle ayağa kalkarak beni alayla süzdü. "Dedem öldü!" Konuşan adama dönmeden önümdeki adama baktım. "Ben çok üzüldüm. Önüme gelen saçı kulak arkasına aldım. Ayakta duran diğer adam koşarak amcasının yanına gelip yüzüke baktı. "Ceylan!" Kadın koşarak yanıma gelip sarıldığında "Ceylan!" ismini sayıklayarak ağlıyordu. Karşımdaki adamında ondan kalır yanı yoktu. Yanlış anlaşılmayı düzeltmek için konuştum. "Beni yanlış anladınız ismim Ahu benim!" Kadın geri çekilerek eliyle yüzümü avuçladı. "Sen Ceylansın!" Karşımda duran adamın kolunu çekiştirdi. "Hazar bey, Ceylan! " Aldığım darbeyle kendimi bana sarılmak isteyen insanlardan uzaklaştırdım, telefonumu çıkartarak kabın içinde duran kimliği gösterdim. Sarılmak isteyen kadının elini tutup gülümsedim. "Ben Ceylan değilim." dedim nazikçe kadın kafasını olumsuz anlamda sallamaya başladı hıçkırıklarını bastırmadı. "Sen Ceylansın! Aha bu boynundaki kolyeyi biz yaptırdık, üç aylıkken boynuna taktık." Kadın kocasına tutunuyordu. "Bana bak doğru konuş benle !" Adam hırsla kemerindeki silahı çıkarttı ve bana tuttu. "Bu aşiretin tek erkek çocuğu benim ve ağalık benim hakkım amca! Ve ben bu İstanbullu sürtüğe mirasımızı yedirtmem!" Adam silahı bana tuttu. Beni tehdit olarak görmesi sinirimi bozmamıştı. Hazar bey adama doğru dönecekken oturan adamlardan en yaşlısı bağırdı. Serhat denilen adam yaşlı adama bakıp bağırdı. "Sen karışma Kenan ağa! Bu bizim aile meselemiz." Adam silahı hala tutmaya devam ederken sinirlerime hakim olmadım. Yetişmem gereken bir konferans varken bu saçmalıkları dinleyemezdim. Bileğimdeki saate baktığımda yetişmek için son bir saatim vardı. Adam güldü. "Gerçekten salaksın! Kalkan silah inmez!" Öyle mi diyerek adama bakış attığımda babam ve annemin ezberlettiği hızlı el çabukluğunu yaptım. Babamın komutan annemin de polis olmasının meyvesini her zaman yemişti ama gösterdiği hareketler ilk defa işe yarıyordu. "Ne demiştin ? Kalkan silah inmez diye bir saçmalık uydurdun değil mi ?!" Hazar bey ve Zuhal hanımın ağlamaktan şişen gözlerine baktım. "Evlatlık olduğumu zaten biliyorum fakat bu hiç bir şeyi değiştirmez. İçimiz rahat etsin diyorsanız DNA testi yaparız. Sonra herkes kendi yoluna. " Hazar beyin eline silahı tutuşturup aralık olan kapıdan koşar adımlarla çıktım. Geldiğime geleceğime bin pişman olmuştum. 27.04. 1996 Boynumdaki kolyenin iki yüzünü birbirine bastırarak kapattım. Onlar benim gerçek ailemdi. Neden içimde tuhaf bir sıkıntı hakimdi. Kolumda duran çantayla yürümeye devam ettim. ~ Minik kadının gidişi ardından tüm ağalar ayaklanmıştı. Bazıları Hazar Mirşad'a hayırlı olsun diyor bazıları ise acıyan gözlerle bakıyordu. Kenan Ağa bağırdı. "Serhat kendine gelesin! Masum bir kıza silahı ilk sen çektin!" Yan yana duran Karan Mir ve Mirhan ağa gergince tek bir tarafa baktı! Ceylan Mirşad'ın sırrı ortaya çıkacaktı artık. Pars kendisine bakan adamların gözlerini hissetti fakat umursamadı. Sinirli ve şaşkındı! Ceylan Mirşad'ın gidişi ardından Pars Karender adamlarından birisine işaret vererek kızı takipe aldırdı. Oturduğu rahatsız koltuktan kalkarak elini saçlarından geçirdi. Ortada bir dava, Serhat sinirle avluda volta atıyordu kendisine rest çeken üstüne üstlük bir de silah çeken kuzenine hesap soracaktı. Aklına gelen şeytani fikirle sırıttı. Mirşadların bir karış toprağını bile bu İstanbullu kadına yedirmezdi. Kenan ağa konuştu sıkıntılıydı. "Ömer Özalp kendisini tanırım Harun'un can dostudur! Komutanken kızı kaçırılınca Harun ile yardım ettik! Demekki Harun biliyordu kızın torunu olduğunu!" Harun Mirşad torunu doğduktan sonra küçük oğlunun yaptığı şerefsizliği torunu ödemesin diye kaçırmıştı! Pars Karender kimseyle konuşmadı, içinde sönmüş volkan ateşlendi. Bu habere babası ve babaannesi çok sevinecekti. Serhat Mirşad konuştu. Mirhan Hükümsüz bu adama çok sinir oluyordu. "Kes ergenliği Serhat!" Kenan ağa tekrar konuştu. "Eksik ağalar vardır! Haftaya tekrar toplanalım ki karar verilsin artık." dedi ve arkasından gelen ağalarla Mirşad Konağından çıktılar. Ardından giden Pars Karender, Mirhan Hükümsüz, Karan Mir Kara ve Berzan Yıkılmaz ile konak boşaldı. Mirhan dostunun yanına geldi. Pars Karender oralı değildi. "Haydi iş konuşacağız!" Arkadaşı için aynı şey geçerli değildi onların intikamı, davaları çok daha derindi. Tüm aşireti korkutan cinstendi! Karan Mir katıldı. Hepsi arkadaştı ve birbirlerini çok iyi biliyorlardı. Pars Karender hırsı ve siniriyle tanınan bir adamdı! Kadını çiğ çiğ yer vicdan azabı çekmezdi. Hepsinden ayrılıyordu bu yönden. Ayrılarak arabalarına binip gözden kayboldular. Ruha, Mardin, Amed... çalkalanıyordu... Karender konağı haberi alır almaz Agir ağa sinirle silahını kaldırıp havaya sıktı. Gün intikam vaktiydi. Yade Azize elinde saymaktan aşınan ahşap tespihi koparttı. Sonunda kızının intikamını alabileceklerdi! Ceylan Mirşad'ın ölümü onların bayramı olacaktı! Pars Karender konağın önüne sertçe park ettiği arabasıyla inip Konak'tan içeriye girdi. Beklediği manzarayla karşılaşmıştı. Uzun zamandır yurt dışında olan adam bugün aşiret toplantısı ile memleketine dönmüş üstüne üstlük yıllardır kayıp olan Ceylan Mirşad bulunmuştu! Hem de kendi ayaklarıyla gelmişti! Pars babaannesinin ve babasının elini öpüp koyu mavi gözlerini anasının üstünde gezdirdi. Meryem Xanım oğlunun yanına gitmek için hareketlense de Agir ağa konuşmasıyla yeri göğü inletmiş kadın yerine sinmişti. Azize Xanım oğluna katıldı. Pars düşündü artık rüyasına giren halasının intikamı alınacaktı! Ve bunu Pars kendisi yapacaktı! Pars koyu mavi gözlerini bürüyen kan ile anasına gidip sarıldı. Anasının ardında kalan kız kardeşi abisini görünce boynuna atlamıştı. "Ağabey." Lal'ın ağlamasına dayanamayan Pars sinirlendi kardeşi için tüm Ruha'yı cayır cayır yakardı. "Tamam." dedi sertçe Pars. Uçakta yanında oturan kadının Ceylan olduğuna inanamıyordu. Pars Karender'in tekrar telefonu çaldı. Arayan takıldığı kızdı. Kız sevgilim desede o onla sevgili değildi. O Ruha'nın korkusuz ağasıydı! Kimseyle sevgili olmazdı! "Ne var ?!" diyerek telefonu açtı. O geleceğini haber vermezdi, canı istediği zaman giderdi. Odasında boğulan adam odasının sürgülü camını çekerek balkona çıktı. Tüm Ruha ayakları altındaydı. Hava kararmıştı. Kararan havaya bir sigara ateşleyip yaktı. Kadını kendisine aşık etmesi gerekiyordu. Öyle bir aşık edecekti elindeki her şeyi Pars'a verecekti. ~ Konferansı düşünmekten dinleyememiştim. Başak ısrarla ne olduğunu sorsada onu kırmamak için üstün körü bahsetmiştim. Konferans biter bitmez yemek yemek için toplandılar. Başak diğerlerinin arasından bir anda yanıma gelip elimden tutup çekiştirerek restorandaki lavaboya sürüklemişti. "Hemen anlatıyorsun!" Kafamı olumlu anlamda salladım. "Ne öğrendin ?!" Sıkıntıyla nefesimi saçlarıma verdim. Başak inanamayarak gözlerini kocaman açtı. "Nasıl yani ?" "Kolyenin içinde Doğum tarihim altında öz annemin ve babamın adı. Onun altında ise gerçek ismim yazılıydı. " "Gerçek ismin neymiş?!" "Ceylan Mirşad!" "Nasıl yani seni kurtaran adam senin deden mi ?" Kafamı olumlu anlamda salladım, "yarın tekrar gideceğim DNA testi için. " "Eminsin yani ? " Gülümsedim. "Evet öyle oldu. Hadi çıkalım çok acıktım." İki kadın gülüşerek arkadaşlarının oturduğu masaya gidip oturdular. Onları izleyen adam ağasını arayıp durumu haber vermişti. Pars Karender aldığı bilgiyle adamından konum atmasını söyleyerek odasından aşağıya indi. Meryem Xanım oğlunun arkasından bakmakla yetindi. Adam arabasına binip çalıştırarak konuma doğru sürdü şu kadınla tanışması gerekiyordu. Ahu sipariş verdiği yemeği yemeye başlarken arkadaşları kendi aralarında konuşuyordu. Arada onlara kafasını kaldırarak cevap veriyordu. Başak üstündeki ceketi çıkartacak crop bluzuyla kaldı ve katılarak sevgilisinin anlattığı şeye güldü. Sevgilisi Ege onun gibi matematik öğretmeniydi ve birbirlerini çok seviyorlardı. Ege, Başak'ın omzuna dudaklarını değdirdiğinde gülmeden edemedi. Melisa gözleriyle adamı resmen taciz ediyordu. Yanında oturan Cem, Melisa'yı dürttü ve sadece hepimizin duyabileceği ses tonuyla konuştu. Hepsi bir anda bana kızgınlıkla bakıp aynı anda bağırdılar. Etrafa utanan gözlerle bakıp sinirle yüzlerine baktım. "Bağırmasanıza." Gülerek dudaklarımı ısırdım. "Ne yapıyorum ?!" Cem'in yaptığına güldüm. Ellerini yüzüne kapatıp "Cee eee ?" Yaptığında utanarak eline cimcik attım. "Kes şunu!" "Tamam gelirim ama uykum gelince kalkıp giderim." dedim, Melisa "Tamam he he." Oturduğu andan beri kaşlarını çatarak kadını dinleyen adam duymamazlıktan geldi. Omzuna dokunmasıyla daha çok sinirlenmişti. Kadın çekilmeyen adamı görünce sinirlenerek yandaki sandalyeyi çekerek ittirdi. Açılan yerden geçip gittiğinde sinirle kafasını çevirip duymamazlıktan gelen adama baktı. Yediğim yemek kursakımda kalmıştı hesabı ödeyip çıktığında adam kahvesini keyifle içip ücreti ödeyerek takibe başlamıştı. İstanbullu kadın bara gidecekti demek! Melisa, Ahu'nun koluna girdiğinde mekanın önüne park edilmiş duran Lamborghini Truck'a hepsi gözlerini sonuna kadar açarak bakmıştı. Ahu arabayı kısaca süzmüştü telefonuna gelen bildirimle gözünü oraya kaydırmıştı. Gönderen: Mete "bir saat içinde urfadayım, bana konum at." Gönderilen: Ahu "Tamam." Grupça hep birlikte fazla uzakta olmayan bara ilerlediler. Melisa arkasını dönüp mekana tekrar baktı. "Bizene ya." Diye mırıldandım. Cem koluma girip Melisa'ya öldürücü bakışlar attı. "Yelloz seni kudurdun mu yine?" Cırlamasına güldüm. Melisa sahte kızgınlıkla cevapladı. "Kudurdum." Pars Karender arabasını barın önünde durdurdu ve telefonuna gelen mesaj sesine kulak verdi. Çocukluk dostu Mete Altınkuş sonunda memleketine dönmüştü. Adam gülerek mesajı okudu. Gönderen: Mete "Döndüm lan!" Gönderilen: Pars "Ne esti de geldin ?" Gönderen: Mete "Sevdiğim kadın gelmiş ulan! Gelmez miyim koşarak geldim." Gönderilen: Pars "Gelde ifadeni alırız nasılsa." Pars telefonunu kapatıp barın içerisine girdi. Normalde asla gelmeyeceği yere gelmişti. Kalabalık ve yüksek ses sinirini bozuyordu. Ahu yanına gelen garsona bakıp içmek istediği az alkollü kokteyli söyledi. Zaten başı ağrımaya başlamıştı şimdiden. Melisa ve Başak shot atmaya başlarken Cem ve Ege viski yudumluyorlardı. İçtiği kokteylde ağzına gelen çilek tadına yüzünü buruşturdu, çilek sevmezdi ki o. Kaç saat geçtiğini bilmiyordu. İçtiği kokteylin yanında bir tane de shot atmıştı. İyice sarhoş olan Başak sevgilinin yanına gidip sırnaşmaya başlamıştı. Melisa ortalıklarda gözükmüyordu, Cem ise kendisine gelen telefon yüzünden hotele dönmüştü. Ege, Başağı zorla kaldırarak çıkıp gittiğinde gidip hesabı ödemiştim, gözlerim de aynı sırada Melisa'yı arıyordu. Piste ve bar sandalyelerine baktığımda görememiştim. Tuvaletin yolunu tuttum, kesin kusuyor olmalıydı diye düşünürken tuvaletin kapısını açmamla Melisa'nın üstüne zorla gelmekte olan adamı görmüştüm. Adam Melisa'nın bağırmalarını dinlemiyordu. Melisa korkan gözleri beni bulunca "Ahu!" diye inledi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Adam elindeki baskılara aldırmadan Melisa'yı öpeceksen çantamla kafasını vurmaya ve ittirmeye başladım. "Bırak!" Pars arkadaşını arayan kadını izledi bir süre, etrafta bulamayınca lavaboya doğru gitmişti. Arkasından bakmakla yetinip önündeki viskiden son yudum alıp ücreti masanın üstüne bıraktı. Çıkıp gidecekken merakına yenik düşüp lavaboya göz ucuyla baktığında yeni aşina olduğu ses bağırıyordu. "Bırak!" Astım hastası olan kadın mekanda zar zor nefes alıyordu. Dışarı çıktıklarında kendisini duvara yaslanıp ilacını panikle çantasında aramaya başladı. Melisa taksi çağırmak için gitmişti. Bardan çıkan adam ağlayan kadını duyduğunda duraksayarak kapının arkasına geçti. Kadının çantasında gördüğü astım ilacını içine çekmesini ve titreyen elleriyle saçlarını arkaya atmasını izledi. Ağlamaktan kızaran iri kehribar rengi gözleri ve titreyen çenesini görebiliyordu adam. Melisa arkadaşının yanına geldiğinde neden bu halde olduğunu çok iyi biliyordu. Hepsi mesleğe yeni başladığında Ahu Müdür yardımcısının tacizine uğramıştı. "O-o adam değildi! " Pars kaşlarını çattı ne demekti ki bu, Ahu aklına gelen düşünceyle kafasını sallamaya başladı. Neden bu kadar ağladığını kendiside bilmiyordu. İç sesi güldü! Senin yapacağın şeyden daha masum.
|
0% |