@nasende
|
Mekandan ağır adımlarla çıkan adam arabasına oturup bindi. Çok içmişti ama o hala ayıktı! Arabayı kullanırken bugün yaşanılanları düşündü sadece, uçağa bindikten kısa süre yanına oturan kadınla zaten sinir olmuştu üstüne üstlük kadının Ceylan Mirşad olduğunu öğrenmişti. Konağın ortasında Harun Mirşad'ın onu kurtarmasını anlatmıştı. Kaçırılma olayını tüm ağalar dikkatle dinlemişti. Üstüne üstlük şimdi de meslektaşı tarafından tacize uğradığını öğrenmişti! Ellerini sinirle direksiyona geçirdi. Minik bedeni bu kadar acıya nasıl dayanıyordu. Heryere kırgın bakan kehribar gözlerinde ürkeklik vardı. Minik ince bedeni ayakta dursana enkaz altındaydı. Şimdi birde kendisi en büyük darbeyi atmak üzereydi kadına! Mirşad değildi henüz, büyük ihtimal ismini değiştirmek istemeyecek olsada herkes onu Mirşad olarak kabul edecekti. Kadını kullanıp masumluğunu elinden aldığımda ya töre verecekti cezasını ya da gerek bile kalmadan kendisine kıyacaktı! Adam düşündü beyni çıkarcasına sadece düşündü! Masum birisini kirletmeye hakkı var mıydı ?! Etli dudakları kadının ismini sayıkladı. "Ahu!" Dedesi halasını geri Mirşadlara götürdüğünde sırf o ölmesin diye düşmanıyla evlendirecekti! Ama sonra Özer Mirşad ben kullandığım malı bir daha kullanmam diyerek konağın kapısını kapatmıştı. Aşiret karar için toplandığında halasının zaten kız olmadığını söyleyerek üste çıktı Özer Mirşad! Tüm Mirşadlar suspustu! Hastaneye götürülen cesette otopsi sonucuna göre halası 1.5 aylık hamileydi. Yıkıldı herkes! Harun Mirşad torununu oğlunun şerefsizliği yüzünden yanmasına izin vermeyerek kimsenin haberi olmadan kaçırttı ve izini kimse bulamadı bugüne kadar! Pars geçmişi hatırlayınca acıyla kasılan yüzünü buruşturdu, konağın önüne geldiğinde durup odasına çıktı ve kendisini yatağın üstüne bırakarak uyudu. ~
Ahu kehribar rengi gözlerini odasının tavanına dikerek ağrıdan bedeni kasıldı sakince. Dünü düşünmedi Ahu! Dünü dünde bırakıp bugüne odaklandı. Ayağa kalkıp banyoya girip kısaca duş alıp çıktı, bugün kafasına koymuştu DNA testi yapacaktı. Valizini yeni açıp içinden giymek istediği şeyleri çıkardı. Siyah jean üstüne beyaz ip askılı crop giydi. Onun üstüne de siyah blazer ceket giymişti. Ayakkabı olarak dün giydiği spor ayakkabılarını giydi. Hafif kuruyan saçlarını banyoda kuruttu. Yüzüne hafif kapatıcı sürdü biraz allık ve kontür yaparak yüzünü şekillendirdi. Pembe pembe duran yanakları yüzüne sağlıklı bir görüntü veriyordu. Kirpiklerini rimelle kıvırıp gözünün altına ve üstüne kahverengi kalem geçti. Bu kehribar rengi gözlerini daha çok ortaya çıkartmıştı. Düz saçlarını kurutup avuç içine hafif aldığı bakım yağını sürdü. Bu işlemiyle tamamen hazırdı. Aynı kol çantasını alıp odadan çıkıp Başak'ın kapısını tıklattı açan olmayınca aramaya karar verdi. İlk çalışta açan arkadaşına gülümsedi. "Kuzum biz sabah senin kapını çaldık açmadın. Şimdi kahvaltıya gelmiştik konum atayım gel hemen." dediğinde onu onayladı otelden dışarı çıkıp taksiye binip adresi söyledi. Taksi görüp görebileceği en güzel yerde durunca şaşkınlıkla aralanan gözlerini kırpıştırarak parayı ödeyip indi aşağı. Urfa manzarasına bakıp dudaklarını genişletti. Yüzünde olan sevimli gülümse ile çevrene bakındığın bir kaç adamın kendisine baktığını hissedince önüne dönüp arkadaşlarını aramaya başladı. Cem oturduğu yerden bana el sallayınca gülerek yanlarına gidip oturdum. Ege "Biz erken gittiğimiz için çok pişman olduk." Elini saçına götürüp sıkıntıyla karıştırmıştı. "Ben bir şey yapmadım ki zaten bir adam geldi o yaptı!" Başak bana döndü "Kimdi o yüzünü gördünüz mü ?!" Melisa "Ben gördüm şu restoranda gördüğümüz adamdı!" dediğinde duraksadım. İçtiğim çay boğazımda kalınca Cem sırtıma sertçe vurmuştu. "Cem öldürdün beni. Öyle vurulur mu ?" cidden canım yanmıştı ama belli etmedim. Cem kafasını omzuna koyup sevimli bir kedi gibi sırnaştı onun bu hareketlerine alışkındık. "Özür özür çok özür." Başak sırıttı "Bence bizi takip etti." Ege "Ne alaka ? Bence tesadüf." Cem "Aman bize ne elin taş gibi adamından! Yani lamborghini truck'ı varsa bize ne değil mi ?" Ege "Adam çok iyiydi. Kız olsam ona düşerdim." Başak "Ben düştüm zaten." Bakışlar salatalık yiyen bana döndüğünde yutkunarak omuz silktim. Başak sırıttı. "Yakında Ceylan Mirşad!" Şaşırarak herkes Başak'a baktığında anlatmam gerekeni dile getirdim. Cem kollarıyla bana sarıldı. "Senin biyolojik ailen benim şapşik." "Yani biyolojik ailemin bana koyacağı isim." "Değiştirmem zaten." dedim ve kahvaltımı yemeye devam ettim. Kayısı reçelini sürdüğüm ekmeği ısırdığımda yanında çay içiyordum. Diğerleri konferans hakkında koyu bir sohbete dalmışken telefonuma gelen bildirim sesine çevirdim bakışlarımı ve telefonumu açarak mesajın üstüne tıkladım. Gönderen: Mete "Konum ?" Gönderilen: Ahu "Şu an pek müsait değilim. Akşam olsa ?" Gönderen: Mete "Olur :)" Cem benim ve Ege'nin kolunu tuttu. Konuyu anlamamıştım ama güldüm. Melisa "Evet." Cem "O ifşayı instagram da paylaşmamı istemiyorsan sus bence." diyerek kaşını kaldırdı. O fotoğrafı bende görmüştüm bu yüzden güldüm. Melisa'ya baktığımızda yüzü kızarmıştı. "Tamam ya hala silmedin mi onu sen ?" Cem "Kızım o yüz şeklini silmek için fotoğrafa girmeye korkuyorum." Telefonumu çıkartıp saate baktım fazla oyalanmıştım şu konağa son kez gidip DNA testini yaptıracak sonra bu güzel şehri gezecekti. Başak "DNA testi mi yaptıracaksın ?" "Efendim." Karşıdan zayıf sesli bir kadın sesi duyuldu. "Ahu Özalp? " "Evet benim." Kadın korka korka nefesini verip sesini alçak tuttu. "Bu şehirden bir an önce git! Gitmezsen ölümün olacak." Afallayarak yerimde bir anda duraksadım. Kaşlarımı çattım. "Kim olduğumun bir önemi yok! Git bu şehirden Ruha seni içine gömmeden git!" diyip telefonu kapattığında ağzım aralanmıştı. Arananlar kısmına girdiğimde özel numara olduğunu görmem ürpermeme yetti. Ne demek istediğini anlamamıştım. Umursamamaya çalışsam da aklıma takılanlar ile yürümeye başladım. Önüme gelip bunaltan saçlarımı elimle arkaya ittim, sarımsı tutamlar güneş ışığının vurmasıyla daha açık renge bürünüyordu. Çantamda her zaman taşıdığım güneş gözlüğünü gözüme takıp taksiye binip konağın ismini verdim. "Hoş geldiniz Ceylan Xanım!" Kadının tatlı sesine tebessüm ettim. "İsmim Ahu!" Yukarı koşarak çıkan kadının yanında Zuhal hanım koşarak gelmiş bana bir anda sarılmıştı. Sarılmış aynı anda elleriyle saçlarımı okşuyor ve ağlıyordu. "Hiç ağlamazdın. Hep gülerdin, hep gülerdin. " kadının ağlamaları iç çekişlere döndüğünde Hazar bey yanımıza geldi. "Yanımızda yatıyordun hep! Alındığını duymadık! Kaçırıldığını duymadık. Duyamadık, duyamadık!" Hazar bey acıyla akan göz yaşlarını silip kadının kolunu kavradı. Kadın daha sıkı sarıldı bana. Tüm bedenimi hissetmek ister gibiydi. Nefesimin dolandığını hissettim. "Bırakmam! Bırakmam seni artık!" Gözümden akan yaşlara engel olamadım. Burnumu sertçe çekince ağladığımı anladı. Ağlayan kahverengi gözlerini gözüme dikip elleriyle göz yaşlarını sildi. "Sen ağlama! Sen ağlama! Yüreğim dayanmaz Ceylanım!" Hıçkırarak dudağımı ısırdım. Hissettiğim bu his gerçekti. "Tamam." dedim mırıldanarak. Zuhal hanım elimi tutarak beni avludaki masaya oturttu. Hazar beyde yanımıza oturmuştu. "Biz, biz her şeyi konuştuk. İsmini değiştirmeyeceğiz ama sana Ceylan diye seslenmemize izin ver." Kadın ellerimi arasına aldığında kafamı aşağı yukarı salladım. Bu iki insanı üzmek istemiyordum. "Bi... bize anne, baba ne zaman kendini hazır hissedersen öyle de... seni asla zorlamayız." Hazar bey karısına katıldı. Göz yaşlarımı silerek kehribar gözlerimi adamın yorgun ağlamaktan kızarmış gözlerine diktiğimde kalbimden bir şey söküldü sanki. "Ben zaten bir süre burada kalacağım. " Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Bana çok iyi davrandılar zaten tek çocuk olarak büyüdüm. Babam komutan olduğu için çok fazla aynı şehirde kalamıyorduk. Öğretmenim ben, İngilizce öğretmeni oldum." Elimi kadının elinin üstüne koyarak gülümsedim. "Belki de!" Zuhal hanım ayağa kalkıp elimi tuttu. "O gece çok huysuzdun. Aç değildin, gazın yoktu altın kuruydu ama ağlıyordun. Bilmediğimiz bir hastalığın var sandık doktor geldi, o da anlamadı neden ağladığını." Beşiğin yanına yaklaşıp patikleri eline aldı. Sıkıca sarıldık. Artık acı çeksinler istemiyordum. Zuhal hanım ve Hazar beyin gözlerinde gördüğüm acının dinmesini istiyordum. Karşımdaki insanların bana acıyla bakması canımı çok yakardı ve insanları mutlu etmek için her şeyi yapabilirdim. DNA testi için hastaneye gideceğimizi düşünürken, hastane ayağımıza gelmişti. ~ Karender konağı neşeliydi adam istemese de bu duruma dudak kıvırdı. Kardeşi Lal'in kaçamak bakışlarını üstünde hissediyordu fakat üstelemedi. Babası ve babaannesi bu akşam amcalarını eve çağırmıştı. Neden yaptıklarını biliyordu adam ama umursamadı. Kimse istemediği bir kadını koynuna sokup kendisine eş yapamazdı. Sadece kahvesini yudumlarken babaannesi gözlerini gözlerinden çekmedi. Kahveden bir yudum daha aldı. "Ben diyorum!" dedi babaanne. Babası sinirle kaşlarını çatsa da umursamadı. Babası her zaman annesinin ardına sığınırdı. Alayla kaşlarını kaldırıp sırıttı. Son sözünü söyleyip merdivenleri inerek avluya çıktı. Arkasından babasının ve babaannesinin seslenişlerini keyifle dinledi. Onların yaptıklarını asla unutmamıştı. Annesine, kendisine ve kardeşine bu konağı dar etmişler sırlarının ardına saklanmışlardı. Küçüklüğüm halama yapılanları dinlemekle geçmişti. Konak'tan çıktığında sigarasını çıkartıp yaktı, arabasına oturup yarım saat önce kendisini arayan adama döndü. "Söyle!" "Ağam istediğiniz gibi kadını kapsamlı bir şekilde en ufak detayına kadar araştırdık." "Ahu Özalp. 26 yaşında İngilizce öğretmeni. İstanbul üniversitesinden mezun, iki sene Hollanda'da öğretmenlik yapmış. Kayıtlı olan ailesi. Ömer Özalp ve Deniz Özalp. Kendi aileleri ölmüş kendileri ise trafik kazasında ölmüşler. Ömer Özalp komutan. Deniz Özalp devlet memuru. Kendilerinin en ufak vergi borcu bile yok. Ahu Özalp'in üstünde iki tane ev ve araba gözüküyor. Urfa'ya konferans için gelmiş ve yeni yapılan köy okulunda arkadaşları ve kendisi öğretmenlik yapacak. Bir evin kirasını Lösemili çocuklar için bağış yapıyor. Boş zamanlarında gittiği dans kursu ve babasının arkadaşının at çiftliğine gidiyor." "Tamam, sağol! Sen kadını takipte kal!" "Ağam kadın Mirşadların konağında." Pars Karender bilinmezliklerin adamıydı. Onu anlamak için bir ömür gerekliydi. ~ DNA testi biter bitmez kısaca vedalaşıp Konak'tan çıktım. Yemeğe kal ısrarlarını üzülerek reddetmek zorunda kalmıştım. Bugün çok işi vardı. Konak'tan çıktıktan sonra dün yürüdüğüm yolu hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Taksi bulamamıştım bu yüzden çarşıya kadar yürümek zorundaydım. Geçtiğim sokakları hayranlık ile izliyordum. Telefonumu çıkartıp saate baktım, bugün Mete'ye söz vermiştim ve yarım saat içinde onunla buluşmazsam beni büyük ihtimal azarlayacaktı. Bildiğim gerçekle durup nefeslendim ve telefondan numarasını bularak aradım. Mete gülerek açmıştı. Yola bakmaya devam ederken saçımı elimle düzelttim. "Ya ben galiba kayboldum. Dün geldiğim yola hiç benzemiyor." Yolun kenarında yürüdüğüm anlık iç güdüyle kaldırama geçip soluklandım. Çok sıcaklamıştım. Üstümdeki ceketi çıkartıp koluma aldım. Mete "Konum at on dakikaya alayım seni." "Yok yola çıktım sayılır taksi bulabilirsem binip geleceğim. Ben seni aslında geç kalabilirim diye aradım. Sonra azarlama beni." Mete kahkaha atınca gülümsmeden edemedim. Kaldırımda yürüyüp gözlerimle yolda durdurabileceğim taksi arıyordum. "Ya ben seni hiç azarlar mıyım ?" "Mete 5 senelik arkadaşım olmasan senin bu dediğine inanırdım." Hazar bey, o ise farklıydı. Bana baktığında gözlerini kaçırıyordu. Korkuyor gibiydi ama sanki bir şeyler de saklıyordu. Henüz ne olduğunu tamamen bilmiyordum ama öğrenince üzüleceğim için öğrenmek istemiyordum. Kaldırımda yürürken bakışlarım çocuk parkıyla kesiştiğinde gülümsedim. Çocuk parklarını ne zaman görsem babam aklıma gelirdi. Onları özlemiştim. Durup çocukları seyretmeye başladım. Annem hep bir torunu olmasını isterdi. Onunla yapacağı şeyleri sıralayıp durur beni sinir ederdi.
Bir çocuğum olsun isterdim. Fakat yaşım 26'e çoktan gelmişti ve bu yaştan sonra doğru adamı bulup bu dünyaya bir çocuk getirmek zordu. Yoluma devam etmeye karar verirken arkadan çarpan iki üç kişinin gazabına uğrayarak sendeledim fakat düşmedim. İki adam yolun kenarında duran bana bile isteye çarpmıştı. Sırtımın acıdığını hissettim. Yüzümü acıyla buruşturunca, dişlerimi sıktım. Konuşmam gerekiyordu ama başıma bela almak istemiyordum. Arkamda duran bedenlerini hissedince çantamı önüme alıp sıkı sıkı tuttum ve yürüdüm. Sesimi bile çıkartmadım.
Arkamdan adamların geldiğini duydum ve sadece içinde alay barındıran sesi hissettim. "Serhat Ağamın selamı var." Adam koluma yapıştığı gibi beni döndürüp tokatı basmıştı. Kanayan dudağımı tenime değen sıcaklıkla hissedince gözümden düşen yaşlara engel olamadım. Kolundan kurutulmak için çırpındığımda diğer adam etrafı kolaçan ediyordu. "Bı...bırak beni! " Silahın varlığını belimde hissedince duraksadım. Kafamı hızla hayır anlamında sallayıp gözlerimi sıkıca yumdum. "Hayır. Hayır. Hayır." Adam gitmeden kulağıma eğildi. Elimden kayan çantam ile başım hızla dönüyordu. Elimi karnıma attığımda elime değen his tanıdıktı! Bu 15 yaşındaki Ahu'nun çırpınışlarıydı! Onun o gün hissettikleriydi. Yere düşmek üzereyken belimde hissettiğim soğuk eller beni kavramıştı. Kim olduğunu anlamak için gözlerine baktığımda koyu mavi iki derin çukuru görmem nefes almamı zorlaştırmıştı. Adam yarama kısaca bakıp üstündeki ceketi çıkartıp bastırdı. Konuşuyordu, belki bana bağırıyordu ama ses silindi. Sadece görüntü vardı. Adam yüzündeki ifadeyi bir saniye değiştirmeden kucağına aldığında gözlerimiz tekrar buluştu. Canım yanıyor muydu ? Biraz. Arabaya bindiğimizde beni yan koltuğa bırakıp bir eliyle arabayı kullandı diğer eliyle yarama bastırdı. Artık nefes alamıyordum. Korkunca arkasına sığındığım duygular benim en büyük düşmanımdı. Diğer elimi elinin üstünden çekmedim. Kuruyan dudağımı ıslattım. "Seni tanıyor muyum ?" Kafamı ağır ağır salladım. "Bu şehre gelmemeliydin!" dedi sertçe. Sorduğum soruyla afallayan yüzüne gülümsedim. "Pars olmakta acı verici." "Üşüyor musun ?" diye sorunca üşüdüğümü hissetmiştim. "Nerden çıkardın ?" Sinirlenmişti. "Gözlerin çok soğuk bakıyor. " omuz silktim. "Beni tanıyorsun ama bir o kadar da tanımıyorsun. Kimseye güvenmediğin için de beni tehdit olarak görüyorsun." Kafasını olumsuz anlamda salladı. Kaşlarını çattı. "Saçmalama!" Kucağına almak için yeltenecekken durdurdum onu. "Hastaneye gitmek istemiyorum." "Eğer yarana bakılmazsa enfeksiyon kapacak!" Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Kes inadı!" diyip kucağına aldı. Kurtulacak mecalim yoktu. "Ceketinin parasını sonra veririm." Ağzıyla geveledi. "İyi ver." ~ Pars Karender sedyeyle giden kadının arkasından bir süre baktı. Sonra gözleri eline tırmandığında, avuç içinde kuruyan kana sinirlendi. Lavaboya doğru gittiğinde kapıyı arkasında kapatıp bir süre sırtını yaslayıp gözlerini kapattı. Adamı arayıp kadına iki kişinin musallat olduğunu söyleyince yakınlarda olan arabasıyla hızla gelmişti. Minik bedeni düşmek üzereyken yakalamıştı. Ellerinin içinde duran masum birisinin kanına baktı. Bir iki adım ilerleyip ellerini mermere yasladı ve yıkadı. Suyla akan kana bakarken kadının sesi kulağında yankılanıyordu. Kadın ne demişti ona ? Yıkadığı ellerini kağıt peçeteyle kuruladı, aynadaki aksine baktı. Asansörün yanına ilerlediğinde çalan telefonunu açıp gelen asansöre bindi. "Aşkım seni özledim." "Ya Pars, ne zaman geleceksin ? Benim gelmeme izin vermiyorsun, e sende gelmiyorsun ?" "Miray başlama yine. Gelmek istediğimde gelirim niye uzatıyorsun. Kapat işim var şimdi." Asansör durduğunda konuşan Miray'ı umursamadan katın başındaki odaya girdi. Hastane kokusunu oldu olası sevmezdi. Odaya girdiğinde Ahu'nun sarımsı saçları yatağa serilmiş buğday teni bembeyaz olmuştu. Yüzündeki huzursuz ifadeyi seyrederken gözü kadının gözün altındaki minik bene kaydı. Yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Dirseğini sandalyenin koluna yaslayarak çenesini de elinin üstüne koyup seyretti. Kadın titreyen kirpikleri arasında kafasını sağa sola sallamaya başlamıştı. Kabus gördüğünü düşündü. "B...ben suçlu değilim ki ?" Kadın titriyordu ve gözünden akan yaşlar tenini ıslatıyordu. "Ca-canımı yakmayın lütfen!" Bir anda ayaklanarak yatağın kenarına oturup omuzlarından tutarak uyanması için sarsmaya başladım. Kadın titreyerek bağırıyordu. "Ben suçlu değilim!" İrice açılan kehribar rengi gözleriyle sarsılarak doğruldu. Ağlıyordu. Elleriyle bacaklarına vurmaya başladığında sakinleştirmek istedim iki elinin bileğinden sertçe tuttum. "Olamam! Sakin falan olamam!" Güldü, alayla kahkaha atarak ellerini elimden çekmeye çalıştı. "15 yaşında hastaneye geldiğimde kaçırdılar beni! " Ağlaması şiddetlendi. Omuzları sarsılıyordu. Hıçkırıkları arasında zar zor konuştu. "Beni öylece bırakıp gittiler! Ölmemi seyrettiler." Ağlayan göz yaşını sildirmek için kaldırdığım elimi omzuna koyarak sarstım. "Kendine gel Ahu!" Tepki vermeyen kadın ile dişlerimi sıktım. "Ahu!" Bir süre hareket etmeden ağladı. Saçlarından yayılan kokusu gözlerimin kapanmasına sebep olmuştu. Sonra olayın farkına vararak kendini geriye çekti. "Ben özür dilerim. Böyle sarılmamalıydım. Ceketi ve bu sarılmayı sana telafi edeceğim. Gerçekten özür dilerim." Kadın geriye çekilerek elleriyle göz yaşlarını sildi. Üstündeki ceketi çıkartıp oturduğum sandalyeye attığından yataktan kalkıp dikeldim. "Sorun yok!" Yataktan çıkıp sargısına baktı. Parmak uçlarını dokunduğu gibi geri çekti. Adamın duyduğu isimle çenesi kasıldı. Kadın kafasını olumlu anlamada sallayıp göz ucuyla yüzüme baktı. Serhat Mirşad, belanın ta kendisiydi. Kadın sinirlenen yüzüme baktı. "Tanıyor gibisin ?" "Evet! " Kadın dudağını ısırdığında beynini vuracak cinsteki kelimeleri sarfetti. Yüzüme dönüp baktığında ceketini giyiyordu. Soru soran gözlerle bakıp gülümsedi. "Nasıl öderim ?" Sen benim canımı yakınca giden geri gelmeyecek! Gülümsedi. "Olur zaten çok acıkmıştım." diyip odadan çıkmak için yürümeye başladığında yanında yürüyüp düşündüm. Yanımda duran bedeni intikam uğruna kirletebilecek miydim ? Kafasını hızla topladı, aklı bulanamazdı! ~ Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Soru soran gözlerimle yüzüme baktı. "Hani olur ya bazen insan tanımadığı birisine içindekileri anlatıp rahatlamak ister. Benimkisi de o yüzdendi, yoksa anlatmazdım." Önüme döndüm utançla ve kafamı kaldırmadım. "En son birisine anlattığımda çok üzüldüğünü ve aklına gelince canının yandığını söyledi! Bana bu kadar yardımcı olduktan sonra canının yanmasını istemem! " yüzüne dönüp gülümsedim. Cevabını merak ediyordum. Kaskatı kesilen yüzü söylediklerimle sertçe yutkunmuştu. Direksiyonu tutan elleri sıkılaştı. Omuz silktim. Adam cevap vermedi çalan telefonuna bakıp aramayı red ettikten sonra dükkanın önüne arabayı park ederek durdu. Duran arabadan çantamı tutarak indiğimde arkamdan yürüyordu. Geldiğimiz restoran küçük bir yerdi ve içinde kimse yoktu. Ne olduğunu anlamamıştım galiba saatten olduğunu düşündüğümde kolumu kaldırıp saatime baktım. Aslında tam da yemek saatiydi. Dükkana bakarken Pars dışarı oturmuştu. Yanına gidip karşısına oturduğumda gördüğüm manzara gözlerimin kocaman açılmasına sebep olmuştu. "Bu ne!" Tüm şehir ayaklarımızın altındaydı. Hava karardığı için tüm ışıklar manzara şöleni oluşturuyordu. "Çok güzelmiş." Sakince konuştu. "Sor." "Uçakta yanına oturduğum kişi sen misin ?" Tedirginlikle gözlerine baktım. "Ne dedin ki ?" Saçımı arkaya atıp dudaklarımı yaladım. "Peki arkamdan konuştuğunu neden yüzüme söylüyorsun ?" "Pişman olduğum için! Sana o gün göz ucuyla bakmaya bile korktum. Dedim herhalde mafyanın yanında falan oturuyorum. Nefes aldığım için bile korkarak nefesimi tuttum bir ara. Ama bugün bana yardım edince pişman oldum ve söylemek istedim." "İyi birisi olduğumu mu düşünüyorsun ?" Omuz silktim. Garson yemekleri getirip önümüze bıraktığında gözlerindeki tuhaf ifadeyle beni seyrediyorsun. Göz temasını asla kesmiyordu. "Nasıl yani ?" Gözlerindeki yumuşamayı gözden kaçırmadım. Bıçağı kaldırıp onu işaret ettim. "Neden bu kadar doğru konuşuyorsun!" Kalbimin içindeki hissiyatın ona doğru çarptığını hissettim. Kabul ediyorum etkilenmiştim. Zamanla ne olacağını kimse bilemezdi ama bu adama çok etikilenmiştim, gözlerimi onun mavi çukurlarından alamıyordum. Bir süre birbirimize baktık. Bakışmalarımızı çalan telefonuna "Patlıcam şimdi." elimi karnımın üstüne koyup manzaraya baktım. Ona dönerek baktım. "Bu şehri gezmek istiyorum. Bir hafta sürem var bunun için sonra gideceğiz ?" "Nereye ?" Kaşları havalandı. "Ben gönüllü öğretmenlik için geldim. Yeni açılacak köy okulu için. " Kaşlarını çattı. "Okulun adı ne ?" "Bilmiyorum ama tuhaf bir isimdi. Karandar mıydı Karender miydi ? Öyle bir şeyin okuluydu." Kaşlarımı kaldırdım. "Aa bilmiyordum. Cem'e sormam lazım o ilgileniyor bu konuda." Bardaktaki suyu bir dikişte içti. "Gerek yok." "Ama ben bunu kabul edemem." "Niyeymiş o ?" "Ya nasıl niye. Sana bir sürü borcum varken bir de bu borcu mu eklemek istiyorsun. Sonra nasıl ödeyeceğim hepsini ?" Sırıttı. "Ödemen gerekmiyor. Hiç birini karşılık bekleyerek yapmadım." Kafamı olumsuz anlamda salladım. Şaşırdım. "Teşekkür ederim." Utançla gözlerimi başka tarafa çevirdim. Bedenimi işgal eden ısı dalgası neyin nesiydi böyle. Kalbim çok hızlı atıyordu. Yaşlı adam ile Pars'ın tanıştığını düşünmüştüm. Yaşlı adam gülümsemeyle bana bakınca bende ona gülümsedim. Pars hesabı ödeyince kafa selamı vermişti. Yaşlı adam ise gülerek "İyi akşamlar ağam!" demişti. Arabaya bindiğimizde ağam kelimesine takıldım. "Ağam ne demek ?" Soru soran gözlerime bakıp hafifçe düşündü ve kafasını salladı. "Sanırım öyle." Kaşlarım yeni öğrendiğim bilgiyle havalandı. Kafamı cama yaslayıp akan yolu izledim. Otele doğru gittiğimizi görünce duraksayarak ona döndüm. "Tahmin ettim diyelim. Hep sen mi hakkımda tahminler yapacaksın." "Rahatsız olduysan bir daha yapmam." Arabayı otelin önünde durdurdu. "Tamam o zaman tekrar teşekkür ederim. Her şey için çok sağol. İyi akşamlar." kapımı kapının koluna koyup inmek için yeltenecekken bileğimi tutup kendine doğru döndürdü. Yüzlerimiz çok yakın olunca parmağını dudağımın köşesine götürüp dokundurdu. Yakınımda gördüğümüz mavi çukurlara titreyerek baktım. Ufak dokunuşu titrememe yetmişti. "Teşekkür ederim." Pars, Karender konağına vardığında çardaktan oturan misafirleri ve ailesini göremeyecek kadar dalgındı. Merdivenleri çıkıp gidecekken babaannesinin bağırmasıyla zoraki geri döndü. "Pars!" Babaannesi şu an duymak istediği en son şeyi dile döktü. "Olmayacak isteme hakkında mı konuşuyordunuz Yade?!" Gayet sakindi. Amcasının hiddetine aynı şekilde karşılık verdi. "Torunun değil! Ağa diyeceksin amca!" Kısaca güldü. Amcası güldü. "Sen kim oluyor..." demesine kalmadan eliyle sözünü kesti Pars. "Ben kimim öyle mi amca? Anlatayım o zaman. Karender Holding'i dünya markası haline getiren benim. %91'lik hisse senedi bana ait. Aldığım her şirket, her marka sadece bana ait! Ruha'nın tüm toprakları benim! Oturduğun konağa kadar her şey sadece bana ait! Aşiret kararlarında hüküm bana ait! Ağa olan benim." İşaret parmağıyla babası, babaannesi ve amcasını gösterdi. "Bana tokat atmak haddin değil! Bugüne kadar hep size saygı gösterdim! Kendinizi Dedem ölmeden önceki zamanlardaki gibi hissetmenize izin verdim! Ama işler değişti, işler çok değişti. Devran artık benim devranım! Siz kendinizi hala sahip olduğunuz her şey sizinmiş gibi davranmaya devam edin. Ama şunu asla unutmayın! Ben izin vermediğim sürece sizin hiç bir şeyiniz olamaz!" "Şimdi konağımdan def olun! Giderken Yade Azizeyi'de alın biraz sizde kalsın!" "Lal'im niye ağlıyorsun bir tanem!" kardeşini kolundan tutup sarsıldı. Kardeşi konuşmayınca o billur sesi duymadıkça içi parçalanıyordu. Kardeşini kendisiyle birlikte yatağa oturttu. "Lal! Sana hep sus diye bu ismi vermedik abicim." Kardeşi göz yaşlarını silerken yanağında gördüğü parmak izleriyle kaşlarını çattı. Lal gözlerinin içine kırgınlıkla baktı. "Evet sonra ?" "Sonra bende yademe ben okuyacağım dedim." "Sonra Lal!" Odasından hızla çıkıp hala daha avluda oturan insanlara baktığında hızla merdivenleri inmeye başladı. Merdivenleri indi. Ayağa kalkan insanların karşısına dikildi. Amcasına dönüp "Def ol! " diye bağırdı. Amcasının karısına döndü. Konağın avlusunda toplanan adamlarına işaret vererek hepsinin çıkartılmasını sağladı. Konak boşalttığında silahını beline koydu. Anasının elinin üstüne elini koyup kendine çekerek sarıldı. Annesi yüzüne avuçladı. "Sen sen ol, sakın bir kadının ahını alma! Ceylan Mirşad dönmüş diyorlar, sakın o kadına kötülük etme Pars! " Annesi konuşacakken Pars onu yorgunum diye geçiştirdi. Odasına çıktığında kardeşi yatağın üstünde uyuya kalmıştı. Dudaklarında gülümseme oldu, sahi bugün hiç olmadığı kadar çok gülmüştü. Kardeşini kucağına alıp odasına kadar taşıyıp yatağına yatırdı. Üstünü örtüp kapıyı kapatarak çıktı. Geri odasına geldiğinde üstündeki gömleği yırtarcasına çekip çıkarttı. Banyoya girdiğinde gözleri aynadaki aksine takıldı. Mavi çukurların arasında saklanan buz dağını Ahu fark etmişti ve hiç korkmadan gördüğünü söylemişti. İntikam için yaklaştığı beden onu zorluyordu. Kolay lokma sanmıştı ama yanılmıştı. Pars Karender ilk defa yanıldı. Öyle bir yanıldı ki zamanı geldiğinde yanacağını düşünemedi!
|
0% |