Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. BÖLÜM: KARŞILIKLI İYİLİK.

@nasende

 

 

Babam iki gün hastanede yattıktan sonra ikinci günün akşamında dayanamayarak çıkıp gelmişti. Bir süre değneklerle yürümesi gerekiyordu onun dışında bir şeyi yoktu. Odasına yatırıldıktan sonra annem ile aşağıya indik.

Bu süreçte yani iki günlük süreçte odamda Kartal ile konuşmamızdan sonra bir daha onu görmemiştim. Babam çıktıktan sonra aşiret ağaları kendi konaklarına dönmüşler ama ne olur ne olmaz diye adamlarını arkalarında bırakmışlardı. Annemle merdivenleri inerek avludaki koltuklarda karşılıklı oturduk. Annem ilk geldiği andan beridir üstümdeki erkek kıyafetlerine takılırken babam övgüyle süzmüştü. Oturduktan sonra ilk dediği şey, "Bu kıyafetler ne böyle ?" demişti.

"Konakta kimse yokken konağa sahip çıkmak için böyle giyinmem gerekirmiş." dedim sakince. Annem dudaklarını büzerek kafasını salladı sadece, "Çık üstünü değiştir artık. Bu süreçte de derslerin de aksadı." Parmağını yüzüme doğru salladı, "O notlar düşmeyecek Ulya! Hadi şimdi odana çık!"

Kafamı salladım, "Tamam anneciğim." dedim ve odama çıktım. Odama çıktığım gibi yatağın üstüne atlayıp uyumak isterdim çünkü iki gündür üç saatlik uykuyla duruyordum. Ama önce duşa girip rahatlamalıyım diye düşündüm ve üstümdeki siyah takımları kirli sepetine tıkarak duşa girdim. Beyaz tenli olduğum için çok sıcak suda banyo olamazdım olursam tüm vücudum yüzüm dahil kıpkırmızı olarak çıkardım, banyodan.

Ilık suda bir saate yakın duş aldım. Siyah saçlarım uzun olduğundan yıkaması zor oluyordu ve iki üç kere yıkamam gerekiyordu. Beyaz tenimi çok bastırmadan keseleyerek yıkadım daha sonra durulanıp duştan çıktım. Mor bornozumla odama girdikten sonra kendime temiz iç çamaşırı takımları çıkarttım. Üstüme giymek için uzun elbiselerimden bir renk seçmem gerekiyordu ama kararsızdım bende iç çamaşırlarımla aynı renk olan lila elbiseyi seçtim. Vücudumu nemlendirdikten sonra rolon sürdüm, parfümümü sıktım ve daha sonra giyindim. Saçlarıma bakım yağı sürdükten sonra saçlarıma fön çektim.

Her şeyi hallettikten sonra iki gün önce odama koyup hiç ellemediğim çantamı kucağıma alarak içinden tabletimi aldım. Allah'tan sınıftaki yakın arkadaşlarım ders notlarını atmıştı. Biraz onları okuyarak çalışmayı planlıyordum. Yatağımın üstüne oturarak bir kaç saat boyunca onlara çalıştım. Dersimin bitmesiyle eş zamanlı olarak kapım çalınmıştı. "Girin." dedim.

Hayat kapıyı aralık bırakıp açarak dayandı, "Melda hanım çağırıyor."

"Tamam." dedim en sevecen ses tonumla. Melda annemin ismiydi. Melda Veznedaroğlu. Emekli büyükelçi Oğuz Veznedaroğlu ve Hekim Zeynep Veznedaroğlu'nun tek kızıydı. Tabletimi kapatarak yastığımın altına sakladım ve annemin çalışma odasına çıkacakken Hayat arkamdan, "Saltuk ağanın çalışma odasındalar. " dedi ona dönerek, "Neden ?" dedim o da "Bilmiyorum." diyerek karşılık verdi.

Aklıma yatmamıştı. Annem babamın çalışma odasındaydı! Annem babamın çalışma odasını hiç sevmezdi ki şaşırmıştım! Üst kata çıktıktan sonra koridor boyunca ilerledim ve oradan tekrar merdivenlere çıktım. Babamın çalışma odasıyla ölen ağabeyimin odası karşı karşıyaydı. Buraya her çıktığımda kalbim ağrırken annem bu yüzden hiç çıkmazdı.

Kapının kenarına geldiğimde kapıyı iki kere çaldım ve içeriden girin sesini duyduktan sonra girdim. Annem babamın çalışma masasındaki sandalyeye oturmuş beni bekliyordu içeriye geldiğimi gerince oturmam için karşısındaki koltuklara elini uzattı. "Anneciğim beni çağırmışsınız." dedim meraklım sesime hakim olmaya çalışırken.

Annem, "Akşama deden ve anneannen gelecek. Babanın vurulduğunu duyunca geçmiş olsun için gelelim dediler hem bir kaç hafta burada kalacaklar." Şaşırdım. Bugün şok üstüne şok yaşamıştım. Birincisi dedem ve anneannem babamı sevmezlerdi babamda onları sevmezdi. İkincisi onlar daha önce hiç Mardin'e gelmemişlerdi hep biz İstanbul'a gitmiştik bu onlar içinde bizim içinde bir ilkti.

"Bu kadar şaşkınlığı belli etme. Ne diyorum ben sana hep Poker Face olacaksın. Yüzüne ufak bir tebessüm yapıştıracaksın hep. Yüzünden geçenler okunmayacak. Ne hissettiğini sadece sen bileceksin!" Annemin sinirle söylediklerine kafamı eğdim. "Peki anneciğim!" dedim. Annem ne derse doğru derdi. Annem benim hep iyiliğimi düşünürdü.

"Uçak saatlerine daha var. O zamana kadar ikimiz seninle Alemşah konağına gideceğiz. Teşekkürlerimizi sunmamız gerekir. Asla altta kalamayız. " dedi annemin aklında bir plan olmalıydı. "Sen nasıl uygun görürsen anneciğim!" dedim.

Annem, "Oturur birer çay ya da kahvelerinden içeriz işte sonrada havalimanına gideriz. Sen hazırlanmaya başla, geçen gün ayırttığım siyah tüvit elbiseyi giy. Benim arabamla gideceğiz." dedi, kafamı sallayarak. "Tamam anneciğim." dedim.

Annem devam etti, "Saçlarını toplama böyle açık kalsın. Dedenin yurtdışından sana aldığı Bvlgari takı setini tak. Geçen gün sana aldığım çantayı ve ayakkabıyı da giyin! Spor ayakkabısı giyip inme sakın! "

Kafamı tekrar robot gibi salladım, "Tamam anneciğim." dedim.

Annem "Hadi şimdi git!" dedi. Çalışma odasından çıktıktan sonra gelen anlık rahatlamayla sürünerek geri odama girdim ve annemin bahsettiği giysileri çıkarttım. Siyah tüvit elbiseyi çıkarttım, yine annemin seçtiği siyah kol çantası ve siyah orta boy topuklu ayakkabıları çıkarttım.

Üstümdeki elbiseyi çıkartarak geri dolabıma astım ve tekrar kendime parfüm sıktım

Üstümdeki elbiseyi çıkartarak geri dolabıma astım ve tekrar kendime parfüm sıktım. Siyah tüvit elbisenin markası yazan etiketini elimle zorlanmadan koparttıktan sonra üstüme geçirdim. Tüvit elbise siyahtı ama kumaşın kendisinde sim vardı. Üst kısmı komple saran uzun kollu bileğe doğru hafifçe bollaşıyordu. Belden sonrası da aynıydı belimi sımsıkı sarıyor ama alt kısma doğru bollaşıyordu. Elbisenin boyu tam dizimdeydi. Siyah zincirli çantanın içine telefonumu ve gerekli olabilecek bir kaç şeyi koydum. Elbisenin altına çok ince tenim gibi duran bir muz çorap giydim ve siyah topuklu ayakkabıların da ayağıma geçirdikten sonra gardırobumun içindeki kasamı açtım.

Kasamın içinde bir sürü altın, nakit para, pasaportum ve bana alınan mücevherler vardı. Babam her doğum günümde annemin benim için uygun görüp seçtiği hediyeyi alırdı. Dedem ve anneannem ise ayrı ayrı hediyeler alırdı. Büyüdükçe bu hediyeler maddi boyut kazanmaya başlamıştı. Dedemin Paris'ten aldığı Bvlgari seti yüzüğü hariç taktım. Altın rengi kolye, bilekliği ve küpeleri bu elbiseyle çok iyi olmuştu. Annemin şüphesiz çok iyi bir göz zevki vardı. Hazır olduktan sonra makyaj yapmak için makyaj masamın yanına yürüdüm, pufa oturarak yüzüme renkli güneş kremi sürdüm. Hem kapatıyordu hem de güneş kremiydi. Göz altılarıma hafif tekrar kapattıktan sonra parlayan yerlerime pudra sürdüm. Çok hafif bronzer ve yanaklarıma canlılık katacak bir allık sürdüm. Zaten uzun olan kirpiklerime çok hafif rimel değdirdim. Dudaklarıma black honey sürdükten sonra ellerime nemlendirici krem sürdüm ve banyodan çıktıktan sonra sürmeyi unuttuğum gül yağını bileklerime kulak arkama ve boynuma hafifçe getirdikten sonra hafif kokulu bir parfüm sıktım. Her görünüşün ayrı bir parfümü olmalıymış annem hep böyle derdi.

Hazır olduktan sonra yatağın üstüne bıraktığım çantamı alarak çıktım. Niye bu kadar gösterişli hazırlandığımı bilmiyordum ama annemin düşmanlarımıza hava atmak istediği kesindi. Şükrü amcanın elinde bir tepsi, Aynur teyzenin elinde de bir tepsi baklava vardı. Bunlar Alemşahlara şükranlarımızı sunmak için hediyelerdi ama başka şeylerde olacağını biliyordum.

Ben indikten kısa süre sonra annemde indi. Annemin de bende aşağı kalır yanı yoktu krem renk tüvit ceket, siyah kalem etek giymişti. Kalem etek dizlerinin altında bitiyordu. Ayaklarına minik topuklu ayakkabı giymiş saçlarını ensesinde sıkıca toplayarak küçük bir topuz yapmıştı. Elindeki çantayı da tutarak merdivenlerden indi, "Aynurcum her şey hazır mı?"

"Hazır hanımağam diğer tatlılar, tuzlular... istediğiniz her şey arkanızdaki arabalara yerleştirdi. Bunlar ise ek olarak yapılmasını istedikleriniz."

"Tamamdır teşekkür ederim Aynurcum. İyiliklerinin karşılığını misliyle vermemiz şarttır. Saltuk'da böyle olsun istedi. Sahi Saltuk nerede Şükrü bey ?"

Şükrü amca, "Ağam şirkete gitti hanımağam!" Annem hiç bir şey demeden yürümeye başladığında onu takip ettim. Elimde tuttuğum kol çantasını omzuma taktım. Çanta koltuk altımın biraz altına kadar uzanıyordu. Kapıda bekleyen annemin yeni arabasının arka koltuğuna binecekken annem. "Sen süreceksin Ulya!" dedi kafamı olumlu anlamda salladım, sürücü koltuğuna geçerken annem arka koltuğa Aynur teyzem ise öne geçti. Arkamızda iki araçlık önümüzde de iki araçlık konvoyla yola çıktık.

15 dakikalık bir yolculuktan sonra Alemşah konağına vardığımızda önümüzdeki arabadan bir koruma inerek kapının önünde bekleyen adamlara kimin geldiğini haber verdi. Kapıda bekleyen ikinci adam koşarak konağın kapısından içeriye girdi. "Habeleri yok muydu ?" dedim dikiz aynasından anneme bakarak. Annem güneş gözlüğünü takmış kafasını arkaya yaslayarak dışarısını seyrediyordu onun yerine Aynur teyzem cevap verdi. "Ağam söylemeyin, sürpriz yapın demiş."

Önümüzdeki araba daha da yaklaştıktan sonra arkasından giderek konak kapısının tam önünde durduk. Arabayı durduktan sonra adamlar kapılarımızı açmışlardı. Açılan kapılarımızdan indik, annem güneş gözlüğünü çıkartmadan kendinden emin bir şekilde Alemşah konağından içeriye doğru yürürken çantamı koluma sabitleyerek hemen yanında yürüdüm. Aynur teyzem ise arkada kalarak korumalara getirdiklerimizi çıkarttırıyordu.

Saat erken miydi ? Bize göre değildi. Ama başkaları için erken olmalıydı ki tüm Alemşahlar şu an kahvaltı sofrasındaydı. Annemin alayla hafifçe sırıttığını görebilmiştim. Güneş gözlüğünü çıkarttı. Kimseye bakmıyordum sadece içine girdiğimiz konağı inceliyordum. Tabi ki bunu kafamı sağa sola çevirmeden yapıyordum, meslek hastalığı işte.

Arkamızdan gelen korumalarımız ve ayağa kalkan Alemşah aşiretinin hanımağası olduğunu düşündüğüm 50lerin sonundaki kadın, anneme doğru yaklaştı. Hizamı direk kadına çevirip yüzüme Poker Face gülümsememi yerleştirdim, bugün bu gülümsemeye çok sığınacaktım.

Annem gelen kadına elini uzattı. "Merhabalar. Kusurumuza bakmayın, birazcık erken geldik galiba. Biz kahvaltılarımızı çok erken yapıyor olduğumuz için herkesin çok erken yaptığını sanıyoruz." Annem çok küçük hafif bir kahkaha attı. "İsmim Melda efendim! Melda Veznedaroğlu Babür!"

Yaşlı kadın afallamıştı bende afallamıştım. Ama çok hafif yüzümdeki ifadeyi korumayı sürdürdüm. Annem böyleydi. Kadın şaşırarak annemin eline uzun bir süre baktı daha sonra annemin elini sıkıca sıktı. "Evin Alemşah!" annem elini çektikten sonra arkaya döndü, "Getirin çocuklar. Bunlar bizden size çam sakızı çoban armağanı. İyiliğin karşılığının süresini çok uzatmamak gerekli. Saltuk ağa hastaneden çıktı sizlere çok teşekkürleri ve hürmetleri var." Yemek masasında oturan Alemşah aşiretinin ağası ayağa kalktı.

"İyiliğin karşılığı yalnız iyiliktir. Biz karşılık bekleyerek yapmadık." dedi babacan bir tavırla.

"Olsun biz yine de iyiliğinizi karşılıksız bırakmak istemeyiz. Saltuk ağa hastane odasındayken kulağına yapılan iyiliğin karşılığını nasıl verecek gibisinden hoş olmayan sözler geldi. Bu yüzden bizde dedik ki erkenden karşılık verelim. "Annem gülümsüyordu ama sahteydi. Annemi tanıyordum böyle ciddi konuşurken asla gülümsemezdi ama şu an kendisini gülümsemek zorunda hissediyordu.

Evin Alemşah kocasından sözü alarak, "Buyurun o zaman bir kahvemizi için." Annem bana göz ucuyla baktıktan sonra gülümsedi. "Tabi ki de. Konuşacak konularımız var hem." Evin hanımın işaretiyle yemek masasında oturan benden küçük bir kız ayağa kalkarken göz hapsinde olduğum kişilerde ayağa kalkmıştı. Evin yardımcıları tarafından kahvaltı masası hızla kaldırılırken annemi takip ettim. Böyle sabah saati insanların evine damlamamız hiç hoş olmamıştı. Kendimi rahatsız hissediyordum. Evin hanımın bizimle ilgilenmesiyle büyük bir salonun içine girdik bize işaret ettiği yerlere otururken benden çok küçük olmasa da yine de küçük kahverengi saçlı kız içeriye girerek sıcacık gülümsedi. "Hoş geldiniz." dedi gülümsemesine nazikçe karşılık verdim. "Hoş bulduk." dedim.

Evin hanım, "Bu benim küçük kızım Gülendam."

Annem, "Ay tanıştırmayı unuttum benim kızım Ulya."

Evin hanım şaşırarak, "İki kızınız mı var ? Biz sadece Meran'ı biliyoruz." dedi annemle karşılıklı koltuklara otururlarken içeriye sarışın bir kız girdi. Bu kız Kartal'ın yanında kızdı annem, "Meran Ulya. İki isimli. Ben Ulya diyorum sadece."

Evin hanım kafasını ağır ağır sallayıp yüzüme bakarak gülümsedi, "Hoş geldin kızım." dedi aynı şekilde gülümseyerek "Hoş bulduk." dedim. İçeriye sırayla üç Alemşah erkeği de gelmişti. Normalde ayrı oturulurdu ama normalde! Biz normal misafirler değildik! Kan davalı olduğumuz aileye misafirliğe gelmiştik bizleri yalnız bırakmamaları normaldi. Aynur teyze de içeriye doğru gelmişti, gülümseyerek selam verdikten sonra annemle yan yana oturdular.

Kahveler içeriye geldikten sonra annem kahvesini aldıktan sonra koltuğun kenarına koydu ve çantasını açtı. İçinden üç tane katlanmış kağıt çıkarttıktan sonra Evin hanıma uzattı. "Bu iyiliğimizin devamı." Evin hanım kağıtları açmadan eşine uzatmıştı, kağıtlara merak ederek bakıyordum ve tek böyle bakan ben değildim.

Adam, "Bunlar nedir ?" dedi kağıtları açmadan oğullarına uzattı. Kartal ve Baran kağıtlara baktıktan sonra şaşırarak anneme baktılar. Kartal, "Nasıl yani ?" dedi.

Annem kahvesinden bir yudum aldı, "Gördüğünüz gibi. Saltuk ağa en iyi iyiliğin bu şekilde olacağını düşündü. Aklında çok daha fazla düşünce, elinde çok fazla tapu vardı. Karender aşiretiyle ortak yapmayı düşündüğünüz alışveriş merkezini yapmak istediğiniz yerin tapusu, dikmek istediğiniz binalar için yer tapusu ve bu elinizde tuttuğunuz tapular. Yeni kuracağınız fabrika için diğer fabrikanıza yakın bir yer olsun istediğinizi fakat bulamadığınızı duymuş. Orada bizim yapmak üzere olduğumuz fabrikamız vardı. Saltuk ağa sadece tarlayı değil tarlayla birlikte içindeki fabrikayı da vermek istedi. "

Kartal, "O fabrika sizin işiniz için değil miydi ? Niye kurulu fabrikayı bize veresiniz ki ?" Herkes şaşkındı ben daha çok şaşkındım.

Annem, "Saltuk ağa kızına çok değer verir. Sonuçta tek çocuğu tek varlığı Meran Ulya! Onu kurtarmanız bir fabrikanın size verilmesinden daha büyüm önem arz ediyor." Diken üstündeydim. Nefesimi tuttuğumu Kartal ile göz göze geldiğimizde fark ettim.

Kartal şaşkınlıkla bana bakarken, Yekta ağa: "Bahsettiğiniz yer çok değerli bir yer. Ve siz diyorsunuz ki içindeki kurulu fabrikayla size vereceğiz siz sadece işinizi oraya götüreceksiniz ? O tarla ve fabrikanın değeri nereden baksanız 100 milyon dolardan fazladır."

Annem kafasını salladı, "Evet bunun farkındayız zaten. Ama biliyorsunuz Mardin'de birisi fabrika, alışveriş merkezi kurmak istese Saltuk'a gelir. Sizin ona hiç bir zaman gelmeyeceğinizi biliyordu bu yüzden iyiliğin karşılığını böyle vermek istedi. "

Yekta ağa şaşkındı. "Karşılığında ne istiyorsunuz ?" dedi, Annem "Hiç bir şey." dedi.

Kartal Alemşah babasının yüzüne baktıktan sonra, "Aslında biz kızınızı kurtarmak için olağanüstü bir çaba göstermedik. O kendi kendini kurtardı zaten. Biz sadece kızınızın katil olmasının önüne geçtik ve hastaneye getirdik o kadar."

Kaşlarımı çatarak Kartal'a baktım ne dercesine yüzüme baktı. Niye farklı şeyleri karıştırıyorsun Küçük Şeytan katil olacakmışım ben katil olur muydum sence mal! Avuç içlerime tırnaklarımı geçirdim. Geri zekalı! Geri zekalı! Patavatsız! Aptal! Niye söylüyorsun niye?! Eline ne geçti şimdi mal!

İçimden Küçük Şeytan'a saydırırken annem kahkaha attı. "Babasının kızı işte. Ben yüzmede, piona çalmasında iyi olsun isterken o silah kullanmakta, okçulukta iyi ama çok iyi golf oynar. " Annem konuşurken bana bakan bakışlardan hiç hoşlanmamıştı yüzümdeki mimiksiz gülümsemeyi bozmadan soğuyan kahvemden bir yudum aldım. Annem bazen çok katlanılmaz oluyordu.

Annem, "Neyse iyiliğimizi kabul ettiniz sayıyorum o zaman. " dedi annem yapmacık gülümseyerek. Yekta ağa, "Ne diyelim bilemedik." dedi ve Evin Hanımla göz göze gelmişlerdi. Evin Hanım olmaz dercesine kafasını salladığında annem ayağa kalktı uzatmak istemiyordu ve tahminimce sıkılmıştı. Anında bende ayağa kalktım. Annem koluma girdi, bu fiziksel temas beni şaşırtmıştı. "Biz kalkalım. Babamlar İstanbul'dan gelecekler onları karşılamaya gitmemiz gerekli. "

Evin Hanım hemen yanımıza gelmişti, "Babanız İstanbul'da mı yaşıyor ?" demişti şaşırmıştı niyeyse, annem kafasını olumlu anlamda salladı. "Bende İstanbulluyum aslında. Buraya gelin olarak geldim."

"Babanız mı verdi ?" dedi Evin hanımın şaşkınlığı devam ediyordu, "Yok." dedi annem ve büyük bir sabırla ekledi. "Biz üniversite okurken tanıştık Saltuk ile. Babam ve annem hiç istemedi. Şimdi ilk defa Mardin'e gelecekler bunun vesilesi de Saltuk'un vurulması oldu." Annem güldü sonda. Evin hanımım git gide şaşkınlığı artarken bir an önce buradan çıkıp gitmek istiyordum. Annemde benim gibiydi ama sorulan sorulara sabırla karşılık vermeye çalışıyordu.

Evin Hanım anlayarak kafasını salladı. "He! Öyle demek! Ben sizi Mardinli sanıyordum. Sonuçta çok fazla yabancı gelinimiz yok!" Son kısmı farklı bir tonda baskılamıştı. Üstelemedim. Alemşah erkekleri kadın sohbetinden kurtulmak istercesine salondan çıkmışlardı. Evin hanım onlar gidince oturmamız için ısrar edince annem çok üstelememeye karar verdi ve tekrar oturduk. Annem babamla kısaca tanışma hikayelerini anlatırken konu ağabeyimin ölümüne geldiğinde annem konuşmamayı seçti, Evin Hanım ise ne kadar üzüldüklerinden bahsediyordu. Anlayışla söylediklerini dinledim.

Annemin canının sıkıldığını anlamıştım sadece ben de anlamamıştım, Aynur teyzem ve karşıda yan yana oturan iki kadın daha anlamıştı. Evin Hanımın kızı annesinin ısrarla öğrenmeye çalıştığı gerçeğe karşı atakta bulunmuştu, "Daye! Belli ki Melda hanım üzülüyor ısrar etme istersen." Gülendam'ın söylediklerine gülümserken yanında oturan sarışın kadın konuşma ihtiyacı hissetmiş olmalı. "Evet anne!" demişti. Kadının Türkçeyi sonradan öğrendiği belliydi, yabancı olmalıydı.

Annem kadının yabancı aksanını anında alarak, "Aa nerelisin sen ?" demişti,

Kız mahçup bir surat ifadesiyle, "Benim baba Fransız, anne Türk." demişti. Annem gülümseyerek Fransızca konuşmaya başlamıştı. "Çok sevindim. Fransa'dan buralara neden geldin ?" demişti,

Kadın annemin akıcı konuştuğu Fransızcasına şaşırarak baktı. "Siz Fransızcayı nereden biliyorsunuz ?"

Annem, "Babam Türkiye'nin Fransız büyükelçisiydi. Ben orada doğdum büyüdüm, çocukluk yıllarım Fransa'da geçti." Evin Hanım ve Gülendam'ın birbirleriyle tuhaf tuhaf bakışmasına üzülmüştüm ve lafa atladım. "Türkçeye mi dönsek acaba ? " dedim. Kadın şaşırdı, "Sen nereden biliyorsun ?" diye sormuştu, annem üstelenerek "Ulya küçük yaşından itibaren özel öğretmenler yabancı dadılarla büyüdü. Fransızcası, İngilizcesi çok iyi şimdide İtalyanca öğreniyor." dedi, Evin Hanım yüzüme bakıp gülümsediğinde mahçup olarak gülümsedim. Övünmeyi pek sevmezdim.

"Kızınız çok yetenekli maşallah." demişti Evin hanım anneme doğru. Annem gülümsedi ve "Gelininiz mi ?" diye sordu sarışın kadın için soruyordu. Evin hanım Gülendam ile bakıştıktan sonra, "Evet." diyebildi. Sesi istekli çıkmamıştı. Ekledi, "Yabancı gelin hiç istemezdim. Oğullarıma Mardin'den gelinler isterdim ama nasip olmadı."

"Olsun burada kolay asimile olur. Ben ilk geldiğimde her gün ağlardım. Ama zamanla alıştım." dedi annem ve artık sonunda ayaklandı. Bileğindeki saate bakarak, "Babamların havalimanından gelmelerine bir saat kalmış biz kalkalım artık." dedi. Aslında bir saat kalmamıştı, annem sıkıldığından böyle diyordu biliyordum.

Evin Hanım ve Gülendam bizi geçirmişlerdi. Kapıda bekleyen arabaya binmeden annem adamlara "Siz konağa gidin. Koruma ordusuyla gezemem." dedi ve güneş gözlüklerini takarak arka koltuğa oturdu, Aynur teyzem korumaların arabalarıyla konağa dönerken sürücü koltuğuna oturdum.

Arabayı çalıştırıp gözden kayboluncaya kadar arkamızdan bakan Evin Hanım ve Gülendam'ın samimiyeti içime işlemişti. Yola çıktığım gibi annem, "Ne ucuz insanlar bunlar! Öğlen saati kahvaltı yapıyorlar, bir de yedikleri... Kuymak mı ne vardı masada! Iy! Yağlı yağlı. Sucuk kokusundan kusacaktım resmen. Evin hanımın avamlılığı beni benden aldı zaten. O Fransız kız bu aileye fazla kaliteli kaçar. " Işıklarda durdum yeşil ışık yandıktan sonra Havalimanı yazan yere döndüm. "Kesin cingöz Kartal buldu o kızı! İyi yapmış! O cingözün yaptığı tek kaliteli hareket olabilir. Fransa'ya üniversiteye okumaya gitti ara kapmış kızı! Kartal'da vizyonlu, kaliteli hareketler var o tutuk ağabeyi gibi değil en azından! "

Konuşmadım sadece annemi dinledim ve araba sürdüm. Annem bana sıçramasında da kime laf atarsa atsın moodundaydım şu an. "Biz Fransızca konuşurken Evin hanımın patlayan gözlerini görmen lazım. Anlamaya çalışıyor anlayamıyor garibim! " Annem kahkahalarla gülerken "Yakınlarda bir alışveriş merkezi var oraya uğrayıp kaliteli birer kahve içelim."

"Tamam anneciğim." dedim ve alışveriş merkezine doğru döndüm. Arabayı otoparka park ettikten sonra arabadan indik, arabayı kitledikten sonra anahtarları çantama attım.

Alışveriş merkezine girmek için X-raydan geçtik daha sonra annemle beraber yürüyen merdivenlerle ikinci kata çıktık. Annem mağazaların vitrinlerine bakarken, "O Fransız senin üstündeki kıyafetleri görüp tanıdıktan sonra sana bir bakışı var. Tabi ki Fransız olup Fransız markalardan alışveriş yapamamak koymuştur, senin üstündekileri görünce kıskançlıkla baktı. Kahvaltı masasında Kartal'ı dürtüp kolyeni gösterdi." Annem alayla kahkaha atmıştı. Annemin dediği detayların hiçbirini fark etmemiştim annem bana doğru bakınca ona katıldığımı belli etmek amacıyla gülümsedim. "Gelmişken sana bir kaç tane güneş gözlüğü alalım. Hep o siyahları takıyorsun. Çok farklı modeller var onlardan da tak."

"Tamam anneciğim." dedim annem gözüne kestirdiği markalı güneş gözlükleri satan mağazaya girip beğendiği modelleri bana gösterdi, gösterdiklerini deneyerek üç tanesini aldık. İçlerinden sadece bir tanesi siyahtı, siyah olanı saçımın üstüne taç niyetine taktım diğerlerini karton poşette taşımaya başladım. Annemin bahsettiği kafeye giderek oturduk. Annem hem bana hem kendisine espresso söylerken oturup içmeye başlamıştık. Annem telefonuyla meşgul olmaya başlarken bende telefonumla meşgul olmaya başlamıştım.

Bir saat kadar oturduktan sonra kalkmaya karar vermiş ve kalkmıştık. Güneş batmak üzereydi ve dedemlerin gelmesine az kalmıştı. Alışveriş merkezinden çıktıktan sonra tekrar arabaya bindik ve havalimanına geldik. Havalimanın önüne geldiğimizde arabayı müsait bir yere park ettikten sonra indik ve içine gelerek dedemleri beklemeye başladık.

Dedemleri en fazla 15 dakika kadar beklemiştik. Anneannem ile birlikte valizlerini sürükleyerek geliyordu geldiklerini görünce annemle hemen yanlarına gittik ve kısaca sarıldık. Araba çok uzakta olmadığı için valizlerini kolaylıkla yerleştirmiştik. Ben tekrar sürücü koltuğuna oturunca annem ve anneannem arkaya geçmişlerdi.

Arabayı sürerken anneannem ve dedem dışarıya bakınıyorlardı tam güneşin batışına denk geldikleri için dışarısı görsel şölen sunuyordu. "Gerçekten çok güzel, daha önce gelmeliydik." dedi dedem eski evlerin karşısından geçerken. Annem beğenmelerine mutlu oluyordu. "Değil mi babacığım ? Mimarisi, havası çok güzel." dedi annem sesinden mutluluk akıyordu. Aksine annem dedemler gelecek diye tüm gün stresliydi, şimdi onların Mardini'i beğenmeleri onu mutlu ediyordu.

Anneannem hiç konuşmazdık konağa geldik dedem konağı fark eder etmez bana döndü, "Bu konak mı ?" dedi kaşları havaya kalkmıştı.

"Evet dedeciğim!" dedim. Dedem gözündeki siyah kemik gözlükleri düzeltti. Her zamanki gibi şıktı. Takım elbise ve o bütünleşmiş gibiydi. Arabayı konağın önünde durdurdum. Kapıdaki korumalar hepimizin kapılarını açtıklarında indik. Korumalar biz konağın içine girdikten sonra valizleri içeriye taşımaya başlamışlardı. Dedem ile yan yana yürürken, dedemin konağa büyülenerek bakmasını gülümseyerek seyrettim. Avluda bizi bekleyen Aynur teyzem, Şükrü amcam ve Hayat ile karşılaştık annem öne çıkarak tanıştırmaya başladı. "Aynur hanım eşi Şükrü bey kızları Hayat! Aynurcum benim elim kolum gibidir. Şükrü beyde Saltuk'un sağ koludur. "

Dedem, "Memnun olduk. Ben Oğuz Veznedaroğlu." dedem Şükrü amcayla el sıkıştıktan sonra elini Aynur teyzeme ve Hayat'a da uzatmıştı. Anneannemde aynı şekilde kendisini tanıttı, "Zeynep Veznedaroğlu!" Anneannem dedeme göre daha mesafeliydi, herkese karşı. Anneme karşı bile. Annemin mükemmeliyete takıntısı şüphesiz anneannemden geçmişti.

Tanışmalar bittikten sonra konağın avlusundaki koltuklarda oturmaya başladık, dedem ile yan yana oturmuştuk. Dedem boynumdaki kolyeyi görünce gülümseyerek yüzüme baktı. "Hediyemi takmışsın. Çok yakışmış torunuma."

Gülümseyerek "Teşekkür ederim dedeciğim." dedim. Kollarını açarak gel buraya diye işaret yapınca gidip açtığı kollarının arasına girdim. Dedemle sarıldıktan sonra anneannemde gülümseyerek eliyle çağırdı, ona da sarıldıktan sonra geri yerime oturdum. Yüzüme oturan gülümseme gerçekti. Bugün ki en mutlu anımdı şu an. Anneannemin ve dedemin sarılması çok iyi gelmişti kendimi yenilenmiş gibi hissediyordum.

Dedem bence dayanamayarak o malum soruyu sordu, "Saltuk nasıl vuruldu Melda ?"

Annem sertçe yutkundu. "Saltuk kardeşiyle küs biliyorsunuz ki. Kardeşinin oğlu konağımızı bastı öyle vuruldu."

Anneannem anneme direk dönerek, "Nasıl yani ? Kendi yeğeni mi vurdu Saltuk'u ?"

Annem "Evet anne." dedi.

"Konağı niye basıyor ? Amacı neymiş ne istiyormuş ?" Dedem sorduğu soru sayesinde annemle göz göze gelmiştik annemin ne diyeceğini merak ediyordum. Gerçeği saklayacak mıydı yoksa gerçeği direk söyleyecek miydi ?

Annem bir anda gerçeği söylemeyi seçti. "Cihan yani Saltuk'un yeğeni Ulya'yı istediği için konağı bastı. Saltuk vermeyince bacağını vurdu."

Dedem sinirlenerek ayağa kalkmıştı, "İstemek ne demek Melda ?!"

Anneannem, "Ne diyorsun sen ?"

Annem dedemi sakinleştirmek için ayağa kalkmıştı ki, arkadan anneme destek çıkan bir ses geldi. "Servetimde gözü olduğu için kızımı istemeye kalktı." dedi babam! Babam gelmişti ve konuşmaları dinlediği belli oluyordu elindeki bastona tutunarak yanımıza geldi. Bastonu tuttuğu yerde altın kaplama aslan deseni vardı. Dedemin yanına gelerek elini uzattı. "Hoş geldiniz baba!" dedi, dedem elini sıkıca sıktıktan sonra "Hoş bulduk damat!" dedi.

Anneannemle de el sıkıştıktan sonra tekli koltuğa oturdu. "Cihan hayatının hatasını yaptı. Hem konağımı bastı, hem kızımı kaçırdı hem de beni vurdu!"

Anneannem dayanamayarak, "Bunları nasıl yapabiliyor ? Sen amcası değil misin ? Seni nasıl vurabilir kuzenine nasıl göz koyabilir ?"

Babam sıkıntıyla nefesini verdi, "Kardeşimle uzun zamandır görüşmüyoruz. Biz evlendikten sonra babam serveti paylaştırdı. Eşit aldık. Ama kardeşim o borç batağındaydı, rahatına düşkündü mallarını bana sattı bende karşılığını fazlasıyla verdim. Mardin'in en büyük toprak ağası benim. Kim bir fabrika yapmak isterse benim arazilerimden, tarlalarımdan satın almak ister. Cihan'da buna göz dikti. Kızımla evlenmek tüm servetimin Meran sayesinde kendisine geçmesini istiyor. Çünkü Meran benim tek çocuğum, Meran ile evlenen kişi servetime ortak olmuş olacak. Cihan bunu istiyor. Ama hayatının hatasını yaptı."

Dedem, babamın sözü biter bitmez. "Suç duyurusu yaptınız mı ?"

"Savcılıktan geliyorum. Savcılığa şikayette bulundum. Hastane raporu, çevredeki güvenlik kameraları, şahitlerim hepsi hazır." Dedem kafasını salladı anneannemin içine sinmemiş olmalıydı ki, "Meran'ı tekrar kaçıramaz değil mi ? Eğer böyle bir ihtimal varsa bizimle İstanbul'a gelsin bir süre kalır, güvende olur hem."

Babam annemle göz göze geldikten sonra bana baktı, "Meran'ın güvenliği için koşulları şu anlık değerlendiriyoruz." dedi ve anneannemin söylediklerini kestirdi. Koşullar derken ne koşullardan bahsetmişti ki babam ? Kafamda büyük bir soru işareti oluşmuştu.

Hava artık kararmıştı Aynur teyzem yemek masasını kurmaya başlamıştı. Annem, "Babacığım en sevdiğin yemekleri hazırlattım. Ulya yardım et Hayat'a." dediğinde kafamı sallayarak kalktım ve hemen mutfağa girdim. O kadar gergin konular konuşuluyordu ki annemin beni kaldırmasına çok ama çok sevinmiştim. Hayat'ın tabakladığı enginarlara yardım etmek için arkasından sessizce gittim ve yanağını öptüm.

Güldü, "Korkmadın ?" diye yükseldiğimde, "Çünkü fark ettim. Birisi sayesinde reflekslerim, duyu organlarım gelişti. Kendimi örümcek adam gibi hissediyorum."

Küçük bir kahkaha attım, "Sen örümcek adamsın ben seni ısıran örümcek miyim ?" Burun kıvırdı, "Öylesin." Birbirimize bakıp gülümseyerek kıkırdadık. Çıkardığı tabaklara temiz kaşık alarak zeytinyağlı enginar çanağı koymaya başladık. Enginarları koyduktan sonra ara sıcaklardan devam ettik içli köfte, kuru biber- patlıcan dolması, etli yaprak sarma, çeşitli mezeleri de tabaklara koyduktan sonra yemek masasına götürdük. Aynur teyzem o sırada ana yemek ile ilgileniyordu. İş bitmişti ama Hayat'a daha iyi yardımcı olmak istediğim için ev baklavasının şerbetini ben yapıp döktüm. Hayat mutfaktan çıkmadan önce kulağıma fısıldadı, "Ders işini ne yapacaksın ?"

"Yarın zaten cuma ve dersim yok. Arkadaşlarımdan notları aldım şimdilik ama pazartesi mutlaka girmem gereken bir dersim var annemle konuşup hallederim bir şekilde." Dedim. Kafasını olumlu anlamda salladıktan sonra mutfaktan çıktım. Herkes yemek masasına oturduktan sonra Aynur teyzem çorbayı servis etmeye başladı.

Çorbayı içtikten sonra ara sıcaklardan atıştırdık o sırada Aynur teyzem ana yemeği servis etti. Izgara bonfile ve yanında garnitürler vardı. Ana yemeği de konuşmadan yedikten sonra tatlıları ve kahveleri içmek için ikinci kattaki terasa çıktık. Hava güzel olduğu için üstümüze bir şey almamıza gerek yoktu. Kahveleri yapmak için tekrar mutfağa girdim ve hepimize sade Türk Kahvesi yapmaya başladım. Sade Türk kahvelerini yaptıktan sonra yemeğini yemeyi bitiren Hayat'ın tatlıları servislediğim tepsiyi taşımasıyla üst kata çıkan merdivenlere doğru yürümeye başladık.

İkinci kattaki terasa hızlı ama dikkatlice çıktığımda babam terasın en ucuna gitmiş telefonuyla birisiyle konuşmaya başlamıştı. Dedem ve anneanneme önce verdikten sonra anneme verdim. Babamın kahvesini ise oturduğu yere bırakmıştım. Tatlıları da servis ettikten sonra kendi yerime oturacaktım ki babam telefonu kapatıp gelmiş ve "Üç kahve daha yap Meran, tatlı da çıkartın." dedi. Yerime oturamadan babama "Tamam." diyerek aşağıya indim. Hayat ile kendi aramızda kimin gelebileceğine tahmin yürüterek mutfağa girdik.

Ben tekrardan üç sade Türk Kahvesi yaparken konağın kapısı açıldı, o sırada kahve ile ilgilendiğim için bakamamıştım ama Hayat merak ederek mutfak kapısının eşiğinden öne doğru eğilerek bakmıştı. Kahvenin köpüğünü fincanlara eşit olacak şekilde dağıtırken Hayat yanıma sessizce geldi, "Kız Küçük Şeytan geldi ya."

Gözlerim kocaman açıldı, "Nasıl yani ? Tek başına mı gelmiş ?" Kahve cezvesini bırakarak Hayat'a tamamen döndüm. "Hayır tek değil. Ağabeyi ve babası var yanında terasa çıktılar."

"Oha! Ne işleri var ki burada ? Gündüz biz akşam onlar yakında akraba olup çıkacağız mazallah."

Hayat gülerek omzuma vurdu, "O işler hiç belli olmaz."

Anında "Ne demek istedin ?" diyerek karşılık versem de Hayat umursamayarak tatlı tepsisini tekrar eline aldı. Kahveleri fincanlara koyup tepsiyi elime aldım arkasından sessizce "Söylesene!" desem de Hayat umursamadı.

Merdivenleri Hayat önde olmak üzere çıktıktan sonra herkesin karşılıklı oturup konuştukları yere yıldırım gibi düşmüştük. Biz gelince sustular. Kabahat mı işledik acaba diye düşünürken kahveleri önce Yekta ağaya daha sonrada Alemşah kardeşlere uzattım. Kartal kahveyi alırken dik dik bakmış olsa da yüzüne kafamı kaldırıp bakmamıştım. Kahveleri dağıttıktan sonra Hayat tatlıları önlerindeki sehpalara bırakıp geri mutfağa inmişti. Ben dedemin yanındaki boşluğa gidip otururken ne konuşacaklarını bekledim. Az önce konuşuyorlardı şimdi niye susmuşlardı ?

Umursamamaya çalışsam da merak etmiştim bir kere. Kahveden yudum alırken bana bakan Kartal ile göz göze geldiğimizde tek kaşım ne var dercesine havalanmıştı. Gülümsedi. Evet gülümsedi! Gülüşü alaylı değildi içinde daha farklı şey gizliydi.

Kahveleri içtikten sonra babam ayağa kalktı, "Çalışma odama buyurun!" dedi ve eliyle onları işaret etti daha sonra yanımdaki dedeme dönerek, "İzninle baba!" dedi. Dedem aşağı yukarı olumlu anlamda salladıktan sonra gittiler. İçime bir sıkıntı düşmüştü, anneme kafamı çevirdiğimde annemin sinirli olduğunu fark etmem uzun sürmemişti.

Dedem bir süre bizimle durdu daha sonra o da çalışma odasına gitti. Meraktan delirmek üzereydim. Utanmasam gidip kapıyı dinleyecektim o derece bir merak sarmıştı beni.

Dayanamayarak Hayat'ın yanına inmek için merdivenlere doğru yöneldiğimde anneannem gittiğimi düşünmüş olmalıydı ki, "Ulya gerçekten evlenmek mi zorunda ?"

Beynimden vurulmuşa döndüm. Ellerim anında titremeye başlamıştı duvara sırtımı zar zor dayadım ve annemin konuşmasını bekledim.

Annem çok geçmeden, "Saltuk, Meran'ı en iyi koruma yolunun evlenmek olduğunu düşünüyor."

Düşmek üzereydim evet. Tutunmasam merdivenlerden yuvarlanabilirdim. Evlenmek ne demek ti ? Benim haberim olmadan benim iznim olmadan mı ? Hem beni kimle evlendireceklerdi ?

Beynimden vurulmuşa döndüm. Babamın yanına gelen Alemşahları düşündüm. Kartal Alemşah olamazdı sevgilisi vardı o zaman Baran Alemşahtı!

Beynim bu gerçekliği ret ederken kafamı olumsuz anlamda sallamaya başlamıştım. İnanmak istemiyordum. Annem ve anneannemin daha sonra dediklerini dinleyemedim sarsak adımlarla yürüyerek odama girmiştim.

Babamın beni korumak için evlendireceğine inanmıyordum. Evet inanmıyordum. Kim korumak için kızını evlendirirdi ki ?

 

Loading...
0%