Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. BÖLÜM: GEZ.GÖZ.ARPACIK.

@nasende

 

Odama girip ne yapacağımı bilemeyerek kalmıştım öylece. Odamın içinde volta atmaya başlamıştım. Ayaklarımı sertçe yere vururken ayaklarımdaki topuklu ayakkabıdan gelen tok ses sinir kat sayımı yükseltmişti. Ayağımdaki ayakkabıları çıkartıp öylece yürümeye başladım.

Yarım saat mi olmuştu bir saat mi ?

Bu kadar uzun bir süre çalışma odasında ne konuşuyorlardı ?

Gerçekten babam beni evlendirecek miydi ?

Bir adamla evlenerek mi güvende olacaktım ?

Ve bu kişi Baran Alemşah mı olacaktı ?

Lisede bana aşık olan peşimden koşan konağımızı basan, düşman aileler olduğumuzu umursamadan konağımızın önüne kör kütük sarhoş gelerek beni sevdiğini haykıran Kartal Alemşah'ın ağabeyi ile mi evlendirecekti ?

Kafamı olumsuz anlamda salladım. Babam beni Baran ile evlendirmezdi, evlendirmezdi değil mi ? Hem babam Kartal'ı biliyordu, evet evet biliyordu. Beni eskiden sevdiğini biliyordu. Bunu bile bile beni ağabeyiyle evlendirmezdi. Güldüm. Evet babam beni Baran ile evlendirmezdi. Kendi kendimi ikna etmiştim. Volta atmayı bırakarak durdum ve yatağın ucuna oturdum. Volta atmayı kessem de bacaklarımı titretmeyi kesmemiştim.

Off böyle olmayacaktı terasa annemlerin yanına geri çıkacaktım. Üstümdeki kıyafet bir anda beni boğmaya başlayınca krem rengi eşofman takımlarımı giydim. Kısa kapüşonlunun önünü açık bırakarak içime siyah atlet giydim. Üst kata çıktığımda dedem annemlerin yanına geri dönmüştü ve hararetli bir şekilde konuşuyorlardı. Sessizce onları bozmadan ilerledim ve bir şeyler duyabilmeyi ümit ettim.

Ama annem beni görür görmez susarak belli ettiğinde dedem ve anneannemde sessizleşmişlerdi. Benden saklıyorlardı. Gözlerim dolsa da çaktırmamaya çalıştım. "Babamlar hala konuşuyor mu anne ?" diye sorduğumda Annem evet anlamında kafasını salladı. Dedem tedirginliğimi anlamış gibi beni yanına çağırarak oturttu. "Derslerin nasıl gidiyor ?" diye sordu. Yanları kırışmış olsa da hala parlayan gözlerine baktım. "Bu hafta pek gidemedim derse. Ama genel olarak güzel gidiyor." dedim geveledim bir şeyler.

Sormak istiyordum bu istekle yanıp tutuşuyordum ama soramıyordum. Tırnaklarımı avuç içlerime bastırdım, titrekçe nefesimi verdim. Zaman geçmek bilmiyordu sanki. Artık daha fazla dayanamadım anneme soracaktım. Ben evleniyor muyum mu yoksa Beni evlendiriyor musunuz mu diye sormalıydım ? Her iki soru da acınası halimi gözler önüne seriyordu. Anneme döndüm annem ise sadece oturduğu yerden gözüken babamın çalışma odasının kapısına bakıyordu.

"Anne ?" dedim daha fazla kendimi tutamayarak, annem bana döndüğünde çalışma odasının kapısı açıldı. Babam ve Yekta ağa konuşarak dışarıya çıkmışlardı. Ayağa kalktık. Sadece ben değil dedem, annem ve anneannemde kararı bekliyordu. Çalışma odasından en son çıkan Alemşah kardeşler kendi aralarında konuşmuyorlardı. Baran Alemşah babasına daha yakınken en sonda Kartal Alemşah geliyordu.

Çaresizce ona baktım, kafasını kaldırma ihtiyacı hissettiğinde kısa süreliğine göz göze geldik. Ona baktığımı görünce tek kaşı havalanmıştı. Önüme döndüm ve yutkundum. Böyle bir şey olursa bile Kartal ben eskiden Meran'ı seviyordum demezdi.

Bir dakika! Donakaldım.

Bana ondan sormuştu. Kime söylediğimi, kimlerin bildiğini bundan sormuştu. Biliyordu.

Yine kalakaldım, çünkü bu evlilik meselesinin ortaya çıkması bir günde olmuş olamazdı.

Sinirlenmiştim. Alemşahlar vedalaşırken hiç bir şey söylemeden terastan uzaklaşarak merdivenleri hızlıca inmeye başladım. Arkamdan bakmaları hakkımda konuşmaları umurumda değildi, ben evlenemezdim. Evlenmeyecektim!

Mutfağa girdim. Hayat mutfak masasına oturmuş ders çalışırken kolunu tuttum. Kulağındaki kulaklık yere düşerken şaşırdı, "Ne oluyor Meran ?" dedi hiç bir şey söylemedim. Kolundan tutup çekmeye başladım. Saat kaçtı umurumda değildi. Ben evlenmeyecektim.

Konağın dışına çıktık Hayat hala daha ne olduğunu anlayamamıştım ve korkmaya başlamıştı. Adamların dışarda çay içtiğini görünce bu boşluktan faydalandım. Konağın duvarına yakın bir şekilde yürüyerek arabaları park ettiğimiz yere doğru yürüdük. Hayat bir anda durup kolunu çekince sendelemiştim. "Ne oluyor Meran ?" diye bağırdı, hala daha terastan seslerin geldiğini düşünürsek bu bağırmayı duymaları imkansızdı. "Anlatacağım ama sessiz ol." dedim.

"Babam beni evlendirecek!" Kendime bile kabul ettiremediğim şeyi Hayat'a söylemiştim.

Hayat, "Ne ?!" diye bağırdı, gözlerimi saliselik yumarak "Sessiz olsana!" diyerek çıkıştım. Hayat kala kalırken otoparkın yanındaki bekçi kulübesinden bineceğim arabanın anahtarlarını aldım. Kendi arabamın anahtarları değildi. Babamın anahtarları da değildi.

Ağabeyimin arabasının anahtarlarıydı.

Uzun zamandır kullanılmıyordu. Ama bugün kullanacaktım. Çünkü hız yapmak istiyordum ve hız yapmaya en uygun araba bu arabaydı. Beyaz lüks spor arabanın anahtarının üstüne basıp açınca adeta kükremişti.

Hayat, "Sen iyi misin ?"

"Değilim. Bir süre de iyi olabileceğimi sanmam."

"Peki bu iyi bir fikir mi ?" dedi arabayı işaret ederek. "Ağabeyimin arabasını kullanmam mı yoksa evden kaçıyor olmamız mı ?" Arabanın kapısı yukarı doğru açıldı.

"Her ikisi de." dedi teslim olurcasına Hayat.

Arabaya binecekken ismimin sessiz tonda söylendiğini duyunca kafamı konağın teras kısmına kaldırıp baktım. Dedem "Ulya!" diyordu terastakilerin duyamayacağı kadar sessiz bir şekilde.
Dedem git dercesine elini işaret ederken ilerisinde terasın korkuluklarına dayanarak sigara içen Kartal'ı fark etmem uzun sürmüştü. Sadece gözlerim değmiş ve hemen geri çekmiştim dedem "Git!" diye işaret yapmaya devam ederken dedeme bakarak gülümsedim.

Sürücü koltuğuna oturup kapıyı indirdim. Arabanın içi tertemizdi. Babam senede bir defa olsa da arabayı temizletirdi. Senede bir defa olduğu gün, ağabeyimin öldüğü gündü.

Hayat'ta yanıma oturduktan sonra arabanın kontağını çalıştırdım. Araba resmen gürleyerek çalıştıktan kısa süre sonra gaza ayak ucumla dokunmam bile hızlı sürmeme sebep olurken konağın önündeki korumalar fark etmesin diye konağın arkasından dolandım gözden kayboluncaya kadar arkamdan bakan Kartal'a dikiz aynasından baktıktan sonra gaza tam anlamıyla yüklendim.

Ana yola çıktıktan sonra daha da hızlanmıştım. İçim yanıyordu.

Kendime hakim olamayarak direksiyonun üstüne ellerimi geçirdim ve bağırmaya başladım. "Ben nasıl evlenebilirim ?"

"Nasıl ?! Bana söylemiyorlar! Bana nasıl söylemezsiniz ?!"

"Hakkımda konuşuyorlar karar veriyorlar. Bana kimse bir bok söylemiyor. Benim hakkımda konuşup bana nasıl bir şey söylemezler aklım almıyor. " Kahkaha attım kendime hakim olamıyordum. "O Küçük Şeytan bile biliyor ama ben bilmiyorum."

Hayat sonunda konuşma karar vermişti. Emniyet kemerini bağladığı yetmez gibi etrafa tutunuyordu. "Belki de sana soracaklardı Meran."

"Ne zaman Hayat ? Ne zaman ? Ben nikah masasındayken mi söyleyeceklerdi ? " Hayat'a gereksiz yüklenmiştim kafamı çevirdiğimde gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. İçimden kendime saydırdım. "Özür dilerim. Sana bağırmak istemedim sadece ben... ben evlenmek istemiyorum. "

"Anlıyorum seni. Senin için üzülüyorum..." demişti Hayat önüme döndüm ve sağ tarafa doğru direksiyonu kırdım, araba çevik bir manevrayla dönmüştü. Hayat ana yoldan sağa döndüğümüzde az çok nereye gittiğimizi tahmin etmeye başlamış olmalıydı ki sesini çıkartmadı. Bende sinirden sertçe soluyup durdum.

Uzun zamandır buraya gitmiyordum. İki ya da üç sene olmuştu. Gittiğimiz yer bizim dağ evimizdi. Sadece bir kaç kişinin bildiği bir yerdi burası. İçinde atıcılık yaptığım bir yer, savunma ve dövüş dersi aldığım bir ring bile vardı. Burayı ağabeyim yaptırmıştı. Kendisi bu konulara kendi isteğiyle ilgilendiği için böyle bir yer yaptırmıştı. Ansızın vefat edince burası uzun süre kullanılmadı ta ki ben ergenliğe girdikten sonra...

Erkek gibi yetişmiştim. Şu ana kadar ne bir erkekle ilişkim olmuştu ne de temasım. Çok gerekli miydi ? Orası tartışılır ama böyle çat kapı evlenmek zorunda kalırsanız gerekli bir şey gibi hissedebilirsiniz. Düşündüklerime kahkaha atarken kendimi tutmakta zorlandım. Bunları düşünüyor olmam bile gülünçtü. Arabayı yavaş bir frenle durdurduktan sonra bile gülüyordum. Hayat neye güldüğümü sorgulamadı bile sadece sırtımı sıvazladı.

"Benim hakkımda benim haberim olmadan karar alıyorlar." Direksiyonda ki ellerimin üstüne alnımı dayadım. Göz yaşları elimin üstüne düşmeye başlayınca ağladığımı anlamıştım. Göz yaşları o kadar kolay akıyordu ki... Hiç zorlanmadan, akıvermişlerdi.

Kendimi iyi hissetmiyordum, bir süre de iyi olamayacağım kesindi. Babamın sen evlenmeyeceksin cümlesini duyduktan sonra rahatlayacağım kesindi. Ama bu cümleyi duyabilecek miydim orası meçhuldü.

Kafamı yavaş yavaş kaldırıp önce önüme daha sonra Hayat'ın da ağlayan gözlerine baktım. Ona kıyamıyordum, onu göz yaşları içinde görmek istemiyordum. Yutkundum ve kendimi toparlamaya çalıştım. Göz yaşlarımı elimin tersiyle sildikten sonra "Tamam." dedim sesim çatallı çıkmıştı. "Tamam bak ağlamıyorum. " dedim Hayat gözlerime bakıp kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra kapımı açtım.

"İnelim hadi." dedim tekrardan. Hayat'ta indikten sonra dağ evinin merdivenlerini çıktıktan sonra kapının yanında ki tuş kilidine şifreyi girdim. Şifre ağabeyimin ölüm yıl dönümüydü.

Bu tarihi girerken hep çok kötü olurdum şimdi de paramparça olmuştum.

Şifreyi girdikten sonra kapı kendiliğinden açıldı. Evin ışık sistemi, ısıtma sistemi her şey bir şifreyi girmemle açılmıştı. İçeriye girdiğimde büyük bir salon ve şömine beni karşıladı ama ben buraya oturmaya gelmemiştim. Hayat ilk defa geldiği yeri incelerken, "İstiyorsan otur istiyorsan benimle gel." dedim seçimi ona bıraktım.

Mutfağa döndü, "Bize kahve yapıp yanına gelirim." dedi kafamı olumlu anlamda salladım. "Tamam." dedim ve sırtımı ona dönerek yürüdüm. Oturma odasının yanında iki küçük oda daha vardı alt kata inen merdivenleri inmeye başladım. Merdivenlerin yanlarındaki sensörlü ışıklar adımımı atmamla yanıyor karanlık boşluğa loşluk katıyordu. Burası her zerresiyle ağabeyim tarafından yapılmıştı. Her eşyayı, her detayı ağabeyimin ellerinden dökülmüştü. Onu özlemiştim. Şimdi olsaydı babamın karşısına çıkar diklenirdi. Ama zalim bir kurşun, zalim bir silah, zalim bir el...Ne derseniz deyin bir zalim onu benden almıştı.

Göz yaşlarım birer birer dökülürken ne zaman gelsem böyle hissettiğim için alışkındım. Merdivenleri inmeyi bitirdikten sonra loş ışığın altında kalan bir ring beni karşıladı. Ringin yanında duvarda asılı duran kum torbaları ve asıl gelme amacım olan atış talimi yaptığım poligon...

Ağabeyim burayı yaparken stresini atmak için yapmıştı. Çünkü mükemmelliyetçi bir annenin o da esiriydi. Babam o zamanlar ona çok düşkündü. Sonuçta o bir erkek çocuktu, tek varisti. Sadece babamın değil dedemin, annenannemin, babaannemin de gözde torunuydu, tek varisleriydi, soy ondan devam edecekti.

Annem benimle ilgilenirdi ama daha çok derslerimle, okul hayatımla, kurslarımla, okuduğum kitaplarımla ilgilenirdi. Annem annemdi ama aslında annem gibi değil öğretmenim gibiydi. Babam. Babam. Gözlerim doldu. Ben babamla sadece bayramlarda konuşurdum. Bayramdan, bayrama. Elini öpmek için eline dokunurdum sadece. Babam babamdı ama aslında babam gibi de değildi.

Ağabeyim o ise bambaşkaydı. Ağabeyimi çok özlemiştim. O benim babam gibiydi. İlk aşkımdı. İlk dert ortağımdı. Karnem kötü geldiğinde annemden tokat yediğimde benimle ağlayandı. Sırtımı güvenle dayadığım tek kişiydi.

Ağlamam şiddetlenmişti. Ağabeyimi çok özlediğimi bugün daha çok fark etmiştim. Ellerimi demir parmaklıklar arkasında duran silahlara uzatmadan şifresini girdim ve kapağı kaldırıp silah panosundan bir tane silah seçtim. Ağabeyimin kullandığı silahtı bu. Kabzasının üstünde baş harfleri vardı.

Alparslan Babür. 'A. B.'

Korkusuz Kaplan!

Silahın şarjörü tamdı. Gözlüğe ya da kulağıma takmak için bir ses emici kulaklığa ihtiyacım yoktu. Beynim sussun diye o kurşun sesini duymaya ihtiyacım vardı.

Hedef tahtalarından birisinin önüne geçtim. İnsan figürlü tahtayı her gelişimde farklı birisi olarak hayal etmiştim. Cihan, gıcık olduğum insanlar... Gibi. Bugün bugünün problemi olan kişiyi hayal ettim. Küçük Şeytan. İsteseydi babamdan önce engel olurdu. Ağabeyine ben o kızı eskiden seviyordum demesinin neresi zordu. Onun bile hakkımda olacaklardan haberi vardı ama benim haberim yoktu.

"Pislik. "dedim kendi kendime. Silahla kırmızı noktalara hedef alırken mırıldandım, "Gez. Göz. Arpacık." ve sıktım.

Eşofman üstümün bolluğundan dolayı kırmızı noktaları kaçırmıştım. Kollarımızı güzel bir şekilde kaldıramıyordum. Önümdeki tezgahımsı şeyin üstüne silahımı bırakıp üstümdeki ceketi çıkartıp yere bıraktım. Şimdi üstümdeki siyah atletle daha rahat ediyordum. Silahı tekrar elime aldım ve kırmızı noktalara nişan aldım. Bu sefer daha rahat vurabilmiştim.

Üç el ateş etmiştim ikisi hayati noktaların üstüne konulan kırmızı noktalara isabet etmişti




Üç el ateş etmiştim ikisi hayati noktaların üstüne konulan kırmızı noktalara isabet etmişti. Hayati noktalara vurdukça rahatladım vurdukça daha çok vurasım geldi.

Tekrar tek gözümü kısıp "Gez. Göz. Arpacık." diye mırıldandıktan sonra ateş ettim. Her attığımı isabet ettirdim ama her attığım kırmızı noktalara isabet etmedi.

Vuramadıkça daha çok hırs yaptım. Bir şarjör bitirdikten sonra silahımı aldığım yerden iki tane yedek şarjör çıkarttım ve ikincisini taktım. Tekrar ellerimi kaldırıp, kollarımı dümdüz tutup omuzlarımı dikleştirdim. "Gez. Göz. Arpacık." dedim ve ikinci şarjörde %90 oranında isabeti tuttururken boğazımın kuruduğunu hissettim içmem için bir şeyler gerekiyordu.

Yeni yeni ısınmaya başladığım için bırakıp gidemezdim. Koşarak merdivenlerin oraya gittim ve bağırdım. "Hayat! Kahveler nerede kaldı ya ? Fizandan mı geliyor bu kahveler ?" diye bağırır bağırmaz geri yerime koştum.

Çok yükselmiştim. Kafam çok güzel dağılmıştı. Tekrarladığım hareketleri yaptım ve bu sefer bağırarak, "Gez. Göz. Arpacık." dedim.

Önce kalbin üstündeki kırmızı noktayı hedef aldım ve buraya üç el mermi yağdırdım. İkisi kırmızı noktaya yakından birisi sağ göğse yakındı yani 7'nin çemberinin içine yakındı. Derince ofladım canım fena halde 7'nin çemberinde olana sıkılmıştı. Bu sefer kafaya hedef almaya başladığımda kaçırma miktarım artmaya başlamıştı. Kafada bu normaldi. 4 atış yapmıştım isabet yoktu. Geriye 8 mermim kalırken rahatlamaya çalıştım. Tuttuğum sıkıntılı nefesi verirken merdivenden inme seslerini duymaya başlamıştım. Sonunda kahve geliyor diye düşünüp rahatlamıştım. Bu sayede daha kolay atış yaptım ve üçte üç yapmıştım. Geriye kalan beş mermiyi de sıkıp kahve içtikten sonra yeni şarjöre geçecektim.

Kalan son beş mermi için acele etmedim Hayat'ın adım seslerinin kesilmesiyle elinde tepsiyle durup beni izlediğini üstümdeki bakışından anladım. Beni varlığı bile gevşetiyordu omuzlarımı hareket ettirerek kendimi esnettim ve rahatça beş mermiyi kafaya sıktım. Beşte beş yapmıştım.

Daha iyi görebilmek için panonun bana yaklaşması için tezgahın üstündeki düğmeye bastım. Pano önüme kadar geldiğinde son beş atışımın kusursuz olduğunu gördüm ve yüzüme yayılan gülümsemeyle arkamı döndüm. "Ha..." ağzımdan çıkan isim yarıda kesilmişti. Yüzümdeki gülümseme anında kaybolurken sinirlerime hakim olmak için bir gaye gütmedim.

Kaşlarım anında çatıldı. "Burada ne arıyorsun ?" dedim yüksek ve tok çıkan sesimle. Muhattapım olan kişi sırtını duvara dayamış kollarını göğsünde birleştirerek duruyordu. Laubali gülümsemesine kaşları kalkarak eşlik etti Kartal Alemşah'ın bir diğer deyişle Küçük Şeytan'ın.

Gerildim. Üstümdeki bakışları yoğunlaşırken konuşmamasına ayrı bir sinir olmaya başlamıştım. "Çık buradan! Buraya girmeye hakkın yok!"

Güldü. Gülmesine kısacık şok olurken "Def ol!" diye bağırdım. Umursamadı hatta omuz silkti. Küçük Şeytan'a ayıracağım bir zaman yoktu. Elimde duran silahı ona doğru kaldırdım. "Git buradan! Yoksa kafana yersin." diye diklendim. Silah boştu ama bunu sadece ben biliyordum.

"Cık."

Onu taklit ederek "Cık mı ? Gitsene!"

Yüzünden silmediği alaycı tavır ağzının üstüne yumruk atma hissi uyandırırken avcum kaşınmıştı. Dayandığı yerden hızla üstüme doğru yürümeye başladığında yüzündeki alaycılık anında kaybolmuştu. Silah boğazına dayanıncaya kadar yürüdü silah boğazına değdikten sonra bile bir adım daha atarak kollarımın gerilmesini sağlamıştı. "Sıksana!" Emir eder ses tonuna kaşlarımı çatarak baktım.

"Pisliksin!" diye bağırdım yüzüne doğru. İki kaşı aynı anda havalandı daha sonra kaşlarını indirerek yüzünü ifadesizleştirdi. Bu sefer daha çok bağırarak "Sıksana!"

Tetikteki parmağım tahrikle ileriye doğru gittiği anda elini anında kaldırdı ve avuç içiyle silahıma sertçe vurarak silahın yere düşmesini sağladı. Silahı tuttuğum bileğimi yakaladığında diğer elimle boştaki bileğini yakaladım. Bu hareketsiz kalmasını sağlayacak bir hareketse tutuşumu umursamayarak bileğimi elinde döndürdü. Bağırdım. "Ne yapıyorsun ?" bunu dememle kıvırdığı bileğimi kendine doğru çekmişti ve tuttuğum bileği bu yüzden bırakmak zorunda kalmıştım. Bunlar o kadar hızlı oluyordu ki silahı düşürmemden sonra beş saniye içinde yaşanmışlardı.

Kafamın üstü çenesinin altına geldiğinde ayaklarımı kullanarak dizlerine arkadan vurmaya başladım. Boş boş salak gibi duramazdım. Bana saldırmıştı karşılığını alacaktı. Dizleri boşluğa doğru hafifçe eğildiğinde bileğimi tutan elinde gevşeme hissettim. Ayaklarımı kullanarak zıpladım ve kafamı çenesinin altına geçirdim. Acıyla inlemedi inleseydi çok tatmin olurdum ama bunu yapmamla bileğimdeki eli düşmüştü. Yanından koşarak ayrıldım ve açık olan silah dolabına ilerledim elime ilk gelen Canik'i alarak emniyet kilidini açtım. Yüzüme doğru sinirle bakarken kafamı yana yatırdım. "Ne diyordun ?"

Gülümsedi. Gülümsemesinde bir hırs vardı. Elini beline attı ve kendi silahını çıkartarak silahı bana tuttu. Emniyet kilidini indirmemişti.

"Emniyet kilidini indirinceye kadar kafanda bir boşluk olur." diyerek onu sinirlendirmeye çalıştım.

"Yengeme silah sıkmam!" Yengemin üstünü imayla söylemişti.

Gülümsedim. Şaşırdı ama gülümseyişim kahkahaya dönmüştü. "Yenge mi ? Nereden senin yengen oluyormuşum ?" dedim salağa yatarak.

Bu sefer sahici gülümsedi. İnadına yapıyordu. Mimiklerini sinir etmek için kullanmada bir profesyoneldi. "Annen ve anneannen konuşurken onları dinledin. Yani her şeyi biliyorsun." dedi. Salağa yatmam mağlubiyetle son bulurken sinirlenişim katlanarak artmaya başlamıştı. "Öyle bir şey olmayacak!" dedim dişlerimin arasından.

Dudağını yukarıya doğru kıvırdı "Oldu bile." dedi. Elimdeki silah kafasından aşağıya doğru kendiliğinden kaymaya başladığında üstüme doğru yürüdüğünü fark edemedim.

Kafamı eğdiğim yerden kaldırdığımda bana doğru yaklaşmıştı ama yine de aramızda mesafe vardı. Dişlerimin arasından, "Öyle bir şey olamayacak. Böyle bir şey olmaması için her şeyi yaparım!" dedim. Sinirim bedenimi ele geçirirken kanımda akan delilik kaynadı.

"Olacak!" dedi üstüne basarak.

"Olmayacak!" dedim inatla.

"Olacak." dedi tekrar.

"Olmayacak." dedim bağırdı. "Çünkü..." ise ağzımdan ansızın çıkıverdi.

"Çünkü ?" dedi ve tek kaşı havaya kalktı.

"Çünkü..." dedim duraksadım. Anında bir yalan bulmalıydım. Buldum. En sinir edecek şeyi bulmuştum. "Çünkü benim sevgilim var." dedim kendimden gayet emin bir şekilde.

İnanamayarak gözlerime baktı uzunca bir süre daha sonra gür bir kahkaha attı, "Senin sevgilin var öyle mi ? Güldürme beni Meran! "

Alaycı sesine kaşlarım çatılırken, "Evet var." Gözlerimdeki ciddiyete ve sesimdeki kararlılığa baktı. Sinirlendi, "Senin daha önce hiç sevgilin olmadı ki şimdi olsun."

Şaşırdım ama belli etmedim. Daha önce sevgilim olmadığını nereden bilebilirdi ki ? Daha beter sinir etmek istedim, onu delirtmek istedim sonrada ona sıkmak istedim. Hayaline değil gerçeğine sıkmak istedim silahı tutan avuç içim terlemişti.

Tek kaşım havalanırken, "Genelleme yapma ama Kartal! Seninle sevgili olmadım diye başkasıyla olmayacak değilim ya ?" Onun gibi aynı iticilikle güldüm.

Kaşları çatılıp sinirden köpürdüğü belli olurken adım adım yaklaştı. Artık silahlarımız ikimizin de alnındaydı. "Yalan söylüyorsun."

"Niye böyle düşünüyorsun ? Konağımın kapısında yalvarmadın mı ? Sınıfıma sürekli gelip beni rahatsız etmedin mi ? Seninle sevgili olmadım diye niye başka birisini sevip onunla sevgili olmayayım ki ? "Her kelimem ayrı bir imalıyken, her kelimem onu tahrik etmek için kurulmuştu.

Gözlerimin içine bakarken emniyet kilidini indirdi. "Beni sınama Meran!"

Daha çok diklendim. "Gerçekleri söylüyorum. Seni sınamıyorum senin aksine."

Uzunca bir süre göz gözeyken kaldık. Sertçe yutkunarak silahı hızla indirdi ve arkasını dönüp merdivenlere doğru yürümeye başladı. "Ağabeyin biliyor mu ?" sırtı gerilerek yere mıhlandı. "Evleneceği kadına küçük kardeşinin bir zamanlar sevdalı olduğunu."

Yavaş yavaş yüzünü bana dönerken kısılan gözlerini bir saniye görebildim. Üstüme doğru koşmasıyla afallamıştım. O kadar hızlıca üstüme gelmişti ki silahı kaldıracak vakti bulamadım. Elindeki silahını sertçe çenemin altına dayayarak beni geri doğru itti, sırtım duvara çarpmıştı. Tetiğin soğukluğunu tenimde hissettim. Yüzüm gerilirken kalbim kasıldı.

Bu fevri hareketini beklemiyordum. Küçük Şeytan'ın sağı solu belli değildi. "Keseceksin sesini! Oturacaksın! Kimseye en ufak bir şey söylemeyeceksin. Eğer söylersen..."

Cümlesini kestim, "Eğer söylersem ?" dedim.

Tuttuğu silahı daha sıkı çenemin altına bastırdığında birbirine çarpan dişlerim gıcırdadı. Dişlerini sıkarak yüzüme doğru, "Seni öldürürüm!" dedi.

Sağ gözüm seğirmeye başladığında elimde duran silahı bel boşluğuna sertçe bastırdım. "Söylememden korktuğun şeyler varsa bil ki..." durdum ve silahı böbreğini sökmek istercesine bastırdım.

"Bunları söyleyeceğim! Fırsatın varken şimdi çek o tetiği ve beni öldür! Eğer öldürmezsen! Tetiği yere indirirsen bil ki ben seni öldüreceğim!" Kararlı gözlerimle göz göze geldi konuşmak için ağzını açmıştı ki merdivenin son basamağından yansıyan ışık sensörünü fark etti. Silahını anında çenemden indirip belinin arkasına sıkıştırdı. Böbreklerine bastırdığım tetiği arkasından beline dayadım, Kartal kasılarak bana bakmıştı ama umurumda olan şey gelen kişinin görmemesiydi. Kartal detayıyla ilgilenmedim.

Gelen Hayat'tı. Yakın duran bedenlerimize bakarak şaşırdı ama istifini bozmadı. Kartal ile birbirlerini tanırlardı. Çünkü hepimiz aynı lisede okumuştuk. "Oğuz bey çağırıyor." dedi Hayat ve koşarak merdivenleri geri tırmanmaya başladı.

"Dedemin burada ne işi var ?" dedim Kartal'a döndüm yüzümü.

"Beni buraya deden sürükledi. Kimsenin geldiğimizden haberi olmadı. Sen delilik yapma diye geldik!" Son kısmı imalı söylemişti, belinde varlığını sürdüren silahı hissederek. "Çek şu silahı!" dedi.

Gözlerimi devirdim. "Çekmiyorum!"

"Meran!" sesi yüksekçe adımı andıktan sonra saniyelik gözlerini kapatıp alt dudağını yaladı. "Gerçekten söyleyecek misin ?" dedi ses tonu bu sefer alçaktı.

Silahımı indirdim emniyet kilidini geri normal haline getirirken, "Evlenmemek için her şeyi yapacağım!"

"Beni yakacaksın yani ?" dedi tek kaşı havadaydı.

Yerdeki bakışlarımı yüzüne geri tırmandırdım. "Yakmak ne kelime seni öldürecek bile olsam her şeyi yaparım. Yapacağım da..." sesim yüksek çıkmıştı sesimi alçalttım. "Uğruna ölecek olsam bile!"

"Sevgilini bu kadar çok mu seviyorsun ?" Söylerken gözlerini gözlerimden kaçırdı.

"Hayır! Kendimi daha çok seviyorum." dedim ve yanından geçip gittim silahı aldığım yere bırakırken yere bıraktığım ceketi almak için eğildim üstüme giydikten sonra merdivenlere yöneldim. Arkamdan sessizce geldi.

 

Loading...
0%