@nasende
|
Veda
Kendine iyi bak!
Nişanlandım. Yüzük parmağıma girdiğin andan itibaren Kartal'dan gözlerimi çekmiş yüzüğe odaklanmıştım. İsteme, söz ve nişan ortak olduğu için takılar takılmaya başlanmıştı. Önce babam ve annem üstüme kilolarca altın takıp taşıyamadıklarımı herkese göstererek masanın üstüne koymaya başlamışlardı. Babam daha sonra adamının getirdiği evrak çantasından çıkarttığı bir düzine tapuyu da mücevher kutularının üstüne bırakmıştı. Daha sonra Yekta ağa ve Evin hanımda kilolarca altın takmışlardı. Yekta ağa daha sonra şöyle bir konuşma gerçekleştirmişti, "Baran benim ilk ve en büyük oğlum. Benden sonraki ağalık onun hakkıdır ve onun olacaktır. Bu yüzden dedemden babama babamdan bana gelen tüm ağalık mal varlığım oğlum Baran'ındır! " demişti. Babam altta kalır mıydı ? Asla hayır! "Kızım Meran tek çocuğumdur! Bu yüzden tüm mal varlığım kızımındır! " demişti. Şöhret, kibir, restleşme... Babamın en sevdiği şeylerdi. Altta asla kalmazdı. Malıyla, parasıyla gösteriş yapmak onun hobisiydi. Süs bebek gibi durdum. Üstüme takılanlar oldu büküldüm. Hiç bir şeyi umursamadım parmağımdaki yüzük kadar... Bu yüzük bir damgaydı. Bir işaretti. Yok oluşumun sembolüydü. Herkes benim ve Baran'ın ne kadar şanslı olduğunu konuşurken üstümde hissettiğim kıskanç bakışların sahipleriyle hemen yer değiştirebilirdim. Ayakta durmuş askı gibi üstüme asılanları taşıyordum. Görevim buymuş gibi davranılıyordu. Yüzüme kimse bakmıyor herkes üstüme asılanlara odaklanmıştı. Yakın ve uzak akrabalar kaç kilo altın taşıdığımı tahmin etmeye çalışıyordu. Babam Yekta ağaya ne kadar zengin olduğunu göstermek için uğraşıyordu. Yekta ağa ne yaparsa iki katını yapmak için uğraşıyordu. Baran yanımdan gitmiş arkadaşları ve kardeşiyle derin bir sohbete dalmıştı. Donuktum. Yanıma gelen Gülendam ve sarışın kadını fark etmedim. Gülendam elime değdiğinde irkildim, korkmuştum. O da irkilmemden korktuğunda güldük. "İyi misin yenge ?" Yenge. Ağzına yakışıyordu ama bana yakışmıyordu. Kafamı olumlu anlamda salladım. "İyiyim teşekkür ederim sen nasılsın ?" dedim konuyu anında değiştirdim. "İyiyim bende. Heyecanlıyız tabiki de. Düğüne de az bir zaman var. Yarın çeyiz alışverişine çıkalım dedi Dayem!" Tane tane konuşması ve ses tonunun tatlılığı içimi ısıtan tek şeydi. Bir şey diyemedim deseydim çeyiz alışverişinin yarın olması çok erken değil mi derdim. Yanında ki sarışın kadını tanıtmak için yana döndü Gülendam, "Leyla. Kartal ağabeyimin sevgilisi. Yakında onlarda nişanlanacak." Yapmacıkta olsa gülümsemeye çalıştım. Leyla, Gülendam'dan söz çalarak elini uzattı ve Fransız aksanıyla, "Leyla Liana Caron!"dedi. Üstten bir bakışı vardı fakat önemsemedim. Elini sıktım, "Meran Ulya Babür!" dedim. Elimi geri çektiğimde kafamı farklı tarafa çevirdim. Leyla boynuma takılan setlere dokunmaya başlamıştı önemsemedim, Leyla boynumda ki setlere dokunurken Gülendam'a doğru fısıldadı ama bende duydum. "Bende bu kadar istiyorum." dedi aksanıyla. Gülendam bir şey diyemezken ben duymamışım gibi davrandım. Biraz önce kahve yapmada bana yardıma gelen kızlar tekrar gelmiş kollarımda ki ve boynumdaki altınları çıkartmamda yardım etmeye başlamışlardı. Tüm altınları kutularına geri koyduk, altınlar masanın üstünde kalırken Alemşahlar artık gitme vaktinin geldiğini söyleyerek gitmeye başlamışlardı. Büyük salondaki herkes gittikten sonra kalan üç kişi bizdik. Ayağımdaki ayakkabıları çıkarttım ve hızla yürüyerek salonun kapısının önüne geldim ama içimde kalanlar vardı. İçimde söylemem gereken cümleler, kusmam gereken sinirim vardı. "Baba memnun oldun mu ?" dedim ve arkamı döndüm. Annem yapma dercesine kafamı sallasa da umursamadım. "Memnun oldun mu baba ? İstediğin oldu mu ? Sevindin mi ? Hoşuna gitti mi ? Ağabeyimin kanının olduğu yere beni kilitlemen hoşuna gitti mi ? Sevdiğim herkesi benden uzaklaştırırken sevindin mi ? Beni kurbanlık gibi satarken istediğin oldu mu baba ? Memnun musun artık ?! Egon tatmin oldu mu ?" Babam söylediklerimle aramızdaki mesafeyi hızla aşıp bana tüm gücüyle tokat atmıştı. Yere öyle bir düşmüştüm ki kafamı çok sert bir şekilde zemine çarpmıştım. Kafam anında zonklarken beynim uğuldamaya başladı, babam çıkıp gittiğini ayaklarına bakarak izledim. Kafamı komple yere değdirerek öyle dururken başımda dikilen annem de babamın arkasından gidince tek kaldım. Zaten yalnızdım. Hep yalnızdım ama şimdi bu yalnızlığı her zerremde hissetmek çok fena koyuyordu. Sessizce hıçkırarak ağladım. Omuzlarım sarsıla sarsıla ağladım. Aralık olan ağzımdan sızan kan üstümdeki krem elbiseyi kirletiyordu. Kafam o kadar çok acıyordu ki kulağımın koptuğunu filan düşünmeye başlamıştım. Elim titreyerek kafamın acıyan yerine gittiğinde elime gelen kan midemi kaldırdı. Ağzıma dolan kusmukla ayağa kalkıp koşmaya lavaboya ulaşmaya çalıştım. Ama yalpalıyordum, ayağımın takıldığı her yerde tutunmak için dal arayarak ilerledim. Ağzımdaki kusmuk daha çok midemi bulandırınca açık olan konağın kapısından dışarıya çıkıp eğilerek kenardaki toprağın üstüne kusmaya başladım. İçim o kadar çok kalkmıştı ki midemde ki azıcık yemeği kustuktan sonra acı su kusmaya başlamıştım. Kusmam bittikten sonra öğürmeye başladım. Uzunca bir süre öğürmüştüm. Ağzımı çalkalamam hatta mümkünse dişlerimi fırçalama ihtiyacım ağır basınca kustuğum yerin hemen ilerisinde ki çeşmeye doğru yürüdüm çıplak ayaklarımla. Çeşmeye yaklaşıp suyu açtıktan sonra ağzımı içindeki kusmuk tadı gidinceye kadar çalkaladım ve daha sonra kana kana su içtim. Boş mideme giren su ilk bir midemi ağrıtsa da umursamadan aç olan karnımı suyla doldurdum. Su içmem bittikten sonra hemen çeşmenin kenarından ayrılmadan sessizliği dinledim evet sessizliği dinledim. Ne olduğunu kavradığımda büyük bir eksikliği fark ettim. Korumalar yoktu. Hiç biri yoktu. Şüphelendim. Etrafıma iyice bakındım. Hatta koşarak konağın kapısından içeriye kafamı uzattım. Kimse yoktu. Bu kaçmaya yetmezdi ama... Koşmaya başladım. Konağın sağ tarafına doğru aşağıya doğru koşmaya başladım. Yokuş aşağı olduğu için koşmam hızlıydı. Gideceğim yeri biliyor muydum ki koşuyordum ? Hayır. Ama koşmasam bile gidecek bir yerim yoktu ki. Babam beni satmaya karar verdiğinde gidecek yerim kalmamıştı. Şimdi ölmek ya da yaşamak benim için ikisi aynı şeylerdi. Ağabeyimin bana öğrettiği gizli saklanma yerine kadar koşturdum. Geldiğim yer ıssız bir yerdi. Tam 20 gür ağacın patikayı gizlediği bir yerdi. Bu patikadan sağa doğru dümdüz gidersem anayola çıkmama gerek kalmadan konağa yukarıya doğru gidersem dağa ve sola doğru dümdüz gidersem caddelere girmeme gerek kalmadan çarşıya çıkardım. Ama ağabeyim bana burayı bu sebeple öğretmemişti. Patikayı gizleyen ağaçların arasında bir zeytin ağacı vardı ve o zeytin ağacına tırmandığında ağaç dallarının gizlediği ayı görüyordu. Bu yüzden her gece istisnasız buraya gelirdi bir gün arkasında beni de getirmiş öğretmişti. Burayı artık sadece iki kişi biliyordu. Ben ve Kartal! Kartal'a burayı öğreten bendim. Kartal konağı sadece gece vakti basmamıştı. Sadece bir kez gündüz zamanı basmıştı. O sırada da babam çalışma odasında ortaklarını ağırlıyordu. Konağın dışında korumanın olmadığını görünce bunu fırsat olarak görerek dışarı çıkmış kolundan tuttuğum gibi rahat konuşmak için buraya sürüklemiştim. Şimdi burayı hatırlar mıydı ? Pek sanmıyordum! Gözlerim çaresizliğime bir kez daha akıtmaya başladığında ağzımdan dökülen hıçkırıkları sessizleştirmek için bir gaye gütmedim. Akıttım göz yaşlarımı bağıra bağıra sarsıla sarsıla ağlamaya başladım. Elimden hiç bir şey gelmiyordu aklıma hiç bir şey gelmiyordu. Ben ne yapacaktım! Nasıl çıkacaktım bu işin içinden ? Bağırmalarımın dozu azalmaya başlayınca çevremde daha önce duyamadığım sesleri duymaya başladım. Böceklerin sesini, ağaçların üstündeki baykuşların seslerini, çevreden gelen araba seslerini ve yakınımdan gelen adım seslerini. Sesi duyar duymaz ağlamam kesilmişti arkamı aniden döndüğümde kolumda bir el hissettim ve çığlığı bastım. Gözlerim bulanık olduğundan kimin olduğunu göremediğim elleri bileklerimden itmeye çalıştım ama bilekler daha sıkı tenimi kavradı. Daha yüksek çığlık attım "Bırak beni!" diye ardından bağırdım. Bileğimi tutan ellerin sahibi benim sesimden daha yüksek şekilde bağırarak resmen kükremişti. "Hani her şeyi yapacaktın ?" Bileklerimi tutarak beni sarsmaya başladı, "Hani ?! Hani her şeyi yapacaktın ?!" Titriyordum. Korkudan titriyordum. Sesi tanıdık geliyordu ama kim olduğunu göremiyordum. Bileklerimi tutan eller bileklerimi bırakarak omuzlarımı tuttu. Korkudan dilim tutulmuşken ağzımı açıp ses çıkartamadım. Konuşmayı unutmuş gibiydim sanki sesim içime kaçmıştı. Beni geri geri ittirdi ve her kelimesinin üstünü ayrı ayrı bastırarak "Hani her şeyi yapacaktın!" dedi tekrar. Korkudan bayılmak üzereydim. Beni ittikten sonra omuzlarım da ki elini çekti. Beni ittiği yerde ağaçların dallarının arasından dökülen ışık huzmesi yüzüne ulaştığında kas katı kesilmem çözülmeye başlasa da elim ayağım boşalmıştı. Kartal'ın tanıdık yüzünü gördükten sonra gözlerimde bekleyen yaşlar bir bir inmeye başlamıştı. Tansiyonumun düştüğünü hissederek öne doğru kaymaya başladım. Tuttuğum nefesi rahatça vermeye başlasam da titreyen dizlerim beni daha fazla taşıyamıyordu. Akan göz yaşlarımla birlikte Kartal'ın üstüne doğru devrildim. Kafam omzuna çarptıktan sonra beni taşıyamayan dizlerimle yere düşecekken belimden kavradı beni. Kafam omzunun altına koluna doğru inmişti. Belimden kavradıktan sonra beni tek hamlede kucağına aldı. Gözlerim açıktı ama gözlerimdeki nemlilikten göremiyordum. Kartal beni kucağına aldıktan sonra yürüyerek arabanın kapısını açarak beni içine oturttu daha sonra kendisi de arabanın koltuğuna bindikten sonra arabanın ışığını yaktı. Kafam durmuyordu öne doğru gidiyordu. Kendi kendine söylenip eğilerek torpidoyu açtı. İçinden çıkarttığı pet şişenin içindeki suyu avuç içine döktükten sonra suyu alnıma doğru yaklaştırarak döktü. Yüzüme eli teğetti ama değmiyordu sadece suyu yüzüme dökmek için elini aracı olarak kullanıyordu. Açık olan gözlerime değen su damlalarını hissettim. Gözlerim açıktı ama kirpiklerime değen ıslaklıkla gözlerimi kırpıştırıyordum. Baygın değildim sadece kafam yerinde değildi. Kafam sola doğru kaydığında Kartal'ın yüzümün üstünde duran su dolu avuç içi durdu. Parmak aralarından akan su damlaları kaşlarımın üstüne düşüyordu. Boynum jöle kıvamındaydı bu yüzden kafamı sabitleyemiyordum. Açlık, koşma, ağlama... hepsi üst üste geldiğinde sonuç bu olmuştu. Sol tarafımda takılı kaldığını fark ettiğinde neye uzunca baktığını anladım. Babamın tokadının izi sol yanağımdaydı çünkü. Kuruyan dudaklarımı yaladım. Su içmek istiyordum. Yüreğim yanıyordu. Elimi hafifçe kaldırarak tuttuğu şişeye uzandım ve dudaklarımın arasına götürerek kana kana içtim. Alt dudağımdan taşan sular boynumu ıslatmaya başlayınca daha çok ferahlamıştım. Su şişesini bitirdikten sonra kafam yerine gelmeye başlamıştı. Kapı kolunun üstündeki tuşa uzanarak camı komple açtım. Kafamı cama doğru yaklaştırıp camdan çıkartarak derin derin nefes alıp verdim. Rahatlamıştım. İçim ferahlamıştı. Sanki her şeyden kurtulmuşum gibi içimde ümit yeşermişti. Ağaçların gizlediği patikaya baktığımda bana ısrarla sorduğu soruyu anımsadım. "Her şeyim elimden alındı." dedim kısık çıkan sesimle. Hani her şeyi yapacaktın diye sormuştu ya ısrarla... Hiç bir şeyim kalmamıştı ki benim ? "Evlenmemek için her şeyi yapacağım demiştim ya sana. Yapamam. Yapamıyorum. Olmuyor." dedim bu sefer sesim öncekine göre daha yüksek çıkmıştı. Gözlerimi kapatıp içime derin derin oksijen çektiğimde Kartal nefesini sertçe verdi. "Niye söylemedin ?!" dedi sinirli sesiyle. Ne demek istediğini çok iyi anladım. Dirseklerimi yasladığım camdan çekerek ona doğru yavaş yavaş döndüm. Sol tarafımı kapatmadım daha net görsün diye oraya düşen saçlarımı sağ tarafıma aldım. Saçlarımı diğer tarafıma almamla gözüken gerçek daha net gözlerinin önüne düştü. Dudaklarıma kırgınlıkla bir gülümseme yapıştı. "Babamın bilmediğini mi sanıyorsun ?" dedim sakinlikle. Önüne bakarak tüm asabiyetiyle konuşmaya devam etti. "Benim babam bilmiyor ama. Öğrenirse asla izin vermez." Kırgınlığım genişledi. "Öğrenirlerse beni öldürürler." Gözleri anında gözlerime tırmandığında gülümsediğimi görünce afalladı. Afallayışı siyah göz bebeklerinin hızla büyüyüp küçülmesi bana yansıdı. Sinirden parıldayan gözlerinde yansımamı gördüm. "Niye öldürsünler anlayamıyorum ? Sadece gerçekleri söyleyeceksin! Bu sebeple kim seni niye öldürsün!" "Sen niye söylemiyorsun ?" dedim cümlesi biter bitmez. Dona kaldı. "Babam her şeyi biliyor. Kaç defa konağımızı bastın bilmemesi imkansız olurdu zaten. Benim ya da senin bunu dile getiremeyeceğini de biliyor. " Bağırmaya devam etti. "Niye dile getirmiyorsun Meran! Çıkıp söylesene! Beni bununla tehdit etmedin mi sen! Beni öldürecek bile olsan evlenmeyecektin hani ? Ne değişti bir günde ?" Sabrım tükendi asabiyet üstüme aniden yüklenmeye başladı. "Sana dedim ki her şeyim elimden alındı! Bu ne demek biliyor musun sen ?! Kimliğim bile yok benim! Dedem ve anneannem şu an karakollarda, üstlerine atılan iftiralardan kendilerini aklamak için uğraşıyorlar. Annem zaten buradan hiç bir şey yapamaz." Bağırarak konuşmuştum bu yüzden cümlem biter bitmez nefes nefese kaldım. "Ben söyleyemem sen söyleyeceksin!" dedi bana kesinkes. "İkisi de aynı şey değil mi ? Ben söylersem de aynı sen söylersen de aynı ? Ama niye ben söylemek zorunda kalıyorum!" "İkisinin arasında çok büyük farklar var." "Ne var ?" dedim anında derin bir nefes aldı. "Ben gidip söylersem ortalık karışır." "Ben söylersem de ortalık karışır." Sabrı taşmıştı artık benimde sabrım taşmıştı. Kaşlarını çattı ve bağırarak. "Sen söyleyeceksin!" "Neden ?" diye bağırdım onun kadar yüksek çıkan sesimle. Dayanamadı artık ve cümlem biter bitmez önceki ses tonundan daha yüksek bir ses tonuyla "Meran sen benim ağabeyimle evleneceksin! Benim! Kızım ben sana deli gibi aşıktım..." Duraksadı. Nefes alış verişi hızlandı. Gözlerim şaşkınlıkla kocaman açılmıştı. Boğazını temizleyerek sesinin tonunu indirdi, "Eğer ben bunu söylersem bu ne anlama gelir biliyor musun ?" Afallayarak kafamı olumsuz anlamda salladım. Gözlerim hala daha kocamandı. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. "Olmaz! " kafasını olumuz anlamda sallayıp cümlesine devam etti. "Sen yaşayacaksın diye ben kendi kafama sıkamam!" Duraksadım. Ne anlama geldiğini söylememişti. "Ne anlama gelir Kartal ?!" dedim sertçe. Çenemin ucu havalanırken aynı hizadaydık. Kafasını kısa süreliğine cama çevirip geri bana döndü, gözlerime baktı ve sert çıkan sesiyle, "Ensest bir ilişki yaşayabileceğiz anlamına gelir!" söyler söylemez gözlerini kaçırdı. "Sen nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin!" İnanamıyordum. Böyle bir şeyin ihtimalini nasıl bir neden olarak önüme sunardı. "Sen çıkıp söylersen zaten Baran ile evlenemem. Ne- neden ensest oluyor ?" Kararlılıkla gözlerini kırpıştırdı. "Babam, ağabeyim, senin baban... çok kararlılar. Ben söylersem de evleneceksiniz, söylemezsem de... Ama eğer bunu söylersem bana..." "Ne sana ?!" dayanamadım. Gözlerini kaçırdı. "Yengesine yan gözle bakıyor diyecekler!" Ağzımdan kaçan iniltiyi bastırmak için ellerim anında ağzıma gittiğinde avuç içlerimi ağzıma bastırdım. Bir titreme sardı bedenimi. Korkudan zangır zangır titrerken düşünemediğim gerçekler karşıma çıktı. Burnumun dikine gitmekten bunu düşünememiştim. Babam zaten gerçeği biliyordu. Kartal beni sevdiği için beni okuldan almıştı. Bunu söyleme ihtimali düşünerek bir önlem aldığını düşündüm ya da önlem almamıştı. Sonuçta bu saatten sonra asla söyleyemezdim. Kartal ile sevgili olmamıştım ama Kartal'ın beni önceden sevdiğini söylemek akıllarda hep bir şüphe bırakacaktı. Bunu ne kendime ne de Kartal'a yapabilirdim. "Beni kaçır!" dedim. Düşüncelerimin arasından sıyrılmadan, tam olarak düşünmeden, aniden... "Ne ?!" diye bağırarak beklediğim bir tepkiyi verdi. Yineledim. "Beni kaçır Kartal!" Gözlerime inanamayarak baktı. Anında kafasını olumsuz anlamda sallarken "Kafayı mı yedin kızım sen!" Koltukta ağrıyan boynumla duruşumu düzelterek tamamen yana doğru döndüm. "Hayır! Gayet aklım yerimde! Beni kaçır! Bana yardım et!" "Saçmalama Meran!" "Saçmalamıyorum Kartal! Lütfen! Lütfen bana yardım et!" "Sen artık benim yengemsin Meran! Seni kaçırmayı bırak sana yan gözle bile bakmam! Beni ne sanıyorsun sen! Hem ben nişanlıyım! Siz evlendikten sonra bende evleneceğim!" sözü biter bitmez sinirden köpürdüm ve koluna sertçe vurdum. "Salak mısın sen ?! Onu mu diyorum ben! Allah'ım ya! Kaçır diyorum beni! Kaçır! Mardin'den kaçır! Mardin'den çıksam yeter ama İstanbul'a gitmem gerek!" "Oldu başka! İstiyorsan tam konum ver bizim helikopterle oraya indireyim seni! Ne dersin ?!" Gözlerini kısarak alay ediyordu ama umursamadım. "Bir ciddi olur musun ? Bir dakika laf sokmadan durabilir misin acaba ? Mardin'den çıksam yeter diyorum sana! Sonra İstanbul'a kendi imkanlarımla giderim, yeter ki şu konaktan kurtulayım!" "Olmaz! Yapamam!" Hemen sordum, "Niye ?" Gözlerimin içine karalılıkla bakıp. "Olmaz işte." "Niye ?" diye cırladım, tekrardan. "Olmaz dedim Meran! Yapamam!" kesinkes konuşması sırasında kafamı sallayarak onu dinledim. "Peki." dedim ve durdum. "Peki yine tek başımayım! Bana gözü kapalı yardım edebilecek tek bir kişi kalıyor. O kişi ise her şeyin sebebi..." Aklımdan geçen tek bir isim vardı. O kişi ya kurtarıcım olacaktı ya da Azrailim... "Saçmalama." dedi Kartal anlayarak. Ona doğru dönen bedenimi önüme çevirdim. "Daha iyi bir fikrin varsa söyle o zaman." dedim soğuk çıkan sesimle. Sertçe yutkundu. "Cihan'dan yardım istemeyeceksin değil mi ?" Sertçe kafamı yüzüne çevirdim. "Cihan'dan yardım beklememi istemiyorsan bana sen yardım edersin Kartal! Cihan istesem beni dünyanın diğer tarafına bile kaçırır ama işte karşılığında ne ister artık orayı kestiremiyorum." Alayla seslice güldü, "Cihan'dan bunu istemezsin Meran! Bunu yapmayacağını daha doğrusu yapamayacağını ikimizde çok iyi biliyoruz." Gözlerimi kıstım. "Beni ne kadar tanıyorsun ki sen ?! Hakkımda nasıl böyle kesinkes konuşabiliyorsun ?" Benim gibi gözlerini kıstı. Arabanın loş ışığı direk yüzüne düşüyordu. Alnına düşen saçlarının gölgesi kaşlarının üstündeydi. "Seni çok iyi tanıyorum Meran! Sen benden kaçarken ben seni tanımakla meşguldüm. Sen bana o zamanlar evet deseydin başına şimdi bunlar hiç gelmemiş olacaktı." dedi ve gözlerini gözlerimden çekerek kafasını farklı tarafa çevirdi. Şaşkınlıktan ağzım aralanırken ne diyeceğimi bilemedim. Dudaklarımı yalayarak ıslattım, aklımda parlayan gerçeği söylemek için kendimi tutmadım. Önüne bakmayı sürdürürken daha fazla burada boş boş oturmanın yersiz olduğunu düşündüm. "Yine de teşekkür ederim. Buraya kadar gelmişsin. Artık bir daha ya düğünümde görüşürüz ya da cenazemde. Kendine iyi bak." Kapıyı açarak indim ve hiç durmadan arabanın durduğu yerin üst tarafına doğru yürümeye başladım. Saat kaçtı bilmiyordum ama gece yarısını çoktan geçtiğini tahmin edebiliyordum. Aklımda düşüncelerle bir başıma yürürken kafam önüme eğikti. Boynum bükülmüş gibiydi ve az sonra sanki kafam kopup yerde yuvarlanacaktı. Anayoldan tek tük geçen arabaları seyrederken kaldırım boyunca yürüdüm. Bazen durup çıplak ayaklarıma batıp canımı acıtan küçük çakıl taşlarını çıkartıyordum. Arabaların yol boş olduğundan hızla geçmesinden kaynaklanan çıkarttıkları ses ve her yanımdan geçişlerinden elbisemin eteklerinin arkaya doğru savrulması aklımda ki düşüncelere rehberlik ediyorlardı. Sarsak adımlarla yürüyordum birisi yakından görse beni sarhoş sanabilirdi. Gülümsedim. Sarhoş sanılabilirdim ama hiç alkol kullanmamıştım. Herkes ne kadar kolaylıkla birileri hakkında bir görüşe sahip olabilirdi değil mi ? Ya da herkes birilerini çok iyi tanıdıklarını sanıyorlardı. Mesela Kartal. Beni tanıdığını düşünüyordu. Beni kendi annem babam tanımazken Kartal beni tanıdığını düşünüyordu. Seslice güldüm. Ellerimle yüzümü sıvazladım ve kaldırımın ortasına bir anda çökerek oturdum. Yorulmuştum. Koşarken fark etmediğim mesafe yürürken katlanarak artmıştı sanki. Yokuşu tırmanmaktan nefes nefese kalmıştım. İki elimi kaldırıma dayayarak tutulan boynumu ve sırtımı gerdim. Bu o kadar iyi gelmişti ki anlatamam... Yoldan arabaların geçişi durduğunda gecenin sessizliğini dinledim, konağa az kalmıştı ama burada oturup dinlenmek konağa girip dinlenmekten daha çok haz veriyordu. Bunlar son özgür günlerimdi. O kadar sayılıydılar ki... Her dakikasında her saniyesinde özgürlüğün doruğuna çıkmak istiyordum. Burada yatıp uyusam konağa gitmemenin rahatlığıyla çok güzel uyurdum ama işte burada da güvenliğim yoktu. Umursamadım ve anın romantikliğine kaptırdım kendini. Düşündüm. İçinde bulunduğum durumu betimlemeye çalıştım. Üstüme ışığı cılızca düşen sokak lambasını altında çiseleyen yağmurların ıslattığı kaldırım taşında oturuyordum. Kaldırım taşının sınır çizgisi tam parmaklarımın ucundaydı. O sınırı ne geçebiliyordum ne de üstüne basabiliyordum. Bomboştu sokaklar. Ardımda bıraktığım onlarca sokak gibi. Zamanın çabuk geçmesi sırtımda bir kambur oluştururken dilime ağır gelen sözler beynimde raks ediyordu. Derince iç çekere ofladım, "Ne yapacağımı hiç bilmiyorum." Romantiklik etmek dertsiz anlarımın hobisiydi. Dertliyken anı romantikleştirmek aptallıktı. Oturduğum yerden kalkmak için kurduğum bağdaşı bozdum fakat o an arkamda yokuşu hızla tırmanan adım sesleri duydum. İçimi anında kaplayan korkuyla uyuşuk ayaklarımla anında nasıl ayağa kalktığımı anlayamadım, arkamı döndüğümde burnumun dibine öfke saçan gözleriyle giren Kartal'a şaşkınlıkla baktım. Gitmemiş miydi ? Gittiğine son derece emindim oysa. Arabasını hızla sürdüğünden toprak yolda toz altında kalmıştım. Korkunun yerini şaşkınlık alırken Kartal hemen beni azarlama moduna geçti. "Burada oturup ne yapıyorsun ? Yoldan geçen arabalara manzara mı sunuyorsun ?" "N-ne diyorsun ?" diyebildim. Üstüme doğru yürüdü, "Sen benim ne demek istediğim çok iyi anladın. Yoldan geçen arabalardan birisi dursa ne yapacaksın Meran ? Sen aklını peynir ekmekle mi yedin ?! Bu saatte dışarıya çıkan bir kadını ne olarak düşünürler sence ?" Şaşkınlıktan nefes alamadım. Üstüme doğru kızgın boğa gibi yürümesini engellemek için elimi göğsüne bastırarak ittirmeye başladım ve onun bana bağırdığı kadar yüksek bir tonda bağırdım. "Sana ne ?! Sen kimsin bana ne yapmam gerektiğini söylüyorsun ? Sen kimsin de benim hakkımda böyle konuşuyorsun ?" Tek elim yetmeyince iki elimi göğsüne bastırarak ittirdim. Ondan kurtulduğum gibi arkama dönerek yürümeye başladım. Koşarak önüme geçti. "Söyleyeceklerim daha bitmedi!" Elimle ittirdim. Önüme doğru yürümeye devam ederken yüzüne bakmadan ofladım. Daha sonra, "Seni dinlemek istemiyorum." dedim sertçe, "Tamam!" dedi ve durdu. Tam önüme geçerek durdu, yerdeki kafamı yüzüne çıkartarak iki yana ne anlamında salladım, "Ne tamam ?" diye sordum. "Tamam!" dedi tekrardan ve ekledi. "Sana yardım edeceğim!" Gözlerim anında kocaman açılmıştı ve ister istemez gülümsemiştim. Gözleri gülümsememe hızlıca inip geri gözlerime çıktıktan sonra dayanamayarak kahkaha atmıştım. İlk kahkahadan sonra devamı gelmişti. Yüzüne bakarak seslice gülüyordum. Kartal on saniye kadar kahkahamın bitmesini beklemişti. Gülmem geçmeyince etrafımıza bakınmaya başladı. "Tamam yeter güldüğün." dedi. Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırsam da patlayacak gibiydim bu yüzden tutmadım kendimi. Karnımı tuta tuta güldüm, dengesizliğim durduğum yerde sarsılmama sebep olmuştu. Kafam önüme eğikken gözlerimin gülmekten mi yoksa acımdan mı anlamadığım bir şekilde dolduğunu hissettim. Kafamı yukarıya kaldırıp gülmeyi kestim. Derin derin nefes alıp verirken Kartal ne olduğunu anlamaya çalışarak beni izliyordu. "Teşekkür ederim." dedim ve kafamı indirdim. Gözlerine baktım. "Teşekkür ederim Kartal. Ne diyeceğimi ne hissedeceğimi bilmiyorum artık." Gülümsedim yüzüne karşı, "Teşekkür ederim." dedim ve durdum. Göz gözeydik, "İyi ki varsın." dedim daha sonra nereden çıktığını neden dediğimi anlamayarak. Gözlerini anında kaçırdı. Dediğim cümleyi idrak eder etmez saçmalamaya başladım. Elimi hayır anlamında yüzüne doğru salladım, "İyi ki varsın derken bana yardım ettiğin için öyle dedim yani. Yanlış anlama." Gözlerimi kaçırdım. "Anlamadım." dedi kararlı çıkan sesimle, omuz silktim nasıl algıladığı umurumda değildi. "Tamam ne yapacağız şimdi. Nasıl olacak yani ?" Kendini silkeledikten sonra tüm ciddiyetini tekrar büründü. "İş çok ciddiye binerse çok sıkıntı yaşarız. Zaten bu iş başı başına büyük bir sıkıntı benim için ama... Neyse. Kimse benim yaptığımdan şüphelenmeyecek çünkü o gün ben Mardin'de olmayacağım." Kaşlarım çatıldı, "Nasıl yani ?" "Bas baya Mardin'de olmayacağım." Kafamda bir şeyler şekillenmişti ama, "Aslında Mardin'de olacaksın ama olmayacaksın da. Doğru mu anlıyorum ?" Kafasını olumlu anlamda salladı. "İki üç güne çeyiz alışverişine çıkacakmışsınız o zaman olacak. Fenalaşacaksın, hastaneye kaldıracaklar seni oradan kaçacaksın. Hastanenin ara sokağında ben bekleyeceğim seni sen geldikten sonra kaçacağız." Aklıma yatmıştı, "Annem zaten bu işin içinde. Bana yardımcı olur. Hastaneden birilerini ayarlarım kamera kayıtları ve içerde bana yardımcı olur. O güne kadar kimliğimi, pasaportumu almam kalıyor sadece. " "Onu nasıl yapacaksın ? Saltuk ağa düğüne göre geri vermez. " Kafamı sitemle salladım. "Evet. Evet." ekledim, "Babam o kadar taktı ki bu evliliğe anlatamam. Ben hep mantık evliliği yapmaya zorlanacağımı biliyordum ama bu çok erken oldu." Saçmaladığımda hızlı konuşuyordum ve şu an saçmalıyordum. Kafasını sallarken ben önünde bir ileri bir geri yürüyüp durdum ve saçmalamaya devam ettim. "Hayır anlamıyorum berdel evliliği değil, hamile değilim. Ama niye bu kadar acele evlendiriliyorum hem de senin ağabeyinle." Söylediklerimle duraksarken, kaşları çatıldı. "Hamile kısmından sonrasını dinlemedim. Hamile ne alaka ? Hamile misin ? "Sinirlendi. Bir anda sertçe bileğimi tuttu, "Sevgilinden mi hamilesin yoksa ?" Bağırdım bir anda, "Ne diyorsun ya ?" Üstüme doğru yürümeye başlamıştı, "Sevgilinden hamile misin doğruyu söyle ?" Bileğimi sıkan eli canımı yakıyordu, dayanamadım. Boşta duran elimle tokatı yanağına bastım ve üstüne doğru yürüyerek bağırdım. "Hepiniz aynısınız! Hepiniz! Kadınların namusu olunca söyleyecek çok şeyiniz var ama size gelince laf edilmesinden hoşlanmıyorsunuz. " Bileğimi daha çıkmaya başladı. Söylediklerim hiç bir etki yaratmazken üstüme daha çok yürümeye başladı. "Bir soru sordum bana cevap ver Meran! O adamla yattın mı ? Hamile misin sevgilinden ?" Sinirden damarım atmıştı. Kaşlarım söylediklerine inanamayarak havalanırken, "Ya sen ne diyorsun ?!" Tek elimi göğsünün ortasına sertçe bastırarak itmeye başladım. Bu onda bir etki yaratmayınca elim tekrar tokat atmak için havalanmıştı ki bileğimi diğer eliyle yakalayıp beni durdu. Parmakları havada asılı kalan bileğime dolandığında dişlerini arasından konuştu. "Cevap ver!" İki bileğimi çok fazla sıkmıyordu, yani sıkıyordu ama normalde etki etmezdi ama şimdi canım çok ama çok yanıyordu. Yüzüm acıdan buruşurken yüzüme tuhaf tuhaf baktı. "Söyle! Dikkatimi dağıtma!" Söyledikleri yüzümde ki mimiklerde değişim yaratmazken "Canım yanıyor." diye fısıldayabilmiştim. Kafası havada duran bileğime döndüğünde cümlesi sonlara doğru kısılmıştı. "Çok sıkmıyorum ki..." Gözleri havadaki bileğimi tuttuğu yere değince iki elini anında çekti. Bu sefer nazikçe elimi alarak bileğime baktığında bende bileğime doğru bakmıştım. Bileğim mosmordu ve tenime mıhlanmış parmak boğumlarının izleri vardı. Eli elimin üstündeyken elimi sertçe çektim ve derince nefes aldım. "Az önce dedim ki babamın evlilikte bu kadar acele etmesini anlamıyorum sonuçta berdel evliliği değil hamile değilim dedim. Hani berdel evliliklerinde ya da ortada bir hamilelik varsa evlilikler aceleye gelir ya Kartal onu kastetmiştim. Tabi sen cümleye değil de sadece hamile kelimesine odaklandığın ve kafan sadece kadınların namusuna gelince attığı için beni dinlemedin abuk sabuk konuştun. " Şaşkındı ağzından tek bir cümle döküldü. "Özür dilerim." dedi. Gözlerine bakmak için bakışlarımı kaldırdığımda hala bileğime bakıyordu. "Uykusuzum bu yüzden dikkatim çok dağınık gerçekten özür dilerim saçmaladım." dedi kafamı salladım, "Evet baya saçmaladın." dedim. Kafasını salladı, "Ben gitsem iyi olacak." dedi kafamı salladım, "Tamam." dedim. Sırtını bana doğru yürümeye başladıktan bir süre sonra durup aramızda açtığı mesafeyi kapattı. İşaret parmağıyla bileğimi işaret etti, "Bileklerine ne oldu ?" dedi merakla. "Evlenmek istemediğim için sürüklendim. Sürüklenirken olmuş olmalı." Kafasını salladı ama aklına yatmıyordu, "Bir şeyler sür. Çok kötü olmuş." diyebildi sadece ve tekrar yürümeye başladı. Bende arkasından yürüdüm. Konağın kapısı gözüktüğünde karşıya geçmek için yola çıktı, boş ana yolda yürüyerek konağın az gerisindeki arabasının içine bindi. Konağın kapısına yaklaştığımda üstüme binen ani yükle kalakalmıştım. Merdivenlere doğru bir adım attıktan sonra ayaklarım düğümlenmişti sanki. Dizlerim titreyerek bir adım daha attım. Yumruk yaptığım elimi zorla kaldırarak konağın kapısının üstüne bastırarak açtım. İçeriye girdikten sonra omzumun üstünden arkama baktığımda Kartal arabasıyla geçip gitmişti.
Güneşler Gök yüzündeki her yıldız,
|
0% |