Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7. BÖLÜM: ATEŞ İLE DANS.

@nasende

Mazi

Eski beni bekleme mazinin içinde
Maziyi bulamazsın bende.
Eski beni koparırken kendimden,
Kalbinden unutmuşum silmeyi kendimi.

 

Sabaha kadar uyuyamamıştım. Yatakta uyumak için dönüp dururken gün aymıştı. Üstüme uyumak için öylesine geçirdiğim takımların üst kısmı kıpırdanmaktan göğsüme kadar sıyrılmıştı. Oflayarak yataktan kalkıp odamda bir kaç tur attım. Uyumak istiyordum. Uykusuzdum, yorgundum, başım çatlayacak gibi ağrıyordu ama uyuyamıyordum.

Terasa çıkıp temiz hava almak istedim. Güneşin doğuşunu seyretmek istedim. Yalın ayak odamdan sessizce çıktım, saat çok erkendi. Kimse uyanık olmazdı bu saatte, benim dışımda.

Düşünmekten uyuyamıyordum. Tamam Kartal bana yardım edecekti ama kaçtıktan sonra babam peşimi bırakmazdı. Ya bir şekilde Kartal'ın bana yardım ettiğini öğrenirse ? diye düşündüm uzun koridor boyu ilerlerken, terasa çıkan merdivenlerin alt kısmında kalan babamın çalışma odasının kapısı vardı. Önüne geldiğimde durdum. İstemsizce sağıma soluma ve arkama baktıktan sonra sessiz adımlarla kapının önüne gelip kulpunu aşağıya doğru indirdim. Kapı tahmin ettiğim gibi kilitliydi. Daha ilk gündü kapıyı kilitlemesi gayet normaldi. Babama bu evliliği istediğime ikna ettirebilsem bu kapıyı açtırabilirdim. Yani bana kapıyı açmazdı ama kilitli de bırakmazdı yani.

Terasa çıkan merdivenleri çıktığımda sertçe çarpan serin hava saçlarımı arkaya doğru savurmuştu. Yüzümde dünden kalan makyaj uyumadan önce duşa girmemle akıp gitmişti. Saç diplerim ağrıyordu. Terasa tamamen çıktığımda içime serin havayı derince çektim. Bulutlar kıpkırmızıydı, gökyüzü kıpkırmızıydı. İçim gibiydi. Evet içim gibiydi. İçimde kan ağlıyordu, gökyüzü de.

Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Öyle kırıkça gülümsemiştim ki yüzümdeki mimikler acımış kaslarım seğirmişti. Kendime üzülerek dudak ifademi nötrledim.

Güzeldi, bu topraklar çok güzeldi. Tarih kokuyordu, mazi kokuyordu, savaş kokuyordu, medeniyet kokuyordu... Ama en çokta kadın kanı kokuyordu.

Burada bir erkek bir kızı severdi kaçarlardı ama sadece onlar evlenmek zorunda kalmazdı. İki kişinin çilesini iki kişi daha çekerdi.

Kadının çocuğu olmuyor diye ya da sadece kız çocuğu oluyor diye kuma alırlardı. Kuma bir tane de olmazdı birden fazla da olurdu.

Başlık parası hala daha vardı. Sanki havyan büyütmüşler, beslemişler gibi kız evlenirken ailesine yüklü miktarda para verirlerdi.

Kadın olmanın en çileli olduğu yerdi burası. Senin sözünün hükmü yoktu. Sen sadece cahil kalabilirdin, okuyamazdın, sevemezdin, dışarda gezemezdin, dışarda gülemezdin... Neden ? Çünkü sen kadındın! İnsanoğlunu doğuran kadın iken, insanı kadın var kılmış iken bu insanoğullarının kadın düşmanlığı niyeydi ?

Niye biz, niye ben kendi hakkımda karar veremezdim ?

Terastaki minderlerin üstüne oturduğumda dizlerimi kendime doğru çekerek sarıldım ve çenemi dizlerimin üstüne koydum.

Okulum ne olacaktı ? Bilmiyordum. Kaçabilecek miydim onu da bilmiyordum. Kaçsam nereye kadar kaçabilecektim ? Dünyanın öbür ucuna gitsem bile babam beni bulurdu biliyordum. Parmaklarımın arasında yabancı bir cisim hissettim. Pürüzsüz bir soğukluk. Ellerimi kaldırıp baktığımda sol yüzük parmağıma takılı altın rengindeki halkayı fark ettim. Nişanlıydım ve nişanlım hakkında hiç bir şey bilmiyordum. İsmini bilmek dışında. Baran Alemşah. Ya kocam olacaktı ya da ben onun kaçan nişanlısı konumunda olacaktım. Acı vericiydi evet. Benim için sonu ölümdü Baran için ise uzun sürecek çileler derlemesi. Birde bu işin içinde kardeşinin olduğunu öğrense Baran için daha kötü olurdu ama benim için çok daha kötü olurdu. Kayınbiraderim için kaçmış gibi olacaktım. Ben zaten ölmeyi gözden çıkartmıştım ama Kartal'da ölebilirdi. Bitmeyecek bir kan davası başlardı. İki aileden herkes ölünceye kadar devam ederdi bu dava.

Değer miydi ? Herkesin ölmesine değecek mi Meran ? Özgürlük için senin özgürlüğün için değecek mi ? Diye sordum kendi kendime. Cevabım yoktu. Aldığım nefesler bile canımı yakarken cevaplarımın olmaması normal sayılabilirdi. Parmağımdaki yüzükle oynadım. Parmağımda döndürdüm. Çıkartmaya karar verince çıkartıp minderin üstüne bırakacakken içine yazılı yazıyı gördüm. İçinde Baran Alemşah yazıyordu. Sohbetimin dahi olmadığı adamın ismi yazıyordu. Gülmeden edememiştim. Sohbetimiz yoktu ama yüzüğün içinde ismi yazılıydı. Yüzük parmağıma bol muydu ? Diye düşünüp yüzüğü tekrar parmağıma takıp denediğimde bol olduğuna karar verdim.

İşte o an beynimde patlamalar yaşandı, ışıklar yandı. Aklıma babamın güvenini ve Baran'ın güvenini kazanacak bir fikir gelmişti. Fikrin ana teması ise yüzüğümün parmağıma bol olmasıydı. Dün gece parmağımıza yüzükler takılırken Evin hanımın elini öpmüştüm işte o sırada Evin hanım "Kızım parmağına bol olursa söyle yarın gidip ayarlatalım." demişti. Gülümsedim. Evin hanıma değil de Baran'a söylesem daha yerinde olurdu sanki. Hem Baran'ı tanırdım hem de puan toplardım. Yüzüğü avuç içime alıp sıkarken neşelenmiştim.

Oturduğum yerden zıplayarak ayağa kalktım. Halledecektim. Hallolacaktı. Olmalıydı.

"Yapacağım." diye mırıldandım aslında bağırmak isterken. Kollarım havalanırken yerimde duramadım. "İnce ince işleyeceğim. Tatlı sözlerimle, hareketlerim tavırlarımla ikna olacaklar." Kendime inandım, "Evet olacak! Ben bunu yaparım!" dedim ve kollarımı indirdiğim gibi merdivenlere doğru yürüdüm hızla merdivenleri indim, koridordan geçtim ve odama girdiğim gibi banyoya girdim. Güzel bir duş alıp, suyun altındayken aklımı daha iyi toplayacaktım. Suyu gece soğuk ayarında bırakmış şimdi ise ılık ayarına getirip üstümdeki pijamaları çıkartarak içine suyun altına girdim ve bugün neler yapacağımı adım adım düşündüm. Açıkçası biraz da babamın aklını okumaya çalıştım. Normal Meran olsa kahvaltıya inmezdi inse bile pijamalarıyla iner kös kös otururdu bir şey yemezdi. Bunun tam tersini dozunda bir şekilde yaparak evliliğe istekli olduğumu göstereceğim bir de masa da evlilik hakkında olumlu düşündüğüm hakkında konuşursam iş tamamdı.

Köpüklü köpüklü duş aldım. Annemden öğrendiğim şeylerden birisi de dış görünüşün konuşmalara yön verdiğiydi. Ciddi giyinirsem ciddi konuşmalara davetiye çıkartırdım, sade giyinirsem günlük konuşmalara, pijama giyersem ciddiyetsiz konuşmalara... Gibi. Annem her zaman dış görünüşe çok önem birisiydi. Sabit bir kilom vardı onu korumak zorundaydım. 100 aşağısına inemezdim, 100 gram yukarısına çıkamazdım. Yediklerim sınırlıydı. Abur cubur, fastfood, çok yağlı, çok tuzlu, çok tatlı şeyler yiyemezdim. Her zaman güzel kokmalıydım. Her zaman bakımlı olmalıydım. Her zaman her an için hazır halde olmalıydım. Oturmama kalkmama dikkat etmeli, yemek yerken küçük parçalara ayırıp çok çiğnemeliydim. Konuşmama dikkat etmeli hanımefendi kimliğimi her zaman korumalıydım. Annem beni böyle yetiştirmişti. Kafama kitap koyup yürüyüşüm dik olsun diye uğraşmış beni jimnastiğe, baleye, yüzmeye göndermiş küçüklüğün verdiği esnekliği kullanmıştı. At binmeme izin vermiş onun yanında golf oynamayı, polo oynamayı da öğrenmem için İstanbul'a gittiğimizde dedemin yanında göndermişti. Mardin'de üniversiteyi gizlice okumak zorunda kaldığımda mimarlık okumamı istemişti. Çünkü ona göre mimarlık eski mimariye sahip bu şehirde daha kolaydı. Onun hayali daha sonra benim hayalim olmuştu orası ayrı tabii.

Saçlarımı güzelce yıkayıp, duş jeliyle vücudumu iyice keseledim. İyice temizlendiğime emin olduktan sonra çıkmadan önce abdest aldım. Bornozu üstüme geçirdikten sonra odama girip üstümü giyindiğim gibi sabah namazını kıldım. Namaz kıldıktan sonra kuruyan tüm vücuduma bebek yağı ve vanilya kokulu bir nemlendirici sürdüm. Saçlarıma bakım yağı ve bakım kremi sürdükten sonra tarayarak kuruttum. Saçlarımı kuruttuktan sonra düzleştiriciyi prize taktım o ısınırken yüzüme nemlendirici krem ve güneş kremi sürdüm. Üstüme bugün giyinmek için kıyafet bulmak için gardırobumun karşısına geçtim.

Açık kahve renkli kare yaka uzun kollu üstü dar gelen bel kısmından sonra bollaşan bileklerimin biraz üstünde biten elbiseyi seçtim. İçine aynı renkli iç çamaşır takımlarımı giydikten sonra elbiseyi üstüme geçirdim. Üstü çok dar değildi ama dardı. Boş duran beyaz tenim çok fazla belli oluyordu ama örtmek için çok sık takmadığım kolyelerimden birisini taktım. Kolye dümdüz bir zincir gibiydi ama ucunda küçük bir pırlanta vardı. Çok göze batmıyordu ama zarif ve hoş duruyordu. Isınan düzleştiriciyle saçlarımı düzleştirdim. Makyaj masamın çekmecesini açarak içindeki saç aksesuarlarımdan elbiseyle aynı renk olan tacı saçlarıma taktım. Saçlarım siyah olduğu için kahverengi bir şey takmam çok göze batmıyordu ama çok hoş ve sade duruyordu. Beyaz tenimde morluk gibi duran göz altlarımı kapattım ve yüzüme renkli nemlendirici sürerek cildime ışıltı kattım. Yanaklarıma bolca kırmızı allık sürdükten sonra büyük olan gözlerimi daha çok büyültmek için siyah göz kalemiyle buğulu bir göz makyajı yaptım. Kaşlarımı taradım, uzun kirpiklerimi kıvırdım. Sıra dudaklarıma gelince çok doğal duran dudak rengimle aynı renk olan balmı sürdüm. Beyaz tenimde kıpkırmızı duran dudaklarım zaten çok renkli olduğu için çok sürmemeye dikkat ettim.

Hazırdım

 

Hazırdım. Gerçekten çok güzel olmuştum mütevazi olamayacaktım. Normalde olsa kendime ıslık bile çalardım ama bir şey yapmadım. Sadece aynadaki görüntüme gülümsedim. Üstüme libreden bir kaç fıs sıktıktan sonra elbisemle aynı renk olan Chanel klasik model çantasını aldım. İçine kartsız cüzdanımı, sürdüğüm rujumu koyabildim. Çantama koyabilecek param, kredi kartım, telefonum ya da araba anahtarım yoktu maalesef. Çantayı elime aldığımda merdivenden aşağıya doğru konuşarak inen babam ve annemin seslerini duydum. Neşeliydiler. Sahte neşe tabii. Babam annemle olmazlara inat evlenmiş aynı şekilde annemde. Büyük bir aşkla evlenmişler. Hala o aşk var mı derseniz bilmiyorum, hissedemiyordum. Ağabeyim öldükten sonra dedemler annemin üstüne kuma getirmesi için babamla konuşmuşlardı ama babam istememişti. Çünkü öyle bir şey olursa annemi bulamazdı. Ayakkabı olarak minik topuklu krem renkli ayakkabımı giyip aşağıya indim. Merdivenleri gülümseyerek inip masaya yeni oturan annem ve babama gülümsedim. "Günaydın." dedim neşeyle. Annem bana tek kaşını kaldırarak gülümserken babam şaşkındı. "Günaydın." dedi annem ben yerime otururken.

Çantamı yanımdaki boş sandalyeye koydum. Aynur teyze çay servisi yaparken yüzüne baksam da o hiç birimizin yüzüne bakmamıştı. Haklıydı.

Tabağıma her şeyden az az alarak zorla yedim. İçim kan ağlarken gülümsemek ağrıma gidiyordu ama yapacak bir şey yoktu. Rolümü iyi oynamak zorundaydım. Çayımdan bir yudum aldıktan sonra sertçe yutkundum, babama hafifçe dönerek. "Baba ben düşündüm de evlenmem özellikle Baran Alemşah ile evlenmem en doğrusu. Dün gece bunu çok düşündüm sen haklısın." dedim. Babam yediği omletini bitirdikten sonra şaşkınlıkla önce bana sonra anneme baktı. Babam anneme bakınca annem gülümseyerek karşılık vermişti. "Baran iyi birisine benziyor. En önemlisi de güçlü bir soy ismi var. Onunla evlenmem ailelerimizi daha da büyütecek."

Babam dirseklerini masanın üstüne dayayarak ellerini avuşturdu. Hafifçe gülümsedi, "Bana hak vermene sevindim kızım." dedi. Kızım. Bu kelimeye kulaklarım alışkın değildi. Gözlerim hafifçe dolmuştu dudaklarımı kıvırarak gülümsedim. "Dün taktıkları yüzük parmağıma bol geldi babacım. Eğer izin verirsen kuyumcuya gidip daraltmak istiyorum."

Babam elini öne uzatarak, "Tabii tabii." dedikten sonra hemen ekledim. "Baran ile ama." Tek kaşım istemsiz havalanınca babamın yüzünden akıp geçenleri izlemeye başladım. "Dün yüzükler takıldıktan sonra Evin anne yüzük bol gelirse yarın gider ayarlatırız demişti ama ben Baran ile gitmek istiyorum. Tabii izin verirsen." Annem oyunumu bilse de şaşırmıştı. Babam, "Evin hanımla beraber gidin niye Baran ile gitmek istiyorsun anlamadım." dedi derince nefes alarak hiç söylemek istemediğim cümleleri söylemeye devam ettim, "Müstakbel eşimle tanışmak istiyorum babacım. Tabii istemiyorsan Evin anneyle de gidebilirim."

Annem pür dikkat dinlerken, babam düşünmek için çayından bir kaç yudum aldı. O sırada ağzıma salatalık atıp çiğnedim. Babam o sırada bana bakarak, "Tamam." dedi.

Kafamı salladım, "Kartlarımı ve telefonumu geri verirsin artık değil mi baba ?"

Babam cevap vermeden kafasını olumlu anlamda salladı ben daha sonra, "Telefon numarasını da verebilir misin ? Çünkü bende yok."

Babam, "Tamam telefonuna atarım." dedi ve kahvaltımıza devam ettik.

Kahvaltımızı ettikten sonra annemle kahve içmek için avludaki koltuklara gittiğimizde babam yukarıya çıkıp elinde kartlarım ve telefonumla geri döndü. Bana elindekileri uzattıktan sonra cebinden farklı bir araba anahtarı çıkarttı. "Baran seni almasın sen ona git. Bunu kullan." dedi, "Tamam babacım teşekkür ederim." dedim. Babam hafifçe gülümseyerek işe gitmek için konaktan çıktı. Babam gider gitmez annem yanıma geldi. "Mimar yerine seni oyuncu mu yapsaydım acaba ?"

Anneme güldüm. Annem daha sonra, "Aferin aferin." dedi elbisesinin cebine elini atarak buruşturduğu kağıdı çantamın içine atarak kulağıma fısıldadı. "Baran ile beraberken bu numaraya mesaj at. Dedenin dostlarından birisinin telefonu senden haber bekliyorlar."

Kafamı salladım ve elimdekileri çantamın içine attıktan sonra kahvemi yudumladım. Annem tekrar, "Kartal işini hallettin mi ?" diye sordu merakla, fısıldayarak "Evet. Bana yardım edecek." dedi.

Annem genişçe gülümsedi, "Akıllı çocuk. Sevgilisi olmasa baban Baran yerine Kartal ile evlendirecekti seni. "

Dona kaldım, "Neden ?" Kaşlarım istemsiz çatılırken annem, "Senin Kartal ile olan muhabbetleri biliyor. Eskiden birbirinizi sevdiğinizi biliyor bunu bile bile ağabeyiyle evlendirmezdi seni. İşte o Leyla bozuyor işleri. Hamileymiş galiba, saklıyorlarmış Alemşahlar. Hamile olması işleri daha çok bozuyor hamile olmasaydı para verip gönderirdik. Zaten para için Kartal ile beraber."

Gerildim, "Anne ben Kartal'ı sevmiyordum ki ? Biliyorsun o beni seviyordu. Niye öyle diyorsun ?" Annem kıkırdayarak oturduğu yerden bana yaklaşarak omuz attı. "Annene yalan mı söylüyorsun sen ? Gözünden anlarım ben seni. Neyse önemi artık yok zaten Kartal sizden hemen sonra evlenir belki daha önce evlenir belli olmaz."

Leyla hamile miydi ? Hamileyse hemen evlenmeleri gerekmiyor muydu ? "Leyla hamileyse hemen evlenmeleri gerekmez mi ?" diye sordum kendi kendime ama annemde duymuştu.

"Bilmiyorum hastaneye giderken görmüşler. Kadın doğum uzmanında sıra bekliyormuş. "

"Kim söyledi sana ?"

"Dün nişanda babanın akrabalarından birisi dedi. Gerçekten öyle galiba eli arada karnına filan gidiyor. Ama kız akıllı belli ya sır gibi saklıyor biraz zaman geçsin öyle söyleyecek ya da hep beraber saklıyorlar orasını bilmiyorum. Zaten kızı gözüm hiç tutmadı. Babası Fransız diye herkese üsten bakmaya çalışıyor. Ben Avrupalıyım havaları var. Fransa'da yaşamış ama Fransız markalarını ilk defa bizim üstümüzde gördü bir bozuldu bir bozuldu anlatamam. O kız Kartal'ın kulağını kurutur Chanel çanta isteyerek bak görürsün bir kaç güne senin çantalarından aynısını koluna takıp gezmeye başlar." annemin her zamanki saçmalamalarına göz devirdim. "Bence iyi birisine benziyor." Diye mırıldandım annem dediğime omuz silkti. "Meran insanları anlama konusunda çok beceriksizsin kızım."

Bu muhabbetten sıkılmıştım ayağa kalktım ve çantamı elime aldım. "Ben Baran'ı arayacağım." odama doğru çıkarken annem arkamdan seslendi, "Koş ara nişanlını." dedi imayla. Kapalı olan telefonum hemen açıldığında babamın attığı mesajın üstüne tıkladım. Numarasını atmıştı. Çantamı öylesine bir yere bıraktıktan sonra numaranın üstüne tıkladım. Nedense heyecanlanmıştım. Numara üçüncü çalışta açılmıştı.

Tok bir ses "Efendim!" diyerek telefonu açtı.

"Merhaba Baran ben Meran!" dedim sakince, Baran şaşkınlıkla. "Meran! Merhaba! Bir şey mi oldu ?" diye konuştu aceleyle. Elinin ayağının dolaştığını sesinden anlayabilmiştim.

"Yok bir şey olmadı. Bugün müsait misin ? Yüzük parmağıma bol geldi de beraber kuyumcuya gidip daralttırabiliriz diye düşünmüştüm." Tek bir solukla hızla konuşmuştum. Ağabeyim ve babamdan başka ilk defa bir erkekle telefonda konuşuyordum.

"Tabi tabi olur. Bende seni arayıp sormayı düşünüyordum zaten. O zaman şey yapalım ben bir yarım saat sonra sizin konağa geleyim. Gelebilir miyim ?" diye sordu.

"Yok hiç buraya gelme çarşıda bir yerde buluşalım eğer istersen ?" dedim bende onun gibi cümlenin sonunu soruyla bitirdim.

"Olur olur. Tamam o zaman ben sana konum atarım. "

"Tamam."

"Görüşürüz Meran." dedi en son bende onun gibi "Görüşürüz Baran." dedim ve telefonu kapattım.

Telefonu kapattıktan saniyeler sonra telefonuma konum gelmişti. Konum geldikten sonra çantamı alarak odamdan çıktım merdivenleri inerken annem avluda mı diye bakmıştım. Yoktu. Merdivenleri indikten sonra konaktan çıktım.

Babamın verdiği araba anahtarıyla garaja doğru yürüdüm önüne geldiğimde arabanın kilidini açtım. Farları yanan garajda ilk defa gördüğüm arabaya doğru ilerleyip kolunu çekerek açtım. Arabanın rengi beyazdı modeli ise Porsche Macan'dı. Güzel bir arabaydı ama benim kendi arabam daha güzeldi.

Arabaya bindikten sonra çantamı yana bıraktım, emniyet kemerimi taktım ve arabayı çalıştırdım. Arabayı garajdan çıkarttıktan sonra konumu açarak konumu takip etmeye başladım. Bir kuyumcunun konumunu atmıştı arabayı ana yola çıkarttıktan sonra dümdüz devam ederek şehir içine doğru sürdüm.

Şehrin içine girdiğimde çarşıya ulaştım, arabayı bulduğum bir yere park ettikten sonra çantamı koluma taktım ve arabayı kilitleyip attığı konumdaki kuyumcuya doğru yürümeye başladım. Mardin'de ünlü bir kuyumcunun konumuydu bu. Kuyumcunun önüne geldiğimde hafifçe etrafıma bakındım. Baran'ı tanıyabilir miydim ? Dün söz takılırken hiç göz göze gelmemiştik. Sadece atım kaçtığında yüzüne bakmıştım. Etrafıma bakınırken arkamdan gelen bir aracın kapısının kapanma sesini duydum. Tam sese doğru dönecekken yanımda belirivermişti, "Beklettim mi ?"

Kafamı çevirip yukarıya doğru kaldırdığımda göz göze geldik kafamı olumsuz anlamda salladım. "Hayır bende şimdi gelmiştim."

"Sevindim." dedi ve gülümsedi. Gamzeleri vardı. Yanaklarında kirli sakalları vardı, saçlarını arkaya doğru tarayıp kabartmıştı. Üstüne beyaz gömlek siyah pantolon takımı giymişti. Elini kuyumcuya doğru uzattı, "Hadi gidelim o zaman."

"Tamam." dedim. Yan yana yürümeye başladık. Kuyumcunun kapısını iterek bana yol verdi. Kuyumcunun içine girdiğimizde geldiğimizi haber veren kapı süsüyle arkadaki odadan kır saçlı yaşlı bir adam çıkmıştı. "Ooo Baran ağam hoşgelmişsiniz!" Elini uzatan yaşlı adamın elini sıkıca sıktı Baran. Kır saçlı adam daha sonra bana bakmaya başladığında gülümsedim, "Hoşgelmişiniz Gelinağam!"

"Hoşbuldum." dedim gülümseyerek daha sonra çantamı açarak içindeki yüzüğü çıkarttım. "Parmağıma bol geldi." diyerek adama uzattım. Yüzüğü cam tezgahın üstüne bırakan adam "Parmak ölçünüzü alalım hemen daraltırım Gelinağam." dedi tamam dedim. Adam tezgahın altındaki mezurayı çıkarttığında yaklaşarak parmağımı uzattım. Adam sol serçe parmağımın etrafına mezurayı sardı ölçüyü aldıktan sonra, "İsterseniz çay kahve söyleyeyim yarım saatlik işi var çünkü." dediğinde Baran'a doğru baktım.

Baran "Yok İsmail Usta sen hallet biz yarım saate geliriz." dedikten sonra yüzüme bakarak "Çıkalım mı ?" diye mırıldandı, kafamı salladım sadece. Arkalı önlü dükkandan çıktıktan sonra Baran yanıma geldi, "Beraber bir kahve içelim mi ?"

"Tamam." dedim sakince ve Baran'ın yolu bildiği yere doğru yürüdük. Çok uzakta değildi iki sokak üstünde kalıyordu sadece. İki katlı küçük sevimli bir yerin önüne geldiğimizde içeriye girdik ve üst katına çıktık. Baran yanımıza gelen garsona döndüğünde Sade Türk kahvesi içmek istediğimi söyledim, Baran'da orta şekerli istemişti. Kahveleri beklerken gözlerimi kaçırarak etrafı inceledim. "Mimarlık okuyorsun değil mi ?" diye sordu beklemediğim bir anda. Gözlerim şaşkınlıkla kocaman açılırken yüzüne bakmak için gözlerimi mekanın iç tasarımından çektim. "Nereden biliyorsun ?" diye sordum aniden. Hafifçe gülümsedi, "Akademisyen olan arkadaşlarım var seninle nişanlandığımı duyduklarında ağızlarından kaçırdılar."

Kaşlarım havalanmıştı işin ciddiyetini düşünürken Baran tekrar konuştu. "Okumana karşı değilim. Evlendikten sonra da okuluna devam edebilirsin. Babam ve annem okumaya karşı değiller. Sadece bilmeseler daha iyi olabilir." dedi ılımlı bir şekilde şaşırmıştım. Anlayışlı olmasını hiç beklememiştim. Buradan kavga ederiz ben çıkıp giderim diye hayal ederken okumama izin vermişti, babam bile izin vermez iken.

Şaşkınlığım sürerken kahveler gelmişti. Kahvenin yanında gelen sudan bir yudum alırken konuşma ihtiyacı hissettim. "Teşekkür ederim." diyebildim sadece yerdeki kafamı dik bir şekilde gözlerine çıkardığımda beni gülümseyerek seyrediyordu. "Farklı yerlerde yaşasaydık çok iyi bir mimar olabilirdin bende akademisyen olurdum. Ama kaderimiz böyleymiş."

Akademisyen mi olmak istiyordu ? "Sen ne mezunusun ?" diye sordum.

"Ben inşaat mühendisiyim ama hep akademisyen olmak istedim. Belki farklı şehirde doğup büyüseydim ya da ilk çocuk olmasaydım kesin olurdum." dedi hayallerinden bahsederken gözleri parıldamıştı.

Gülümsedim. Kahvelerimizi içerken konuşmaya devam ettik. "Aslında bugün ben seni aramayı düşünüyordum ama sen önce davrandın." dedi gülerek, "Neden arayacaktın ?"

"Nişanlandık ama hiç konuşmadık birbirimizi tanımıyoruz. Bu yüzden konuşmalıyız diye düşünmüştüm."

Kafamı salladım, "Haklısın. O kadar ani oldu ki hala daha nişanlandığıma inanamıyorum."

O da kafasını salladı, "Evet haklısın. Daha öncesinde konuşmamız gerekiyordu isteyip istemediğini sormam gerekiyordu ama o kadar çok şey üst üste geldi ki vakit bulamadım kusura bakma."

"Önemli değil." dedim kısaca ama o kadar önemliydi ki...

Kahvelerimizi içtik. Kahveler bittikten sonra biraz daha sohbet etmiştik. Nişandan, çeyiz alışverişinin bir iki gün içinde olacağından bahsetmişti. Bu kadardı, kahveleri ödemek için aşağıya indiğimizde ikimizde aynı anda adama kartımızı uzatmıştık. Ama adam benim kartımı değil Baran'ın kartını almıştı.

Geldiğimiz sokakları sohbet ederek geçmiştik. Üniversiteden, evlendikten sonra gitmem için bana yardım edeceğinden bahsetmişti. Ama mesleğimi nasıl yapacağıma dair bir şey söyleyememişti. O da biliyordu ki sadece okuyabilirdim.

Kuyumcuya geri girdiğimizde adam yüzüğü hazırlamıştı. Parmağıma tam gelen yüzükle kuyumcudan da çıktık. Sokaklardan geçerken Baran'ı tanıyan herkes selam veriyor beraber yürüdüğümüz için bize kıskançlıkla ve imrenerek bakan bakışlar artıyordu. Arkamızdan konuşanlar sadece şu cümleleri kuruyorlardı. "İki büyük aile birleşti. "

"Alemşahlar ve Babürler birleştiğine artık Mardin'de barış rüzgarları eser."

Hiç istifimi bozmadan yürümüştüm, ama Baran'ın söylenenler hoşuna gitmiş gibi duruyordu. Baran'ın gülümsemesine umursamadan kafam dimdik yürüdüm. Baran yanımdayken annemin verdiği telefon numarasına kısaca mesaj attım. "Merhaba ben Ulya." yazdım sadece, dedem Meran ismimi kullanmadığından bu ismimi arkadaşına söylediğini düşündüm.

Baran'a mesajlaştığımı çaktırmadan telefonu indirerek hafifçe gülümsedim. Numaranın sahibi, "Merhaba Ulya, bizde senin yazmanı bekliyorduk." yazmıştı mesajı okur okumaz telefonu aşağıya indirdim.

Baran arabalara yaklaştığımızda "İki güne çeyiz alışverişi için seni konaktan alırım." dedi evet benim kaçabilmem için çok daha iyi olurdu.

Gülümseyerek "Olur." dedim. Hemen gelen mesajın üstüne tıklayarak "İki gün sonra hazır olun." yazıp hemen gönderdim.

Arabaların yanına geldiğimizde Baran, "Kendine iyi bak. İki gün sonra görüşmek üzere." dedi ve hafifçe gülümseyerek kendi arabasını koyduğu yere yürüdü.

Arabaya bindiğimde "İki gün sonra Mardin'il sınırlarında siyah bir araba seni bekleyecek ona bineceksin. Detayları orada konuşuruz."

"Tamam." yazıp gönderdim, çok riskli bir plandı. Yakalanırsam sadece benim başım yanmazdı, bana yardım eden herkesin başı çok pis yanardı. Annem kurtulabilirdi sonuçta babamın eşiydi. Yakalanırsak inkar edeceğini biliyordum. Üstüme tüm suçu yıkabilir kendisi hayatına devam edebilirdi. Dedemin arkadaşlarının başına da bir şey gelmezdi kim olduklarını bilmiyordum ama güçlü insanlar oldukları belliydi. Bu durumda sadece iki kişinin başı fena yanardı.

Benim ve Kartal'ın.

Ben kaçmaktan, Kartal'da beni kaçırmaktan.

Bu durumda sadece ben Meran Ulya Babür olmuyorum ayrıca ben Meran Ulya Alemşah oluyorum. Daha nikah kıyılmasa bile söz demek artık o soy ismine sahip olmak demekti. Yani Kartal sadece beni değil ayrıca yengesini de kaçırıyor olacak.

Ben evet ateşe yürüyordum. Sonumu düşünmeden. Ama Kartal ateş ile dans ediyordu. Kendisini yakacağını bile bile.

Plan düşerse hepimiz yanardık. En çokta biz. Ya da en çokta Kartal. Bir zamanlar aşık olduğu yengesini kaçıran Kartal!

 

Loading...
0%