Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10. Bölüm: Benden Gidişin

@naz_2606

Üzgünüm ama bir kaç gün bölüm atamayabilirim :')


Gözleri mi kapatıp Göktuğ'a yanaştım. Acaba annesi nasıl biriydi? Göktuğ annesine mi benziyordu yoksa babasına mı?


Gözlerimi açtığımda kocaman bir evin önünde duruyorduk. Ne yani burada sadece bir kişi mi yaşıyordu? Büyük israf.


"Evde sadece annem yaşamıyor. Anneannem,teyzem ve bir kuzenim var teyzem kocasından boşandı."


Yanıma aldığım gözlüğü taktım. Başımı her iki yana salladım. "Yine de ev çok büyük."


Bizim evimiz fazla küçüktü. Annem komşuların verdiği eşyaları koyardı eve. Bazen yiyecek birşey bile bulamazdım veya annem yemek yapmak için malzeme bulamazdı hep komşulardan isterdik onlarda hiç tereddüt etmeden verirdi. Peki bu adil miydi? Başkaları paralarını gereksiz şeylere harcarken kocaman evlerde yaşarken herşeye sahip olurlarken bizim böylesine zor bir hayat yaşamamız adil mi?


Yanıma gelen Göktuğ ile düşüncelerimden sıyrıldım yanımda durdu ve gözlüğümü aldı. "Annem abartıyı seven bir kadındır."


"Hey! Gözlüğümü ver çabuk."


Gülerek. "Alabilirsen vereceğim." Elini havaya kaldırdı.


Gidip karşısında durdum. "Ben o gözlüğü almasını bilirim."


"Nasıl olacak o?"


"Şöyle." Deyip özel bölgesine tekme attım. Acıyla eğildi ve bu sayede gözlüğümü aldım.


Onu arkamda bırakıp yürümeye başladım. "Ee hadi ne duruyorsun?"


"Bu iyiydi." Deyip zorla doğruldu.


Gözlüğümü taktım ve parmağımı ona doğrulttum "Birdaha gözlüğümü alma."


"Tamam." Deyip gözlüğümü aldı.


"Göktuğ!"


"Güzel gözlerini kapatıyor."


Onu geride bırakıp hızlıca yürümeye başladım.


Büyük kapının karşısında duruyorduk. Göktuğ zile basıp kapının açılmasını bekledi.


Büyük kapı gürültüyle her iki yandan geriye doğru açıldı.


Eliyle geçmemi işaret etti.


Bahçeye girdiğimde incelemeye başladım. Büyük bir havuz vardı karşısında da şezlong vardı onların yanında küçük yuvarlak masalar


Sağ tarafıma döndüğümde oturmak için ayrı bir yer vardı oda gibiydi. Oturma grubu vardı onların uzağında bir salıncak vardı en az üç kişi sığardı.


Orada ne kitap okunur ama.


"Sen her gördüğün yeri böyle inceleyeceksen yandık."


"Bir yerleri incelemeyi severim."


"Biliyorum."


"Tabii bilirsin. Bilmezsen ayıp olur."


Gülerek evin kapısına yürüdük. Kapının karşısında durduğumuz anda açıldı ve bir kadın Göktuğ'un üstüne atladı. Yani atladı derken sarıldı. Sanırım annesiydi.


Kadın, "Göktuğ'um seni çok özledim."


Göktuğ kadına sarılıp "Ben de seni çok özledim Derya Sultan."


Demek ismi Derya'ydı.


Kadının sesi boğuk çıkıyordu. "Ne zamandan beri gelmiyorsun?"


Göktuğ bana bakıp. "Uğraşmam gereken şeyler vardı." Kaşlarımı çattım uğraşması gereken şeyler ben miydim?


Göktuğ kadından uzaklaşıp yüzünü ellerinin arasına aldı. "Kızmadın bana değil mi?"


"Ben sana kızabilir miyim oğlum?"


Gördüğüm manzara karşısında gözlerim doldu. Benim annem olsaydı da kızmazdı.


Kadın bana elini uzattı. "Ben Derya Göktuğ'un annesiyim."


Kadının elinden tutup. "Ben de Asel tanıştığıma memnun oldum." Dedim gülümseyerek.


"Bahsettiğin kız mı?"


Göktuğ annesine benden mi bahsetmiş?


"Evet."


Göktuğ annesine hiç benzemiyordu. Onun aksine annesinin gözleri yeşildi. Kızıl saçları vardı ve ten rengi açıktı. Yüzünde bir tane bile kırışık bulamamıştım kendisine iyi bakıyordu sanırım.


Arkadan bir kadın koşarak geldi. "Abla çocukları neden içeriye davet etmiyorsun?" Sanırım bu kişi Göktuğ'un teyzesi olmalıydı. Derya hanım ile ne kadar çok benziyorlardı.


İçeriye girdiğimizde ağzı açık etrafa bakınıyordum bu kadın gerçekten abartıyı seviyordu. Merdivenlerden koşarak bir kız indi.


"Kuzen seni görmeyeli çok özledim." Göktuğ ona doğru gidip sarıldı.


Kız benim yaşlarımda yeşil gözlü beyaz tenli sarı saçlı biriydi. Gerçekten güzeldi ve Göktuğ ile de bayağı yakındı sanırım.


Göktuğ'un teyzesi olduğunu düşündüğüm kişi. "Bu kız kim Göktuğ?" Dedi güler yüzle.


"Asel görevden biri."


Biri? 


"Memnun oldum ben Nil."


Ardından Göktuğ'un kuzeni. "Ben de Damla." Dedi.


Ben ise sadece gülümsemekle yetindim.


Hepimiz altın sarısı koltuklara oturduk. Bu ev beni daraltıyordu her yer altın sarısıydı.


Derya hanım yanıma oturdu elini dizime koydu.


Sadece ikimizin duyacağı şekilde konuşuyordu. "Bu Göktuğ seni yormuyor değil mi?" Diye sordu güler yüzüyle.


Parmaklarımla birazcık işareti yaptım. "Azıcık yoruyor."


Gülmeye başladı. "Gözlerin ne güzel."


"Teşekkürler Derya hanım. Ben de sizin saçlarınızı çok sevdim." Kadın çok sıcak biriydi çok tatlıydı.


"Bana hanım diye hitap etmene gerek yok tatlım. Derya teyze diyebilirsin veya..." Deyip sustu veya neydi? "Nasıl istersem öyle hitap et tatlım." Dedi sonradan.


Göktuğ'un telefonu çalmaya başladı ve oturduğu yerden ayağa kalktı. "Benimle gel Asel."


Derya teyze kaşlarını çattı. "Konuşuyorduk ne güzel sal bir kızı."


"Meşgul kişileriz anneciğim." Dedi Göktuğ.


Asel. "Ben hemen geleceğim." Dedim gülümseyerek.


Hemen ayağa kalktım ve göktuğ'u takip ettim merdivenlerden çıkıp bir odaya geldik. Sanırım burası Göktuğ'un odasıydı.


İçeride iki kişilik bir yatak vardı duvarları tamamen motor posterleriyle doluydu.


Telefondan Murat'ın sesi gelince Göktuğ'a döndüm.


"Göktuğ şuanda yalnız mısın?"


Gözlerimiz birleşti.


"Bir dakika bekle." Dedi ve odadan çıktı.


Duyduğum kadarıyla. "Ona birşey olmayacak eğer birşey olursa onu korurum." Dedi. Sonradan ise dediklerini duyamadım. Bahsettiği kişi kimdi? Ben miydim?


Yavaş adımlarla kapıya yürüdüm ve yavaşça kapıyı açtım. Ama Göktuğ yoktu? Hadi ama ne konuştuklarını merak ediyordum.


Kapıyı kapatıp odaya baktım. Odada ki kitaplığa doğru yürüdüm. Genellikle polisiye kitapları vardı. Kalın bir kitap gördüm ve elime aldım. Fakat bu kitap değildi bir albümdü. Albümü açıp baktım. İlk sayfasında bir adam ve Göktuğ olduğunu düşündüğüm bir çocuk vardı adamın arkasında siyah renkte bir motor vardı sanırım bu Göktuğ'un babasıydı. Diğer sayfada ise Göktuğ'un daha genç olduğu bir fotoğraf vardı ve bu fotoğrafta motorun üstündeydi sandığımdan daha çok seviyordu motorları. Bir sonraki sayfada ailecek bir fotoğraf vardı Göktuğ, Annesi ve babası sanırım babasıydı.


Ne kadar güzel bir aileydi.


Benim hiç böyle bir ailem olmamıştı. Ya babam sarhoş olarak eve gelirdi. Ya da eve başka bir kadın getirirdi... Ben o zamanlar küçüktüm anlamıyordum ama büyüyünce herşeyin farkına vardım. İnsan büyüyünce anlıyormuş. Büyüyünce artıyormuş sorunları. Odaya ne zaman geldiğini bilmediğim Göktuğ'u görünce yerimden sıçradım.


"Nereye daldın?"


"Hiç." Deyip albümü yerine koydum.


Konuyu üstelemedi. "Peki." Telefonu gösterdi. "Murat aradı Poyraz'a yazman gerekiyor."


Yüzüm soldu göreve atılacak kadar iyi hissetmiyordum kendimi daha yaşadığım şeyleri atlatamamıştım.


Yatağa oturdu. "Biliyorum kendini iyi hissetmiyorsun ama bunu yapmak zorundasın."


Başımı tamam şeklinde salladım.


"Şimdi Poyraz'a yaz ve yarın buluşmak istediğini söyle. Yarın yanında ben de olacağım."


Çantadan hemen telefonumu aldım. Ve Poyraz'a yazdım.


"Güzelliğin başımıza bela fındık burun."


Başımı kaldırıp ona baktım. "Hı?"


Sanki söylediği şey ağzından kaçmış gibi konuyu toparlamaya çalıştı. Gözleriyle telefonu gösterdi. "Hadi yaz."


Başımı salladım. "Tamam."


O bize güzel mi dedi?


"Selam Poyraz Bey yarın buluşmak ister misiniz?"


"Bu iş tamam."


Duvarda asılı olan fotoğrafı görünce küçük çaplı bir çığlık attım. Göktuğ'un motor ile çekilmiş bir fotoğrafı vardı.


"Yamaha YZF-R1'mi o?"


Dudakları kıvrıldı. "Binmek ister misin?"


Gözlerimi büyüttüm. "Birde soruyor musun tabii ki isterim."


"Tamam o zaman."


Küçük bir çocuk gibi ellerimi birbirine çarptım.


İnsan sevdiği kişilerin yanında çocuklarşırmış.


Aşağı indiğimizde herkes büyük salondaydı.


                                          ...

Derya hanım çok tatlı bir kadındı. Göktuğ'un dediği gibi beni kendi kızı gibi sevmişti. Annemin yerini tutamamıştı ama yıllar sonra ilk kez anne sevgisini hissetmiştim. Göktuğ'un kuzeni ile aynı yaştaydık tam kafa dengiydik. Teyzesi, teyzesi ise çok sessiz biriydi sürekli birşeyler düşünüyordu sanki sanırım iyi bir psikolojiye sahip değildi. Kimin psikolojisi iyiydi ki?


Göktuğ beni evime bırakıp kendi evine gitmişti. Üstümü çıkarmış mutfağa girmiştim. Telefonuma bir mesaj geldi bardağı tezgaha bırakıp telefonu elime aldım.


Ğöktuğ: Hazırlan.


Asel: Niçin?


Göktuğ: Motor süreceğiz


Evin içinde çığlık attım. En büyük hayallerimden biri gerçekleşiyordu. Koşarak odama çıktım. Üstüme siyah bir crop altıma siyah bir şort ve siyah kalın topukları olan bir ayakkabı buldum.




Saçımı salık bıraktım tekrardan koşarak aşağı indim. Heyecanımdan yerimde duramıyordum. Dışarıdan motor sesi geldiğinde dışarıya çıktım kapımın önünde Yamaha YZF-R1 tüm asilliğiyle duruyordu. Hızla bir motor geldi ve Göktuğ'un yanında durdu. Göktuğ'un yanına duran motorda ki kişiler kaskını çıkardı. Merve ve Bartu'ydu bu kişiler. Demek ki Bartu kaşla göz arasında Merve ile Arasını yapmıştı.


Merve,"Yarışa var mısınız?" Deyip göz kırptı.


İçimden çığlıklar atıyordum.


"Varız." Diye bağırdım. Ardından. "Seni görmek çok güzel Merve." Dedim.


Göktuğ tek kaşını kaldırdı. "Sonra korkup ağlama?"


"Korkmam." Deyip ayağımı yere vurdum.


"Tamam o zaman." Deyip eline bir kask aldı ve yanıma geldi kask tamamen siyahtı ve üstünde kedi kulağı vardı. Kaskı kafama taktı.


Kendi motora bindi ve arkasını gösterdi.


Motora bindiğimde Göktuğ kollarımdan tutup kendi beline sardı. "Artçım olmaya hazır mısın?"


Önce afalladım ama sonra konuşmaya başladım. "Dünden hazırım."


Motoru çalıştırdığın da çıkan o sese aşık oldum.


Yarışmaya başladığımızda iki motorda uçuyordu sanki. Çok hızlı gidiyorduk ve bu da Göktuğ'a daha çok sarılmama neden oluyordu.


Dışarıdan hayranlıkla izlediğim o çiftelerden biri olmayı hep istemiştim ve olmuştu. Ve bunu gerçekleştiren yine Göktuğ'du bu adam neden sürekli hayallerimi gerçekleştiriyordu? Bana karşı hisleri mi vardı yoksa öylesine geçici birşey miydi? Peki ben, benim ona karşı hislerim var mıydı? Beni mutlu eden bu adama âşık mıydım? Yoksa benim hislerimde mi geçiciydi?


Motor hızını arttırırken bağırma isteğim çoğalıyordu. İçimdeki tüm acıları dökme isteğim çoğalıyordu. Ama yapamıyordum çekiniyordum.


"Daha hızlı sür." Diye bağırdım.


Merve ve Bartu gerimiz de kalmıştı.


Sesimi duyması için bağırarak. "Bir gün ben de motor sürmeyi öğrenir miyim?"


"Sana da öğreteceğim fındık burun. Ve benimle yakışacaksın. Tabii beni geçmen mümkün değil ama."


"Seni geçemeyeceğimi kim söyledi?"


Bilmiş bilmiş. "Ben." Dedi.


"Ben sürmeyi bir öğreneyim gör sen."


"Çok iddialısın fındık burun."


"Ben her zaman her konuda iddialıyımdır."


Daha çok gaza yüklendi ve Göktuğ'un belindeki kollarımı daha da sardım.


"Hani korkmazdın?"


"Korkmadım zaten."


"Emin misin?" Dediğinde mümkünmüş gibi gaza daha çok yüklendi.


Korkmuyorum korkmuyorum korkmuyorum.


"Korkuyorsun." Dedi. Güldüğüne emindim.


Bir kenarda durdu.


Motorun üstünden adeta atlamıştım. Ellerimi havaya kaldırarak. "Çok eğlenceliydi." Diye bağırdım.


Hemen yanımıza Bartu ve Merve durdu.


Göktuğ'a döndüm. "Eylül ve Murat neden yok."


O sırada kaskımı çıkardım.


"Onlar hâlâ kavgalı."


"Haklı kız."


"Eğer bir ajana aşık olacaksan senden önce işinin gelmesini yadırgamayacaksın."


"Ne yani bir kıza aşık olsan onun yerine işin daha mı önce gelir?"


Yutkundu. Ben denedim ama işim daha önce gelmedi. Onu daha çok önemsedim."


Kaşlarımı çattım. "Kim bu kız?"


"Belki çok yakınında biridir."


Kaşlarım havalandı. O kişi ben miydim? Yoksa yakınımda olan biri miydi?


Merve ve Bartu yanımıza gelmişti. Merve'nin yüzünde hin bir gülüş vardı. Neye güldüğünü anlayamamıştım.


Merve Göktuğ'a dönerek. "Dikkat et Göktuğ aşık olduğun o kızı biri bir gün elinden almasın." Dedi.


Göktuğ Merve'nin söylediği şeye anlam verememiş gibi bakıyordu. Sonra kendini topladı. "Vereceğimi mi sanıyorsun?"


"Belki sen vermeyeceksin ama o elinden uçup gidecek."


"İzin vermem!" Diye kükredi adeta.


Bartu konuyu dağıtmak adına. "Hadi evlerimize gidelim." Dedi.


"Aynen bence de." Dedim Bartu'yu destekleyerek.


Motorlara ilerlerken. Evden çıkarken cebime attığım telefonum titredi. Durup gelen mesaja baktım.


Poyraz: Tabii Ahu bu benim için büyük bir şeref. Sabah 12.30'da benim evimin orada ki cafede buluşalım."


"Tamamdır Poyraz bey :)"


Göktuğ'un yanına gittim. Telefonu havaya kaldırarak salladım.


"Poyraz teklifi mi kabul etti."


"Aksini düşünemezdik zaten o adi heriften."


"Ne o kıskandın mı?"


"Bilmem. Belki"


Kıskanmıştı. Değil mi beni kıskanmıştı? Düğün yakın sevgili okurlarım hazır olun. İstemsizce gülümsüyordum.


"Öyle gülümseyeceğine gel de kaskını tak."


Motorun üstündeki kaskı alıp taktım.


                                               ...

Sabah başımda dikilen asistanıma uykulu gözlerle bakıyordum.


"Asel hanım ne kadar uykuya düşkünsünüz. Kalkın lütfen Poyraz bey ile görüşmenize geç kalacaksınız."


Birden yataktan kalktım. "Benim görevim vardı." Diye adeta bağırdım.


Asistanım başını her iki yana salladı. "Merak etmeyin geç kalmadınız saat daha erken."


Yatağa geri yattım. "O zaman neden beni şimdi kaldırdın?"


Kadın kolumdan tutup beni kaldırdı. "Toplantı yapacaksınız. Orada ne konuşacağınız hakkında bilgi verecekler."


Esneyerek "Uyumak bana haram." Dedim.


Yataktan kalktım ve dolabıma yöneldim.


"Buluşma için uygun giyinin. Göktuğ bey ile toplantıdan çıkınca oraya gideceksiniz."


Başımı tamam şeklinde salladım.


Kendi tarzıma göre bir şeylere baktım.


Yine siyaha bürünmüştüm. Ve fazla iddialıydım. Baldırlarıma kadar uzanan siyah kadife bir elbiseydi karın kısmımda bir kumaş olmadığı için açıkta kalıyordu. Göğüslerimin üstünde dantel vardı. Siyah topuklu ayakkabımıda giydikten sonra takılarımı takıp çantamı aldım.


Yavaş adımlarla odadan çıktım


"Hadi gidelim." Dedim asistanıma.


"Çok güzel olmuşsunuz Asel hanım."


"Teşekkürler." Dedim gülümseyerek. "Sana birşey sorabilir miyim?"


"Tabii sorun."


"İsmin ne?"


"Nilüfer."


"Nilüfer mi?" Diye sordum ağzım beş karış açıktı.


"Evet bir sorun mu var?"


"Ben sana Çiğdem, Canan gibi isimleri yakıştırmıştım." Dedim gülerek.


Nilüfer gülmeye başladı. " Komik birisiniz Asel hanım."


"Bana bundan sonra Hanım diye seslenme Asel desen yeter."


"Peki Asel."


Konuşmaya daldığımız için geldiğimizi fark etmemiştim.


Hızlı adımlarla toplantı alanına gittim. İçeriye girdiğimde hepsinin gözleri benim üstümdeydi.


Başımla selam vererek Göktuğ'un yanına geçtim.


"Bu elbise fazla iddialı değil mi?" Dedi tek kaşını kaldırarak.


"Sana demiştim her konuda iddialıyımdır. Ayrıca Poyraz'ı kendime daha çok aşık etmeliyim." Dedim göz kırparak.


"Haklısın."


Kıskandı beni değil mi? Kıskandı.


Murat senaryoyu yazan kişi olarak konuşmaya başladı. "Asel Poyraz'ın yanına gittiğinde ona yakın davran ve Göktuğ ile kavgalı olduğunu söyle hatta şuanda seni takip edebileceğini ve o yüzden onun evine gitmek istediğini söyle."


Göktuğ'un masadaki eli yumruk olmuştu. "Murat senin kuracağın senaryoyu sikeyim kardeşim."


"Aa Göktuğ ağzını bozma. Ayrıca çokta güzel bir senaryo yazdım. Şimdi sus ve devamını dinle." Suyundan bir yudum alıp konuşmaya devam etti. "Gizli odada olan dolapta bir çıkıntı olduğunu biliyoruz. Biz Poyraz'ın bahçeye çıkmasını sağlayacağız ve sen de gizli odaya girip dolapta ki çıkıntıya bakacaksın."


Kendimden emin bir şekilde konuştum. "Tamam o iş ben de."


"Tamam o zaman çıkın siz."


Cansu, "Göktuğ seninle bir kahve içelim mi? Hem benim sana kahve borcum vardı."


Valla manyak bu kız Göktuğ'un benimle geleceğini biliyor ama kahve içelim diyor!


Göktuğ soğuk bir tavırla. "Asel ile gideceğimi bilmiyor musun?"


"Biliyorum ama Asel ile birlikte gitmene gerek yok bence."


Aras nefesini verdi. "Cansu sen neyin peşindesin? Burada önemli bir görev var farkında değil misin?"


"Herşeyin farkındayım Aras. Asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun?"


Göktuğ yanıma gelip. "Biz gidelim Asel." Dedi.


Başımı tamam şeklinde sallayıp ayağa kalktım.


Eylül, "Dikkatli ol Asel." Dedi.


Birileri beni önemsiyor.


Gülümseyerek. "Edeceğim." Dedim.


Heyecandan ellerim titriyordu en çok korktuğum şey ölmekti ve ben bu görevde ölebilir miydim? Sonuçta başka bir kişilikte siyah gezegenin başkanının evine girecektim. Gözümün yaşına bakmadan beni öldürürdü yapardı değil mi?


Göktuğ, "yapamaz. İzin vermem."


Başımı yana eğdim. "Gerçekten vermez misin?"


"Vermem." Dedi. Konuşmaya devam etti "Başkalarının ölümüne sebep olurum hatta kendi ölümüme sebep olurum ama seni korurum."


Ne diyeceğimi bilmiyordum. Hayran hayran suratına bakıyordum. "Sana güveniyorum ama güvencimi boşa çıkarma."


"Çıkarmam. Bu da sana yeminim olsun."


O zaman korkmama hiç gerek yok.


"Ee ışınlanmaya hazır mısın fındık burun?"


Elimle bir dakika dedim. Çantamdan gözlüğümü çıkardım. Ve gözlerime taktım.


"Bu sefer gözlüğümü alma." Dedim dudaklarımı büzerek.


"Gözlüğünü almayacağım çünkü o herifin gözlerini görmesini istemiyorum."


Otuz iki diş sırıttım.


Gözlerim kapattım. Herzamanki gibi...


Gözlerimi açtığımda bir cafe'nin arkasında olduğumuzu gördüm. Bayağı lüks bir yerdi sanırım.


"Görev başlasın."


"Daha başlayamaz." Deyip kolumdan tuttu ve beni kendisine çekti.


Kaşlarımı kaldırıp ona baktım.


"Çip takmalıyım. Aklını okumaması için."


Saçlarımı omuzuma koydu. Parmakları tenime her değdiğinde ürperiyordum ama bu hoşuma gidiyordu. Gözlerimi kapattığımda son gördüğüm şey Göktuğ'un dudaklarının kıvrılması oldu.


Kulağıma değen nefesi ile gözlerimi açtım.


"Böyle mi kalmak istersin yoksa göreve mi gitmek istersin?"


Büyülenmiş bir şekilde. "Böyle kalsak olmaz mı?" Dedim.


"O zaman evreni kim kurtaracak?"


Yavaşça geriye çekildim. "Madem öyle ben kurtarayım."


Cebinden bir kulaklık çıkardı. "Bunu da tak sana buradan sesleneceğim. Saçlarınla kulağını kapat." Cebinden bir de anahtar çıkardı. "Bu da gizli odanın anahtarı."


"Tamam." Deyip kulaklığı aldım ve taktım. Sonra elinden anahtarı aldım.


Arkamı döndüm. Bir manken gibi yürümeye başladım. Havalı görünmeliydim.


Cafe'ye girdiğimde Poyraz bana el sallıyordu. Kusmamak için kendimi zor tuttum. Şimdi gel de bu adama yakın davran.


Bu ajanlık zor iş azizim.


Yavaş adımlarla yanına gittim.


"Merhaba Poyraz bey."


"Öncelikle şu Bey'i atalım Ahu?"


"Tabii olur."


Gülümseyerek ayağa kalktı ve sandelye mi çekti. Klişe erkek şeyleri.


Gülümsedim ve yerime oturdum. Yüzüme üzgün bir ifade bıraktım. Bana ne olduğunu soracaktı ama biraz naz yapacaktım. E kız evi naz evi değil mi?


Elimi yanağıma koydum.


"Bir sorun mu var Ahucuğum?"


Ahucuğum?' O ne ya kusucağım.


"Hiç."


"Hiç mi? Emin misin?"


"Eminim." Dudaklarımı büzdüm.


Yanımıza garson geldi. "Ne alırdınız efendim?"


Poyraz, "Bana bir içki hanımefendi'ye ise." Deyip bana döndü.


"Filtre kahve lütfen."


Garson defterine istediklerimizi yazıp gitti.


"Sen de birşeyler var. Anlat hadi."


"Anlatayım mı?"


Gözlerimin dolması için çabalıyordum. Neyse ki bu konuda yetenekliydim istediğim zaman gözlerim doluyordu.


"Lütfen anlat seni böyle görmek beni üzüyor."


"Can ile kavga ettik. Ve evden çıkıp gittim eminim şuanda beni arıyor ve beni hemen bulabilir. Ama benim gidecek hiçbir yerim yok." Gözlerimden yaşlar akıyordu. Yapıyorum bu işi.


Elini bana doğru uzatıp göz yaşlarımı sildi. Göktuğ'un 'O herifin ellerini kıracağım.' Dediğini duydum. Gülmemek için yanak içlerimi ısırıyordum.


Poyraz, "Bana gitmeye ne dersin." Gözlerimi gözlerine diktim.


"Ciddi misin?"


"Hemde çok."


"Gidelim o zaman."


Ayağa kalkıp yanıma geldi ve elini bana uzattı. Elinden tutup ayağa kalktım.


"Sen dışarıya çık ben hesabı ödeyip geleceğim."


Başımı onayla salladım. Kulaklığa doğru. "Poyraz'ın evine gidiyorum." Dedim.


"Tamam biz de yola çıktık. Dikkatli ol ve dosyaları aldığın an fotoğraflarını çek ve Murat'a at ne olur ne olmaz."


"Tamamdır kalpsiz adam."


"Hâlâ bir kalbimin olduğunun farkına varamadın mı?"


"Belki birgün bir kalbinin olduğunu gösterirsin ha ne dersin?"


"Belki."


Yanıma gelen Poyraz ile sustum.


"Gidelim Ahucuğum."


Arabasına doğru yürümeye başladık. Arabaya geldiğimizde bana kapıyı açtı.


"Çok naziksin teşekkürler."


"O Can aptalı senin nasıl kıymetini bilemedi anlamıyorum."


"Farklı biri." Diyerek yalan attım.


Arabaya binip son süratle sürmeye başladı.


O gün hepimizin toplandığı o eve geldik.


O gün hep birlikte çıkmıştık bu evden belki bugün eksik çıkacağız.


Araba durduğunda hızla indim. Bu işin çabucak bitmesini istiyordum.


"Evime hoşgeldin."


"Hoşbuldum."


Yavaş adımlarla eve girdik. Bana eliyle salonu gösterdi.


"Birşey yemek veya içmek ister misin?"


"Ben sadece su alayım."


Yanımıza gelen çalışanlara kendi isteğini ve benim isteğimi söyledi. Çalışanlar sanırım değişmişti.


"Ben bir lavobaya gidebilir miyim?"


"Tabii çalışanlar sana göstersin."


Ayağa kalktığımda bir çalışan yanıma geldi ve bana nereye gideceğimi gösterdi. Lavobaya geldiğimde kulaklığa seslendim.


"Çalışanlar değişti mi?"


"Evet. Poyraz onlardan şüphelendi. Fakat sadece korumalar değişti evde ki çalışanlar hâlâ bizim adamımız."


Derin bir nefes aldım. "Göktuğ ben çok korkuyorum."


"Korkmana gerek yok Asel. Oradan sağ salim çıkacaksın. Sana söz veriyorum."


"Sana güveniyorum ama içimde kötü bir his var."


"Kötü düşünceleri kafandan at ve Poyraz'ın yanına git çünkü biz oraya geliyoruz Poyraz'ı oyalayacağız."


"Tamam."


Yüzüme bir kaç kez su çarptım. Ve Poyraz'ın yanına gittim. Karşısındaki koltuğa oturdum.


"Özel değilse birşey soracağım. Can ile neden kavga ettiniz?"


Tam konuşmaya başlayacağım sırada dışarıdan sesler geldi. Sanırım gelmişlerdi.


"Ahu dışarı çık!" Diye bağırıyordu Göktuğ.


Birden ayağa kalktım. Koşarak bir görevli yanımıza geldi.


"Poyraz bey Can bey sizinle görüşmek istiyor."


Poyraz ayağa kalktı. "Tüm korumalar benimle gelsin." Bana döndü. "Sen burada bekle Ahu."


Başımı tamam şeklinde salladım.


O dışarıya çıktığı an koşarak gizli odaya gittim. Göktuğ'un bana verdiği anahtarla kapıyı açtım ve dolaba yöneldim. Çıkıntıya bastığımda dolap geriye doğru gitti ve başka bir odaya açıldı. Kulaklığa bağırdım. "Şuanda gizli odadayım oyala onu."


Odaya dalıp dosyayı aramaya başladım. İlk bir çekmeceye baktım ama burada boş kağıt ve kalemden başka birşey yoktu. Diğer bir çekmeceye baktım. Burada da birsürü telefon vardı. Sahi bu kadar telefon ne işe yarıyordu?


Çekmeceleri bırakıp ince uzun kitaplığa yöneldim. Elime bir dosya aldım. "Yıldız gezegeni" Yazıyordu bunu arkama doğru attım. Elime başka bir dosya aldım. "Galaksi gezegenini yok etme sözleşmesi" Okuduğum şey ile çığlık attım. "Buldum!" Telefonu mu alıp dosyanın fotoğrafını çektim daha sonra içini çektim ve hepsini Murat'a attım.


Göktuğ endişeyle bağırdı. "Asel sakın o odadan çıkma ifşa oldumuşuz." Dediğinde dosya elimden düştü. Dışarıdan silah sesleri geliyordu. Hemen kendimi toparlayıp yere düşen dosyayı aldım ve pencereye yöneldim. Dışarıya baktığımda elinde silahla birilerine ateş eden Eylül'ü gördüm. Camı açıp bağırdım. "Eylül sana atacağım dosyayı al ve kaç!" Dediğimde bana baktı ve at dermiş gibi bir hareket yaptı. Dosyayı ona doğru fırlattığımda dosyayı aldı ve koşmaya başladı.


Kapı tekmeyle açıldığında yerimden sıçradım. İçeriye giren Poyraz'ın elinde silah vardı. Çantama Göktuğ'un önceden verdiği silahı çıkardım.


Sırıttı. "O silahı bırak yoksa Can pardon Göktuğ ölür." Elinde tuttuğu telefonu bana gösterdi Göktuğ'un hemen arkasında bir tetikçi vardı. Elimdeki silahı yere attım.


Poyraz yanıma gelip saçımdan tuttu ve beni sürüyerek dışarıya çıkardı. "Göktuğ yardım et!" Kulağımdaki kulaklığı söküp çıkardı.


"Demek bana yalan söyledin? Beni kandırdın?"


Merdivenlerden koşarak çıkan Bartu, Murat ve Göktuğ'u görünce gözlerim ışıldadı. Ta ki Poyraz silahı kafama dayıyana kadar.


"Silahlarınızı bırakın yoksa kız ölür."


Murat, "Bir kişi için ekibi tehlikeye atamayız." Dediğinde dona kalmıştım. Göktuğ hiddetle Murat'a döndü. "Silahları bırakın."


Murat, "saçmalama Göktuğ!"


"Size silahları bırakın dedim."


Hepsi silahları yere attı.


Göktuğ bir adım öne çıktı. "Kızı bırak ve beni al."


Poyraz güldü. "Delikanlı adamsın." Silahı koluma doğru indirdi. Ve tetiğe bastı. Acıyla inledim.


Göktuğ adeta kükredi. "Kızı bırak beni al!"


Diğer tarafıma geçti ve silahı yine koluma indirdi. "Senin acı çekmeni istiyorum Göktuğ Sezgin. Ama sonra seni alacağım merak etme."


Bartu, "Nah alırsın bütün ajans buraya gelecek."


"Buna izin vereceğimi mi sanıyorsun?" Dedi ve tekrar tetiğe bastı. Bu sefer kendimde ayakta duracak gücü bulamadım ve yere çöktüm.


"Acıyor." Diye fısıldadım.


Saçlarımdan çekip. "Daha çok acıyacak hemde aşk acısıyla." Bu böyle devam mı edecekti? Tetiğe tekrar bastığında çığlık attım. Ama bir yerime birşey olmamıştı. Sadece korkutmak istemişti. Göktuğ acıyla gözlerini yumdu. Benim acı çekmeme dayanamıyordu ve benim canımı en çok bu acıtıyordu. Onun benim yüzümden acı çekmesine dayanamıyordum.


Benden ayrılıp Göktuğ'a döndü. "Hadi gidelim Göktuğ Sezgin. Yoksa kız burada canını verecek." Dediğinde Göktuğ bir adım öne çıktı. "Hayır Göktuğ diye bağırdım." Zorla ayağa kalktım.


Göktuğ'un ilk defa gözleri dolmuştu. Murat'a dönüp. "Asel'i tutun." Dedi.


Murat, "Hayır kardeşim."


"Hadi Murat."


Murat ve Bartu yanıma geldiler Poyraz ve Göktuğ ise gittiler...


Gözümün önünde sevdiğim adam ölüme gitti...


Evet sevdiğim adam, bunu bugün şuanda anladım...


Gözlerimden yaşlar aktı. "Göktuğ yalvarırım gitme... "


"Benden gitme Göktuğ!"


Loading...
0%