Yeni Üyelik
30.
Bölüm

20. Bölüm: Zûlme dur de!

@naz_2606

Selamlaaaar. Güzel bir bölümle geldim. Oy ve yorumlarınızı sakınmayıın.

Hızla ayağa kalkıp koltuğun hemen karşısındaki masaya tekme attım masa gürültüyle yıkıldı. "Buraya gel ve benden özür dile Göktuğ Sezgin!" Diye bağırdım. Emindim ki bütün ev bağırışımı duymuştu, "Buraya gel ve benden özür dile!" Diye bağırdım tekrardan.

 

Göktuğ ile bütün olan anılarım gelmişti aklıma. Farklı evrenlerin olduğu, beni o sokaktan kaçırması, kendi evime gitmeme izin vermemesi... Sadece onunla olan anlarımı hazırlamıştım. Annemi, babamı, arkadaşlarını hiçbirini hatırlamıyordum. Sadece Göktuğ'u hatırlıyordum.

 

"Hayatımın içine ettin sen!" Daha çok bağırarak söylediğim şeye karşılık bütün ev halkı bahçeye inmişti, "Allah belanı versin!" Bağırmaktan sesim kısılmıştı. Göktuğ'un annesi koşarak yanıma geldi. "Ne oluyor kızım?" Dedi endişeyle yüzündeki ifade bir annenin merhametiyle eş değerdi. Ağlayarak kadının boynuna sarıldım. Belki şuan Derya hanım yerine annem olabilirdi ama yoktu peki neden yoktu?

 

"Oğlunuz hayatımı mahvetti," Dedim onu annesine şikayet ederek. Annesine şikayet etsem geri döner miydi Göktuğ?

 

Artık dengede duramadığımı fark ettim. Derya hanım hemen kolumun altına girerek biraz ilerimizde ki koltuğa doğru yürüdü. Koltuğa oturduğumda Göktuğ'un teyzesinden su istedi. Derya hanım yanıma oturup ellerimden tuttu, "Neler oluyor kızım?" Dedi aynı şekilde, "Neden oğlunuza kadınların kalbinin kırılmaması gerektiğini öğretmediniz?" Dedim hıçkıra hıçkıra ağlayarak. "Neden öğretmediniz?" Sesim o kadar aciz çıkıyordu ki ben bile kendime acımıştım.

 

Ama en çok kendime kızıyordum. Bir erkek için ağlıyordum.

 

Ağlamaklı olan kadın sorularıma cevap vermeden koşarak yanımıza gelen Murat'a, "Murat gel," Dedi. Ağlamamak için elini ağzına götürdü gözlerini sıkıca yumdu. Tam o sırada Göktuğ'un teyzesi geldi, "Şuan içmek istemiyorum," Dedim kadın suyu masaya bıraktı, "Ben... Sizi yalnız bırakayım," Dedi gözleri dolmuş ağlamaklı bir hâle gelmişti ama şuan başkaları umurumda değildi.

 

Murat kaşlarını çatarak, "Bu haliniz ne?" Dedi.

 

"Göktuğ nerede?!" Dedi yanımdaki kadın hiddetle.

 

Murat birşeyleri anlamış gibi çatıdı kaşları yavaş yavaş indi. Gözleri yavaşça beni buldu, "Ne yaptı?" Diye sordu. Yoksa o birşeyler biliyor muydu?

 

Sustum... İçin için ağladım ama konuşmadım çünkü onun dillendirdiklerini ben söyleyemezdim.

 

Derya hanım hızla yanımdan kaltı Murat Derya hanımın kolundan tutup durdurdu, "Nereye Derya teyze?" Dedi, "Göktuğ'u bulmaya," Dedi hiddetle ardından, "Önce kızın kalbini çelip sonra kırıp bir kenara atmak neymiş göstereceğim ona," Dedi.

 

Kadın hızlı adımlarıyla eve girdi. Murat yanıma gelip oturdu. Kızardıklarına emin olduğum gözlerimi üzerinde gezdirdim ardından, "Beni evime götürür müsün? Ama kendi evrenimdeki evime," Dedim pürüzlü sesimle.

 

Murat'ın yüzüne şaşkın bir ifade yayıldı, "Kendi evrenindeki evin?" Başımı ağır ağır salladım, "Farklı evrenlerin olduğunu anlattı mı?" Dedi şüpheyle,

 

"Hayır, ben kendim hatırladım."

 

"Nasıl?" Dedi birden. Söylediğim şey onu çok şaşırtmış olmalıydı.

 

"Göktuğ ile olan herşeyi hatırlıyorum ama diğerlerinin hiçbirini hatırlamıyorum."

 

"Bu çok garip," Dedi kasvetle. Ardından yüzünü bana çevirdi, "Seni kendi evine götüreceğim ama ilk önce buradaki evine gitmeni istiyorum orada bazı şeyleri hatırlamana yardımcı olacak şeyler var."

 

"Ben buradan hemen gitmek istiyorum," Dedim itiraz ederek.

 

"Önce buradaki evine gideceğiz." Dedi kararlılıkla.

 

İtiraz etmedim bu sefer. Zorlukla ayağa kalktım. Aklımdan geçenler bir an önce o eve gidip sonra bu evrenden siktir olup gitmekti. Bir daha onu görmemekti.

 

Murat önden hızlı adımlarla gidip arabanın kapısını açtı. Ön koltuğa oturup başımı cama yasladım. Sessizce akıttım göz yaşlarımı. Beynimin içinde söylediği şeyler dönüyordu. Beni kullandığını nasıl merhametsizce söylediğini hatırladıkça delirecek gibi oluyordum. Dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçtı. Murat arabayı tenha bir yere çekip bana döndü. "Ne söyledi sana? Hadi anlat güzelim," Dedi merhametlice. Hafızamı kaybettiğim andan itibaren Göktuğ da göremediğim merhameti şuan Murat'tan görüyor olmam ne kadar can yakıcıydı. Belki de Göktuğ doğruyu söylüyordu onda merhamet diye bir duygu yoktu. Gerçektende kalpsizin tekiydi.

 

"Beni kullanmış," Dedim sessizce sonra bağırarak, "Yüzüme baka baka beni kullandığını söyledi. Ama ben inkar ettim! Kabul etmedim sen merhametlisin dedim ama bana sandığın kadar merhametli değilim dedi. Yine inkar ettim, ben senin merhametini hissettim dedim bana yanlış hislere kapılmışsın dedi. Kullanmış beni ona beslediğim hislerimi kullanmış!"yüzümü ellerimle kapattım, "Çok kötü hissediyorum bir çöp gibi hissettirdi bana kendimi."

 

"Şşt," Dedi omuzlarımdan tutup beni kendine çekerek kolları arasına küçük bedenimi aldı. Kollarımı büyük bedenine sardım parmaklarımın arasına t-shirt'ünü alıp sinirle sıktım, "Çok kötü bir arkadaşın var," Dedim sessizce. "Bana kendimi çok iyi hissettirmişti ama sonunun böyle olacağını bilmiyordum," Dedim ağlayarak, "Murat bana," Dedim ve devamını getiremedim. Hıçkırarak ağladım, "Söyle güzelim," Dedi. "Bana aşkımızın imkansız olduğunu söyledi," Dediğimde kollarını daha çok sarmaladı bedenime, "Kalbim çok acıyor Murat biri sıkıyor kalbimi ben nefes alamıyorum," Nefes alamıyordum... Söylediği herşey aklıma geldikçe daha çok daralıyordum. Bir öküz oturmuştu sanki kalbimin üzerine tarif edilemeyecek bir acı veriyordu.

 

Sarılmayı bırakıp gözyaşlarımı sildi, "Bir konuda anlaşalım bücür. Ağlamak yok."

"Ve bir daha ağlamayacaksın."

 

"Buna nasıl söz vereyim ama?"

 

"Söz ver."

 

"Tamam söz."

 

"Hayır!" Dedim bağırarak. Murat'ın yüz ifadesi yavaş yavaş değişti. "Hayır bu konuda anlaşamayız."

 

Ağlamamam için bana söz verdirten adam şimdi beni ağlatıyordu.

 

"Söz verdim ona ağlamayacağım dedim. Sözümü tutamadım çünkü o ağlattı beni."

 

"Ben sana her şeyi anlatacağım güzelim ama önce konuyu kavramalıyım," Dedi.

 

Neyi anlatacaktı anlamamıştım. Göktuğ'un beni kullanırken nasıl zevk aldığını mı? Yoksa kalbimi nasıl kazanacağının planını yaptığını mı? Yoksa benimle nasıl eğlendiğini mi? Hangisini anlatacaktı? Kalbimi kıracaktı o da kalbimi kıracaktı. Fakat kalp kıran yine Göktuğ olacaktı çünkü onun yaptığı şeyleri anlatacaktı Murat. Yolun sonu hep Göktuğ'a çıkıyordu ve hep kalp kıran o oluyordu. Hâlbuki ben ne güzel tanımıştım onu. Kalbimi tamir eden kişi, evrenlerin en centilmeni, yaralarımı saran kişi. Çok yanlış tanımıştım ben onu aksine kalbimi paramparça eden, en merhametsiz, yaralarımı delip deşen kişiydi o. Beddualarım hep onunla olacaktı. Bir gün adalet yerini bulup bana çektiği acıları ona çektirtecektim. Orada kalbimi nasıl kırdıysa ben de onunkini kıracaktım. Kalbini ayaklarım altına alıp hiç acımadan ezecektim. Ben bunları diyordum ama hiçbirini yapamayacaktım çünkü seven kalp incitemezdi.

 

Aslında gerçekler şuydu; o bana bir adım atsa ben ona on adım atardım hatta hiç beklemeden koşardım. Çünkü kalp laftan anlamıyordu. Koşulsuz şartsız seviyordu. Engellemek istesemde engelleyemiyordum. Sonunda çok üzüleceğimi bilsemde ona olan aşkımı yırtıp atamıyordum. Aşkın yanlış bir duygu olduğunu biliyordum fakat bunu kalbime anlatamıyordum.

 

Murat çoktan arabayı çalıştırmış yola devam ediyordu. Ben ise sadece düşünüyordum. Ben hep düşünürdüm bunu hafızamı kayıp etsemde biliyordum çünkü hastanede gözlerimi ilk açtığım andan da düşünmeye başlamıştım. Çok fazla düşünüyordum ve bu düşünceler yavaş yavaş beni öldürüyordu çünkü düşündükçe kalbimi incitiyordum gerçekleri yüzüme vuruyordum.

 

Ben yavaş yavaş kendimi öldürüyordum! Ve bunu kimse fark etmiyordu! Ben ölüyorum neden kimse görmüyor?! Bu kadar kör müsünüz?!

 

Dudaklarımdan hıçkırık kaçmaması için elimle ağzımı kapattım. Ölüyordum ben, bunu şimdi fark ediyordum yavaş yavaş çürüyordu bedenim. Ama sadece ben farkına varmıştım bunun çünkü insanlar körlerdi bunun farkına varamayacak kadar körlerdi.

 

Ya da görüyorlardı ve görmezden geliyorlardı. Ölmeme izin veriyorlardı. Cinayete girmiyor muydu bu? Bence giriyordu.

 

Mesela en yakın arkadaşınızın intihara meyilli olduğunu bildiğiniz hâlde onu önemsememeniz ve altını çiziyorum en yakın arkadaşınız bu kişi! Onun acısında yanında olmamanız sizi katil yapmıyor mu? Onun intihar düşüncelerini bildiğiniz hâlde onu düşünmemeniz sizi katil yapmıyor mu? Evet yapıyor! Bir gün intihara meyilli olan kişi kendine bir zarar verirse şaşırmayın bence, çünkü o kişi o anı her gece yatmadan önce kafasında kurguluyordu. Aslında sizi yakın bilip sıkıntılarını sizinle paylaşmıştı ama siz oralı olmamıştınız sizden bir destek bekleyip bu düşüncelerden onu sıyırmanızı istemişti ama siz sadece izlemiştiniz. Peki size soruyorum bu sizi katil yapmıyor mu?

Bence yapıyor bence hepimiz katiliz. Bazılarımız duyguların katiliyiz, bazılarımız aşıkların katiliyiz, bazılarımız yakınlarımızın katiliyiz.

 

Aslında hepimiz bir katiliz.

 

Araba bir sokakta durdu dikkatimi çeken ilk şey karşılıklı duran iki villaydı. Göktuğ Sezgin ve Asel Kılıç'ın evi.

 

Arabanın kapısını açıp kendimi dışarıya attım. Gözlerim iki ev arasında mekik dokuyordu. Murat yanıma gelip elini koluma koydu, "Haydi girelim içeriye, " Başımı tamam anlamında sallayıp yavaş adımlarımla eve doğru yürüdüm.

 

Murat elindeki anahtarla kapıları açtı. İçeriye girdiğimde içimi huzur kaplamıştı. Bu evde çok mutlu olduğumu hatırlıyordum.

 

"Asel senden birşey isteyeceğim. Yatak odandaki kitapların içine bıraktığın notları okur musun? Senin geçmişinle ilgili," Dedi Murat. Beni düşündüğünü her halinden anlıyordum. Gözlerim yukarıya çıkan merdiveni buldu. Küçük adımlarımla merdiveni çıktım. Yatak odasının önüne geldiğimde durdum. Anılarımı tazelemeye hazır mıydım?

 

Odaya girdiğimde gözüme ilk çarpan Göktuğ'un evine bakan camım oldu. Acaba evinde miydi? Işıkları açıktı...

 

Pencereme gidip evini inceledim. Güzel anılarımız olmuştu... Asla unutamayacağım anılarımız. Pencereye bakmayı bırakıp kitaplığa yürüdüm. Kitaplarımda bile anısı vardı.

 

Elime yıpranmış bir kitabı aldım. Bunu çok küçükken okumuş olmalıydım. Kitabın ilk sayfasını açtım ve içindeki notu okudum.

 

"Sen bu kitabı okurken annen diğer odada can veriyordu..."

 

 

Kitap elimden düştü. Oda etrafımda dönmeye başladı. Kitaplığa zar zor tutundum.

"Sana diyorum anne uyansana. Kitabımı bitirdim artık sürprizimi ver."

 

"Ne yazık ki annen sürprizini veremeyecek çünkü sen o odada kitabını okurken ben anneni burada nefessiz bıraktım."

 

"Annen öldü Aselcik."

 

Nefesim kesildi ellerimi boğazıma doladım. Kulağımda dönen sesler çıldırmama neden oluyordu.

 

Herşeyi bu kadar acımasızca hatırlamak istemezdim. Herşeyin bu kadar üst üste gelmesini istemezdim.

 

Kendimi yatağa attım. Başlığa sırtımı yaslayıp her zaman yaptığım gibi bacaklarımı karnıma çektim. Kendimi toparlamam lazımdı. Ben bir kadındım ve ayaklarımın üzerinde durmam lazımdı. Benim benden başka kimsem yoktu ve kendimi üzmeye değmezdi.

 

Sanırım yavaş yavaş herşeyi hatırlıyordum. En acımasız şekilde.

 

Benim annem kafayı yemiş bir adamla evliydi. Hergün eve içip gelir ve annemi acımasızca döverdi. Benim annem masum çocuğunu korumak isteyen bir kadındı. BENİM ANNEM İLK ÖNCE KADINDI! el üstünde tutulması gereken biriydi. Çünkü kadınlar el üstünde tutulmalıydı. Bir gece ansızın babam gelip annemi öldürmüştü. Peki benim annemin ne suçu vardı? Hiçbir suçu yoktu. Öldürülen hiçbir kadının suçu yoktu. Benim annem hayattan koparılmıştı ben annesiz kalmıştım peki babam olacak o herife ne olmuştu? HİÇBİRŞEY! hiçbir suç almamıştı. Elini kolunu sallaya sallaya sokaklarda gezmişti. Peki sonra ne olmuştu? Başka bir kadınla evlenip o kadınında hayatını mahvetmişti. O kadınıda öldürüp bir çocuğu yine annesiz bırakmıştı. Peki o adama ne olmuştu? YİNE HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞTI! berbat bir ülkede yaşıyorduk. Yılda iki yüz doksan beş, günde yedi kadın öldürüyordu. Ve bu katil zanlıları hâlâ rahatça sokakta geziyorlardı. Bizim ülkemiz öyle bir yerdiki önce katilleri değil uygulamaları kapatıyorlardı. Herkesin imkanı olsa o ülkeyi terk ederdi. Çünkü bizim ülkemizde kadın olmak suçtu. Sokağa çıkmaya korkar bir hâle gelmiştik. Kim isterdiki diken üstünde yaşamayı? Kimse istemezdi. Kimse istemezdi ama BİZ TÜRKİYE'DE DİKEN ÜSTÜNDE YAŞIYORDUK! Her an biri bizi kaçırabilirdi, her an biri bizi öldürebilirdi, her an tecavüze uğrayabilirdik. TÜRKİYE'DE KADIN OLMAK SUÇTU.

 

Gözyaşlarımı silip aşağıya indim. Murat koltukta oturmuş beni bekliyordu. Beni gördüğü an ayağa kalktı.

 

"Hatırladım," Dedim yüzümdeki buruk tebessümle, "Annemi hatırladım. Bir vahşi tarafından esir alınan annemi hatırladım."

 

Murat'ın da yüzünde buruk bir tebessüm oluşmuştu, "Biliyor musun Asel sen bir mucize yaşadın," Dedi. Dediği şey ile kaşlarım çatıldı ne demek istediğini anlamamıştım, "Normal da vücuduna enjekte edilen ilacı yaklaşık bir yıl ya da 6 ay vücudundan atamazsın ama sen bir kaç günlüğüne bunu vücudundan attın ve üstüne herşeyi hatırlamaya başladın."

 

Yüzümdeki gülümseme büyüdü, "Ben her zaman güçlü biri oldum."

 

Murat yanıma gelip saçlarımı karıştırdı.ardından cebinden bir saat çıkardı. Elindeki saati havaya kaldırıp salladı, "Kendi Evren'ine gitmeye hazır mısın?" Dedi büyük ihtimalle elindeki saat değil ışınlanma cihazıydı.

 

"Hazırım," Hazır değilim...

 

Elindeki ışınlanma cihazını bana uzattı ardından cebinden bir tane daha çıkarıp kendi taktı.

 

"Nasıl çalıştığını hatırlıyor musun?"

 

"Evet."

 

Gideceğim evreni ve gideceğim yeri işaretledikten sonra ikimizde aynı anda düğmeye bastık. Evimin küçük odasına ışınlandığımızda gözlerim doldu.

 

"Evet Asel burası senin yıllarının geçtiği ev."

 

"Ben... Burayı da hatırlıyorum. Hatta Göktuğ'un beni kendi Evren'ine götürdüğü gün bu yatakta uyuyup sonra dışarıya çıkmıştım."

 

"Sen herşeyi hatırlıyorsan serumlara gerek yok o zaman."

 

"Hayır gerek yok," Dedim donuk bir sesle, "Hatta sen gidebilirsin," Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.

 

"Peki..." Cebinden bir telefon çıkarıp bana uzattı, "Bu senin telefonun içinde hepimizin numarası var birşey olduğunda ara."

 

"Tamamdır. Herşey için teşekkür ederim," Dedim telefonu alırken.

 

"Ne demek," Dedi ışınlanmadan saniyeler öncesi.

 

Murat gitmişti. Evde tek başıma kalmıştım. Yatak odamdan çıkıp Amerikan mutfağıma gittim. Toparlanmam gerekiyordu. Tezgahın önündeki koltuktan kumandayı alıp televizyonu açtım. Amacım bir şey izlemek değil evin içinde ses olmasıydı.

 

Tezgaha ilerleyip dolapları karıştırdım ardından kahveyi çıkardım. Kettle'ye su koydum. Su ısınırken bardağımı çıkarıp içine kahve attım.

 

Su ısındıktan sonra suyu bardağa döküp koltuğa ilerdim. Tam o sırada bir haber dikkatimi çekti. Kumandayı alıp sesini açtım.

 

"Anıl Öztürk Ece Kaya'nın canına kast etti. Yirmi iki yaşındaki Ece Kaya'yı Adana Taş köprüsüne çıkartıp Herkesin gözleri önünde genç kızın vücudunu parçalarına ayırdı."

 

Duyduğum son söz ile elimdeki bardak yere düştü.

 

"Genç kızın uzuvlarını herkesin gözleri önünde suyun içine attıktan sonra kendiside suya atladı. Katil zanlısı Anıl Öztürk'ün durumu şuanlık stabil." Elimi korkuyla ağzıma götürdüm, "Katil zanlısı Anıl Öztürk Ece Kaya'yı öldürmeden önce bir video çekmişti işte o video."

 

"Merhaba Ece... Sana bir itirafta bulunmaya geldim. Sanırım bu beni son görüşün olacak bu yüzden içimde kalmasını istemediğim herşeyi sana bu videoda anlatacağım."

 

"Bugün bir karar aldım bu karar kendim ile ilgili. Kendi ölüm kararım..."

 

"Eminim şuan çok mutlusundur çünkü sana çok şey yaşattım hayatını mahvettim. Benim yüzümden dışarıya çıkamaz oldun ben tarafından birçok kez saldırıya uğradın. Hatta ve hatta seni öldürmeye kalktım..."

 

"Tabii sen şimdi diyorsundur ne ölümü?! Öldürüleceğinden haberin yoktu. 1 Eylül 2024 gecesi kimsenin haberi olmadan odana girdim. Amacım seni öldürmekti ardından kendimi öldürmekti. Fakat o an içime birşey doğdu ve seni öldürmekten vazgeçtim. Hayatını yaşamanı istedim."

 

"Ve şimdi bir karar aldım bir intihar kararı. Bu hepimiz için çok iyi olacaktır. Fakat bundan önce senden istediğim birşey var yarın seninle ilk buluştuğumuz yerde görüşmek istiyorum..."

 

"Adana taş köprüde... Sana doya doya sarılmak istiyorum kokunu içime çekmek istiyorum... Sanırım isteğimi reddetmezsin. Sonuçta bu ölecek bir kişinin son isteği."

 

Duyduğum şeylerle gözlerimi büyütmüştüm. İnsanlar kafayı yemişti! Konuşan kişinin her hareketini takip ettim... Aynı hastalıklı biri gibiydi. Arkada çizdiği resimler dikkatimi çekmişti. Sanki bir şizofrenin çizimlerini andırıyordu.

 

Video bittikten sonra spiker tekrardan konuşmaya başladı. Koltuğa oturdum.

 

"Anıl Öztürk ölüm kararını Ece Kaya ile paylaştıktan sonra Ece ile Adana Taş köprüde buluştular fakat genç kız Anıl'ın haince planlarınk bilmiyordu. Kendisinin öldürüleceğini bilmiyordu."

 

"Katil zanlısı Anıl Öztürk'ün arkadaşıyla mesajlaşmaları dikkat çekti! Mesajlaşmalarda aynen şunlar yazıyordu," Ekrana arkadaşıyla mesajlaşmaları geldi.

"Yarın 4 Ekim 2024 sabahı Ece'yi öldüreceğim."

 

"Öldür kardeşim ben arkandayım!"

 

"Ama bana bir taktik vermelisin. Nasıl öldürmeliyim?"

 

"Uzuvlarını ayırarak..."

 

"Çok iyi fikir nereden aklına geldi?"

 

"Sen beni bilmiyor musun zehir gibi beynim var benim. Hazır sen de kasapsın yaparsın bu işi."

 

"Yapacağım hemde öyle bir yapacağım ki herkesin psikolojisi bozulacak. Geceleri gözlerine uyku girmeyecek."

 

"Yürü be kardeşim!"

 

"Ben öldükten sonra katliam çıkarın tüm ülkeyi ayağa kaldırın. Sizden son isteğimdir bu."

 

"Yeterki sen iste."

 

Gözlerim neler okumuştu böyle?

 

"Katil zanlısının arkadaşları sosyal medya'da aynen şunu paylaştı; Arkadaşımız ölmüş olabilir ama bu katliamların sona ereceği anlamına gelmiyor. Kardeşim aslanım Anıl'ın bizden son isteği katliam çıkarıp ülkeyi ayağa kaldırmaktı ve biz bunu yapacağız. Unutmayın biz her yerdeyiz hiçbirinizin can güvenliği yok hepiniz tehlikedesiniz."

 

Kumandayı elime alıp televizyonu kapattım. Duyduklarım beni bozguna uğratmıştı.

 

Midem bulanıyordu... Duyduklarımdan sonra iyi olabileceğimi sanmıyordum.

 

Bugün günlerden 4 Ekim 2024'tü.

 

Bugün bir genç kızın hayatına kıyılmıştı. Bugün bir genç kızın hayalleri yıkılmıştı.

Bugün bir genç kızın aileside kızlarıyla birlikte ölmüştü.

 

BUGÜN BİR GENÇ KIZIN UZUVLARI BİRBİRİNDEN AYRILARAK ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ!

 

Kimse böyle bir ölümü hak etmiyordu! Bu yaptıkları yetmezmiş gibi hepimizin tehlikede olduğunu ve ülkede katliam çıkaracaklarını söylüyorlardı.

 

Neredeydi bizim devletimiz?! Neredeydi?! Kadınlarımız ölürken neredeydi?!

 

Ayağa kalkıp odanın içinde mekik dokumaya başladım. Bu ülkede hiçbir zaman adalet olmamıştı ve olacak gibide gözükmüyordu. Benim, bizim birşeyler yapmamız gerçekiyordu. Yoksa çocuklarımız, kadınlarımız, gençlerimiz elden gidecek heba olacaklardı.

 

Belki bir gün ben de öldürülecektim. Bilmem kaç tane sabıka kaydı olan hastanede yatmış biri tarafından ben de öldürülecektim. Bu ben, sen, biz olabilirdi.

 

Bu cinayetlere dur denilmediği sürece hergün bir kadınımız ölecekti. Ve buna kimse dur demeyecekti.

 

Ama annesi babası tarafından boğularak öldürülen bir kız çocuğu olarak ben dur diyecektim. Öldürülen kadınlardan biri olmamak için başka kadınların ölmemesi için ben dur diyecektim.

 

Biz kadınlar hep mağdur olmuştuk! Peki kim tarafından? Erkekler! Bugün şu zaman şunu anlıyorduk ki bizim tek suçumuz kadın olmaktı. Susma dur de artık bu katliama! Daha ne kadar çok kadın ölecek daha ne kadar çok bir annenin çocuğu için feryatlarını duyacağız?

 

Artık herhangi bir yere çiçek atsak kadın mezarına dek geleceğiz.

 

Biz özgürce yaşamak istiyoruz artık! Yanımızda çakı olmadan biber gazı olmadan rahatça dolaşmak istiyoruz!

 

Koltuğa oturup düşünmeye başladım. Bu konuda bana yardımedebilecek tek kişi ekibimdi. Başkalarının acısı için kendi acımı unutmuştum.

 

Ayağa kalkıp banyoya gittim. Önce bir duş aldım ardından odama girdim. Kıyafetlerimi giyerken ne yapacağımı düşünüyordum ama bir yandan da kulağımda geçmişimden hatırladığım şeyler yankılanıyordu. Farklı şeylerle kendimi meşgul etmeye çalışıyordum ama kulağımdaki o sesler hiç gitmiyordu. Çünkü her dakika, her saniye birşey hatırlıyordum.

 

Vücudumda ki ağrılar daha geçmemişti ve serum takviyesini durdurmuştuk. Belkide hata etmiştik...

 

Amerikan mustafağıma gidip kendime bir ağrı kesici aldım. Ardından döktüğüm kahveyi temizledim ve koltuğa tekrardan oturdum.

 

Madem bu ülkeyi kurtarmak istiyordum o zaman bugün düşman olduğum adam ile bir anlaşma yapmam gerekiyordu. Çünkü bana en çok yardım edebilecek tek kişi oydu.

 

Önce Yıldız Evren'ine ışınlanacaktım ardından Göktuğ'un evine gidecek ve onunla konuşacaktım. Sonra ekibimizi toplayıp bu örgütü yok edecektik ama bunları yaparken gizlenecektik çünkü biz lanet bir ülkede yaşıyorduk suçsuz iken suçlu durumuna düşerdik. Yani anlayacağınız bu örgütü yok ettiğimizde bize arama suçu çıkaracaklardı. bu ekibim için geçerli değildi çünkü onların burada işi bittiklerinde geri kendi evrenlerine gideceklerdi ama ben burada kalacaktım.

 

Hiç beklemeden ayağa kalktım. Yıldız Evren'ine tekrar ışınlanacaktım.

 

Düğmeye bastığımda kendimi Göktuğ'un kapısının önünde buldum. Ayağımda ev terliklerim üstümde siyah cropum altımda siyah eşofmanım ile iyi gözükmüyordum. Rüzgar estikçe üşüyordum. Islak saçlarım beni daha çok üşütüyordu.

 

Tereddüt etmeden zile bastım. Onu görmeye tahammül edebilecek miydim bilmiyordum ama geleceğimiz için bunu yapmalıydım.

 

Eğer birgün balkondan düşersem intihar ettiğimi düşünme çünkü ben yaşamayı seviyorum~

Loading...
0%