Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm: Kitap Buketi

@naz_2606

Asel


O iyi birine benziyor. Ama ya iyi biri değilse?


Bardakları bulaşık makinasına koyup odama çıktım. Kitaplığa doğru ilerledim. Elime bir kitap alıp ilk sayfasını açtım ve içindeki notu okudum. "Bu kitabı alabilmek için sokaklarda sattığın peçetelerin parasını aldın diye baban seni ne kadar çok dövmüştü hatırlıyor musun?" Kitabın kenarı yırtıktı. Babam yırtacaktı ama son anda elinden kurtarmıştım.


Zordu değil mi? Hayat çok zordu.

Kimileri zenginliğin içinde mutsuzdu. Kimileri fakirliğin içinde. Beni aşağılayan, annem yok diye dalga geçen, babam katil diye beni dışlayanlarda mutsuzdu değil mi? Umarım mutsuzlardır çünkü onlar mutlu olmayı hak etmiyorlardı.


Şu zamana kadar babam katil diye beni dışlayan insanlardan hep uzak durmuştum. Onlardan hep kaçmıştım. Çünkü onlar benim gibi bir insanı hak etmiyordu.


Elimdeki kitabı yerine koyup odanın balkonuna çıktım. İçime temiz havayı çekmeye başladım. Gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım. Benim yaşadıklarımı kimse kaldıramazdı galiba. O yurt'ta yaşadıklarımı kimse kaldıramazdı.


on yıl önce


Odanın penceresinden yine oyun oynayan,arkadaşları ile konuşan kişileri izliyordum. Benim hiç arkadaşım olmadığı için nasıl bir duyguydu bilmiyordum. Ama güzel bir duygu olması gerek ki hepsi gülüyordu. Şu yaşıma kadar hiç arkadaşım olmamıştı çünkü ben hep sokaklarda peçete satan bir kız çocuğu olmuştum. Kirli kıyafetlerim olduğu için genellikle çocuklar beni aralarına almak istemezdi. Ya da anneleri beni hastalıklı sanar çocuklarını uzaklaştırırdı. Ama şimdi arkadaş edinecektim artık üstüm temizdi ve peçete satmıyordum.


Onların yanına gidip aralarına katılmalı mıydım? Şu pencereden onları izlemeyi bırakmalı mıydım? Deneyebilirdim aralarına girmeyi deneyebilirdim.


Yataktan kalkıp heyecanla aşağı indim. Bir arkadaşım olacaktı. Artık o pencereden onları izlemek zorunda kalmayacaktım. Bu kadar yıl sonra ilk defa bir arkadaş edinecektim. Bugün benim en mutlu olduğum gün olacaktı.


Aşağı indiğimde ilk gözüme çarpan sürekli üçlü takılan o kişi geldi. Onlara çok imreniyordum yalnız değillerdi. Hergün pencereden birilerini izlemiyorlardı.


Yavaş adımlarla yanlarına gittim. İçim içime sığmıyordu!


Yanlarına gittiğimde oturdukları yerden bana bakmaya başladılar. Saçları uzun ve siyahi olan kız. "Ne var ne dikiliyorsun başımızda?" dedi. Sesi çok soğuk geliyordu. Söylemeli miydim onlar ile arkadaş olmak istediğimi? Evet söylemekten bir zarar gelmezdi. "Sizinle takılabilir miyim?"Dedim çekingen bir tavırla. Kızıl saçlı kız gür bir kahkaha atmıştı. Ne oluyordu? Komik birşey mi söylemiştim?


"Seni aramıza alacağımızı mı sanıyorsun?"


Tek kaşımı havaya kaldırdım. "Evet neden?" Neden almayacaklardı? Benim onlardan neyim eksikti? Hem onlara kötü birşeyde yapmamıştım.


Kıvırcık saçlı kız baştan aşağı beni süzdü. Yüzünü buruşturup. "Babası katil olanları aramıza almıyoruz canım." Dedi.


Söylediği şeyle kaşlarımı çattım. Gözlerim yavaş yavaş dolmaya başlıyordu. Benim suçum muydu babamın katil olması? Arkamı dönüp koşarak yurda girdim. Gece buradan gidiyordum babam katil diye beni dışlayan kişilerin bulunduğu bir yerde duramazdım. Koşarak koridordan merdivenlere yöneldim. Ama çok sevdiğim ve beni dışlamayan Kader teyze beni durdurdu.


"Hayrola kızım ne oluyor? Niye böyle koşuyorsun?"


Burnumu çektim. Onu nasıl arkamda bırakacaktım?


"Sen niye ağlıyorsun bakalım?"


"Babam katil olduğu için beni aralarına almıyorlar."


Kadın bana hüzünlü gözlerle bakıyordu.


Beni kendine çekip sarıldı. Bana bir anne gibi davranıyordu. Ama şimdi bu kadını arkamda bırakacaktım. Ayrıldığımız da cebimden küçük oyuncak kediyi çıkardım.


"Bu sende dursun buna baktıkça beni hatırla olur mu?"


"Olur kızım ama seni hep göreceğim zaten buna bakmaya gerek yok. Ve sen üzülme tamam mı kızım? Sen üzülünce benim ciğerimi söküyorlar."


Ah be Kader teyze bu gece bu yurttan kaçacağımı bilsen ne yapardın acaba?


"Tamam Kader teyze üzülmeyeceğim."


Üzülecektim hemde çok.


Herkes uyumuştu. Dediğimi yapacaktım bu yurttan kaçacaktım. Zaten kimin umurunda olurdu ki? Kimse yokluğumu bile fark etmezdi.


Yavaş adımlarla aşağı inmeye başladım. Bahçeye çıktığımda bekçinin arka bahçeyi kontrol ettiğini gördüm. Olabildiğince hızlı koşarak yurttan çıktım. Özgürdüm. Beni dışlayan kişiler olmayacaktı artık. Kendi kafama göre takılabilecektim.


Bugün en mutlu günüm olacaktı hâlbuki...


Günümüz


İstemsizce gözlerimden yaşlar akıyordu. Hâlâ gözlerim kapalıydı. Gözlerimi açtığımda karşı balkondan beni izleyen Göktuğ'u gördüm. Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Kaşlarımı çattım. Bu adam neden her yerde karşıma çıkıyordu? Hâlâ istifini bozmadan beni izliyordu. Yüz ifadesi değişikti üzülmüş gibiydi. Gözleri hüzünlü bakıyordu. Sanki bir şey demek istiyormuşta diyemiyormuş gibiydi. Keşke çipi isteseydim şimdi ne düşündüğünü anlardım.


Arkasını dönüp içeriye girdi. Hey hiç birşey söylemeden gidemezdi! Beni izlemekten vazgeçmeliydi.


Biraz daha temiz hava alıp içeriye girdim. Zaman neden geçmiyordu? Daha toplantıya çok vardı. Altıma kargo pantolon ve üzerime bir crop geçirip saçlarımı bağlayıp evden çıktım. Keşfettiğim o uçuruma gidecektim.


Uçuruma geldiğimde kara kaşlının uçurumun hemen ucunda oturduğunu gördüm. Ne yapıyordu orada?


"Kara kaşlı çocuk ne yapıyorsun orada?"


Arkasını döndüğünde beni gördüğüne şaşırmış gibi bakıyordu. Ne? Oraya gelen tek o değildi beni gördüğüne şarımamalıydı.


"Kara kaşlı derken?" Dedi tek kaşını kaldırarak.


"Ne? Kaşların kara değil mi?"


"İnsanlara lakap takman hiç hoş değil." Dedi huysuzca.


"Sende beni sevemedin be kara kaşlı. İsmini söylede onu kullanayım bari."


"Sana neden ismimi söyleyeyim?"


"İyi madem ben sana kara kaşlı demeye devam edeyim."


"Bartu." Soğuk çıkan sesine karşılık ellerimi birbirine çaktım.


"Ben de Asel."


"Seni tanıdığıma hiç memnun olmadım Asel."


Ben de bir sorun vardı galiba kiminle tanışsam benden hoşlanmıyor.


"Merak etme ben de memnun olmadım kara kaşlı çocuk."


"Hani ismimi kullanacaktın?" Sesi sinirli çıkıyordu.


Dudaklarımı büzerek "Gıcıklık yapmasaydın kullanmazdım."


"On yaşında bebek misin?" Diye sordu kaşlarını çatarak.


Belki çocukluğumu yaşayamadığım için böyle davranıyorumdur? Yaşım büyük olabilir ama ruhum hâlâ çocuk.


"İstediğim gibi davranırım. Buna kimse karışamaz." Sesim hiç olmadığı kadar sert çıkıyordu.


"Başımdan git Asel şuanda seninle hiç uğraşamayacağım."


Ben seninle uğraşmaya çok meraklıyım zaten!


"Sen git niye ben gidiyorum? Hem önce ben buldum burayı."


"Kim demiş? Önce ben geldim."


Çocuk gibi kavga mı edecektik?


Ondan uzak bir yere oturdum. 


"Çok istiyorsan kendin git."


Derin bir nefes verdi. Cebinden sigara ve çakmak çıkardı. Bu çocuğun ne sorunu vardı? Bence efkarlıydı. Sormalı mıydım?


Sor sor içimizde kalmasın.


"Bir sorun mu var." Sesim yumuşak çıkıyordu. Eğer bu yumuşaklığıma karşı ters bir cevap verirse onu şuracıkta parçalarım.


"Anlatsam dinler misin?"


"Evet." Dedim. 


Ben çok heyecanlandım valla. Kendimi psikolog gibi hissediyorum.


"Gıcık birisin ama içimdeki ses sana güvenebileceğimi söylüyor."


"İçindeki sesine güven." Deyip göz kırptım.


Ayağa kalkıp yanına gittim. 


"Anlat bakalım."


"Leyla." Deyip durdu o da kimdi?


"O kim?"


"Kıvırcık saçlı olan kız."


"Haa şu burnu havada olan kız."


"Ne alaka." Onu koruyor muydu?


"Çok alaka ama neyse. Sen anlatmaya devam et."


"Onunla aynı okula gidiyoruz. Daha doğrusu gidiyorduk."


Olmasın olmasın o kızdan sevgili falan olmaz.


"Aşıksın değil mi?" Dedim merakla. Çünkü genellikle böyle olurdu.


Kaşlarını çattı. "Ne o sende eğitmenim gibi zihnimi mi okuyorsun?"


Saçlarımı havalı bir şekilde geriye attım. "Sadece altıncı hislerim kuvvetli."


Merakla sordum. "Ee ne oldu anlat hadi."


"Bir yıldır onu takip ediyordum."


Bu da Göktuğ gibi çıktı.


"Beni hiç fark etmedi. Onun okulunda bile okuduğumu bilmiyor. Onun için görünmez biri gibiyim. Ben ona bu denli aşıkken onu gülerek bugünkü oğlanla konuştuğunu gördüm. Çok mutlu görünüyordu ona alıcı gözüyle bakıyordu. O an onun kolundan tutup kendi yanıma çekmemek için kendimi çok zor tuttum. O oğlana dalmamak için kendimi çok zor tuttum. "


Şu sarı çocuk mu? Kız ona aşıksa haklı ama.


"Ne koymuştur sana."


Şu çeneni tutsan ölürsün değil mi Asel?


Hüzünle başını salladı. Elimi sırtına götürüp sıvazladım.


"Neden ona açılmıyorsun? Belki seninle denemek isteyecek. Böyle takip etmeyle olmaz."


"Beni reddederse ne olacak? Bu sefer uzaktan da izleyemem."


"Cesaretlenmen gerek kara kaşlı çocuk. Ya onu önce kendine aşık edeceksin. Ya da direkt açılacaksın."


"Ya da uzaktan izlemeye devam edeceğim."


"Bu böyle olmaz ama üzülme kara kaşlı çocuk. Birgün onun ile olursun."


"Altıncı hislerin kuvvetliydi değil mi?"


Yoo değil ama onu mutlu etmek için evet diyeceğim.


Çok kötüsün Asel.


"Aynen öyle. Buyüzden güven bana."


Yüzünde hafif bir gülüş oldu. Yazık inandı.


"Seni sevdim." Deyip saçlarımı karıştırdı. Ne ara bu kadar yakın olmuştuk?


"Kendim bile inanamıyorum ama benimde sana kanım kaynadı kara kaşlı çocuk." Herkesten nefret eden ben birine kanım kaynaşmıştı. Çok değişikti.


Kolundaki saate bakıp bana döndü. Kolumdan tutup ayağa kaldırdı.


"Toplantıya on dakika var ve eğitim alanına gidiyoruz."


Hayır olmaz! 


"Ben hiçbir yere gelmiyorum o kalpsiz adama karşı bilerek geç kalacağım."


"Hiçbirimiz seni beklemek zorunda değiliz. Hem bana arkadaş olursun yürü."


Olmaz hiçbir yere gitmem!


Merdivenlerden yukarıya çıkarken nefes nefese kalmıştım buraya beş dakika da gelmiştik. Evet gördüğünüz gibi gelmiştim.


İçeriye girdiğimizde herkes yerini almıştı. Daha başlamasına beş dakika vardı ama!


Bartu,sarı oğlanın yanına oturmuştu. Hayır olamaz bana kokoşun yanı kalıyordu. İstemeye istemeye yanına gittim.


Alayla bana döndü baştan aşağı beni süzdü. "Kalitesiz kıyafetler,İğrenç bir kombin." Dedi iğrenti dolu bakışlarıyla. Ne diyordu bu kız? Sözüne devam etti. "Mağazada çalışan bir kızdan ne beklersin ki zaten?" Mağazada çalıştığımı nereden biliyordu?


Kaşlarımı çattım. "En azından ben baba parası yemiyorum." Onun baba parası yediğinden adım gibi eminim.


Alayla yüzüme baktı yüksek sesle. "En azından benim babam bir katil değil."


Kaşlarımı yavaşça çattım. Ne demişti o? Bunu nereden öğrenmişti? Burada babamın katil olduğunu tek Göktuğ biliyordu. Herkesin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Gözlerim doluyordu. Karşımdaki kız arzıca sırıtıyordu. Etrafımda sesler duymaya başladım. Ama hepsi derinden geliyordu. Anlayamıyordum.


"Ne yani baban katil mi?"


"Baban kimi öldürdü?"


Hayır bu olamazdı herkesten sakladığım şeyi bir adam bir kıza söyleyip o kız herkese yayamazdı! Bunu yapmaya hakkı yoktu. Yavaşça Göktuğ'a döndüm. Kaşlarını çatmış Leyla'ya bakıyordu. Onun bunu herkese yayacağını bilememiş gibiydi. Ya da onu söylememesi gerektiğine dair çok uyarmıştı ama Leyla onu dinlememişti.


Ben bu adama iyi biri demiştim değil mi? Bir günlük tanıdığım bir adama iyi demiştim. Bir kere daha herkese çabucak güvenmemem gerektiğini anlamıştım. Bundan sonra güvenmeyi bırak insanlara yaklaşmayacaktım bile. Güvendiğim kişiler hep sırtımdan vurmuştu ve yine aynısı olmuştu. Ama burada ben suçluydum. Daha bir günlük tanıdığım bir adama güvenmiştim.


Buğulu gözlerimle herkesin bana baktığını gördüm. Göktuğ'a bakarken başımı olumsuz anlamda salladım. Kaşlarını daha çok çattı ardından konuştu. "Bunu ona ben söylemedim."


Kim söylemişti ozaman kuşlar mı? Bir de inkar ediyordu!


Hızla sandalyeden kalktığım için sandalye yere düştü. Pislik adam onun yüzünden herkes benden nefret edecekti. Üstelik benim hiçbir suçum yokken.


Koşarak eğitim alanından çıktım. Burada durmayacaktım. Durmazdım da zaten. Bir yolunu bulup kendi evrenime gidecektim.


Kaldırıma çıkıp bir ara sokağa girdim. Evet yine ara sokağa girmiştim. Herşeyin başladığı an gibi...


Kolumu tutan bir elle durdum. Eğer bu o ise çok kötü olurdu.


"Ona ben söylemedim." O kalın sesi kulaklarımda yankılandı.


Sinirle arkama döndüm.


"Kim söyledi o zaman?" Sinirden ellerim titriyordu.


"Bilmiyorum. Seninle ilgili olan dosyayı okumuş olmalı."


Ağlarken gülmeye başladım.


"Oradan bakılınca salak mı gözüküyorum?"


Utanmadan yalan söylüyordu.


"Sizin hakkınızda birilerine bilgi vermemiz yasak Asel." Bir şeyleri açıklamaya çalışıyordu. Ama sinirden onları bile duyamıyordum.


"Ozaman sen o yasağı çiğnedin."


Kolumu kurtarıp yürümeye başladım.


"Burada asla durmayacağım. Kendi evrenime döneceğim."


Tekrardan kolumu tuttu ama bu sefer sert tutuyordu. Sinirlenmişti.


"Babanın katil olduğunu söyleyen herkesten kaçamazsın. Bunu kabullenmelisin senin baban bir katil ve senin hayatın her şeyden herkesten farklı. Senin baban ve yaşantın onlardan farklı ve sen bunu kabullenmelisin."


Ben onlardan farklıydım? Yaşantım farklıydı? O da kendi kafasında beni dışlıyordu öyle değil mi? Gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Bu hayatta işlemediğim bir suçu yüklenmek için doğmuştum.


Tüm hayatım boyunca dışlandım. Sokaklarda büyüdüm ben. İnsanlardan para dilenirken kıyafetim olmadığı için yırtık şeyleri giyiyorum diye yüzünü buruşturarak bana iğrenti dolu bakış atan insanlar tarafından dışlandım. Elim yüzüm kirli diye bana bir mikropmuşum hastalıklıymışım gibi davranan insanlar tarafından dışlandım. Yaşıtlarım gibi değilim diye onlar gibi olamadım diye beni arkadaşı kabul etmeyen insanlar tarafından dışlandım. Ve en önemlisi babam katil diye annemi öldürdü diye beni dışladılar. Ve şimdi karşımda duran güvendiğim adamda beni dışlıyordu onlardan farklı olduğumu söylüyordu. Üstelik benim hiçbir suçum yokken.


Yanağımdan akan yaşı elimin tersiyle sildim.


"Çok kötüsün." Dedim kısık çıkan sesimle.


Kolumu kurtarıp hızla koşmaya başladım. Arkamdan yürüyerek geliyordu. Böyle beni yakalayamazdı. Daha çok hızlandım. Koşarak sinirimi atmaya çalışıyordum ama olmuyordu. Hem koşuyor hem ağlıyordum hemde hıçkıra hıçkıra hak etmemiştim bu olanları. Herkesin içinde böyle rencide edilmeyi hak etmemiştim.


Nefes nefese kaldığımda olduğum yere dizlerimin üstüne düştüm. Elimi yüzüme kapatarak ağlamaya başladım. Keşke şuan yanımda annem olsaydı. Beni kendine çekseydi sarılsaydı saçlarımı okşayıp. 'Herşey geçecek güzel kızım dayan.' Deseydi. Ama yoktu annem neredeydi? Neden beni böyle bir anda yalnız bırakmıştı? Neden gelip bana sarılmıyordu?


"Neden anne." Sesim kısık çıkıyordu.


Belimde hissetiğim ellerle elimi yüzümden çektim. Onun büyük kolları bedenimi sarmıştı.


"Herşey geçecek fındık burun."


Söylediği şeyle daha çok ağlamaya başladım. Annem yoktu beni dışlayan sırrımı başka birine söyleyen bir adam vardı.


Saçlarımı okşamaya başladığında büyük bedenini kendimden ayırdım.


"Senin gibi birine ihtiyacım yok beni yalnız bırak."


"Her şeyi kanıtıyla sana sunacağım ve benden özür dileyeceksin." Deyip ayağa kalktı

Onu arkamda bırakıp koşmaya başladım.


Yarım saattir koşuyordum. Sahi ben nereye gidiyordum? Gidecek hiçbir yerim yoktu ve buraları bilmiyordum! Olduğum yerde durup etrafıma bakındım. Kimse yoktu sadece yıkık dökük evler vardı. Nereye gelmiştim ben? Nasıl kendi evrenime gidecektim? Taşların olmadığı bir yer bulup oturdum.

Saçlarım dağılmıştı ağlamaktan göz altlarım şişmişti berbat bir durumdaydım biri beni görse korkup kaçardı. Etrafıma bakınmaya başladım insana dair hiçbir şey yoktu peki benim burada ne işim vardı? Burada kimse yokken benim burada ne işim vardı!


Yanımda telefonum vardı! Cebimden çıkarıp arama yerine girdim. Ne! Nasıl sadece bu kalpsizin numarası olabilirdi asistanımın numarası neden yoktu? Telefonu cebime koydum o kalpsizi arayacağıma burada ölürüm daha iyi.


Benimki de keçi inadı işte ne yapayımyapayım?


Bir saat sonra


Çok sıkıldım ve çok acıktım niye kimse beni kurtarmaya gelmiyordu? Madem beni buraya getirmişlerdi korumalarıda lazımdı. Açlıktan öleceğim burada ve bir Allah'ın kulu gelmiyor!


İki saat sonra

oturmaktan kıçım acıyor.

Çok acıktım. 

Susadım. 

Ve sıkıldım! 

Acaba şu kalpsizi aramalı mıydım? Hayır Asel pes edemezsin.


Açlıktan öleceğiz gerizekalı ne gurur yapıyorsun?


Ölsem bile onu aramam. 


Ayağa kalkıp etrafı gezmeye başladım. Burada ne olmuştu? Neden her yer yıkıktı en önemlisi neden hiçkimse yoktu? Hayvan bile yoktu.


Hani hiç hayvan yoktu?


Arkamı döndüğümde kocaman bir köpek beni karşıladı. Şimdi sıçmıştım hemde çok fena bu köpek beni öldürüp kemiklerimi afiyetle yiyecekti. Hayır olmaz benim daha çok okuyacağım kitap vardı! Ben daha çok küçüktüm. Ölemezdim.


Korkuyla konuşmaya başladım. "N-ne bakıyorsun?"


Köpek etrafına bakınmaya başladı.


"Sen ve benden başka birimi var burada ne etrafına bakınıyorsun?"


Sus Asel köpeğe iyi davran aksi takdirde seni öldürebilir.


Köpek koca gövdesini farklı bir yöne çevirip yavaş yavaş yürümeye başladı. Ben de onu takip etmeye başladım. Şuanda bana deli diyorsunuzdur ama başka şansım yok bu köpek burada yaşadığı için bildiği bir yerler vardır diye düşünüyorum.


Umarım öyledir yoksa...


Bu köpek ne kadar yavaş yürüyor! Arkadan bir tekme atacağım görecek. Ama o koca gövdesine dua etsin.


Köpeğin peşine takılmakla iyi yaptım galiba. Ormanlık bir yere gelmiştik.


İleride gördüğüm insanlarla olduğum yerde kaldım. Mutluluktan ağlayacaktım bu kadar saat sonra birilerini bulmuştum. Hemde bir köpek sayesinde.


Topluluğun yanına koşmaya başladım. Keşke koşmasaydım hepsi bana ellerindeki mızrakları yöneltti. Bir dakika ne mızrak mı! Ellerinde neden mızrak var onların? Yoksa şu insanlıktan çok uzak olan kişilere mi denk gelmiştim. Ama öyle olsa üstünde değişik kıyafetler olmaz mıydı? Bunlar normal insan gibi giyinmişti.


Bir kadın yanıma yaklaşmaya başladı bacaklarım titriyordu. Kadının gözleri sürekli kayıyordu elleri ile değişik hareketler yapıyordu. Alelacele cebimden telefonu çıkardım.


Ama kadın telefonu elimden kaptı...


Sonum gelmişti sanırım. Hepsi değişik değişik suratıma bakıyordu. Ve hepsi çok değişikti hareketleri tavırları.


Korkudan gözlerim dolmuştu böyle ölmek istemiyordum.Yanıma iki tane kafaya sahip olan bir adam geldi. İKİ TANE KAFA MI?


Çığlık atarak arkama döndüm koşmaya başlayacağım sırada karşıma başka bir adam çıktı. Allah'tan bunun iki kafası yoktu. Ben nereye gelmiştim böyle? Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Neden kimse beni umursayıp yanıma gelmiyordu? Burada bu değişik insanlara yem olacaktım.


Karşıma çıkan adam üstüme yürümeye başladı. Geri geri gitmeye başladım. Ta ki arkamdaki ağaca çarpana kadar. Dibime girip konuşmaya başladı. Çok yakındık! Ve ben sadece titriyordum.


"Burada hiç senin gibi birini görmemiştik. Sen bizi buraya atan kişilerle yaşıyorsun öyle değil mi?" Elini saçıma götürüp okşamaya başladı. Korkudan gözlerimi kapattım. Bugün hayatıma son verecektim sanırım.


Sesini yükselterek. "Aç o gözlerini mavilerine aşık edip beni onlardan mahrum bırakamazsın." Ne diyordu bu? Ne aşkı ne mahrumu?


Gözlerini açsana gerizekalı yoksa bunlar bizi doğrayıp yiyecek.


Kimse benim mavi gözlerime aşık olamazdı hele bunun gibi deli bir adam hiç olamazdı. Elimi yumruk yapıp adamın yüzüne yumruğumu geçirdiğimde yerinden bile kıpırdamadı. Eğer bu kişi normal biri olsaydı şuan geriye doğru sendelemesi gerekti. Ama normal biri değildi ki!


Karşımdaki adam yüzüme olağan üstü birşey mişim gibi bakıyordu. Buna artık seyirci kalamayacaktım. Tekrar şansımı denemek amacuyka bacak arasına tüm gücümle tekme attım. Ama hâlâ dimdik karşımda duruyordu. Neler oluyordu burada? Hiçbirşey olmamış gibi konuşmaya başladı. Bunlar ne tür birşeydi?


"Ne kadarda güzel gözlerin var." Elini belime attı. Ve ben aptal gibi titremekten başka birşey yapamıyordum. Attığım yumruk ve tekmede hiçbir işe yaramıyordu. Gözlerimden süzülen yaşlara. Ve çıkan hıçkırağa engel olamadım.


"Onun gözlerine sadece ben bakabilirim."


Duyduğum yüksek sesle ve karşımdaki adamın çığlığıyla kendime geldim. Adamın eli belimden düştü ve ardından kendi.


Korkuyla kendimi geriye attım.


"Hepinizi öldürmemi istemiyorsanız dağılın." Sesin geldiği yöne baktım. Göktuğ gelmişti sonunda gelebilmişti! Koşarak yanına gittim. Bu insanlardan kurtulmak istiyordum.


"Bu zamana kadar neredeydin?" Sesim sert çıkmıştı. Bedenim hâlâ titriyordu


"Ne o çok mu korktun fındık burun?"


Beni sakinleştirmek için böyle konuşuyordu değil mi? Çünkü o da korkmuşa benziyordu.


"Yok korkmadım Göktuğ bey." Dedim sinirle


Gülerek yanıma geldi. 


"Bir ışınlanmaya daha hazır mısın?" Gözünü kırpıp belimden tuttu ve kendine çekti. Bune arkadaş gelip giden beni kendine çekiyor!


"Hazır ol." Gülerek söylediği şeyle gözlerimi kapattım.


"Çok mu meraklısın bana sarılmaya." Kulağıma fısıldadığı şeyle gözlerimi açtım. Ne sarılmasından bahsediyor bu adam?


Onun koca gövdesine kollarımı sarmıştım. Kendimi geriye attığımda herkesin bize baktığını gördüm. Burada ne işim vardı benim?


Boğazımı temizleyip dağınık saçlarımı geriye attım. Şuan utancımdan ölüyordum ama belli etmemem lazımdı.


"Benim ne işim var burada?" Tek kaşımı havaya kaldırdım.


"Benden özür dileyeceksin." Göz kırpan adama kaşlarımı çattım.


"Senin benden özür dilemen gerek o söylediğin şeylere karşılık." Sesimi yükselttim ona sinirliydim.


"Bu konuyu yalnız konuşalım. Ve çoktan özür işini halletim."


Gülmeye başladım. "Halletin mi? Nasıl halletin acaba?"


"Sürprizler söylenmez fındık burun."


Araya dünyalar güzeli olan kadın girdi. Yemin ederim bu kadın herkesi baştan çıkarırdı.


"Bu kadar yeter şöyle oturun herşeyi açıklayalım olur mu?"


"Hayır olmaz Dünyalar güzeli. Ben bu kızla aynı yerde asla bulunmam." Parmağımla gösterdiğim kız sırıtarak yüzüme bakıyordu. Tahtası eksik olmalı.


"Ne o çok mu utandın?"


Dediği şeyle şartellerim attı. Üstüne yürümeye başladım.


"Burada utanması gereken biri varsa o da sensin. Babam katil diye utanmam. Birazcık aklın olsaydı babamın suçundan beni sorumlu tutmazdın." Hâlâ üstüne yürüyordum.


"Kıskanıyorsun değil mi? Zengin olamadığın için seni seven bir baban olmadığı için çok kıskanıyorsun."


Söylediği şey ile sekiz yıl öncesine gittim.


Sekiz yıl önce

 


Beni iki yıl önce aralarına almayan kızlardan biri bu yurttan kuş olup uçmuş.Leyla kıvırcık saçlı olan evet gitmiş. O muhteşem üçlü dağılmış. Çünkü Leyla'yı çok zengin bir aile evlat edinmiş.


Şimdi ise onunla karşı karşıya duruyorduk. Onun üstünde kısa bir elbise. Benim üstümde yırtık kıyafetler vardı. Onun saçları tertemizdi benimkiler kirden geçilmiyordu. Onun ayakkabısı çok pahalı bir markanındı benimkisi çöpdendi Hiç adil değildi...


Karşımda duran kız sırıtarak bana bakıyordu. "Şu haline bak Asel acınacak haldesin."


"Acınacak halde olan sensin. Sokakta yaşayan birini paranla eziyorsun."


"Kıskanıyorsun değil mi? Zengin olamadığın için seni seven bir baban olmadığı için çok kıskanıyorsun."


Güldüm. "Farkında mısın bilmiyorum ama o senin gerçek baban değil. Senin baban sırf annen onu terk etti diye seni arkasında bırakıp intihar etti." Normalde böyle bir şeyi kimsenin yüzüne vurmazdım ama o benim canımı çok yakmıştı.


"Aptal şey." Gözleri dolmuştu. Fazlasıyla haketmişti bunu. "Senin gibi biriyle uğraşamayacağım." Deyip lüks arabalarına bindi.


Şimdiki zaman


Gözlerim dolu doluydu. "Sen sen." Dilim tutulmuştu konuşamıyordum. Yıllar önce beni aşağılayan kız karşımda duruyordu.


"Hatırladın değil mi?"


"Hiç değişmemişsin eskisi gibi hâlâ çok acımasızsın."


"Merak etme sende öylesin."


Yine araya Dünyalar güzeli girdi.


"Şuanda aranızda ne var ne dönüyor bilmiyorum ama bizimde işlerimiz var ve bu konuyu halledip gitmeliyiz."


Hâlâ öğrendiklerimin şokundayken başımı evet şeklinde salladım.


Bartu yanıma gelip kulağıma fısıldadı. "Onu nereden tanıyorsun?"


"Sonra anlatacağım Bartu."


"Tamam. Gel şöyle otur." Yanıma bir sandelye getirdi.


Dünyalar güzeli konuşmaya başladı."Aselciğim senin hakkında bilgiyi eğitmenin vermedi. Leyla senin dosyanı alıp bakmış. Değil mi Leyla?"


"Evet ben baktım."


Bir de arszıca kabul ediyor. 


"Ve Leyla bunun için ceza alacak."


Ceza alacak derken? Ya o kız buradan gider ya da ben.


"Yani hâlâ burada mı duracak?"


"Aynen öyle tatlım." Kadın sevimli sevimli konuşuyordu ama şuanki sinirimle onu parçalayabilirdim.


"Ben bu kızla aynı ortamda durmam. Ya onu kendi evrenine gönderirsiniz ya da beni."


Araya Göktuğ girdi. 


"Böyle birşey asla olmayacak."


Ayağa kalktım. 


"Ozaman o kız buradan gidiyor."


"Otur yerine Asel." Karşımdaki adam oldukça sakindi.


"Yarın eğitime geldiğimde o kız burada olmayacak."


Onları arkamda bırakarak odadan çıktım.


Ben neler yaşamıştım öyle?


Değişik insanların eline düşmüştüm hatta tecavüz ediliyordum. Onlarda çok acımasızdı.ve yıllar önce aynı yurtta kaldığım kızla karşı karşıyaydım. Ve o hiç değişmemişti hâlâ çok acımasızdı. İnsanlar kırıcıydı karşısındakinin üzüleceğini bile bile yapardı bazı şeyleri onu kırmak için yapardı. Bu insanların acıma duygusu yoktu işte. Vicdan azabı nedir onu bile bilmezlerdi.


Kendimi uçurumun kenarında bulmuştum. Ayaklarım beni buraya getirmişti. Tek huzurlu olan yere...


Uçurumun kenarına oturdum. Yine düşünmeye başladım. Fakat düşüncelerimi bir ses bozdu.


"Asel?"


"Bartu sen niye geldin buraya?"


"Herşeyi öğrenmek için."


"Öğreneceğin birşey yok." Sevdiği kızın bu kadar acımasız oluşu onu bozguna uğratmış olmalıydı.


Yanıma gelip oturdu. 


"Öğreneceğim çok şey var Asel." Sesi kısık çıkıyordu. Tekrardan konuşmaya başladı "Onu nereden tanıyorsun? Sana ne yaptı?"


Herşeyi anlatmaktan başka bir şansım yoktu.

                                 ...


Olanları baştan sona anlatmıştım. Kafasında tek bir ipucu işareti bile yoktu.

Ama anlattığım şeyler ile Bartu büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı.


"Şuan ona karşı ne hissediyorsun Bartu?" Merakla sorduğum soruya karşılık kafasını olumsuz şekilde salladı.


"Bilmiyorum Asel. Çok yanlış bir kişiye aşık olmuşum."


"Kalp bu Bartu kime aşık olacağını bilemezsin." Dedim onu teselli etmeye çalışıyordum. "Ben şimdi evime gidip dinleneceğim sende dinlen olur mu?"


Başını tamam şeklinde sallayıp. Ayağa kalktı ardından ben de kalktım.

                                ... 


Evime geldiğimde kendimi direkt duşa attım. Güzel sıcak bir duş iyi gelirdi. Kendimi sıcak suyun altına attığımda yaşadığım tüm şeyleri unuttum. Tabii kısa bir süreliğine.


Duştan çıktığımda üzerime günlük birşeyler geçirip saçlarıma bir havlu doladım ve aşağı indim. Kendime kahve yapmak için mutfağa yöneldiğim sırada kapı çaldı. Bana kim gelmiş olabilir ki?


Kapıyı açtığımda buraya ilk geldiğim gün ki dev adam elinde kocaman bir buketle karşımda duruyordu. Kaşlarımı çatarak bukete baktım iyide bunun içinde çiçek yerine kitap vardı!


"Ben dev değilim Asel hanım." Adamın sesi buz gibi çıkıyordu.


Dediği şeyi es geçerek elindeki buketi gösterdim. "Bunu kim aldı bana?"


"Göktuğ bey."


Sürprizi bu muydu? Kendini çoktan affedilmiş bilsin.


Adamın elindeki buketi aldım yüzümü kapatmıştı bu şey.


"Teşekkürler dev adam sen gidebilirsin."


Kapıyı adamın yüzüne kapatıp dans edip şarkı söyleyerek koltuğa doğru ilerledim.

"Alla beni pulla beni al koynuna yâr"


"Gözüm senden başkasını görmez oldu yâr"


"Gönlüm senden bir şey ister nasıl desem yâr?"


"Alla beni pulla beni al koynuna yâr... "


"Kalbini nasıl kazanacağımı çok iyi biliyorum."


Duyduğum sesle yerimde kalakaldım. İyi alıştı ama bu da ha.


Loading...
0%