@naz_2606
|
Oy verip yorum yapmayı unutmayınn. Arkaşlarınıza önerirseniz çok sevinirim. "Evime iznim olmadan girme!" Dediğim şeyi umursamadan elimdeki buketi aldı. "Yüzünü kapatmasın." Deyip göz kırptı. Derin bir nefes alıp koltuğa oturdum o da hemen karşımdaki koltuğa oturup buketi yanına koydu. Gözlerimin içine bakarak konuştu. "Aklında dönen o soruları sor." Ne dediğini anlayamamıştım çünkü gözleri beni içine çekiyordu. Birşey içmeden sarhoş olmak bu demekti galiba. Gülerek konuşmaya başladı. "Birilerini sarhoş etmişim." Dediği şey ile kendime geldim. Konuyu dağıtmak amacıyla boğazımı temizledim. "Ben sorularımı sorayım madem. Oradaki insanlar da neyin nesiydi?" Derin bir nefes aldı. "Siyah gezegen tarafından mutasyona uğradılar." Kaşlarımı çattım. İnsanlar nasıl bu kadar acımasız olabiliyorlardı? Aynı şeyler kendilerine yapılsaydı nasıl hissederlerdi? "Neden burada yaşamak yerine orada yaşıyorlar? Onlarında burada yaşaması gerekiyor. Size çok kızgınlar." Bana saldıran insanları koruyordum çünkü onların korunmaya ihtiyacı vardı. Bana kötü davranma sebepleri kendilerince doğruydu. "Denemedik mi sanıyorsun? Onlarla yaşamayı denedik onları dışlamadık ama olmadı. Onlar artık bizim gibi değillerdi." Üzülüyordum onlar için çok üzülüyordum. Haketmemişlerdi bu olanları. Gözüm saate kaydı. 07:30'u gösteriyordu üstümde günün yorgunluğu ve halsizliği vardı. Ayağa kalkıp karşımdaki adama kapıyı gösterdim. Demek istediğim şeyi anlamış olmalı ki ayağa kalktı. "Görüşmek üzere fındık burun." Ağzımın içinde mırıldandım. "Görüşmemek üzere." Evden çıktığında kitap buketini alıp hemen odama çıktım. Buketi yatağa koyup. Sıcak bir duş almak için banyoya girdim. Saçlarıma havluyu dolarken banyonun aynasından kendime baktım. Yaşadıklarımın hüznü halsizliği vardı. Çocukluğumdan beri mutlu olamamıştım. Sevmemişti kimse beni basamamıştı kimse beni bağrına. Kabullenememişlerdi beni. Ama ben tüm bu yaşadıklarıma rağmen dimdik ayakta durmuştum. Hayatıma yaşadığım şeylere meydan okumuştum. kimse beni sevmemişti ama ben kendimi sevmiştim. Kimse beni kabullenmemişti ama ben kendimi kabul etmiştim. En önemlisi bu değil miydi zaten? İnsanın kendine olan sevgisi? Kendimiz ile barışık olamazsak bu hayatta kaybeden taraf olurduk. Banyoda çok durduğumu fark edince kendime bakmayı kesip odama geçtim. Yatağın üzerindeki buketi alıp içindeki kitapları çıkarttım. Hepsini özenle kitaplığa yerleştirdim. Hepsini okumak için sabırsızlanıyordum. Banyodan tarağımı almak için yeltenmiştim ki karşı balkondaki adamı görünce durdum. Elinde kahve bardağı ile oturmuş gökyüzünü izliyordu. Kafamı omzuma eğdim. Cidden yakışıklıydı bütün erkeklere taş çıkaracak bir yakışıklılığı vardı. Kendine gel Asel! Hızlı adımlarla banyoya gidip tarağımı alıp odama tekrardan geçtim. Saçlarımı taramaya başladığımda gözüm hep balkona kayıyordu. Tarama işlemim bitince. Şort ve crop giyip ben de balkona çıktım. Amacım sadece temiz hava almaktı. Zaten başka ne amacım olabilirdi ki yani. Sandalyeye oturup karşı balkonda kahve içen adamı izlemeye başladım. Keşke ben de onu tanıyabilseydim. Keşke kendini tanımama izin verseydi. Keşke o da benim gibi açık bir kart olsaydı. Göz göze geldiğimiz de yakalanmış gibi hissediyordum. Gülümseyip göz kırptı. Ardından içeriye girdi. Siz göz kırpmayın Göktuğ bey bir arkadaş eriyip bitiyormuşta. O içeriye girdikten sonra ben de yarım saat kadar oturmuştum. Uykusuzluktan gözlerim kapanırken hemen içeriye girdim. Gözlerim saate kaydı 09:45'i gösteriyordu. Üzerime rahat pijamalar geçirip yatağa girdim. "Onun gözlerine sadece ben bakabilirim." Kulağımda yankılanan ses ve gözümün önüne gelen manzara ile yataktan kaltım. Göktuğ gerçekten demiş miydi bunu? O an nasıl duymamıştım? Neler oluyordu? Bu adam bana neden bu kadar yakındı? Kalpsiz adam uykumu kaçırmıştı! Ben şimdi ne yapacaktım? Aklıma gelen yaramazlık ile hemen yataktan kalktım. Üzerimdeki pijamalarımı çıkarıp günlük birşeyler giydim. Koşarak merdivenlerden aşağı indim. Verdiğim bir söz vardı ve tutmalıydım değil mi? Bahçeye çıkıp karşımdaki koca eve baktım. Yavaş adımlarla yürümeye başladım. Bahçeden çıkıp onun kapısının önünde durdum. Sadece ona tatlı yapacağımı söyleyeceğim sorun yok kötü birşey yapmıyorum. Cesaretle demir kapıyı ittim. Şansıma açıldı. Veya bilerek açık bıraktı. Adımlarımı hızlandırıp kapının önüne geldim. Ve zile bastım. Çok beklemeden kapı açıldı. Beni gördüğüne şaşırmamış gibi bir hali vardı. Sanki benim geleceğimi bekliyordu. Sonuçta bu saatte hangi kız Göktuğ'un evine gelirdi ki? "Bir sorun mu var Asel?" Soğuk sesi tüylerimi ürpertmişti. "A şey." Ben ne diyecektim ya? "Ne?" Karşımdaki adam gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Sanki çok komikti. "Sana bir tatlı sözüm vardı." Tek kaşını havaya kaldırdı. "Bu saatte tatlı mı yiyeceğiz?" "Evet beni izlemiyor muydun? Geceleri uyuyamadığım da yapardım. Haa ama diyorsan benim uykum var bu saatte tatlı yiyemem ben sadece kendime yaparım." Şirin şirin gülümsedim. "Tabii ki de öyle birşey demeyeceğim." İşte bu be. Kapıyı sonuna kadar açıp eliyle işaret ederek geç dedi. İçeriye geçip Amerikan mutfağa yöneldim. Göktuğ kendine bar sandalyelerinden birini çekip oturdu. Malzemelerin yerini sorup hepsini tezgahın üstüne koydum. Hemen bir önlük alıp taktım. Malzemelerin hepsini bir kaba koydum. Hamuru hazır olunca başka bir kaba aktarıp fırına koydum. "Evet tatlı bir yirmi dakikaya falan olur." Beni onaylayıp yanındaki sandalyeyi oturmam için çekti. "Tatlıyı yerken film izlemeye ne dersin?" "Olur." Tereddüt etmeden evet demiştim. Yüzünü incelemeye başladım. "Onun gözlerine sadece ben bakabilirim."Neden böyle birşey demişti? Ona sormalı mıydım? Daha yeni tanıdığım bir adam neden böyle sözler kullanıyordu? O bizi bir yıldır tanıyor Asel. Doğruydu. Beni bir yıldır tanıyordu yoksa bana karşı hislerimi vardı? "Ama bizden olmaz." Bunu diyen bir kişinin hisleri olamaz. "Beni izlemen bittiyse tatlıları tabağa koyabiliriz." Duyduğum ses ile kendime geldim. Yirmi dakikadır onu izliyor olamazdım utancımdan şuracığa bayılmazdım umarım. "Ben seni izlemiyordum gözüm dalmış." Kendimi korumaya çalıştım. Ağzının içinde mırıldandı. "Öyledir." Ayağa kalkıp dolaptan tabak çıkardı. Ben de kendimi silkeleyip ayağa kalktım. Kendime gelmeliydim! Kabı çıkaracağım sırada Göktuğ konuştu. "Eğer bir bez ile çıkarmayı planlamıyorsan elin yanabilir." Başımı sallayarak. "Doğru." Dedim. Benim şu halimi gören ne derdi acaba? Bu kız bu oğlana aşık der Aselciğim. Ben ona aşık değilim. Ben aşığın halinden anlarım. Belki de ben aşık olmuştum, yirmi üç yıldır kendimi hiçbir erkeğe yakın hissetmemiştim hiç aşık olmamıştım ama onu gördüğümde ısınmıştım ona ama hep sinirliydim ona karşı ama içimde bir his vardı. Tatlıyı tabaklara koyup koltuğa geçtik. "Ne tür filmler izlemeyi seversin?" Ben film izlemeyi sevmezdim ama neyse. "Romantik olabilir." Yüzünü buruşturdu. "Tatlı pembe filmler. " "Sen ne tür seversin?" Diye sordum tek kaşımı kaldırarak. "Korku." Ne bekliyordum ki? "Tamam o zaman korku filmi aç. " Gülerek. "Korkudan bana sarılmaya falan kalkmazsan açarım." "Çok komiksin. Tabii ki de korkmam." Kesinlikle korkmayız. The exorcist adlı bir film açtı. Korkmalı mıyız? Biz korkmayız iç ses. Filmin başlarındaydık. Normal bir filmdi. "Bunun korku filmi olduğuna emin miyiz?" "Daha yeni başlıyor Asel." Deyip göz kırptı. Korkunç olacağını ve korkacağımı sanmıyordum. ... Filmin elli sekizinci dakikasındaydık elime aldığım yastığı sıkıyordum. Evet korkuyordum! Ama belli etmemeliydim. Kadının arkasında beliren kızı görünce gözlerimi kapatıp nas suresini okumaya başladım. Allah korusun musallat falan olurlardı. Koluma dokunulan el ile çığlık atıp geriye çekildim. Gözlerimi açmaya korkuyordum. Ya karşımızda o kız varsa? Gülerek konuşan adamın sesini duydum. "Asel korkmadığına emin misin?" Gözlerimi açtığımda karşımda Göktuğ'u gördüğüme binlerce kez dua ediyordum. Bilmiş bilmiş konuşmaya başladım. "Korkmadım sadece içimden sure okuyordum." Daha çok gülmeye başladı. Lütfen siz gülmeyin Göktuğ bey eriyip bitiyoruz biz. "Niçin sure okuyorsun?" Tek kaşımı havaya kaldırdım. "Musallat mı olsunlar." "Sen gerçekten delisin." "Teşekkürler." Filmin ilerleyen bölümlerinde korkudan altıma yapmamak için kendimi zor tutuyordum. Ağzımın içinde mırıldandım. "İçine birşey girdi kesin." Sus çağırma şunları. Yanımdaki adamın güldüğünü duydum. Komik olan neydi? ... Sabah gözlerimi açtığımda burnuma vanilya kokusu geliyordu. VANİLYA KOKUSU MU? Sarhoş falan da olmadık aslında ama. Yataktan kalktığımda kendi odamda olmadığımı gördüm. Sinirle kapıya yöneldim ve merdivenlerden inmeye başladım. Koltukta oturmuş kahve içen adamı görünce kaşlarımı çattım. Kahvesini bırakıp konuşmaya başladı. "Eğitimin başlamasına yirmi dakika var hazırlansan iyi olur." "Beni karşı eve götürmek bu kadar zor muydu? Veya neden beni uyandırmak yerine kendi yatağına yatırdın?" Gülmeye başladığında koltukta olan yastığı ona atmıştım ama tek eliyle yastığı yakalayıp kolunun altına koydu. "Seni kendi yatağıma yatırmaya meraklı değilim Asel. Uyandırdığımda korkudan "Korkuyorum Göktuğ beni yalnız bırakma " Dediğin için kendi yatağıma yatırmak zorunda kaldım." Gözlerimi kocaman açtım. "Ben mi dedim bunları?" "Evet." "Yalan söylüyorsun ben böyle birşey demem." "Yalan söylemeyi sevmem fındık burun." Utancımdan yanaklarımın kızarmaya başladığına emindim gözlerimi ondan kaçırmaya çalışıyordum. Boğazımı temizleyip konuşmaya başladım. "Tamam korkmuş olabilirim." Parmağımla gösterip. "Birazcık." Hemen evime gitmek için bir bahane uydurdum. "Neyse ben gideyim eğitimin başlamasına az kalmış sonuçta. Geç kalmayayım değil mi?" "Tabii sen geç kalmayı hiç sevmezsin o yüzden giyin." Onayı aldıktan sonra aceleci bir tavırla evden çıktım. Ellerimle yüzüme hava yapıyordum çok utanmıştım. Koşarak evime girdim. Hani korku filminden korkmazdık lan. Korktuk valla hem de çok pis korktuk. Dolabı açıp siyah rahat bir şort ve sıfır kollu bir crop çıkardım. Üstümü giyindikten sonra saçımı özenle bağlayıp evden çıktım. Bahçeme doğru giren asistanımı gördüm. Bu kadında hiç sıkılmadan bıkmadan beni uyandırmaya geliyor. Zor iş azizim. "Bugün erkencisiniz Asel hanım. Siz şuanda uyuyor olmalıydınız." Yüzümü buruşturarak. "Bir kalpsiz ben de uyku falan bırakmadı." Kadın gülmeye başladı. "O kalpsiz eğitmeniniz mi?" Başımı evet şeklinde salladım. Kadın yürümeye başlayınca onu takip ettim. "Bu telefon ve kredi kartları sizin." Bana doğru uzatılan şeyleri aldım. "Kredi kartlarına her ay maaşınız yatırılacak." Maaş mı? "Bu maaş ne kadar?" "80.000 efendim. Ama sizin yaşadığınız yerden daha yüksek bir fiyat bu burada para birimleri farklı. " Kadının söylediği mevla ile nefesim kesildi. Yani bir de benim yaşadığım yerden saha yüksek bir miktarmış. "Vay anasını. Diğer evrende çalışmaktan götüm çıkıyordu aldığım maaş yetmiyordu. Şimdi sadece eğitimlere geliyorum aldığım maaşa bak." Kederle iç çektim. "Eğitim bitince ben ne yapacağım?" Kadın konuşmaya başladı. "Yine maaş alacaksınız." Kaşlarımı çattım. "Anlamadım?" "Toplantıda bunu konuşmadınız mı? Eğitim bittiğinde yine maaş alacaksınız ayrıca isteyen kendi evrenine gidecek isteyen burada kalacak." Bu kulaklar neler duyuyordu öyle? Neşeyle konuştum. "O zaman ben buraya iyi ki gelmişim." Kadın sıkıntılı bir nefes verdi. "Yaşayacağınız daha bir çok olay var Asel hanım. O olayları yaşadığınız da keşke buraya gelmeseydim diyeceksiniz." Kadının dediği şeyler tüylerimi ürpertmişti. İçime bir sıkıntı düştü. Çok mu kötü şeyler yaşayacaktım? "Evrenleri kurtarmak için evet." Yine zihnimi okuyan kadına yeter ama der gibi baktım. Kadın gülerek yola devam etti. Eğitim alanına geldiğimizde istemeyerek içeri girdim. Beni gören Bartu konuşmaya başladı. "Erkencisin Asel. Gözlerimi yaşarttın vallahi." "Çok komiksin Bartu." Deyip gözlerimi devirdim. Gördüğüm manzara ile gözlerimi büyüttüm. Leyla cidden yoktu! Onun yerinde başka biri vardı. Koşarak yeni gelen kıza sarıldım. "Seni görünce gözüm gönlüm açıldı nutkum tutuldu. O aptalın yerinde sen olunca buranın bir havası değişmiş." Yazık kız neye uğradığına şaşırdı. Kızdan ayrılıp elimi uzattım. "Ben Asel." Kız korkuyla elimi tuttu. Yazık benden korktu. "Ben de Eylül." Kızın yanaklarını sıktım. "Çok tatlısın ya." Bartu omzumdan tutup beni yerime geçirdi. "Kızı rahat bıraksana." Bartu'nun Leyla'dan hoşlandığı gelince aklıma ona da sarıldım. "Üzülme Bartu o Leyla cadısı seni haketmiyordu." Sessizce. "Sen Eylül ile daha çok yakışıyorsun." Bartu beni iterek. "Ne diyorsun kızım sen? Leyla umurumda bile değil." Dedi. "Hah şöyle." Gözlerimle Eylül'ü gösterdim. "Sen yoluna bak." Kafama bir tane indirdiğinde bağırdım. "Öcümü çok fena alacağım." Karşımda duran adam soğuk ve asık suratla bana bakıyordu. Suratsız! Acaba az önce dediğimiz şeyi duydumu? Tek kaşımı kaldırdım. "Dediğim şeyi duydunmu?" "Eğitim sırasında çip takmıyorum." Rahat bir nefes verdim. "Güzel." Bartu'nun eğitmeni konuşmaya başladı "Herkes tamamsa eğitime başlayalım." Göktuğ'a döndüm. "O kadının ismi ne?" "Çok mu merak ediyorsun?" E tabii ki de. "Evet." "Biraz daha merak et o zaman." Gıcık! Herkes merdivenleri çıkmaya başlayınca ben de istemeyerek yürüdüm. "Bugün de beni çok dövecek misin?" Dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. "Sana bağlı." Bana bağlıysa bu adam beni öldürür. Arkamı dönerek koşmaya başladım. "Nereye gittiğini sanıyorsun Asel?" "Evime gidiyorum çünkü ölmek istemiyorum." Kapıdaki bekçi beni durdurdu. Göktuğ bağırarak. "Çıkmasına izin verme." Dedi. "Lütfen çıkayım yoksa bu kalpsiz beni öldürecek." Adam kaşlarını çattı. "Lütfen eğitmeninizin yanına gidin." Acımasızlar! "Aaa benim ilaçlarım vardı onu alıp geleyim." Kapıya doğru yürüdüm. Adam salak mı Asel? "Efendim lütfen gidin." Dudaklarımı büzdüğümde adamın yüzünde mimik oynamamıştı. Durumu kabullenip yavaş yavaş yürümeye başladım. "Hızlan Asel." "Yorgunum ama ben." Yanıma geleceği esnada hızlandım. "Tamam tamam geliyorum." Spor salonuna çıktığımızda herkes işinin başına koyulmuştu. Yerimi aldığımda eğitmenim de karşımda durdu. Ayvayı yedik Asel. Hiç vakit kaybetmeden başladım bugün dayak yemeye niyetim yoktu. Posizyonumu aldım ve yumruğumu yüzüne geçirdim. "Hızlısın." "Öyleyimdir." Diye kendimle övündüm. Karnıma yediğim tekme ile kendimi yerde buldum. Çok acıdı! Hiç vakit kaybetmeden ayağa kalktım. Tam o sırada yine tekme attı ama yere eğilerek kurtulmuştum. "İyi gidiyorsun." Ama benim egom tavan yapıyor lütfen. Yumruğumu yüzüne geçireceğim sırada tuttu ve benim yerime o yumruk attı. "Burnum." Diye inledim. Cidden açımıştı. "Durma devam et." Kanayan burnumu sildim. İntikamımı almalıydım değil mi? Ani bir hızla bacak arasına tekme attım. "Durma devam et." Dedim alayla. Karnıma yediğim ikinci bir tekmeyle yine kendimi yerde buldum. Karnımı tutarak konuşmaya başladım. "Bu çok acıttı." Elini uzatan adama baktım. Tereddüt etmeden elini tuttum. Ama bana güvenmemeliydi. Ani bir hareketle elini belinde bağladım. "Bugün beni fazla etkiliyorsun." "Buna sevindim." Yine vanilya kokusu burnumu dolduruyordu. "Elimi bırakmayı düşünüyor musun?" Elini bırakıp önüne geçtim. Yine aynı pozisyonu aldık. Yüzüme tekrar bir yumruk atacağı sırada yumruğunu tuttum ama diğer eliyle işini halletmişti. Burnumdan tekrardan kanlar akarken inledim. Bu adamda acıma duygusu yok. Aradan yarım saat ya geçmiş ya geçmemiştir yanıma gelip konuşmaya başladı "Bugünlük bu kadar yeter." "Bana acıyıp beni bıraktığınız için çok teşekkür ederim Göktuğ bey." Gülerek. "Ne demek Asel hanım." Dedi. Göktuğ'un yanından ayrılıp dolaba gidip bir peçete aldım ve burnuma tuttum. Yanıma gelen kıza baktım halime şükrediyordum. Burnu kanıyordu dudağı ve kaşı patlamıştı. Hemen bir peçete çıkardım ve burnuna tuttum. "Çok kötü görünüyorsun." Dedim. Gülerek konuştu. "Bu kadar açık sözlü olma." Peçeteyi ona verip yemekhaneye indim. Kendime bir şeyler alıp boş bir masaya geçtim. "Oturabilir miyim?" Dedi Bartu. Başımı evet şeklinde salladım. Boş olan bir masaya geçen Eylül'ü yanımıza çağırdım. Bartu ile arasını yapmalıydım. "İlk günün nasıl geçti?" Diye sordum yapmacık bir gülümsemeyle. "Yorucu." Dedi yüzünü göstererek. Bartu ne yapmaya çalıştığımı anlayınca masadan kalktı. "Ben doydum size afiyet olsun." Şu güzelim kızı kaçırıyordu. Eylül'ün ağzından laf almaya çalıştım. "Etkilendiğin biri oldu mu?" "Nasıl yani?" Salak ayağına mı yatıyordu? "Erkeklerden diyorum hoşlandığın biri oldu mu?" "Eğitmenim fazlasıyla yakışıklı." Hadi be! Kara kaşlı çocukla arasını nasıl yapacağım şimdi? "Sence az önce masada oturan kişi Merve'ye çok değişik bakmıyor mu? Aşıkmış gibi." Merve de kimdi? "Merve kim?" "Sarı bir oğlan varya onun eğitmeni. " "Sen ne ara isimlerini öğrendin?" Bartu'ya bak sen çapkın şey Leyla gidince hemen yerine birini bulmuş. "Yanlarına gidip sordum." Dedi omuzlarını kaldırıo indirirken. "Cidden sosyal birisin. Dünyala... A şey Bartu'nun yani az önce masada oturan kişinin eğitmeninin ismi neydi?" "Aslı ve benim eğitmenimin adıda Murat." Anladım dermiş gibi başımı salladım. Keyifle kahvemden bir yudum aldım. "Madem öyle seni Murat ile Bartu'yu da Merve ile arasını yapacağız." Gülmeye başladı. "Delisin." Bize ne zaman deli demekten vazgeçecekler? Yemekhaneye giren sarı çocuğu gördüm kolu sargılıydı. Leyla onu vurmuştu aptal kız. .... Eylül masadan kalktı. "Mola bitti. " Bu kızı sevmeye başlamıştım. Ben de ayağa kalkıp eğitim alanına gittik. Saçlarımı geriye atıp eğitmenimin yanına gittim. Aslı konuşmaya başladı. "Herkes tam olduğuna göre başlayalım." Neden hep bu kadın konuşuyordu? Eğitmenimin bana uzattığı silahı aldım. Bu sefer karşımızda cansız mankenler vardı vücudundaki belli yerleri çizmişlerdi. Silahı sağ elime alıp ateş ettim. Hadi ama mankeni kolundan vurmayı nasıl başarmıştım? "Eğer saldırı anında birini kolundan vurursan fazla etki etmez. Bu yüzden koluna odaklanma." O an onu düşünemezdim ama neyse. "Tamam." Dedim başımı sallayarak. Ateş ettiğimde yine koluna dek gelmişti. Göktuğ yanıma gelip belimden tuttu ve elimden tutarak silahı sağa kaydırdı. Hadi ama bu vanilya kokusu beni mayıştırıyordu. Benden habersiz kelimeler ağzımdan döküldü. "Kokun neden bu kadar etkileyici?" "Hmm... Kokumu etkileyici mi buluyorsun?" Kendime gelip kelimeleri toplamaya çalıştım. "Şey yani ben bulmuyorum birden öyle dedim etkileyici değil kokun." Neden konuşmayı yeni öğrenen bebekler gibi konuşuyorsun gerizekalı. "Ha yani ağzın senden bağımsız mı konuştu?" "Evet öyle öyle oldu yoksa senin kokun beni niye etkilesin?" "O zaman o ağzına eğitim vermelisin içinden geçenleri dışına vurmasın." Dedi etkileyici bir ses tonuyla. KENDİNE GEL ASEL! Sesi etkileyici falan değil. "İçimden öyle birşey geçmiyordu." İnkar etmeye devam ediyordum. Gülerek. "Öyledir." "Biz eğitimimize devam edelim." Ateş ettiğimde mankeni karnından vurdum. Şükür bu sefer koluna dek gelmedi. Arkamdaki adam çekildi ve konuşmaya başladı "şimdi kalbini vurmayı dene." Denemekle kalmam inşaAllah. Dikkatlice vurmaya çalıştım ve ateş ettim. "Kalbinden vurdum." Diye bağırdım. Herkes bana bakmaya başladı. Eylül dudaklarını büzerek konuşmaya başladı. "Asel bana da öğret." "Senin yakışıklı eğitmenin halleder onu." Deyip göz kırptım. Dediğim şeyi anlamış olmalı ki yanakları kızardı. ... "Bugün fazlasıyla iyiydin." Dedi gururla karşımdaki adam. "Ben her zaman iyiyim. Gidebilir miyim artık?" "Evet gidebilirsin." Mutlulukla eğitim alanından çıktım. "Asel hanım." Asistanım yanıma aceleyle geldi. "Bir sorun mu var?" Dedim endişeyle. "Evet var! Hemen hazırlanmalısınız ekipçe piknik yapmaya gideceksiniz eğitmeniniz sizi alacak." "Bu şimdi mi söylenir?" "Benimde şimdi haberim oldu efendim." "Tamam teşekkürler." Koşarak evime gitmeye başladım. Hemen hazırlanırdım herhalde. Eve geldiğimde dolabımda ki en tatlı elbiseyi aldım. Beyaz bir elbiseydi. Altına da beyaz kalın topuklu bir sandalet.  Dolaptan bir kurdele bulup saçıma taktım. Sandığımdan daha hızlı hazırlanmıştım. Merdivenlerden hızlıca inmeye başladım. Evden çıktığımda üstü açık bir spor araba evimin önünde duruyordu. Arabanın içindeki adama baktım. Benim aksime simsiyah giyinmişti. Kol kaslarını ortaya çıkaran t-shirt ona çok yakışmıştı. Arabaya binmeyi düşünüyor musun Asel? Kapıyı açıp arabaya bindim. Bu araba bir harikaydı. "Ben de arabamı harika buluyorum." Gözlerimi devirdim. |
0% |