Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. Bölüm: Acımasız Evren

@naz_2606

Arka koltuğa baygın kızı yatırırken elimdeki kana bakıyordum. Kanatmışlardı onu, sevdiğim kızı kanatmışlardı. Ben de onları kanatacaktım. Bu da andım olsun.

                                               ... 

Bütün ekibe haber verip hepsini gittiğim hastaneye çağırdım. Ama tek Aslı gelememişti işi olduğunu söyleyip gelemeyeceğini söyledi. Asel'in vurulduğu gece ne işi olabilirdi?


telefonu alıp adamlarımdan birini aradım. "Yavuz Aslı'yı takibe al." Onayladığını anlatan mırıltılarını duyunca telefonu kapatıp karşımda yatan kıza baktım. Tüm masumluğuyla yatıyordu.


"Artık uyan güzelim." İçeriye giren Murat dediğim şeyi duyunca otuz iki diş sırıttı.


"Kim derdi Göktuğ'un bir kıza aşık olacağını."


"Kapat çeneni Murat."


Ağzına fermuar çekip sustuğunu belli etti. Elindeki sandviçi uzattı.


Asel bu haldeyken hiçbirşey yiyemezdim. "Aç değilim."


"Birşeyler yemelisin."


"Aç değilim dedim Murat." Sinirimi başkalarından çıkarıyordum.


"Aşk sana yaramamış."


Ters bir bakış attığımda susup karşımdaki koltuğa oturdu. Şüphelerimden ona da bahsetmeliydim.


"Sence Asel'in vurulduğu gece Aslı'nın ne işi olabilir?" Dediğim şeyi anlamış gibi kaşlarını çattı.


"Saçmala Göktuğ."


"Neden olmasın Murat?"


Böyle şeyleri birçok kez yaşamıştık.


"Saçmalıyorsun. Aşkından gözün hiçbirşey görmüyor."


Sinirlenmişti Aslı'yı böyle birşey ile suçladığım için bana kızıyordu. Ama haklı çıkabilirdim. Sonuçta Aslı'nın bir kaç açığını yakalamıştım. Ama elimde kanıt olmadığı için hiçbir etki etmiyordu. Ama bu sefer onu yakalayabilirdim.


"Tamam Murat sakin ol. Unut bu konuyu." Sadece başını tamam şeklinde salladı.


Gözlerim Asel'e kaydı. Artık uyanmalıydı çünkü bu kadar kısa sürede bile onun yokluğuna dayanamıyordum. Hele karşımda savunmasız güçsüz bir şekilde yattığını görünce kalbim paramparça oluyordu.


Murat bu sefer işi dalgaya vermeyip konuştu. "Gözlerinden bile ne kadar aşık olduğun belli oluyor. Bu kadar mı tutuldun sen bu kıza?"


"Onun mavi gözlerine kim tutulmaz ki?"


Ağzının içinde mırıldanmaya başladı.


"Aşıksın dırıırı aşıksın dırıırı aşıksın dırıırı sen aşıksın arkadaş."


"Ben senin o kulak tırmalayıcı sesini duymak zorunda mıyım?"


Dediklerimi duymazdan gelip hâlâ şarkı söylüyordu.


Sinirle yanımdaki şu şişesini alıp kafasına fırlattım.


Kafasını tutup bağırdı. "Allah belanı versin Göktuğ. Her seferinde beni yaralıyorsun."


"Beni sinir etme o zaman."


Yüzünü buruşturdu. "Seni sinir etmeye gerek yok çünkü sen doğuştan sinirlisin."


Haklılık payı vardı.


Hışımla ayağa kalkıp odadan çıktı.


Asel


Gözlerimi açtığımda başımda dikilen Eylül'ü gördüm. Başım cidden çok ağrıyordu elimi yorgunlukla kaldırıp başıma koydum. Eylül bir çığlık koparınca yüzümü buruşturdum.


"Uyandı."


Bu gerizekalıya bağırmaması gerektiğini biri öğretmeliydi.


Merve derin bir nefes aldı. "Allah'ım şükürler olsun."


Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Burası neresiydi?


"Dışarı çıkın." Soğuk sesini duyduğum adama baktım. Gözlerinde anlayamadığım bir duygu vardı. Sinirliydi ama neden? Birazda hüzün vardı o kahve harelerinde. Sorun neydi?


Göktuğ'u duyan herkes dışarı çıktı. Odada yalnız kalmıştık. Sandalyeyi yanıma çekti. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.


"Kendini nasıl hissediyorsun?"


Doğruyu söylemem gerekirse berbat hissediyordum. Ama yalan iliklerime kadar işlediği için doğruyu söylemeyi tercih etmiyordum. "İyiyim."


"Yalan söylenmesinden hoşlanmam."


Gözlerimi devirdim. "Berbatım Göktuğ oldu mu? Bir günün içinde iki kez dövüldüm nasıl iyi hissedeyim ki?"


Sıkıntılı bir nefes verdi. Kendini suçluyor gibiydi. Gözleri bana hiç bakmadığı gibi bakıyordu. Fakat anlamdıramıyordum gözlerindeki o duyguyu anlamdıramıyordum.


"Sana yaptıklarının daha kötüsünü yapacağım onlara ölmek için bana yalvaracaklar."


Dediği şeyler ile gözlerim ışıldadı. Beni önemsiyor muydu? Benim için endişelenmişti de değil mi? Bunu yapacağından emindim.


Ayağa kalktığında gözlerim onu takip ediyordu.


"Bu konuyla ilgili konuşmalıyız."


Başımı tamam şeklinde salladım. Kapıyı açıp dışarıdakileri çağırdı. İlk içeriye giren Bartu oldu. Direkt yanıma geldi.


"Sana birşey oldu diye çok korktum oğlum."


Bilmiş bilmiş konuştum. "Ben her zaman kendimi korurum."


Gülerek saçlarımı karıştırdı. Merve yanıma geldiğinde kalbimde tarif edemediğim birşey oluştu. Kaşlarımı çattığımı Merve söyleyene kadar fark etmemiştim.


"Bir sorun mu var tatlım. Neden bana kaşlarını çatarak bakıyorsun?"


Yüzüme hemen sahte bir gülümseme kondurdum. "Hayır bir sorun yok. Sadece ağrım var ağrıdan dolayı çatıldı kaşlarım."


Yüzünde ki hüzünü saklayamadı. "Geçmiş olsun tatlım."


Gülümseyerek geçiştirdim. Ne oluyordu bana?


Herkes geçmiş olsun dileklerini iletdiğinde asıl konuya geldik. Göktuğ konuya girdi.


"Bunu sana yapan kişiye dair birşey gördünmü?"


Herşey bir bir aklıma geldi. Eylül gittikten sonra bahçeden sesler gelmişti.


Göktuğ "Asel?" Dediğinde.


Başımı salladım. "E-evet hatırlıyorum. Bir kadın bana 'Senden intikamımı çok kötü alacağım.' Dedi."Daha sonrasında ben ayağa kalktığımda biri kafama vurdu. Konuştuğu şeyleri duyabilmiştim yine bir kadın. 'Ne yapıyorsun sen? Herşeyi mahvedeceksin' dedi."


Ben Leyla'dan şüpheleniyordum ama o seslerden hiçbiri Leyla'ya ait değildi.


Murat ile Göktuğ aynı anda birbirine bakınca birşeyler döndüğünü anladım.


"Neler oluyor burada?" Dedim çatık kaşlarımla.


"Sonra konuşuruz Asel." Diyerek geçiştirdi Göktuğ.


Bartu birşeyleri anlamaya çalışarak. "Bir düşmanın var mı?" Dedi.


Ben çok iyi bir insadımdır ne düşmanı?


"Evet var. Leyla ama dün gece orada o yoktu. Ona ait bir ses yoktu." Aklımdakileri ortaya döktüm.


Murat başını olumsuz şekilde salladı. "Leyla kendi evrenine gitti. O olamaz."


Öyleyse kimdi? Benden ne istiyordu?


Göktuğ konuşmaya başladı. "Hiçbir zaman bir kişinin sesine odaklanmayın. Çünkü sesini değiştiriyor olabilir."


Bugünde birşey öğrendik.


Herkesten onaylayan mırıltılar çıktı.


"O zaman sen biraz dinlen tatlım." İlgili bir tavırla Konuşan Merve'yi onayladım.


Herkes odadan çıkmıştı ama Göktuğ hâlâ oturduğu yerde duruyordu.


Kaşlarımı çattım. "Sen neden çıkmadın?"


"Rahatsızmı oluyorsun?"


Oluyor muydum?


Hiç bozuntuya vermeden konuşmaya devam ettim. "Evet oluyorum."


Dudağının bir köşesi kıvrıldı. "O zaman hiç kalkmayacağım."


"Gıcık biri olduğunu şöylemiş miydim?"


İçeriye giren kadın konuşmamızı böldü.


"Yemek saatiniz geldi efendim."


Elindeki tepsiyi yanımda duran sehpaya koyup odadan çıktı. Hiç vakit kaybetmeden sehpanın üzerindekini alan Göktuğ'a baktım.


Gülerek. "Ne o çok mu acıktın?"


"Hayır sadece hasta birine yemek yedireceğim."


O bize hasta mı dedi? Biz turp gibiyiz aslanım.


"Kollarım sağlam kendim yerim."


"Sana inatçı biri olduğumu şöylemiş miydim?"


Yüzümü buruşturdum. Kurtuluşum yoktu.


Çorba dolu kaşığı uzattığında itiraz etmeden içtim. Bir yaramazlık yapıp konuşmaya başladım.


"Beni öyle görünce ne hissettin?"


"Hiçbirşey." Dedi o her zamanki soğuk tavrıyla.


Cidden hiçbirşey hissetmedimi?


"Doğru ben olsam ben de hissettmem." Bozuntuya vermemeye çalışıyordum.


Konuyu değiştirmeye çalıştım. "Ne zaman çıkıcağım bu yerden." Hastaneleri hiç sevmezdim.


"Doktor durumunun iyi olduğunu söyledi. Yarın taburcu oluyorsun."


Başımı tamam şeklinde salladım.


Çorbayı bitirdikten sonra sehpaya koyup yine aynı yerine oturdu.


Artık git be adam.


Gözlerim kendiliğinden kapanırken kendimi uykunun kollarına bıraktım.


Sonuçta o kadar dövüldük bir uykuyu hak ediyoruz.


Sabah gözlerimi açtığımda Göktuğ yerine Merve vardı.


"Günaydın tatlım. Kahvaltı yapacaksın hadi kalk."


Canım hiçbirşey yemek istemiyordu.


Başımı olumsuz şekilde salladım. "Birşey yemek istemiyorum tek isteğim evime gitmek."


"Ama iyileşmen için birşeyler yemen gerekiyor."


Yememekte ısrarcıydım. "Hayır istemiyorum."


Sıkıntılı bir nefes verdi. "Peki o zaman burada durmanında bir anlamı yok."


Sonunda evime gidecektim.

                                                ... 

Arabaya binmeme yardımcı olan Merve'ye minnet dolu bakışlar atıyordum.


Bence bizim evrenimizdeki insanlar kötü.


Göktuğ acaba neredeydi?


"Önemli bir işi olduğunu söyleyip gitti." Dedi Merve.


"Anladım. Teşekkürler." Zihnimi okumayı bırakmalıydılar!


Eve geldiğimizde Merve güzel bir kahvaltı hazırlamıştı.


Tabağıma zeytin koyarken ona baktım sanki benim annem gibiydi öyle davranıyordu.


"Neden bu kadar ilgilisin?"


Bunu sorduğumda yüzü asılmıştı kötü birşey mi söylemiştim?


Sanladyeye oturup sıkıntılı bir nefes verdi. "Ben on iki yaşımdayken annem vefat etti. O sırada da kardeşim sekiz yaşındaydı."


Boğazıma bir yumru oturmuştu.


"On iki yaşımda anne oldum ben gittim peçete sattım gittim sokaklarda dilendim. Ama kardeşime baktım. Peki sonra ne oldu biliyor musun Asel?"


Başımı hayır şeklinde salladım.


"Onu öldürdüler."


Gözlerimi fal taşı gibi açtım. Öldürdüler de ne demekti?


"K-kim öldürdü?"


Şuanda karşımda bir ruh hastası var gibi hissediyordum. Öyle bir güldü ki.


İşaret parmağını dudağına götürdü. "Şşt orası sır Asel."


Ürkmüştüm. Yani bu yüzden bu kadar ilgiliydi. Ölen kardeşine annelik yaptığı için herkese böyle davranıyordu.


Kahvaltı yaptıktan sonra hemen duşa girdim.


Üzerimi giyinip aynanın karşısına geçtim. Şuana kadar hiç kendime bakmamıştım. Gözlerimi korkuyla açtığımda çığlık attım. Odaya dalan Merve korkmuşa benziyordu.


Parmaklarımı aynanın üstünde gezdirdim. Gözlerim dolmuştu.


"Merve bu ben miyim?"


Burnumda tampon vardı. Gözüm şişmiş ve morarmıştı. Elmacık kemiğimde de morluk vardı. Kafamda ise bir sargı bezi.


Merve kahkaha attığında ben hâlâ aynaya bakıyordum.


Güzel benzetmişler bizi.


"Evdeki bütün aynaları kaldırmalıyız." Dedim.


"Saçmalama Asel." Dedi gülen kadın.


Saçmalamıyordum ki?


Komodinin üstündeki ilaçları alıp yanıma geldi.


"Bunları iç tatlım." Elindeki su dolu bardağıda elime tutuşturdu.


"Bunları içince ağrıların geçer birde güzel bir uyku çekersin."


Başımı tamam şeklinde salladığım da ilaçları içtim. Şuan tek istediğim dinlenmekti. Merve odadan çıkınca hemen yatağıma sokuldum.


"Anne?"


"Anne kitabımı bitirdim."


"Sana diyorum anne uyansana kitabı bitirdim ver artık sürprizimi ver."


"Neden bu kadar beyazsın ve neden buz gibisin? Üşüdün mü? Sana örtü getireyim."


"Annen öldü aselcik."


Çığlık atarak uyandığımda ter içinde kalmıştım. Nefes alışverişlerim hızlıydı. Ve korkuyordum...


Karşımda oturan adamı görünce kaşlarımı çattım. Ne işi vardı burada?


"Yine kâbus gördün." Dediğinde sesinde ki hüznü anlamdıramadım.


"Ne işin var burada?"


Üşüyordum.


"Merve ateşinin olduğunu söyledi. İşi olduğu için yanında kalamadı. Benden rica edip burada kalmamı istedi."


"Ben iyiyim gidebilirsin."


"İyi olduğundan emin misin?" Parmağıyla beni gösterdi. "Üşüdüğün için titriyorsun, sabahtan beri sayıklıyor ve ağlıyorsun. Üstelik seni uyandırmaya çalışıyorum ama uyanmıyorsun."


İyi değildim ama doğruyu söyleyecek kadar aptalda değildim.


"Artık bana o gece ne olduğunu anlat." Sabrının son damlasına gelmişti.


Dudaklarımı büzüp başıma her iki yana saklıyordum. "Anlatmak istemiyorum," Konuşurken dudaklarımdan hıçkırıklar firar ediyordu.


Göktuğ derin bir nefes alıp başını ellerinin arasına aldı.


Aklıma on üç yıl önce olan olay geliyordu.


on üç yıl önce


Annem Hatice teyzeden şeker isteyip gel dediğinde koşarak dışarı çıkmıştım. Zengin değildik orta gelirli de değildik. Biz çok fakirdik. Ama ben mutluydum çünkü yanımda annem vardı beni seven biri vardı neden mutlu olmayayım ki?


Hatice teyzenin kapısını çaldığımda yaşlı kadın. "Geliyorum." Diye bağırdı kapıyı açtığında beni gördüğüne sevinmiş gibiydi


Gülücükler saçarak. "Kuzum hoşgeldin."


"Hoşbuldum Hatice teyze. Annem şeker istedi." Dedim.


"Dur hemen geliyorum."


Hatice teyze kısa boylu ton ton biriydi kambur olduğu için onu kaplumbağaya benzetiyordum. Elindeki şeker ve bir bez bebek ile geldi.


"Bu annenin şekeri bu da senin bebeğin." Dedi elindeki oyuncağı uzatırken. Gözlerim ışıldamıştı oyuncağı görünce. Çünkü benim hiç oyuncağım olmamıştı.


"Teşekkürler Hatice teyze." Dedim ona tüm sevgimi sunarak.


Yanağından öptüm ve koşarak eve gittim.


"Anneee."


Annem koşarak yanıma geldi. Elimdeki bebeği uzattım.


"Hatice teyze bana oyuncak verdi."


"Birşey oldu sandım kızım."


Annem elimdeki şekeri alırken konuşmaya başladı.


"Bugün benimde sana bir sürprizim var bebeğim."


Gözlerimi büyüttüm. "Ne sürprizi?"


Eline ince bir kitap alıp bana uzattı. "Bu kitabı bitir ve ben de sana sürprizimi vereyim." Deyip göz kırptı. Elindeki kitabı kapıp odama gittim. Odam dediğime bakmayın sadece bir minder var. Ama ben bununla da mutluyum.

                                            ... 

Kitabı bitirdiğimde akşam olmuştu babam yine sarhoş bir hâlde eve gelmişti. Ve annemle odalarına girmişlerdi. Kitabı bitirdiğim için koşarak odalarına gittim. Ve içeri girdim. Annem eski yataklarında yatıyordu ve içeride babam yoktu.


"Anne?" Uyanmamıştı.


"Anne kitabımı bitirdim." Yine uyanmadı.


"Sana diyorum anne uyansana. Kitabımı bitirdim artık sürprizimi ver."


Yanına gidip kolunu dürttüm. Teni bembeyazdı ve soğuktu. Annem üşümüş müydü?


"Neden bu kadar beyazsın ve neden buz gibisin? Üşüdün mü? Sana örtü getireyim."


Arkamı döndüğümde sırıtarak bizi izleyen babamı gördüm.


Gülerek. "Annen öldü Aselcik."


Söylediği şey ile elimdeki kitap yere düştü. Annem ölmüş müydü? Gözümden akan bir damla yaşa engel olamamıştım.


"A-ama bana sürprizi vardı."


Dudaklarını büzdü. "Ne yazık ki annen sürprizini veremeyecek çünkü sen o odada kitabını okurken ben anneni burada nefessiz bıraktım."


Kaşlarımı çattım. Bağırarak. "Annem ölemez çünkü o beni yalnız bırakmaz."


Koşarak annemin yanına gittim ve sarsmaya başladım. Ağlıyordum. "Anne uyan."


Karşımdaki acımasız adam ise gülüyordu.


"Uyan anne." Öyle bir bağırmıştım ki boğazım acımıştı.


Sinirli adımlarla yanıma gelen adam sert bir tokat attı. "Sana onu öldürdüm diyorum."


Başımı olumsuz şekilde sallıyordum. "Hayır." Hızlı bir şekilde ayağa kalkıp koşarak evden çıktım. Deli gibi yağmur yağıyordu ve şimşek çakıyordu. Umurumda mıydı? Hayır değildi. Evimize en yakın olan eve geldim ve kapıyı yumruklamaya başladım.


Ağlayarak bağırıyordum. "Açın kapıyı yalvarırım açın."


Kapı açıldığında karı koca birlikte bana bakıyordu.


"Asel neden ağlıyorsun? Ne oldu?"


"Annem öldü. Babam annemi öldürdüğünü söylüyor. Annem uyanmıyor yardım edin." Diye bağırdım. Dediğim şeyleri duyan çift şaşkınlık ile birbirine baktı. Sonra koşarak evimize gittiler. Hepimiz sırılsıklamlık.

Bu gece yağmurlu havadan Şimşek'ten ölesiye korkmuştum...


Bu gece sürprizlerden nefret etmiştim...


Bu gece babamdan nefret etmiştim...


Bu gece benim için herşey soyutlanmıştı...


Ben bu gece annem ile ölmüştüm...


Komşular eve geldiğinde herşey için çok geç olduğunu anlamıştım. Hepsi ağlıyordu. Ya ben? Ben neden ağlayamıyordum? Bir köşeye geçmiş bacaklarımı karnıma çekip oturmuştum sadece olanları izliyordum.


Olanları duyan bütün mahalle eve gelmişti. Mahallenin erkekleri babamı alıp sokağa çıkarmış dövüyorlardı. Dövseler ne olacaktı? Onu döverek annemi geri getirebilecekler miydi?


Hatice teyze yanıma geldi. "Kızım?"


Ses vermiyordum. Konuşacak gücüm yoktu.


"Hadi Asel'im birşey de."


Ne diyebilirdim ki?


İçeriye giren sağlık ekiplerinin elinde siyah bir torba vardı. Annemi kucaklayıp o torbanın içine koydular. Annem gidiyordu...


Hatice teyzeye baktım.


Soğuk çıkan sesime engel olamadım. "Bugün küçük Asel öldü." Deyip evden çıktım.


Şimdiki zaman


Yatakta öylece yatıyordum Göktuğ hâlâ gitmemişti. Gözlerimden yaşlar akıyordu.


Yatakta oturur pozisyona gelip Göktuğ'a baktım. Elimin tersiyle göz yaşlarımı silip çatallaşmış sesimle konuşmaya başladım, "Eylül bana tavşan getirmişti."


"Kapıyı açık bıraktığımız için kaçmış."


Tekrardan ağlamaya başladım, "O da gitti."


Göktuğ ayağa kalkıp yatağımın ucuna oturdu. "İstersen başka bir tavşan daha alırız?"


Başıma tamam şeklinde salladım.


"Şimdi biraz uyu fındık burun."


Yatağa uyandığımda çok yorgun olduğumu hissetmiştim.

                                            ... 

Mazaretli olduğum için eğitime gidemeyecektim ne yapacaktım evde tek başıma?


Ekiptekilerin nasıl dövüldüğünü izleyelim


Güzel fikir.


Yataktan kalkıp dolabın yanına gittim. Halimi gördüğümde yüzümü buruşturdum.


Altıma eşofman ve üstüme bir crop giyip çıktım özenecek halim yoktu.


Eğitim alınınalınına gitmem yirmi dakikayı bulmuştu. Çok yavaşım.


Bahçede dövüştüklerini görünce yanlarına gittim. Neden spor salonunda değillerdi?


Göktuğ'un Bartu'yu eğittiğini gördüm anladığım kadarıyla Aslı hâlâ gelmemişti.


Geldiğimi fark eden Göktuğ bana baktı. "Neden buraya geldin? Dinlenmen gerekti."


Elimle Eylül, Bartu ve Deniz'i gösterdim. "Onların nasıl dövüldüğünü görmek istedim." Deyip Eylül ve Murat'ın karşısındaki banka oturdum.


Eylül Murat'tan yumruk yeyince yere düştü. Ağzındaki kanı tükürüp. "Bu kadar yeter." Diye isyan etti.


Murat bilmiş bilmiş konuştu. "Düşmanın ile dövüşürken 'Bu kadar yeter.' dediğinde seni salmayacak Eylül."


Eylül hırsla ayağa kalkıp Murat'ın yüzüne yumruk attı.


İşte bu be! Helal olsun kızım sana.


Murat sırıtarak Eylül'e döndü. "Bir kadını cesur gösteren bir özellik." Diyerek Eylül'ü övdü.


"Düşüncelerimiz çok farklı."


"Nasıl yani?"


"Bence bir kadını cesur gösteren bir özellik sevdiği adama açılmasıdır."


Ne yapmaya çalıştığını anlayınca sırıttım. Bu kız fazla akıllıydı.


Karşısındaki adamın tembelce kaşları havaya kalktı. "Peki sende o cesaret var mı?"


Kışkırtıcı bir sesle konuşan kadın fazla çekici gözüküyordu. "Fazlasıyla var." Deyip Murat'ın yakasından tutup dudaklarına yapıştı.


Elimle gözlerimi kapattım. Ayıp ama burada aile var.


Eğitime mi geliyoruz başka bir yere mi anlayamadım.


Ellerimi gözlerimden çektiğimde üzerime eğilen adamı gördüm. Ellerini her iki tarafıma koyup etrafımı sardı.

Loading...
0%