@naz_2606
|
"Ne o çok mu utandın?" Bu adamın sesi neden bu kadar etkileyici? "H-hayır neden utanayım?" Bu adam bu kadar yakınımızdayken biz konuşmayı unutuyoruz. "Yanakların." Ne olmuş yanaklarıma? Yoksa pancar gibi kızradım mı?! Ellerimi göğsüne koyup ittirdim. "Bir daha bu kadar yakınıma girme!" Dudakları kıvrıldı. "Heyecanlanıyor musun yoksa?" Ayağımı yere vurdum. "Ne alaka?!" Tekrardan konuştum. "Eğer 'yanakların pancar gibi kızarmış' dersen hiç çekinmeden üstüne atlarım." Eliyle ağzına fermuar çekip. "Sustum." Dedi. Susmasaydı görürdü o. Sinirle Murat ve Eylül'e döndüm. "Sizde gidin başka yerde öpüşün." Arkamı dönüp hızlıca eğitim alanından çıktım. Tabii "Edepsizler." Diye bağırmayı unutmadım. ... Aradan bir hafta geçmişti ve ben iyice iyileşmiştim. Eğitimlerde çok şey öğrenmiştik. Özellikle ben. Ve o gün gelmişti ilk göreve çıkacağımız gün geldi ve çattı. Şuanda toplantı alanındaydık. Göktuğ konuya girdi. "İlk önce bir şeyden bahsedeceğim. Deniz ve Bartu'nun eğitmenleri değişti." Bartu dehşete düşmüş gibi Göktuğ'a bakıyordu. Yazık bu çocuğun da aşktan yana hiç şansı olmadı. "Neden?" Diye soran Bartu'nun sesi hüzünlü çıkıyordu. "Sizi daha iyi eğitecek eğitmenler getirdik. Ama Aslı ve Merve başka öğrencilere eğitim verecek." Suyundan bir yudum alan adam tekrar konuşmaya başladı. "Yarın görev için siyah gezegene gideceğiz. Diğer iki eğitmen gelsin yapacağımız şeylerden bahsedeceğim." "Hani onların evrenine girmeniz yasaktı?" Sorduğum soruya Murat cevap verdi. "Onlar o kuralı çiğnedi. Ve şunu asla unutma Asel kurallar çiğnenmek için vardır." Haklıydı ne diyebilirdim ki? İçeriye giren iki kişiyi görünce bunların yeni eğitmenler olduğunu anladım. Önden giren kadına baktım çok tatlı bir yüzü vardı sarı saçlarını ikili örmüştü. Arkasından giren adama kaydı gözlerim. Nefesim kesildi ulan bu ne yakışıklılık? Gömleğinin iki düğmesini açtığı için dövmeleri gözüküyordu. Alnını kapatan saçları nefes kesiciydi. Taktığı gözlük onu daha yakışıklı gösteriyordu. Acaba sevgilisi var mıydı? Bakışlarımızla adamı yedik. Gözlerinden ateş saçan Göktuğ'a baktım çatık kaşlarını daha çok çatıyordu. Korkmalı mıyız? "O aklındaki düşünceleri çıkarmazsan onu buradan gönderirim." Ben de kaşlarımı çattım. "Sanane benim düşüncelerimden?" "Asel!" Diye hırladığında çenemi kapattım. Yakışıklığıyla göz alan adam konuşmaya başladı. "Merhaba arkadaşlar." Herkes hoşgeldin dileklerini sununca konuşmaya devam etti. "Ben Aras Özer." Ay bu adamın ismide bir harikaydı. Ama bizim Göktuğ diye dünyalar yakışıklısı bir eğitmenimiz var. Adam konuşmaya devam etti. "Yirmi altı yaşındayım ve Bartu'nun eğitmeniyim." Yeni gelen Kadında kendini tanıtmaya başladı. "Merhaba arkadaşlar ben de Cansu Uyanık." Bu tatlı kadın neden Göktuğ'a bakarak konuşuyor? Ben bunun saçını başını yolarım ama. "Yirmi dört yaşındayım ve Deniz'in eğitmeniyim." Bu kadın biraz daha Göktuğ'a böyle bakmaya devam ederse kafasına su şişesini yiyecek Göktuğ ile göz göze gelince dudakları kıvrıldı. Siktir onu kıskandığımızı duydu. Hemen gözlerimi kaçırdım. Göktuğ boğazını temizleyip konuşmaya başladı. "Bugün akşam görevimiz başlıyor. Murat yazdığın senaryodan bize de bahset." Murat ellerini önünde birleştirip konuşmaya başladı. "Çetin öztürk ölene kadar siyah gezegenin başkanıydı. Poyraz Adanır yani şuanki başkan. Poyraz'ın başkan olmasını sağlayan kişi Çetin. Bizim buradaki görevimiz ise şu." Yüzündeki sırıtmayla konuşmaya devam etti. "Çetin'in hiç kimsesi yokmuş ölürken de yalnız ölmüş. İşte tam olarak biz burada devreye giriyoruz. Biz Çetin'in torunlarıyız. Kaybolmuş torunları annemiz babamız yok. Yıllar sonra birbirimizi bulup dedemize ulaşmaya çalıştık. Ama ne yazık ki dedemiz öldü. Poyraz Çetin'in çocuğu gibiydi. Bu sebepten dolayı Poyraz'a yakın olup dedemizle ilgili şeyler öğreniyor gibi yapacağız ama asıl mesele Poyraz'ı öldürmek. Poyraz'ı öldürüp başa kendi adamlarımızı geçireceğiz. Ayırca Göktuğ ve Asel gizli odaya girip Poyraz'ın galaksi evrenini yok etmek istemesine dair dosyaları alacaklar."ağzım açık Murat'ı dinledim o nasıl senaryoydu öyle. Murat daha çok sırıtma şansı varmış gibi güldü. "Ama Asel Çetin'in torunu değil." Kaşlarımı çattım. "Nedenmiş o? Ben dış kapının dış mandalı mıyım?" Parmağıyla Göktuğ'u gösterdi. "Sen Göktuğ'un sevgilisisin. Ve birbirinize deli gibi aşıksınız" Ağzımı bir karış açtım. "Pardon? Sen Eylül ile kendini sevgili yapsana aptal niye beni Göktuğ ile sevgili yapıyorsun?" Gülerek bizi izleyen Göktuğ'a ters bir bakış attım. Benim bir suçum yok dercesine ellerini havaya kaldırdı. Eylül konuşmaya başlayınca ona baktım. "Aselciğim biz zaten sevgiliyiz oyunda sevgili olmamıza gerek yok." Elimi masaya vurdum. "Saçmalık! Siz daha iyi oynarsınız bu oyunu sonuçta gerçektede sevgilisiniz." "Oyunbozanlık yapma Asel." Kaşlarımı çatarak Murat'a bakıyordum. "Allah seni bildiği gibi yapsın gerizekalı." "Göktuğ öğrencin bir cezayı hakediyor bence." Göktuğ herzaman ki soğuk tavrından ödün vermeyerek konuşmaya devam etti. "Bu dosyada Poyraz ile ilgili bütün bilgiler var." Dosyayı benim önüme attı. "Herkes incelesin." Dosyayı alıp okumaya başladım. Poyraz Adanır otuz yaşında siyah gezegenin başkanı. Herhangi bir evlilik yapmamış.Ben adamı yaşlı bekliyordum ama genç çıktı. Dosyayı Bartu'nun önüne attım. Göktuğ konuşmaya başladı. "Önemli bir bilgi. Galaksi gezegeni hariç diğer gezegenlerin başkanlarını kimse bilmez. Sır gibi saklanır." Bu torun işi çok mantıklıydı bu sayede Poyraz'a ulaşabilmiştik. "Ve birşey daha." Dedi Göktuğ. Konuş konuş bitmiyor. "Bizden kesinlikle DNA testi isteyecek hiç tereddüt etmeden verin. İçerideki adamlarımız bu işi halledecek. Asistanlarınız size sahte bir kimlik verecek o kimlikte ne yazıyorsa ona uyun. Çünkü artık siz başka birisiniz." Vay anasını! Ben nelere bulaştım böyle? "Çıkabilirsiniz." Göktuğ'a döndüm. "Bu adamı öldürmek bu kadar kolay mı olacak?" "Hayır Asel adam çok güçlü. İçimizde onların adamları bile varken bu hiç kolay olmayacak." Sertçe yutkundum. İçimizden birilerine bile zarar gelebilirdi yani? Dalgın bir şekilde eğitim alanından çıktım. Ya öleceğiz ya da kazanacağız... "Asel hanım." Asistanım yanıma gelince durmak zorunda kaldım. "Bu sizin sahte kimliğiniz efendim." Elindeki kimliği aldım. Kadın konuşmaya devam etti. "Odanıza bıraktığımız elbiseyi bu akşam giyeceksiniz. Bizzat Göktuğ bey seçti elbiseyi." "Anladım teşekkü- NE GÖKTUĞ MU SEÇTİ?" Kadın kulaklarını tıkadı. "Ama haddini fazla aşıyor bu adam!" Kadın korkarak konuşmaya başladı. "E-eğer elbiseyi giymezseniz göreve gelemeyeceğinizi söyledi." "Bir de tehdit ha? Şerefsiz adi adam." Ayaklarımı yere vura vura eve gittim. Odama girdiğimde yatağımın üzerindeki kutuyu alıp elbiseye baktım. İyide ben siyahtan başka bir renk giyinmeyi sevmezdim ki! Ayak bileğime kadar uzanan açık mavi elbise yırtmaçıyla çok dikkat çekici gözüküyordu yanında beyaz topuklu ayakkabılarıyla birbirlerini tamamlıyorlardı. Ama siyah olsaydı daha güzel olabilirdi. ... Akşam olduğunda hemen üstümü giyindim. Açık mavi bir makyaj yaptım. saçıma fön çektiğimde hazırdım. Kendimi bu kadar havalı hissetmem normal miydi? Evden çıkmadan önce şu sahte kimliğe baktım. İsmim Ahu yaşım yirmi beşti. Kendimden emin adımlarla evden çıktım. Dışarıda bekleyen Göktuğ'a yürüdüm. Şuanda kesinlikle çok havalı gözüküyoruz. Alıcı gözle Göktuğ'u süzdüm. Siyah gömleğini siyah kot pantolonunun içine katmış ve gömleğinin kollarını sıvamıştı. Koluna taktığı saat epey pahalı gözüküyordu. Kol kasları beni benden alıyor. "Gerçekten de yakışmış." Dediğinde söylediği şeyi dışından dediğini fark etmemişti. "Evet gerçekten de yakışmış." Dedim parmağımla onu gösterirken. Dudakları tembelce kıvrıldı. "Artık benden hoşlandığını saklamıyorsun ha?" Kaşlarımı çattım. "Ne münasebet? Sadece kıyafetlerin yakıştığını söyledim." "Tabii öyledir." "Ee nerede araba?" Dedim etrafıma bakınarak. Belimden tutup kendine çekti. Ne oluyoruz ya? Vanilya kokusu beni mayıştırıyor... "Araba yok ışınlanacağız." Şu ışınlanmayı kim bulduysa yerinde rahat yatamasın inşaAllah. Hızla gözlerimi kapattım. "Abi şu kıza şöyle bakacağına geldiğinizi söylesene." Diyen Murat'ın sesini duyunca gözlerimi açtım. Göktuğ Murat'a öyle bir bakış attı ki ben korktum. Hemen Göktuğ'dan ayrıldım. Eylül'ün ağzının içinde mırıldandığı şeyi duydum. "Sizide sevgili yapacağız daha durun siz." Eylül'ün kafasına bir tane indirdim. "Kendiniz yetmedi biz mi kaldık." "Asel ne vuruyorsun ya?" Diye söylendi. Geriye çekilip baştan aşağı Eylül'ü süzdüm. Kırmızılara boğmuştu kendini. Sonra Cansu'ya baktım. Bu kadına çok gıcıktım. Pembe mi? Ha ha bu akşam için hiç uygun bir renk değil.Bence de hiç değil hem pembe ne çocuk gibi?Aşko kuşko kızı. Yakında 'yiaa canım acıdı ama' falan da demeye başlar.Allah korusun iç ses. Bartu'nun yanına gittim. Yazık çocuk yine yalnız kaldı. "Bartu'm ne yapıyorsun burada yalnız başına." "Hiç sadece neden bu kadar yalnız kaldığımı düşünüyorum." Gidip Bartu'ya sarıldım. "Kıyamam oğlum ben sana." Şerefsizim ağlayacağım. "Duygusallığa bağlama lan." "Niye oğlum ben ağlayacağım şimdi." Bartu güldü. "Ben bu kara kaşlarımla yeni birini bulurum merak etme." Gülerek ayrıldım. "Haklısın kara kaşlı çocuk." "Hepiniz buraya gelin." Murat'ı duyunca hemen yanına gittik. Göktuğ'u gösterdi. "Senaryoda Göktuğ: otuz yaşında ve ismi Can. Anne ve babası bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Ve Can yani Göktuğ ressam." Göktuğ ismini unut Asel! Murat beni gösterdi. "Senaryoda Asel: Yirmi beş yaşında ve ismi Ahu Soy ismi Akal. Anne ve babası Fransa'da yasıyor. Yaptığı iş ise kıyafet tasarımcısı." Bir dakika ya bu doğruydu ben kıyafet tasarlıyordum. Göktuğ bana dönüp kafamdaki soruyu cevapladı. "Hepimizin elinin yatkın olduğu işi seçtik ki inandırıcı olsun." Başıma salladım. "Anladım." Murat Eylül'ü gösterdi. "Senaryoda Eylül: Yirmi altı yaşında ve ismi Pınar. Pınar'ın da anne ve babası bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Ve Pınar bir aşçı." "Neden anne ve babalarınız bir trafik kazasında hayatını kaybediyor?" Diye sordum merakla. "Çünkü Çetin'in çocukları bir arabada giderken trafik kazası yapıyorlar ve hayatlarını kaybediyorlar. Bu sırada ise bütün çocuklarını bir dadıya emanet ediyorlar. Çetin kötü bir zaman geçirdiği için torunlarını yanına almıyor. " Anladım der gibi başımı salladım. Sonra ise Bartu'yu gösterdi. "Senaryoda Bartu: Yirmi yedi yaşında ve ismi Emre. Yaptığı iş boksörlük." Hiç vakit kaybetmeden Deniz'i gösterdi. "Senaryoda Deniz: Yirmi beş yaşında ismi Toprak. Yaptığı iş gamerlik." Hepsinin trafik kazasında ailemizi kaybettiğimizi söylediği için tekrar söylemeye tenezül etmiyordu. Hiç haz etmediğim kıza gelmişti sıra. "Senaryoda Cansu: Yirmi dört yaşında ismi Elif. Yaptığı iş ressamlık." Murat başka bir konuya değindi. "Gerçekte Göktuğ ile Cansu önceden bir atölyede karşılaştılar buradan yola çıkacağız. Senaryoda Göktuğ ile Cansu bir atölyede karşılaşıyor ve kuzen olduklarını öğrenip bizi aramaya çıkıyorlar." Demek Göktuğ ve Cansu önceden tanışıyor ha? Murat Aras'ı gösterdi. "Senaryoda Aras: Yirmi yedi yaşında ismi Ege. Yaptığı iş takı tasarlıyor." Vay! Aras takı tasarlıyor ben de kıyafet. Son olarak Murat kendini gösterdi. "Senaryoda ben: Yirmi sekiz yaşındayım ismim Burak ve ben de aşçılık yapıyorum." Tekrardan konuştu. "Senaryoda ben ve Eylül kardeşiz ve aynı iş yerinde çalışıyoruz kardeş olduğumuz için Göktuğ ile Elif bizi hemen buldular. Sonra ise Aras'ı buldular. Bir dövüşte Bartu'yu buluyorlar. Ardından ise Deniz bir oyun videosunda karşılarına çıkıyor. Anlaşıldımı?" Göktuğ konuştu. "Bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Asel hariç hepimizin soy ismi öztürk." Herkes başını salladı. Murat. "Arkadaşlar görev şöyle olacak biz Poyraz'ı oyalarken Asel ve Göktuğ gizli odaya gidecek." Yine herkes anladığını belli eder gibi başını salladı. yürüyen Murat'ı takip ettik. Beş dakika sonra kocaman bir villanın önünde bulduk kendimizi. Göktuğ elini bana uzattı. "Ne?" Dedim kaşlarımı havaya kaldırarak. "Hani senaryoda birbirine deli gibi aşık olan o çiftiz ya." Dedi göz kırparak. "Bu el ele tutulacağımız anlamına gelmiyor." Dediklerimi önemsemeyip elimi tuttu. Ellerimiz birbirine temas ediyor!!! Murat sırıtarak. "Ne duruyorsunuz aşıklar yürüsenize." Murat'a delice bakışlar atıyordum. Onu bir kaşık suda boğabilirim. Murat bakışlarımı hiçe sayarak konuşmaya devam etti. "Evrenin en iyi çifti ya şunların uyumuna bakın." Göktuğ. "Murat biraz daha konuşmaya devam edersen seni kimse elimden alamaz." "Tamam kardeşim sustum." Sonunda! İçeriye girdiğimizde kapıda bizi Poyraz karşıladı. Adam cidden yakışıklıydı. "Hoşgeldiniz." Hiç hoşbulmadık bence. Herkes hoşbulduk deyince içeriye geçtik. Ev aşırı büyüktü. İçerisi genellikle beyaz döşenmişti. Yemek masasının arkasındaki ünitenin yanında duran büyük bebek heykelini görünce kaşlarımı çattım. Bu ne saçma şeydi ya! Göktuğ kolumdan tutup kimsenin olmadığı bir yere çekti. Ne yapıyor bu?! Elinde tuttuğu küçük şeye baktım. "Bu ne?" "Zihnini okumaması için. Arkanı dön." "Kendim takarım." "İyi al nasıl takılacağını iki saate kadar öğrenirsin." Cidden bu şey nasıl takılıyor? Mecburen arkamı dönmek zorunda kaldım. Saçlarımı omzuma attı. Soğuk elleri tenime değince nefesim kesiliyordu. Kulağıma yaklaşıp. "Sakın orada bizi ele verecek birşey yapma." Ben şuanda ne dediğini anlamıyordum. Çünkü konuşurken nefesini tenimde hissediyordum. "Hı hı." Murat'ın. "Göktuğ." Diye bağırdığını duyunca arkamdan çekildi. Murat seni bir elimize geçirirsek kimse alamaz oğlum. Elbisemi düzenleyip yanlarına gittik. Poyraz denen adamın değişik bakışları üzerimdeydi. Elini uzatıp. "Merhaba küçük hanım." Dedi. Biz nereden senin küçük hanımın oluyoruz lan. Mecburen elini tutmak zorunda kaldım. Elini sıkacağım zaman nazikçe dudaklarına götürüp küçük bir öpücük bıraktı. Kusacağım yardım edin. Zoraki tebessüm ettim. Göktuğ adamı boğacak gibi bakıyordu. Göktuğ ile tokalaştıktan sonra koltuğa oturduk. Ard arda gelen hizmetçiler tabak tabak tatlı getiyor masayı dolduruyorlardı. Bu kadar şeye ne gerek var? Göktuğ konuya girdi. "Hemen dedemiz hakkında bilgi edinmek istiyoruz. Mezarı nerede evi nerede?" Adam arkasına yaslandı. "Önce tanışalım bu ne heyecan?" Tanışmaya gerek yok biz seni tanıyoruz ahmak adam. Murat, "Poyraz bey çok haklı Can." Göktuğ'un yüzünde samimiyetten çok uzak bir gülümseme oluştu. Poyraz bana bakarak konuştu. "Evet küçük hanım ismin ne?" Sanki ismimizi bilmiyor bizim hakkımızda kesinlikle her şeyi biliyor. "Ahu." Dedim yapmacık bir gülümsemeyle. Adamın huyuna gidip o evrakları almalıyız. "Kendin gibi isminde çok güzel." Yok ben buna dalarım. Göktuğ konuşmaya başladı. "Evet benim sevgilim çok güzeldir. Ve genellikle bunu herkes dile getirir ve sonra ne olur biliyor musunuz?" Adam kaşlarını kaldırdı. "Ne olur?" "O kişi ölmek için bana yalvarır." Ekipteki herkes Göktuğ'a anlam veremez bakışlar atıyordu. Böyle konuşmamalıydı bu gidişle başarılı olamazdık. Adam yutkunmuştu. Vay anasını! Bu kadar güçlü bir adam dedesini arayan bir torundan korkmuştu. Garipti. Bencede garip ama Göktuğ bu herkes ondan korkar. Adam yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirdi. "Ee konuya gelelim o zaman. Ama öncelikle sizden birşey istiyorum. Bana DNA için saçınızdan verin. Ne de olsa size iyice güvenmem gerekir değil mi?" Göktuğ. "Tabii." Dedi. Yanımıza gelen adamın elinde makas vardı. Bunlar neden bu kadar aptal? Bir telini versek bile yeter. Hayır yani saçlarına yazık Şaka gibi ama adam elindeki makasla ben hariç diğerlerinin saçından küçük küçük kesmişti. Göktuğ ile ikimiz hariç diğerleri koyu bir sohbete girmişti. Göktuğ ile birbirimize baktığımızda gidelim demek istediğini anladım. "Biz hava alıp geleceğiz siz konuşmaya devam edin. " Deyince ayağa kalktım. Bartu, "Bak işte benimde sevgilim olsaydı ben de hava almaya çıkardım," Dedi gülerek. Poyraz başını geriye atmış gülüyordu. Yüzüme sahte bir gülüş yerleştirdim ve yavaştan bu ortamdan uzaklaşmaya başladım. Onlardan uzaklaştığım da Göktuğ kulağını tuttu. Ne oluyor yine? "Evet duyuyorum Murat." Etrafıma bakındım. Ne Murat'ı? Burada sadece ikimiz varız. Yanımda gülen adam konuşmaya başladı. "Kulaklık Asel kulaklık." Tabii ya kulaklık. "Kulaklıkla konuştuğunu biliyorum canım, bir ses geldi sanki o yüzden bakındım etrafıma." "Sen öyle diyorsan." Bir kapıya geldiğimizde. Durduk. "Burası." Cebinden küçük bir anahtar çıkarmıştı, önce etrafına bakındı sonrada anahtarı kilide soktu ama hemen sonrasında anahatarı çıkarıp "Geliyor." Dedi. Sıçtığımızı anladım. Bu adamda iki dakika yerinde duramadı. Kolumdan tutup bir odaya girdik. Oradaki dolabın içine soktu bizi. EVET DOLABIN İÇİNE GİRDİK. Ayak sesleri buraya doğru geliyordu. Hiçbirşey göremiyordum ama Göktuğ'un nefesi dudaklarıma temas ettiğinde ne kadar yakın olduğumuzu anladım. Tam konuşacağım sırada dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Sonrasında kapı açıldı. Şuanda yaşadığım şeyin şokundaydım. Kapı kapanınca ayrıldı. Ben ise olduğum yerde duruyordum. İlk defa böyle birşey yaşıyordum. Nasıl şokta olmayayım ki? Göktuğ dolabın kapağını açıp dışarı çıktı. Ama ben hâlâ olduğum yerde duruyordum. "Asel gelmeyi düşünüyor musun?" Bir robot gibi dolaptan çıktım. Öptü lan bizi öptü! Şuanda bayılacağız. Karşımda duran adamın dudakları kıvrıldı. "Yanakların." Deyip yine devamını getirmedi. Yaşadığım şeyin şokunu atlatınca kaşlarımı çattım. "Elinle ağzımı kapatmak varken neden dudağıma yapışıyorsun adi adam!" "Canım öyle istedi." "Başlatma canına." "Hoşuna gitmedi mi?" "Hayır gitmedi." "Ama beden dilin öyle demiyor." "Beden dilim önemli değil ne dediğim önemli!" Şöyle bir gerçek vardı ki beden dili çok önemliydi. Üzerime yürümeye başladı o geldik sıra ben arkama doğru adımlar atıyordum. En son gidecek yerim kalmadığı için sırtımı dolaba yasladım. Dibime kadar girip durdu. Nefes alamıyorum yardım edin! Heyecandan hızla inip kalkan göğsüme engel olamıyordum. Ellerim hatta tüm vücudum titriyordu. Elini kalbimin üzerine koydu. "Hissediyor musun?" "N-neyi?" Kekelemeyi bırak aptal. "Sana her yakınlaştığımda vücudunun verdiği tepkileri. Kalbinin hızlanmasını." "B-ben." Ne diyeceğimi bilmiyordum. Kulağıma yaklaşıp konuştu. "Benden hoşlanıyorsun." |
0% |