Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8. Bölüm: Öldü Mü?!

@naz_2606

"Tamam Murat hemen geliyoruz." Dedi Göktuğ sanırım Murat geç kaldığımızı haber vermişti. Şuanda Murat'ın tam alnından öpesim geldi.

 

"Asel hemen gitmemiz gerekiyor. Poyraz bahçeye çıkmış ve bizi görememiş."

 

Hemen Göktuğ'dan uzaklaştım.

 

"O da hemen peşimize mi takılmış? Peki ne diyeceğiz?"

 

"Buluruz birşeyler."

 

Başımı hızla salladım. Odadan çıktığımızda hâlâ yaşadığım şeyin etkisindeydim.önümde yürüyen adama aşık aşık bakıyordum.

 

Yanlarına gittiğimizde Poyraz konuşmaya başladı. "Neredeydiniz aşıklar?"

 

Göktuğ umursamaz bir tavırla koltuğa oturdu. Ben de hemen yanına gittim.

 

"Etrafı dolaştık." Dedi soğuk bir sesle.

 

Murat yüzündeki sahte gülümseyle konuşmaya başladı. "Poyraz bey bugün bizi evinde ağırlamak istiyormuş. Bizde kabul ettik. Sizin için bir sıkıntı yok değil mi?"

 

Göktuğ başını salladı. "Sıkıntı yok." Sonra bana döndü. "Değil mi bebeğim sıkıntı yok?"

 

Bebeğim mi dedi o?

 

Bayılmayacağım bayılmayacağım.

 

Başımı hayır şeklinde salladım. "Hayır yok."

 

Poyraz konuşmaya başladı. "Birbirine aşık olan kişilerin tanışma hikayesini dinlemeyi çok severim siz nasıl tanıştınız?"

 

Yüzüme sahte bir tebessüm yerleştirdim. "Can anlatsın o çok güzel anlatır."

 

Topu Göktuğ'a attığımız iyi oldu.

 

Başını sallayarak. "Tabii." Dedi.

 

"Ben ve Ahu motor sürmeye bayılırız. Tanışmamızda motorlara bağlı yani." Motor mu? Hiç motor sürmemiştim ama ilgim vardı. "Ahu ile aynı yolda gidiyorduk ve ışıklarda durmak zorunda kaldık. Ahu bana dönüp 'Yarışa var mısın? Kazananın istediği şeyi yapalım ha ne dersin?' Demişti." Neden ilk adımı ben atıyorum? "Zorlu bir yarış olmuştu öne bir Ahu geçiyor bir ben geçiyordum içimden dedim ki herhalde yarışı bu kız kazanacak ama çok hırslandım benim kazanmam gerekiyordu çünkü ondan telefon numarasını isteyecektim. Onun mavi gözlerine tutulmuştum çünkü." Gülmeye başladı. "İlk görüşte aşk bu oluyor herhalde. Neyse hırs yaptığım için yarışı ben kazanmıştım bu sayede telefon numarasını isteyip görüşmeye başlamıştık."

 

Biz hiç birşeyi kaybetmeyiz!

 

"Vay! güzel tanışma." Dedi Poyraz.

 

Bu adam bana hiç samimi gelmiyor.

 

Murat bizi gösterdi. "Onlar birbirlerine çok düşkündür. Hiç ayrılmazlar."

 

Çalışanlar yanımıza geldi ve elindeki içki şişelerini açıp bardaklara dökmeye başladılar. İçkiyi ne zaman görsem aklıma babam gelirdi. Bu sebepten dolayı içkiden nefret ediyordum.

 

Ben hariç herkes içmeye başladı.

 

Çalışanlardan biri ellerini önünde birleştirip konuşmaya başladı, "O zaman efendim Can ve Ahu hanım için aynı oda mı ayarlayalım?"

 

Ne! Hayır olmaz.

 

Göktuğ içkiden bir yudum alıp Poyraz'ın yerine konuştu. "Olur."

 

Yaktım oğlum seni elimden kimse alamaz seni.

 

Gülümsedim. "Aslında hiç gerek yo-"

 

Göktuğ lafımı böldü. Kaşlarını kaldırarak. "Utangaçlık yapma sevgilim."

 

Dişlerimin arasından. "Sen göreceksin." Dedim.

 

Dediğim şeye karşılık gülümsedi.

 

Poyraz beni gösterdi. "Sen neden içmiyorsun küçük hanım?"

 

"İlgimi çekmiyor."

 

"Olmaz ama misafirlerimi iyi ağırlamak isterim."

 

"Cidden gerek yok."

 

Yanındaki çalışana eliyle birşeyler yaptı. Ve çalışan bir bardağa içki doldurdu.

 

O içkiyi senin kafandan aşağı dökmezsem.

 

"Size istemiyorum dedim Poyraz bey." Dedim gülümseyerek.

 

"Küçük hanımı sinirlendirdik." Dedi şakacı bir tavırla.

 

Göktuğ konuşmadan rahatsız olmuş gibi derin bir nefes aldı. "Geç oldu artık yatsak iyi olur." Elindeki bardağı masaya koyup ayağa kalktı. Ardından ekipte ayağa kalktı.

 

Bartu, "Can haklı." Dediğinde hepsi onaylayan mırıltılar çıkardı.

 

Poyraz ayağa kalktı. "Madem öyle çalışanlar size odalarınızı göstersin."

 

Yanımıza gelen kadın. "Beni takip edin efendim." Dediğinde kadının arkasından ilerledik.

 

Göktuğ'u öldürecekmiş gibi baktım.

 

"Sorun ne?"

 

"Sorun ne mi? Biz neden aynı odada kalıyoruz?" Dedim sessizce.

 

"Birbirimize çok aşığız ya." Dedi göz kırparak.

 

"Seni boğacağım."

 

"Hiç deneme sen zararlı çıkarsın."

 

Adam haklıydı. Burada bize susmak düşer.

 

Kadın durdu ve bize döndü. "Odada pijamalar var efendim onları giyebilirsiniz."

 

Göktuğ, "Tamam teşekkürler."

 

Odaya girdiğimizde ağzı açık bakıyordum. Bunların misafir odası böyleyse ben kendi odalarını düşünemiyorum.

 

Hemen karşımızda kocaman iki kişilik bir yatak vardı. Yatağın olduğu yere ait zemin vardı. Yatağın hemen sol tarafında camdan bir dolap vardı. Yatağın hemen karşısında yuvarlak bir masa ve armut koltuk vardı.

 

Göktuğ nefesini bıraktı. "Eğer incelemen bittiyse içeriye geçebilir miyiz?"

 

Başımı salladım. "Bitti geçebiliriz."

 

Gülerek odaya girdi.

 

Hemen yatağın sağ tarafındaki beyaz koltuğu gösterdim. "Sen orada yatıyorsun."

 

Göktuğ bir kaşını kaldırdı. "Neden orada sen yatmıyorsun?"

 

"Aynı odada kalmayı sen istedin."

 

"Peki." Dedi omuzlarını kaldırıp indirerek.

 

Böyle sustururlar adamı

 

Kendi için yorgan ve çarşaf çıkarırken konuşmaya başladı. "Yarında aynı odaya girmeye çalışacağız."

 

"Yakalanırsak?"

 

"Yakalanmamız imkansız içerideki herkes bizim adamımız. Tabii tek bir kişi hariç."

 

"Kim?"

 

"Poyraz'ın sağ kolu aynı zamanda kardeşi. Herşeyi onunla planlıyorlar. Ona yakalanmadan halletmeliyiz. Bu görevde ekiptekilere düşüyor."

 

Anladım der gibi başımı salladım. "Umarım halledebiliriz."

 

"Ekibime güveniyorum."

 

Elime pijamaları alınca Göktuğ'a baktım.

 

Tek kaşını kaldırdı. "Sorun ne?"

 

"Üstümü değiştireceğim." Elimle kapıyı gösterdim. "Odadan çık."

 

Gözlerini devirdi. Dolaba doğru gidince kaşlarımı çattım. Kendine pijama çıkardı ve üstündeki t-shirt'ü çıkardı. Hemen arkamı döndüm.

 

"Odadan çıkabilirdim."

 

"Ne gerek var?"

 

"Senin vücudunu görmek zorunda değilim!"

 

"Çok konuşuyorsun fındık burun."

 

Kapının açıldığını duyunca önüme döndüm. Hemen üstümü değiştirip kapıya yöneldim. Göktuğ'u çağırmak için odadan çıktım ama elinde bardakla gelen Göktuğ'u görünce odaya girdim ve yatağa yöneldim.

 

Bugün kâbus görmemek dileğiyle.

 

Suyunu içtikten sonra ışığı kapatıp koltuğa ilerledi. "İyi geceler fındık burun."

 

"İyi geceler kalpsiz adam umarım rüyanda beni görürsün."

 

Güldüğünü duydum.

 

                                  ... 

 

Sokakta yürürken simsiyah giyinmiş bir kadın bana doğru yürüyordu. O da kimdi?

 

Yakınlaştıkça yüzünü seçiyordum. Annem? Bu gelen kadın annem!

 

Güçlükle "A-anne." Dedim.

 

Yanıma gelip karşımda durdu. Siyah ona ne kadar yakışmıştı. İkimizinde gözleri dolmuştu. Ne çok özlemiştik birbirimizi.

 

Dayanamayıp karşımdaki kadına sarıldım. Onun burada ne işi vardı? Bana karşılık verdiğinde ikimizde hıçkırarak ağladık. Ne güzel kokuyordu. Anne kokusuna ne kadar çok hasret kalmıştım. Canım annem tekrar mı dönmüştü? Allah dualarımı kabul mu etmişti?

 

"Anne seni çok özledim."

 

"Ben de kızım ben de seni çok özledim."

 

"Birdaha hiç gitme."

 

"Gitmek zorundayım."

 

Bir silah sesi geldiğinde annemin kolları güçlükle yan tarafına düştü. Bedenini saldı bütün ağırlığını bana verdi. Neler oluyordu? Annemden ayrılıp yüzüne baktım ağzından,gözlerinden,burnundan her yerinden kanlar geliyordu. Benim annem kanıyordu!

 

Onu yine mi kaybetmiştim? Daha ona doyamamışken?

 

"Kı-kızım." Dedi zorlukla. "Be-beni unut artık."

 

Annemi yavaş hareketlerle dizime yatırdım. Ellerim kan olmuştu.

 

Başımı hızla iki yana salladım. "Unutmam anne seni unutamam. Dayan tamam mı? Yardım çağıracağım."

 

Ayağa kalktığımda karşımda yine sırıtarak bizi izleyen babamı gördüm. Gözüyle annemi gösterdi. "Annen öldü Aselcik." Dedi. Başımı hızla anneme çevirdim. Gözleri kapanmıştı...

 

"Anne." Diye çığlık attığımda kolumdan biri dürtüklüyordu. Ama ben hâlâ "Anne." Diyerekten ağlıyordum.

 

"Asel uyan." Derinlerden duyduğum ses ile gözlerimi açtım. Karşımda duran adam endişeli gözlerle bana bakıyordu.

 

Gözlerimden yaşlar akıyordu ama ne olduğunu anlamıyordum. Ben sokakta değil miydim? Etrafıma bakındım.

 

"Annem nerede?"

 

"Kâbus gördün Asel annen burada değil."

 

"Na-nasıl burada değil? Ben ona yardım çağıracağım Göktuğ annemi kurtaracağım." Dedim ve hızla yataktan çıktım.

 

Neden her gece bunu yaşamak zorundayım?

 

"Asel annen burada yok. Annen öldü." Dediğinde gerçekten de bir kâbus gördüğümü anladım. Yine annemi kurtaramamıştım değil mi?

 

Hüzünle yatağa oturdum. Yüzüme zoraki bir tebessüm yerleştirdim. Parmağımla kendimi gösterdim. "Ben annemi koruyamadım ama sen anneni koru tamam mı?"

 

Başını salladı. "Söz veriyorum koruyacağım. Annem ile tanışmak ister misin? Annem bir kız çocuklarını çok sever onlara karşı ayrı bir ilgisi vardır. Seni kızı gibi sahipleneceğine çok eminim."

 

Annemin yerini doldurmaz ama yinede anne şefkatini hissetmek isterim.

 

Başımı salladım. "Olur." Dedim hâlâ gözlerimden yaşlar akarken.

 

Yanıma gelip baş parmağıyla göz yaşlarımı sildi.

 

"Ağlama artık."

 

İçinden: çünkü senin ağlamana dayanamıyorum.

 

Başımı salladım "Ağlamıyorum."

 

Saate baktım 06.00'ı gösteriyordu. Ayağa kalkıp konuşmaya başladım. "Ben biraz bahçeye çıkacağım." Hava almaya ihtiyacım vardı.

 

Göktuğ'da ayağa kalktı. "Ben de geliyorum."

 

Bahçeye inip gösterişli kamelyaya oturduk. Kafamı dağıtmak için başka bir konu açtım. "Neden motorla ilgili bir tanışma uydurdun?"

 

Parmağıyla beni ve kendisini gösterdi. "Sen ve ben motor delisiyiz."

 

"Ben motor sürmeyi bilmiyorum ama."

 

Oturduğu yerde daha çok yayıldı. "Ama sürmek istiyorsun?"

 

Başımı evet şeklinde salladım.

 

"Banada öğretmek düşer o zaman."

 

Gözlerimi büyüttüm. "Nasıl yani?"

 

"Anlamayacak ne var?"

 

"Sen bana motor sürmeyi mi öğreteceksin?"

 

Başını yana eğdi. "Anlamada sıkıntı mı çekiyorsun?"

 

Kaşlarımı çattım. "Seni anlıyorum adi adam sadece şaşırdım."

 

Sadece güldü.

 

"Sözünü aldım."

 

"Tamamdır."

 

Ekipin bize doğru geldiğini gördüm.

 

"Bu saatte neden uyandınız?" Dedim.

 

Deniz esneyerek. "Bu saatte kalkmaya alışmışız hepimiz uyandığımıza göre."

 

"Haklısın sarı çocuk."

 

Oysa ki kâbus ben gördüğüm için uyanmıştım.

 

Bartu, "Umarım bugün herşeyi hallederiz çünkü ben evimi özledim."

 

Güldüm. "Dur daha ne özlemesi?"

 

"Ben her gittiğim yerde duramam kızım."

 

Hepimiz güldük.

 

Aras, "Poyraz'ın götünde hâlâ pireler uçuşuyor. İstersek girebiliriz odaya."

 

Başımı salladım. "Aras haklı."

 

Göktuğ'da onayladı. Ayağa kalkıp. "Murat sen Poyraz'ın odasını gözetle bir hareketlilik görürsen bana haber ver. Aras sen de Umut'u gözetle." Ceplerinden çıkardıkları kulaklıkları taktılar.

 

Onları gerçekten ceplerinde mi saklıyorlar?

 

Eylül kaşlarını kaldırdı. "Umut kim?"

 

Murat, "Bahsettiğim adam Poyraz'ın sağ kolu."

 

"Hadi Asel gidelim."

 

Kollarımı birleştirdim. "Burada o kadar çok kişi var bence onlar sana eşlik etmek isterler." Parmağımla Eylül'ü gösterdim. "Mesela Eylül katılmayı çok ister. Değil mi Eylül?"

 

Eylül başını her iki yana salladı. "Hayır tabii ki de istemem. Böyle bir adrenaline hazır değilim."

 

Ofladım. "Deniz sen? Sen istersen değil mi?"

 

"Bana göre işler değil."

 

Bartu'ya döndüm daha ben konuşmadan o söze girdi. "Ben de istemem Aselciğim."

 

Cansu'yu es geçiyoruz çünkü o çıyan ile Göktuğ'u yalnız bırakamayız.

 

Göktuğ'a döndüm. "Gidelim madem."

 

Odaya geldiğimizde önce kapının üstündeki kırmızı şeyi çıkardı.

 

"O da ne?"

 

"Alarm. Yakalanmak istemeyiz değil mi?"

 

"Yakalanmak istediğim en son şey olabilir."

 

Yaklaşık beş dakika sonra kapıyı açtığımızda içeriye girdik.

 

"Sen şu dolaba bak ben de çekmecelere bakayım."

 

Başımı sallayıp dolaba ilerledim.

 

Dolabı açtığımda içindeki kıyafetleri gördüm böyle bir odada kıyafet olması çok saçmaydı. Elbiseleri itmeye başlamıştım. Elbiselerin arkasına saklanılan bir resim vardı. Üç tane adam vardı. İkisinin üstüne çarpı atmıştı ama diğerinin üstünde çarpı yoktu.

 

"Göktuğ şuna bak."

 

Göktuğ yanıma geldi ve fotoğrafa baktı.

 

Telefonunu çıkarıp resmin fotoğrafını çekti.

 

Üstü çizili adamları gösterdi "Bunlar başkanın yardımcıları herşeyi bilen kişiler. Bu kişiler ölmediğine göre Poyraz onları kendi adamı yapmış demektir."

 

Gözlerimi büyüttüm. Bu çok ciddi bir şeydi.

 

"Artık yaşamaları için bir sebep yok."

 

"Onları öldürecek misin?"

 

"Yarım saate işleri biter."

 

Bir El-Fatiha okuruz artık. Ya da gerek yok.

 

Tekrar kasayı aramaya başladık. Çekmecelere bakmaya başladım ama hiçbirşey yoktu.

 

Göktuğ yanıma gelip başını yana eğdi.

 

"Görüyor musun?"

 

Korkuyla Göktuğ'a döndüm. "Neyi görüyor muyum?"

 

"Resmin olduğu yerdeki çıkıntıyı?"

 

Resme baktım. "orada çıkıntı mı varmış?"

 

İlerleyip resmin üzerinde parmağımı gezdirdim. Gerçekten de bir çıkıntı vardı. Tam basacağım esnada Göktuğ kolumu tuttu.

 

"Poyraz uyanmış."

 

Dolaptan ayrıldım.

 

"Yakalanmaya hiç meraklı değilim o yüzden hemen çıkalım."

 

Odadan çıktığımızda Göktuğ alarmı tekrardan taktı. Ve Muratgilin olduğu yere indik.

 

Geldiğimizde hepsi meraklı gözlerle bize baktı.

 

Poyraz, "Ne o kalktığınız gibi aşağı mı indiniz?"

 

Kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?"

 

Gözleriyle üstümüzü gösterdi. Göktuğ ile birbirimize baktık.

 

Sessizce. "Pijamalarımız." Dediğimde Göktuğ yüz kızartıcı küfürler etti.

 

Eylül gülerek. "Kendilerini evlerinde sandılar galiba." Dedi.

 

Tebessüm ettim. "Evet evet. Biz çıkalım da üstümüzü değiştirelim."

 

Arkamızı dönüp hızla yürümeye başladık.

 

Göktuğ sinirle. "Bunu unuttuğumuza inanamıyorum."

 

"Ben de."

 

Odaya geldiğimizde parmağımla Göktuğ'u gösterdim. "Sen burada bekliyorsun."

 

Dişlerinin arasından. "Hızlı ol Asel." Dedi.

 

Hiçbirşey demeden içeriye girdim. Dün giydiğim kıyafetleri giydim ve dışarı çıktım.

 

"Beni burada bekle." Dedi parmağını sallayarak.

 

"Tabii canım beklerim."

 

Kollarımı birleştirip kapıya yaslandım.

 

Kapı açıldığında kendimi Göktuğ'un kollarında buldum. Gözlerimi kırmıştırıp yüzüne anlamsız bakışlar atıyordum.

 

"İyi misin?" Diye sordu merakla.

 

"İ-iyiyim." Kollarından çıktım ve kaşlarımı çattım. "Sen neden kapıyı habersizce açıyorsun ki!?"

 

"Asel kapıyı açarken haber vermek sana ne kadar normal geliyor?"

 

"Düştüm senin yüzünden." Deyip kollarımı birbirine bağladım.

 

"Kıyamam ben sana." Dedi yüzündeki gülümsemesiyle.

 

Sanırım karnımızda birşeyler uçuyor.

 

Gözlerimi kırpıştırdım. Hemen ardından arkamı dönerek yürümeye başladım. Kafamda dün ki konuştuklarımız dönüyordu.

 

"Hissediyor musun?"

 

"Neyi?"

"Sana her yaklaştığımda vücudunun verdiği tepkileri. Kalbinin hızlanmasını."

"B-ben."

"Benden hoşlanıyorsun."

 

Arkadan güldüğünü duyduğumda sinirle ona döndüm. Beni görünce dudaklarını birbirine bastırdı.

 

"Sorunun ne senin?"

 

"Asel yanakların."

 

Derhal bu yanaklardan kurtulmamız lazım.

 

"Geç kaldık inelim hemen."

 

Sessizce dediği şeyi duydum.

 

"Kaç bakalım nereye kadar kaçabileceksin."

 

Gerekirse ölene kadar kaçarım.

 

Aşağı indiğimizde herkesin kahvaltı masasında oturduğunu gördük. Yanlarına gidip oturduk.

 

Poyraz, "başlayalım o zaman."

 

Masada bir kuş sütü eksik.

 

Herkes tabağına birşeyler alırken Poyraz konuşmaya başladı. "Rahat uyuyabildiniz mi?"

 

Deniz, "Ben çok rahat uyudum vallahi hatta sabah kalktığımda yatağı alıp kendi evime götürmeyi bile planladım."

 

Herkes gülmeye başladı.

 

Göktuğ ağzının içinde mırıldandı. "Benim için pek rahat değildi ama neyse."

 

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

Poyraz'ın telefonu çalmaya başladı. "Özür dilerim bunu açmak zorundayım. Müsadenizle."

 

Murat, "Müsade sizin."

 

Göktuğ, "Hemen olanları anlatıyorum zamanımız kısıtlı. Odadaki dolap başka bir yere açılıyor tam orayı açacaktık ama Poyraz uyandı."

 

Murat, "Tekrardan nasıl geleceğiz buraya?"

 

Cansu arkasına yaslandı."Benim bir fikrim var."parmağıyla beni gösterdi. "Adam Asel'e taktı kafayı Asel Poyraz'a yakın davransın gerekirse o adamın kalbini çalsın." Dedi sırıtarak.

 

Burada yanan kişi neden biz oluyoruz?

 

Göktuğ masanın üstündeki ellerini yumruk yapıyordu.

 

Murat çekingen bir tavırla konuşmaya başladı. "Aslında Cansu'nun fikri çok iyi."

 

"Poyraz'a biri sarkacaksa o kişi Cansu veya Eylül olsun niye ben oluyorum?"

 

Murat, "Birincisi Eylül o kişi olamaz ikincisi adam sana yanık."

 

Göktuğ bana döndü. "Murat haklı."

 

İnsan sevdiğini başka adama ayarlar mı lan! Gerçi bizi seviyormu onu bile bilmiyoruz ama.

 

Göktuğ, "Poyraz'a yakın davranıyorsun ama temas etme yoksa yakarım burayı."

 

Kaşlarımı kaldırdım. "Neden yakarsın ki? Benim sende yerim ne?"

 

"Öğrenmek istiyorsan yalnız olmamız daha mantıklı." Dediğinde içeriye Poyraz girdi. "Kusuruma bakmayın acil bir aramaydı."

 

Göktuğ, "Önemli değil Poyraz bey."

 

Madem öyle oyun başlasın.

 

"Poyraz bey telefon numaranızı alabilir miyim? Sizin gibi biriyle başka zamanlar da görüşmek isterim."

 

Göktuğ'a döndü gülerek. "Siz ne dersiniz Can bey?"

 

"Sevgilim ne derse o."

 

Poyraz bana dönüp elini uzattı. "Telefonunu alayım küçük hanım."

 

Cebimden telefonu çıkarıp eline koydum. Numarayı yazdıktan sonra telefonumu geri verdi.

 

Bu iş tamam.

 

                                 ... 

 

Kahvaltıyı yaptıktan sonra Poyraz bizi kahve içmeye zorladı.

 

Poyraz, "E anlatın bakalım şu dede olayını. Nasıl buldunuz birbirinizi? Nasıl dedenizin Çetin Öztürk olduğunu öğrendiniz?"

 

Murat, "Hiç kolay olmadı. Elif ve Can bir Atölye de karşılaşıyor birbirlerine numaralarını veriyorlar sonra birbirlerine hayatlarını anlatıyorlar ne tesadüf ki ikiside küçükken bir dadıya bırakılıyor ve aileleri bir araba yolculuğuna çıkıyor sonrasında aileleri ölüyor. Bunun bir tesadüf olacağını düşünmüyorlar ve DNA testi yaptırıyorlar ve kuzen olduklarını öğreniyorlar. Bununla birlikte dört kuzenlerinide aramaya çıkıyorlar. İlk önce ben ve Pınar'ı buluyorlar ikimiz kardeş olduğumuz için bu çok kolay oluyor. Ardından Aras'ı, Aras'dan sonra Bartu'yu bir kafes dövüşünde buluyorlar. Bundan sonra Toprağ'ı çok arıyorlar ama bulamıyorlar ta ki Ahu'nun önüne bir youtube videosu çıkana kadar. Videoda Toprak ailesinin nasıl öldüğünü kuzenlerini ve dedesini kayıp ettiğini anlatıyor bu Ahu'nun dikkatini çekiyor ve Can'a gösteriyor. Biz birbirimizi böyle bulduk Poyraz bey."

 

"Peki Çetin bey'i nasıl buldunuz?"

 

"Dedemizi bulmak hiç kolay olmadı neredeyse altı ay boyunca onu aradık ama bulamadık sonra bize bakan dadımızı aramaya çıktık. Ondan bir bilgi alabilirdik dadımızı bulmak hiçte zor olmadı. Kadını bulduğumuzda altmış yaşına basmıştı. Bize her şeyi anlattı ama öncesinde Çetin Bey'in torunu olduğumuza ikna ettik onu yoksa başkanın Çetin bey olduğunu söyleyemezdi yemini vardı. Bize dedemizin kim olduğundan bahsetti biz ona 'Dedemiz bizi neden hiç aramadı?' diye sorduk kadın bize 'Dedeniz çocuklarını kayıp ettiğinde bunalıma girdi sizi görmek istemedi' dedi. Biz dedemizi bulabilmek için bir ajansa başvuru yaptık. Onu bulabilmiştik ama biz onu bulduğumuzda o vefat etmişti." Dedi hüzünle.

 

Poyraz, "Evet haklısın Çetin amca ölüm döşeğinde bana çocuklarını kayıp ettiğini ve torunlarını görmek istemediğinden bahsetmişti." Dedi.

 

Deniz ağlamaklı bir sesle "Keşke onu görebilseydik." Dedi.

 

                               ...  

 

Neredeyse iki saattir sohbet ediyorduk sanki Poyraz herşeye inanmıştı. Artık kalkma vaktimiz gelmişti.

 

Hep birlikte toplantı alanında toplanmıştık.

 

Murat arkasına yaslandı ve konuşmaya başladı. "Asel iki gün sonra Poyraz'a yazıyorsun ve tek başınıza buluşmak istediğini söylüyorsun."

 

Eylül araya girdi. "Bence bu görev için Cansu daha mantıklıydı."

 

Cansu, "Emin misin Eylülcüğüm?"

 

"Hemde çok."

 

Eylül bu kıza gıcık mı oldu ne?

 

Boğazımı temizledim. "Bu iş ben de."

 

Göktuğ'un bana uzattığı saate bakıyordum. "Bu ne?"

 

"Işınlanmak için. Belki ihtiyacın olur ama ihtiyacın olacağını pek sanmıyorum çünkü sizi uzaktan izliyor olacağım. Herhangi bir sorun olmaması için."

 

Bizce onun için değil ama neyse.

 

Göktuğ'a dönüp. "Bu şey nasıl çalışıyor?" Dedim.

 

Yanıma gelip konuşmaya başladı. "Evren yerine gideceğin evreni yazıyorsun. Ve gitmek istediğin yerin adını giriyorsun."

 

"Çok zor değilmiş. Hallederim."

 

Elindeki silahıda bana uzattı.

 

"Mecbur olmadığın sürece kullanma."

 

Başımı tamam şeklinde salladım.

 

Bu şeyi belimden hiç çıkarmayacağım.

 

Murat gözlerin kısmış bana bakıyordu. "Asel sakın kendi evrenine ışınlanma." Dedi uyarı dolu bakışlarıyla.

 

"Yok canım neden kendi evrenime ışınlanayım?"

 

Tabii ki de ışınlanacağız.

 

"Peki sana güveniyorum."

 

"Her zaman." Dedim tatlı olduğunu düşündüğüm bir tavırla.

 

Göktuğ, "Çıkabilirsiniz."

 

Hızla eve gittim ve odama çıktım. Üzerime rahat birşeyler giyindim. Ve koşup saati aldım.

 

Bekle bizi Galaksi evreni sana geliyoruz

 

Saate gideceğim yerleri girdim ve hazır olduğumda gözlerimi kapatıp düğmeye bastım.

 

Gözümü açtığımda kendimi eski mahallemde buldum. Nefesim kesildi. Günler sonra burayı görmek değişik hissettirdi. Hızla karşımdaki binaya girdim. Ne yalan söyleyim Halime teyzeyi bile çok özlemiştim. Merdivenleri yavaş çıkıyordum çünkü Halime teyzeye yakalanmak istiyordum.

 

Onun kapısının önüne geldiğimde durdum. Bu kapıyı niye kimse açmadı. Şimdiye kadar kapı açılıp Halime teyzenin beni soru yağmuruna tutması gerekiyordu.

 

Kapıya ilerleyip zile bastım bir kaç saniye sonra kapıyı Halime teyzenin kızı açtı. Göz altları mosmordu gözleri kan çanağına dönmüştü. Kadın birden bana sarılınca dona kaldım. Hıçkırarak ağlıyordu.

 

"Melis sorun ne? Neden ağlıyorsun?"

 

"Asel annem öldü." Dediğinde başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

 

Her ne kadar o yaşlı ihtiyara kızsamda onu seviyordum. Şu Evrende tek yakınım o olabilirdi.

 

Neden sevdiğim kişiler hep hayatımdan çıkıyor?

 

"N-ne zaman oldu bu?"

 

"Dün."

 

Bu kadar yakın bir zamanda mı? Gözlerim dolmuştu ama belli etmemeye çalışıyordum.

 

"Ben evime çıkayım."

 

Kadın başını tamam şeklinde salladı.

 

Eve çıktığımda anahatarım olmadığı geldi aklıma. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Göz yaşlarımı sertçe sildim ve kapıyı yumruklamaya başladım.

 

Başkaları evinin kapısını çaldığında ne olurdu? Annesi veya babası kapıyı açardı değil mi? Peki neden benim kapımı hiç kimse açmıyor? Ekiptekiler evine gitse ve kapısını çalsa ne olur? Annesi veya babası kapıyı açar ve karşısında kayıp çocuğunu görünce ufak çaplı bir şok geçirir ve ardından çocuğuna sarılır değil mi? Ama neden kimse bana sarılmıyor? Ben neden bu kadar kimsesizim?

 

Kapı açılınca elim havada kaldı. Karşımdaki Göktuğ'a şaşkın gözlerle bakıyordum.

 

Kaşlarını çatarak. "Sözünde durmadın Asel." Dedi.

 

Benim şuanda bunları konuşacak halim yoktu. Yavaş adımlarla eve girdim.

 

"Bugün tek yakın olduğum kişinin öldüğünü öğrendim."

 

"Halime teyze mi?"

 

Başımı evet şeklinde salladım.

 

Göktuğ bunu pek umursamamış gibi konuşmaya başladı.

 

"Işınlanma cihazını ver."

 

Hiç sorun çıkarmadan kolumdaki saati çıkarıp Göktuğ'a uzattım.

 

"Gidiyoruz."

 

"Hemen mi?"

 

"Evet. Sana çok sinirliyim!" Sesi hafif yüksek çıktığında gözlerimi büyütmüştüm.

 

Gözyaşları arasında konuşmaya başladım."Evime gelmek benimde hakkım. Ayrıca senin burada ne işin var?"

 

"Seni senden daha iyi tanıyorum demiştim Asel. Buraya geleceğini çok iyi biliyordum."

 

"Beni benden daha iyi tanımandan nefret ediyorum."

 

Gülerek yanıma gelip belimi kavradı. Hızla gözlerimi kapattım.

 

Gözlerimi açtığımda evimin ışıklarının yandığını gördüm. "Hmm Galaksi evreninde sabahtı ama burada akşam."

 

"Bunu yeni farketmen çok komik."

 

Yüzümü buruşturdum. "Hadi çık."

 

Saatteki düğmeye bastığında ortadan kayboldu.

 

                                ... 

 

Aradan bir saat geçmişti.

 

Zil çalınca kapıya gittim. Kapıyı açtığımda karşımda görmek isteyeceğim en son kişiyi görmüştüm.

 

Baştan sona kadar vücudum titriyordu.

 

"Se-senin ne işin var burada?"

 

"Tanımadığım bir adam yıllardır aradığım kızın burada olduğunu söyledi ve ben de geldim." Deyip göz kırptı ve içeriye girdi.

 

Avazım çıktığı kadar bağırdım. "Derhal çık evimden."

 

"Misafirperverliğini hiç beğenmedim canım kızım."

 

Kapıyı sertçe kapattım. Göktuğ neden hayatıma karışıyor!? Şu adamı gönderdikten sonra onu gebertecektim.

 

"Neden buraya geldin?"

 

"Konuşacaklarımız var."

 

"Ben on üç yıl önce seninle irtibatımı kestim. Şimdi seninle konuşacak değilim."

 

"Öğrenmen gereken şeyler var Aselcik."

 

Kim bana Aselcik dese gözlerim doluyor.

 

"Öğreneceğim hiçbirşey yok adi herif."

 

"Emin misin?" Deyip koltuğa oturdu.

 

Parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. "Ne söyleyeceksen söyle."

 

"Annen bana ölmeden önce ne dedi biliyor musun Asel?"

 

"Nasıl bilebilirim gerizekalı?"

 

Güldü. " 'Doğacak olan bebeğimize bunu yapma' dedi."

 

Doğacak olan bebeğimiz? Bebek? Annem hamile miydi? Beynimde annemin söylediği konuştuğumuz şeyler yankılanıyordu.

 

"Bir kardeşin olsun ister miydin Asel?"

 

"Hayır anne ben seni kimseyle paylaşamam."

 

"Bir tane bebeğimiz olsa çok güzel olmaz mı tatlım."

 

"Sence bir kardeşin olsaydı nasıl olurdu?"

 

"Şu bebek ayakkabılarına bak tatlım küçücükler."

 

Göktuğ'un verdiği silahı belimden çıkarııa ur ama doğrulttum.

 

"Bana bir çocukluk borçlusun." Deyip gözümü kırpmadan tetiğe bastım.

 

Alnının ortasından bir delik açılmıştı. Yüzünü kanlar kaplıyordu. Bu görüntü çok korkunçtu.

 

korkuyorum

 

Loading...
0%