Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@naz__kalkan

Her zaman bir ihtimal vardır ya hani, her koşulda her zorlukta mutlaka bir ihtimal daha vardır. Ben şuan ambulansta hem Ateş'in elini tutmuş o ihtimal için dua ediyordum hemde hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Ateş yüz üstü sedyeye yatırılmıştı ve hemşireler kanı durdurmaya çalışıyordu. Yeni yeni kendime gelirken Rüzgar'ı aramak aklıma gelmişti. Hızla telefonun rehberine girip Rüzgar'ın adını yazmaya çalışıyordum ama ellerim titriyordu. Sonunda ismini yazdım ve aradım, 2. çalışında telefon açıldı.

 

- Alo yengecim, hayırdır abim yine bir sincaplık mı etti?

 

- Rüzgar, Ateş vuruldu Rüzgaar.

 

Bir yandan ağlıyor bir yandan da kendimi anlatmaya çalışıyordum.

 

- Nasıl vuruldu yenge? Ne demek vuruldu? Ne diyorsun sen?

 

- Rüzgar, sırtından vuruldu hemen buraya gel, ambulanstayız biz hastaneye gidiyoruz. Hemen gel lütfen.

 

- Tamam geliyorum sakin ol.

 

Rüzgar telefonu kapattı ve ben Ateş'in yanında yalnızlığımla kaldım. Kalbime bir bıçak saplanıyordu, belki gerçekten saplansa bu kadar acımazdı canım. Annemi, babamı ve 8 yaşında ki kardeşimi kaybettim. Şimdi de hayatımı kurtaran adamı, sevdiğim adamı kaybetmek üzereydim.

 

Ambulansın durmasıyla hastaneye geldiğimizi anladım ve olabildiğince doğruldum. Sedye indirilirken Ateş'in elini sıkı sıkı tutuyordum. Hastaneye girdik, koridorlardan geçtik, insanlar acıyarak bizi izledi ama finalde Ateş'i içeri aldılar ve ben kapının önünde kaldım. Dizlerimin üzerine çöktüm ve bağırarak ağlamaya başladım, her şeyin acısını çıkarıyordum şuan.

 

Bir kaza sonucu tüm ailemi kaybettiğim için ağlıyordum, teyzem tarafından göz göre göre satıldığım için ağlıyordum, sevdiğim adamı anneme anlatamadığım için ağlıyordum, sevdiğim adamı da kaybedeceğim için ağlıyordum. İç çekişlerim ve hıçkırıklarım artarken son bir kez bağırdım.

 

- Yeter artııık! Yeter, ölmek istiyorum artık yeter. Kimsem kalmadı artık yeteeeer!

 

Arkadan bir elin beni omuzlarımdan tutup kaldırmasıyla Rüzgar'ın ve Yağmur'un geldiğini anladım, ikisinin de gözleri ıslaktı, beni susturmak için gelen hemşireyi gönderip bana sarıldılar ve üçümüz birlikte ağlamaya başladık. Bir süre yere oturmuş vaziyette ağladık. Hani insan kendi kaderini kendi yazardı, ben kendi kaderimi kendim yazmamıştım, ailemin ölümünü istemedim, satılmak istemedim, sevdiğim adamın ölmesini istemedim. Birdenbire kendime geldim ve ayağa kalktım. Ben kalkınca Rüzgar ve Yağmur'da ayağı kalkıp gözyaşlarını silip yüzüme baktı. Rüzgar'a dönüp konuşmaya başladım.

 

- Bulacaksın Rüzgar, abini sırtından kimin vurduğunu bulacaksın. Kameralara mı bakarsın, aşirete haber mi salarsın ben orasını bilmem. Ama abini vuran şerefsizi bulmadan bir daha buraya gelmeyeceksin. Tamam mı?

 

Rüzgar dediklerimden sonra nefret dolu bakışlarıyla kafasını salladı.

 

- Sana yemin ederim yenge, o oro*pu çocuğunu bulmadan karşına çıkmayacağım.

 

Tam arkasını dönüp gidecekken hemşire ameliyathaneden çıktı ve Rüzgar geri döndü.

 

- Ateş Kırca'nın ailesi siz misiniz?

 

- Evet ben karısıyım, durumu nasıl?

 

- Ameliyat devam ediyor ama çok kan kaybetmiş, "A Rh+" kana ihtiyacımız var.

 

- Benim kanım A Rh+ ben kan verebilirim.

 

- Benimki de A Rh+ bende veririm.

 

Rüzgar ve Yağmur'un dedikleriyle içimdeki o umut tekrar yeşerdi, belli ki ailenin geri kalanına haber vermemişlerdi. Rüzgar ve Yağmur kan vermeye giderken sürekli dua ediyor ve sabretmeye çalışıyordum. Tekrar gözleri yaşlı geldiklerinde ayağa kalktım.

 

- Sizden başka kimse bilmiyor değil mi?

 

- Hayır. Bizimkilere senin ve abimin birlikte çiftlikte kalacağınızı söyledim. Yağmur'u da o yüzden gönderdiler zaten, imam nikahınız yok ya yalnız kalmayın diye.

 

Acı içerisinde gülümsedim, gerçeği bilseler kahrolurlardı. Ama ikisi de çok yaşlıydı ve Ahmet amcanın beyninde ur vardı bu onun için çok tehlikeliydi.

Rüzgar bize son kez sarılıp gitti. Eminim bana verdiği sözü tutacak ve o adamı bulacaktı. Biz Yağmur'la koltuklara oturmuş ağlarken Yağmur yanımdan kalktı ve yeni gördüğüm sağ tarafındaki poşeti bana uzattı.

 

- Aklım başımdan gitti yenge kusura bakma, senin için getirdim. Üzerini değiştir istersen.

 

Üstümdekilere bakınca canım bir kez daha yandı. Oysa ki tek amacım Ateş'in gönlünü almak ve güzel bir yemek yemekti. Poşeti aldım ve lavaboya gidip üzerimi değiştirdim, özenle yaptığım saçlarımı ağlayarak topladım. Tekrar geldiğimde Yağmur elleri ile yüzünü kapatmış ağlıyordu. Yaklaşık 1-2 saat sonra ameliyathaneden hemşireler çıkmaya başladı. İkimizde korkuyla ayağa kalktık. Hemşirelerden birini durdum.

 

- Ne oldu? Ateş'e bir şey mi oldu?

 

- Maalesef bilgi veremem, ama ameliyat bitti, doktor hanım şimdi açıklama yapar.

 

Biz korkuyla derin derin nefes alırken doktor ameliyathaneden çıktı.

 

- Ateş Kırca'nın ailesi siz misiniz?

 

- Evet biziz.

 

- Ateş iyi mi doktor hanım? Lütfen iyi bir şey söyleyin.

 

- Merak etmeyin kurşunu çıkardık, hayati tehlikeyi atlattı ama hasta uyanmadan bir hasar kalıp kalmadığını anlayamayız. Sabahı beklememiz lazım.

 

Doktorun söyledikleriyle derin bir nefes alırken birbirimize sarılıp tekrar ağlamaya başladık. Rüzgar'ı görmemle hemen Yağmur'dan ayrıldım ve söyleyeceklerini dinlemeye başladım.

 

- Ne oldu? Niye ağlıyorsunuz? Abime bir şey mi oldu?

 

- Abim hayati tehlikeyi atlattı.

 

Rüzgar ve Yağmur kahkahalarla sarılıp mutlu olurken benim aklım hâlâ Ateş'i vuran o adamdaydı.

 

- Eee Rüzgar buldun mu adamı? Sakın bulamadım deme.

 

- Buldum yenge. Bizim mekanlardan birinde pekmezini akıtmamı bekliyor.

 

- Kapının önüne 10-15 tane adam koy. Yağmur'un yanında beklesinler.

 

- Sen nereye? Bak yenge sakın benden seni götürmemi isteme, asla böyle bir şeye müsaade etmem.

 

- Pardon? Senden müsaade isteyen kim? İçerideki senin ne kadar abinse benimde sevdiğim adam. Sen götürmezsen ben bir yolunu bulur yinede gelirim.

 

- Yenge saçmalama abim uyanınca ne kad-

 

- Rüzgar! Abin benim elimi tutarken onu sırtından vurdular. Ben ailemin ölümünde kimseyi suçlayamadım. Ama şimdi işler çok farklı. Sakın tek bir kelime daha etme. Adamları buraya topla bizde çıkalım, hadi.

 

Arkamı dönüp giderken Rüzgar'ın söyledikleriyle küçük bir tebessüm ettim.

 

- Arkadaş yemin ediyorum karı-koca başıma belalar. Birdi iki oldu, bıktım ya.

 

Ben arabaya bindikten 5 dakika sonra Rüzgar gelip bindi.

 

- Evet patron, adamları kapının önüne dizdik, şimdi de şerefsiz boğmaya gidiyoruz. Müsaaden var mı?

 

- Zevzeklik etme, hadi sür.

 

Depo gibi bir yerin önüne geldik ve aşağı indik. Ben önde Rüzgar arkamda içeri girdik. İçeride bizi elleri başının yaklaşık 10 cm üzerindeki demire bağlı bir adam ve onun etrafında ki 8 kişi karşıladı. Ben öfkeyle eli yüzü kan içindeki adamın yüzüne bir yumruk geçirdim ve yumruğumla adam bağırdı.

 

- Kim verdi sana bu emri?

 

- Sanane.

 

Bir yumruk daha attım ve tekrar bağırdı, çektiğim acılardan kurtulmak istercesine adamı yumrukluyor ve nefes nefese emri verenin kim olduğunu soruyordum. Ben duruyordum, Rüzgar başlıyordu. Adam bayılıyordu, uyandırıyor tekrar dövüyorduk. Adam dövmekten gram anlamamama rağmen yumruklarımı gelişigüzel geçiriyordum. Saatlerce orada durduk ve artık güneş doğuyordu. Vurmaktan yorulmuştum ama içim soğumuyordu, Rüzgar geldi ve beni durdurdu.

 

- Yenge tamam yeter. Bir sakin ol. Nefes al.

 

Adamlara işaret etmesi ile adamlar su getirdi. Suyu içtim ve artık perişan olmuştum. Rüzgar'ın telefonu çaldı.

 

- Efendim Yağmur.

 

- .............

 

- Vallaha mı?

 

- .............

 

- Tamam hemen geliyoruz.

 

Telefonu kapattı ve gözlerinin içi gülüyordu.

 

- Müjde yengem müjde, abim uyanmış seni soruyormuş.

 

Duyduklarımla Rüzgar'a sarıldım ve sevinç gözyaşlarına boğuldum. Hemen oradan ayrıldık, kızarmış ve şişmiş gözlerle hastanenin yolunu tuttuk. Hastaneden içeri girerken hem koşuyor hemde yürüyor gibiydik. Ve sonunda odayı bulup içeri girdik. Ateş'i görmemle koşup ona sarılmam bir oldu. Dün geceden beri kalbimde olan ağrı şuan gitmişti. Uyandığını duyduğumda bile rahatlayamamıştım ama şuan kuşlar gibi hafiflemiştim.

 

- Of yenge, anladık kocanı çok seviyorsun ama bırakta bende abime sarılayım.

 

Yeniden Rüzgar'ın espri yapabildiğine o kadar sevinmiştim ki. Yağmur ise gözleri hâlâ yaşlı köşedeki koltuktan bize bakıp gülümsüyordu.

 

- Hem sen yine niye sincaplık yaptın abi? İnsan hiç karısının yanında vurulur mu?

 

- Kes sesini Rüzgar. Hem siz neredeydiniz? Asel? Nereye gittin beni bırakıp?

 

- Ohooo abi yengemin yaptıklarını bir bilsen.

 

- Ne yaptı?

 

- Ne yapacağım yaa Rüzgar saçmalıyor yine.

 

Rüzgar'a attığım bakışla kıvırması gerektiğini anladı ve hemen kıvırdı.

 

- Abi neler yaptı bir bilsen, hemen adamları buraya senin başına yığdı, sonra beni aldı, seni vuran şerefsizi bulmak için gittik kameralara bakmaya ama polis bizden önce hareket etmiş bulamadık.

 

Rüzgar bana göz kırptı ve gülümsedi.

 

- Asel sakın güzelim, bir daha böyle şeylere girme. Ben bulacağım kim olduğunu. Birde senin tehlikede olup olmadığını düşünmek istemiyorum.

 

- Tamam bir daha olmaz.

 

- Söz mü?

 

- Olmaz dedim ya Ateş. Aaaa bunaltma beni.

 

- Hem sana ne demeli gerizekalı. Yengen sana hadi gidip adamı bulalım dedi sende olur yengecim mi dedin? Lan hiç aklına gelmedi mi benim seni boğacağım.

 

- Ya abi geldi de senin bu karın söz mü dinliyor, lafı tıkıyor ağzımıza. Karı-koca belasınız başıma.

 

Ateş ve Rüzgar bir süre daha atıştıktan sonra doktor gelmiş ve kontrolleri yapmıştı. Yarın akşama doğru Ateş'i çıkartabileceğimizi söylemişti ve gitmişti. Bizde kahvaltı ettik, sohbet ettik ve bol bol Rüzgar esprisine mağruz kaldık, Yağmur ise yeni yeni kendine geliyordu, anlaşılan o ki çok etkilenmişti. Benim aklım ise hâlâ o depoya gitmekteydi. Gece oldu ve Rüzgar kapının önünde bekleyeceğini söyleyip dışarı çıktı, Yağmur odanın içindeki koltuklardan birinde uyuya kalmıştı. Ateş ise beni ikna etmeye çalışıyordu.

 

- Güzelim gel yat işte yanıma. Sığarız ikimiz buraya.

 

- Ya olmaz diyorum Ateş. Yaralısın yaralı. Hem daha İmam nikahımız kıyılmadı, yanına yatamam günah.

 

- El ele tutuştuk günah değil, sarıldık günah değil, masumca sırt sırta uyumak mı günah?

 

- Artık yaptık bir hata, Allah affetsin. Ayrıca hepsi günah. Şimdi sus uyu. İyi geceler.

 

Ateş oflaya puflaya uyurken bende yarın yapacaklarımı düşünerek uykuya daldım. Sabah burnuma gelen poğaça kokusu ile uyandım ve yorgun muhafızlar ile kahvaltı yaptık. Yavaş yavaş hastahaneden çıkış saati yaklaşırken ben nasıl gideceğimi düşünürken aklıma gelen fikirle gülümsedim.

 

- Ateş ben diyorum ki ben Rüzgar ile gidip senin için birkaç parça bir şey getireyim. Hem seni eve götürünce vurulduğunu anlayacaklar, önden de biraz hazırlamış olurum evdekileri. Olur mu?

 

- Olmaz. Sen yanımdan ayrılma. Rüzgar ile Yağmur halleder.

 

- Olmaz abi, ben zaten stresliyim. Rüzgar abimde hiç kıvıramaz eline yüzüne bulaştırır. En iyisi yengemin gitmesi. Değil mi abi?

 

Yağmur'un yardımına karşılık minnetle gülümsedim.

 

- Tabi tabi, yengem benle gelsin. Ben uyduramam bir şeyler, maazallah babama bir şey olur abi.

 

Ateş şüphelenmişti ama yinede kabul etti. Biz Rüzgar ile hastaneden çıkmış ve depoya gidiyorduk. Yolda evi arayıp Ateş için de birkaç kıyafet hazırlamalarını istedik. Depoya geldiğimizde hızla arabadan indim ve içeri girdim.

 

- Rüzgar silahını ver.

 

- Saçmalama yenge.

 

- Rüzgar silahını ver dedim.

 

- Yenge bende saçmalama dedim. Tamam buraya geldik ama sen bu herifi öldür diye değil, sinirini çıkar diye.

 

Rüzgar'ın silahı vermeyeceğini anlayınca bana yakın adamlardan birinin belindeki silahı hızlı bir hareketle aldım. Elime ağır gelmişti ama bunu belli etmemeye çalıştım. İlk defa silah tutuyordum.

 

- Yenge ne yapıyorsun? Ver şunu bana. Yenge yalvarırım yanlış bir şey yapma.

 

- Karışma Rüzgar.

 

Dizilerden gördüğüm kadarıyla silahın emniyetini kontrol ettim ve adını bilmediğim silahı sıkmaya hazırlayan çıkıntıyı kendime doğru çektim ve önümde bana bakarak sırıtan adama yaklaşıp silahı bacağına doğrulttum.

 

- Sana Ateş'i vurma emrini kim verdi?

 

- Bilmem.

 

Diyerek benimle alay etti ve silahı ateşledim. Ellerim titrerken adamda bağırıyordu. Rüzgar ise sürekli konuşuyordu.

 

- Yenge tamam yeter! Bırak şu silahı yeter!

 

Tekrar sordum ve bu sefer silahı diğer bacağına doğrulttum.

 

- Sana emri kim verdi?

 

- Asla söylemem.

 

Ve tekrar silahı ateşledim. Ellerim daha az titriyordu, yaptıklarıma inanamazken bir yandan da beni bu hale getirenlerden intikam almak istiyordum.

 

- Yeteer! Yenge yeter bırak şu silahı. Kurban olayım bırak yenge.

 

Bu sefer silahı kafasına doğrulttum, asla onu öldürmeyecektim sadece blöf yapıyordum. Bağırarak aynı soruyu tekrar sordum.

 

- Sana emri kim verdi?

 

- Tamam dur, dur yalvarırım dur. Söyleyeceğim. Kimin yaptığını söyleyeceğim.

 

Ben zafere ulaşmış bir şekilde gülümserken silahı indirdim ve Rüzgar gelip elimden silahı alıp bana sarıldı.

 

- Söyleyeceksin ama Asel bunu duymayacak.

 

Gelen sesle Rüzgar'dan ayrılıp arkama döndüm ve gördüğüm kişiyle yerinde kaldım.

 

- Ateş?

 

- Abi?

 

- Sürpriz!

 

 

Loading...
0%