Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@naz__kalkan

Pişmanlıklarımız kesinlikle bizi daha çok doğruya yönlendirir. Pişman olmak demek yaptığın bir iş sonucu aslında onu yapmaman gerektiğini anlanmaktır. Açık konuşmak gerekirse şuanda hiç pişman değilim.

 

- Abi ne yapıyorsun burada? Yaralısın sen. Nasıl kalktın ayağa?

 

- Baktım sırtımdan vuran vurana bende dedim bu kadar yeter birazda ben vurayım.

 

Ateş'in ne kadar kızacağını tahmin bile edemediğim için konuşmaya cesaret edemiyordum. Ama olağanüstü manipülasyon yeteneğimi kullanarak üste çıkabilirdim. Koşarak Ateş'in yanına gittim ve koluna girmeye çalıştım ama kolunu çekti.

 

- Ne yapıyorsun ya sen, biz beyefendiye bir şey olacak diye kafayı yiyelim, gelelim burada adam vuralım. O kalksın bir de bize trip atsın, kolunu çeksin. Birtakım manyak hareketler.

 

- Kafayı yedin öyle mi Asel hanım? Eğer gerçekten bana bir şey olacağından korksaydın benim başımda beklerdin. Koşa koşa adam vurmaya gelmezdin. Ya ben adamları arayıp tehdit etmesem sizin burada olduğunuzu bile öğrenemeyeceğim. Artık nasıl bir baskı kurduysan, Ağa ben değilimde senmişsin gibi davranıyorlar.

 

Rüzgar kıkırdayınca bu sefer ona dönüp bağırmaya başladı.

 

- Sana ne demeli? Güya yengesini canından çok seviyor paşam. Eline silah verip adam vurdurarak mı koruyorsun benim emanetimi?

 

- Abi benim ne suçum var, hepsi yengem yüzünden. Silahı almasıyla adama sıkması bir oldu.

 

- Aaaaa yalana bak. Sen getirmedin mi beni buraya intikamını al yenge diye.

 

- NE!? O ne zaman oldu ya? Yenge sen beni çeşitli işkencelerle tehdit edip zorla getirtmedin mi kendini?

 

- Yok artık Rüzgar, biraz daha ufak atta balıklar yesin. Benim etim ne budum ne seni tehdit edeyim. Hem sen gel-

 

- YETER!

 

Ateş bağırınca sustum ve masum kız rolüne büründüm.

 

- Siz benim başıma bela mısınız ya? Biri gider yengesini katilin önüne çıkarır, öbürü daha hayatında silah görmemiş haliyle adam vurur. E düşmanın yapamadığını yapın siz. Sen ver silahını yengeciğine, o da sıksın benim kafama bitsin gitsin, cümleten kurtulalım.

 

Artık üste çıkmamın zamanı gelmişti.

 

- Asıl sana yeter be! Sen biz neler çektik biliyor musun? Ömrümden ömür gitti benim. Tüm ailemi kaybetmişken bir sevdiğimi daha kaybetmek ne kadar korkuttu beni senin haberin var mı? Yağmur saatlerce titredi yanımda. Bu çocuk evdekiler öğrenmesin diye kırk takla attı. Seni vuran adamı buldu, hastaneye öyle geldi. Eğer ben zorlamasaydım asla beni buraya getirmezdi. Silahı elime aldığımda bırakmam için defalarca yalvardı. Ama neymiş, Ateş Ağa'mızdan gizli iş yapmışız. Hay ben benim ağzıma tüküreyim ya. Kusura bakmayın Ateş bey sizin canınız tehlikedeyken biz kendi canımızı düşünemedik. O an aklımıza gelmedi. Şimdi burada sanki dün vurulmamış gibi ne halin varsa gör. Rüzgar sende beni eve götür. Ben yine bir salaklık falan ederim.

 

Arkamı dönüp hızla yürüdüm ve arabaya bindim. Söylediklerimde haklıydım ama Ateş de haklıydı. İlk defa böyle bir olay yaşamıştım ve bana bir şey olmasından korkmuştu. Söylediklerim işe yaramış olacak ki Rüzgar gelip şoför koltuğuna bindi, Ateş'te gelip kapımı açtı.

 

- Ön koltukta oturamazsın, arkaya geç.

 

- Pardon? Sen hâlâ bana emir mi veriyorsun?

 

- Ne emiri ya. Gel arkada yanımda otur, çok özledim seni.

 

Söylediklerine içimden gülümserken bir yandan da kuyruğu dik tutmaya çalışıyordum. Rüzgar ise sesli gülüyordu. Arabadan indim ve arka kapıyı açıp Ateş'in binmesini bekledim, bindikten sonra bende diğer tarafa bindim. Şuan o arabanın en sağında ben ise en solundaydım. Yarası ağrıdığı için hareket de edemiyordu. Yol boyu bana laf attı ama cevap vermedim. Eve geldiğimizde Rüzgar koluna girdi ve içeri girdik. Berivan teyze ve Ahmet amca her şeyi Yağmur'dan öğrenmişlerdi. Bizim içeri girdiğimizi görünce koşa koşa yanımıza geldiler.

 

- Oğluuum, kurban olsun annen sana, keşke ben vurulaydım da ben yataydım o yatakta.

 

- Allah korusun anne bir dur ya.

 

- Nasıl oldu bu? Kim yapmış? Buldunuz mu?

 

Ahmet amca Ateş'e sarıldıktan sonra ciddiyet içinde sorular sormuştu. Ve ben hemen ele verildim.

 

- Bulduk baba bulduk. Ben adamı buldum, yengem vurdu.

 

Rüzgar'ın dedikleriyle herkes pür dikkat bana bakarken Ateş bıyık altından gülüyordu.

 

- Ne demek yengem vurdu? Sen ne halt ettin o sırada?

 

- Arkadaş bende hep kendi ayağıma sıkıyorum ya.

 

- Neyse bunları sonra konuşuruz. İçeri mi geçsek?

 

Canım görümcem tekrar beni kurtarmıştı. Ateş'i odasına çıkarmıştık ve herkes dışarı çıkmıştı. Ben ve Yağmur hariç.

 

- Bende odama çıkayım artık, ödevlerim var da biraz.

 

- Aynen abicim sonra görüşürüz, iyi dersler.

 

- Çıkma Yağmur. Ödevlerini sonra birlikte yaparız, burada dur.

 

- Ne alakası var. Kızın ödevleri söz konusu, senin tribin yüzünden benim kardeşim sınıfta mı kalsın?

 

- Abartma. Bir ödev yüzünden sınıfta kalmaz.

 

Ateş Yağmur'a kaş göz yaptı ve Yağmur beni direkt sattı.

 

- Aslında kalabilirim yenge. En iyisi hiç tehlikeye atmayalım, hadi ben kaçtım baaay.

 

Hızlıca dışarı çıktı ve kapıyı kapattı. Ben bunun hesabını sorarım ama. Ateş ise sırıtarak bana bakıyordu.

 

- Ne sırıtıyorsun?

 

- Niye sırıtmakta mı yasak?

 

- Sana bu aralar her şey yasak.

 

- Emredersin hanımağam. Peki beni affetmen için ne yapmalıyım?

 

- Düşünmem lazım. Hatta şuan düşündüm ve buldum.

 

- Ne buldun?

 

- Bana araba sürmeyi öğreteceksin ve bir an önce test kitapları alacağız. Sınava az kaldı.

 

- Elbette kabul ediyorum bunlar ancak benim için ödüldür karıcım.

 

- Öyle mi? Tamam o zaman. Cezanı söylüyorum. Düğüne kadar seninle tek kelime konuşmayacağım.

 

- Yok artık, dayanamazsın ki.

 

- Bak bakalım nasıl dayanıyorum.

 

- Asel hayır yaa, istemiyorum böyle ceza.

 

- Ben aşağı iniyorum. Sende ağrın falan olursa ararsın.

 

- Seni mi?

 

- Benim dışımda herkesi.

 

Dedim ve arkamı dönüp hızlı adımlarla odadan çıktım. Çok güzel manipüle ediyorum ya maşallah bana.

 

5 gün sonra (Kına Gecesi)

 

Evet bugün kına gecem vardı ve ben sabahın erken saatlerinde uyandırılmıştım. 10 dakika içinde kahvaltı yaptırılıp kuaför koltuğuna oturtulmuştum. Kuaför eve gelmişti. Güzel bir saç ve güzel bir makyaj ile 1,5 saat içerisinde hazırdım. Ateş Ağa ile de hâlâ konuşmuyordum. Son olarak kırmızı elbisemi de giydikten sonra oturdum ve beklemeye başladım. Ben akşama kadar beklerken birçok şey yaşadım. Berivan teyzenin gelmesi ile duygusal bir konuşma gerçekleştirdik, Yağmur'un gelmesiyle heyecan dolu ve son olarak Rüzgar'ın gelmesi ile kahkaha dolu dakikalar geçirdik. Saat öğleden sonra 4'e gelmişti ve Ateş içeri girdi. Beni görünce nutku tutulmuş bir şekilde bakıyordu ve bu benim çok hoşuma gidiyordu.

 

- Çok güzel olmuşsun.

 

Günlerdir hiçbir dediğine cevap vermiyordum, ama bu sefer cevap verdim.

 

- Teşekkür ederim.

 

Benim konuşmamla 3 şapşal kardeş karşımda alkışlamaya başladı. Ben onların bu haline gülerken, en mutlu anlarımda beni boğan hüzün tekrar gelip aramıza katılıyordu. Derin bir nefes alıp Ateş'in koluna girdim ve merdivenlerden aşağı indik. Uzun saatler halay çektikten sonra sıra kına yakmaya gelmişti, başta hiç ağlamamış hatta kahkahalarla gülmüştüm etrafımda dolaşan insanlara ama şarkı bir süre sonra bana yaşadığım onca şeyi tekrar yaşattı ve ağlamaya başladım. Ateş yanımda gözyaşlarımı siliyor ve şarkıya küfrediyordu. Onun bu haline gülmemek elde değildi. Beni çok seven Rojda hala elime kınayı yakmak istemişti bende bir şey dememiştim ama Ateş olmaz deyince kınayı Berivan teyze elime sürdü. Kına merasimi de bittikten sonra biraz daha oynamış ve sonunda kına gecesini sonlandırmıştık. Yukarı çıkıp Yağmur'un yardımıyla üzerimdekileri çıkardım ve duşa girdim. Gün boyu hiçbir şey yiyemediğim için hızla üzerimi giyinip saçlarımı kuruttum ve ikişer üçer adımlarla mutfağa koştum.

 

- Çok açım, lütfen bana yemeklerin bitmediğini söyleyin.

 

- Yok gelinağam daha bir sürü şey var, gel ben sana hazırlayayım.

 

Yağmur ile yaşıt olan kızın tatlılığına gülümserken "gelinağam" demesi hem utandırmış hemde biraz hoşuma gitmişti. Önüme konulan tabaklarda yaprak sarma, içli köfte, çiğ köfte, kavurma, kıymalı-patatesli börek ve adını bilmediğim Mardin'e özgü birkaç yemek daha vardı. Hevesle yemekleri yerken Ateş mutfağa girdi ve çalışanlar mutfaktan çıktı.

 

- Ooo Asel hanım afiyet olsun.

 

- Gel gel, bu yemekler müthiş ya.

 

Benim halime güldükten sonra yanıma oturdu ve biraz sohbet ettik. Ben konulara hakim olduğumu ve sadece test kitaplarına ihtiyacım olduğunu söylüyordum ama o özel öğretmen tutmanın da faydalı olacağını söylüyordu. Ehliyet işini ise konuşmamıza bile gerek yokmuş.

 

- Nasıl yok ya, öğretmeyecek misin bana?

 

- Yok ya öğreteceğim ama çok mükemmel bir şekilde öğreteceğim için seni sınava bile sokmadan direkt verecekler ehliyeti. Rahat ol yani.

 

Ateş'in kime çektiğini düşünürken onu odasına postaladım. Kirlettiğim tabaklarıda yıkadım ve odama çıkıp kendimi uzun bir uykunun kollarına bıraktım.

 

Sabah uyandığımda Yağmur kafasındaki incili taç ile yatağımın üzerinde zıplıyordu. Hızlı bir kahvaltıdan sonra tekrar kuaförlere emanet ettim kendimi. İşleri bittikten sonra hepsi bana peri kızıymışım gibi bakıyordu ama aynada kendime bakınca gerçekten de çok güzel olduğumu gördüm. Ne yapayım yalan mı söyleyeyim güzel olmuşum işte. Bu sefer yanıma fazla kişi uğramadı ve bende telefonda takıldım. Hava kararmaya başlarken Yağmur benden daha heyecanlı bir şekilde içeri daldı, ondan hemen sonra da Rüzgar ve Ateş birlikte içeri girdi. Ateş yine hayran hayran bakarken Rüzgar'ın elindeki kırmızı kuşağı görünce gözlerim doldu.

 

- Yengecim biliyorsun bir kuşak bağlama adetimiz var. Gönül isterdi ki bu kuşağı kardeşin bağlasın ama maalesef bu eski adeti devam ettirmek bana düştü.

 

Hem duygusal olup hemde beni ağlatmamaya çalışıyordu.

 

- Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım, abime rağmen senin yanında yer aldım ve tarafımı seçtim. Beni bir kardeşin gibi kabul edebilir misin?

 

Konuşamadım ve kafamı salladım. Kollarımı kaldırdığımda Yağmur çoktan ağlamaya başlamıştı, Ateş ise arkasını dönmüştü, maazallah erkekliğine zarar falan gelir önümüzde ağlarsa.

 

- Yenge sakın ağlama hazır değiliz buna.

 

Ben dayanamamış ve birkaç damla gözyaşı dökmüştüm. Daha sonra Ateş'in koluna girdim ve dışarı çıktık. Biz aşağı inerken zılgıtların haddi hesabı yoktu. Dünden pek farkı yoktu, sadece biraz daha fazla halay çekmiştik ve takı takılmıştı. Ama siz benim takı dediğime bakmayın bana kuyumcu taktılar. Hayatımda bu kadar altını ilk defa görüyordum. Düğünün sonlarına doğru Rüzgar biraz kudurmuş ve halayın dozunu kaçırmıştı bu yüzden biraz laf yedi ama onun dışında bu günü de kazasız belasız atlattık. Misafirler gittikten sonra üstümü değiştirdim ve imam nikahı için aşağı inerken Rüzgar'la karşılaştım.

 

- Çok şükür buldum seni yenge.

 

- Niye, ne oldu?

 

- Mehir ne isteyeceksin?

 

- Ayy bir de o var değil mi? Bilmiyorum ki bir şeyler söylerim.

 

- Yenge bir şeyler olmaz 3 milyon TL falan iste.

 

- Çüş Rüzgar. Abartsaydın. 3 milyon ne?

 

- Ne yapıyorsunuz?

 

- Ne yapalım abi, yengeme mehir için tavsiye veriyorum.

 

- Tamam sen git bizde geliyoruz.

 

Rüzgar eliyle 3 işareti yaparak gitti.

 

- 3 milyon mu dedi?

 

Diyerek Ateş gülmeye başladı.

 

- Evet. Rüzgar kesinlikle kız tarafı olmuş, buna az önce ikna oldum.

 

- Sen kararını o an verirsin. İstediğini söyle.

 

- Saçmalama Ateş, oradan bakınca soyguncuya mı benziyorum?

 

- Bunun soygunla bir alakası yok ki, bu senin hakkın.

 

- Offf neyse hiç sevmiyorum bu para muhabbetlerini. Hadi içeri geçelim.

 

Beklendiğimiz odaya girerken Ateş kulağıma fısıldadı ve bana dejavuyu yaşattı.

 

- Allah katında karım olmaya hazır mısın gelin hanım?

 

 

 

 

 

Loading...
0%