@naz__kalkan
|
Allah'ın emri ve peygamberin kavli ile istenmek eminim evlenecek her kızın hayalidir. Dünya evine girerken her insan yanında ailesini görmek ister, bende istiyordum ama bu mümkün değildi. Ateş'in ailesi bana ilk günden beri kendi kızlarıymışım, kardeşleriymişim gibi davranıyordu ama ailemin yokluğunu hissediyordum ve aklıma her geldiğinde yüreğim sızlıyordu. Hatta beni o kadar benimsemişlerdi ki şuan hocanın bana sorduğu soruyu Rüzgar ve Yağmur cevaplamaya çalışıyordu.
- Ya saçmalama Yağmur! Ne evi, ne arabası? yenge sen para iste.
- Asıl sen saçmalama abi yengem ne yapsın parayı? Ne güzel ev ve arabası alsın işte.
- Susun artık! Gelin kızım sen diyesin, ne istersin?
Ahmet amcanın sorusu ile hızlı hızlı düşünüyordum ama aklıma bir şey gelmiyordu.
- Ben bir şey istemesem olur mu?
- Olmaz kızım, bu senin dini olarak hakkın hadi söyle ne istiyorsun?
Berivan teyze de aynı soruyu sorunca bende sonunda aklıma gelen şeyi istedim.
- Tamam o zaman, düğünde takılan takıları istiyorum.
Rüzgar ve Yağmur bana umutsuz vaka gözüyle bakarken hoca Ateş'e döndü.
- Kabul ediyor musun oğlum?
- Olmaz. 5 daire, 5 araba, banka hesabına 5 milyon TL ve İzmir'de ki şirketin %100 hissesi.
- Helal lan yusufi.
Rüzgar'ın klasik sosyal medya esprisine dikkat etmez iken Ateş'in verdiği her şeye "oha" yüz ifadesi ile bakıyordum. Bu herif kafayı yemiş olmalıydı, bu 5 aşkı nereden geliyordu? Ayrıca İzmir'de ki şirketi bana vermişti. Arkama dönüp Ahmet amca ve Berivan teyzenin tepki vermesini beklerken onlar gülümsüyordu, bir tek ben mi anormalim burada? Ahmet amca hiç beklemediğim bir şekilde konuştu.
- Bizim için uygundur, bir de çiftlik evi ekle hocam. Benim hediyem.
Yok kesinlikle tek ruh hastası bendim.
- Çok teşekkür ederim Ahmet amcacım ama gerçekten çok fazla, ben bu kadar şeyi kabul edemem.
- Sen artık bizim kızımızsın Asel. İtiraz yok, bunlar senin hakkın.
Artık ne desem kabul etmeyeceklerini anladım ve usulca kafamı salladım. Dua edildi ve sıra ile önce ben sonra da Ateş 3 defa "Kabul ettim" dedik. Hocayı yolcu ettik. Ben Ateş ile kavga etmek için odasına çıktım ve içeri daldım.
- Ya sen kafayı mı yedin ya?
- Niye be?
- Niye mi? Bir de soruyor musun? 5 daire, 5 araba, 5 milyon TL ve İzmir'de ki şirketi bana verdin. Haaa pardon bir de çiftlik evi var. Ya hadi diğerleri senin içinden gelen yoğun manyaklığın sonucu tamam ama bana koskoca şirketi nasıl verebilirsin ya?
- Asel, bir susup beni dinler misin güzelim?
- Tamam sustum anlat.
- Dairelerin de, arabaların da hepsi benim, İzmir'de ki şirkette benim. Ben sadece bana ait olan şeylerden verdim sana. Ayrıca özellikle İzmir'de ki şirketi vermemin sebebi ailen. Sen ne kadar İzmir'den uzak kalmak istesende aileni özleyeceksin ve oraya gideceksin. Bende bir bahane ürettim senin için.
Dediklerini dinlerken Ateşin her şeyi düşünebiliyor olmasını şaşkınlıkla karşılıyordum.
- Hayatımda ki en güzel tesadüf ne biliyor musun?
- Ne?
- O gün senin arabanın arkasına saklanmam.
Ateş gözlerimin içine baktı ve hızla bana sarıldı. Ben galiba mutluluğa sonunda ulaşmıştım.
5 ay sonra
Kendi kendime düşünüyordum sürekli acaba Rüzgar erkek değilde kız olsaydı daha mı iyi olurdu diye. Çünkü bu kadar güzel kıvıran bir erkek ilk defa görüyordum.
- Abi vallahi benim bir suçum yok. Ben kırmızı ışıkta duruyordum öyle kendi kendime. Arkadan bir araba geldi girdi bana. Yani arabaya. Benim ne suçum var?
- Yalan söyleme bana. Komser gösterdi kameraları, yeşil ışık yanmış ama sen geçmemişsin, arkandaki araba da gazını alamamış gelmiş girmiş sana. Yani arabaya.
Bir yandan sessizce gülerken bir yandan da Rüzgar'ı savunmaya çalışıyordum.
- Ya tamam yapmış işte bir hata, niye bu kadar abartıyorsun? Bende geçen gün sen araba sürmeyi öğretirken gidip direğe çarpmadım mı?
- Sen yeni öğreniyorsun, onun ehliyeti var. Zaten bu aralar kafası hep bir yerlerde.
Bunun bende farkındaydım, Rüzgar'ın bir derdi vardı ama bize açılamıyordu. Ne zaman sorsam "Daha zamanı var" diyordu. Ateş Rüzgar'ı gönderdi ve yalnız kaldık. Elini omzuma attı ve benim düşündüklerimi bana sordu.
- Sana anlatmadı değil mi hiçbir şey?
- Hayır anlatmadı. Ama kaza yaptıracak kadar ne yaşıyor bu çocuk.
- Kesin aşık oldu.
- Bencede, ama bize neden söylemiyor.
- Bilmiyorum.
- Ateş, sana bir şey soracağım.
- Sor güzelim.
- Hani sen eniştemleri İzmir'e yolladığınızı söyledin ya.
- Evet.
- Gerçekten gönderdiniz mi?
- Gerçekten gönderdik Asel.
- Peki ya geri gelirlerse. Zaten sen bana seni vurduranların kim olduğunu da söylemedin.
- Gelsinler, daha iyi olur, biraz daha döverim. İçimde ukde kaldı zaten. Hem sen bunları düşünme, sanane beni kimin vurduğundan. 2 gün sonra sınava gireceksin. Hazır mısın?
Uzun bir oflama ve göz devirmeden sonra cevap verdim.
- Yani pek emin değilim.
- Bence emin ol. Hocalarla konuştum, deneme sonuçları çok iyi dediler.
- Çok iyi derler tabii ki, o kadar para alıyorlar yiyorsa demesinler.
- Senin bu cimriliğin beni öldürecek Asel.
- Ben cimri değilim, boş yere para harcıyorsun her yere ve bende sinirleniyorum.
- Gençler muhabbetinizi bölüyorum kusura bakmayın ama yengem bana lazım.
Yağmur'un gelmesiyle Ateş derin bir nefes aldı.
- Gidelim Yağmur'cum, abin yine boş yapmaya başladı.
Yağmur'un odasına çıktık ve beni hızlıca yatağa oturtup heyecanlı heyecanlı konuşmaya başladı.
- Yenge, sana anlatmam gereken çok önemli bir şey var.
- Ayy bayılıyorum önemli şeyleri duymaya, anlat hemen.
- Ben aşık oldum.
- NE!? Ay kime aşık oldun?
- Dur bağırma. Tanıdık biri ve çok yakışıklı.
- Yaaa hemen söyle kim?
- Olmaz.
Gözlerimi kocaman açmam ile toparlamaya çalıştı.
- Yani şimdi olmaz. Daha çok yeni ve şimdi söylemek istemiyorum. Ama söz kim olduğunu ilk sana söyleyeceğim.
- Öyle olsun bakalım, eee anlat bakalım Yağmur hanım, nasıl tanıştınız, neler oldu, konuşuyor musunuz? Anlat.
Yaklaşık 1,5 saat çocuğu dinledim ve Yağmur için çok mutlu oldum, çünkü gözlerinin içi gülüyordu ve sürekli derin derin nefes alıyordu. Onun mutlu olduğunu görmek beni de çok mutlu ediyordu. Akşam olunca yemek yedik ve gelen misafirler ile uzun saatler hizmet edip, sohbet ettik. Sonunda misafirler gitti ve odalara dağıldık. Ben pijamalarımı giyerken Ateş telefona bakıyordu. Telefonu komidinin üzerine indirdi, derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
- Asel?
- Efendim.
- Sana bir şey soracağım ama lütfen kıvırma ve tek seferde cevap ver, olur mu?
Yatağa girerken cevap verdim.
- Tamam sor.
- Yağmur kime aşık olmuş?
- Yuh! Sen nasıl anladın?
- İlk defa bu kadar heyecanlı gördüm onu. İlk defa gözlerinin içi parlıyor. Kim bu lavuk?
- Lavuk mu? Düzgün konuş damadımız hakkında.
- Ne damadı ya. Daha fol yok yumurta yok. Sen söyle kim bu çocuk.
- Bende bilmiyorum.
- Asel iyi ki kıvırma dedim güzelim.
- Vallahi kıvırmıyorum. Bana da söylemedi, zamanı varmış. Senin bu kardeşlerin de takmış zamana. Her şeye zamanı var diyorlar.
- Farkındayım ve bu beni çok sinirlendiriyor.
- Neyse boşver, kafana takma. Ben onların ağzından girer burnundan çıkar bir şekilde öğrenirim her şeyi. Hadi uyuyalım benim çok uykum geldi.
- İyi geceler sevgilim.
- İyi geceler.
Huzurlu bir uyku çekmek üzere kapattım gözlerimi. Sabah alarm eşliğinde uyandım ve hızla hazırlanıp aşağı indim. Hazırlanan kahvaltıya yardım ettim ve yukarı Ateş'i uyandırmaya çıktım. Odaya girdiğimde yatakta yoktu ve banyodan sesler geliyordu. Uyandığını anladım ve aşağı inip Yağmur'un odasına daldım. O da çoktan uyanmış ve hazırlanmıştı, bir kolye taktı ve yanıma gelip yanağımı öptü.
- Günaydın yengecim. Bugün çok güzelsin.
- O kolye nereden çıktı?
- Onun hediyesi.
- Oooo Yağmur hanım, birtakım hediyeleşmeler olsun ve benim bundan haberim olmasın.
- Ya yenge vallahi söyleyecektim, ama çıkmış aklımdan.
- Tamam tamam.
Birlikte kahvaltıya indik ve Ateş'in hâlâ gelmediğini fark edince hızla yukarı çıktım. Odaya girdiğimde telefonu kapatıyordu.
- Hadi Ateş, aşağı gel.
- Tamam.
- Ha bu arada ben bugün biraz dışarı çıkacağım, haberin olsun.
- Olur ama adamları da al yanına.
- Gerek yok, zaten çarşıya gideceğim.
- Asel gerek olmasa ben söylerim gerek yok diye ama gerek var.
- Ateş hiç kavga etmeyelim şuan, yarım saat dolaşıp geleceğim korumaya ihtiyacım yok.
- Güzelim lütfen sözümü dinle. Yoksa-
- Yoksa derken, sen beni tehdit mi ediyorsun?
- Ne tehditi ya? Tehlikeli olabilir diyorum, neden anlamıyorsun?
- Bak Ateş Ağa. Tatlı ve uysal bir kız olabilirim, seni dinliyor da olabilirim, ama bana zorla bir şey yaptıramazsın. Anladın mı?
Bana bir adım yaklaştı ve gözlerimin içine bakarak konuştu.
- Tamam hanımağam, sen ne dersen o.
Arkamı döndüm ve bir hışımla odadan çıktım. Bugün ki postamı da koymuştum. Çoktan herkes kahvaltıya inmiş bizi bekliyordu, 1 aydır anne-baba demeye başladığım aile üyelerinden özür diledim ve masaya oturdum. Ateş de benden hemen sonra gelip masaya oturdu. 10 dakika sonra Yağmur'a sorulan soruyla hemen kafamı kaldırdım.
- Yağmur?
- Efendim Ateş abi?
- Kolyen güzelmiş.
Yağmur bana bakınca sessizce ben söylemedim diyerek kafa salladım.
- Sağol abi.
- Kim aldı?
- Ben aldım.
- Aşk olsun yenge bana niye almadın, beni dışladınız mı hemen?
- Sen kolye mi takıyorsun Rüzgar?
- Olsun, bana da bir bileklik falan alsaydın.
- Tamam Rüzgar bugün alırım.
- Heyyt bee, aslan parçası.
Kahvaltı bittikten sonra erkekler işe, Yağmur okula gitti. Bende hazırlandım ve dışarı çıktım. Yaklaşık 45 dakika sonra çarşıda tarzıma göre bir dükkan bulmuştum ve tam içeri girmek için adım atacak iken biri kolumdan tuttu ve arkama döndüm. Arkama dönmem ile ağzıma kapanan bez sayesinde gözlerim kapandı ve bedenim ağırlaştı. İstemeyerek kendimi karanlığa bırakmak zorunda kaldım. Gözlerimi açtığımda başımda bez bir torba vardı ve hareket etmem ile torbayı kaldırdılar. Kalkan torba ile gözümü sarı bir ışık aldı ve beni kaçıran kişi önüme geçti. Henüz yüzünü göremezken biraz daha yaklaşınca kim olduğunu anladım. Şaşkın bir şekilde karşımda ki kişiye bakarken çatallaşan sesimle fısıldadım.
- Dilan?
- Korkma cici kız.
|
0% |