Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. "Ramazan Özel Bölüm."

@nazankaraermis

Hayırlı Ramazanlar.💫

 

Önceki bölümlerden tamamen bağımsızdır!

 

Keyifli Okumalar.🤎

 

Gül'den;

 

Gözlerimdeki siyah güneş gözlüğünü burnumun kemerine indirip mutfağa göz attım. Ocakta pişmek üzere olan yemeklerin kokusu sarmıştı dört bir yanı. Allah'ım! Derin bir nefes alıp sessiz adımlarla mutfağa girdim ve yine aynı sessizlikle buzdolabının kapağını açtım. Zaferle sırıtan yüzüm buzdolabında gördüğüm yazıyla düştü. Hadi amaaa! Ben bunu nasıl unuturum?

 

Bay düşünceli Sinan abiciğim buzdolabına şöyle bir yazı aşmıştı. Karnın acıkmıyor, sadece canın sıkılıyor. Oruçsun, hemen git buradan!

 

Sanki 'buzdolabında bomba var, kapıyı kapat, kaç' yazmış gibi hemen buzdolabının kapağını örttüm ve iki adım geriledim korkuyla. Hüsranla gözlüğü ve başımdaki eşarbı indirdim. Şöyle düşünceli ebeveynlerimin olması da... Neyse.

 

"Ben demiştim size." diyen abimle irkilirken bütün ev halkının mutfak kapısında kınarcasına bana baktığını gördüm. Dedoşum sen de mi ya? "Bu deli dayanamaz, unutur oruç olduğunu dedim ben size. Buzdolabına yazı asmakla iyi yaptım."

 

Eh, adam haklıydı neticede beyler. Sonuçta ben abartısız saat başı buzdolabının önündeydim. Cağnım ailem beni ne zaman görse mutlaka bir şeyler tıkınmakla meşgulumdür.

 

"Yuh sana gerçekten Gül!" dedi ablam gözlerini iri iri açarak. Gözlerimi kırpıştırdım. Açım ben! Niye bu kadar üzerime geliyorlardı ki yani?

 

"Ya ama gelmeyin üstüme!" diye masumca mırıldandım. O kadar masum çıkmıştı ki sesim, vallahi ben bile bir ara 'Acaba mı?' dedim kendim için. "Unutkan bir bayanım ben."

 

Annem gözlerini devirirken ocakta kaynayan tencerelere ilerledi. "Baba, şunların tuzuna bakar mısın, iyi mi?"

 

Dilimle dudaklarımı yalarken dedem itirazsız geldi ve tencerenin kapağını açıp bir kaşık aldığı yemeği yedi. Dünyam başıma yıkılırcasına yüzümü buruşturdum, ki yıkılmıştı da.

 

"Taze fasulyenin tuzu iyi." dedi tencerenin kapağını kapatırken. Dilimle dudaklarımı yalayıp kemik versin diye sahibesinin etrafında dört dönen köpek gibi dedoşumu izliyordum. Hadi ama! Oruç insan vardı burada.

 

Ayıptı!

 

Günahtı!

 

Yazıktı be!

 

"Çorbanın da tuzu iyi." dedi kaşığı yalayıp lavaboya bırakırken. Sonra bir çatal aldı ve kokusundan ve tadından ölüp bittiğim sarma tenceresinin kapağını açtı. Hayır! Galbum buna dayanmaz!

 

Tencereyi açtı ve çatalı sarmaya batırdı. Dudaklarımı şiddetle yalarken gözlerimden çıkan kalplerle sarma dolu tencereye bakıyordum. "Abi," diye seslendim sarmayla aşk yaşarken. "İftara kaç salise var?"

 

"Saat demek istedin herhalde?" dediğinde dedem ağzına götürmek üzere olduğu sarmayla durdu ve bana baktı. Dedem bana, ben çatalda ki sarmaya, sarma dedemin ağzına bakıyordu. Gözlerimi kırpıştırırken dedem gözümün önündeki sarmayı gözümün önünden çekti. "Bakma kizum, günah da!"

 

Hüzünle arkamı döndüm. "Bakmayrum. Ye hadi dedem."

 

Bunu bekliyormuşçasına yediğinde burnumu çektim. "Nasıl dede?" diye sordum. "Çok güzel değil mi? Hafif ekşi, bol zeytinyağlı. Ahhhh!"

 

"Gel buraya, gel." diyen abim kolunu omzuma dolayıp beni mutfaktan çıkardı.

 

Masumca ona baktım. "Kaç dakke kaldı?"

 

"Ohoo!" dedi elini havada sallayarak. "Akşama daha bir yıl var."

 

Ne kadar da güzel moral veriyor...

 

Gözlerim irileşti!

 

Tansiyonum düştü!

 

Nabzım durdu!

 

"Nasıl yani?!" diye ufak çaplı bir çığlık atmamla yüzünü buruşturdu. Sonrasında kurduğum cümle ise IQ seviyemin ne kadar da ileride olduğunu gösteriyordu. "Ben bir yıl boyunca aç mı kalacağım yani?!"

 

Sonrasında abimin attığı 'Allah seni alsın!' temalı bakışı ve yanımdan uzaklaşması çok manidardı. (!)

 

****

 

Odamın kapısının açılmasıyla kafamı biraz daha yataktan sarkıtıp gelene baktım. Biraz daha sarkıtırsam kafamın pekmezini akıtacaktım. Pekmez mi? Sakin olmalıyım çünkü ben oruçluyum. Evet evet, oruçluyum. "Gül abla!" diye bağırarak yanıma koşan Peri önce kulaklarımın ebesine selam göndermişti.

 

Pekâlâ, Peri'yi giydiği pembe prenses elbisesinden ötürü çukulatalı pastaya benzetmem normal miydi?

 

Ne alaka olduğunu sormayın, bende bilmiyorum!

 

Oruç insanın hali bir başka oluyor tabii. Karın aç olunca kafa da yemekten başka bir konu dönmüyor.

 

"Kız!" dedim elimi yatağa vururken. "Gel ula yanıma." Yatağıma çıkıp benim gibi yanıma uzandı ve yine benim gibi küçük ayaklarını kaldırıp duvara yaslamaya çalıştı ama sorun şu ki; bu tatlı velet benim bacak boyum kadardı.

 

Bacak dedim de aklıma kadınbudu köfte geldi. Off!

 

Ayaklarını kaldırıp salladı. "Ama benim ayaklarım duvara değmiyor ki!

 

Kızı da kendime benzetmiştim iyi mi? Sırıttım ve küçük bedenini bedenimin üzerine aldım. Sırtını göğsüme yaslayıp minik ayaklarını da ayaklarımın üzerine koydum. "Oldu mu kız şimdi?"

 

Başını sallamaya çalışınca ipek saçları boynumu huylandırdı. Saçları da, ımm... Pişmaniyeye benziyordu, Aman Allah'ım! Güldüğüm sırada "Peri, abiciğim." diyen Tahir'in sesini duydum. Kafamı yataktan sarkıtıp ters bir şekilde ona baktığımda kaşlarını çatıp iri cüssesiyle odama girdi.

 

Adama, kemiğe bakan köpek gibi bakmayı kes!

 

Kaşlarımı çattım. "Hop ula! Az geri bas! Genç bir bayanın odasına girmeye utanmıyor musun?!"

 

Beni umursamadan göğsümde yatan Peri'yi kucağına aldı. "Ne konuşmuştuk seninle?" dedi Peri'yi kucağına aldığında. Gitmişti çukulatalı pastamla pişmaniyem. Toparlandım ve önüme gelen saçları geriye ittim. Bana döndü ok gibi sinirli gözleri. Ela gözleri yaban mersinli lolipoplara benziyordu. Peri'yi kucağından indirip kışkışladı. Koşarak giden Peri kapının ağzından bana üzgün bir bakış attığında sırıtıp göz kırptım. Güldü ve gitti.

 

"Seni örnek alıyor." dedi Tahin bozuntusu. Bir dakika tahin mi? Olaydı şimdi yanında pekmez de, ikisini karıştırıp ekmek bandıra bandıra yiyeydim. Tahir'i tahin olarak görmem normal miydi? Elini kolunu savura savura bir şeyler anlatıyordu ama ben yutkunup onu bir tahin kavanozu gibi görüyordum. Allah'ım! Sana geliyorum.

 

"Hop!" dedi elini gözümün önünde sallayarak. Gözümün önünde salladığı şey eli değil de ekmekti sanki. "Saa diyorum ula! Niye böyle bakayisun?"

 

Yutkunup kendime gelmemle kaşlarımı çattım. Pekâlâ, sakin olmalıydım sonuçta akşama daha bir yıl vardı değil mi? Ahhh!

 

"Tamam ula!" dedim zeytinyağı misali üste çıkarak. Bak zeytinyağı dedim aklıma sarma tenceresi geldi. Ahhh! "Neyse ne! Çık ula odamdan!"

 

Ben iradesine ve nefsine sahip çıkabilen, son derece yakışıklı, son derece mütevazı ve son derece karizmatik bir bayanım. İçimden sürekli bunu tekrarladım.

 

Yatağıma yattım ve başımı yataktan sarkıtıp ayaklarımı duvara yasladım. Tepemde dikilen Tahir bozuntusuna baktım. Tahir dedikçe aklım tahine gidiyordu, şimdi tecavüzcü Coşkun gibi atlayacaktım üstüne niye bekliyordu bu mal hâlâ?

 

"Çok mu datluyum?" dedim ona tersten bakarken. İrkilir gibi kaşlarını çattı. "Ne bakıyorsun angut?! Çıksana odamdan!"

 

Yumruklarını sıkıp dudağını ısırdı ve odamdan çıktı. Tavanla bakışırken sırıtarak seslendim. "Kapıyı da kapat."

 

Sanki 'yanıyürüm kapıyı aç' demişim gibi ardına kadar açtı ve bir hışımla odadan çıktı. Allah'ın Tahin'i! Sinirle yerimde tepinirken bu defa başımın üstüne yere düştüm. Allah'ım! Neden acıların kadını Bergen'i oynuyordum ben?! Sürüne sürüne kapıya ilerlediğimde odasından çıkan Sinan abimle göz göze geldik. Tabii göz teması kurabilmemiz için kafamı yüksek yere uzanmaya çalışan zürafa gibi iyice kaldırmıştım.

 

Kaşlarını çatarak bana baktığında "Bir el at." dedim son nefesimi veriyormuş gibi sahteden titreyen elimi uzatırken. "Ölüyorum."

 

Gözlerini devirip beni koltuk altlarımdan tuttuğu gibi kaldırdı. Hey maşallah! Güce bak be. Yüz yüze geldiğimizde kahverengi gözlerini çukulata şelalesi gibi gördüm. Bir parmak yesem orucum bozulur muydu ki?

 

"Ah!" deyip beni bıraktığında ikinci bir yere yapışma vakası yaşamadan kapıya namusummuş gibi sarıldım. Elini çukulata şelalesine götürüp bana ters ters baktı diğer çukulata şelalesiyle. "Gözümü niye parmakladın geri zekalı?! Sana yardım eden ben de kabahat! Bırak sürünsün yerde!"

 

Söylene söylene lavaboya girdiğinde ben de salona gittim hüsranla. Şu hayatta çukulata şelalesi sandığınız şeyin aslında bir çift gayferengi göz olduğunu bilmek kadar acı ve nalet bir duygu yoktu!

 

Salona girdiğimde bir an duraksadım çünkü bütün Çevik ailesi birer yemek gibi duruyordu karşımda. Tahinciğimin annesi giymiş olduğu turuncu renkli elbisesiyle gözüme adeta kızarmış tavuk gibi görünürken, kocası da beyaz gömleğiyle buz gibi ayran gibi görünüyordu. Eniştecüğümün kolları dönere benzerken, Yaren yingemin yanakları elmalı turtalara benziyordu ve ben hepsinin üstüne atlamamak için kendimi zor tutuyordum!

 

Canını seven gaçsın!

 

Dilimi dudaklarımda gezdirdim ve gözlerimi yumup derin bir nefes aldıktan sonra gözlerimi açtım. Bütün yemekler gitmiş, yerine Çevik ailesinin insancıkları gelmişti. Beynim bana oyun mu oynamıştı yani? Hayal kırıklığı yaşıyordum şu an!

 

Çalan kapıyla dikkatim dağılırken salondan çıkıp kapıya gittim. Kapıyı açtığımda dün akşam sahurda sipariş verdiğim beş litrelik suyumun geldiğini gördüm. "Hayırlı ramazanlar abla." dedi sucu ama gözlerimi berrak ve adeta 'beni iç, parçala beni Behçet!' der gibi bakan sudan alamıyordum.

 

Sucuyu geçiştirircesine başımı salladım. "Allah kabul etsin bacım. Senin de."

 

Bir süre bana baktı.

 

"Abla paramı versen de ben gitsem?" dediğinde cebimden çıkardığım beş lirayı eline tutuşturdum. Gitmedi. "Abla suya zam geldi, bilmiyor musun? Bir beşlik daha ateşle."

 

Kaşlarımı çatıp yüzüne baktım. İki dakika suyla aşk yaşattırmıyorlardı! Elimi kaldırdım havaya. "Şimdi sana şuradan bir beşlik ateşlerim görürsün bre hadsiz!" dedim açlığın vermiş olduğu sinirle. İnsan aç olunca sinirli oluyormuş, internette görmüştüm. "Zam gelmişmiş! Hadi ula ordan! Yer mi be Trabzon çocuğu bu numreleri?"

 

Gözlerini iri iri açıp ellerini kaldırdı teslim olurcasına. "Hop ablam! Az sakin da. Demedum bir şey."

 

"İyi." dedim ters bakışlarla ve suyumu kucakladım. Sokak lambalarının yanmasıyla gözlerim parlarken kapıyı dan diye çocuğun suratına kapatıp mutfağa koştum. "Lambalar yandı, imam camiye vardı, eli kulağında az sonra ezan okunur!" dedim nefes nefese.

 

Çok bile dayandın, bu senin için bir mucize! Alkışla kendini...

 

Ve çok geçmeden ezan sesi duyulduğunda herkesten evvel "Allah kabul etsin!" deyip beş litrelik suyu kafama dikledim. Dudaklarımdan taşan su üstümü ıslatırken bunu umarsamadım ve suyu dudaklarımdan indirip kolumun tersiyle ağzımı sildim.

 

Annem beni yolmamak için öfkeli bakışlarla bakarken ablam kınarcasına, babam ve dedem gülerek, abim ve Memedo göz devirerek bakıyordu. Çevik ailesi ise beş litrelik suyu kafasına dikleyerek içen birini daha önce hiç görmemiş gibi şaşkınlıkla gülerek bana bakıyordu. Tahin'i saymıyordum çünkü o tam karşımda oturduğu için dümdüz yüzüme bakıyordu. Uyuz şey!

 

Tahinli uyuz ama!

 

İç sesim diye demiyorum çok yavşaktı. Ayran gönüllü iç ses seni!

 

Dudaklarımı yalayıp kaşığı aldığım gibi çorbaya daldırdım ve ağzıma götürdüm. Tam çorbayı içerken annem kulağıma can alıcı cümleyi fısıldadı. "Sofra kurmaktan kaytardın ama bulaşıklar ellerinden öper."

 

Ağzımda kalan kaşıkla ona bakakaldım. Zalimdi! Gaddardı! İnsan bari karnımı doyurmamı beklerdi be! "Üstümde bozuk yok. Çıkmaz ayın son çarşambası öpsünler ellerimi." dedim ağzımdan kaşığı çıkartırken.

 

Birbirimize meydan okuyan bakışlar atarken bir taraftan da sarma yemeye çalışıyordum. Çünkü neden aç aç bakışayım ki?

 

Bölüm Sonu💫

 

Bir sonraki bölüm kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu bölüm diğer bölümlerden bağımsızdı.

 

Bölümle ilgili düşüncelerinizi buraya bırakabilirsiniz.💭

 

Oy verip yorum yapmayı unutmayalım.💫🙏🏼

 

İnstagram: nazankaraermis

nazankrrmshikayeleri

 

Sağlıkla ve sevgiyle.❤

 

 

Loading...
0%