@nazankaraermis
|
Keyifli Okumalar.💙
Gül'den;
Gözümü kapattığımda kahvaltı masasındaydım.
Gözlerimi açtığımda Demir abimin odasında, onun yatağında yatıyordum.
Şimdi ise yeniden mutfakta toplanmış, akşam yemeği yerken sabaha göre daha toparlanmış bir haldeydim. İyi tarafından bakacak olursak yemeğimi yiyebiliyordum.
Suyunu içen halam ayağa kalktıktan sonra bana ve ablama baktı. "Hazırlanın yarım saat sonra çıkarız." diyerek mutfaktan çıkmaya yeltendiğinde Demir abimin sesiyle durdu.
"Nereye akşam akşam?" diye sorarken fazla sertti.
Hakikaten nereye gideceğiz akşam akşam?
"Sana hesap verecek değilim." dedi halam.
Demir abim yumruğunu sıkarken gözleriyle bizi işaret etti. "Onları da peşinde sürükleyeceksen bana hesap vermek zorundasın." dediğinde halam umursamazca omzunu silkince Demir abim iyice gerildi, sinirlendi. Babama baktı.
"Söyle şu kardeşine nereye gidiyorsa gitsin ama kızları peşinde sürükleyemez baba!" diye babamı araya kattığında babam gözlerini halama çevirdi.
"Nereye gideceksiniz Meltem?" diye sordu Demir abimin aksine yumuşak bir tutumla.
Demir abime vermediği cevabı babama verdi halam. "Yarın beni zorla evlendireceği için birileri," derken dedeme ters ters bakıyordu. "Bende kafamı dağıtmaya gideceğim bara. Oldu mu?"
Demir abim güler gibi homurtu çıkardı burnundan ama gülmüyordu. "Bara diyor ya bara diyor!" dedikten sonra yükseldi. "Kimse hiçbir yere gitmiyor!"
Offf! O şimdi böyle dedi ya fena kuruldum ama ben!
Halam onu zerre tiye almayınca bende kalktım masadan. Benim kalkmamla cesaret bulan ablam da kalkarken Demir abimin nevri hepten döndü. Halam gururla bize baktıktan sonra dedemin ve babamın görmediğinden emin olduktan sonra Demir abime kapak yaptı.
Demir abimin kavruk teni artık kıpkırmızıydı sinirden.
"Siz üçünüz bu kapıdan çıkarsanız bir daha eve giremezsiniz!" diyerek tehdit etti bizi. Peki bu kimin umrunda? Ablamın umrunda olmalı ki bir an tereddütle bize baktı. "Şakam yok!" dedi Demir abim doğrudan bana bakarken. Sanki bara gitme fikri benden çıkmış gibi bana bakıyor bu da. "Kapıdan çıktığınız an eve almam sizi. Karar sizin!"
Halam kaşlarını çatıp dik dik Demir abime bakarken ablam da az önce kalktığı yere sindi yine. Demir abim ona kısa bir bakış attıktan sonra bizi yola getirdiğini düşünmüş olmalı ki keyifliydi. Geriye yaslandı, masanın üzerindeki eliyle çatalı çevirip dururken bana bakıyordu.
"Şimdi biz bu kapıdan," dedim mutfağın kapısını işaret ederek. "Çıkarsak bir daha eve almayacaksın bizi değil mi?" diye sorduğumda sorumun nereye gideceğini bilmediği için gözleri kısıldı, kaşları çatıldı ve gerildi.
Elindeki çatalı çevirmeyi bıraktığında, "Evet." dedi. "Bu kapıdan çıktığınız an geri dönüşünüz olmaz."
Omuz silktim. "Tamam." dedikten sonra mutfağın camına yöneldim. Pencereyi açıp camdan dışarıya atladığımda halam kahkaha atıp, "Bu kıza bu yüzden bayılıyorum!" diyerek peşimden geldi.
Ablam da yerinden fırlayıp kendini camdan attığında salak, ayağı takıldı da düştü. Halam onu kaldırırken camdan içeriye, mutfak masasında şaşkın suratlarla bize bakanlara baktım sırıtarak. Sinan abim ve Mehmet başını eğmiş aleni bir şekilde gülerken diğerlerinin surat ifadesi çok komikti. Demir abime değinmeme gerek yok bence. Zira kırmızı görmüş boğa gibi bakıyor, burnundan sert sert soluyordu. Kulaklarından duman çıkmasına şu kadarcıktan az kalmıştı ve ölüm saçan bakışları benim üzerimdeydi.
Ona tek bir şey söyledim:
"N'oldu cerraaamm?!"
Kükremeyi andıran bağırtısıyla çatalını kaptığı gibi bana fırlatınca hızla duvarın arkasına saklandım. Fırlattığı çatalı camdan dışarı çıkmış, karşı komşunun bahçesine kadar uçmuştu. Zamanında çekilmesem alnımdan girip beynimin arka loplarından fışkırıp gidecekti demek ki.
"Allah'ın belası!" diye bağırdı bas bas. "Belasın! Yemin ederim başıma belasın! Elime bir geçirirsem seni geberteceğim!"
Allah'tan mazimiz derindi de bir iki ufak patlatma dışında kıyamıyordu bana. Yoksa ellerinde öleceğim garantiydi. Beni rüzgarıyla bile boğabilecek güce sahipti.
Allah'ım beni onun gazabından korusun.
Çok amin, bol amin.
İçeriden birkaç kıkırtı yükselince yavaş yavaş uzaklaşmaya başladım duvarın yanından. Halamla ablam çoktan gitmiş, araba da beni bekliyorlardı.
"Baba sende bir şey söylesene şu kızına!" diye babama çıkıştığını duydum Demir abimin. "Hep senden yüz buluyor bu salak! Sende susuyorsun öyle! Senin kızın mı benim kızım mı belli değil! Bıktım yemin ederim ya!"
Babamın gülüşünü duydum uzaklardan. "İleride kızın olursa zorlanmazsın işte, fena mı?" dediğini duyduğumda kaşlarımı çattım.
Demir abimin evlenip çoluk çocuğa karışması mı? Cesedimi çiğnemesi lazım önce!
Onun bütün kaprisleri de ilgisi de sevgisi de benim üzerimde olmalıydı. İkinci bir kadını asla kabul etmem!
Zaten şu süs bebeği gözüme batmaya başlamıştı. Ufaktan bir ayar oluyordum artık.
Demir abimde benimle aynı fikirde olmalı ki, "Allah korusun!" dediğini duydum.
Belki de olacak olan kızı senin gibi olmasın diye öyle demiştir, dedi içimdeki ojesini süren psikopat hatun.
#içseslerkapatılsınderneğininbaşkanıyım!
***
Benim adıma sipariş verdikleri sodanın içindeki limon dilimini almış kemirirken renk renk ışıkların yandığı ve herkesin delicesine dans ettiği barda, barmenin önündeki masaya ip gibi dizilmiş sanki Yıldız Tilbe konser veriyormuş gibi bir kederle oturuyorduk.
Halam üçten sonra saymayı bıraktığım viskiden bir yudum daha alırken, "Şaka gibi." diye söylendi. Sarhoş olmak üzereydi. "Yarın resmen evleniyorum!"
"Tanışma olacak dedi dedem. Anlaşamazsanız evlenmezsiniz. Abartmıyor musun biraz hala? Dedem sandığın gibi seni zorla evlendirecek değil ya!" diyen ablam da sodasından bir yudum aldı. Evden kaçtığımız için zaten gerginken alkol alırsa ve Demir abim bunu öğrenirse diye Demir abim korkusundan soda içiyordu ama barmenin arkasındaki çeşit çeşit alkollere içli gözlerle baktığı objektiflerimden kaçmamıştı. Bu da ailenin ayyaşıymış da haberimiz yok!
"Evlendirmez evet ama evlenmezsem birilerini bulmaya devam edecek!" dedi halam. Omuz silkti. "Er ya da geç beni biriyle evlendirecek."
"O zaman bu bekarlığa veda mı?" diye sordu Yaren abla öne doğru eğilip halama bakmaya çalışırken. O da en son ki olaydan sonra toparlanmış görünse de düşünceli bir hali vardı. Zaten Sinan abimle olan olaylarını da merak ediyordum.
Limon yiyen bendim ama yüzünü ekşiten halamdı. "Atma o zehirli oku Yaren kız." dedi içkiyi kafasına dikerken.
"Oha! Gelenlere bakın." diyen masanın bir ucundaki süs bebeğine baktım.
Kızıl saçlarını at kuyruğu yapmış, derin sırt dekolteli beyaz bir elbise giymişti. Bara gelmeden önce biz de ona gitmiştik ve bizi o giydirmişti. Altımdaki siyah mini şort ve üstümdeki tek omzu düşük beyaz bluz onun dolabından bulabildiğim tek kapalı parçaydı. Bana kalsa pijamalarımla gelecektim ama halam kafama bir miktar şiddet uygulayınca bunları giymeye mecbur kalmıştım.
Ablam onun siyah bir elbisesini giyerken halam da siyah, kalçalarını sıkıca saran ve kalçalarının bitiminde, üç parmak boyunda yırtmacı olan bir deri etek, dantelli siyah sutyen üzerine de siyah transparan bir gömlek giymişti. Gömleği giymeseydi daha kapalı görünürdü. O derece çıplak görünüyordu. Dizlerine kadar gelen ince topuklu çizmeler ve yüzüne yaptığı siyah ağırlıklı makyajıyla fazla aykırı görünüyordu. Siyah saçlarını tepeden toplamıştı ama mekana girer girmez açmıştı saçlarını. Aramızdaki en kapalı kişi Yaren ablaydı. Siyah ispanyol paça bir tayt ve üzerine beyaz bir crop giymişti. Saçlarını tepeden toplamış, sadece dudaklarını parlatan bir ruj sürmüştü.
Halam hariç hepimiz aynı anda oturduğumuz yüksek bar sandalyesinde geriye dönüp sırtlarımızı arkamızdaki tezgaha yasladığımızda barın girişindeki dört heybetli, annelerin maşallahları, kızların inşallahları olan adamlara baktık. Bunlara neyin var diye sorsak neyim yok ki derlerdi. O derece kusursuz ve bir o kadar da destursuzdular.
Bunların burada ne işi var ula?
Demir abim heybetli, iri vücuduyla diğerlerinin önüne geçmiş sert adımlar ve çatık kaşlarla doğrudan bize doğru gelirken dans eden birçok kız durmuş içli içli ona bakmıştı.
"Afad bunları görse, daha önce böyle bir afet görmedik diye tüm ülkeye uyarı mesajı atar." dedi süs bebeği.
Kaşlarımı çatıp eğilerek ona baktım. "Kimi kast ediyorsun?" diye sorarken gergindim. Bu kızın Tahir'e olan bakışlarını görmüştüm. Ondan hoşlandığı belliydi. Bu sözleri de ona mıydı yoksa hepsinin önlerinde sert adımlarla bize doğru gelen Demir abime miydi?
İki ucu da boklu değnekti!
"Genel söyledim." derken arkasını döndü. Kollarını tezgaha yaslayıp içkisini içerken Demir abimin kısacık duraksadığını ve çatık kaşlarıyla süs bebeğinin çıplak sırtına baktığını gördüm. Dekoltesine mi kızdı yoksa arkasını dönmesine mi?
Bunun da iki ucu boklu değnekti ula!
Sinan abim, eniştem Ken ve Tahir arkadan gelirken, "Off! Bir ateş basıyor." dedi Yaren abla elini yelpaze gibi sallayıp kendini yellerken.
Nişanlısına hayran hayran bakan ablam devamını getirdi. "Özlemek bu dokunmakla geçmiyor."
Tövbe estağfirullah!
Kızın yoldan çıkmış anneeeğğ!
Gözlerim Demir abimi aşıp arkadaki Tahin'e kaydı. Şirket halinden çok uzak, kot pantolon, siyah tişört ve deri ceket vardı üzerinde. Tek eli pantolonunun cebinde, diğer eli fazlaca dağınık duran kumral saçlarındayken o başıma bela, güneşe bakınca ela olan gözleri üzerimdeydi.
"Offf!" dedim dondurma gibi eriyip sandalyeden kaymama ramak varken. "Bu nasıl endam be adam? Şu karizmanın zekatını ver!"
Valla çocukken iyi yere kapak atmış, sülük gibi yapışıp bırakmamıştım. Çocukken suratına bakılmayan adam şimdi tüm ilgiyi üzerine çeken bir doğal afete dönüşmüştü resmen. Üstelik zengindi!
Bir şirketimiz vardı!
O şirketi sana devrederse batması yakındır, dedi içimdeki ekonomist. Çok biliyordu!
Demir abim iri bedeniyle önümde durup bakışmamızı keserken içmeye devam eden halama ters bir bakış attıktan sonra bana çevirdi gözlerini. "Yürü," dedi başıyla işaret verdiğinde. "Kenardaki locaya geçeceğiz. Gece boyunca dibimde olacaksın!"
Tek kaşımı kaldırdım. "Sebep?"
"Sence?" derken dik dik Tahin'e baktı kısa bir an.
Üçü boş localardan birine geçip oturmuşlardı ama onun gözleri bendeydi. "Gelmiyorum." dedim Demir abime bakıp omuz silkerek. "Burada, halamın yanında kalacağım."
Çenesi kasıldı, şakağındaki damar patlayacak gibiydi. "Bugün sabrımı yeterince zorladın, daha fazla canımı sıkma!" dedi dişlerinin arasından. "Gözümün önünde olacaksın!"
Ondaki sabırsa bende ki ne?
"Neden?" dedim ters ters. "Tahir burada diye mi? Onunla birlikte mekana giriş yapan sensin! Gelmeseydiniz Allah Allah!"
"Kapıda karşılaştık," dedi dişlerini sıkarken. "İyi ki gelmişim baksana! Şimdi delirtme de beni düş önüme!"
Tam ağzımı açmış carlayacakken "Git," dedi halam bize bakmadan. "Gitmezsen gece boyu tepemizde dikilip dar eder burayı bize. Git kuşum sen, ben biraz yalnız kalayım."
Halama üzgün, Demir abime ters bir bakış attıktan sonra sodamı da alıp kalktım yerimden. Önüne geçip yürürken arkamdan, "Şu kıyafete bak!" diye söyleniyordu. Sanki benim kıyafetlerimdi! "El kadar şort giymiş bir de." Bluzun düşük omzunu düzeltti ama iki saniye yerinde durmadan yine düştü aşağıya. "Ulan seni diken terzinin, seni tasarlayan tasarımcının ben ebesinin-..." Derin bir nefes eşliğinde küfrünü yuttu. "La havle la havle!
Demir abim arkamdan söylenmeye devam ederken onu umursamadan önden hızlı hızlı yürüdüm ve Sinan abimin dibine oturdum hızlıca. Demir abim beni Tahir'den uzak tutmaya çalışıyorsa bende gerekeni yaparım. Bunca yıl uzak durduğumuz yeterdi. Burama kadar gelmişti ula!
Demir abim bana nefretle bakıp iri bedenini yanımdaki küçücük boşluğa sığdırdığında resmen bu iki adamın arasında ezilmiştim. Sinan abim söylene söylene yana kayarken bir nebze rahatladım. Umursamazca sodamı içerken Demir abim ceketini çıkartıp bacaklarıma örttü savurur gibi. Bunu yaparken omzu düşük bluza da ters bir bakış atmayı es geçmedi.
Yemin ederim bununla ömür geçmez!
Allah'tan arada gidiyordu da rahat nefes alıyordum biraz.
İkimizde birbirimize ters ters bakarken, "Nasılsın Gül?" diyen eniştem Ken'e baktım.
"Yine her zamanki gibiyim," dedim küstah bir gülüşle. "Gencim, güzelim, süperim, mükemmelim!"
Abisinin konuşmasından cesaret alan Tahir öne doğru eğilip, "Gül-..." demişti ki Demir abim birden hiddetlendi. "Kapa lan çeneni, sikik herif!" diye parladığında Tahir çatık kaşlarının altındaki ela gözlerini abime çevirdi. "Defne'yi buradan yaka paça götüreyim istemiyorsan o siktiğim çenesini kapalı tut!"
Tahir'de sinirlendiğinde ben, beni paylaşamayan iki adamı izliyordum. Önce Sinan abimle kavga etmişti, şimdi de Tahir'le kavga ediyordu Demir abim benim için. Allah'ım paylaşılamayan olmak çok güzel!
Tahir, "Onu bu şekilde-..." demişti ki birden Demir abim kalkıp kolumdan tuttuğu gibi beni de kaldırınca susmuştu Tahir. "Sustum tamam, oturun şuraya!" dedi ters ters Demir abime bakarken. Ses olmasa da görüntüye razıyım diyordu bakışları.
Demir abim hazır kalkmışken gitmeye meyilli olduğundan kolumu elinden kurtarıp oturdum yerime. Ben oturunca o da ağzının içinde söylene söylene oturdu yanıma.
Ve gecenin sıkıcı dakikaları benim için başlamış oldu böylelikle.
Somurtarak oturduğum yerde sodamı içip bana yapılan bu zulmü sindirmeye çalışırken Yaren abla geldi yanımıza. Elindeki içki dolu bardağı ortamızdaki yuvarlak küçük masanın üzerine bıraktıktan sonra "Selam." dedi yarı sarhoş bir halde. Bize dedi ama doğrudan Sinan abime bakıyordu.
Çaktırmadan Sinan abime baktığımda kaşlarını çatmış, Yaren ablanın masaya bıraktığı içki dolu bardağa bakıyordu. Onun sesiyle gözlerini ona çevirdi ancak. Bir şey demeden öylece bakınca Yaren abla bakışlarını kaçırdı. Onun peşinden ablam da gelip nişanlısının yanına sindiğinde Demir abim bir an onlara da ters ters baktı ama bir şey demedi. Bunun garezi banaydı çünkü.
"Yaren telefonun çalıyor." diyen süs bebeği de gelip Yaren ablamın yanına oturduktan sonra, "Merhaba." dedi masadakilere ama bu da Demir abime bakıyordu fakat Yaren abla gibi gözlerini dikip bakmamış, kısa bir bakış atmıştı.
Bunlar niyeti bozmuş dostum!
Anlaşıldı, bu gece abilerimin namusunu korumakla geçecek!
Sodamı içerken Demir abime baktım. İfadesiz bakan kara gözleriyle baştan ayağı süzmüştü süs bebeğini. Saçımı düzeltiyor gibi yapıp kolumu kaldırırken bile isteye Demir abimin kaburgasına dirseğimi geçirdiğimde kendine gelmişti nihayet. Bana dik dik bakarken, "Pardon," dedim salağa yatarak. "Yanlışlıkla oldu."
"Elimde kalacaksın, az kaldı!" dedi ters ters. "Sabrım tükendi, uğraşma benimle! Düzgün dur!"
Ay haspam! Sabrı tükenmişmiş. Bizim de sabrımız tükendi herhalde!
Aradan birkaç dakika geçmişti ki Demir abimin telefonunu çıkardığını ve birine mesaj yazdığını gördüm. Telefonunu gizlese de kafamı geriye atıp dikkat çekmeden mesajı okuyabilmiştim.
Demir: Saçlarını aç.
Mesajı gönderdikten sonra ekranı kapattı ama telefonunu elinden bırakmadı. Eş zamanlı olarak masanın üzerindeki telefonlardan birinin, ki bu süs bebeğinin telefonuydu, ekranı parladı ve herkesin dikkatini çekti. Süs bebeği telefonuna baktıktan sonra kaşlarını kaldırarak Demir abime baktı direkt.
Ohalar ohası!
Bunlar benim dibimde mesajlaşıyordu!
Süs bebeği de cevap yazıp telefonu kapattı ve bir şeyler anlatan ablamla enişteme baktı. Şuna bak! Haberim yokmuş gibi çek kanka pozu veriyordu bir de!
Demir abim mesajı okurken hemen ona baktım.
Ateş Kızılı: Ben senin emir erin değilim Demir. Kibar ol lütfen.
Bak seeenn! Posta da koyuyormuş abime.
Bakın şuraya bir yere yazıyorum, sırf bu kız dedi diye kibarlaşırsa ikisinin de saçını başını yolarım, demedi demeyin!
Demir: Saçlarını aç ateş kızılı.
Ateş Kızılı: Neden?
Hakikaten, neden ula? Sana ne kızın saçından başından ya sana ne!
Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun?!
Demir: Sorgulama.
Süs bebeği mesajı okuduktan sonra telefonu kucağına bıraktı ve saçlarındaki tokayı çıkartıp eliyle dağıttı saçlarını. O bunu yaparken Demir abim de onu izliyordu. Oh valla ya! Bunlar burada sağlı sollu cilveleşip flörtleşsinler olan Tahin'le bize olsun!
Süs bebeği yeniden telefonunu aldı eline. Harıl harıl mesaj yazdı.
Ateş Kızılı: Oldu mu?
Demir: Evet.
Ateş Kızılı: Madem öyle sende ceketini giy o zaman.
Ceket mi? O ne âlâkâ ula?
Demir: Sebep?
Ateş Kızılı: Sorgulama.
Bu attığı son mesaj olurken telefonu masanın üzerine bırakıp bardağını aldı eline. İçkisinden bir yudum alıp ortada dönen sohbete dahil olduğunda Demir abim de dakikalar önce bacaklarımdan çekip kenara koyduğum ceketini aldı ve giydi.
Allah'ın seven bana burada ne haltlar döndüğünü anlatsın!
Deli çıkacağım yemin ederim!
Dik dik Demir abime baktığımda ceketinin yakalarını düzeltirken bana baktı. Parlayan göz bebekleri saniyesinde ifadesizliğe bürünürken kaşları da orta noktada birleşmişti. "Ne?" dedi bir de haklıymış gibi ters ters.
"Eben!" dedim dişlerimi sıka sıka. "Eben!"
"Bana bak!" diye yükseldiğinde mekanda çalan yüksek sesli müziği bile delip geçen halamın sesiyle sustu ve hepimiz bakışlarımızı sahneye çevirdik.
"Tam otuzumdayım Yolun başındayım Üstüme gelmeyin Kötü zaman Tam ortasındayım Aklım başımdayım Yüzüme vurmayın Kötü zaman."
Halam elinde viski bardağıyla delirmiş gibi dans edip saçlarını savururken bir yandan da bağırarak şarkıya eşlik ediyordu. Kayışı koparma evresine geçiş yapmıştı anlaşılan. Ee geçmişler olsun hepimize o zaman.
"Gidip durdursak mı?" dedi Sinan abim. "Kendinde değil."
"Durdurabileceğine inanıyorsan buyur, meydan senin." dedi Demir abim dik dik halama bakarken. "Şu dakikadan itibaren kendisini tanımıyorum."
Halam ise şarkı söylemeye devam etti.
"Tam otuzumdayım Yolun başındayım Üstüme gelmeyin Kötü zaman Tam ortasındayım Belki kırkımdayım Elliye gelmedim henüz ama Kötü zaman Kötü zaman."
"Niye ya?" diyen süs bebeğine baktım kaşlarımı çatarak. Sana ne oluyor acaba? Hala benim hala, abi benim abi. Sana ne oluyor acaba?! "Eğleniyor işte ne güzel. Hadi kalk Yaren, biz de gidelim." diyerek Yaren ablayı da peşinden götürdü.
İnsanlar toplanmış halam ortalarında salına salına, kıvıra kıvıra dans edip şarkıya eşlik ederken onu izliyorlardı. Yaren abla ve süs bebeği de onlara katıldı ve bir müddet daha dans ettiler.
Şarkının sonlarına geldiklerinde süs bebeği şarkıyı ayarlayan adamın yanına gidip istek parça belirtmiş olmalı ki bir anda ortamı Gülşen'in sesi doldurdu. Süs bebeği gülerek arkasına döndüğünde doğrudan Demir abime baktı ve şarkıyı ona söyledi adeta.
"Gizleme benden çekinme söyle Yollarıma çık yürekli ol Saklanma benden derdini söyle Sen karşıma çık yürekli ol."
Sinsi yeşil gözleri meydan okur gibi Demir abime bakarken hem dans ediyor, hem şarkıya eşlik ediyordu. Gözümün önünde Demir abime cilve yapıyordu!
Ben mi?
Ben de dibinde azıcık kalan sodamı içerek bu durumu hazmetmeye çalışıyordum.
Demir abim kaşlarını çatarak ona baktıktan sonra süs bebeğini izleyenlere baktı ters ters. Boynunu sağa sola yatırıp kütlettiğinde süs bebeği şarkısına devam ediyordu.
"Kaçırma gözlerini Dinle kalp sesini Söyle seviyorsan yürekli ol!" dediğinde Demir abim hızla ona baktı. Çatılan kaşlarından biri meydan okur gibi havaya kalktığında süs bebeği utanmış olmalı ki bu defa o gözlerini kaçırdı ama şarkıya eşlik etmeyi bırakmadı.
"İçine ata ata ne hâle düştün Tuta tuta çatlayacaksın be adam Çekinme hadi hadi söyle de kurtul bundan Kura kura kurudun be adam."
Anlık gelen deli cesaretinin verdiği utançla arkasını döndü ve öyle dans etmeye başladı. Bir daha da gece boyu Demir abimle göz teması kurmadı fakat Demir abimin delici bakışları ne hikmetse süs bebeğinden kopamamıştı bir türlü! Şarkı değiştiğinde bile bakışlarımı bu ikisinden çekmedim.
Ta ki sıradaki şarkıyı Yaren abla'nın kıvrak dansıyla birlikte Sinan abime bakarak söylediğini görene kadar...
"Best time deniz, kum ve sahil, sen Dün gece n'oldu sahiden? Kalbimi al veya git Sen veya hiç En tatlı katil Artık olamam sakin Kalp atışıma hiç olamam hakim Herkese meşgul kalbim, Yalnız sana müsait."
Ay n'oluyor n'oluyor?!
Bu kızlar bu gece niyeti bozmuş, abilerimin kanına girecekler!
Vallahi bıktım!
Ben şimdi hangisinin namusunu koruyacağım?
Yüce Rabbim hepsini bir geceye sığdırdı resmen!
Sinan abime baktığımda o da niyeti bozmuş gibi yarım bir gülüşle ne ara sipariş verdiğini bilmediğim viskisini yudumluyordu.
Alkol mü çarptı bunları anlamadım ki!
"N'olur beni yorma, yaz gününde kar var Ellerimde çarşaf, seni bana sarsam İhtimal yok yanacağız Yanıp alev alacağız Tüm bu şehir kaçamayacak, etkimizde kalacak N'olur işler dinse, Gözlerinde sönsem, Geri bana dönsen, Yüksek aşktan ölcem Delirtiyor gölgen, Şaşırmışken dengem, Umrumda mı sitemkârmış şehir ikimizden!"
Yaren abla gözlerini asla kaçırmadan doğrudan Sinan abime bakarak şarkıyı söylerken alkolden dolayı bu kadar cüretkâr olduğunu düşünüyordum. İşin garip yanı Sinan abim de bir o kadar alkolün etkisindeydi ama Yaren abla kadar sarhoş değildi.
"Seni görünce başlar yangın Ama umrumda olmaz asla, aşk Seni gördüğüm Sana öldüğüm Senin olduğum zaman..."
Şarkı sonlandığında yabancı bir parçayla eğlenmeye devam etti insanlar. Halam yerine, barmenin yanına giderken süs bebeği ve Yaren abla masaya döndü. Süs bebeği yerine oturup telefonuyla uğraşırken ara sıra Demir abime kaçamak bakışlar atıyordu ama Demir abimin doğrudan ona baktığını görünce saçlarını yüzüne çekip daha çok gömülüyordu telefonuna.
Yaren abla elindeki boş bardağı masaya bırakırken Sinan abime bakıyordu. Doğruldu ama ayakta duramıyordu. "Lavaboya gidiyorum." dedi Sinan abime bakarak. Onu mu çağırıyor bu kız?
Ay bu yaşta başıma gelenler!
Bar tuvaleti fantezisi mi yaşayacak bunlar?
Yaren abla gittikten iki dakika sonra Sinan abim de telefonunun çaldığını bahane ederek kalktı masadan.
Allah'ım beni ikiye böl! Beni bu gece ikiye böl kurban olduğum!
Ben hangisini koruyacağım valla şaşırdım!
Şimdi bunların peşinden gitsem Demir abimle bu kızıl şeytanı baş başa bırakacaktım.
Ya ben gidene kadar bunlar işi pişirirse?
Ya ben dönene kadar Demir abimle bu kızıl şeytan işi pişirirse?
Sonuç; sodamın son yudumunu kafama dikip içmiş ve huzursuzca yerimde oturmuştum!
Yazar'dan;
Yaren midesindeki her şeyi kustuktan sonra lavobada elini yüzünü yıkadı. Alkolü kusmuş olsa da hâlâ sarhoştu. Aynadan kendine bakmaya çalıştı ama yeşil gözleri fazla bulanık ve çift görüyordu her şeyi. Tek eliyle duvarlara tutuna tutuna ilerlerken diğer eliyle kaküllerini düzeltiyordu. Ayaklarındaki spor ayakkabılara baktığında bu gece topuklu giymediğine şükretti. Aksi halde bu sarhoş haliyle lavaboya zor gelirdi.
Lavabonun kapısını açıp dışarı çıktığında mekanı inleten yüksek volümlü şarkı beyninde zonkluyordu adeta. Yüzünü ekşitip ilerlemeye devam ediyordu ki, "Duvara çarpacaksın!" diyen tanıdık sesle durdu. Hemen yanı başından gelmişti bu ses. Başını çevirip oraya baktığında gözlerinin onu görmesi için sıkıca yumup açtı. Çift de olsa görebiliyordu Sinan'ı. İki tane Sinan kollarını göğsünde toplamış, sırtını duvara yaslamış, ona bakıyordu. Biri tamam da, diğeri niye bakıyor diye düşündü Yaren. Sağlıklı düşünen birkaç beyin hücresi o an bavulunu toplayıp birkaç saatliğine tatil gitmişti.
Ona bakan iki Sinan'a da hem öfkeli hem de aşıktı. İlk andan beri ilgisini çekmişti Sinan ama kendini kaptırmamıştı Yaren. Sonrasında olanlar ise onu Sinan'a bağlamıştı ama Sinan aynı fikirde değildi demek ki. Zira Yaren ona sarıldığında o sarılmamıştı. Kalbi kırıktı bu yüzden.
"Sen," dedi Yaren. Sinan mantıklı bir şeyler söyleyeceğini düşünüyordu muhtemelen. Bu yüzden olduğu yerde toparlanıp Yaren'in yeşil gözlerine baktı fakat Yaren, "Senden niye iki tane var?" diyerek tamamladı cümlesini.
Böylelikle onun zil zurna sarhoş olduğunu anlamış oldu Sinan. "Benden bir tane daha yok Yaren." dedi kaşlarını çatarak.
Yaren sinir yüklü bir kahkaha attı. "Siz erkekler hep böyle egoistsiniz işte! Dünya bir tek sizin etrafınızda dönüyor değil mi?" diye çıkıştığında Sinan bir an hayret etti.
"Ya sabır!" diye söylendi Sinan. O sırada lavaboya gelen kızları görünce Yaren'e çarpmasınlar diye onu tutup az önce yaslandığı duvara yasladı Sinan. "Ulan ben onu mu diyorum? Köpek gibi sarhoş olmuşsun o yüzden beni çift görüyorsun!"
Yaren'in yeşil gözleri doldu hızla. Zaten kalbi kırık bir kızdı o. "Sen bana köpek mi dedin?" diye sorarken çenesi titriyordu.
Sinan bir kez daha hayret etti ve öfkesi bu sulu göz kadın karşısında dondurma gibi eridi. "Demedim." dedi.
"Köpek gibi dedin! Bana dedin! Ben köpek miyim Sinan?"
"Ulan köpeksin demedim ki! Köpek gibi dedim. Orada koskoca bir gibi var. Benzetme yaptım anasını satayım! Senin Türkçe ders notun kaç?"
"Anasını satayım dedin! Bana dedin! Ben anası satılacak biri miyim Sinan?"
Yaren ağlıyor, Sinan ise ne yapacağını bilemiyordu.
"Demedim tamam, ağlama. " dedi daha sakin bir sesle. Elleri Yaren'in yanaklarını ıslatan gözyaşlarını sildi usulca. Yaren ise içli gözlerle kalbini kırmaktan hiç mi hiç çekinmeyen adamı izliyordu. Şimdi hâlâ daha bavulunu toplayan birkaç beyin hücresiyle düşünüyordu ki; bu adam yakından daha mı yakışıklıydı?
Yakışıklı ama kalp kıran bir adam.
Karizmatik ama ona sarılmayan bir adam.
İnce düşünceli ama bir o kadar da odun, kütük, kalas bir adam.
Sinan onu izleyen kızarmış yeşil gözlere bakarken gülümsemeden edemedi. Bunu gören Yaren hızla kaşlarını çattı. Onun kalbi kırılmışken bu adamın gülümsemesi ona küfür gibiydi.
Hoş, zaten az önce bu adam ona küfretmişti!
"Silahın yanında mı senin?" diye sordu Yaren.
Sinan kaşlarını kaldırdı. "Evet, neden?"
Yaren elini uzattı, avucunu açtı. "Versene."
Elbetteki silahını ona vermeyecekti ama neden istediğini de merak etmişti Sinan. "Ne yapacaksın?" diye sormuştu bu yüzden.
"Seni vuracağım."
Yaren'in iki kelimesiyle güldü Sinan. "Beni öldürmek mi istiyorsun?" diye sorduğunda ona hem kıyamayan hem de öfkeli bakan gözlerden ayırmadı gözlerini. Yaren ise ona yöneltilen soruya cevap vermek yerine başını salladı aşağı yukarı. Bu hareket fıldır fıldır dönen başını daha da döndürdüğünde Sinan'ın kollarına tuttundu. "Bunun için silahıma ihtiyacın yok." dedi Sinan. Derin derin baktı ona bakan kırgın gözlere. Hissediyordu. Beklediği, istediği o kadındı Yaren. Şu saatten sonra bırakmazdı onu. "Gözlerin, şu kırgın bakışların beni öldürüyor zaten."
Yaren'in beyin hücreleri tatile çıkmamış olsaydı eğer buna düşebilir, günlerce bu sözü zihninde tekrar tekrar döndürürdü fakat ne yazık ki aranan beyin hücrelerine şu an da ulaşılamıyordu. Uçağa binmiş olmalılardı. "Gözlerim silah değil, seni vuramam." dedi. Kendisiyle alay eden adama daha çok kırıldı. "Önce bana köpek dedin, sonra küfrettin, şimdi de benimle alay ediyorsun!" diye bağırdıktan sonra muslukları açtı, yeniden ağlamaya başladı Yaren.
Ve Sinan aralıksız tüm içki çeşitlerine ve üretenlere selamını gönderdi.
"Bak!" dedi Yaren daha çok ağlamaya başladığında. "Yine küfrettin! Terbiyesizsin Sinan!"
"Ulan ettimse sana mı ettim?!" diye de patladı Sinan. Sabır falan kalmamıştı, taze bitmişti an itibariyle. Sinan'ın bağırmasıyla Yaren kemiklerini kırmışlar gibi ağlamaya başladığında Sinan daha çok küfretti ama içinden. Şu saatten sonra dışından tek kelime ederse belinden silahı çekip hiç tereddütsüz kafasına sıkardı. Zira karşısındaki normalde oldukça mantıklı konuşan bu kadının sarhoş hali fazlasıyla çekilmez bir haldeydi.
"Tamam özür dilerim." dedi Sinan derin bir nefes verip daha sakin bir tonda konuşurken. "Ağlama Yaren, özür dilerim."
Yaren gürültüyle burnunu çektiğinde küçük bir kız çocuğundan farkı yoktu. "Ne için?" diye sordu iç çekerken. "Bana köpek dediğin için mi? Küfrettiğin için mi? Yoksa benimle alay ettiğin için mi?"
Sinan bir an bile düşünmedi. "Hepsi için!" dedi hızla. "Hepsi için özür dilerim."
Yaren yeniden açtı musluklarını. "Yani bana köpek dediğini, küfrettiğini ve benimle alay ettiğini kabul ediyorsun öyle mi? Pisliksin Sinan!" diye tiz bir sesle bağırdığında Sinan ne yapacağını bilemedi.
"Özür diledim ama!"
"Kabul etmedim!"
"Tamam, beni affetmen için ne yapayım? Ne yaparsam beni affedersin?"
Yaren ciddi ciddi düşündü bunu ve bir karara vardı. "Kendine köpek de."
Sinan bir an bile beklemedi. "Köpeğim!" dedi. "Seni ağlattığım için köpekler gibi pişmanım hatta!"
Yaren gülümsedi. "Kendine de küfret, bana ettiğin gibi."
"Sana küfreden aklımı sikeyim!" dedi Sinan. Karşısındaki bu kadın öyle bir inandırmıştı ki kendisine küfrettiğine. Sinan itiraz bile edemedi.
"Kendinle de alay et."
"Onu nasıl yapacağım?"
Yaren durdu, neyseki bu konuda üstelemedi. "Tamam," dedi. Gülümsedi. "Bana sarılırsan seni affederim."
Sinan bir an bile beklemedi. Belinden tutup onu kendine çektiğinde Yaren başını Sinan'ın sıcak göğsüne yaslamıştı. Kollarının arasındaki kadına sarılan Sinan ise çenesini kadının başının üstüne yaslamış, ellerini Yaren'in ince beline oturtmuş ve bir milim dahi kıpırdatmamıştı. Yaren'in başının üstüne bıraktığı öpücükle, "Affettin mi beni?" diye sormuştu usulca. Acaba sormasa mıydı?
Yaren uyuklamak üzereyken Sinan'ın göğsüne yaslı başını aşağı yukarı sallamıştı. "Affettim." dedi.
Sinan rahat bir nefes aldı böylelikle ama maşallah dediği üç saniye yaşamadı.
Zira Yaren hızla geri çekilip belindeki Sinan'ın ellerini itmişti öfkeyle. "Vazgeçtim!" diye bağırdı Yaren. "Affetmiyorum seni! Senin sevgilin yok mu niye bana sarılıyorsun?"
Sinan'a yavaştan geliyorlardı artık. "Yok!" diye bağırmıştı o da. "Ne saçmalıyorsun sen? Benim sevgilim falan yok!"
Yaren hızla duruldu, kızarmış yeşil gözleri kocaman oldu. "Yok mu?"
Sinan da duruldu aynı hızla. "Yok." dedi derin bir nefes verirken.
"Hiç mi?"
"Hiç."
"Azıcık bile mi yok?"
"Azıcık bile yok."
"Gerçekten yok mu?"
Bu noktada patladı Sinan. "Yok diyorum kızım, yok yok! Nesini anlamıyorsun?"
Yaren de bağırdı ama hüngür hüngür ağlayarak. "O zaman bana neden sarılmadın dün sabah?!"
Sinan yeniden inişe geçti, sakinleşti. Anlık yükselip anlık sakinleşmekten kafayı yemesine şu kadarcık kalmıştı. "Bunu bana ayıkken sor, anlatayım." dedi Sinan usulca. "Şu an anlatsam bile anlamazsın ki be güzelim."
Yaren daha çok ağladı. "Ben salak mıyım Sinan?" diye sorarken kalbi bir kez daha kırılmıştı. "Niye anlamayayım?"
"Sarhoşsun Yaren. O yüzden anlamazsın."
"Değilim."
"Tamam değilsin."
Ellerinin tersiyle gözlerini sildi Yaren. "Peki neden sevgilin yok?"
"Bilmem," dedi Sinan. "Senin gibi biri karşıma çıkmadı hiç."
Yaren hemen gülümsedi. Neyseki bu iltifatı anlayabilmişti kendiyle birlikte sarhoş ettiği beyin hücreleri. "O zaman ben senin sevgilin olayım mı?" diye sorduğunda Sinan güldü.
"Ol," dedi. "Sen benim her şeyim ol şu saatten sonra."
Yaren'in frekansları yine kaydı. "Olmam!" diye bağırdı önünde dağ gibi dikilen adamı göğsünden itip ilerlerken. "Sen bana köpek dedin, küfrettin ve benimle alay ettin! Ben senin sevgilin olmam."
Sinan da peşinden gitti. "Ama oldun, cayamazsın sözünden." diye onunla uğraştı arkasından yürürken.
"Ayrılırım o zaman senden! Hatta ayrıldım bile."
Tartışa tartışa masalarına ilerlediler. Yaren kendi yerine geçti, Sinan kendi yerine. "Nerede kaldın abla?" diye sordu Tahir omzuna başını yaşayan ablasını sarıp sarmalarken.
Müzik kısa bir anlığına durmuştu ve Yaren'in uykulu sesiyle söyledikleri masada bomba etkisi yaratmıştı.
"Sinan'la sevgili olduk ama sonra ayrıldık çünkü bana hem köpek dedi, hem küfretti hem de benimle alay etti! İstemem böyle sevgili."
Demir dışındaki herkes şokla Sinan'a baktığında Sinan umursamazca içkisini içti. Sarhoş olup beynini patlatmak istiyordu zira eşegi hendekten atlatmak, sarhoş bir kadınla uğraşmaktan daha kolaydı onun için.
Ve beklenen kişiden ilk tepki geldi. "İnanamıyorum abi! Bar tuvaleti fantezisi mi yaşadınız?!"
Gül, Sinan'ı sorguya çekip masadakilere birkaç saati dar ederken Meltem de en az Yaren kadar kör kütük sarhoş olma yoluna adım atmıştı.
Barmenden istediği yeni içkisini yudumlarken başına geleceklerden habersizdi.
Meltem alkol komasına girmeye yemin etmiş gibi içki içerken izlendiğinden habersizdi.
Mekanın sahibinin amcası Rüzgar Bey kapalı locasına oturmuş, alkol alırken mekanda olan biteni izliyordu. Zira yarın sözde evleneceği kadınla tanışacaktı. Annesinin ona bulduğu bu kaçıncı kadındı, bilmiyordu. Bulduğu her kadınla görüşmüş ve hepsine de bir kılıf uydurup reddetmişti. Bu aşk meşk işleri ona göre değildi. Yıllar önce denemişti, birini çok sevmişti fakat aldatılmıştı. Bu aldatma tensel bir aldatma değildi. Sevgilisi ona yalan söylemişti. Oysa Rüzgar'ın en sevmediği ve affedemediği şeydi yalan. Öyle ki zamanında çok sevdiği kadını bile silip atmıştı bu yüzden.
Ama annesi asla uslu durmuyor, o reddettikçe yerine birini buluyordu.
Yine bulmuştu.
Derinden ofladı ve içkisini tek yudumda bitirdi. Yanında dikilen garson hemen yenisini doldururken odaya sağ kolu Garip girdi, elinde bir dosyayla.
"Abi, Suzan Hanım'ın sana ayarladığı kadını buldum. Kendisi şu an da burada." dedi direkt. Rüzgar'ın içki dolu bardağını dudaklarına götüren eli durdu.
"Burada derken?"
Garip barmenin önündeki masada oturan siyahlı kadını işaret ettiğinde Rüzgar ona baktı. "O." dedi Garip. "Meltem Kara. Otuz yaşında. Doğma büyüme Trabzonlu ve dayısıyla yaşıyor."
Rüzgar kara gözlerini kısarak baktı kadının sırtına. Siyah transparan gömleğin altında sutyen dışında hiçbir şey yoktu. Altındaki mini deri etek ise el kadardı. Bu geceye mi özeldi yoksa bu kadın hep mi böyle cüretkârdı, bunu düşündü bir an. Eğer ikinci şıksa direkt eleyecekti zira. Ona biraz daha bakarken bu kadının az önce delirmiş gibi şarkı söyleyip dans ettiğini anımsadı. Şu an sırtı ona dönük olsa da az önce o şarkı söylerken yüzünü görmüştü ve bu kadının otuz yaşında olduğuna inanmıyordu. Bir terslik olmalıydı zira bu kadın yirmi yaşın bir tık üstünde dahi göstermiyordu.
Geriye yaslandı Rüzgar. İçkisini içmeden önce, "Siktirsinler ordan!" diye küfretti. "Bu kadın on sekiz yaşından fazla olamaz! Beni bir çocukla mı evlendirecekler?"
Garip anlam veremedi. Elindeki dosyayı uzattı. "Burada tüm bilgileri yazıyor abi." dedi. "Kadın doksan dört doğumlu."
Rüzgar dosyayı aldı, tek tek yazan her bilgiyi okudu ama hâlâ daha bu kadının otuz yaşında olduğuna inanamıyordu. Birinin onla taşak geçtiğini düşünüyordu. Evet, tam olarak böyle düşünüyordu.
Dosyayı kenara savurup bardaktaki tüm sıvıyı tek yudumda içti ve elindeki boş bardakla birlikte ayaklandı. "Bir de yakından tanıyalım bakalım on sekiz gösteren ama otuz yaşında olan kadını." diye söylendi kendi kendine. Garip'i eliyle durdurup locadan çıktı ve insanların arasından geçerek Meltem'in yanına yürüdü. Gözlerini Meltem'in sırtına sabitlese de ona bakan birkaç kadını fark etmişti.
O yakışıklılığı, ağır duruşu ve ifadesizliğiyle dikkatleri üstüne çeken bir adamdı.
Siyah saçlarındaki yer yer beyazlar onu daha olgun ve daha karizmatik gösteriyordu. Fit vücudundaki kaslar giydiği boğazlı kazaktan bile belli oluyordu. O hiç takım elbise giymezdi. Yazları tişört, kışları boğazlı kazak giyerdi. Havaların son zamanlarda serinlemiş olmasından ötürü bu gece boğazlı kazak giymişti. Dışarıdan bakıldığında yıkılmaz görünen bu adam, çok narindi aslında. Hemen hasta olabiliyordu. Bu yüzden giydiğinden yediğine kadar dikkat ederdi.
Şu an bile sırtıyla bakıştığı bu kadını izlerken bile üşümeye başlamıştı.
Bu yüzden daha fazla kadını izlemeden adımlarını hızlandırıp Meltem'in yanına oturmuştu. Elindeki boş bardağı barmene uzatırken, "Yenile." demişti sadece.
Meltem'in dibindeydi ama Meltem bir kez bile merak edip ona bakmamıştı. Ta ki Rüzgar ona laf atana kadar... "Selam, yalnız mısın?"
Meltem başını çevirip Rüzgara baktığında Rüzgar dikkatle kadının gözlerine baktı. Diğer kadınlar gibi ondan etkilenecek miydi yoksa tersleyecek miydi? İlki olursa hemen kalkıp gidecekti. İkincisi olursa biraz zorlayacaktı.
"Fazla mı sarhoşsun sen?" diye tersledi Meltem. "Oradan bakınca yalnız olduğumu görmüyor musun?"
Rüzgar buna biraz şaşırmıştı ama geri durmadı. "Canın mı sıkkın senin?" diye sordu ılımlı yaklaşarak.
Meltem başını geriye yatırıp tek dikişte içti bardağındakini. Sonra başını sağa sola sallayarak kendine gelmeye çalıştı. "Yarın evleniyorum." dedi kendine geldiğinde. Rüzgar, Meltem'in de bu evliliği istemediğini anladığında araya girip ortak bir yol bulacaktı ki Meltem'in, "Hem de yaşlı bir amcayla!" demesi üzerine sustu.
Anlaşılan Meltem, evleneceği adamın Rüzgar olduğunu bilmiyordu. Ona yaşlı biriyle evleneceğini söylemiş olmalılardı. Bu durum Rüzgar'ın tuhafına gittiğinde sessiz kalıp Meltem'i dinledi.
"Su gibi güzelliğim bir ihtiyara kurban olacak!" demişti Meltem ağlar gibi. "Kesin keldir de bu şimdi! Göbeği de kocamandır! Ay en kötüsü de ne biliyor musun?" diye döndü yüzünü Rüzgar'a. Rüzgar ise gülmemek için dudaklarını sıkarken onu izliyordu. "Kesin bu cinsel istek arttırıcı ilaçlar da kullanıyordur, bak kesin diyorum ya kesin!"
Rüzgar hayretle, şaşkınlıkla izliyordu Meltem'i. Meltem bir bilseydi ona bakan bu adamla evleneceğini ne yapardı acaba? Rüzgar da bunu düşündü. Söyleyip tepkisini ölçmek istedi ama onun yerine onunla uğraşmayı seçti. "Bence de," derken gülmemek için sarf ettiği çaba görülmeye değerdi. "Kesin kullanıyordur ya, bak kesin diyorum."
"Bence de," dedi Meltem. Dirseğini masaya, başını da avucuna yasladı dertli dertli. "Gerdek gecesinde yarrağı yedik desene!" diye kendi kendine söylendiğinde Rüzgar onun bu ağzı bozuk haline kısa bir an hayret etti. Oysa bir bilseydi yanında oturduğu kadının bildiği küfürleri, aklı hayali dururdu.
"Evlenme o zaman sende." dedi Rüzgar.
Meltem kederli bir iç çekti. "Mecburuz, söz verdik bir kere." dedi. Elini Rüzgar'ın omzuna koydu ve gözlerine bakıp nasihat verir gibi şöyle dedi: "Kayaya ekin saçılmaz, göte giren şemsiye açılmaz kardeş. Yapacak bir şey yok."
Bu kadının ağzı ciddi ciddi bozuktu. Emin olmuştu Rüzgar. Eğer bu kadınla evlenirse onunla ciddi anlamda işi vardı. Zira büyük ablasının bir kadında hiç mi hiç sevmediği şeylerin başında geliyordu küfür.
"Evliliğin mecburiyeti mi olurmuş?" dedi Rüzgar kaşlarını çatarak. "Evlenmek senin iradene bağlı olan bir şey. Evlenmezsin olur biter."
Meltem içli bir nefes daha alıp verdi. "Sen de haklısın," dedi. Hemen peşine bir atasözünü daha yapıştırdı: "Dertsiz devenin taşağı deh demeden sallanırmış." dedikten sonra önüne döndü. "Dert anlattığımız adama bak!"
Rüzgar cevap vermedi. Bir süre sustular. Şimdi yakından bakınca bile bu kadının otuz yaşında olduğuna inanamıyordu. Ondan duymadıkça da inanmayacak gibiydi.
"Kaç yaşındasın sen?" diye sorabilmişti en sonunda.
Meltem kaşlarını çattı. "Kadınların yaşı, erkeklerin maaşı sorulmazmış, bilmiyor musun sen?"
"Tamam, sen de benim maaşımı sorarsın işte."
"Önce sen söyle o zaman."
Rüzgar'ın söylediği miktar Meltem'in dudağını uçuklatmaya yetti ve şimdi daha bir alıcı gözüyle inceledi Rüzgar'ı.
"Otuz," dedi en sonunda. "Otuz yaşındayım ben. Yeni oldum. Dört ay falan önce yani."
Rüzgar şimdi ikna olmuştu işte Demek ki bu kadın baby face dedikleri türden biriydi. Bu yüzden yaşını göstermiyordu.
Yeniden konularına döndüler. "Hem evlenmek istemiyorsun hem de mecburum diyorsun." dedi Rüzgar. "Gerçekten şu güzelliğini bir kart zamparaya mı harcatacaksın?"
Meltem kaşlarını çattı. "Ya ne yapayım? Ne önerirsin?"
Rüzgar ona baktı ve şöyle dedi: "Benimle yat."
Meltem feci derecede sarhoş ve düşünceliydi. Eğer ki bu teklifi kabul ederse Rüzgar hemen onun yanından kalkıp gidecekti. Fakat reddederse... İşte o zaman yarın ki tanışma ve isteme merasimini gerçekleştirmek üzere yeniden karşısına çıkacaktı.
O öylece durmuş Meltem'in tepkisini beklerken Meltem tokadı basmıştı Rüzgar'ın yanağına. "Sen beni göt veren sandın herhalde?!" diye bağırdı Rüzgar'ın suratına suratına. "Sarhoşum, canım sıkkın diye benden faydalanacağını mı düşündün sen sikik herif?! Siktir git şuradan, gece gece asabımı bozma benim! Yatacakmışım! El kadar sikiyle dediğine bak!"
İleride bu dediğine feci pişman olacaktı ama neyseydi o an için.
Rüzgar bu hareket karşısında anlamsızca mutlu oldu ve bu gece yeniden yandı ışıklar onun için. Bu kadın zil zurna sarhoş bir haldeyken bile onu reddettiyse Rüzgar'ı asla aldatmazdı.
Rüzgar son bir kez ona baktıktan sonra kalktı yanından. Eli tokadın etkisiyle sızlayan yanağını sıvazlarken fark etmişti, bu kadının eli fazla ağırdı. Şaşkınca ona bakan Garip'in yanına gitti gülerek. Garip ise şoklardan şoklara uçuyordu. Ona tokat atan kadına karşı nasıl sakin kalabilmişti abisi, hayretler içerisindeydi.
"Abi, iyi misin?" diye sormuştu tereddütle.
Rüzgar, elini Garip'in omzuna atıp onu da kendiyle beraber çıkışa götürürken hâlâ gülümsüyordu. "Bu kadın Garip, bu kadın." dedi. "Evleneceğim kadın bu. Onu istiyorum."
Garip daha çok şok oldu. "Emin misin abi?" diye sorduğunda az önceki tokadı kast etti.
Rüzgar hemen anladı. "Ha onu mu diyorsun? Ona benimle yatmayı teklif ettim, reddetti."
Garip hâlâ daha garip bir halde şoktaydı ve uzun bir süre de bundan kurtulamayacak gibiydi. Yani birkaç dakika falan en fazla... "Nasıl yani abi?" diye sordu. "Seninle yatmadı diye mi evlenmek istiyorsun? İntikam için falan hani?"
Rüzgar kaşlarını çattı. "Ne intikamı oğlum? Niye intikam alayım kızdan? Anlasana Garip! Kör kütük sarhoşken bile benim gibi bir adamla yatmayı reddetti! Üstelik yaşlı, kel, göbekli ve cinsel istek arttırıcı ilaçlar kullandığını düşündüğü bir adamla evleneceğini sanırken yaptı bunu! Yerinde başkası olsa çoktan atlamıştı belki de kucağıma ama o yapmadı. Bu kızda tuhaf bir şeyler var Garip. Beni ona iten tuhaf bir şeyler... Olmasa bile denemek istiyorum anlasana."
Ve gece böylelikle bitti...
Bu gecenin şok geçireni Garip olmuştu ama yarın akşam şoklardan şoka girecek kişi ise Meltem'di.
Ertesi Gün;
Kara ailesinin evi misafirleri ağırlamak için bir miktar küçük olduğundan Dayı İhsan Bey'in evine geçmişlerdi. Meltem geceden kalma bir halde öğlene kadar horul horul uyurken Sümbül Hanım kızlarını toplayıp büyük dayılarının evini pırıl pırıl etmiş, misafirlere ikram edecekleri yiyecekleri bile hazırlamıştı.
Akşam olduğunda bile uyanmayan Meltem'i Sümbül Hanım uyandırmış, Sibel ise halasını akşama hazırlamıştı. Meltem yüzünden düşen bin parçayı toplayarak merdivenleri inerken herkesin bir koşuşturma peşinde olduğunu görmüş ve sadece izlemişti.
"Ahmet oynama şu kravatınla!"
"Gül sandalyenin tepesinden in!"
"Demir abim gelip indirsin!"
"Seni o sandalyeyle birlikte gömerim, in aşağıya!"
"Sinan gelmeyecek mi?"
"Nöbeti varmış bu gece."
"Barlarda mıymış bu nöbet?"
"Mehmet bırak şu tableti artık!"
"Benim bulmacamı nereye koydun gelin?"
"Baba kız istemede bari yapma!"
"Evim sessizken daha güzeldi."
Meltem salon kapısının girişinde durduğunda herkes ona dönmüştü. Televizyon ünitesinin altındaki çekmeceleri kurcalayan babası, abisinin kravatını düzelten yengesi ve abisi, tekli koltukta oturan dayısı, sandalyenin tepesinde dikilen Gül'ü ve onu tek koluyla sarıp aşağıya indiren Demir'i, nişanlısından mesaj bekleyen Sibel'i ve tabletini bir köşeye bırakan Mehmet'i ona bakarken buldu.
Koyu kırmızı dizlerinin hemen altında biten, vücudunu sıkıca sarıp kıvrımlı hatlarını ortaya çıkaran bir elbise ve onunla uyumlu siyah ince topuklu ayakkabılarıyla oldukça şık görünüyordu. Kömür gibi simsiyah saçları dalgalandırılmış, sırtına dökülürken bembeyaz teninde parlıyordu. Makyajsızken bile birçok erkeğe kalp krizi geçirtebilecek duru bir güzelliğe sahipken yeğeni makyajla yüzünü renklendirmişti.
Meltem tek tek hepsine bakarken bir koltuğa geçip oturdu. "E daha daha nasılsınız?" dedi ona bakan aile üyelerine. "Ben geldim diye mi kasıldınız?"
Herkes önüne dönüp koltuklara ve sandalyelere yerleşmişti ki kapı çaldı. Oturdukları gibi kalkıp kapıya yürüdüklerinde Meltem de göz devirerek peşlerinden gitti. Gül ve Meltem dışındaki herkes ip gibi dizilmiş üstünü başını düzeltirken Meltem gözlerini devirip kapıya ilerledi. Tek temennisi gecenin bir an önce bitmesiydi. Ondan sonra odasına çıkıp kafasına sıkacaktı. Kapıyı açacakken yengesi tarafından durduruldu.
"Ahmet kravatını düzelt, yamuk duruyor!"
"Baba sende bulmacayı bırak artık Allah aşkına!"
"Demir gömleğinin o iki düğmesini ilikle oğlum. Bağrı yanıklar gibi ne o öyle?"
"Sibel elbisenin askısını düzelt kızım."
"Gül, şu eteğindeki çiçekleri kopartıp durma! Yeni aldım onu sana."
"Mehmet tableti bırak demedim mi ben sana?! Ay çıldırtacaksınız beni!"
"Dayı sen de ev sahibisin, öne geç istersen."
"Ev onun olabilir ama kız benim. Kız babası olan benim. Kalsın orada."
"Ooo! Dedem dayı beye laf soktuuuu!"
"Defne!"
Zil bir kez daha çalınca herkes susmuştu.
Meltem göz devirip ikinci kez durdurulmadan hızla kapıyı açtı. Karşısında kadınlı erkekli en az on beş kişilik bir grup vardı. Tek tek gruptaki yaşlı erkeklere bakıp evleneceği adamı bulmaya çalışırken yengesinin belini çimdirmesiyle kendine geldi. "Hoş geldiniz." dedi memnuniyetsiz, düz bir ifadeyle, kenara çekilip yol verdiğinde.
Meltem uzatılan elleri öperken bir yandan da damat adayını bulmaya çalışıyordu ama baktığı bütün yaşlı erkeklerin kolunda bir kadın vardı. Bir an için kuma olacağını falan düşünse de babasının bu kadarına kalkışmayacağını umarak rahatlamaya çalıştı. En son içeriye giren on sekizlerindeki bir kız elindeki çikolata kutusunu Meltem'e uzattığında Meltem şaşırdı.
"Amcam birkaç dakika gecikeceğini ve özürlerini ilettiğini belirtti. En kısa sürede burada olur. Bunu da size gönderdi."
Meltem çikolatayı alıp karşısındaki sevimli kıza gülümsediğinde içinden inşallah hiç gelmez diye dualar ediyordu. Aynı dakikalar içinde de Rüzgar'ın arabasının lastiği patlamış, yolda kalmıştı. Bir taksi çevirmesi on dakikasını almış ve böylelikle kız istemeye yarım saat kadar gecikmişti.
Meltem köşedeki bir sandalyeye geçip otururken içinden dualar ediyordu evleneceği yaşlı adamın gelmemesi için fakat nafileydi. Evren bu kez ondan tarafta değildi. Zira aradan geçen yarım saatin sonunda zil çalmıştı.
Meltem yanında oturan Sibel'e baktı. "Kapıyı açsana." demişti ki babasının uyarı yüklü öksürüğüyle ona baktı birkaç saniye. Anlamadı. Ta ki babası kaş göz yaparak kapıyı açmasını belirtene kadar...
Gözlerini devirip oturduğu yerden kalktı Meltem. Kapıya yürürken aklından geçen beddualar ne yazık ki bugün karşılık bulamayacaktı. Kapıyı açtığında ise gördüğü adamla şok oldu. Dün gece barda onunla sohbet edip ona yatmayı teklif eden adamın burada ne işi vardı?
Rüzgar bugüne özel giydiği siyah takım elbisesi ve ellerindeki kucak dolusu kırmızı gül buketiyle ona bakıyordu.
"Sen," dedi Meltem. Şoklardan şok beğeniyordu. "Senin burada ne işin var?"
Rüzgar güldü. Demek ki bu kadın hâlâ daha yaşlı biriyle evleneceğini düşünüyordu. Son dakikaya kadar oyunu bozmamaya karar verdi. "Ne demek ne işim var?" dedi içeriye girip dirseğiyle kapıyı kapattığında. Meltem'in ona bakan şaşkın suratına baktı gülerek. "Amcamın sözünde bulunmamın nesi kötü?"
Rüzgar kendini piç bir adam gibi tanıtıyordu ama bu durum Meltem'in midesini bulandırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Meltem karşısındaki vurdumduymaz adama bakarken kaşlarını çattı. "Sen nasıl şerefsiz bir piçsin ya?" diye sorabildi hâlâ şoklardayken. "Dün gece amcanın evleneceği kadına yatmayı teklif ettin şimdi de böyle geniş geniş gelmiş, amcamın sözünde bulunacağım diyorsun! Ne sikik bir herifsin sen ya!"
Rüzgar az sonra Meltem'in asıl evleneceği adamın kendisi olduğunu öğrendiğinde vereceği tepkiyi, anlık şaşkınlığını düşünüp gülmemeye çalışırken Meltem'in küfürlerini çok umursamadı. Hatta onu iyice sinir ederek elindeki kırmızı gülleri uzattı. "Bunu amcam gönderdi bu arada." dedikten sonra göz kırptı. Çapkın yeğen rolüne çok kaptırdı kendini. "Sen kadar güzel değiller ama..." dediğinde Meltem buketi hışımla aldı elinden. Tam onun kafasına geçirmek üzereydi ki Demir'in sesiyle durmak zorunda kaldı.
"Meltem, bir sorun mu var?" diye soran Demir ikisine bakıyordu tek tek.
Rüzgar ise son kez Meltem'e bir bakış attı ve omuzlarını dikleştirerek salona yürüdü.
Az sonra geniş salonda karşı karşıya oturuyordu Rüzgar ve Meltem. Rüzgar'ın gelmesiyle biraz daha muhabbet edildi, taraflar birbirini iyice tanıdı ve en sonunda kahve faslına geçildi. Meltem ona yardım eden Sibel ve hiçbir şey yapmayıp sadece gelen çikolatayı yiyen Gül ile birlikte kahveleri yapıp servise girişti. Elinde tepsiyle salona girerken üzerindeki Rüzgar'ın bakışları onu sinirlendirdiği için ona hiç bakmadı bile. Önce misafir büyüklerinden başladı kahveleri dağıtmaya. Damadı beklemeden kahveleri dağıtıyor olması o ana kadar aklından uçup gitmişti.
Bu işte bir terslik vardı ama ne?
Meltem bunu düşünürken bir yandan da Rüzgar'ın büyük ablası Kıymet Hanım'ın kahvesini uzatıyordu fakat o an ayakkabısının ince topuğu halının kenarına girdi ve Meltem elinde fincan dolu tepsiyle onu çıkartamadı oradan. Bugün herkes ve her şey ona karşıydı resmen! Sinirlenmişti.
"Hay sikeyim senin gibi ayakkabıyı!" diye söylendi bir anlık boş bulunmayla. "Seni üreten fabrikanın ben ta amına koyayım!"
Babası Sami Bey, abisi Ahmet ve Demir şiddetle öksürüp Meltem'i uyarırken kahveyi alan Kıymet Hanım'ın küçük gözleri şokla açılmıştı. Zira beş dakika önce hanım hanımcık bir kızdır dedikleri Meltem'in pek de hanım hanımcık bir kız olmadığını görmüş bulunuyordu. Zaten ilk dakikadan beri ısınamamıştı Meltem'e. Bu küfrüyle de iyice gözden düşmüştü.
Kıymet Hanım yerinde şiştikçe şişerken kardeşine baktı bu kız olmaz der gibi fakat Rüzgar ise yerinden kalkıp sağ dizinin üzerinde eğildi ve Meltem'in halının kenarına giren ince topuğunu çıkarmasına yardım etti. Bu hareketi salondaki gerilimi bir nebze düşürse de Kıymet Hanım hâlâ çok hoşnutsuzdu.
Rüzgar doğrulup yerine geçmeden önce parmaklarını belli belirsiz Meltem'in ayak bileğine sürttü. Bu Meltem'in içini gıdıklasa da kaşlarını çatarak ona baktığında Rüzgar tepsiden rastgele bir fincan alıp yerine öyle geçti. Meltem ise ters ters ona bakıp kahveleri dağıtmaya devam etti.
"Kızımızın biraz ağzı bozuk herhalde." diye konuştu Kıymet Hanım. Yoksa patlayacaktı.
Meltem kaşlarını çattığında ters bir şey söyleyecekti ki dayısı bunu hissetmiş gibi öne atladı hemen. "Meltem çocukluktan beri erkeklerle dolu bir evde büyüdüğü için küfür gibi kötü bir alışkanlığı oldu ne yazık ki ama çok sık küfür eden biri değil Kıymet Hanım."
Bu sırada son kahve fincanını da dayısına veren Meltem belini doğrulturken yüzünü ekşitti. "Belim koptu anasını satayım ya!" diye ağzının içinde söylense de o an salon sessiz olduğu için duyulmuştu.
Kıymet Hanım ters ters Meltem'e bakarken, "Belli belli." diye söylendi.
Oysa ileride öyle bir alışacaktı ki Meltem'in küfürlerine... Bunu o an için bilmiyordu tabii.
Kahveler koro halinde içildi ve nihayet mevzuya giriş yapıldı. "Efendim, sebeb-i ziyaretimiz malûm..." diye söze giren Rüzgar'ın annesi Haşmet Hanım'ın sözünü kesti Meltem.
"Bölüyorum ama ortada damat yokken ne istemesi pardon?"
An itibariyle damat tarafı salak mısın Cemile bakışlarını Meltem'e dikerken kız tarafı gülse mi ağlasa mı bilemiyordu. "Damat burada işte," dedi Haşmet Hanım sağında oturan Rüzgar'ı işaret ederek. "Damat o'dur."
Rüzgar oturduğu yerde gerim gerim gerilmiş Meltem'e bakarken Meltem şoka girmişti. O kadar inanmıştı ki yaşlı biriyle evleneceğine... Rüzgar aklına bile gelmemişti. Babasına baktı direkt. Ondan bir onay bekliyordu. Oysa günlerce bunun kavgasını vermişti fakat babası ona, onunla denk olan birini bulmuştu. Sami Bey gözlerini yumup açarak kızını onayladığında Meltem duygudan duyguya sürükleniyordu.
Sonrasını hatırlamıyordu.
Aileler gençlerin bir süre kendi aralarında görüşüp konuşup bir karara varmaları konusunda anlaşmaya vardılar.
En son herkesin elini öpüp uğurladığını biliyordu Meltem. Kendi ailesi dağılmış, damat tarafı arabalara dolmuş bir haldeyken bahçede Rüzgar'la baş başa kaldılar. Hâlâ şoktaydı Meltem. Rüzgar onun bu şaşkın haline tebessümle baktı. "O halde yarın sabah seni alırım," dedi. "Bir kahvaltı yapar, biraz sohbet ederiz. Ne dersin?"
Meltem tek kelime dahi edemedi. Onaylarcasına başını salladı sadece.
Rüzgar bugünlük onu daha fazla sıkıştırmadı. "O halde yarın sabah görüşürüz," dedi onu bekleyen Garip'e ilerlerken. Fakat bir anda durdu ve Meltem'e yaklaşarak kulağına eğilip şöyle dedi: "Bu arada hiç cinsel istek arttırıcı ilaç kullanmadım. Gerek de duymadım... İyi geceler."
Meltem ise hangi birine şaşıracağını bilemiyordu artık. Tabir-i caizse göt gibi kalmıştı bahçenin ortasında.
Bölüm Sonu.🖤
Eveeet, Meltem'in hikayesi de burada bitti. Onu da artık kendi hikayesinde okuyacağız TİP bitince.🌸
Nasıl buldunuz bölümü?
En sevdiğiniz sahne veyahut replik lütfen?🌸
Oy verip bol bol yorum yapmayı unutmayalım!💫🙏🏼🫠
İnstagram: nazankaraermis nazankrrmshikayeleri
♥️ |
0% |