

Hepinize merhabalar, son satırlarını az önce tamamladığım Lahza’ya veda ediyoruz. Bu bir son değil, daha nice hikayelerde buluşacağız… Ben bölümü yazarken gözyaşlarımı tutamadım, sizlerde peçetelerinizi hazırlasanız iyi olur… 🥹🥹🥹
•Bölüme geçmeden sormak istiyorum. Özel bölüm gelsin mi? İster misiniz?
Keyifli okumalar! ❤️
2 Ay Sonra, Haziran
Haziran ayının tatlı meltemi, deniz kokusuyla karışıp Urla sahilini kucaklıyordu. Güneş, ufukta ağır ağır kaybolurken restoranın önündeki masada oturan müşteriler sohbet ediyor, dalga sesleriyle iç içe geçmiş kahkaha sesleri yükseliyordu.
Bahar, ahşap sandalyelerin dizildiği geniş verandada yavaş adımlarla ilerlerken eli refleksle karnına gitti.
7,5 aylık hamileydi ve artık yürüyüşü bile biraz ağırlaşmıştı.
“Şefim! Siparişleri kontrol et!” Diye seslendi mutfağa doğru.
Enes, önlüğünün cebine ellerini sokarken başını uzattı. “Şef mi?” Dedi gülerek. “Biz ne ara bu kadar resmi olduk?”
Bahar gözlerini devirdi. “Müşterilerin yanında otoriter görünmem lazım Enesciğim.”
Enes kollarını kavuşturarak ciddi bir ifadeyle ona baktı. “Tabii tabii, çok otoriter görünüyorsunuz penguen hanım! Hele şu an ellerini beline koyup bana anne bakışı attığın düşünülürse…” derken gülmemek için zor durdu.
Bahar kaşlarını çatarak, “sus da işine bak! Anayım ben ana!” Dedi, ellerini karnına yaslarken.
İki adım atıp ön taraftaki masalara yöneldi. Birkaç müşteri ile ayaküstü sohbet etti, Tatlı ve kahve isteyen bir Çifte önerilerde bulundu.
Restoranın hem sıcak hem samimi bir havası vardı; Gelenler kendilerini müşteri gibi değil, Evlerinde gibi hissediyorlardı. Bunu yaratabilmek için çok emek harcamışlardı.
Bir masada oturan yaşlı bir çift, Baharı görünce gülümsedi. Kadın hafifçe eğilip, “Oğlun ne zaman geliyor?“ Diye sordu.
Bahar, karnını sıvazlayıp içten bir tebessüm etti. “Ağustosun sonunda bekliyoruz inşallah.”
“Ne güzel! Allah sağlıkla kavuştursun.”
“Teşekkür ederim.” Bahar hafifçe eğildi, kadının elini tuttu. “Sizin limonlu kekiniz yine çok beğenildi, tarifini vermezseniz yakında kapınızı çalacağız…”
Kadın kıkırdadı. “Olmaz öyle şey, sırlarımı hemen teslim etmem!”
Bahar birkaç dakika daha sohbet edip içerideki kasaya doğru yöneldi. Enes tezgahın arkasındaki bardakları düzenliyordu.
“Bakıyorum halkın sevgilisi olmaya devam ediyorsun,” dedi bakışlarını Bahar’a çevirerek.
Bahar omuz silkti. “İnsanlarla ilgilenmeyi seviyorum, ne yapayım?”
Tam o sırada restoranın kapısı açıldı ve içeriye esintiyle birlikte tanıdık bir yüz girdi. Arhan.
Üzerinde kısa kollu üniforması, polis rozeti önündeki belindeki ilişmişti. Yorgun ama mutlu bir ifadeyle Bahar’a ilerledi.
”Bugün beni almayı unutmadınız?” Diye takıldı kocasına.
Arhan gülümseyerek Bahar’ın üzerine eğildi ve yanağına kısa ama sert bir öpücük bıraktı.
“Unutur muyum? Sonra oğlumuz küser bana…”
“Olay ne ya?”
Arhan başını eğip Bahar’ın karnına baktı. “Ben Bahar hanımın isteğini yapmayınca oğlumuz da etkilenip küsüyor bana…”
Enes kahkaha attı. “Daha çocuk doğmadan adamı manipüle ediyorsunuz ya!”
Bahar belli etmese de hafifçe gülümsedi. “Sana da küsmesini istemiyorsan sus istersen dayısı!”
Enes dudaklarına hayali bir fermuar çekerken, Arhan “haydi gidelim, yorulmadın mı sen?” Dedi, yumuşak bir sesle.
Bahar restoranın verandasına bir göz attı. “Yok ya, burası iyi geliyor bana…” müşteriler gayet memnundu, gönlü rahatladı.
”Tamam gidelim! Enes yarın sabah erkenden gelirim ama!” Dedi tehditkar bir ifadeyle Enes’e dönerek.
”Ya ben sabah kahvemi içmeden gelme diyorum, sen inadına sabahın köründe beliriyorsun,” diye homurdandı Enes.
Bahar gülerek önlüğünü çıkardı ve askıya uzak kalınca, Enes’e fırlattı. “Sabah kahvemizi beraber içeriz yarın! Görüşürüz!”
Ele ele restorandan çıktılar. Denizden gelen hafif rüzgar saçlarını ve bebek mavisi, uzun elbisesinin eteklerini uçuştururken, sahil boyunca yürüme mesafesindeki evlerine adımladılar.
21 Ağustos, 2026 - Hoş Geldin, Ege
Bahar, yatak odasındaki balkona çıkmış, ellerini korkuluklara yaslamış derin nefesler alıyordu.
Sahilden gelen hafif esinti ona az da olsa iyi gelirken, ay ışığı odanın içerisine ince bir huzme halinde süzülüyordu.
Arhan, gözlerini ondan bir an bile ayırmadan arkasında dikiliyor ellerini Bahar’ın belinde gezdiriyordu.
”Yine mi sancı?” Diye sordu endişeyle.
Bahar dişlerini sıkarak başını salladı. “Ama hâlâ düzensiz… çok şiddetli değil.”
“Bence çok ayakta durma, gel biraz uzan sevgilim…”
Bahar bir şey demeye kalmadan, kapı zili çaldı. Arhan kapıya yönelirken, Bahar arkasından seslendi.
“Kesin Enes ve Begüm’dür! Ellerinde bir ton şeyle gelirlerse şaşırma…”
Kapı açıldığında, dediği gibi oldu. Begüm kollarında, mavi sarı balonlar, süslemeler ve birkaç paketle içeri daldı. Enes ise elinde bir tepsi baklava ve koca bir koliyle ayakkabılarını çıkardı.
“Doğuruyor musun?!” Dedi Begüm panikle.
“Henüz değil…” dedi Bahar gülerek. “Ama siz bizden çok paniklemişsiniz?”
Enes iç geçirdi. Elindekileri odanın bir kenarına bırakırken, yatağın ucunda oturan Bahar’a bakarak “biz mi panik? Lütfen. Sadece hazırlıklarımızı tamamlamak için erken geldik, ilk evi toparlayacağız sonra hastane odasını süsleyeceğiz. Bir organizasyon dehası olarak her şeyi milimine kadar planlamalıyım…” dedi ciddi bir şekilde.
“Sen mi organizasyon dehası! Bebeleri pistten alalım canım, mekanın sahibi geldi!” Dedi saçını savururken.
Enes gözlerini kısarak Begüm’e kötü bakışlar attığını sanarken, “ne kadar ayıp! Beni küçümseme! Ben ki bu süslemelerin, sana dosya halinde verdiğim o çizimlerin günlerimi aldığını kimselere söylemiyorum…”
Arhan, “doğacak olan mı çocuk? Siz mi ben ayırt edemiyorum… biraz ara verseniz, karım doğuruyor!” Dedi gergince.
***
22 Ağustos, Saat 14.35
Doğumhanedeki zor anlar, Bahar için hem zor hemde tarifsizdi. Arhan, yanından bir an bile ayrılmamış, her saniye elini sıkıca tutmuştu.
Son bir çığlık, son bir nefes… Ve sonra, bir bebek ağlaması yankılandı.
Arhan’ın gözleri doldu. Merakla oğlunun çıplak vücuduna baktı. “Bu bir mucize…” diyiverdi.
Bahar kendini salıverdi. Yorgunluk, kas ağrıları vücudunu ele geçirmişken titreyen dudaklarını araladı. “İyi mi?!” Dedi sadece.
Doktorları Latif bey, “gayet sağlıklı Baharcığım. Çok güzel bir doğumdu, iyi iş çıkardın…” dedi.
Birkaç saniye sonra, çıplak ve minicik bir beden henüz göbek bağı kesilmeden Bahar’ın çıplak göğsüne yaslandı.
Bahar titreyen ellerini bebeğine sararken, “annem…” dedi şaşkınca. “Oğlum, iyi ki doğdun…”
Arhan gözyaşları içinde Bahar’ın alnına alnını yasladı. “Başardın bebeğim,” dedi ve dudaklarını alnına yasladı.
“Arhan bak bebeğimize,” dedi Bahar titreyen sesiyle.
Arhan bakışlarını oğluna çevirdi. “Çok küçük, çok güzel… inanılmaz bir şey…”
“Ege, çok minik Arhan nasıl bakacağız ona?”
Arhan gözlerini Bahar’ın gözlerine kilitledi. “Güzel bakacağız, elimizden geleni yapacağız sevgilim. Ege mutlu büyüyecek, Ege’miz. Biz İzmir’de doğduk, İzmir’de büyüdük, burada aşık olduk… en güzel anlarımız burada geçti, ve şimdi en değerlimizi, Ege’yi kollarımıza aldık.”
SON…
Kısaca bir şeyler söyleyeyim, aylarca burada beraber bu hikayenin içerisindeydik. Ben Arhan ve Bahar’ı çok sevdim, sahiplendim. Onları yazarken hep gülümsedim, hatırlarken de gülümseyeceğim. Sizde onları unutmayın… Daha nice hikayelere!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.54k Okunma |
2.15k Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |