
“Çocukta ruh ve beden eğitimi ve gelişimi beraber yürütülmelidir.”
~ İBNİ SİNA
On sekiz yaşlarında,açık kahveringi saçları omuzlarından dökülen,dudakları hafiften dolgun,güzel ve keskin yüz hatları olan gencecik bir kız çocuğu İstihbarat Akademisi'ne gelmişti eğitim için,eğitimin ikinci haftasına girmişti bugün.
Yirmiye yakın kişi vardı,belkide daha fazla.
Girdiği salonda önden,arka üçüncü yere oturdu.
Etrafına bakındı salon tıklım tıklımdı,evet kesinlikle yirmiden fazla insan vardı burada.
Gözüne ise ilk çarpan kişi koyu yeşil gözlü,koyu kahverengi saçlı çocuk olmuştu.
O ve belli ki arkadaşları olanlar en önde oturuyorlardı.
Yanlarına gitmeye çekindi çünkü babası her zaman herkesten çekinmesini söylerdi kendisinden bile.
Yanına gülümseyerek gelen saçı tam omuzunun üstünde biten siyah saçlı,bir kız.Çok güzeldi.
"Merhaba tanışmak istemiştim de" demişti kız kendini açıklayarak.
"Merhaba,olur tanışalım,adın ne?" Demişti çekine çekine,çekinen taraf karşı taraf olurdu normalde,bu On için geçerli değidi tabiki.
"Saka"
"Saka?"
"Kod adım saka,senin?"
"Kod adım on,tanıştığıma memnun oldum saka..."
"Bende mumnun oldum on,gel seni arkadaşlarım ile de tanıştırayım" kız cevap beklemeden on'nun kolunu tuttu.
"Gerek yok ya sonra tanışırız" dedi ama bu çok beyhude bir çaba olmuştu;saka çoktan On'u arkadaşlarının yanına getirmişti.
"Merhaba..." dedi on sadece,yüzü yanıyordu resmen,çekingenliğinden.
Bundan nefret ediyordu kiminle konuşursa konuşsun yüzünün yanmasından,soğuk ter boşaltmaktan nefret ediyordu.
Hepsi merhaba diyerek kendi tanıttı yani kod adlarını;
"Siyah" demişti,On'nun gözüne ilk çarpan kişi.
Siyah'ın yanında oturan,mavi gözlü, dalgalı sarımsı saçlı arkadaş "üç" demişti.
Üç'ün yanında oturan,açık kahverengi gözlü,siyah saçlı arkadaş "dokuz" demişti.
İşte bu kişiler tomris'in dostlarıydı,sırdaşlarıydı ve ailesiydi.
&&&
İstanbul'dan Ankara'ya.
Çocukların kaldığı eve.
Sabah dokuz suları.
Bir haftanın sonunda hastaneden çıkmıştık arabalara binmiş Ankara'ya doğru gidiyorduk,doktorlar bir hafta daha kalmamızın daha iyi olacağını söylemişlerdi ama biz ısrarımız sonucu çıkmıştık.
Arabada şoför dışında kimse yoktu,herkes kendi arabasıyla geliyordu konvoy yapmıştık,başta dediğim gibi araçta sadece şoför vardı o da bizimle ilgilenmiyordu zaten.
İyi değildim sanki tüm gücümü,cesaretimi,direncimi,dik başlılığımı kısacası her şeyimi kaybetmiş gibi hissediyordum,tam kazandım derken tekrardan kaybetmiştim neden böyle olmuştu? Neden böyle olmuştum? Niye hiç istemediğim şeyler başıma gelip duruyordu benim?
Barlas'ın, "Yavrum?" Diyen sesini duyunca beynimin içinde dönen binlerce sorudan sıyrılıp başımı camdan alıp barlas'a döndüm,
"Efendim?" Dedim,beni kendine çekip sıkıca sarıldı bende karşılık olarak aynı şekilde sarıldım,sarılmak ve konuşmak bana iyi geliyordu tabii şu sıralar konuşmak değilde sadece sarılmak iyi geliyordu bana "iyi misin güzelim? Bak nasıl hissediyorsan söyle,söyle de biliyim ben" dedi içten bir sesle, "sonra ne olacak?" Dedim umutun 'u'sunu barındırmayan sesimle, "düzelteceğim,emin ol her şeyi düzeltirim,konu sen olunca her şeyi" dedi benim aksime umutlu bir şekilde. Evet emindim yapardı çünkü yapmışlığı vardı hatta bu yüzden ceza bile alacaktı neredeyse amirimiz kurtarmıştı.
"Biliyorum düzeltirsin ama-" cümlememi bitirmeme izin vermemişti susturmuştu...
Dudağımın üstüne kapanan dudakları ile.
Belimi kavrayıp beni daha çok kendine yaklaştırdı ve dudaklarını daha çok bastırdı,hoşuma gittiği için mi? Yoksa canım yandığı için mi? Bilmediğim bir sessiz inleme çıktı dudaklarımdan evet beş yıldır evli olabilirdik ama bu hoşuma gidemeyeceği, utanmayacağım anlamına gelmiyordu sonuçta değil mi?
Geliyor muydu yoksa?
Geliyorsa da gelsin banane!
"Barlas kucağındayım!" Diye çıkıştım ikimizin duyabileceği bir sesle, "olman gereken yerdesin güzelim" diyip göz kırptı.
Bu çocuk benim kalbime inderecek bir gün!
Kucağından inmeye çalıştım belimde olan elleri daha sıkalaştı inme imkanım artık yoktu,yok etmişti.
"Barlas bırak beni!" dedim yanaklarım alev alev yanıyordu,barlas fark etmiş olacak ki yanaklarımdan öptü,
Dört kere.
Alnımı alnına yaslayınca iki yanağından bu sefer ben öptüm "az önce kucağımda olduğun için söyleniyordunuz Mavi hanım?" Dedi sesi...ilk gecemizde olduğu gibi sesi arzulu çıkmıştı!
Iııı-
şeyyy-
İMDATTT!
Kucağından bir şekilde inip kendimi yanına attım,bakışlarım ön tarafta ki şöföre kaydı "ne kadar kaldı yolumuz?" Diye sordum İstanbul'dan Ankara'ya ne kadar sürebilirdi ki?
"Az kaldı Tomris hanım" başımı sallayarak onayladım.
"Ne oldu Mavi'm bir şeyin mi var?" Sesi korkmuş gibiydi.
"Merak ettim,yol uzun geldi bana da" beni kendisine çekip yasladı,ben yanında olmayınca yerinde durmuyor her türlü beni bulup yanıma geliyordu.
Beni kaybetmekten korkuyordu.
Bende Barlas'ı kaybetmekten korkuyordum.
Kızımı kaybetmekten korkuyordum.
Dostlarımı kaybetmekten korkuyordum.
Araba aniden durunca dalgınlıkla öne doğru hafiften düşer gibi oldum,barlas elleriyle omuzlarımdan tuttu "dikkat et Mavi'm düşecektin"
"Ama sen tuttun düşmedim" dedim gülümseyerek,ben koyu yeşil postacı çantamı alırken barlas şoföre bakıyordu "sende yavaş kullan arabayı!" Diye yükseldi.
Bağırışı benim kalbimi hızlandırmıştı,yüksek seslerden korkardım.
Arabadan indim diğerleri inmiş bizi bekliyordu,Saka hızlaca yürüp yanıma gelip sarıldı bende aynı şekilde.
Bir haftadır ortada yoktu bu yüzden mahcuptu,mahcuplardı.
"Sid! ben mahcubum kusura bakma" sırtını sıvazladım gülerek "sorun değil be manny!" Dedim,dediğime karşılık gözlerini devirdi,bize doğru gelen dokuz "gözünü niye devirdin manny?" Dedi harfleri uzatarak bilerek yapıyordu,dokuz'un saka'yı kızdırma sevdası,bitmiyordu bitmezdi de.
En sonunda hepsi gelmişti yarım saattir gelmelerini bekliyorduk,
"Şükür geldiniz be!" Diye çıkıştı saka.
"Saka her zaman haklıdır" dedi dokuz saka'yı onaylayarak.
"Hadi girelim artık eve kızımı görmek istiyorum!" Diyerek önden önden gitmeye başladım,kapının şifresini tuşladım onay sesini duyunca içeri girdim,kapı kapanmasın diye ayağımı koydum "hadiiii!!" diyerek seslendim.
Hepsi gelince kapıyı kapattıp kata çıktık kapıyı arda ardına çaldım,kapının kolu yavaşça iniyordu belli ki ya kızım yada sâye kapıyı açmaya çalışıyordu.
Kapı açıldı karşımda kızımı,canımı görünce eğildim direkt boynuma sıkıca sarıldı,ellerimle sıkıca sardım kızımı,kokusunu içime çektim çok özlemiştim hemde çok...
Sarılmayı bırakıp geri çekildi,ellerini tutunca yerinde zıplayarak "Anne! Anne! Anne!" Diye tekrar tekrar 'anne' demeye devam ediyordu yüzünde mutluluğunu belli eden bir sırıtış vardı,Barlas gelip Umay'ı kucağına alıp yanaklarından öptü,Umay'ında aynı benim gibi yanakları kıpkırmızıydı "babam,anneyi görünce beni unuttun bakıyorum?" Umay başını iki yana sallayıp Barlas'ın yanağından öptü,yerden kalktım bana doğru uzanıp benimde yanağımdan da öptü.
Herkes içeriye girmişti çoktan,bizde ayakkabılarımızı çıkartıp içeriye salona girdik gördüğüm kişi beni şaşırttı;
Mine.
Barlas'ın kız kardeşi.
"Abicim senin buradan ne işin var?" Dedi barlas şaşkınlıkla "izin alıp çıkıp geldim ağabey" mine bakışlarını abisinden alıp bana döndürdü "geçmiş olsun tomris abla" bu seferde alin'ne dönüp geçmiş olsun diledi.
Hepimiz sofraya oturmuştuk Birce hepimize çay doldurup verdi,kızımız ikimizin ortasında oturuyordu,sâye ise annesinin bacağında oturmayı tercih etmişti.
Birce "ee sizin adınız nedir tanışamadık" dedi sırayla kendilerini tanıttılar.
Mafya sol kolu 'maya' değil Alin Kaya
Spor hocası 'ellie' değil Elay Kurt
Aşçı 'violet' değil Gazel Yüce
Doktor 'atlas' değil Atlas Kaya
Bakışlarım Mine'ye kaydı yüzünden düşen bin parçaydı.
&&&
Victor bir haftadır kendini dış dünyadan izole etmişti o yüzden hiç bir şeyden haberi yoktu tabii micheal gelip herşeyi anlatacaktı bu sayede ne olup ne bittiğini öğrenecekti.
"Patron!" Diye seslenerek salon kapısını açıp içeriye girdi.
"Söyle?"
"Öğrenilmesi gerekenleri öğrendim patron,kimden başlamamı istersin?"
"En eski,en güvendiğim korumam olan maya'dan başla adı ne mesala?"
"Tabii patron..maya,Alin Kaya,kendisi gibi MİT istibaharatçısı olan Atlas Kaya ile yedi yıldır evli,sâyé adında beş yaşında kızları var,yirmi dört yaşında. Sadece kocası kızı ve arkadaşları var başka kimsesi yok gözüküyor kayıtlarda" diyerek anlatmıştı Alin'i.
"Yaa,bak sen benim korumama" dedi harfleri uzatarak. "Kıyamam kimsesi yokmuş" sanki çok üzülmüş bir ses tonuyla.
"Diğer korumam sandığım angel anlat bakalım o nasıl biriymiş"
"Tabii patron Tomris Kılıç adı,kendisi gibi MİT istibaharatçısı Barlas Kılıç ile beş yıldır evli,Asel Umay adında beş yaşında kızları var,yirmi dört yaşında. Annesi ölmüş,ablası evli ve babasının durumu gaip diye geçiyor kayıtlarda" diyerek anlatmıştı Tomris Mavi'yi
Victor konuşmaya girecekken micheal girdi araya.
"Ve tomris babasına ezeli düşman patron,babası için aynı şey söylenebilir mi bilmiyorum"
"Anladım,anladım...babası için gaip dedin o ne demek?"
"Kayıp,kayıtlarda ölü mü yaşıyor mu belli değil demek patron"
Victor eline içkisini alıp keyifle yerinden kalkıp şerefsiz edasıyla güle güle bahçeye doğru yürüdü.
&&&
Saat akşam on olduğu için kızımı yatağına yatırmıştım şuan ise tavşan ve kaplumbağa adlı çocuk kitabını okuyordum bugün sıra bendeydi.
Kitabın daha başında olmama rağmen uyumuştu,tek benim kitap okumamla uyuyan kızımız değil barlas'ta uyuya kalmıştı.
Kitabı yavaşça kapatıp komodine bıraktım.
Ayağa kalkıp kızıma doğru eğilip alnına derin bir öpücük kondurdum.
Barlas'a döndüğümde ise mışıl mışıl uyuyordu kusura bakmasın ama çok tatlı gözüküyordu o yüzden telefonumu alıp fotoğrafını çektim.
Fotoğrafını çektikten sonra barlas'a yaklaşıp dürttüm,uyanacağını biliyordum benim bir dokunmamla,sesimle uyuyan barlas sesim ve dokunmamla uyanabilen biriydi.
Tahmin ettiğim gibi uyanmıştı.
Gözlerini elleriyle ovuştururken bana baktı "yavrum?" Dedi uyku mahmurluğu üzerinde olan sesiyle.
Bu sesi çok karizmatik'ti.
"Ben masalı okurken koltukta uyuya kaldın,gel odamızda yatalım" hiç şikayet etmeden yürüyüp odamıza girip ışığı kapatıp yatağa yattık,bakışları benim üzerimdeydi.
"Uykun yok muydu senin?" Dedim tebessüm ederek "var.."
"Eee? O zaman uyusana" derken hâlâ tebessüm ediyordum.
"Yavrum önce sen uyu,sen uyuduktan sonra uyuyacağım" dedi.
Başımı göğüsüne gömdüm,başımı gömdüğüm yetmiyormuş gibi bide vücudumu yasladım,bir eli sırtımı sarmalamıştı,diğer elide saçımı okşuyor,narin öpücükler bırakıyordu.
"Uyu hadi güzelim" dedi,kedi gözlü biriyle evli olmak...
"Tamam uyuyacağım kedi gözlü" dedim,gülüşü kulaklarıma geldi,bende karşılık olarak güldüm.
"Gülüşüne aşık olduğumu söylemiş miydim mavi'm?"
"1003"
"Ne?"
"Şimdide söyledin 1003üncü kez söylemiş oldun"
"Ömrümün sonuna kadar söyleyeceğim" diyip burnumdan öptü.
"Şimdi benim uykum kaçtı nasıl uyuyacağım?"
"Yorulabiliriz istersen?" Gözüm karanlığa alıştığı için munzur bakışlarını görebiliyordum.
"Barlas!" Dedim.
"Ne ya? Ne dedim ki?" Dedi masum bir çocuk edasıyla, "bizim kızımız nasıl oldu sanıyorsun? Leylekler getirmedi ya"
"Nasıl leylekler getirmedi umayı,benim karnımdan mı çıktı?"
"Yavrum" dedi yapay bir sinirle.
Ağzıma görünmez bir fermuar çektim.
"tamam sustum" dedim.
"İnşallah" dedi,gülüşünü duymuştum bilerek böyle diyordu.
"Benim sesim olmadan bir saniye dahi duramazsın ki" dedim başım göğsüne gömülü olduğu için sesim boğuk çıkmıştı.
"Evet duramam yavrum,asla duramam eğer sesini bir saniye duymayım ortalığı birbirine katarım" dedi sesi hafiften sinirli çıkmıştı.
"Katarsın,katmıştın" dedim onaylarak,evet katmıştı ailem olacak kişilerin büyüklerini bu yüzden dövmüştü,hemde öldüresiye dövmüştü.
"Katarım...hadi uyuyalım yavrum,yeterince yorgunuz zaten bence" dedi,dediği cümlenin sonu yanlış bile olabilirdi çünkü ben çoktan uykuya dalmıştım.
&&&
"Anne! Baba! Hadi kalkın sabah olduuu" diyerek ayakucumuzda zıplıyan kızım sayesinde gözlerimi açtım,kızımla bakışlarımız denk düşünce üstüme atladı.
Bende tutup iyice sarmaladım göğsüme sokmak ister gibi,evet gerçekten de göğsüme sokmak isterdim kötülüklerden korumak için...
İyi bir anne miydim?
Evet,iyi bir anneydim kızıma daha huzurlu bir gelecek ve hayat vermek için çabalıyordum.
Hayır,iyi bir anne değildim kızımı çabam ve inadım yüzünden yalnız bırakıyordum.
Evet,iyi bir anneydim kızımı kötülerden koruyordum.
Hayır,iyi bir anne değildim benim yüzümden korumak istediğim kızımı kötülerin ortasına atıyordum.
Nasıl bir anneydim ben? İyi mi? Kötü mü?
"Ne zıplıyorsun" dedim gülerek,umay benim dediğime gülüyordu.
"Uyanın diye" dedi tatlı tatlı.
"Hee...öyle mi?" tatlı bir sesle dememle gıdıklamaya başlamam bir oldu.
Kızım kahkaha atarken ben hâlâ gıdıklıyordum.
Birkaç saniyeliğine gıdıklamayı bıraktım.
"Sen beni gıdıklamıyorsan ben gıdıklarım" daha bir şey dememe kalmadan kızım beni gıdıklamakla bende gülmek ile meşguldüm.
Kızımla kahkahalarımız birbirine karışmışken aramıza büyük cüssesi ile üstümüze çıkarak Barlas girdi.
"Günaydın hanımlar ne oluyor?" diyordu, sesine bakarsak eğleniyordu.
"Annemle bir birimizi gıdıklıyoruz" dedi kızımın tatlı sesi,barlas üstümüzden kalkıp dizlerinin üstüne oturdu.
"Hmm,öyle mi? Bu gıdıklama işinize bende dahil olsam olur mu?" Dedi,cevap vermemize fırsat vermeden her iki eliyle ikimizide gıdıklamaya başladı.
Üçümüzünde kahkahaları birbirine girerken ben biraz zor olsa da elinden kurtulmuştum,kalkıp lavaboya yöneldim ikisinin hâlâ kahka sesleri geldiği için gülümsemeden edemiyordum.
Telefonumu alıp fotoğraflarını çekecektim ama vezceçtim onun yerine fotoğraf makinemi aldım elime,makineyle çektim.
Çok güzel gözüküyorlardı.
Makineyi yerine bırakıp lavaboya girdim elimi yüzümü yıkayıp,ihtiyacımı görüp çıktım.
Barlas gıdıklamayı bırakmış karşılıklı bir şekilde bağdaş kurmuş otumuş sohbet ediyorlardı daha doğrusu umay biz yokken Sâye ile neler yaptığını anlatıyordu,yanlarına oturdum dinlemek için.
"...sonra kocaman bir ev yaptık legolarla çok güzel olmuştu"
"Kahvaltıdan sonra hep beraber yapalım mı?" Diye sordum,umay'ın anında gözleri parladı sanki geldiğimizden beri bu soruyu bekliyormuş gibiydi.
Oturduğu yerden kollarını iki yana açıp zıplıyordu "yaşasınnn!" demeyide ihmal etmedi tabiki de.
Eee kimin kızı?
Barlas ve ben gülmeden edememiştir,biz gülerken odamızın kapısı çalınmıştı.
"Gelebilir miyim?" Diye soran ince zarif bir ses,Mine...
"Gel abicim" kapıyı ardına kadar açıp içeriye girdi.
"Günaydın kahvaltı hazır" dedi dün akşamın aksine mutlu bir sesle.
"Günaydın günaydın da kahvaltıyı bi hazırlardık niye kendini yordun ki?" Dedim,kalkıp boyuna yetişmek için eğildim.
Omuzlarını sıktı "olsun,hazırlayıp size sürpriz yapmak istedim" dedi.
Barlas, "dokuz yaşında bir çocuk ne ocağı elliyebilir,ne bıçakları elliyebilir abiciğim" dedi gülümseyerek.
Omuz silkti yine "geliyorsanız gelin yoksa sadece biz yeriz" dedi,umay'a elini uzattı umay elini tutunca beraber odadan çıkıp aşağı indiler.
Herkes kendi evine gitmişti,bizim üstümüzde alin'ler yaşıyordu,onların üstünde ise birce yaşıyordu.
Ne kadar kal desekte gitmek istemişlerdi aslına bakarsak haklılardı herkes yorgundu.
Aşağıya inmiştik sofra enfes gözüküyordu
Açımmm hadi yemek yiyelimmm!!
Hepimiz sofraya oturmuş yemek yiyorduk bakışlarım yöne mine'ye takıldı mutluydu ama düşüceliydi bu seferde.
Dokuz yaşında bir kız çocuğuydu fakat yaşıtlarının aksine boyu uzun,yapısı büyüktü,çok konuşmazdı,sadece değer verdiklerine geveze olurdu,sınıfındakilere göre soğuk biriydi ama asla ama asla soğuk biri değildi.
Bu farklar onu yaşıtlarından farklı kılıyordu bence insanlarda farklı olmak güzel bir şeydi düşünsenize herkes bir örnek ama siz başkasınız çok güzel bir şey.
Bana da soğuk olduğumu söylerlerdi ama ekibim,ailem bunun aksi olduğunu herkese kanıtlamışlardı.
Onlara,kızıma,barlas'a ve o'na minnettardım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |