@nazyaziyor
|
Arkadaşlar öncelikle merhaba. Eğer bunu okuyorsanız, bu hikayeyi merak etmiş ve başlamış bulunuyorsunuz demektir. Öncelikle bunun için çok çok teşekkür ederim. Benim için sizlere ulaşabilmek çok değerli ve önemli. Daha fazla uzatmadan, ilk defa bir kitap yayınladığımı unutmamanızı ve sizlere ulaşmanın verdiği önemi hatırlamanızı isterim. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. Umarım keyif alırsınız!
İstanbul/Fatih
İstanbul'a taşınalı neredeyse 1 ay oluyordu. Eda evlendiğinden beri yani 13 yıl Isparta'da lojmandan lojmana yaşamışlardı. Buranın onlara iyi geleceğini, bir yuva sıcaklığında yaşayabilecekleri ve bir düzenleri olabileceklerini kendilerini nandırmışlardı. Yeni yeni alışmışlardı evlerine, bu kalabalık ve kasvetli şehire. Geldiklerinden beri kara bulutlar eksik olmuyordu bu şehirde... "Anne? Yağmur dinmeyecek mi ya?!" Hilal'in sitemli sesi, pencereden dışarıya dalmış Eda'nın irkilmesine sebep oldu. "Efendim anneciğim?" "Yağmur durmayacak mı? Akça ve Alpay'la dışarıda oynayacaktık. Günlerdir evde sıkıldım!" "Farkındayım kızım, yağmur duracak gibi değil ama. Eve çağır arkadaşlarını?" Hilal mızmızlanarak annesinin yanına oturdu. "Çok sıkılıyorum... kardeşlerim küçük ve oyun oynamayı bilmiyorlar! Babam da yok, ne güzel atçılık oynuyorduk onunla..." Eda hüzünle gülümsedi. "Baban Allah'ın izniyle en yakın zamanda gelecek kızım, bugün ayın kaçı ki?" Gözü duvarda ki takvimi bulduğunda, dünkü kağıdı yırtmadığını fark etti ve ayaklandı. 28 Ekim Pazar. Eda şaşkınlıkla elini ağzına kapadı. Bugün ikizlerin doğum günüydü. "Hilal! Bugün kardeşlerinin doğum günüymüş anneciğim!" Hilal hızla ayaklandı. "Pasta yapalım! Ben yapacağım! Lütfen!" "şşt! Sessiz ol, çocuklar uyanmadan yapalım madem... hem Nermin teyzenle, Ahu teyzeni de çağırırız. Çocuklarla oynarsınız." Eda ve Hilal neredeyse 1 saat kadar bir sürede pastayı tamamlamışlardı. Dikdörtgen, üzerinde çilek ve ahududular olan bir yanı mavi krem şantili, bir yanı pembe krem şantili büyük bir pasta yapmışlardı. Bu süre içerisinde Nermin, Ahu ve çocukları gelmiş evi süslemeyi bitirmişlerdi. İkizler ise hâlâ uyuyorlardı. "Bir hediye bir şey alamadık çocuklara ama..." diyen Nermin ile, Eda hafifçe koluna vurdu. "Saçmalama canım, biz bize olmak maksat. Hediye falan beklemez onlar şimdi, çocuklar burada ya kaptırırlar oyuna!" O sırada salonun kapısında görünen iki bedenle, çocuklar dahil herkes kapıya döndü. Akça'nın başlatmasıyla herkes, "iyi ki doğdunuz ikizler!" Diye bağırmaya başladığında henüz yeni uyanan ikizler şaşkınlıkla etrafa bakıyorlardı. Leyla pembe, pijama takımının içerisinde bir partide olduğunu fark edince "elbise!" Diye bağırarak kalabalığın sözünü kesti. "Elbisemi giyip geleceğim! Anne saçım!" Diyerek annesine mızmızlandığında Ahu ve Nermin kahkahayı patlattı. "Süslüye bak sen!" Eda kızını ve oğlunu odaya götürüp üzerlerini değiştirdi. Leyla'ya babasının gitmeden günler önce aldığı mavi kot etekli tulumunu, içerisine de balon kollu daha açık ton renkte ki mavi tişörtünü giydirdi. Alparslan'a da mavi bir kazak ve kot pantolon giydirdikten sonra, oğlunun gür kahverengi saçlarını eliyle arkaya taradı ve onu odadan kovdu. Leyla'nın kahküllerini tarafıktan sonra dalgalı beline gelen koyu kahve saçlarını iki yandan kuyruk yaptı ve odadan çıktılar. Leyla odaya girdiği an ikizinin yanına, pastanın önüne geçti. Herkesle fotoğraf çekildiklerinde, Alparslan sıkılarak "pasta yiyelim hadi!" Diyerek herkesi durdurdu ve pasta kesilmeye başladı. O sırada Leyla Alpay'ın dibinden ayrılmıyordu. Ablasının Alpay ile konuşmasına müsade etmiyor, sürekli Alpay'a 'saçım nasıl' 'bak tulumumu babam aldı' 'sen okula gidiyor musun' "sana sayı saymayı kaça kadar öğrettiler' gibi sorularla onu darlıyordu. Evin içerisini dolduran zil sesiyle, Eda elinde ki bıçağı Ahu'ya uzattı. "Ben bir bakayım." Kapıyı açtığında, yüzünde ki gülümseme anbean soldu. Karşısında gördüğü üniformalı 3 asker ile neye uğradığını şaşırdı. İlk olarak eli kalbine gitti. Daha sonra başını iki yana salladı. Bu olayı biliyordu. Yaşamaktan en çok korktuğu an. Dizleri tir tir titrerken, karşısında ki orta yaşlı diğerlerinden üstün olduğu belli olan asker elinde tuttuğu şapkayı sıkarak konuştu. "Başınız sağ olsun." Duymayı en son istemeyeceği şeyi duyduğu an kulakları uğuldamaya, yer ayaklarının altından kaymaya başladı. Tutunacak bir yer ararken, nefesi kesildi. O an evi inleten bir çığlık sesi duyuldu. Eda dizleri üzerine düştüğünde, Nermin ve Ahu kapıya koştu. Ahu direkt olarak arkadaşının yanına çöktüğünde, Eda yüzünü Ahu'nun dizlerine gömdü. "Ölmedi diyin n'olur! N'olur ölmedi diyin Allah rızası için!" Boğuk çığlıkları Ahu'nun içini parçalarken, arkadaşının buz tutmuş titreyen ellerini avuçladı. Yapacak başka hiçbir şeyi yoktu. "Ambulans kapıda ekipleri yönlendirelim mi?" Diyen asker ile, Nermin başını salladı. Ardından karşısında ki adam başını eğdi. Nermin, "vatan sağ olsun." Dediği an bir çığlık daha koptu. "Baba!" Hilal'in feryadı kapıda ki askerlerin gözlerini sıkıca yummasına sebep oldu. kapı eşiğinde başları dik, gözleri yaşlı 3 asker, yerde çığlıklarla ağlayan bir kadın. Henüz ne olduğundan haberleri olmadığından annelerinin yanına koştular. Ahu çocukları durdurunca, ikizler karmaşanın içerisinde korkudan ağlamaya başladılar. "Babama n'oldu?" Diyen Leyla ile, ablası Hilal ağlamaları arasında bağırdı. "Öldü! Melek oldu! Birdaha hiç gelmeyecek!" 28 Ekim 2003.
Her pazar ve çarşamba yeni bölüm!
|
0% |