Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm:2

@nazyaziyor

işler alevleniyor😄🔥

 

 

Bölüm şarkıları:Ayşegül Aldinç, Gökhan Türkmen-Durum Leyla Sezen Aksu-Hata

 

 

 


YAZAR ANLATIMIYLA

 

 

 

 

GÜNÜN AKŞAMI

 

 

Karşımda, hayalin masamda keşkelerle dolu bu kadehler Kalkar tüm anılara

Ayşegül aldinç'in yüksek tondaki sesi arabanın içini doldurduğunda, Arhan elindeki şişeden koca bir yudum daha aldı.

Sürücü kapısı kapısı tamamiyle açıkken, Altınköy sahilinin kayalıklarında park halindeki arabadan gün batımı ve deniz muhteşem gözüküyordu.

Tenha kayalıklarda genç adam dışında bir kaç araba harici kimsecikler yoktu.

Gökhan Türkmen'in şarkıya girişiyle, Arhan biradan ıslanmış dolgun dudaklarını aralayıp şarkıya eşlik etmeye başladı.

sussan da, kalemi kırsan da Mucize seni bekler bu yürek Senden vazgeçmez asla

"Vazgeçmem asla..." derken can alıcı kısmın gelmesiyle bakışlarını denizin hoyrat dalgalarına dikerek şişeden koca bir yudum daha aldı.

Sorma durum Leyla O sesler yok aslında Birden çıkagelse Yok yok olmaz asla, Leyla (x2)

Bakışları elindeki açık telefonuna kaydığında, kapanmak üzere olan ekrana tıklayıp resmi netleştirdi.

Bahar Ece.
Bembeyaz bir elbisenin içerisinde, onların evine son gelişinde. Yaşı henüz 19... Ankara'ya gideceği gecenin akşamında, Arhan'ın hemen yanında yüzlerde aile fotoğraflarından biri.

Bakışları az önce saçlarını karıştırarak onu sinir eden Arhan'da. Ve dudaklarında kocaman bir gülümseme. Arhan'ın aşık olduğu gülüşü...

Altı yıl geçmişti bu fotoğrafın üzerinden.

Arhan ve Bahar birbirlerini sosyal medya haricinde bir kez bile görmemişlerdi. Seneler önceye kadar yedikleri içtikleri ayrı gitmezken...

Arhan Bahar'ın hemen ardından Çanakkale'ye atanmıştı ve 4 yıllık zorunlu görevini orada tamamlamıştı. Ailesi genelde onu görmeye gittiğinden, o Urla'ya sadece ablasının düğününe gelmişti.

Ona da zaten Bahar gelememişti. Daha sonra tayini Balıkesir'e çıkmıştı. 1,5 yılını da orada geçirmişti. Komiser olarak Urla'ya ilk gelişi 3 ay önceydi. Kendi tayin istemiş ve ailesinin yanına dönmüştü.

Bahar'ın dönüşünden haberi yoktu. Fakat ihtimaller hep vardı.

Genel olarak her cuma mesaisi bittiği an kendini burada buluyordu. Hep geldikleri o kayalıklarda.

3-4 şişe alıyor, arabasını park ediyor, şarkılar eşliğinde içiyor ve evine geçip yatıyordu. Bunu bir rutin ilan etmişti.

Baş parmağı ekrandaki kızın yüzünde dolanırken, bir anda telefonu çalmaya başladı.

Şişedeki son yudumu da midesine yollayıp yanan içerisine bir alev daha ekledi.

Şişeleri ayak ucundaki poşete koyup radyoyu kapatırken, arayan annesinin aramasını yanıtladı.

"Efendim Ela sultan?" Dedi, hafif mayhoş bir tonda.

Ela, "oğluşum neredeysen çık gel haydi! Aydın amcanların bahçeye masa kuruyoruz misafir var!" Neşeli sesi, Arhan'ın kaşlarını çatmasına sebep oldu.

"Kim? Serap ablalar falansa beni hiç uğraştırma anne, ben Enes'lerde kalacağım."

"Yok anneciğim, önemli bir misafir. Ay lafa tutma haydi! İçkiler senden ayyaş, ikiletme anneyi!"

Yüzüne kapanan telefonla tekrar onun gözleriyle göz göze geldi. "Birden çıkagelsen..."

Telefonu yan koltuğa atıp ayak ucundaki çöp poşetinide çöpe atmayı aklına not ederek ön koltuğun ayak ucuna bıraktı.

Arabayı çalıştırdı. İstikamet henüz saatler önce uğradığı tekeldi.

 

***
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BAHAR ECE AKAYDIN

 

 

 

Babam anneme yataklarına kadar eşlik etmişti. Bu saatlerde uyuyor, sabah erkenden kalkıyormuş.

Onun başucunda birkaç dakika oturup sessizce odasından çıktığımda, adımlarım direkt olarak salonun bahçeye açılan cam kapısına yöneldi.

Bahçeden gelen gülüşme sesleriyle, çıplak ayaklarım soğuk çimlere değdiğinde huzurla gülümseyerek bizimkilerin yanına ilerledim.

Kocaman bir masa kurmuşlardı. Mangal takımları çıkmış, bahçemizdeki iki ağacın ortasına kurulan masada yok yoktu.

Sarı ledlerle çevrilmiş ağaçlar ve masanın üzerindeki mumlarla kaşlarım çatıldı.

"Neyi kutluyoruz?"

Ela teyze, elindeki salata tabağını masaya bırakırken "gelişini kutluyoruz bebeğim! Hoşgeldin iyi ki geldin!" Dedi.

Kocaman gülümsedim. "Hoşbuldum."

Bakışlarım her zamanki gibi kendi aralarında tartışan babam ve Serter amcaya döndü. Mangalın önünde hararetli bir konuşma içerisindeydiler.

Daha sonra telefonda cilveli bir şekilde konuşan Eylül ablaya kaydı bakışlarım.

"Özledim tabii kocam, kızımızda özledi!" Diyerek elini karnına sardı.

Eylül ablanında bir kızı oluyordu. Kız halası olduğum yetmemiş, şimdi de kız teyzesi oluyordum.

Ferda abla elindeki bebek telsiziyle yanımda belirdiğinde, "uyudu mu sonunda?" Diye sordum.

Başını olumluca sallarken, "zar zor! Uykusu deli gibi var biliyorum ama direndi! Kalabalık ya aman bir şey kaçırmasın halası kılıklı!" Dediğinde ikimizde güldük.

"Sen nasılsın?" Diyerek konuyu bana çevirdi.

Elimi düz ve uzun saçlarımın arasından geçirip yanıtladım. "İyiyim, annemde iyi olsun. Daha iyi olacağım, olacağız..."

Elini bir abla edasıyla sırtıma atıp sıvazladı. "Bugünlerde geçecek."

Abimin, "Ferda! Benim siyah tişörtüm nerede?!" Bağırışı Ferda ablanın telsizi elime tutuşturup "anırma öküz! Çocuğu yeni uyuttum!" Diyerek içeri koşmasına sebep oldu.

Elimdeki telsize dikkat kesilerek Eylül ablanın yanına oturduğumda, Ela teyze elindeki telefonla yanımıza geldi.

"Arhan'ı da aradım, içkileri kapıp geliyor!"

Elim aniden kolyeme gitti. Onun doğum günümde hediye ettiği kolyeme...

Sıcacık bir şeyin midemden boğazıma yükseldiğini hissettim.

Gümüş iki yanında kanatlar olan, ortasında ise nohut tanesi büyüklüğünde bir bir gümüş taş. Neredeyse 5 santimlik bir zincirin ucuna tutunmuş mavi su damlası şeklinde de bir taş düşüyordu göğüs arama.

18. yaşımın en sevdiğim hediyelerindendi. 6 senedir birkaç zorunlu şey dışında boynumdan hiç çıkarmamıştım.

İstemsizce yüzüm güldü. Tabii bu kimsenin gözünden kaçmadı. Ela teyzem imalı bir gülüsemeyle ağzını aralamıştı ki, "selamünaleyküm!" Diyen sesle Eylül abla sevinçle hopladı.

"Ay kocam geldi!" Tabii yerinden kalkamıyordu. Doğukan abi gelip Eylül ablanın yanağını öptükten sonra, elini karnına atıp kızını da öptü.

Bu dudaklarımda bir tebessüme yer verirken, dönüp bana hoşgeldin dedi ve sarıldık.

Tekrar karısına dönüp, "ağrın var mı güzelim? Nasılsınız bakayım?" diyerek Eylül ablanın at kuyruğunda parmaklarını gezdirdi.

"Sabah vardı da şuan yok, erkenci bizim kız bak görürsün!" Dediğinde 32 diş sırıtıyordu.

Doğukan abi elindeki poşeti masaya bırakıp Ela teyzenin yanaklarından öptü ve içeri elini yıkamaya geçti.

Aklıma gelenle, "Begüm? Sabahtandır soracağım aklımdan çıkıyor o nerede?"
dediğimde Ela teyzeden yanıt gecikmedi.

"Mezuniyet için İstanbul'a gittiler kızım onlar, İzmir'in suyu çıktı ya!" Diye sitemini belli ettiğinde güldüm.

Onu aramayı sonraya ertelediğimde, telsizi alıp ayaklandım. "Ben bir abimlere bakayım..."

Arkamı dönmemle sert bir bedene çarpmam bir oldu. Hızla geri adım attım.

Arhan.

Elindeki poşetle kalakaldığında, şaşkın bakışları bendeydi.

İstemsizce onu süzdüm. Üzerinde beyaz bir polo yaka vardı. Tişört bedenini öyle bir sarmıştıki, patlayacak gibiydi. Ne diye böyle küçük beden almıştı ki?

Biz ona vücud yapmış diyorduk ama...

Altında ise gri eşofman vardı. Kumral saçları dağınıkken, yeşilleri kan çanağıydı. Bu kaşlarımın çatılmasına sebep olurken, dudakları aralandı.

"Misafir?"

Anlamsızca yüzüne bakarken, Ela teyze aray girdi. "Ben sürpriz olsun diye misafir dedim! Ne duruyorsunuz çocuğum yabancı gibi?! Sarılsanıza aa!" Diye yükseldiğinde, Arhan'ın elindeki poşetleri almıştı bile.

O ne yapacağını şaşırmış gibi suratıma bakarken, ben bir adım atarak bakışlarımı yukarı kaldırdım. Boyuda uzamıştı maşallah.

"Merhaba," diye saçma salak bir tepki verirken, bir anda sert kolları bedenime sarıldı. Ellerim refleksle kollarına sarıldı. Soluduğum yoğun bira kokusu halinin ve tavrının sebebini açıklıyordu.

Bende kollarımı omuzlarından ağrı boynuna dolarken, istemsizce parmak ucuma yükselmiştim. Ben 1.72'sem bu adam kaç metreydi?

İçki kokusunun bastıramadığı hafif erkek parfümü ve çocukluğumun kokusu gözlerimin istemsizce kapanmasını sağlarken, beni çok eskilere götürecekti ki...

"N'oluyor bu aşağılık bahçede?!"

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm sonu.

 

Loading...
0%