Yeni Üyelik
7.
Bölüm

BÖLÜM 5(İLK İHLAL)

@nefelicalliope

Merhaba nazar bonjuklarım, Gelincik yeni bölüm size emanet... Yıldızımız parlasın.

Lütfen oy ve yorumlarınızı benimle paylaşın. Bekliyor olacağım... :)

Hikayemi okuyup seven herkese benden kocaman kalp :)

Beni Düşünme

İkisi de susmuştu. Çınar, elinde köfte ekmeklerle gelince ikisinin suskunluğu dikkatini çekti.

"Ne oldu burada? Bu sessizlik hayra alamet değil."

"Abim, hadi seni de bırakayım. Burada perişan oldun."

"Abi, ayran da aldın mı?" Çınar' ın elindeki ekmeğe uzandı.

"Aldım süslü aldım."

"Haydar abi olmasa buraya giremezdik." Çınar diğer ekmeği Emirhan' a uzattı.

"Aç değilim."

"Al lan ye işte bak anısı olacak." Gülümsedi.

"Başlatma lan anısına."

"Olur olur. O da olur. Al ye şunu."

Gelincik iştahla ekmeğinden ısırdı. "Abim?"

"He abim he. Gitmeyeceksin değil mi?"

"Sence? Adam benim yüzümden burada."

"He biliyoruz. Ne olmuş? Nezarethaneye girmiş senin için ne var bunda."

"Abi!"

"Sus kız çığırma hemen cadı."

"Tamam anladık gitmeyeceksin. Al şu ceketimi giy bari üşüteceksin. Hasta olursan annemin riv rivini hiç çekemem. Valla o yüzden hasta olma diye." Ellerini havaya kaldırarak burnunu çekti. Gelincik alttan sessizce ekmeğini yiyen Emirhan'a baktı.

"Tamam ver." Ceketi alıp üzerine geçirdi.

Emirhan güldü. Gülüşünü ekmeğe sakladı ama Gelincik görmüştü. Hayret ikna oldu.

"Çabuk mu hastalanır?" Emirhan' dan beklemedikleri bir soru geldi.

Çınar kaşlarını çattı. Gelincik yutkundu. Dua etti boşboğaz Çınar inşallah bir şey demez. Abisine ateş eder gibi sakın bir şey söyleme bakışı attı.

Çınar derin bir nefes aldı.

Emirhan nefesteki sıkıntıyı sezdi. "Ee, cevap vermeyecek misin?"

"Öyledir. Nazlıdır süslümüz."

Emirhan inanmadı ama başını sallamakla yetindi.

Çok şükür. Gelincik abisine minnetle baktı.

Komiser söylenerek yanlarına geldi. "Her yer köfte kokmuş Çınar, bu ne?"

"Huysuzlanma Haydar abi, ekibine de bıraktım yukarıda sana vermediler mi?"

"He öyle desene oğlum." Gülümseyip alnını kaşıdı.

"Sizin avukatlar geldi."

"Ya, abi gidip neler olduğuna baksana." Gelincik heyecanlandı.

"Tamam kız celallenme hemen bakacağım. Şu köftemi bitireyim."

"Abi!" Ayakkabısını çıkartıp Çınar' a attı. Neyse ki Çınar ayakkabıyı havada yakaladı. Ailenin kadınlarından ayakkabı yemeye ne de olsa alışkındı.

Emirhan gülmeye başladı.

"Gülme lan sende, alışkınım ben sen bilmezsin."

"Hım..." Emirhan Gelincik' e baktı. Belliydi başına çok ayakkabı yiyecekti. Pratik yapmam lazım.

"Haydar abi ben şimdi geliyorum. Bu arada o lavuk ne durumdaymış?"

"Hiç sorma Çınar."

"Deme ya, lan haşat etmişsin adamı."

"Az bile yaptım. Benim de kız kardeşlerim var."

"Değil mi lan?" İkisi de güldü.

"Susun lan ikinizde az yapmışmış. Adamın kaburgalar kırık, burnu kırık, kolu da kırık dua et iç kanama falan geçirmemiş."

"Kanatacağım ben onun malum yerlerini!"

"Bak hala!"

"Bir durun ya! O kadar kötü mü Haydar amca?"

"Kötüyse ne olmuş Gelincik? Ziyarete mi gideceksin?" Emirhan sinirine hakim olamıyordu. Çınar kahkaha atınca o da sırıttı.

"Cevap versene abim."

Gelincik yutkundu. Delirmek üzereydi. Abim olmasa ben sana gösterirdim der gibi sırıtan Emirhan' a baktı.

"Ben gidip bakayım sizde akıllı durun. Beni dellendirmeyin." Çınar ve Komiser yukarıya çıktı. Onlar gidince Emirhan,

"Söyle söyle boğazında kaldı."

"Uğraşma benimle sinirim tepemde."

"Benimki Kaf dağını aştı Gelincik Hanım."

"O dağ yarılsın da sende içine gir."

"Pişman da değilsin hiç." dediğinde, Emirhan hırsla yerinden kalktı.

"Kadın beni dellendirme! Ne pişmanlığı."

"Dellensen ne olur?" diye, o da ayaklanıp parmaklıklara yapıştı.

Emirhan parmaklarını tuttu. Buz gibiydi.

"Anlamıyorsun."

"Neyi anlamıyorum Emirhan, halimize bak zaten normal bir şeyim olsa şaşardım."

"O ne demek?"

"Ne demekse ne demek. Boş ver." Uzaklaşmak isterken burnunu çekti. Emirhan' ın kaşları çatıldı.

"Üşüttün işte! Sana kaç defa giyin dedim."

"İyiyim ben."

"Bok iyisin."

"Küfür etmesene! O ağzını burnunu kırarım senin yettin ha!"

"Kırsana, kır bakayım nasıl kırıyorsun?"

"Sen oradan çık da bir aptal! Ben sana gününü göstereceğim."

"Düzgün konuş diyene bak." Parmaklıklardan uzaklaştı. O uzaklaşırken Emirhan parmaklarını salladı. "Asıl ben bir çıkayım da buradan sen o zaman göreceksin."

"Kuru tehditlere karnım tok benim."

"Belli belli, tok evin aç kedisi seni."

Saçlarını savurarak uzaklaşınca Emirhan burnuna gelen kokuyla gözlerini yumdu. Nasıl bir kokusu var Allah' ım çıldıracağım. İnatçı keçi gitmiyor da gerçi gitmesini istiyor muyum ki... Onu alıp göğsüme bastırsam üşüyen yerlerini ısıtsam... "Of!" Gelincik irkilerek ona döndü.

"Ne? Ne oldu?"

"Yok bir şey. Buradan bir an önce çıkmam lazım."

"Ben gidip abime bakayım. Onun bir iş halledeceği yok." dediğinde, Emirhan güldü.

"Neye gülüyorsun sen?" Gözlerini kıstı.

"Senin olaya el atış şeklini göremeyeceğim."

"Manyaksın, vallahi zırdelisin."

"Öyleyim. Delinim divanenim, bir günde ne yaptın bana bilsem işin içinden çıkacağım da."

"Cık, öyle kolay çıkamazsın." Gelincik muzipçe tebessüm etti. Değişen ruh hallerine şaşırıyordu.

"Seni buradan kurtarayım da, ne olduğunu sonra konuşuruz." Emirhan kahkahasına engel olamadı.

"Hani ağzımı burnumu kırıyordun?"

"Kıracağım zaten."

"Kır. Yeter ki sen kır."

"Sussana ya ağızının ayarı da kaçtı. Sen bir günde iyice dayak manyağına döndün." Kıkırdayarak ondan uzaklaşırken, Emirhan' ın gür kahkahası içini ısıttı. Bir gülüşüyle kalbimin canına okuması normal mi ki? Merdivenlerden yukarıya çıkarken hala tebessüm ediyordu.

Gözü duvardaki saate ilişti. Sabaha karşı 05: 00' di. Çınar avukatlarla görüşüyordu. Yanlarına yaklaştı.

"Abi?"

"Gelincik gel canım."

"Durum ne? Hala çözemediniz mi? Sabah kahvaltıya gitmezsek annem bizi salatalık niyetine doğrar biliyorsun değil mi?"

"He yapar ama ben kuymak olmayı tercih ederim. Bak nasıl canım çekti."

"Çınar abi kendine gel."

"Tamam be tamam, prosedür biraz uzun sürdü. Bizimki on dakikaya çıkacakmış."

"Ya diğer adam, haber var mı?"

"Kendine gelmiş ama hastaneden çıkamıyor şimdilik onu da bir ziyaret etmek lazım."

"Abi saçmalama ne ziyareti, bırak defolsun ne hali varsa görsün."

"Şikayetini geri çekmesi lazım süslü, Emirhan' ın siciline mi işlesin."

Gelincik dudaklarını kemirmeye başladı. Nasıl çıkacaktı bu işin içinden, kaç kaç nereye kadar Gelincik of of.

"Emirhan çıksın da bir ona sonra bakarsın. Acelen ne? Şimdi adamı görünce bir posta da sen dalarsın. Bir de içeriden seni mi kurtaracağız. Çok yoruldum ben." diye, mızmızlığa vurdu.

"Dalacağım tabii o it gözlü sana yan gözle bakmış—" diye, sıralamaya başladığında Gelincik araya girdi.

"Abi!"

"Yavşak şerefsiz deyyus!"

"Abi konumuza mı dönsek!" Avukatlardan da ikaz gibi gelen öksürme sesiyle Çınar sustu.

Haydar Komiser Emirhan' ın çıkartılması için bilgi verdi.

Emirhan yukarı çıktığında, kıpır kıpır yerinde duramayan ve kaşlarını çatmış olan Gelincik' e baktı.

Avukatlar imzalaması için kâğıtları Emirhan'a uzattı.

Haydar Komiser, "Şikayetini henüz geri çekmiş değil. Sabah olunca onunla ilgileneceğiz ama şimdilik serbestsin."

"Sağ olsun." İmzayı atarken çokta umurunda değil gibiydi.

Hep birlikte karakoldan çıktılar.

"Çınar benim arabam mekanda kaldı. Önce oraya uğrasak olur mu?"

"Aldırdım ben arabanı burada, al anahtarın."

"Sağ ol Çınar, cidden her şeyi düşünüyorsun."

"Rica ederim. Hadi gidelim." Gelincik abisinin arabasına binerken Emirhan' la göz göze geldi. Ayrı ayrı gideceklerdi mecburen. Emirhan' ın ona olan bakışlarından onun da bundan hoşlanmadığını hissetti.

Arabaları evin önüne park ettiklerinde güneş doğmak için hazırda bekliyordu. Ev ahalisine yakalanmamak için konağın arka kapısından girdiler.

"Sessiz olun gençler, anama yakalanmayalım da ne isterseniz yaparım."

Merdivenlerden usul usul, süzülürcesine yukarıya çıktılar.

"Çok şükür geldik."

"Aynen abim, hadi odalara dağılın. Üst baş değiştirip hemen yatağa girin. Bir saat uyusak kardır."

"İyi uykular." Çınar arkasını dönüp giderken, Emirhan ve Gelincik' de birbirlerine kaçamak bakışlar atarak ayrıldı.

Kuduruk gönül az yerinde dursana. Adam iki saniye baktı diye hop etmeye başladın. Beş saniye baksa dondurma gibi eriyecek misin? Odasında elbisesini üzerinden çıkartıp fırlatırken kendine söyleniyordu. Asla derli toplu bir kız olamamıştı. Odasının halini görünce nasıl hazırlanıp çıktığı aklına geldi. Acele edeceğim diye de iyice batırmışım. Şimdi annem bir ton söylenecek. Sabah Saniye ablama söyleyeyim de herkesten önce benim odayı toparlasın diyerek, yatağına uzandı.

Gözüne uyku girecek gibi değildi. Zaten pijamalarını da bulamamıştı. Bu dağınıklıkta kendini bulması mucizeydi. O da uğraşmayı sevmediğinden iç çamaşırlarıyla yatağa girdi.

Emirhan kendini aşık olduğu kadının hemen yanındaki odada buldu. Atlas da kendisi gibi düzenli adamdı. Odaya göz gezdirdi. Elini saçlarının arasından geçirdi. Daha önce kıyafet değişimi için geldiğinde küçük valizini burada bırakmıştı. Valizine doğru yürüyüp, yerden aldı ve yatağın üzerine koydu. Canı fena halde sıkkındı. Bu olayı siciline işlemeden ve ailesinden kimse duymadan çözmeliydi. Saatine baktı; sabah olmak üzereydi. Cebinden telefonunu çıkartıp avukatını aradı.

"Can Bey günaydın, kusura bakmayın saatin farkındayım. Rahatsız ettim ama önemli ve kişisel bir mesele için aradım. Durum acil."

"Günaydın Emirhan Bey, önemli değil. Sizi dinliyorum." Emirhan yaşadığı olayı en ince detayına kadar anlattı ve Ateş' i araştırması için de ayrıca bir talimat verdi. Can, Emirhan' ın özel avukatıydı.

"Peki efendim, siz merak etmeyin. Ben ilk uçakla oraya geliyorum." dedi ve ardından da telefonu kapattı.

Emirhan' ın içindeki huzursuzluğun sebeplerinden biri de Gelincik' e bu kadar yakın olup, onu görememesi ve hatta dokunamamasıydı.

Kendine şaşırmasına sebep olan bu hislerle ilk defa baş başa kaldı. Bir insan yanındakini bu denli özler miydi? Bilmiyordu. Yaşadığı bu duygu yoğunluğu ile kendini odanın duvarına bakarken buldu. Sadece bir dakika, kendini bir dakika daha görsem diyerek, ikna etmeye çalıştı.

Saçmalama Emirhan, Atlas' ın odasında onun evindesin ve onun kız kardeşine aşık oldun. Gelincik' in dediği gibi davarın önde gidenisin. Sen bunca zaman kimseye tutulma, gel burada tutulmanın kralını yaşa. Kendi kendine hayıflanarak odada adımlamaya başladı. Sikerim lan böyle işi Atlas' tan mı korkacağım. Bir dakika yüzünü göreceğim sadece ulan aynısı senin başına gelse dünyayı dar etmez misin Emirhan? Edersin ama sonra anlarsında o da anlar. Aşık olacağımız insanı seçebiliyor muyuz ki? Kendi kendisiyle ettiği mücadelede yine kendine yenik düştü. Delilikti yaptığı, çılgınlıktı ama yapacaktı.

Kapıyı araladı. Ortalıkta kimse yoktu. Sessizlik şu an onun için dezavantaj gibi göründü. Konak büyüktü ve bu kat üç kardeşe aitti. Adımlarını bulutlara basar gibi attı. O kadar sessizdi ki her yer sessizlikten ürktü.

Gelincik' in odasının kapısına gelince durup nefes aldığında, Gelincik' in vanilya ve okaliptus karışımı kokusu burnuna geldi. Tıpkı kendisi gibiydi kokusu da bir yanı keskin bir yanı narin ve yumuşak... Tüm dünyası Gelincik' in dayanılmaz kokusuyla doldu. Buradan döneni siksinler. Kapının kolunu kavrarken o kadar yavaş hareket ediyordu ki oraya gittiğine bir an kendisi de emin olamadı.

Kapıyı aralayıp içeriye girdi ve hemen ardından kapatmak için sırtını döndü. Ardına bakmak bu kadar zor olmamalıydı. Ciğerlerine dolan koku ruhunda bayram havası estirdi. Bayramın geleceğini bilen ama zamanını beklerken yaşanan o heyecan hissiyle doldu karıncalanan vücudu. Gülümsedi, bu tebessüm kendineydi. Ardından yönünü Gelincik' in yattığı yere çevirdi.

Hemen uyumuş muydu? Bacağının biri dışarıda pikeye dolanmıştı. Çıplaktı. Ne görmeyi bekliyordun gerizekalı Emirhan. İçini yoğun bir ateş basarken, bu yaptığın çok yanlış. Hadi lan oradan, tam tersi çok doğru. Gelincik kıpırdandı. Kıpırdanınca üzerindeki pike açıldı. Açılan sadece pike değildi. Düğünde giydiği elbisesiyle aynı tonda olan, dantel sutyeninin içindeki pembe tomurcuğu gördü.

Nasıl yani? Bu kız neredeyse çıplak mı yatıyor? Hay ben senin Gelincik, cidden normal değil bu kız lan iki abili evde böyle mi yatılır? Ağzını burnunu kırdığım. Ben sana bunun hesabını sormaz mıyım? Diye, içinden saydırırken içi sızlamıştı ama sızlayan sadece içi değildi. Hayretle öne eğildi. Lan ne oluyor? Kendine bir kez daha şaşırdı. Sanırım sana olanlar oldu Emirhan, sıçtın sen! Bu kız benim belam olacak. Artık bundan eminim. Söverek yanına gitti ve üzerini örttü.

Gelincik mırıldanarak, "Abi def ol. Uyuyorum." Emirhan' ın istemsizce kaşları çatıldı. Boğazına takılan yumruyu yutamadı. Yine düğüm olmuş orada takılıp kalmıştı.

"Başımdan gitsene. Ne dikiliyorsun, yoruldum uyuyacağım. Ya anneme söyle beni kaldırmasın." diye, çemkirirken Emirhan öksürür gibi yaptı.

Gelincik bir elini alnına götürdü ve tek gözünü açtı. Açmasıyla çığlık atacak gibi dudaklarının aralanması ile Emirhan hızla ağzını kapattı. Gelincik irileşen gözleriyle ona baktı. Ağzı kapalıyken söylenmeye başladı.

"Lan manyak! Irz düşmanı mısın? Odamda ne işin var? Abim yan odada, ay öldürecekler bizi ben, daha çok gencim Emirhan ne bok yiyorsun burada? Canına mı susadın?" Emirhan ağzı kapalı olmasına rağmen hepsini anladı ve söyledikleri gülmesine sebep oldu.

"Ay birde gülüyor. Çattık vallahi sen benim başıma bela olacaksın. Çekil üzerimden, elini de çek." Kaş, göz, kafa, burun, yüzünün her yeriyle mimik hareketi yaparken onu ikaz ediyordu.

Emirhan, "Tamam sadece sus, ev halkını başımıza ben değil, sen toplayacaksın."

Gelincik, onaylar gibi başını hareket ettirdi. Emirhan onu bıraktı.

"Emirhan!" Fısıltıyla konuştu. Yataktan doğrulmaya çalıştı. Üzerindeki pike düşecekken Emirhan, hışımla tuttu ve pikeyi Gelincik' in eline tutuşturdu.

"Kıpırdanma!"

"Ne?"

"Sen hayırdır? Hep bu kılıkta mı yatıyorsun? Pijaman, geceliğin yok mu senin?" Gelincik' in durumu kavrayan yüzü elmanın kırmızısından patlıcanın moruna döndü.

"Bırak, tabii ki de yatmıyorum. Hem yatsam da sanane! Hemen çık buradan."

"Çıkacağım tamam çemkirme. Bir dakika seni görmek istedim."

"Biz daha yeni ayrılmadık mı? Ne görmesi, gözün çıksın Emirhan! Abim diyorum, yan odada onun uykusu hafiftir."

"Olsun."

"Ne olsun? Ay başıma gelenler basılacağız."

"Basılırsak ben de seni babandan isterim."

"Onlar da beni paşa paşa verirler değil mi? Emirhan önce senin cesedini Karadeniz'e gömerler, sonra da beni kara toprağa." Emirhan güldü.

"Lan gülmesene manyak herif."

"Senin ağzını toplamak lazım."

"Diyene bak? Senin ki çok derli toplu sanki."

"Odanda ağzın kadar dağınık. Pasaklı mısın sen?"

"Ya sanaane sanane, kaynanam mısın sen? Çık diyorum."

"Gelincik müsaade ette az yüzünü göreyim. Özledim."

"Özledin mi? Beni mi özledin?" Gelincik şaşkındı. Yanında ki adama şaşkındı, onu özlemesine şaşkındı. Şu an yanında odasında olmasına şaşkındı. Cesaretine şaşkındı. Onunla ilgili her şey Gelincik' i tuhaf bir biçimde şaşırtıyordu.

"Evet sen, özlemedin mi?" Gelincik bir an boş bulundu.

"Özledim." Ağzından çıkan lafa sövecekken sustu. "Hay ben se-"

"Gelincik?" Emirhan yine gülüyordu.

"Gülmesene, boş bulundum. Aman boşluğuma geldi."

"Sevdim ben o boşluğu."

"Emirhan sonra seversin. Allah aşkına hadi gördün bitti. Vallahi genç yaşımda yüreğime indireceksin. Senin yüzünden taşikardi olacağım." Emirhan elini kalbine koydu. Gelincik bir o ele bir de o elin zalim sahibine ağzı acık bakakaldı. Bir de o gülüş. O gülüş de neyin nesiydi. Hızla inip kalkan göğüs kafesinin üzerindeki yabancı el çoktan kalbini avuçlarının içine almıştı.

"Göz bebeğim seninle konuşmamız lazım, gün içinde bir fırsat yarat ve sakin ol. O tatlı ağzını da kapatır mısın? Yoksa..." Artık sarsılarak gülüyordu.

"Çık yoksa kafana terlik yiyeceksin." Sinirle konuştu ama renkten renge giren yüzü, utancını gizleyemiyordu. Onun aksine Emirhan gayet rahattı. Kalbim sıkışıyor diyemedim de terlik dedim. Sana yakın olmak beni mahvediyor diyemedim de çık buradan dedim. Yoksa ne olur Emirhan diyemedim. Çünkü beni öpmesini deli gibi arzuluyordum. Köşeye sıkışmış gibi hissettim.

"Telefonun nerede?" Yandaki komodinin üzerindeki telefonu görüp aldı ve "Şifresi ne?"

"Ne? Sen ne yapıyorsun?"

"Ne yapabilirim? Numaramı kaydedeceğim. Söyle çabuk, yoksa içten içe basılmak mı istiyorsun?" Gelincik onun göğsüne hızla yumruğunu indirdi. "Kalpsiz zalim!"

Emirhan fısıldayarak tekrar sordu. "Göz bebeğim hadi söyle."

Gelincik şifreyi söyledi. Emirhan numarasını kaydedip, kendine mesaj attı. Sonra da telefonu bırakıp ona hayretle bakan Gelincik' i alnından öperek odadan geldiği gibi sessizce çıktı.

"Korkusuz davar, cesur zalim." Gelincik çoktan gitmiş olan Emirhan' ın ardından saydırdı. Sonra da kendini yatağına geri bıraktı.
...
Gelincik, annesinin konağı inleten sesiyle gözlerini açtı. Ne ara uykuya daldığından habersiz kulakları sağır edercesine tırmalayan sesin kapısında yankılanmasıyla yatağında doğruldu.

"Ne var anne? Ne var! Neden bağırıyorsun?" derken sesinin tınısı annesininkiyle aynıydı. Kapı geriye doğru savrularak açıldı.

"Bu ne hal Gelincik? Bu odada mı teptiniz horunu? Allah da seni bildiği gibi yapsın. Kalk, çabuk kalk diyorum sana, saatten haberin var mı senin? Hem siz kaçta geldiniz? Kız sen çıplak mı yattın? Allah seni kahretmesin rezil kepaze seni, kalk diyorum sana! Seni vurdumduymaz seni! Kalk çabuk!" Annesi eline terliğini çoktan almıştı. Gelincik seri bir hamleyle pikeyi üzerine çekerek, tam kafasına isabet edecek olan terlikten yan dönerek kurtuldu. Hiç şaşmazdı.

"Anne, lütfen neden sabah sabah bağırıyorsun? Ne yaptım ben şimdi?" En masum sesini takınarak.

"Sabah mı? Sabah, ben şimdi sana sabahı ayazı göstereceğim. Kız ne sabahı akşam oldu. Kaç kere geldik odana, kız yoksa sen içki mi içtin? Sarhoş oldun da ondan mı ayılamıyorsun?" Diğer terliğini de eline aldı.

"Anne saçmalama, atma diyorum vallahi acıyor."

"Acısın, acısın. Seni pasaklı! Misafir var onu da mı düşünmüyorsun?"

"Senin de pek düşündüğün söylenemez. Belli sesinin ayarından."

"Bak hala cevap veriyor. Senin o dilini Karadeniz'de balıklara yem yaparım. Kız kalksana, toparla şuraları Saniye toplamayacak haberin olsun. On dakikaya aşağı geleceksin." Perdeleri de hışımla açtı.

"Anne misafir, sus Allah aşkına." Yan odayı işaret etti.

"Sus kız elime aldırtma kendini, o gitti." Gelincik yutkundu.

Annesi gitti demişti. Nereye gitti? Nasıl gitti? Kimle gitti? Ne zaman gitti? Benimle konuşmadan nasıl gider? Diye, içinden saydırırken bir an da "Hayır gidemez." diye ağzından kaçırdı.

Annesinin şaşkın bakışları aniden ona döndü.

"Ne dedin sen?"

"Ay anne." Telaşla yataktan çıkarken ne diyeceğini düşündü. Aptal Gelincik!

"Ben ne dediğimi biliyor muyum? Allah aşkına, sabah sabah beynimi teptin."

"Teperim. Beynini de seni de teperim. Ben iniyorum. Kalk hemen toparla buraları. Kapıya gitti ardından da sertçe çarpmadan hemen önce "Üzerine düzgün bir şeyler giyin."

"Anne!" diye, isyan eden dudaklarını birbirine bastırdı.

Emirhan gitmiş miydi? Gerçek miydi? Kalbi yine hızlanmıştı. Yatağına çöktü. Neden? Bir an da ruhuna hüzün çöktü. Oradaki hüzün bir el olup yüreğini sıktı. Sonra hırslandı, öfkelendi. Zalim! Atlas' ın odasının duvarına doğru söylendi.

"Of!" Saatine baktı. "Ben nasıl uyudum bu kadar, hemen hazırlanıp inmezsem annem beni gerçekten tepecek. Abimlerle de vedalaşamadım." Söylene söylene üzerini giyindi. Sonra aynada kendisini görünce elleriyle yüzünü kapattı. Annem beni böyle görürse bir posta daha azar işiteceğim." O azarı tekrar işitmek istemiyordu. Dolabını açtı, "Bu karışıklıkta ne bulacağım ben of!" Dolabı iki bölmeden oluşuyordu. Bir kendi seçtiği kıyafetler, bir de annesinin hazırlattıkları. Zulüm geliyordu giyinmek. Elbiseyi alırken, "İnatlaşmanın sırası değil Gelincik bir saat giy sonra çıkartırsın." Hızlıca hazırlanıp odadan çıktı. Atlas' ın odasının önüne gelip kapıyı tekmeledi. "Pis, vicdansız zalim!" Kapının önünde söylendikten sonra da seke seke aşağıya indi. İstikamet mutfaktı. Karnından gelen sinyalleri takip etti.

"Saniye abla günaydın." Sonra dediğinden pişman olur gibi yüzünü eğdi.

"Sana da günaydın süslü." Tebessüm ederek, "Elbisen güzelmiş." Lafını da sokarak belli ki ondan önce annesine yetiştirecekti.

"Ne kokuyor böyle? Ben çok açım."

"Mangal partisi var süslü, az daha bekle her şey hazır olmak üzere."

Gelincik, hayırdır der gibi baktı. "Tamam." Masada duran salatalığı alıp ısırdı.

"Yeme, iştahın gitmesin." Saniye' ye saçlarını savurarak gülücük gönderdi.

"Deli kız." Saniye tezgaha döndü. Tam o sırada Gelincik geri dönüp boynuna atladı.

"Saniye abla, odam çok fena annem topla dedi ama ben..."

"Tamam anladım." Gülümsedi.

"Ama birazdan kontrole gider."

"Tamam ben halledeceğim. Sen git."

"Sağ ol ablam, bir tanesin." Yanağından makas alarak bahçeye çıktı. Hassas burnu kokuyu takip ediyordu.

Merdivenleri koşarak indi. Bahçede hazırlanmış olan masaya baktı. Normal aile masası değil, misafir masasıydı. Allah Allah, kim gelecek ki acaba? Mangalın başında duran babasının arkasından sarıldı.

"Babacığım."

"Gelincik kızım, uyandın sonunda vallahi bu ev sensiz neşesini kaybediyor. Ben artık eminim." Gülerek kızının saçının tepesinden öptü.

"Mangal varmış. Çok açım, bana neler var?"

"Ne istersen var kızım ama—" dedi o sırada annesi dışarıya çıktı.

"Şımartma şu bitliyi."

"Anne ne bitlisi Allah aşkına."

"Sus konuşma sanki bitleri saçından az temizledik."

"İyi ki temizledin anne, her fırsatta yüzüme vuruyorsun."

"Vururum tabii pasaklı seni, o odanın hali neydi öyle?"

"Hanım?"

"Sen karışma Bey, az öğrensin. Kocaman kadın oldu. Bu kızı kimse almayacak."

"Sanki ben vereceğim." Babası da yükseldi bir an.

"Aslan babam." Gelincik güldü.

"Sen yok musun sen? Hepsi senin yüzünden, bak laflara bak baban aslan da ben neyim?"

"Sen pantersin anne, sürekli tırmalıyorsun."

"Gel kız buraya." diyerek, Gelincik' e doğru gitti. Gelincik çığlık atarak koşmaya başladı. Eve doğru giderken gerisingeri annesine dönerek bakmak istedi. Tehlike ne kadar yakındı görmek istedi ama asıl tehlike önündeydi.

Neye çarptığını anlamadan kendini sıcak kollarla beraber yerde buldu. Çarptığında "Ah kafam!" diye, çığlık attı.

...devam edecek.

Bölüm sonu yorumlarınızı alalım?

 

Loading...
0%