Yeni Üyelik
8.
Bölüm

BÖLÜM 6 (EMANET KALP)

@nefelicalliope

Gelincik' in annesi ve babası telaşla yere düşen kızlarının yanına koştu. "Kızım iyi misin?"

"Süslüm cevap ver canım iyi misin?" dedi, babası ardından, "Emirhan sen iyi misin oğlum? Bir şeyiniz yok ya?" dediğinde, Birden gözlerini açtı. Az numara yapacak gibiydi annesine, naz yapacaktı ama ne nazı ne niyazı kalmamış aklıyla beraber içine akan ve ciğerlerini dolduran kokuyla uçup gitmişti.

Emirhan göz kırparak onu kendisiyle beraber ayağa kaldırdı.

"İyi misin göz bebeği?" diye, sadece kendilerinin duyacağı şekilde fısıldadı. Gelincik gözleri ve ağzı açık şekilde bakıyordu. Emirhan ani ve hızlı bir hareketle ağzını kapatıp elini indirdi.

İlk konuşan Emirhan' dı. Gelincik girdiği transtan yakın zamanda çıkacağa benzemiyordu.

"İyiyim Ali amca, merak etmeyin onun da bir şeyi yok. Düşerken onu tuttum."

"Ah benim sakar kızım." Emirhan kusura bakma oğlum, biraz fazla hareketli."

"Evet Hasibe teyze, onu fark ettim." Gülerek Gelincik' e kaçamak bir bakış attı.

Gelincik sonunda sesini bulduğunda, "Sen, gitmemiş miydin?"

"Nereye?" Senin kokunu aldım bir kere tadını da beni sikseler gidemem.

"Daha doğru düzgün ağırlayamadan nereye gidecekmiş."

"Ama anne, sen bana gitti demedin mi?"

"Sen onu diyorsun. Dedim, dedim de Çınar' la çıkmışlardı."

Gelincik hala şaşkındı. Bir kendine gel artık istersen Gelincik.

"Neyse şükür size bir şey olmadı. Kız beni lafa tutmasana bir sürü işim var." diyerek, eve girdi. Babası da mangalın başına doğru gitti.

"Şimdi anladım." Emirhan ve Gelincik bahçede yürümeye başladılar.

"Neyi anladın?"

"Kapımın tekmelenme sebebini."

Gelincik onu unutmuştu. Eyvah, off Gelincik rezil olmalara doymuyorsun.

"Ne alakası var. Hem o kapı abimin kapısı, nereden senin kapın oluyormuş!" Emirhan' ın kahkahası sabah erken öten kuşların cıvıltısıyla neredeyse aynıydı.

"Gülmesene."

"Ona da mı karışacaksın?"

"Gerekirse evet." dedi, Gelincik yükselerek.

"Çok merak ediyorum." dedi, ona daha da yaklaşarak "Aklımla oynuyorsun Gelincik."

"Aklını hallaç pamuğuna çevireceğim senin, sen daha dur o gülmenin hesabını yazdım."

"Yaz bakalım göz bebeği." Gülümsedi.

"Hem..."

"Hem ne?"

Kulağına eğilmeden önce Ali amcasına baktı. Kısmen onları görmediğinden emin olup,

"Seni özledim." dedi, o an kokumu içine çektiğinden emindim. Elim kalbimde beni öylece bırakıp limana gitti. Yani babamın yanına, güvenli olacağı yere. Kedime gelmemle gözlerimi sarsılan omuzlarına diktim. Ben o dipsiz gözleri oymasını da bilirim Emirhan Bey. Emirhan son bir kez dönüp ona bakınca kısılan gözlere karşılık göz kırptı.

"Gıcık." dedi, Gelincik dudaklarını oynatarak, anladığından emindi.

Ne oldu Gelincik gitti diye neredeyse ağıt yakacaktın. Görünce nevrin döndü. Adamın suçu ne de saldırdın. Yetmedi yerlere de devrilip yuvarlandı. Bana ne oluyor böyle? Bu normal mi? Normalse, benim normalime ne yaptı? dedi, aklındaki sorulara yanıt veren, hızla atan kalbiydi.

Neydi bu yürek çarpıntısı? Neydi bu yürek yangını? Az kalsın nerede bu devlet! diye bağıracaktı.

Babası mangalın başında Emirhan'la sohbet ederek etleri pişirirken bahçe bir anda misafirlerle dolmaya başladı. En sevdiği kuzeniyle göz göze gelince burnunu buruşturdu.

Sevmediği kişilerle karşılaşınca sık yaptığı bir hareketti. Bu hareketi Emirhan' ın dikkatinden kaçmamıştı. Gelincik Çınar' ı henüz göremeyince nerede olduğunu merak etti.

"Anne abim nerede?"

"Bilmiyorum Emirhan' la birlikte çıkmışlardı. Epey gelmediler sonra Emirhan tek geldi. Çınar' ın az daha işi varmış. Gelsin ona soracağım."

Gelincik korkuyla ürperdi. Abim acaba Ateş' e mi gitti düşüncesi aklını sardı. Emirhan' a da soramıyordu. İlk fırsatta sorması lazımdı. Of konuyu açınca bana yine Karadeniz gibi köpürecek ama neyse yapacak bir şeyim yok. Ondan başkasına soramam. Yine kendi kendine konuşuyordu. Konuşurken bunu dışarı yansıttığından bir haberdi.

Emirhan, Çınar' ın yokluğunu duyduğu an Gelincik' in neye dertlendiğini anladı. Telefonunu çıkarttı sessizce mesaj yazdı. Yemeği zehir olsun istemedi. Gönlü razı gelmedi. Biri ona bir şeyleri zehir edecekse o kendisi olmalıydı.

"Abin o yavşağı bulamayacak göz bebeği, merak etme de huzurlu bir şekilde yemeğini ye." dedi, sonra da ona telefonunu işaret etti.

Gelincik elbisenin cebinden sessize aldığı telefonunu çıkarttı. Mesajı görünce yerinde sandalyesinden sıçradı. Halası, "ne oluyor kız sana kuduruk?" dese de ona gülüp, "yok bir şey tuvalete gideceğim." Sonra da alt kattaki banyoya girip klozetin kapağına oturup telefonu eline aldı.

"Ne demek bulamayacak? Emirhan adama ne yaptın?"

"Daha bir şey yapmadım Gelincik, ama sen ısrarla onu sorarsan yapacaklarımdan ben mesul değilim."

"Yapmışısın işte bir şeyler belli söyle? Adamı öldürüp denize attım deme sakın!"

Cevap olarak gelen gülen emoji sinirini bozdu.

"Sonra." yazıyordu en son mesajında daha da sorduğu hiçbir soruya cevap vermedi.

Çınar konusunda içi rahat etse de Emirhan onu şaşırtmaya devam ediyordu. Daha fazla tuvalette kalamazdı. Sifonu da yalandan çekip bahçeye çıktı.

Çınar geldiğini hep belli etmek isteyen biriydi. Öyle sessiz sedasız konağa giriş yaptığı nadir görülürdü. "Ulusoy ahalisini selamlamaktan şeref duyarım." diye, bahçeye kendinden önce sesi geldi.

Herkesle selamlaşıp yerine oturdu. Gelincik Hanım, sonunda uyanmışsınız." kardeşine takıldı.

"Sus abi, sus beş yüz posta azar işittim." dediğinde, Çınar kahkaha attı.

"Terlik var mıydı, terlik?"

"Hem de iki tane." dediğinde, ikisi de karınlarını tutarak gülmeye başladı.

Hasibe boğazını temizler gibi yaptı. İki yaramaz kardeşe bakıyordu. Çocukları eskiden de böyleydi. Çınar eve geldiğinde ilk Gelincik' le konuşurdu.

Abi kardeş kendini topladı. Annelerinin ilk uyarı ikazıydı. Sesinin tonundan anlarlardı. O ton duruma göre yükselirdi.

"Terliklerden kaçabildin mi?" Artık fısıltıyla konuşuyorlardı.

"Sayılır." dediğinde, yeniden gülüştüler. Emirhan onları izlerken kendi ailesini düşündü. Korhan' la Hiranur' da böyleydi. Tebessüm etti.

"Çok acıktım Gelincik, hadi yumul." dedi, Çınar ikisi de lokmalarını yutacakken Çınar Gelincik' e doğru fısıldadı. "O deyyusa bakmaya gittim." dediği an Gelincik' in lokması boğazına takıldı. Öksürmeye başladı. Abisi sırtına vursa da işe yaramıyordu. "Gelincik, abim korkutmasana beni." dedi, aynı anda ayağa kalkarken Gelincik, öksürmekten kızarmaya başlamıştı. Nefes boruma kaçan minicik et parçası ölümüm olacak. Diye içinden geçirirken Emirhan koşarak yanına gitti. Herkes bir anda panik oldu. Nefes alamıyordu.

Annesi ve babası adını sayıklayarak bağırırken, Çınar su vermeye çalıştı. İşe yaramayan çabasına, "hay sıçayım!" diye tepki verirken Emirhan, onu "Çınar kenara çekil." diyerek itti. Gelincik' in arkasına geçerek midesine baskı uyguladı ve yeniden nefes almasını sağladı.

Gelincik yeni doğmuş bebek gibi aldı o ilk nefesi, sonra öne eğilip masaya tutundu. Dermansız bacaklarına destek aradı. Emirhan başında toplanan aile üyeleri ne düşünür diye düşünmeden onu kendisine çevirdi.

"Gelincik iyi misin?" Telaşlı sesi bahçede yankılandı.

Zar zor, "İyiyim." diyebildi. Çınar şoktan çıkmış onlara bakarken, kaşları çatıldı. Sonra aklından geçenlere kızarak silkelendi.

"Gelincik canım benim iyi misin?

Hasibe hala panikle doktora gidelim. Ambulans çağırın. Bir şey yapın diye yaptığı feryat figanını susturmuştu. Kızına yaklaşıp Emirhan' ın kollarından alıp ona sarıldı. Sırtını okşayarak "canım kızım benim, iyisin değil mi? Geçti değil mi?" sesi ağlamaklıydı.

"Ah yavrum ben seni gözümden sakınırken sen, niye hep bela kıyılarında yüzüyorsun. Bu da benim imtihanım." derken, kimseden çıt çıkmadı.

Herkesin yüzü bir anda düşmüştü. Bakışlarını yere eğmişlerdi. Ali, karısının yanına giderek ona sarıldı. Kaskatı kesilen kızının farkındaydı. "Hasibe Sultan, Gelincik iyi hadi kendini topla da yemeğimizi yiyelim. Misafirlerimiz var." dedi, Hasibe, kendini toparlarken gözünden akan iki damla yaşını da Ali sildi. Kızına bakıp, "iyisin değil mi kızım? Kendin bir lokmasın, canın da bir lokma süslüm." dedi, gülerek göz kırptı.

"Yanlışlıkla oldu baba özür dilerim." dedi, yutkundu. Ali kızına sarıldı ve öptü.

Emirhan özür dileyen Gelincik' e afallamış bir halde baktı. Boğazına lokma kaçtığı için mi özür diliyor.

"Ne özrü kızım? Ne diyorsun?" dedi, "hadi masaya geçelim." dedi, gülümseyerek. Emirhan gülümsemenin ardandaki yorgunluğu gördü.

Ne diyordu annesi, imtihanım. Neyle imtihan olmuşlardı. Gelincik' le mi? Ama nasıl? Diye, sordu kendine olanlardan hiç hoşlanmamıştı. Duydukları onu huzursuz etse de ortama uyum sağladı.

Halası Emirhan'ı gözüne kestirmişti. Onu masada sıkıştırıyor sürekli soru yağmuruna tutuyordu ama ona kestirdiği kimdi onu daha çözemedi gerçi biraz daha konuşursa halasının bir yerlerini de kesecekti ya az kalmıştı.

İçinden sabır dileye dileye kendi sabırsızlığında ki Emirhan'ın sabırlı bir şekilde sorulara tebessüm ederek cevap verişine iyice dellendi.

Öv öv, öv iyice kendini! Halamın ağına düştüğünün farkında mısın acaba! Dedi, içinden hoş sanki onunda pek hoşuna gidiyor gibiydi. Bu erkekler niye böyleydi. Saf mı bu Emirhan yoksa? Diye kendini yedi bitirdi. Yemek mi onu yedi, o mu yemeği bilemedi. O tarafa bakamıyordu ama kulaklarını tilki gibi kabartmıştı.

"Pek bir iyi bu oğlan Hasibe, baksana maşallah." demez mi uzata uzata bana acil kurtarıcı bir şey lazımdı yoksa kuzenimin ağzının suyunu kana çevirecektim. Utanmaz hiç bir adama böyle bakılır mıydı? Ağzının ortasına terlik indirmek vardı da işte misafir vardı. Sonra annesi vardı. Sonra hem ne diye bu kadar sinirlendiğini kime nasıl anlatacaktı ya kendine de anlatamıyordu ki! Off!" dediği an Beyaz huysuzca kişnedi. Bakışları aniden o tarafa yöneldi. Hızla sandalyesinden kalktı o kalktığında herkes ona döndü. Neredeyse sandalye yere düşecekti. Yemek te zaten bitmek üzereydi. Kurtarıcısı Beyaz' dı.

"Ne oldu Gelincik, kurtlandın mı yine?" dedi, halası gülerek. Yüzünün kıpkırmızı olmasına sebep olan bu sözlere o gülüyordu.

Nasıl suratımı döktüysem artık annem araya girdi.

"O nasıl söz Latife? Gelincik artık büyüdü genç bir hanıma böyle laf edilir mi hiç? Tövbe tövbe." dediğinde, Gelincik canım anam o öyle kibar denilir miydi? Bana olsa terliği patlatırdın. Hadi ona da atsana der gibi annesine baktı.

"Otur kızım sen de."

"Beyaz beni çağırıyor anne."

"Şimdi olmaz Gelincik, otur dedim." dediğinde, Beyaz' dan bir ses daha geldi.

"Duydun işte." dedi, hızla arkasını dönerken telefonu cebinden düştü. O giderken annesi, arkasından seslendi. Savrulan elbisesinin etekleri gözünün önünde öylece kaldı. Hasibe Sultan eşine baktığında, Ali bıyık altından gülüyordu.

"Anlaşıldı. Yine bana destek yok." Yerinden kalkacağı sırada "Otur Hanım, bırak gitsin."

Emirhan yerinden kalktı. Gelincik' in oturduğu yere yöneldi. Telefonu eline alıp, "telefonunu düşürdü. Ben götüreyim müsaadenizle."

"Olur evladım sen de diyordun ya at binmeyi severim diye istersen Gelincik sana etrafı gezdirsin. O şimdi Beyaz'ı sürmeden bırakmaz."

"Güzel olur tabii müsaadenizle." dedi, içi kıpır kıpırdı. Emirhan onları bulduğunda, Gelincik Beyaz' a halasını şikayet ediyordu.

"Ama denmez ki öyle ayıp değil mi? Hem ne kadar mahcup oldum. Kesin yüzümde kızarmıştır tam zamanında kurtardın beni Beyaz' ım, sen olmasan ne yapardım."

"Misafirde vardı yani ne düşünecek ki hakkımda rezil oldum." dediğinde Emirhan, ona yaklaştı onu duyuyordu tebessüm etti. Tam arkasında durunca ,"rezil olmadın göz bebeği." dedi nefesi Gelincik' in sıcaktan bunalıp ta alelade topladığı saçlarının açık bıraktığı boynunda gezindi.

Gelincik kendisini Beyaz' la dertleşmeye o kadar kaptırmıştı ki onu fark etmedi. Sıçrayarak arkasını döndü. "Sinsi misin sen? Ne diye böyle geliyorsun? Ödümü koparttın! Hem sen nasıl geldin peşimden Çınar fark etmiştir. Şimdi gelir. Geri bas azıcık." dediğinde, Emirhan' ın dikkatle onu izleyen bakışları ve bedeni milim kıpırdamadı.

"Emirhan kime diyorum az uzaklaş." dedi elleriyle de onu itmeye çalıştı ama çabası nafileydi.

Kasları sanki duvar gibiydi. "Bu ne be?" dedi, Gelincik elleri ateşe değmiş gibi hızla geri çekerken yaptığından utandı.

Emirhan geriye kaçan bileğinden yakaladı. Telefonu uzattı. "Bunu düşürdün." dedi, Beyaz yine huysuz bir ses çıkardı.

"Teşekkürler." dedi, Gelincik bir anda sakinleşmişti.

"Sen dönebilirsin. Ben Beyaz' ı süreceğim."

"Çok ayıp misafire teklif etmek yok mu?"

"Ederdim aslında sana göstermek istediğim çok güzel yerler var. Güneşin batışını izlettirirdim. Seversen tabii." dedi, ısrarcı olmak istemedi. "Ama bizimkiler?" dedi, tereddütle bahçeye baktı.

"Baban biliyor. Yani bana istersem senin beni gezdirebileceğini söyledi." dediğinde, Gelincik' in gözleri parıldadı.

Emirhan o parıltıya takılıp kaldı.

"Tamam o zaman gidelim mi? İster misin?"

"Çok isterim."

"At sürmeyi biliyor musun?"

"Evet."

"Sana Atlas abimin atını hazırlayalım."

"Ben hallederim. Hangisi olduğunu söylemen yeterli?" dedi, Gelincik yandaki atı işaret edince, o tarafa geçip atı hazırladı. Aynı şekilde Gelincik de Beyaz' ı hazırladı.

Bir insan evladı bir atın üzerine bu kadar mı yakışırdı? Duruşu öyle asildi ki bu adamda onu kendine çeken ve etkileyen inanılmaz bir büyü vardı sanki... Topla kendini Gelincik topla yoksa başkaları toplayacak.

Konaktan uzaklaşırken yavaş gittiler.

"Sana teşekkür edemedim."

Emirhan ona döndü. Bakışları, ne teşekkürü der gibiydi.

"Hayatımı kurtardın ikinci kez."

"Hayatın emanetim olmuş gibi sanki değil mi?" dedi, güldü. "Emanete iyi bakmak gerekir."

Gelincik yine ne diyeceğini bilemedi. Onunlayken bazı anlarda dili lal oluyordu. Kısaca rica etse, önemli değil dese olmaz mıydı? Yok, illa süsleyecek durur mu öyle diyecek ağzı iyi laf yapıyordu yalan yok bu süslü laflarına mı düştün sen kalbim? dedi içinden, kalbini tuttu. Emirhan başını öne eğmiş gülümsüyordu.

Sormak istiyordu Emirhan, neden bu kadar üzerine titrediklerini? Geçmişte ne olduğunu ama dili varmadı. Yarası varsa yarsına tuz basmak istemedi. Yarasına ialç olmak istiyordu. Sustu...

Gelincik, Emirhan' a dönerek, "Ee bana at sürmekte nasıl olduğunu göstermeyecek misin?" Tebessümü yüzüne yayıldı.

Emirhan tek kaşını havaya kaldırdı. "Bana meydan mı okuyorsun?"

"Sence?" dedi, Gelincik aynı anda Beyaz' ı şahlandırarak göz kırptı ve hızlandı.

Emirhan da zaten bu şekilde uzun süre gitmeyeceğini biliyordu da ne zaman bir muzurluk yapacak onu merak ediyordu. O da atına komut verdi. Hızlanarak hemen arkasında bitti. Sonra da yanından geçerek onu gerisinde bıraktı.

Atına eğilerek, "Beyaz, beni utandırma bizi ona göster." dedi, atı bir anda hızlandı. Tam yanındaydı artık aynı hizadaydılar. Emirhan yanında bembeyaz atın üzerinde beyaz elbisesiyle uçuşan saçlarıyla hayal mi peri mi gördüğünü anlamaya çalışırken ona hayranlıkla bakıyordu. Gelincik neşeli kahkasını da farkında olmadan Emirhan' ın kalbine gönderdiğinde,

Benim işim bitti. Mahvoldum. Elini sızlayan kalbine götürdü. Aslında bugün dönmesi gerekiyordu. Önce İstanbul' a uğrayacak oradan da Mardin' e geçecekti ama dönememişti, bu gidişle dönemeyecekti. Onu bırakıp gitmenin sızısı mıydı şimdiden içine çöken akıl alır gibi değildi.

"Geldik." diye, bağırdı Gelincik atından inerken, Emirhan da atından indi.

"Burası evimize en yakın olan yayla." dedi, ortadaki dağları karşısına almış olan küçük gölü gösterirken. Hevesi beğenilmeyi arzular gibiydi.

"Çok güzel." dedi, Emirhan batan güneşin yansımasında gördüğü Gelincik' ten gözlerini alamıyordu. Güneşin batısını yüzünde seyretmek ömre bedeldi.

"Öyle." dedi, rüzgarla savrulan uzun saçlarını eliyle zapt etmeye çalışan Gelincik, dağların ardında batmaya hazırlanan Güneş' e bakıyordu.

"Ne zaman canım sıkılsa kendimi burada bulurum."

"Canın mı sıkıldı?"

"Ne?" Gelincik bir anda ona doğru dönerken, batan Güneş' i değil onu izliyordu. Yanakları ısındı.

"Sen nereye bakıyorsun? Bana değil akşam Güneş' ine bakman lazım." dedi, tebessüm ederek utanmıştı da ama Emirhan' ın yanında dili bir lal oluyor bir çözülüyor utanmayı ikinci plana atıyordu. İlk defa bir erkeğe bu kadar yakın oluyordu. Bu kadar yakın ve cüretkar. Heyecanını dizginlemeye çalışmak nafileydi.

"Benim Akşam Güneş' im de sabahım da sensin." dedi Emirhan bir anda ona yaklaştı.

Kalp atışı hızlanan Gelincik yüzünü tekrar güneşe çevirdi. "Akşam Güneş' i."

"Efendim." dedi, Emirhan fısıltıyla konuşmuştu ne dediğini anlamadı.

"Akşam Güneş' ini daha çok severim. Acelecidir hemen batmak ister. O yüzden de güzelliği paha biçilemezdir. Gözlerini ondan alamazsın her anını yaşamak istersin." Hala Güneş' i izliyordu. Emirhan bu sırada bir nefes yakınlığına kadar gelmişti. Onu hissediyordu. Sıcaklığını, varlığını, kokusunu alıyordu.

"Öyle güzel tarif ettin ki aşık olmamak elde değil." dedi, Emirhan bu sefer Güneş' e bakıyordu. Gelincik' in saç tutamları yüzüne hoş bir dokunuş yaparken. Gelincik ona döndü. Bakışlarını yukarıya kaldırdı. Esmer teni batan Güneş' te daha parlak görünüyordu. Keskin hatlı çenesi ve kirli sakalına yansıyordu. Gözlerini kısmıştı. Yansımalar o dipsiz kuyularda hareler oluşturmuştu. İlk defa bir erkeği bu denli inceliyordu. Yakalanma korkusu duymadan.

Elindeki sıcaklığın sonradan farkına vardı. Bakışlarını Emirhan' ın yüzünden aralarında duran ve elini kavrayan sıcak, sert ele indirdi. Kirpikleri titrer miydi bir insanın? Kirpiklerinden parmak uçlarına kadar titredi.

"Seni özledim." dedi, Emirhan onları birisi duyacakmış gibi fısıltıyla konuşmuştu. Gelincik yutkundu. O da özlemişti hem de çok ama nasıl diyecekti. Yüreği müsaade etsin diye bekledi. Sustu. Elleri titrer de kendini ele verir diye ödü koptu.

Hala birleşmiş ellerine bakan Gelincik' i çenesinden naif bir şekilde tutarak bakışlarını kendine çevirdi.

"Sen beni özlemedin mi?" Ses tonunda üzüntü vardı.

Üzülme kurban olduğum, sen niye üzüldün şimdi? Niye titredi sesin? dedi, içinden sonra da, "özledim, deli gibi özledim. Sabah gittin sandım. Nasıl üzüldüm ben biliyor musun sen? O an o kapıyı değil de kafanı tekmelemek istedim." dedi, sözler dudaklarının arasından bir çırpıda çıkmıştı.

Emirhan kahkaha ile güldü, Gelincik çiçek açtı. Emirhan güldü, Gelincik' in Güneş' i doğdu. Emirhan güldü, Gelincik' in bayramı oldu. Emirhan güldü, Gelincik' in yüreği akvaryumdan zıplayan balık gibi çırpındı. Görmüyordu. Sanki az sonra nefessiz kalıp ölecekti.

Ay adamın dili tutuldu. Ne dedim ben böyle of Gelincik. Adam güldü, sana ne oluyor. Tebessüm et sen de ne diye methiyeler düzüyorsun. Dedi kendi kendine hem Ateş ne olacak? Ateş' i nasıl soracağım şimdi? Anın içine de sıçacaksın Gelincik ama ne yapayım? Hazır kimsecikler yok delirse de bir şey olmaz. Kimse görmez, duymaz.

Emirhan Gelincik' in gözlerinde batan Güneş' e dalıp gitmişti. O dipsiz gölde boğulmak istiyordu. Gelincik' in çenesinde gezinen eli yanağına doğru süzüldü.

Öpecek bu deli beni vallahi öpecek. Ben de hık diye ona doyamadan gideceğim. Sakin ol kalbim, sakin ol. Coşma e ben bir şey diyecektim hem ona ne diyecektim. Aklı karışmıştı. Bakmasana öyle aklımı da uçurdun kalbim gibi derken, Emirhan dudaklarına o çok istediği buseyi kondurdu.

Allah' ım yumuşacık jelibon gibi dudakları, hem dolgun hem yumuşak hem de tatlı. Eridim ben, bittim. Daha da ıslah olmam ben. Emirhan' ın busesiyle eriyen Gelincik daha fazlasını istiyordu. Neden daha fazlasını istiyordu? Neden her yeri ısınmıştı? Neden titriyordu? Neden sızlıyordu hem midesi hem de utandığı söylemeye dilinin varmadığı yerleri.

Emirhan dikkatle onu izliyordu. Tepkisini merak ediyordu. Beni istiyor mu? Benim onu istediğim kadar istiyor mu? Bilmek istiyorum Gelincik, göster bana? Çenesindeki kasalar gerilmişti.

Gelincik, neden durdu? Neden devam etmiyor? dedi sonra, dayanamadı ve konuştu.

"Sadaka mı veriyorsun Emirhan?" dedi, dudaklarını birleştirirken Emirhan' ın kahkahasının çok küçük bir kısmını duyabilmişti. Öpüşmeleri soluksuz ve duraksız bir hale geldiğinde nefesini zor aldı Gelincik, Emirhan Gelincik' i sahiplenircesine hırçın bir şekilde öpmeye devam etti. Ayrıldıklarında Gelincik alnını onun çenesine yasladı.

"Çok ateşlisin göz bebeği, beni mahvediyorsun. Beni istiyorsun benim seni istediğim kadar beni istiyorsun." dedi, nefes nefese.

İstiyordum. Hem de çok! Hem de ilk defa böyle delicesine diyemedim. İçimde kaldı. Onun yerine, "Emirhan..." dedim adını fısıldadım.

"Söyle göz bebeği?"

"Bana şu olayı anlatır mısın?"

Hangi olayı? Ne diyorsun sen der gibi şüpheyle baktı e tabı aklını almıştım az buçuk.

"Adını söylersem kızıyorsun ya işte o? Nasıl bitti o iş?"

"Ciddi misin sen şu an?" dedi, bir adım onu uzaklaştırarak ama eli hala belindeydi.

"Evet neler oldu bilmek istiyorum."

"Of niye Gelincik niye? Şimdi zamanı mı o leşi sormanın?"

"Ne zaman sorsaydım Emirhan? Yemek yerken masada mı sorsaydım? Aa hem gerçi sen o sırada kendini seni gözüne kestiren halama övmekle meşguldün! Tüh ya ben de işte ne diyorum."

"Ne?" dedi, gülerek Emirhan, "ne yapıyordum? Beni kim gözüne kestirmiş?"

"Konumuz o değil şimdi."

"E sen dedin."

"Derim ben öyle şeyler."

"At—"

"Sakın!" dedi, yine beni kendine yaslamıştı hem de bu defa kibar değildi. Sert göğsüyle beraber çarptığım başka bir sertlik daha vardı sanki.

Gözlerimi kapattım utancımdan ölmek üzereydim. "Yer mi yarılsa acaba ben içine girsem. Hem senin öfkenden hem de şeyden kaçarım." dediğinde, Emirhan yine çok öfkeliyken birden gülmeye başladı. "Sen... Sen var ya benim başıma büyük belasın. Öyle böyle değil! Ne yapacağız biz seninle?" dediğinde, gülümsüyordu.

"Gülmesene! Bu saatten sonra caymayı düşünüyorsan aklını kaçırmışsın. Aldın bir kere o belayı, kabul ettin."

"Niyeymiş?"

"Ne demek niye?"

"Niye söyle?"

"Belayım ya işte var mı diyeceğin? Hadi kurtul bakalım."

Kurtulmayı istediğimi söylemedim."

"Olabilir belki aklından geçmiştir."

"Aklımdan da geçmedi."

"İyi o halde." dedi, uzaklaşmak istercesine hareket etmek istedi ama ahtapot gibi kollar onu sardığı için bir adım bile gerileyememiş hatta kıpırdanması pek hoş olmamıştı. Malum hisleri geri gelmişti.

"Göz bebeği?"

"Hım."

"Kıpırdamaya devam edersen gerçekten seni alıp buradan götüreceğim."

"Nereye?"

"Mardin' e."

"Yok daha neler!"

"Evet, ama gitmeden önce de nikahı basacağım." dediğinde, Gelincik hıçkırdı.

Emirhan yine güldü. "Tamam."

"Ne tamam?"

"Seni bırakacağım. Şimdilik." dedi, etraflarında dolanan atlara baktı.

"Oturalım mı?" dedi Gelincik.

"Olur." Göl kenarına oturdular.

"İlla anlatmamı istiyorsun değil mi? Ne olur sanki unutup hayatına devam etsen."

"Dinliyorum." derken, aynı zamanda rahat bir nefes aldı.

Emirhan hemen yanında oturan Gelincik' in saçlarıyla oynarken derin bir nefes aldı. "Dün gece avukatımı aradım ve o da Rize' ye geldi. O herifi hastanede ziyaret etti. Gelmeden önce onu araştırdı. Anlayacağın pek sağlam bir pabuç değilmiş puşt. Şikâyetini geri çekmesini sağladı. Sonra da ambulans uçakla onu İstanbul' a götürdü. Orada bir hastaneye yatırdı. Sana bir daha asla bulaşamayacak." Gelincik' ten ses çıkmayınca bakışlarını gölden alıp ona çevirdi.

"Oldu mu? Tatmin oldun mu şimdi?"

"İyi de nasıl ikna oldu?"

"Mardin' de ikna yeteneğimle ünlüyümdür."

Gelincik gözlerini devirdi. "Tehdit ettin yani? Gerçi o pislik hak etti. "

"Abinler de onu araştıracaklardı. Ben seni abinlere yem etmem demiştim. Çınar' la konuştum ben hallettik. O da Atlas' ı ikna edecek artık."

"Kolaydı sanki."

"Sen düşünme bunları, ben sana aşık oldum Gelincik sen bunu düşün. Benim için nasıl ölüp bittiğini düşün." dedi, gülüşü yavaş yavaş büyürken Gelincik' in yüzündeki değişen renklere renklere bakıyordu.

"Böyle söylenir mi aniden deli misin sen?" dedi Gelincik bir anda ayağa kalkıp atına doğru koştu. Emirhan da ardından "dur göz bebeği." diye seslendi.

"Kalbime mi indireceksin sen benim? Hayır yani amacın buysa çoktan ilk darbeni vurmuştun zaten daha kaç darbe yiyecek benim kırılgan kalbim! Gıcık ne olacak." dedi, atına hışımla atlarken, kaç Gelincik kaç sana kaçmalar yakışır.

"Ee sen bir şey demeyecek misin göz bebeği?" O da atına atlayıp peşinden giderken.

"Daha ne diyeceğim ben sana." dedi, atın üzerinden bağırdı. Rüzgarla beraber savrulan saçları özgürlüğüne kavuşmuştu tıpkı heyecanla atan kalbi gibi.

Emirhan ona yetişip yan yana geldiklerinde, "ama hala bekliyorum."

"Çok beklersin daha sen."

"Beklerim göz bebeği bir ömür beklerim de yürek işte benimki de kırılgan duymak istiyor."

Gelincik tekrar hızlanırken, "Kalbimin özgürlüğü meğer sana kavuşmakmış Emirhan Karahanlı." Arkasına dönüp ona göz kırptı.

Emirhan gerçekten de kalbinden vurulmuştu. Asıl darbeyi Gelincik onun yüreğine indirmişti hem de dönüşü olmayan bir yolda... İki deli yürek özgürce atlarını geleceğe kalplerini birbirlerine koşturdu.

 

Loading...
0%