Yeni Üyelik
10.
Bölüm

BÖLÜM 8(KARAHANLI AİLESİ)

@nefelicalliope

 

SELAM YENİ BÖLÜMLE GELDİM. BUNDAN ÖNCE EMİRHAN KARAHANLI VE AİLESİNE DAİR YAZMAMIŞTIM. KURGUNUN İLERLEYİŞİYLE İLGİLİYDİ. BU BÖLÜMDE KARAHANLI AİLESİNİ TANIYACAĞIZ. BÖLÜMÜ SEVECEĞİNİZDEN EMİNİM. O HALDE YENİ BÖLÜM SİZE EMANET NAZAR BONJUKLARIM, OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM...

KARAHANLI AİLESİ & EMİRHAN KARAHANLI

 

Atlas ve Ebrar’ ın Düğününden Önce

 

Mardin’in sıcak güneşi, badem bahçelerini altın bir örtüyle kaplarken, Emirhan Karahanlı her zamanki gibi sabahın erken saatlerinde arazideydi. Yüksek ağaçların gölgesinde, toprağın kokusunu içine çekerek yürürken, ailesinin nesillerdir bu topraklarla nasıl bütünleştiğini düşündü. Geniş badem ağaçları, en verimli dönemlerindeydi ve dalları meyvelerle doluydu.

Emirhan, mühendislik eğitiminin verdiği teknik bakış açısıyla işini incelikle yönetiyordu. Ama aynı zamanda, içten gelen bir sevgi ve bağlılıkla her bir ağaca ayrı ayrı bakıyordu. Ağaçların durumu, toprağın nemi, ürünün kalitesi... Hepsi onun için önemliydi.

Kardeşleri de zaman zaman yanına gelerek ona yardım ediyordu. Gülmiray, işin organizasyon kısmında çok iyiydi. Onun pratik zekası, iş süreçlerini hızlandırırken, Hiranur daha çok idari yönetim işlerine odaklanmıştı. İstanbul’daki ithalat-ihracat ofisi, genelde Hiranur’un kontrolündeydi. Alihan ve Korhan ise arazi işlerinde Emirhan’a destek veriyorlardı. Aynı zamanda hem İstanbul’ da hem de Mardin’ de yönetimde de bulunuyorlardı. Özellikle Korhan, badem işine Emirhan kadar tutkuluydu ve sürekli yeni teknolojiler araştırıp işin gelişmesine katkı sağlıyordu.

Badem bahçelerinde dolaşırken, Emirhan toprağı eliyle yokladı. “Toprak bugün nemli, sulamaya biraz daha zaman var.” diye kendi kendine mırıldandı.

Yanında duran Alihan, abisinin dikkatli bakışlarını izleyerek, “Abim, senin bu işlere olan sevgin gerçekten başka. Babam, senin her detayı bilmeni hep överdi.” dedi hafif bir gülümsemeyle.

Emirhan, Alihan’a dönerek, “Bu topraklar bizim mirasımız. Dedelerimizin elleriyle ekilip büyütülen bu ağaçlar, sadece iş değil, bizim ruhumuzun bir parçası. Her bir ağaçta, her meyvede onların emeği var.” diye cevap verdi.

Emirhan, işin başına geçtiği günden beri badem üretimini geliştirmiş, ithalat ve ihracat süreçlerini hızlandırmıştı. Ancak ne kadar teknoloji kullanırlarsa kullansınlar, işin özünde hala toprak ve emeğin olduğunu bilirdi. “Teknoloji işimizi kolaylaştırıyor ama ruhunu kaybetmemeliyiz.” derdi hep.

O sırada Gülmiray bahçeye doğru yürüdü. Elinde bir dosya vardı ve aceleyle Emirhan’a doğru yaklaştı. “Abi, İstanbul’dan yeni bir ithalat anlaşması geldi. Ancak fiyatlar biraz zorlayıcı olabilir. Yarın sabah bir toplantı yapmamız gerekebilir.” dedi.

Emirhan dosyayı eline alıp inceledi. “Tamam, yarın sabah erkenden konuşuruz. Şu an ağaçlarla ilgileniyorum. Bu iş, her şeyden önce gelir.” dedi hafif bir gülümsemeyle.

Gülmiray, kardeşinin işine olan sevgisine hayran kalarak başını salladı. “Senin gibi bir yöneticiyle iş yapmak, bizim için büyük şans.” dedi.

Biraz ilerde Korhan, yeni sulama sistemini kontrol ediyordu. Emirhan onun yanına yaklaşarak, “Nasıl gidiyor? Yeni sistem memnun edici mi?” diye sordu.

Korhan, “Daha verimli hale getirdik. Hem su tasarrufu sağlıyor hem de daha geniş alanı kapsıyor. Teknolojinin faydaları işte.” dedi.

Emirhan, gururla kardeşine baktı. “Güzel iş çıkarmışsın. Bu arazi bizim her şeyimiz. Gözümüzden bir şey kaçmamalı.” dedi.

Emirhan, gün batarken bahçeden ayrılırken, ailesinin desteğiyle büyüyen bu imparatorluğun her zaman en değerli varlıkları olduğunun farkındaydı. Konağa doğru ilerlerken, babası Fahrettin ve annesi Refiye’nin onu beklediğini biliyordu. Onlar da hayatlarını bu işe adamış, her şeyin düzenli işlemesini sağlamışlardı. Konağa vardığında, ailesiyle birlikte akşam yemeğine oturdu. Büyük sofrada bir araya geldiklerinde, herkesin katkısının bu büyük aileyi nasıl ayakta tuttuğunu görüyordu. Badem ağaçlarının gölgesinde büyüyen bu aile, Mardin’in en güçlü aşiretlerinden biri olarak hem topraklarına hem de birbirlerine sıkı sıkıya bağlıydılar.

Emirhan Karahanlı, Mardin'in en geniş arazilerinde, görkemli ve geleneksel bir konakta yaşayan, ailenin en büyük oğluydu. Konak, Mardin'in tarihi taş işçiliğini günümüze uyan dokunuşlarla birleştiren, geniş avlusu ve badem ağaçlarıyla çevrili bir yapıdır. Dış cephe, sarı Mardin taşından yapılmış olup, güneş ışığında parlayan bu taşlar, konağa hem ihtişam hem de sıcaklık katıyordu. Bahçeye açılan geniş kemerli kapı, konukları ilk bakışta etkileyen bir giriş sunuyordu. İçeride yüksek tavanlar, süslü ahşap oymalar ve modern mobilyalarla harmanlanmış geleneksel dokunuşlar vardı. Ailenin hayatı da tıpkı bu konak gibi; kökleri geçmişe dayanan, ancak modern dünyayla da güçlü bağları olan bir yaşam sunuyordu.

Emirhan, işlerin doğal lideriydi. Mühendislik eğitimi almış olmasının yanında, babası Fahrettin’den işin her detayını öğrenmiş ve badem bahçelerine büyük bir sevgi besliyordu. İşin sadece teknik yanına değil, duygusal bağlarına da değer veriyordu. Her sabah erkenden kalkar, geniş badem bahçelerini dolaşırdı. Ağaçların yapraklarını kontrol eder, toprağın durumuna bakar, işçileriyle sohbet ederdi. Emirhan için bu bahçeler, sadece iş değil, ailesine ve mirasına olan bağlılığını temsil ediyordu. Babası Fahrettin ona küçük yaşlardan beri sorumluluğu aşılamıştı; işlerin ve ailenin devamlılığını sağlayacak olan kişinin o olduğuna inandırmıştı.

Korhan, ailenin ortanca çocuğu, daha çok işin lojistik kısmında çalışıyordu. Yani ithalat-ihracat işlerini o organize eder, şirketin büyümesini sağlamak için uluslararası bağlantılar kurardı. Kardeşleri arasında daha dışa dönük ve sosyal olan Korhan, insan ilişkilerinde becerikliydi. Fakat bu, onun Emirhan gibi işin teknik yanına ilgisiz olduğu anlamına gelmezdi. Ailesine ve işine karşı büyük bir sorumluluk hissi vardı ve abisiyle iş konusunda hep uyumlu çalışırdı. Korhan'ın en büyük hayali, Mardin’i dünya pazarında tanınan bir badem markası haline getirmekti.

Alihan, en küçükleri olmasına rağmen, ailenin en yaratıcı ve yenilikçi üyesiydi. Tarımsal teknolojiye ve sürdürülebilir tarım yöntemlerine ilgi duyan Alihan, Emirhan’ın geleneksel yaklaşımına bir denge getiriyordu. Özellikle teknoloji ve verimlilik üzerine geliştirdiği fikirlerle aile işini modernleştirmeye çalışıyordu. Ancak Emirhan’ın daha geleneksel yöntemleriyle bazen çatışırlardı. Yine de Alihan, ağabeylerine büyük bir hayranlık ve saygı beslerdi.

Refiye, ailenin annesi, daha duygusal ve koruyucu bir kişiliğe sahipti. Fahrettin'in sert ve otoriter yapısına karşın, çocuklarına daha yumuşak yaklaşırdı. Çocuklarının birbirine kenetlenmiş bir aile olarak kalmasını isteyen Refiye, evde bir denge unsuruydu. Özellikle Emirhan ve Alihan arasındaki çatışmaları yumuşatmaya çalışırdı. Refiye'nin sakinleştirici bir etkisi vardı ve çocuklarına her zaman destek olmayı bir görev bilirdi.

Fahrettin, ailenin başı ve Mardin’in en büyük aşiretlerinden birinin lideriydi. Geleneklerine bağlı, işlerinde sert ama adil biriydi. Çocuklarını güçlü ve sorumlu bireyler olarak yetiştirdi. Özellikle Emirhan’la arasında güçlü bir baba-oğul ilişkisi vardı. Fahrettin, oğullarının yeni dünyada başarılı olmasını istese de, aynı zamanda Mardin’in geleneklerini sürdürmelerini de bekliyordu.

Bir sabah erken saatlerde, Emirhan badem bahçesini kontrol etmeye çıktı. Hafif esen rüzgar, badem ağaçlarının yapraklarını hışırdatıyor ve topraktan yükselen taze kokular Emirhan'ı derin bir huzura kavuşturuyordu. Bahçeler onun için sadece ekonomik bir kaynak değildi; çocukluğunun, ailesinin ve babasının öğretilerinin bir sembolüydü. Bir ağacın yaprağını koparıp elinde ovarken, içinden “Babam bu bahçeyi bana bıraktı, ben de çocuklarıma bırakacağım.” diye düşündü. İşçilerle selamlaştı, onlara çeşitli talimatlar verdi. Bahçenin her köşesini dikkatle inceliyordu. Toprağın nem seviyesini kontrol eden cihazların verilerine bakarken, Alihan’ın yeni bir teknoloji önerdiği geldi aklına. İlk başta karşı çıkmıştı ama kardeşinin önerisi daha fazla verim sağlayacak gibiydi. Düşünceli bir şekilde bahçede yürümeye devam etti.

Kardeşlerinin her birinin şirkete katkısını düşündü. Korhan’ın uluslararası iş bağlantıları ve Alihan’ın teknolojik yenilikleri, işleri geleceğe taşıyordu. Ailede zaman zaman çatışmalar yaşansa da, her bir birey birbirini çok seviyordu. Özellikle kardeşler arasında derin bir bağ vardı. Korhan, Emirhan’ın ağırlığını ve sorumluluğunu anlıyor, Alihan ise abisinin kendisine bazen katı davranmasına rağmen onun sevgisini hissediyordu.

Bir akşam yemekte, Fahrettin, "Her biriniz bu aileyi daha ileriye taşıyacak potansiyele sahipsiniz. Birbirinizi kollayın, çünkü aile olmak bunu gerektirir." dediğinde, herkes sessizce başını sallamıştı.

Refiye, sofraya ekmek bırakırken, çocuklarına gülümseyip, “Birlikte oldukça her şeyin üstesinden gelebilirsiniz.” diye ekledi. Bu tür anlar, ailenin bağını güçlendiriyordu. Aile, Mardin’in zengin kültürünü ve geleneklerini günümüz dünyasıyla harmanlayarak, hem geçmişlerine bağlı kalıyor hem de geleceğe yönelik adımlar atıyordu. Mardin’deki bu büyük konak ve badem bahçeleri, sadece birer mülk değil, Karahanlı ailesinin tarihinin, sevgisinin ve mücadelesinin somut birer yansımasıydı.

Gülmiray ve Hiranur da Karahanlı ailesinin önemli parçaları ve kendilerine has kişilikleriyle aile dinamiklerine katkı sağlıyorlar.

Gülmiray, Karahanlı ailesinin en büyük kızıdır. Zarif, zeki ve oldukça güçlü bir kadın olarak tanınır. Küçüklüğünden beri ailesinin işlerine destek olan Gülmiray, ailenin Mardin'deki sosyal sorumluluk projelerine liderlik eder. Gülmiray, badem üretimi ve iş dünyasıyla doğrudan ilgilenmez ama ailenin itibarını ve sosyal çevresini genişletme konusunda yeteneklidir. Gülmiray, Mardin’in köklü geleneklerine saygı duyan ve bu gelenekleri şu anki yaşamla birleştiren biridir. Şık giyinir, zarif davranışlarıyla dikkat çeker. Sık sık hayır işlerinde, kadınlara yönelik eğitim ve iş olanakları sağlama gibi projelerde görev alır. Özellikle kadınların toplumdaki rolüyle ilgili konularda hassas ve lider ruhludur. Karakter olarak otoriter ve kararlı bir yapıya sahip olmasına rağmen, ailesine karşı oldukça koruyucudur. Kardeşlerine büyük bir hayranlık besler. Özellikle Emirhan’a derin bir saygı duyar çünkü onun sorumluluklarını ne kadar ciddiye aldığını ve ailenin devamlılığı için ne kadar çaba sarf ettiğini görür. Aynı zamanda Alihan’ın yenilikçi fikirlerine ve enerjisine hayranlık duyar. Korhan'la ise zaman zaman iş konusunda tartışsa da, birbirlerine karşı saygı ve sevgi duyarlar.

Gülmiray, evli ve iki çocuk annesidir. Evliliği mutlu bir şekilde devam eder, ancak kariyeri ve ailesi arasında sürekli bir denge kurmaya çalışır. Ailedeki herkes, onun zekası ve diplomatik yeteneklerine güvenir.

Hiranur, Karahanlı ailesinin en küçük kızıdır ve ailenin en naif ve duygusal üyesi olarak bilinir. Gülmiray’ın aksine, daha içe dönük ve sakin bir karakteri vardır. Küçüklüğünden beri doğayla iç içe büyüyen Hiranur, özellikle badem bahçelerine karşı özel bir bağ geliştirir. Zamanının çoğunu bahçede geçirir, ağaçların bakımıyla ilgilenir ve toprakla iç içe olmayı sever. Bu yönüyle Emirhan’a çok benzer, ikisi de doğanın sakinleştirici etkisinden güç alırlar. Hiranur’un en büyük tutkusu sanattır. Ressamdır ve doğadan ilham alarak resim yapar. Ailesinin badem bahçelerini, Mardin’in taş evlerini ve mistik manzaralarını tuvale döker.

Sessiz, ancak derin düşünceleri olan Hiranur, ailesinin yaşadığı bazı zorluklar karşısında daha duygusal tepkiler verir. Özellikle kardeşleri arasındaki çatışmaları derinlemesine hisseder ve aralarında bir denge kurmaya çalışır. Hiranur’un sakin ve naif doğası, onu ailenin en hassas üyesi yapar. Özellikle annesi Refiye ile arasında çok güçlü bir bağ vardır. İkilinin uzun sohbetleri, Hiranur’un duygusal dengesini korumasına yardımcı olur.

Gülmiray gibi toplumda aktif bir rol oynamaktan ziyade, Hiranur daha içsel bir hayat sürmeyi tercih eder. Ailesiyle güçlü bağları vardır ve özellikle Emirhan’ın liderlik rolüne hayranlık duyar. Ağabeyleriyle olan ilişkisi daha sessizdir; Alihan’la sanat ve doğa üzerine derin sohbetler yaparken, Korhan’la nadiren çatışsa da onu hep güler yüzle karşılar. Hiranur, henüz evlenmemiştir, ama ailesi onun üzerine pek fazla baskı kurmaz. Kendini bulma yolculuğunda, ailesi onun yanında olmaya devam eder. Hiranur’un sanata olan düşkünlüğü ve içsel dünyası, ailedeki duygusal dengeyi sağlayan bir unsur olarak ortaya çıkar.

Gülmiray ve Hiranur, Karahanlı ailesinin birbirini tamamlayan iki farklı kutbu gibidir. Biri sosyal alanda güçlü, diğeri ise duygusal ve sanatsal alanda derinleşmiştir. Bu iki kız kardeş, ailedeki farklı dinamikleri yönetir ve birbirlerinin zıtlıklarından güç alırlar.

Mardin’in taş konağı, Karahanlı ailesinin nesiller boyu süregelen geleneklerinin sembolüydü. İhtişamlı bir yapıya sahip bu konak, geniş avlusu, iç içe geçmiş odaları ve yüksek tavanlarıyla, sadece bir ev değil, bir aile tarihinin mirasıydı. Sabah güneşinin konağın taş duvarlarına vurduğu an, her şeyin yeni başladığına dair bir his verirdi. Sabahın erken saatlerinde, konağın geniş avlusunda kahvaltı sofrası kurulur, herkes bir araya gelirdi. Bu kahvaltı sadece bir öğün değil, ailenin birbirine olan bağlarını güçlendiren bir ritüeldi.

Emirhan, sabahın ilk ışıklarında uyanmayı severdi. Bahçedeki badem ağaçlarını görmek, ona her sabah bir huzur ve enerji verirdi. Konağın avlusunda, geniş taş masanın etrafında toplanan ailesini görmek ona güven ve mutluluk verirdi.

O sabah da her zamanki gibi erkenden kalkıp bahçede kısa bir yürüyüş yapmıştı. Badem ağaçlarının kokusu, Mardin’in kuru sıcağıyla birleşerek ona tanıdık bir his veriyordu. Kahvaltı için masaya doğru ilerlerken, avlunun köşesinde kahve içen babasını gördü.

Fahrettin Bey, ailenin reisidir. Sert bir mizaca sahip gibi görünse de, içindeki şefkatli baba figürü, çocuklarına olan sevgisinden anlaşılırdı. Her zaman otoriter ve disiplinli görünse de, evlatlarına derin bir bağlılık duyardı. Elinde tuttuğu tespihi ağır ağır çekerken, gözleri bir yandan Emirhan’a bir yandan da hazırlanan sofraya kaydı.

Fahrettin, "Emirhan sabahın erken saatinde yine bahçede mi turluyordun? İş insanı erken kalkan olur, doğru dersin ama biraz da kendine vakit ayırmayı öğren. İşlerin peşini bıraksan da aileye vakit ayırsan?"

Emirhan, babasının kendisine verdiği tavsiyeleri her zaman ciddiye alırdı ama sabahları erken kalkmanın işlerine verdiği enerjiyle ilişkisini anlatmayı bir türlü beceremezdi. "İşler hiç bitmez baba. Ama senin dediğin gibi, dengeyi bulmaya çalışıyorum. Bugün ailemle vakit geçireceğim, merak etme."

Bu sırada Refiye kahvaltı sofrasının başına geçmeye hazırlanıyordu. Anneleri, ailenin kalbiydi. Her sabah çocuklarının sağlıklı ve mutlu olduğundan emin olmadan güne başlamazdı. Sessiz bir güç olarak ailenin duygusal dengesini sağlayan kişiydi. Eşi Fahrettin’in sertliği ile çocuklarına olan şefkatli yaklaşımı arasında bir köprü kurardı.

"Bugün soframıza Gülmiray ve Hiranur da katılacak. Hep birlikte olduğunuz zaman ev daha bir canlı oluyor."

Gülmiray, elinde telefonuyla bir yandan iş maillerine bakarken, bir yandan da çocuklarının okulunu kontrol ediyordu.

"Bu sabah toplantım vardı ama iptal ettim. Sizinle olmak için ancak bu şekilde vakit ayarlayabildim."

Emirhan, ablasının bu güçlü hallerine her zaman hayranlık duyardı. Özellikle Gülmiray’ın iş dünyasında kazandığı başarılar, ailesi tarafından da büyük bir takdirle karşılanıyordu. Fakat bazen aralarındaki soğuk mesafeyi hissetmeden edemiyordu. İşleri her zaman öncelikli gibi görünse de, aslında Gülmiray da aileye derin bir bağlılık duyardı.

"Bugünlük işlerin peşini bırakmak doğru karar olmuş abla, yoksa babamdan nasibini alırdın."

Gülmiray, gülümseyerek kardeşine bakarken Fahrettin Bey de hafifçe başını salladı. Gülmiray, "Eminim ki bir toplantı daha kaçırmama gönlün razı olmazdı."

“Haklısın abla olmazdı.” dedi, Emirhan tebessüm ederek.

Bu sırada Hiranur da masaya yaklaşmıştı. Sessiz, ama derin bir huzurla dolu olan bu genç kadın, doğaya olan sevgisiyle dikkat çekerdi. Doğanın içindeki küçük detayları fark edebilme yeteneği, onu sanatçı ruhlu bir insan yapmıştı. Ellerindeki boya izleri hala belirgin olsa da, bu onu daha da zarif kılıyordu.

Hiranur, "Sabahın ilk ışıklarını kaçırmışım ama doğanın kokusunu hala alabiliyorum. Kahvaltı için doğru zamandayım, değil mi?"

Refiye, "Her zamanki gibi, tam zamanında geldin kızım."

Sabahları genellikle bahçede ya da geniş avluda kahvaltı yaparlar. Aile kahvaltısının başlamasıyla birlikte, herkes bir araya toplanmıştı. Sofra, Mardin’in yerel lezzetleriyle dolup taşmıştı: Zeytinler, tandır ekmeği, taze lor peynirleri ve tabii ki badem ezmeleri, Mardin'in kültürel zenginlikleri, ailenin yaşamında hem görünümüne hem de davranışlarına yansıyordu.

Korhan ve Alihan da masaya katıldıklarında, ailenin en genç üyeleri arasında küçük bir çekişme başladı. "Alihan, sen bugün de geç kaldın. Ne oldu, iş dünyası seni zorlamaya mı başladı?"

"Abi, iş dünyasında zorlanmak yok, her şey planlı. Sadece sabah uykumdan fedakarlık etmek istemedim."

Kahkahalar ve sıcak diyaloglar arasında geçen kahvaltı, her ne kadar büyük bir aşiret ailesi olsalar da, onların aslında ne kadar içten ve birbirlerine bağlı olduklarını gösteriyordu. Her biri farklı karakterdeydi; Emirhan’ın sorumluluk sahibi ve lider ruhlu karakteri, Gülmiray’ın modern dünyayla uyumu, Hiranur’un naif ve sanatsal ruhu, Korhan’ın enerjisi ve Alihan’ın dinamizmi, hepsi bir araya geldiğinde birbirlerini tamamlayan bir tablo oluşturuyordu.

Aile her zorluğun üstesinden birlikte gelmişti. Bir aşiret ailesi olmanın getirdiği zorluklar ve sorumluluklar onlara ağır gelse de, birbirlerine olan güvenleri her zaman en büyük güçleri olmuştu. Aile içinde sık sık yaşanan tartışmalar, zamanla derin bir anlayışa ve sevgiye dönüşmüştü.

Gülmiray’ın iş dünyasındaki varlığı, Emirhan’ın liderliğiyle dengelenirken, Hiranur’un doğayla olan bağı onları Mardin’in köklü kültürüne bağlı tutardı. Korhan ve Alihan ise ailenin geleceğini şekillendirmek için sürekli yeni fikirlerle gelirlerdi.

Fahrettin, "Unutmayın evlatlarım, bu sofrada oturan herkes bir yürek gibidir. Her birinizin atışı, ailenin devamlılığı için önemlidir."

Bu sözüyle babaları, ailenin her zaman birlikte hareket etmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmıştı. Zorluklar ve değişen dünya ne getirirse getirsin, Karahanlı ailesi birbirine olan güveni sayesinde ayakta kalacaktı.

Fahrettin Karahanlı (Baba) Fahrettin Bey, yaklaşık 1.85 boylarında, geniş omuzlu ve iri yapılı bir adamdır. Yüz hatları serttir; belirgin elmacık kemikleri ve kare çenesi onun otoriter kişiliğini destekler. Saçları kırlaşmış ve geriye doğru taranmıştır, fakat yaşına rağmen hala gürdür. Gözleri koyu kahverengidir ve bakışlarında derin bir bilgelik vardır. Yıllarca aşireti ve ailesini yönetmiş, işlerinin başında durmuş olmanın verdiği bir duruşla yürür; dik ve kararlı adımlarla. Ellerindeki nasır ve çatlaklar, onun sadece yöneticilik değil, zor şartlarda çalışmaktan da geri durmadığını gösterir. Giyimi genellikle koyu renk takımlardan oluşur, fakat rahat zamanlarında geleneksel Mardin şalvarı ve mintan giyer.

Refiye Karahanlı (Anne) Refiye Hanım, orta boylu (1.65 civarı), narin yapılı bir kadındır. Yüzü yuvarlaktır ve bakışlarında şefkatin derin izleri vardır. Yaşına rağmen, cildi dikkat çekici derecede pürüzsüz ve parlaktır; bu onun düzenli olarak doğal bakımına dikkat ettiğini gösterir. Gözleri zeytin yeşili ve bakışları hem sıcak hem de derin bir huzur verir. Siyah başörtüsünü her zaman zarif bir şekilde bağlar ve evde olduğu zamanlarda uzun, rahat elbiseler tercih eder. Gözlerinin kenarında beliren ince kırışıklıklar, çocuklarıyla ve eşiyle geçirdiği mutlu yılların izleridir. O, ailenin kalbidir; her zaman sakin, dingin bir aura yayar etrafına.

Emirhan Karahanlı (En Büyük Oğul) Emirhan, babasına benzer şekilde uzun boylu (1.88 civarı) ve atletik yapılıdır. Kaslı, sağlam bir vücudu vardır; bu hem işlerinin başında durmasının hem de zaman zaman arazide çalışmasının bir yansımasıdır. Siyah, hafif dalgalı saçlarını genellikle kısa kestirir ve hafif kirli sakal bırakır. Gözleri koyu kahverengi ve keskin bakışlıdır, bu onun kararlılığını ve liderlik özelliğini yansıtır. Dudakları ince ve genellikle ifadesizdir, fakat ailesinin yanında daha yumuşak bir hal alır. Yüz hatları belirgin ve keskindir, güneşte bronzlaşmış teni de arazide geçirdiği uzun saatlerin kanıtıdır. Şıklığa önem verir; iş yerinde olduğu zamanlarda genellikle klasik, iyi kesimli takımlar giyer, fakat araziye çıktığında gömlek ve pantolonla rahat kıyafetler tercih eder.

Gülmiray Karahanlı (En Büyük Kız) Gülmiray, yaklaşık 1.75 boyunda, ince ve zarif yapılıdır. Düz, koyu kahverengi saçları omuzlarına dökülür ve her zaman bakımlıdır. Gözleri koyu ela renkte ve ifadesi keskin, analitik bir zeka yansıtır. Yüz hatları narindir, belirgin bir çene yapısına ve ince dudaklara sahiptir. Zaman zaman iş hayatının getirdiği stresi yüzünde görebilirsiniz, fakat genellikle kendine hakim, kontrollü bir duruş sergiler. Giyim tarzı moderndir; genellikle şehirli bir iş kadını gibi giyinir, bluz ve kalem etekler onun favorileridir. Ayaklarında her zaman topuklu ayakkabı vardır, çünkü boyunu biraz daha uzun gösterir. İş hayatında ne kadar disiplinliyse, ailesinin yanında o kadar esnek ve rahat olabilir.

Hiranur Karahanlı (Ortanca Kız) Hiranur, yaklaşık 1.70 boyunda, zayıf fakat zarif bir fiziğe sahiptir. Uzun, dalgalı koyu kumral saçları genellikle açık ve doğal bir şekilde omuzlarından aşağı dökülür. Gözleri açık kahverengidir, fakat yumuşak ve derin bakışlıdır; sanatçı ruhunu ve doğaya olan sevgisini bakışlarından anlamak mümkündür. Ten rengi açık, neredeyse porselen gibidir; bu onu daha da narin gösterir. Yüz hatları yuvarlaktır, dudakları dolgun ve yüzünde her zaman hafif bir gülümseme vardır. Giyimi daha bohem tarzındadır; genellikle rahat elbiseler, bol kesimli gömlekler ve aksesuar olarak doğal taşlardan yapılmış takılar kullanır. Hiranur’un doğayla olan bağı, hem görünümüne hem de tarzına yansır.

Korhan Karahanlı (Ortanca Oğul) Korhan, Emirhan kadar uzun olmasa da (1.82 civarı), kaslı ve atletik bir yapıya sahiptir. Babası gibi geniş omuzludur, fakat yüzü daha yumuşak hatlara sahiptir. Kısa kesilmiş siyah saçları, onun pratik ve hareketli bir yaşam tarzını benimsemiş olduğunu gösterir. Gözleri koyu kahverengi ve neşeli bir ışıltıya sahiptir; daima bir şeyleri keşfetmek, yeni şeyler denemek isteyen bir insan olduğu bakışlarından belli olur. Hafif kirli sakal bırakmayı tercih eder ve giyimi genellikle sportif ve rahattır. Günlük hayatta kot pantolon ve tişört gibi rahat kıyafetler giyer, fakat gerektiğinde şıklığı da elden bırakmaz.

Alihan Karahanlı (En Küçük Oğul) Alihan, ailenin en küçüğü olmasına rağmen en enerjik ve dinamik üyelerinden biridir. 1.85 boyunda, zayıf ama kaslı bir yapıya sahiptir. Saçları dalgalı ve siyahtır, gözleri ise koyu ela renktedir. Yüzü genç, dinamik ve enerjik bir ifade taşır. Sık sık gülümser ve her zaman olumlu bir enerji yayar. Emirhan’ın ciddiyeti ve Korhan’ın enerjisi arasında bir denge kurar. Genç yaşına rağmen sorumluluk almayı sever, fakat aynı zamanda hayatı dolu dolu yaşamayı da ihmal etmez. Giyimi modern ve şıktır, genellikle şehirli tarzda kıyafetler tercih eder; dar kesim pantolonlar, gömlekler ve şık ayakkabılar giymekten hoşlanır.

 

Ertesi Gün;

Emirhan, sabah erkenden badem arazilerini ziyaret ettikten sonra Mardin'deki ana şirkete doğru yola çıktı. Şirket binası, Mardin’in tarihi dokusuna uygun olarak inşa edilmiş, dış cephe taş kaplamalı, büyük pencereleriyle geleneksel bir hava taşıyan görkemli bir yapıydı. Emirhan, her zamanki gibi araziden gelirken üzerindeki açık renkli gömleği ve kot pantolonuyla bile iş dünyasına uyum sağlayacak bir şıklık içindeydi.

Arabadan inip hızlı adımlarla binaya yöneldi. Şirketin ana kapısında çalışanlar ona saygıyla selam veriyor, o da başıyla selamlarını alıyordu. İçeri girdiğinde şirketin geniş lobisinde, Korhan ve Gülmiray onu bekliyorlardı. Korhan, klasik tarzda bir gömlek ve pantolonla, her zamanki enerjisini yansıtan rahat bir görünümdeydi. Gülmiray ise şık, beyaz bir takım elbise giymişti; ciddiyet ve zarafet adeta her hareketine yansıyordu.

Emirhan, Korhan’a yaklaşarak, “Toplantıya hazır mısın? Bu ihracat anlaşmasını bugün netleştirmemiz lazım.”

Korhan gülerek, “Merak etme abi, ben her zamanki gibi hazırım. Ama bakalım karşı taraf da bizim kadar hazır mı?”

Gülmiray kardeşlerinin konuşmalarına katılarak, “Karşı tarafın hazır olup olmaması önemli değil. Biz bu işi bitireceğiz. Rakamları inceledim, her şey bizim lehimize. Sadece doğru şekilde sunmamız gerekiyor.”

Emirhan, her zamanki gibi sakin bir şekilde başını salladı ve kardeşlerine güvenini bir bakışıyla belli etti. Aile arasında iş dünyasında en çok sözü geçen kişi oydu, ama Gülmiray ve Korhan da bu yükü onunla birlikte paylaşacak kadar becerikliydi.

Üçü birlikte toplantı odasına yöneldiler. Toplantı odası geniş ve şık bir tasarıma sahipti. Büyük bir masa, duvarda yer alan projeksiyon sistemi ve cam duvarlardan dışarıya bakan harika bir Mardin manzarasıyla çevriliydi. Şirketin birkaç yöneticisi ve iş ortakları onları bekliyordu.

Emirhan masaya oturup sakin bir tavırla, “Bugün ihracat anlaşmamızın son detaylarını gözden geçireceğiz. Hepinizin hazırlıklı olduğundan eminim.” Şirketin ihracat müdürü olan Memduh Bey, sunumu başlattı. Emirhan, her detayı dikkatle dinliyor, arada göz ucuyla Korhan ve Gülmiray’a bakarak onların görüşlerini alıyordu.

Memduh Bey sunumu sürdürerek, “İlk üç çeyrekte ihracat rakamlarımızda yüzde on artış gördük. Ancak önümüzdeki yıl için hedefimizi daha da yükseltebiliriz. Özellikle Körfez ülkeleriyle olan anlaşmalarımızda genişleme potansiyeli var.”

Korhan hafif bir tebessümle, “Körfez ülkeleriyle anlaşmaları genişletmek kolay değil. Ama elimizde güçlü bir ürün var. Bademlerimiz kalite açısından rakipsiz. Bizim yapmamız gereken sadece bu kaliteyi anlatmak değil, doğru pazarlama stratejisini oluşturmak.”

Gülmiray Analitik bir bakışla ekledi. “Korhan haklı. Körfez ülkeleri prestije önem verir. Ürünümüzün kalitesi bir yana, markamızı nasıl konumlandıracağımız da önemli. Bu yüzden pazarlama ekibimizle detaylı bir çalışma yaptık. Bu stratejiyle sadece satışlarımızı değil, markamızın değerini de artıracağız.”

Emirhan, kardeşlerinin her iki görüşünü de dikkatle dinledi. Korhan'ın enerjik ve yenilikçi fikirleri, Gülmiray'ın stratejik bakış açısıyla birleştiğinde her zaman güçlü sonuçlar elde ediyorlardı.

Emirhan kararlı bir ses tonuyla, “Harika, bu stratejiyle devam edelim. Ancak fiyatlandırmayı dikkatlice ayarlamamız lazım. Bizim bademlerimiz en iyisi ama bu, fiyatımızı abartmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Pazarın taleplerine göre esneklik göstermeliyiz.”

Toplantı ilerledikçe, rakamlar ve stratejiler üzerine detaylı tartışmalar sürdü. Korhan, daha genç ve atılgan olduğu için sık sık yeni fikirler ortaya atıyor, Gülmiray ise bu fikirleri daha uygulanabilir hale getiriyordu. Emirhan ise son kararı veren, tüm bu dinamikleri bir arada tutan liderdi. Toplantının sonunda herkes memnuniyetle dağıldı. Toplantı bittiğinde, Korhan, Emirhan'a dönüp gülümseyerek, "Abi, araziden nasıl geldin böyle hemen toplantıya? Enerjin bitmiyor, hayranım sana."

Emirhan gülerek cevapladı. "Bademler bana enerji veriyor. Hem toplantılar da dinlenmek için bir fırsat sayılır."

Gülmiray yavaşça ekledi. "Eğer işine böylesine tutkuyla bağlı olmasaydın, bu kadar başarılı olamazdın Emirhan. Ama arada bir dinlenmeyi de ihmal etme, Mardin'deki konağa biraz daha vakit ayır. Evdekiler seni özlüyor."

Emirhan, Gülmiray'ın sözlerine başıyla onay vererek karşılık verdi. Şirketi ne kadar başarılı yönetirse yönetsin, ailesi her zaman öncelikliydi. Onlarla geçirdiği zamanın, iş hayatındaki başarısının temelini oluşturduğunu biliyordu.

Emirhan, Gülmiray’ın uyarısını düşünceli bir bakışla karşıladı. İş hayatı yoğun olsa da ailesine olan bağlılığı onu her zaman dengede tutmuştu. Bir süre sessiz kaldı, sonra hafif bir gülümsemeyle, "Haklısın. Konağa daha fazla vakit ayırmam gerekiyor. Annemle babam da sürekli sitem ediyor, 'Şirketin başında olmaktan bize vakit kalmıyor.' diye."

Korhan kahkaha atarak, "Annem haklı ama. Bizim oğlanın bir günü Mardin'de, bir günü İstanbul’da, bir günü arazide geçiyor. Konak ona sanki dinlenme yeri değil de durak noktasıymış gibi."

Gülmiray, "Senin kadar çok çalışmak zorunda değiliz ama annemle babam için biraz daha fazla vakit ayırmamız gerekiyor. Onlar hala bizim için endişeleniyor, ne kadar büyürsek büyüyelim."

Emirhan, kardeşlerinin sözlerinde gizli bir gerçeği gördü. Konaktaki o sıcak aile ortamı, onun hayatında dengeyi sağlıyor, köklerini hatırlatıyordu. Konağın zarafeti ve ihtişamı, sadece dışarıdan bakanlar için değil, ailesinin de gurur kaynağıydı. Ancak o konakta ne kadar vakit geçirdiklerini düşündüğünde, ailenin bir araya geldiği anların ne kadar kıymetli olduğunu fark etti.

Bütün gün tüm kardeşler için yoğun ve yorucu bir şekilde geçmişti. Akşam çıkışta Gülmiray’ la vedalaşıp konağa gittiler. O gece Emirhan babasıyla içtiği kahvenin ve yaptıkları kısa bir sohbetin ardından erken denilebilecek bir vakitte odasına çekilip kitap okumayı tercih etti. Ertesi sabah uykusunu almış zinde bir halde kahvaltıya indi. Yakın zamanda İstanbul’ a gitmesi gerekiyordu. Annesinin serzenişlerine başlayacağını bilerek avluya çıktı.

Konakta Sabah Kahvaltı zamanında, Karahanlı ailesinin tüm bireyleri bir araya gelir, geniş sofranın etrafında toplanırlardı. Konağın geniş avlusu, kahvaltı için mükemmel bir ortam sunuyordu. Taş zemin, sarmaşıklarla kaplı duvarlar ve etrafı saran yasemin çiçeklerinin kokusu eşliğinde, masada çeşit çeşit yerel lezzetler olurdu. O sabah da aynıydı. Kahvaltı onlar için neredeyse tüm ailenin toplandığı bir gelenek gibiydi.

Emirhan, Korhan, Alihan ve Hiranur’un kahkahaları arasında, babası Fahrettin, avluda onları izleyip keyifle çayını yudumluyordu. Annesi Refiye, ise sofrayı son bir kez kontrol edip, her şeyin yerli yerinde olduğundan emin olduktan sonra yanlarına katıldı.

Refiye, "Yine İstanbul’ a gideceksin Emirhan. Ne var şu İstanbul’ da bu kadar bir anlasam.” dedi, şüpheyle.

Annesinin sözlerini duyan Alihan kahkaha atarken, Emirhan ve Hiranur tebessüm etti. Bu Emirhan ya da çocuklardan diğerleri ne zaman İstanbul’ a gitse annesinin hep söylediği bir sözdü.

Emirhan şakacı bir tavırla, "Başladık mı yine anne? İş var ne olacak. Belki bir gün ben de sadece kahve içmek için gidebilirim İstanbul’a. İş için değil." dedi tebessüm ederek.

“Ben sana kahve ederim burada istediğin kadar İstanbul’ da nesi farklı sanki hem.” dedi tavırlı bir sesle.

“Sen et ben şimdi de içerim annem.” dedi Emirhan, Alihan ve Hiranur’ un kıkırdamaları eşliğinde. Tam yan gözle onlara bakacakken babasının sesi girdi araya.

"Arazide işler nasıl gidiyor? Badem hasadına ne kadar kaldı?" Emirhan, babasının sorduğu soruyu gayet ciddiyetle karşıladı. İş hayatındaki en büyük yol göstericisi Fahrettin Bey olmuştu. Onun deneyimleri ve iş hayatındaki disiplini, Emirhan’ı bugün bulunduğu noktaya getiren en önemli etkenlerdendi.

"Her şey yolunda. Bu sene hava koşulları da iyi, kaliteli bir hasat bekliyoruz. İstanbul’daki ihracat anlaşmalarını da hallettik. Sırada Körfez ülkeleri var."

Fahrettin gururlu bir bakışla, "Aferin oğlum. Sen işin başına geçtiğinden beri her şey düzene girdi. Ama yine de dikkatli ol. İşin büyüklüğü, riskleri de büyütür."

Alihan kahkaha atarak, "Abim her şeyi kontrol altında tutar, merak etme baba. Gerçi biraz da benim sayemde."

“Sayesindeymiş. Şımardı baba bu iyice çok yüz verdik sana artık şirketlerde daha çok bulunman lazım.”

“Abi zaten gelip gidiyorum. Hakkımı yeme.”

“Şşş didişmeyin bakayım akıllı durun.” dedi annesi araya girerek.

“Abin haklı söz dinle sen de azıcık.” dedi Fahrettin ciddi bir tonla konuşunca Alihan daha fazla diretip konuyu uzatmadı. Sessizce kahvaltısını bitirmeye odaklandı. Daha sonra da Korhan ve Emirhan’ la birlikte şirkete gitti. Hiranur o gün evde kalmayı tercih etti.

Sabah kahvaltısından sonra Emirhan, Korhan, Alihan ve Gülmiray, şirketteki rutin toplantıya katıldılar. Günün konusu, ihracat anlaşmaları ve Körfez ülkeleriyle yapılan yeni iş birlikleriydi. Korhan, daha önce Körfez’deki bazı şirketlerle iş geliştirme sürecini başlatmış, Gülmiray da finansal raporları ve anlaşma detaylarını titizlikle incelemişti.

Korhan toplantı sırasında, "Bu anlaşma, sadece Mardin'deki işimize değil, İstanbul'daki şubeye de büyük fırsatlar getirebilir. Körfez'deki pazar büyüyor, özellikle sağlıklı gıda ve doğal ürünlere olan talep artıyor. Bizim bademlerimiz tam da bu talebe hitap ediyor."

Gülmiray, "Ama bu büyüme fırsatları kadar riskleri de beraberinde getiriyor. Döviz kuru, ihracat vergileri ve pazar dalgalanmaları gibi faktörleri göz ardı edemeyiz. Bu yüzden dikkatli bir strateji oluşturmalıyız."

Emirhan, her iki kardeşini de dinleyip, onların görüşlerini analiz etti. Korhan’ın enerji dolu ve atılgan tarzı ile Gülmiray’ın titizliği ve dikkatli yaklaşımı birbirini mükemmel şekilde tamamlıyordu. Ancak son karar her zaman olduğu gibi Emirhan’a aitti.

"Haklısınız, bu fırsatı değerlendireceğiz. Ama her adımı dikkatlice atmalıyız. Özellikle pazara girdiğimiz ilk birkaç yıl stratejik büyümeye odaklanacağız. Fiyat politikasını da buna göre ayarlayalım. Kalitemizden ödün vermeden rekabetçi kalmalıyız."

Toplantı bittiğinde herkes memnun ve motive bir şekilde ayrıldı. Korhan, Gülmiray ve Emirhan, Mardin’deki işleri toparlamış, yeni stratejilerle yola koyulmuşlardı. Ama Emirhan’ın aklında hala konağa daha fazla vakit ayırma düşüncesi vardı. Annesinin serzenişleri her defasında yüreğine dokunuyordu.

Toplantıdan sonra Emirhan, ofisine geçti. Şirketin Mardin'deki ana binası, geniş, ferah odaları ve modern mimarisiyle dikkat çekiyordu, ancak içinde Mardin'e özgü taş işçiliği ve otantik detaylar da yer alıyordu. Emirhan, ahşap masasının başına oturduğunda, derin bir nefes aldı. Toplantı yoğun geçmişti, ama içi rahatlamıştı. Biraz dinlenmek ve kafa dağıtmak için kendisine bir kahve söylemeye karar verdi. Telefonun dahili hattına bağlanıp asistanına, "Ayşe, bana bir kahve getirir misin? Orta şekerli."

Asistanı hemen cevap verdi. "Tabii Emirhan Bey, hemen getiriyorum."

Yorgunluğunu hafifletmek için derin bir nefes aldı. Yoğun geçen bir günün ardından biraz kafa dağıtmak iyi gelecekti. Koltuğuna oturup masasına bakarken, aklına dostu Atlas geldi. Birkaç ay önce İstanbul’da Atlas’ın kız arkadaşı Ebrar ile tanışmışlardı. Ebrar, etkileyici ve samimi bir kadındı; Emirhan onun Atlas’a iyi bir eş olacağını hemen anlamıştı. Emirhan sırtını deri koltuğuna yaslayıp, bilgisayar ekranındaki raporlara göz gezdirirken telefonu çaldı. Telefonu çaldığında ekranda Atlas’ın ismini gördü. İçinden geçtiği sırada araması ne manidardı. Gözlerinin içi güldü. Atlas, yıllardır arkadaşlık ettiği, hem iş hem de sosyal hayatta her zaman güvendiği insanlardan biriydi. Telefonu açtı.

"Atlas! Nasılsın?"

Atlas'ın sesi her zamanki gibi samimi ve sıcak geldi. "İyiyim sağ ol Emirhan, sen nasılsın? Yoğunsundur diye aramakta tereddüt ettim aslında ama sana düğünümün olacağını mutlaka haber vermem gerekiyordu."

Emirhan gülerek, "Düğün mü? Nihayet o büyük gün geliyor demek! Ebrar'la evleniyorsun ha?"

Atlas sesindeki tebessümle cevap verdi. "Evet kardeşim, doğru duydun! İnanması zor ama benim bile evlenme vaktim geldi. Ekim ayında Rize’de büyük bir düğün yapacağız. Seni de görmek istiyorum orada. Kaçırırsan fena darılırım."

Emirhan, dostunun bu haberine gerçekten sevinmişti. Atlas’ın heyecanına ortak oldu. Ebrar’la tanıştığında ikisinin birbirine gerçekten uyumlu olduklarını fark etmişti. Atlas’ın bir gün evleneceğini hep düşünürdü ama bunun ne zaman olacağı büyük bir muammaydı.

"Bu harika bir haber Atlas! Tabii ki orada olacağım, başka türlüsü mümkün mü? İstanbul’a geleceğim oradan da Rize’ ye yanına gelirim. Ama bir hafta öncesinden söyle ki işlerin programını ayarlayayım. Ebrar da sen de çok şanslısınız. Ebrar gerçekten çok hoş bir insan, sizin için çok mutlu oldum. Tabii ki, kaçırmam böyle bir şeyi."

Atlas biraz daha kararlı bir ses tonuyla devam etti. "Onu gördüğüm ilk anda hayatımın kadını olacağını hissetmiştim. Biliyorsun sana da bahsetmiştim. Zamanı geldi. Ama senin yanımda olman önemli, dostum."

"Ebrar’ a da tebrik ettiğimi ilet lütfen. Düğününüz için sabırsızlanıyorum. Ben de yanınızda olacağım, merak etme. Senin düğününü kaçırmak ne demek? Ama şimdiden uyarıyorum, oynamamı falan bekleme."

Atlas gülerek, "O konuyu düğün günü konuşuruz. Bana güven ama halay başı olman konusunda kararlıyım, şimdiden uyarıyorum."

Emirhan gülerek kafasını salladı. Atlas’ın enerjisi her zaman onu keyiflendirirdi. Sohbetlerine devam ederken, Ayşe içeri girip kahvesini getirdi. Emirhan, Atlas’la sohbetini sürdürürken bir yandan kahvesini yudumluyordu. "Orası biraz zor ama sen iste yeter. İstanbul'da tanıştığımızda Ebrar’ ın senin için ne kadar doğru biri olduğunu hissetmiştim. Eminim çok güzel bir düğün olacak."

"Aynen öyle kardeşim. Sen de yanımda olacaksın diye rahatım. Ebrar da seni çok sevdi, o da senin orada olmanı dört gözle bekliyor."

"Neyse, şimdi Mardin’de işlerin başındayım ama aklım İstanbul’a kaydı. Düğün işlerini halledin, bana da haber ver. Ben de Mardin’deki işleri biraz düzene sokup geleceğim. Sen merak etme, her türlü oradayım."

"Tamam, o zaman şimdilik seni işinle baş başa bırakayım. Kendine dikkat et, çok çalışıyorsun, biraz mola vermeyi unutma. Senin işkolikliğin meşhur."

"Biliyorum, sen merak etme. Tamam, kardeşim, görüşmek üzere. Kendine dikkat et." Telefon kapandıktan sonra Emirhan derin bir nefes aldı.

Atlas’la bu samimi sohbet Emirhan’ın içini ısıtmıştı. Samimiyetle sohbet ettikleri o eski günleri hatırladılar, Atlas ve Ebrar’ ın İstanbul’da ne kadar mutlu olduklarını görmek Emirhan’a huzur vermişti. Kahvesinden bir yudum aldı. Atlas ve Ebrar’ın düğünü yaklaşıyordu ve kendisi için de İstanbul’a gitme zamanı gelmişti. Çalışma masasının üzerindeki dosyalara göz gezdirirken içten içe bu düğünün hem işlerden bir kaçamak hem de dostlarıyla güzel bir zaman geçirme fırsatı olacağını düşündü.

 

 

 

 

Loading...
0%