Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2/ Yeni Başlangıçlar

@nefessinem6

İçimden bir ses bana diyor ki başına bela aldın. Güneşin odaya vuran ışıklarıyla yatakta rahatsız bir şekilde kıpırdandım saat sabahın altısıydı. Bugün yeni ekibimle tanışmaya gideceğim. Dün gece ki arama neyin nesi olduğunu hâlâ anlamadım. Hızlıca yataktan kalkıp duş aldım ve üzerime siyah koşu atleti ve siyah tayt giydim beyaz spor ayakkabıyla koşuya çıktım.

 

Gerçekten sabah sabah koşuya çıkmak ne kadar yorsada bana çok iyi geliyor. Ne kadar zengin olsakta bir apartmanda oturuyoruz ve halimizden de memnunuz. Koşudan döndüğüm de yine hızlıca duş aldım. Üzerime siyah atlet, üzerine beyaz gömlek ve altıma siyah dar kot pantolon giydim, gömleğin düğmelerini iliklemedim. Ben fularları çok sevdiğimden dolayı bileğime kırmızı fular bağladım, bide göğsüme kadar uzanan saçlarımı at kuyruğu yaptım. Olmazsa olmaz olan lip glossumu sürdüm. En sonunda çok yönlü görev kemerini takıp içine silahımı, iki şarjör ,kelepçe ve rozetimi yerleştirdim. Telefonumu ve kimliği de arka cebime koyduktan sonra odadan çıkıp mutfağa gittim.

 

Ablam yine masayı donatmıştı. Üçümüz masaya oturduk. "Evet, hanımefendiler şoförünüz bugün sizi nereye götürsün." dedim gülerek. "Ben maalesef hastaneye gidiyorum. Gönül ister ki çarşıya gidip alışveriş yapmayı ama bugün iş günüm." dedi Aybüke, ben ve ablam kahkaha attık. Sözü ablam devraldı. "Beni de adliyeye bırakıyorsun ablacım." diye cevapladı. "Emredersiniz avukat hanım." dedim ve Aybüke'ye baktım. "Sizde emredersiniz doktor hanım." dedim. Kahvaltımızı yedikten sonra "Hadi çıkalım kızlar." dedi Aybüke ve evden çıktık. Benim asansör fobim olduğundan dolayı merdivenlerden inmek zorunda kaldık. Ablam ve Aybüke söylenip durdular. "Başlarım sana da fobine de, senin yüzünden öldük." diye sitem etti küçük kardeş. "Benimle neden geldiniz?Gelmeseydiniz." dedim. Ablam "Eğer senin BMW araban gibi bir arabamız olsaydı seninle gelmezdik küçükhanım." dedi. Apartmandan çıkarken ışık hızıyla yanımızdan bir adam çıktı ama benim görsel hafızamdan kaçamadı. Uzun boylu, kaslı, jilet gibi beyaz gömlek, siyah pantolon giyiyordu. Apartmandan çıktığımızda ortalıktan hiç tanımadığım ve çok tehlikeli birileri vardı. Her ihtimale karşı ellimi silahıma koydum. Adamları dikkatlice izliyordum. Tahmin ettiğim gibi, bir anda adam belinden silah çıkarıp az önce yanımızdan ışık hızıyla çıkan adama namluyu doğrultu. Yanımızdan ışık hızıyla geçen adamın belinde silahı olduğunu fark ettim.

 

"O silahı indir!" diye bağırdım ve devam ettim. "Abla, Aybüke eve geçin." dedim ve silahımı çıkarıp namluyu adama uzattım. Evet, fevri davranmamalıydım çünkü arkasından on kişi geldi. Yanımızdan ışık hızıyla geçen adam "Apartmana geç ve hiç çıkma!" diye bağırdı. İkimizde apartmana girdik ve silahlarımızı çıkardık.

 

"Arkada kal ve sakın çıkma." diye emretti. "Çok beklersin, ben hiçbir çatışmada arkada kalmadım, kalmam da." diye bağırdım. "Sen sıradan bir vatandaş olmana rağmen o silahın sen de ne aradığını emniyete görüşeceğiz." diye tehdit etti galiba. Karşıda ki adamlar bir an bile düşünmeden silahlarla üzerimize mermi yağdırıyorlardı. Bizimde onlardan farkımız yoktu çünkü bizde onlara mermi yağdırıyorduk. Ben öne atıldım ama kolumdan tuttup arkaya çekti. "Arkada kal canımı sıkma. Ya neden anlamıyorsun APTAL kadın arkada dur!" diye bağırdı, sonra telsizini çıkarıp anons etti "45-40 merkez bilinen yere acil destek acil!" diye bağırdı. Telsizle anons ederken çok havalı duruyordu.

 

Beş dakika sonra polis aracı geldi. Sadece beş kişi ölü ve beş ağır yaralı vurmuşuz, ölüler morga yaralıları ise hastaneye kaldırdılar. Yanımızdan ışık hızıyla geçen adam yanıma geldi. Tanıdık bir yüzdü, seside tanıdık. "Sen şey değil misin? Ulusoy holdinginin sahibi Umut Soykan Ulusoy."dedim. Evet oydu magazin dergisinden fırlamış gibi karşımda duruyor. Gerçekte daha çok yakışıklıymış. Gömlek giymesine rağmen kol kasları beli oluyor, heybetli bir vücuda sahip. Siyah saçları ve siyah kirli sakalı vardı. Elmacık kemikleri ve sert yüz hatları çok beliydi. Dünyalar güzeli zümrüt yeşili gözleri çok anlamlı ve gururlu bir şekilde bakıyor. Tek bir kelimeyle tanımlayabilirim: Mükemmel

 

"Evet, Umut Soykan Ulusoy benim."diye yanıtladı. "Ne işin var o zaman burada?"diye sordum. Bu adam hatrı sayılır ve çok önemli bir adamdı. Arka cebinden polis kimliğini çıkardı. "Aynı zamanda, İstanbul emniyet asayiş şube baş komiseri ve amiri."dedi.

 

Ne? Benimde yeni ekibim asayiş şube. Umarım onun ekinde değilimdir.

 

"Berat, kelepçe getir." diye emretti, orada ki polislerden birine. Halbuki Berat beni tanıyordu. "Ama baş komiserim..." dedi ve sözünü kesti. "Kelepçe ver dedim!" diye bağırdı, o bağırınca ben gözlerimi sıkı bir şekilde kapattım çünkü yüksek seslerden hoşlanmıyordum, o da bunu fark etti. Gözlerimi açıp Berat'a 'ver' anlamında başımı salladım. "Uzat kollarını. Ya da uzattma ters kelepçe takayım." dedi. Ben kaşlarımı havaya kaldırdım. "O kadar çok tehlikeli mi gözüküyorum ya?"diye ukala bir şekilde sordum. Kaşları çatıldı. "Kes sesini."diye tısladı. Arkamı döndüm, kendiside bana ters kelepçe taktı.

 

Ablamla Aybüke koşa koşa yanıma geldiler. "Abla, seni nereye götürüyorlar?" dedi, sesinin tınısında endişe vardı. "Ya bıraksana ablamı. Sen holding sahibi değil misin" diye bağırdı. Ablam "Hangi suçtan dolayı alıyorsunuz kardeşimi?"dedi, işte avukat. "Kardeşin normal bir vatandaş olmasına rağmen çatışmaya girdi, bu büyük bir suç." diye yanıtlamıştı."Normal bir vatandaş mı?" diye şaşırmışlardı. "Tamam, Aybüke ben hallederim. Abla arabanın anahtarı cebimde gel al ve işinize gidin." dedim. Beni kelepçeleyen adam ya da polis her neyse, başını iki yana salladı. "Araba emniyete çekilecek."diye uyarıda bulundu. "Dediğim gibi abla, ben hallederim. Siz işinize gidin." dedim ve göz ucuyla kolumdan tuttan adama baktım. Beni polis arabasına bindirdi.

 

"Bakalım nasıl hallediyorsun?" diye mırıldandı.

 

"Beni neden emniyete götürüyorsun öğrenebilir miyim?" diye sordum, başını iki yana salladı.

 

"Öğrenemezsin."net bir şekilde söyledi. "Neden?" diye sordum.

 

"Çünkü ben suçlulara bilgi vermiyorum." diye imada bulundu. "Ben suçlu değilim."diye kendimi savundum. "Bunu seni sorgulamadan bilemem." diye beni yanıtladı. Soğuk nevale, kendiside suçlu olmadığıma adı kadar emindi ama işte...

 

Emniyete varınca telefonumu aldılar. Asansöre yönlendirdi beni. İçimi korku kapladı çok korkmaya başladım.

 

"Olmaz! Asansöre binemem." diye söyledim.

"Sebep?" dedi.

"Fobim var." diye yanıtladım. Asansörün düğmesine bastı. Bende kolundan tuttum gözlerim çoktan dolmuştu. "Lütfen asansöre binmeyelim." dedim, gözlerimin tam içine bakıyordu.

 

"Normal de acı çekmen hoşuma giderdi, normalde suçlulara acımam ama sen gözüme çok masum göründün ya da kaşındın mı demeliydim? Çünkü yirmi beş kat çıkacağız." dedi.

 

Oha ama o kadar kat çıkılır mı?

 

"Tamam, ben razıyım yeter ki asansöre binmeyelim." dedim ve yirmi beş kat çıktıktan sonra nefesim kesildi ve yanımda ki soğuk nevaleye baktım, hiçbir şeyi yoktu. Direk olarak sorgu odasına götürdü arkasından üç kişi daha geldi. Odaya geçip sandalyeye oturdum ve kelepçemi açtı.

 

"Evet, Rüya anlat bakalım." dedi.

 

"Ne anlatayım?" diye sordum. "Orada ne işin vardı?" dedi. "Ne demek ne işin vardı?" diye yalandan şaşırdım. Elini serçe masaya vurdu. Ben yine gözlerimi sıkıca kapattım. "Söylediklerimi tekrarlamaktan hoşlanmam." diye uyardı. "Ben o sitede oturuyorum." diye cevapladım.

 

"Sen kimsin?" diye bağırdı, ben yine gözlerimi kapatıp açtım. Ben de ayağa kalktım "Ben kimiyim?" dedim ve devam ettim "Söyleyeyim o zaman kim olduğumu." dedim ve arka cebimden polis kimliğimi çıkarıp havaya kaldırdım.

 

"İstanbul emniyet cinayet şube baş komiseri Rüya Gediz." dedim.

 

"Polis olduğunu neden söylemedin!" diye bağırdı, ben yine aynı şeyi yaşadım.

 

"Ya bir kere bağırmayı kes bu bir, konuşturtmadın ki söyleyeyim buda iki." diye bağırdım ve devam ettim. "Ayrıca telefonum nerede?" diye sordum. "Ne yapacaksın telefonunu?" dedi. "Telefonumu istiyorum. Tabii suçlu olmadığıma ikna olduysan." dedim "Telefonun incelemede." diye açıklamada bulundu. "Durdur o zaman." diye bağırdım. "Durduramam." dedi, net bir şekilde. "Sebep?" diye yine bağırdım "Çünkü başladılar." dedi ve benim aksime sesi sakindi.

 

"Ne yapacaksın telefonu?" diye ikinci kez sordu. "Ablamı aramalıyım. Beni apar topar buraya getirdin ya, haliyle korktular. " dedim, o da telefonunu çıkardı. "Al ara." diye emretti, maalesef kabul ettim. O da izleme odasındakilere çıkın işareti yaptı. Hemen ablamın telefon numarasını tuşladım, birkaç saniye çaldıktan sonra açıldı telefon. Kulağıma götürecekken soğuk nevale, aldı ve hopörleri açtı. Bende kaşlarımı çattım. "Alo?" dedi Aybüke, sesini duyunca yumuşadım. "Aybüke, ben Rüya." dedim. "Abla, neredesin? Bir şey yaptılar mı sana?" dedi, sesi hala endişeliydi. "Ağlıyor musun sen?" diye şaşırdım. "Kızım kelepçelenen benim ağlayan yine sensin. Sen bu kardeşlik olayını abartın bence." dedim.

 

"Ya şimdi kelepçe bileklerini çok acıtmıştır ya" dedi ve ağlamaya devam etti. Ben şaşkınlıkla etrafıma baktım ve gözüm Soğuk nevaleyle kesişti sırtını duvara yaslamış gülerek bana bakıyordu.

 

"Yok artık. Ben sen miyim?" dedim, arkadan ablamın sesi geldi. "Bence de yok artık, az mı dayak yedi? Valla bir kere bile senin ağladığın gibi ağladığını görmedim. Hatırlamıyor musun daha on sekizinize yeni girmişti salak erkeklerle kavga etmişti akşam eve geldiğinde yüzü, gözü kan içindeydi kahkaha atarak dayak yedim demişti?" dedi ablam, bende kahkaha attım.

 

"Ne yapayım, hoşuma gitmişti bide onların halini görmeliydiniz, bir güzel dövmüştüm." dedim ve devam ettim "Neyse abla ben kapatıyorum müsait olduğumda ararım." dedim ve aklım bir şey geldi. "Siz işe gitmediniz mi?" diye sordum. "Hayır, gitmedik." diye cevapladı ablam. "Sebep?" dedim "Korktuk çünkü." dedi Aybüke. "Oğlum, bu sefer faturaları bana kitlerseniz sizi gebertirim." dedim ve kapattım. Sorgu odasının kapısı açıldı. Gelen kişi beni bozguna uğrattı.

 

Abicik bir gün ayrılmak zorunda kalırsak ne olacak?

O zaman yine mıknatıs gibi birbirimizi çekeriz Lavinia'm.

Çekeriz değil mi?

Çekeriz kardeşim.

 

Koskoca mazi gözümde canlandı. Gözlerim doldu, karşımda durdu onun da gözleri dolmuş.

 

"Abicik, mıknatıs gibi yine birbirimizi çektik."dedim. "Senin abicik deyişine ölürüm Lavinia'm."dedi ve kolumdan tuttup beni göğsüne çekti bana eski günlerde ki gibi sımsıkı sarıldı. "Ah be kızım seni çok özledim."dedi. Anlaşılan Emre aynı Emre. "Bende lan bende seni çok özledim."dedim ve benden ayrıldı. Emre'nin gözleri bizden biraz uzakta duran yeşil gözlü baş komisere kaydı. Bize çattık kaşlarla bakıyordu. Açıklama falan mı bekliyor? Tahmin ettiğim gibi açıklama bekliyormuş.

 

"Baş komiserim Lavinia yani Lavinia onun takam adı, Rüya benim kardeşim öz olmasada kardeşim. Bizim çocukluğumuz beraber geçti."diye açıkladı. "Takip edin beni."diye emretti Umut. "Bu niye durmadan emir veriyor?"diye sordum Emre'ye. "Baş komiser ya ondan. Sen baş komiserken emirler yağdırmıyor muydun?"diye sordu. Ama ben onun gibi değilim. "Evet ama ara sıra ricalarda da bulunuyorum."dedim ve devam ettim. "Bir de az önce niye açıklamada bulundun?"diye sordum. "Baş komiserim olduğu için olabilir mi acaba geri zekalı. Ayrıca sende artık bir komisersin ve sende baş komiserinin emirlerine uyuyacaksın."dedi. Ay doğru. "Emre ben korkuyorum ya."dedim. Emre hızlıca bana döndü. "Ya ben üç yıldır kimsenin emirlerine itaat etmiyorum ve sadece emirler de bulunuyorum."diye söyleyi verdim. "Abim dert ettiğin şeye bak ya. Ben sana öğretirim. Ben bu işte sırra kadem bastım" dedi. Abi gibi abi. "Yalnız ben sizi duyuyorum."dedi Umut.

 

 

Zaten duymasa şaşardım.

 

Asayiş katına vardığımızda gördüklerim, bir toplantı odası, amir odası, baş komiser odası, çalışma masaları ve toplantı masası vardı. Toplantı masasın da dört kişi oturuyordu iki kız, iki erkek. Amirleri odasından çıkıp yanımıza geldi. Herkes ayağa kalktı. Adam 40 yaşlarında kır saçlı biri "Çocuklar, bilhassa Umut amirim ne olduğunu anlatıyorsun." dedi.

 

Umut burnundan soluyordu. "Hakan amirim şöyle oldu; Peşinde olduğumuz adamlar siteyi bastılar ve ateş açtılar." dedi ve beni göstererek devam etti.

 

"Bu aptal kadın da onlara ateş açtı. Anlayacağınız onlarla çatıştık." dedi. Ya sabır aptal diye diye beni gerçekten aptal yapacak. "Bana aptal demeyi kes."diye bağırdım, tam devam edecektim ki arkadan bir kız. "Bir polisin yapması gerekeni yapmış." diye beni savundu, kıza gülümsedim. Hakan amir bana dönüp gülümsedi. "Cinayet şubenin bilinen isimlerinden Rüya Gediz. Her suçlunu korktuğu kişi. Sen gelmeden önce biz senin hakkında biraz konuştuk Gediz. Biz birkaç gün önce ekibe yeni bir üye arıyorduk ve bugün seni bir sınava soktuk tam emin olmak için." dedi.

 

"Ne sınavı? Neyden emin olacaksınız anlamadım?" dedim, şaşkın bir şekilde.

 

"Senin bu ekibi kaldırıp kaldıramayacağından emin olmak istedik. Sınavında bugün siteye saldıranlar, eğer bir polise saldırı olursa ne yapacağına baktık. Ya umursamayıp evine gidecektin polisi arayacaktın ya da Umut'la beraber onlarla çatışacaktın." dedi ve devam etti "Sende bu ekibe yakışır bir şekilde Umut'la beraber çatıştın. Şimdi emin olduk böylelikle ekibe gelme emrini kabul ettik." dedi. Asayiş özel ekip, sadece özel polislerin seçildiği ekip, İstanbul'u evire çevire döndüren ekip. "Bu ekibe katılmak benim için bir şereftir." dedim ama kalbim öyle demiyordu çünkü benim ekibim vardı zaten. "Ben Hakan herkes bana amirim der sende öyle diyebilirsin. Bu ekibin ikici amiriyim" dedi ve el sıkıştık. O zaman bu ekibin birinci amiri ve baş komiseri Umut Soykan Ulusoy. "Teşekkür ederim amirim." dedim. "Hadi ekiple tanış." dedi ve odasına gitti.

 

Siyah gözlerim Umut'un zümrüt yeşili gözleriyle buluştu. Bu herif bana neden alaylı bir ifadeyle bakıyor ki?

 

Zorla gülümsemeye çalışarak "Sizde benim baş komiserim misiniz?"diye sordum. Başıyla beni onayladı. "Dün ana avrat sövdüğün piç kurusuyum."diyince hızlıca başımı ona çevirdim yüzümde ki şaşkınlığı gizleyemedim. Sertçe yutkundum. Arkadan gülüşme sesleri geliyordu.

 

Hassiktir

 

"Ama yani sizde gecenin üçünde aramasaydınız."diye kendimi savundum. "Şuna bak ya bir de üste çıkmaya çalışıyor."diye kızdı. "Ben nereden bileyim senin baş komiserim olduğunu."diye yine kendimi savundum. Sinirli bir şekilde kaşlarını çattı. Kaçsam mı ben? "Bilseydin ne yapardın?" sesi bile sert çıktı. "Yüzüne kapatırdım."dedim.

 

Hay ağzımı varya...

 

Gülüşme sesleri arttı. "Kapatmadın mı ulan? Ana avrat sövdükten sonra yüzüme kapattın."dedi sinirle.

 

Harika bittim ben bittim.

 

"Hey cüce bakma sen bizim baş komisere, gelde tanışalım."dedi. Sarışın, mavi gözlü, yakışıklı Umut kadar olmasada kaslı ve iri bir vücuda sahip. Bana mı cüce dedi? Yanımda duran Umut'a baktım, bir ihtimal ona cüce diyordur diye. "Saçmalama 1.94 boyunda ki adama yani Umut baş komisere cüce diyecek halim yok."dedi. "Sensin cüce."diye kızdım. "Deme buna cüce deme. Cüce kelimesinden hoşlanmıyor."dedi Emre gülerek. "Tamam ben anladım. Ben Atakan sende cüce olmalısın."dedi ve elini uzattı. Gülmemek için yanağının içini ısırıyordu. "Bak hâlâ cüce diyor."diye kızdım. "Demiyor Lavinia demiyor sakin ol."dedi Emre. Evet sakinleşmem lazım. "Lavinia mı?"diye sordu masada oturan bir bakımlı, siyah saçlı, fit vücuda sahip bir kız. Tabii ya bu kızı da tanıyorum. Umut Soykan Ulusoy'un kardeşi Pınar Ulusoy.

 

"Evet Rüya'nın takma adı."diye açıkladı. "Sen nereden biliyorsun?"diye kızdı. Ben kaşlarımı çattım. "Emre bu beni mi kıskandı yoksa bana mı öyle geliyor?"diye sordum. "Tanıt lan beni yanlış anlaşılıyoruz."diye bende ona kızdım. "Rüya Gediz benim kardeşim öz değil ama kardeşim yani ben onun abisiyim. Birbirimizin bebekliğini biliriz."dedi. Yok artık. "Tamam lan o kadar da derine inme."diye carladım. "Pınar Ulusoy, Umut baş komiserin kardeşi benimde sevgilim."dedi. İşte buna şaşırdım. "Vay" dedim. Pınar elini uzattı bende elini sıktım.

 

Masanın diğer yanında duran kumral, kahve gözlü, yakışıklı ve Umut kadar olmasada iri bir vücuda sahip. Emre de dahil olmak üzere bu ekipteki erkeklerin hepsi kaslı ve iri bir vücuda sahipler ama aralarında en çok dikkat çeken Umut'un vücudu. Bana bakıp gülümsedi. "Alihan Bektaş."diye kendini tanıttı ve elini uzattı. "Ulusoyların nesi oluyorsun?"diye sordum gerçekten merak ettim. "Umut ve Pınar'la kuzeniz."dedi. Onun bana gülümsediği gibi gülümsedim. "Rüya Gediz."dedim ve elini sıktım. Emre'ye döndüm ve kısık bir sesle. "Kime dokunsan akraba çıkıyor ya."diye söylendim. Galiba kısık bir sesle söylemedim çünkü kıkırdamaya başladılar. Alihan'nın yanında oturan sarı saçlı, mavi gözlü, zayıf ve çok tatlı kız oturuyordu.

 

"Sen kimsin tatlı kız?"diye sordum. Tatlı tatlı gülümsedi. "Umay Balaban."dedi ve elini uzattı. "Bende Rüya Gediz."dedim ve uzattığı eli sıktım. "Memnun oldum Rüya."dedi. "Bende tatlı kız."diye cevapladım. Umut bize baktı. "Oturun şu masaya."dedi emreder gibi. O söyleyince oturmak içimden gelmedi. Umut en başa, sağında Atakan, solunda Pınar, Pınar'ın yanında Emre, Emre'nin karşısına ben, benim yanımda Umay ve Umay'ın karşısına Alihan oturdu.

 

Emre sinsice gülümsedi. Bu çocuğun aklından yine nasıl hainlikler geçiyor acaba? "İnatçı keçi sen dün ne yaptın?"diye sordu. "Yine ne yaptım?"diye soruya soruyla cevap verdim. Çünkü bende ne yaptığımı bilmiyorum. "Senin barda olay çıkmış."dedi. Benim niye haberim yok? O bar benim için çok kıymetli. "Kim cüret edebilir. Hangi orospu çocuğu yapmış?"dedim, sinirle. "Senin barın mı var cüce?"diye sordu Atakan şerefsizi. Masada duran pilot kalemi ona fırlatım. "Bana bak bana cüce diyip durma."diye kızdım. Ne var bunda? Pınar bana döndü ve Atakan'ın sorduğu soruyu o da sordu. "Rüya senin barın mı var?"diye sordu. "Evet, gece kulübü."diye cevapladım ve Emre ye döndüm.

 

"Söyle lan sende, hangi piç benim mekanımda olay çıkarmış?"diye sordum. Emre, sinsice gülmeye devam etti. "Dün mekanın patronu oraya gitmiş, mekanı kapatmış. Sen mekanın patronunu tanıyor musun?"diye sordu. Kafa mı buluyor bu benimle? "Lan mekanın patronu benim."diyiverdim. "Heh işte o geri zekalı patron dün eniştesini vurmuş."dedi. Bu da piç. Gözlerimi kapattım biraz sakinleşmek için. Gözlerimi açınca pis gülüşüyle karşı karşıya geldim. Masada duran kalemi bu sefer Emre'ye fırlattım.

 

"Allah'ın cezası yüreğime indirdin. Tansiyonum fırladı, şekerim düştü. Salak."diye bağırdım. Masada oturanların hepsi sanki eğlence bulmuşlar gibi gülüyorlar.

 

Adi herifler

 

Tüm tatlılığıyla "İyide oranın patronu enişteni vurmuş."dedi Umay. "Tatlım oranın patronu benim."dedim. Evet bu seferde herkes bana anlamaz gözlerle bakmaya başladı. "Enişteni mi vurdun?"diye korkuyla sordu Alihan. Ben tüm rahatlığımla. "Evet" dedim. Pınar "Niye ki?"diye o da korkuyla sordu. "Şey bayan dediği için galiba ya da durmadan bana laf soktuğu için. Her neyse tam hatırlamıyorum."dedim. Atakan sertçe yutkundu. "Biz ekibe bir deli mi aldık?" korkuyla soru verdi. Umut onu birkaç saniye süzdü. "Hanginiz akıllısınız ki?"diye imada bulundu.

 

Oh çok güzel kapak oldu.

 

Emre'ye döndüm çünkü kafamı kurcalayan bir şey var. "Sana kim söyledi? Ablamı mı, Aybüke mi yoksa o enişte bozuntusu mu? Evet dinliyorum." hızlıca ve nefes almadan söyledim. "Anlaşılan o kadar yıl geçmesine rağmen sen hâlâ değişmemişsin."dedi ve kafasını iki yana salladı. "Onlardan hiçbiri söylemedi."dedi. Evet yine kim acaba? "Kim lan o zaman? Orada başka kimse yoktu."dedim. Evet çünkü kimse yoktu ya da vardı. Emre pis pis sırıttı "Bir düşün, orada ki korumaları düşün."dedi. Yok artık.

 

"Hadi canım. Tabii ya bende diyorum bu korumalar bizi niye telefonla çekiyor diye. Nereden bileyim senin adamın olduklarını, yazık oldu çocuklara."dedim, üzgün bir ifadeyle. Emre'nin gözleri kocaman açıldı.

 

"Ne yaptın adamlarıma?"korkuyla soru verdi.

 

"Önce öldürdüm."

 

"Ne?"

 

"Sonra parçalara ayırdım."

 

"Yapamadım de."

 

"Sonra onları yaktım."

 

"Cani kadın."

 

"En sonda da küllerini Almanya ya yolladım."

 

"Allah belanı vermesin."dedi ağlamaklı bir sesle.

 

"Ne yapacağım lan adamlarına, işten kovdum o kadar."

 

Emre az önce benim yaptığım gibi gözlerini kapattı sakinleşmek için ve açınca benim gülüşümle karşı karşıya geldi. "Allah'ın cezası yüreğime indirdin. Tansiyonum fırladı, şekerim düştü. Salak."diye bağırdı. "Nasıl oluyormuş? Az önce benim tansiyonumla oynamayı biliyorsun ama..." dedim bakışlarını bizi izleyenlere döndürdüm. Hepsi şaşkın şaşkın bize bakıyor. "Bunlar niye bize böyle bakıyorlar?"diye Emre bana sordu. "Kalite görmemişler de ondan tatlım."dedim ve havalı bir şekilde saçımı savurdum.

 

Umut ayağa kalkarken bize baktı. "Kalite değilde, çirkef savaşı gördük."dedi ve gitti. Bende arkasından "Sen ne anlarsın be?"diye söylendim. Bunu söyleyince geri geldi.

 

Hay ben ağzımı varya...

 

"Unutmadan söyleyeyim bugün ailecek yemek yiyeceğiz yani herkes bizim restorantta ailesiyle beraber gelecek ve sende artık bu ekipten olduğundan dolayı katılıyorsun, hiç bir şekilde itiraz kabul etmiyorum. Ben sana konum atarım"dedi ve devam etti. "Ablan, sen ve kardeşin istersen enişteni çağırabilirsin."dedi, enişte kısmına değince kaşlarımı çattım. "Ne işi var be o gereksiz eniştenin?"diye söylendim. "Her neyse kimi istiyorsan gelebilir."dedi ve arkasını döndü, koridorun sonunda Pınar'a seslendi. "Pınar seni aşağıda bekliyorum."dedi.

 

Neyse ki ucuz atlattım.

 

"İnatçı keçi hadi sende beni eve bırak."dedi Emre. Bende masada duran çantamı aldım ve Emre'ye döndüm. "Hadi yürü abicik."dedim. Atakan biraz şaşırdı. "Abi yerine neden abicik diyorsun ki?"diye sordu. Kaşlarım havaya kalktı ve gülümsedim. "Daha afili."diye yanıtladım. Emre ve diğerleri güldüler. "Daha ilk dakikadan deli olduğunu keşfettim."dedi Atakan. "Keşiflerini kendine sakla Atakan."dedim. Sadece güldüğünü duydum.

 

Loading...
0%