Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3/ Restorantta Yemek

@nefessinem6

 

Günü birlik kaç defa şok yaşadım. Eski ekibimi özledim. İçimde heyecan vardı aynı zamanda korkuda var. İnsan ne oldum dememeli ne olacağım demeli. Bir gün de her şey değişebilir değil mi? Daha geçen gün baş komiserdim şimdi ise sadece komiserim. Beklenmedik olaylar insanı yanılta biliyor. Evet, yeni ekibe transfer edildim. Hatta şuan akşam yemeği için hazırlanıyorum. Belki ben o çatışmada Umut'la beraber çatışmasaydım asayiş ekibine beni kabul etmezlerdi. Neyse ki Emre en zor anımda çıktı karşıma.

 

 

Üzerime dizlerimin üstünde bitten, krep kumaş, siyah ince askılı, kloş elbise giydim, altına da siyah ince topuklu ayakkabılarla ortalığı yakıyordum.

 

 

Yüzüme hafif bir makyaj yaptım. Gözlerime biraz uzun bir eyeliner çizgisi çektim, hafif siyah bir far ve olmasa olmaz olan kırmızı allık ve kırmızı ruj sürdüm. Açık kahve saçlarımı maşayla hafif dalgalı yaptım. Evet, yine çok güzelim.

 

 

Aybüke odaya bir hışımla girdi. Beni görünce gözleri kocaman açıldı. "Oha, kız bu ne güzellik."diyiverdi. Onunda benden kalır bi yanı yoktu o da çok güzel olmuştu. İnce askılı, dizlerinin üstünde bitten pembe kare yaka elbise giymiş. Bizim kardeş olduğumuz

 

şuradan belli, sanki kapısız köyden gelmişiz gibi, odanın kapısını çalmadan bir hışımla odaya dalıyoruz. Ablam da aynısını yaptı ve bir hışımla odaya söylenerek girdi.

 

 

"Ama Rüya Kerem'i de çağıralım."dedi üzgün bir sesle. Bir o eksikti. "Abla orada katil olmamı istiyorsan çağır."dedim, sinirle. Demez olaydım. Bunu diyince gözleri ışıldadı ve gülümsedi. Bu salak beni ciddiye aldı. "Tamam çağırıyorum."dedi, mutlulukla. "Abla şaka yaptım. O gelmiyor ona hâlâ sinirliyim."dedim. Sonra makyaj aynasının önünde duran el silahını, kelepçeyi ve küçük çakıyı bacağımda ki jartiyerin tokasına sıkıştırdım. Saçımı toplamak için bileğime siyah toka taktım.

 

 

"Rüya ablacım savaşa mı gidiyorsun?"diye sordu. Onlara döndüğüm de şaşkın şaşkın bana bakıyorlardı. Kahkaha attım. "Polis iç güdüsü ne yapayım bunlar olmadan hiçbir yere gidemiyorum."dedim ve beyaz tek göz baget çantanın içine el bombasını, çakmak ve bir paket sigara koydum, makyajımı tazelemek için yanıma makyaj eşyası almama gerek yoktu çünkü hem ablam hem de Aybüke alacaktı e bende onlardan kullanırım.

 

 

Ablamla Aybüke'nin şaşkınlıkları arttı. "Abla el bombasını ne yapacaksın?"diye sordu Aybüke. "Şimdi şöyle düşün mekana saldırı yaparlarsa bu el bombası bir çoğunu etkisiz hale getirir o yüzden ne olur ne olmaz diye yanıma götürüyorum."diye açıklamada bulundum. "Zor olmuyor mu kalkarken, otururken, çükerken falan ya da yürürken?"diye sordu ablam. Mantıklı bir soru. "Yok eskiden çok zorlanırken şimdi onlarsız dışarı çıkamıyorum."dedim. Üçümüz benim siyah BMW arabama bindik ve Umut'un attığı konuma gittik. Şu işe bak ya iki dakikadır mekanın adıyla bakışıyoruz.

 

 

Ulusoy Restorant yazıyor. Evet bu mekan Umut'a aitmiş. Zaten mekanın çok korumalardan oluştuğundan dolayı anlamalıydım. Arkadan korna sesi gelince kaldırıma çıkacakken arabanın içinde ki şahısla göz göze geldik. Galiba ben bu adamın zümrüt yeşili gözlerine taktım. Arkasında ordu gibi koruma vardı. Anladık hem iş adamısın hemde polisin ama bu kadar korumaya ne gerek var ki? Topuklu ayakkabı yüzünden yavaş yavaş yürüyordum ta ki burnuma çam ağacıyla karışık parfüm kokusu gelene kadar. Gözlerimi kapattım ve kokuyu içime çektim. Bu bana çok iyi geldi. Yine yavaş adımlarla yoluma devam ettim ta ki...

 

 

"Hızlanmayı düşünüyor musun?" diyene kadar. Ben de başımı iki yana salladım. "Hayır, hızlanmayacağım." dedim, bu çocuğu sinir etmek hoşuma gidiyor. "Sebep?" dedi sinirle ve dişlerini sıkarak. "Canım istedi..." dedim. Omzumun üzerinden ona bakınca zümrüt yeşili gözlerinin alev aldığını gördüm, elmacık kemikleri ve sert yüz hatlarıyla tam bir mükemmeldi. Tabii beni gebertecekmiş gibi bakıyor olmasını atlayamam. Uyarıcı bir sesle "Lavinia..." dedi, ben de kıkırdadım ve devam etti. Kaşları havaya kalktı. "Yapma güzelim, elimde kalırsın." dedi tehditkar bir sesle. "Ya bana zorla topuklu ayakkabı giydirdiler o yüzden yürüyemiyorum." dedim. Evet bu külliyen yalan. Kimse bana istemedeğim bir şeyi yaptıramaz, hüri irademle topuklu ayakkabıları giydim. Bu sefer gülme sırası ondaydı.

 

 

"Hangi salak giydirdi bunları sana?" diye sordu. Harika, suçu kime atsam acaba? Tabii biz bunları konuşurken ablam, Pınar ve Aybüke bizi kapının önünde bekliyorlardı ve konuştuklarımıza gülümsüyorlardı. Bizse merdivenlerin ortasında durmuş konuşuyorduk.

 

 

"Tabii ki de Aybüke." diye suçu ona yıktım. Umut'la aynı anda Aybüke'ye baktık.

 

 

"Ben salak falan değilim." diye kendisini savundu.

 

 

"Ablanın düz tabanla bile yürüyemediğini bilmeyecek kadar salaksın, üzülme ablan da aptal." dedi, ve yüzümdeki gülümseme kayboldu.

 

 

"Hayda, aptal diye diye beni gerçektende aptal yapacaksın. Bir kere ben çok zeki bir hanımefendiyim" diye kızdım. Dudaklarına alaycı bir gülümseme kondurdu. "Zekisin, bir de hanımefendi"dedi alayala, bir kahkaha patlattı.

 

 

Yanakların da çukur oluştu. Gamzeleri var.

 

 

"Bir dahakine suçunu kimseye yıkma komiser."dedi ve yanağımdan makas alıp içeri girdi. Ben onun arkasından şaşkınlıkla bakıyordum. Anladı değil mi? Nasıl anlamasın adam hem baş komiser hem de amir.

 

 

İçeri girince tüm gözler bende kitlendi. Mekanı kapatmışlar. Gerçekten herkes çok şıktı. Erkekler takım elbise, kızlar ise diz üstünde biten elbise giymişler. İlk söze giren masada oturan Atakan oldu. "Aha geldi bizim cüce."dedi, gülümseyerek. Bu piç beni tahrik ediyor, birazdan dövücem sonra olan olacak.

 

 

Yüzüme sahte bir gülümseme taktım. "Arkadaşım bana cüce deme."diye uyardım. Arkadan Aybüke'nin fısıltısını duydum. "Abla sakin ol."dedi çünkü damarıma basmaya devam ederse olay çıkaracağımı biliyor. Atakan Emre'ye döndü. "Bu niye hanımefendi gibi takılıyor?"diye sordu. Valla kaşınıyor. Atakan'a göz devirdim. "Zaten hanımefendiyim."dedim.

 

 

"Değilsin, tam olarak çirkefsin."dedi. Ama ben bunu döverim.

 

 

"Hanımefendiyim."dedim dişlerimi sıkarak.

 

 

Yüzünü buruṣturdu. "Çirkefsin."diye beni daha çok delirttiyordu.

 

 

"Atakan kendi iyiliğin için sus."diye uyarıda bulundum.

 

 

"Ne yapacaksın? Silahın yok ki."dedi alayla. Sen öyle san geri zekalı.

 

 

Araya Umut girdi. "Var."dedi sert bir sesle, gözleriyle bacağımı gösterdi. Yok artık bu nereden biliyor? Atakan'ın gözleri kocaman büyüdü, baş parmağını ve işaret parmağını birbirine dokundurdu ve bir fermuar gibi ağzını kapattı. Çünkü susmasa onu vuracağımı biliyor. Masadakilere döndüm. Emre'nin annesi Feride teyze koşarak benim yanıma geldi. "Rüya, ne kadarda büyümüşsün."dedi, heyecanla. Birbirimize sarıldık ablamla ve Aybüke'yle de sarıldı. "Kızlar ben sizi çok özledim." yine aynı heyecanıyla dedi. "Bizde seni çok özledik."dedim gülerek. "O yakışıklı abiniz nerede?"diye sorunca gülümsemem kayboldu. Bunu gören ablam hemen durumu toparlamak istedi. "Feride teyze sen biliyorsun Ferhat'ı yine sıkıldı buralardan biraz kafa dinlemek için Almaya'ya gitti."diye çok güzel bir şekilde topladı. "Ferhat hâlâ bekar mı? Bekarsa ben ayarlayı vereyim birini."dedi, mutlulukla. Adı batsın inşallah. Yine masadakilere döndüm. Umut'un solunda oturan kır saçlı adam kendini tanıttı.

 

 

"Ben Yaşar Ulusoy, Umut'un babasıyım."dedi ve ayağa kalkarak elini uzattı. "Gediz."dedim, ah kendimi böyle tanıtmaya ne kadar çok alışmışım. "Yani Rüya Gediz."diye düzeltip elini sıktım. Yaşar bey yerine otururken Umut'un sağında oturan siyah saçlı, bakımlı güzel kadın ayağa kalktı. "Bende Nergis Ulusoy. Pınar'ın annesiyim."dedi ve elini uzattı. O ne demek ya? Çocukların annesiyim de diyebilirdi. Anlamaz gözlerle bakınca açıklamak zorunda kaldı. "Umut'un üvey annesiyim."dedi. Bende elini sıktım. "Rüya Gediz." Ve diğer kalanlarla da tanıştım. Atakan'ın annesi Şengül abla, kardeşi Mert ve en küçük kız kardeşi Deniz ile tanıştım. Alihan'nın annesiyle ve ablasıyla tanıştım. En son olarak Umay'ın kuzeni ve Annesiyle tanıştım.

 

 

Hep beraber yemek yedikten sonra herkes bir taraflara dağıldı. Umut'un babası, üvey annesi, Atakan'ın annesi, Emre'nin annesi, Alihan'nın annesi ve ablası ve Umay'ın annesi aynı masaya oturmuş anılarını anlatıyorlar. Mert ve Deniz birbirini kovalıyorlar. Umay kuzeniyle konuşuyor, Alihan ise bira içerek Umay'ı seyretmeye dalmıştı. Bu çocuk Umay'a yanık. Umut, Pınar'la konuşuyor. Emre kendine şarap alıyor. Ablam her zaman olduğu gibi sevgilisiyle telefon da fingirdeşiyor. Atakan'la Aybüke beraber hararetli bir şey konuşuyorlardı. Elimde ki viskiyle onların yanına gittim.

 

 

"Allah muhabbetinizi arttırsın gençler."dedim. "Sağ ol cüce."boş bulunup dedi Atakan şerefsizi. "Bir daha bana cüce dersen sen sağ olmayacaksın maviş."diye tehdit ettim Atakan'ı. Atakan mavi gözlere sahip olduğundan dolayı maviş dedim. "Sus kız."diye susturdu beni. Aybüke Atakan'a döndü. "Aman diyeyim sus valla şakası yok bunun. Yanında silah, çakı, kelepçe ve el bombası var ona göre hareket et."diye uyardı. "El bombası gereksiz."diyiverdi. Aybüke ise kahve gözlerini Atakan'ın mavi gözlerine çevirdi. "Gerçekten saydıklarımın arasında sadece buna mı takıldın?"diye sordu.

 

 

"Bak güzelim biz polisler her zaman tedbirli olmamız gerekir. Nereye gidiyor olursak olalım o saydıkların hep yanımızda olması gerekiyor. En çok buna dikkat etmesi gereken adı çok iyi polis olanlar ve adı çok iyi polis olanlar genellikle baş komiserler veya amirlerdir. Ablanın adı da çok iyi polise çıktı. Herkes onu Gediz baş komiser olarak tanıyor. Gidip her hangi birine sorsan o sana ablanı tarif eder. Bu bir yönden çok iyi bir yönden ise kötü çünkü böylelikle çok düşman kazanmış oluyor. El bombasını biraz abartmış. Hatta az önce saydıklarını bende taşıyorum ve burada ki tüm polisler onları taşıyor."diye açıklamada bulundu. Biraz gururlanmış olabilirim.

 

 

"Nasıl yani sende mi jartiyerin tokasına sıkıştırdın?"diye sorunca kahkaha patlattım. Atakan'ın şaşkın yüzüne bakınca yine kahkaha patlattım. "Hayır tabii ki bazılarını ceketin iç cebine bazılarını ise belime koydum."diye kendisini savundu. "Neyse gençler size doyum olmaz, ben gidiyorum."dedim. Sigara zamanım geldi. "Nereye gidiyorsun abla?"diye sordu Aybüke. "Terasa çıkıp sigara içeceğim ablacım."dedim. Adımlarımı terasa çevirdim. Terasa çıkınca temiz havayı içime çektim. Çantanın içinden sigarayı ve çakmağı çıkardım ve yaktım. Sigarayı dudaklarıma koydum ve bir nefesi içime çektim. Gerçekten buna ihtiyacım vardı.

 

 

Adım sesleri duyunca arkama baktım. Emre'yi görünce biraz rahatladım. Terasın tırabzanlarına tutunup aşağıyı izlemeye başladık. Sonunda dayanamayıp konuya girdim.

 

 

"Neredeydin Emre? Beş yıldır neredeydin? Hiç mi aklına gelmedim? Unutun mu beni?" gözlerim dolu dolu sordum. "Olur mu öyle şey abicim, ben seni nasıl unuturum sen benim kardeşimsin."dedi. "Neredeydin o zaman? En zor anımda neredeydin? Ağlamak için senin omzunu ararken neredeydin?"diye sordum. "Tamam anlatayım. Yirmi bir yaşındayken seni çok aradım, telefon numaran değişmiş, instagram hesabın değişmiş, ablanın ve kardeşinin ki de öyle. Dedim belki kafa dinlemek istiyorsun o yüzden çok üstelemedim. Meslekte ki ikinci yıllımda komiser oldum. Umut ekibi yeni yeni topluyor daha. Bu ekip üstün yetenekleri olanlar için. Yani dövüş uzmanı, yabancı dil, silah kullanımı, güçlü hafıza ve çok iyi koşucular için var."diye açıkladı.

 

 

"Peki benim ne işim var bu ekipte?"diye sordum. "Yapma Rüya sen çok iyi dövüşçüsün, yabancı dil zehir gibi, keskin nişancısın, çok iyi koşucusun ve görsel hafızaya sahipsin en önemlisi ise bu ekipte ki ikinci lider ruhuna sahip olan kişisin."diye yanıtladı. "Birinci kim?" Bu da sorumu ya? "Tabii ki Umut."dedi. "Neyse ekibe geçince Pınar ile tanıştım. Pınar'ı görünce gerçek aşkı öğrendim. İlk gördüğüm de vuruldum ben bu kıza. Neyse sonra senin yaptığın hatayı bende yaptım."dedi. Kaşlarım havaya kalktı. "Sende mi millet vekilinin oğlunu komalık ettin?"diye sordum. Başıyla beni onayladı. "Oha, oğlum bu çocuğun bizden çektiği ne ya?"diyiverdim. Gülümsedi ve devam etti.

 

 

"Neyse çocuğu komalık ettim-"devam edemeden sözünü kestim. "İyi bok yedin."diye kızdım. "Aynı boku sende yedin."diyince sustum. "Pınar hakkın da çok kötü şeyler söyledi bende dayanamadım dövdüm. Bir de ben senin gibi çok iyi bir polis olmadığımdan dolayı yani teşkilat için çok önemli biri değildim. Beni meslekten atacaklardı ta ki Umut onların odasını basana kadar. Hepsinin Umut'an ödü kopuyordu. Umut onlara bağırıp çağırdı kimse benim ekibimde olan birini meslekten atamaz diye. Kabul etmek zorunda kaldılar ama bunun bir cezası olmalıydı ve Umut o cezayı bana vermek zorundaydı. Apar topar beni Amerika'ya gönderdi orada üç yıl komiserlik eğitimi gördüm. Sürem altı ay önce doldu ve bende senin izini buldum her mekanına koruma yerleştirdim. Çünkü sen salaksın babanın ortaya çıkması an meselesi."diyince kaskatı kesildim.

 

 

"Saçmalama o herif müebbet cezasına çarptırıldı." gözlerim dolu bir şekilde söyledim. "Abinin ifadesini okumadın mı?"diye sordu. Maalesef okudum. "Aleyhimize ifade vermiş piç kurusu."diye söyleyi verdim. "Sen bırak şimdi babamı. Bak Emre Pınar dışarıdan bakılınca bile çok masum görünüyor haliyle sende çok çapkınsın. Emre o kızın kalbini kırma onu aldatma o bunu hak etmez hiçbir kadın hak etmez ama o fazla masum onu üzdüğün anda beni karşında bulursun ona göre ayağını denk al."diye uyardım. Çok içten gülümsedi. Bende altıncı sigaramı yaktım. "Vay şimdiden yengeni koruyorsun öyle mi?"dedi. "Tabii ki."dedim. "Bir kere ben çapkın değilim."diye kendisini savundu. Histerik bir kahkaha attım. "Bana mı anlatıyorsun çapkın olmadığını? Oğlum sen daha on üç yaşındayken bile beş tane sevgilin vardı. Çapkın olmadığını mı iddia ediyorsun?"dedim. "Sende hâlâ çiçeklere takıntısı olan bir psikopatsın."dedi. Ne alaka? Başıyla sol kolumu gösterdi. "Kasımpatı çiçeği mi o?"diye sordu. Bende gülümseyerek başımı salladım. Kolumda duran kasımpatı çiçek dönmesinden bahsediyordu.

 

 

 

Arkada beklenmeyen bir tıkırtı duyduk. İkimizde aynı anda dönünce Umut'u ve Pınar'ı gördük. İkisinin de gözleri dövmemi buldu.

 

 

Hassiktir

 

 

"Ne zamandan beri buradasınız?"diye sordu Emre. Cevabı veren Umut oldu. "Siz gelmeden önce biz salıncakta oturuyorduk ve siz bizi fark etmeyek kadar dalgındınız."dedi. Pınar bana bakarak gülümsedi. "Siz sormadan söyleyeyim konuştuğunuz her şeyi duyduk."diyince Emre'yle aynı anda birbirimize baktık. "Teşekkür ederim yenge. Az önce beni koruduğun için teşekkür ederim."dedi. Evet bu bana yenge dedi. "Yenge mi?"diye sordum. İster istemez gözlerim Umut'u buldu beyaz gömlek ve siyah pantolon giyiyordu ellerini ise cebine sokmuştu.

 

 

Çok ama çok havalı duruyordu.

 

 

Yüzünde hayranlık ifadesi vardı. Gerçekten çok yakışıklı duruyor. "Ben seni abimle shipliyorum."dedi. Umut kaşlarını çattı. "Pınar!"dedi uyarıcı bir sesle. Şaşkınlıkla "Bir shiplenmediğim abin kalmıştı o da oldu." diyebildim.

 

 

 

 

Loading...
0%