Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4/ İlk Görev

@nefessinem6

Dün gece bir buçukta mekandan ayrıldık. Eve varır varmaz üstümdekileri ve makyajı çıkarıp kendimi banyoya attım. Hızlıca siyah sütyen ve çizgili pembe pijamamı giydim ve zıbardım.

 

Gerçekten çok yorulmuşum. Genellikle hep böyle davetlere çağırılırdım bazen gider bazen ise gitmezdim. Çoğunlukla sıkıcı bulurdum. İki dakikadır telefon çalıyor ama ben yorgunluktan kimin aradığına bakamıyorum. En son yatağın yanında duran komidine elimi uzatıp telefonu aldım. Gece beşti. Niye bu saate arıyorlar?

 

Nedense telefonuda yazan Baş Komiser Bozuntusu ismine çok şaşırmadım çünkü daha önce gece üçte aramıştı. Telefonu yanıtladım. "Ne var ya ne var? Oğlum sen normal saatlerde aramayı bilmez misin? Niye gece üç veya beşte arıyorsun? Kapatman için ila ana avrat sövmem mi gerekiyor?" diye sitem ettim. Yorgunluktan telefonla konuşurken bile gözlerim kapalı. "Bende bu saatte aramaya meraklı değilim ama önemli bir şey var acil benim eve gelmelisin." dedi daha doğrusu emrivaki yaptı. Bu adam hâlâ anlamadı mı emrivakilerden nefret ettiğimi. Yok ya nah giderim ben onun evine. "Yapma paşam ya başka emrin var mı? Valla hiçbir güç kuvvet beni bu saatte evimden çıkartamaz, sebep ne olursa olsun." Net bir şekilde onun evine gitmeyeceğimi belirtim. "Tamam ben geliyorum o zaman." dedi.

 

Benim bu adam kurtuluşum yok.

 

"Gel Umut gel." dedim, bıkkınlıkla. "Bana bak sakın uyuyayım deme kapıyı çalarda açmazsan Allah şahidim olsun ki kırarım." diye uyardı. Utanmaz herif yüzüme kapattı. Yataktan kalkıp hızlıca dağınık bir topuz yaptım. Sütyen ve pembe pijamamla bence gayet iyiydim. Salonda oturmuş gözlerimin kapanmaması için çaba sarf ediyordum. Ki kapı çaldı. Kapıyı açtım ve karşımda tüm yakışıklılığıyla duruyordu. Yine beyaz gömlek ve siyah pantolon giymişti. Elleri ceplerindeydi koltuk altına ise iki dosya sıkıştırmıştı. Tek kelimeyle bu adam mükemmel. Beni süzdü sonra sütyen giydiğimi göründe alt dudağını dişledi.

 

Elime içeriyi gösterdim. "Geçmeyecek misin?" diye sordum. Hızlıca zümrüt yeşili gözlerini göğsümden çekip benim siyah gözlerime baktı. Gözlerimden uykusuzluk akıyordu. Tatlı tatlı gülümsedi, yanakların da çukur oluşunca içim kıpır kıpır oldum. "Geçeyim." dedi. "Masalı bir yere geçmeliyiz." diyince bende mutfağa yönlendirdim. Yemek masasına oturduk. "İçecek bir şeyler var mı?" diye sordu. "Bilmem en son viski bir de bira vardı tabii eğer ablam bana sinirlenip çöpe atmadıysa. Buz dolabına bak." dedim. "Ablan sana niye sinirli ki?" diye sordu. "En son sevgilisini vurduğum için sinirliydi." diye cevapladım. Kaşlarını çattı. "Hakikaten sen niye enişteni vurdun." diyince gülümsedim. "Bayan dedi diye ayrıca çok damarıma basınca bende sarhoşken vurdum. Zaten ölümcül değil. İlk defa vurmuyorum ki ben onu, üç defa vurdum ama iflah olmaz bir piç. Her defasında damarıma basıyor." dedim.

 

Başını iki yana salladı ve buz dolabına bakınca sırıttı. "Viski var." dedi mutlulukla. "Harika." diye cevapladım. Raftan iki kadeh aldım ve Umut'a kadehleri doldurdu.

 

On dakikadır bir şey anlatıyor ama tabii anlayana aşk olsun. Dirseğimi masaya koymuş çenem yaslı bir şekilde onun zümrüt yeşili gözlerini izliyorum. Bu adamın hipnoz etkisi var. Gözümün önünde parmağını şıklatı. "Lavinia beni duyuyor musun?" diye sordu. Bende başımı aşağı yukarı salladım. Kaşlarını çattı. "En son ne dedim ben?" diye klasik öğretmen sorusunu sordu. "Eee şey dedin bu herif cezasını çekmeli dedin." diye yanlış yanıtladım, yorgun gözlerle. "Hangi herif?" dedi, dişlerini sıkarak. İşte bunu duymadım. Dudaklarımı bilmiyorum şeklinde büzdüm. "Üç defa anlattım, üç." diye kızdı. "Tamam son defa anlat. Söz bu sefer düzgünce dinleyeceğim." dedim. Başını aşağı yukarı salladı. Galiba kabul etti.

 

"Sen ve Emre meslekten atılıyorsunuz." dedi tüm ciddiyetiyle. Gözlerim kocaman açıldı. Ne saçmalıyor ya bu? "Anlamadım?" dedim, korkuyla. "Senin yaptığından sonra millet vekili seni ve Emre'yi meslekten atma kararı çıkardı. Aslında millet vekili değil, senin ne kadar çok iyi bir polis"dedi. "Umut, n'olur şaka yaptığını söyle."diye yalvardım. "İki gündür sizin yüzünüzden uyku uyuyamıyorum ama değdiği. Millet vekiliyle konuştum olayları anlattım, sizin meslekten atılmamanız için inan ki elimden geleni yaptım. Son karar sabah yedi de verilecek. Ayrıca millet vekili seninle konuşmak istiyor o yüzden geldim ben buraya."dedi, çaresiz bir şekilde.

 

Cebinden telefonu çıkardı ve millet vekilini arayıp hopörlere aldı. "Alo?"dedi Umut baskın bir sesle. "Merhaba Umut bey."dedi. Bu işte bir terslik yok mu? Bey kelimesini millet vekili değil Umut'un kullanması gerekiyordu. "Rüya Gediz ben senden ve Emre'den özür dilemek istiyorum. Ben oğlumun nasıl biri olduğunu biliyorum ve senin gibi çok ama çok iyi bir polis boş yere adam dövmeyeceğini biliyorum. İnan bende Umut bey sayesinde aydınlandım ve meslekten atılmaman için başka kişilerle konuştum haber yarın gelecek. İyi geceler Umut bey."dedi ve Umut telefonu kapattı.

 

Yorgunlukla esnemye başladı. "Bugün burada uyu, sabah yedi de beraber öğreniriz neler olacağını."dedim. Adamın itiraz edecek hali yoktu. Beraber salona geçtik ve L koltuğa oturduk.

 

###

 

Burnuma odunsu bir koku geliyor. Gözlerimi araladığımda kendimi L koltukta oturmuş bir pozisyonda, artırıyorum Umut'a benim gibi oturmuş. Ben başımı onun göğsüne, elimi karnına koymuşum. O ise Başını başıma yaslamış, kolunu belime koymuş. Saatlerce böyle uyuyabilirim. Mutluluğum kısa sürdü çünkü ablam bizi görünce çığlık attı. Umut gözlerini araladı ve yavaşça benden ayrılmak zorunda kaldı.

 

"Abla niye bağırıyorsun?"diye sordum. Aybüke camdan dışarıya bakıyordu. "Abla etrafımızı sarmışlar."dedi korkuyla. Bende hızlıca Umut'un yanından kalktım ve camdan dışarıya baktım. Gerçekten oha yani. Siteyi ve apartmanı korumalar sarmış. Umut'a döndüm. "Dışarıdakiler senin korumaların mı?"diye sordum. Yorgunca başıyla beni onayladı. Ablam ise kudurdu bir nevi haklı çünkü ben sütyen giyiyordum, Umut'un ise gömleğinin ilk üç düğmesi açıktı. "Rüya ablacım burada neler yaşandı anlatır mısın? Mutfağın o hali ne?"diye sordu. Büyük ihtimale masanın üstünde duran dosyalardan bahsediyordu.

 

"Şimdi şöyle Umut dün beşte geldi buraya benim ve Emre'nin dosyası için. Yani bizi meslekten atmamları için geldi. İkimizde yorgun düştük ve uyuduk. Olan bu."diye açıkladım sonra Umut'un telefonu çaldı. Yorgunca ayağa kalktı ve cebinden telefonu çıkarıp yanıtladı. "Alo?"dedi. "Bizde vereceğiniz kararı bekliyorduk."dedi. Evet bu beklediğimiz aramaydı. Nefesimi tutarak Umut'un mimiklerini izlemeye başladım. Bir anda bana bakarak gülümsedi, sanki gözleri ışıldadı. "Verebileceğiniz en doğru kararı verdiniz."dedi ve devam etti. "Size de iyi günler."diyerek telefonu kapattıp cebine koydu.

 

O gülümsemesi dudaklarından kaybolmadı. "Ne olmuş?"dedim, endişeyle. "Meslekten atılmıyorsunuz, komiserliğinize benim ekibimde devam ettireceksiniz."diyince mutluluktan havaya uçtum. Koşarak boynuna atladım. Ben ona sarılınca o da kıkırdadı ve bana sımsıkı sarıldı. Evet, biz ne yapıyoruz? Bir anda ne yaptığımızı fark ettik ve yavaşça birbirimizden ayrıldık.

 

"Affedersin bir anda mutluluktan ne yaptığımı fark edemedim."diyiverdim.

 

Sakin ol kalbim, biraz daha yumruklarsan göğüs kafesimi deliceksin.

 

"Sorun değil. Ben gideyim artık. Sen Emre'ye haber verirsin. Seni aşağıda bekliyorum emniyete beraber geçelim." dedi ve çıkıp gitti.

 

### 

 

Emre'ye olayı anlattıktan sonra rahat bir nefes aldı. Üzerimi giydikten sonra Umut'un Range Rover arabasına bindim. İk beş dakika sonra Umut aramızda ki sessizliği bozdu. "Lavinia isminin anlamını biliyor musun?" gözlerini yoldan çekmeden sordu. "Biliyorum ama yine de senden duymak isterim."diye teklifte bulundum. "Peki, özgürlük, hayalimde ki muhteşem sevgili anlamına geliyor. Aynı zamanda bir çiçek ismi ölüm çiçeği olarak adlandırıyor."diye açıkladı. Zümrüt yeşili gözleri boynumda ki kolyeye kaydı. "Çiçekleri çok mu seviyorsun?"diye sordu. Ne alaka? "Anlamadım?"diye şaşırdım. "Çok güzel anladın ama neyse."diye mırıldandı ve devam etti. "Boynun da Lavinia çiçek kolyesine var, kolunda kasımpatı çiçeğinin dövmesi var ve sende lavanta kokuyorsun."diyince kahkaha atmadan duramadım.

 

"Yani abartısız ve çok güzel kokan ve çok güzel görünen çiçekleri severim."dedim. Emniyete varmamız on beş dakika sürdü. Benim yüzümden yirmi beş katı merdivenlerle çıktık. Asayiş katına varınca direk toplantı odasına girdik, tüm ekip oradaydı. Ben ve Umut yerlerimize oturduktan sonra söze girdi. "Dosyayı anlattın."diye emirde bulundu Umut. Atakan elinde ki dosyaya bakıp anlatmaya başladı. "Bir haftada üst üste üç cinayet. Üç kızda 20-23 yaş arasında. Adli tıp raporuna göre bu üç kız tecavüze uğramışlar, üçü de aynı şekilde ölmüşler. Şuan elimizde olanlar sadece bu kadar."dedi. "Peki bu üç kadının birbiriyle bağlantısı var mı?"diye sordum. "Aslında var, üçüde çok yakın arkadaşlarmış yani içtikleri yedikleri ayrı gitmezmiş."diye yanıtladı. "Ölüm şekilleri nasıl?"diye sordu Umut. "Boğazlarından kesilmiş."diyince aklıma başka bir soru geldi ama Umut benden önce sordu. "Peki, bu kadınlarda göze çarpan bir şey var mı?"diye sordu, bu sefer bana cevap veren Alihan oldu. "Söylenenlere göre bu üç kadının bileğinde yırtık yeşil bir fular takmış katil."diyince dondum kaldım. "Son bir soru, katliam yerinde motor kaskı görülmüş mü?" Herkes ne yapmaya çalıştığımı anlamış bir şekilde sorularımı yanıtlıyorlardı. "Evet, var."dedi Emre. Harika.

 

Cebimden telefonumu çıkarıp Alper'i aradım. Kulağıma götürecekken Umut araya girdi. "Hopörleri açta bizde ne yapmaya çalıştığını anlayalım."dedi. Bende hopörleri açtım. Alper hemencecik çağrıma yanıt verdi. "Lan Gediz baş komiser arıyor. Kesin bir şey isteyecek."diyince gülümsedim. Derya coşkuyla "Gediz baş komiser mi arıyor? Aç sana oğlum."dedi. "Senin bu Gediz baş komiser aşkın beni öldürecek Derya kızı."diyince yalandan öksürdüm. "Zevzeklik yapma Alper."diye kızdım. "Baş komiserim çok mu özlediniz?"dedi alayla. Karşımda olsaydı göz devirirdim. "Ya ya çok özledim senin özlemimden ölüyorum. Allah'ın kıt beyinlisi zevzeklik yapma diyorum."diye kızdım. "Ama ben sizi hiç özlemedim." Gerçekten kalp krizi sebebi bu çocuk. "Alper aramızda sadece birkaç kat var, gelirim oraya seni cinayet şubede gömerim."diye tısladım. "Hep tehdit, hep şantaj, hep montaj. Ne istiyorsunuz?"diye sordu.

 

"Güzel. Hatırlıyor musun? Geçen yıl yeşil fular çetesinin peşine düşmüştük."diye konuya bodoslama daldım. "Hangi çete? Baş komiserim biz geçen yıl çok çetenin peşinden düşmüştük, tam olarak tarif etseniz."dedi, tüm ciddiyetiyle. "Hmm, matkap ve satır desem."diyince küfürler savurdu. "Motorcular çetesi, bildim."dedi. "O çetenin hapisten çıkma ihtimali yok değil mi? Yani müebbet yemişlerdi."dedim, bir yanım ise bunlar hapisten çıktı diyordu. "Bir saniye baş komiserim. İbo baksana bir bilgisayarda motorcular çetesine hâlâ hapisteler mi diye? Yapma be. Baş komiserim onlar bir hafta önce hapisten çıkmışlar."diyince başımdan kaynar sular döküldü.

 

"Nasıl ya? Suç üstü yakaladık."diye bağırdım. "Baş komiserim aman diyiyeyim kendinizi koruyun."diye uyardı. Kaşlarımı çattım. "Ben niye kendimi koruyayım ya?"diye sordum. "Baş komiserim hatırlatırım ki onları siz hapse tıktınız."dedi ve devam etti. "Matkap ve satırı üzerinizde deneyecekler, büyük yeminleri var."diye yine uyardı. "Tamam Alper kapat."dedim. "Tabii ya işiniz bitti attın bir kenara."diye söylendi. "Özür dilerim Alper ben kapattım bile."dedim ve yüzüne kapattım.

 

Ekibe döndüm. "Şimdi görev dağılımı yapalım ve kısa sürede şu herifleri hapse tıkalım. Umut ve Atakan, Fuat Şahin sizde dikkat edin en tehlikeliliri bu herif. Alihan ve Emre, Kadir esin sizde. Pınar ve Umay sizde ölenlerin ailesiyle bir konuşun bu herifleri tanıyorlar mı diye." Herkese görevlerini dağıttım. "Peki, sen ne yapaksın?"diye sordu Umut. "Bende Mehmet Yılmaz'ın peşine düşeceğim" diye sorusunu yanıtladım.

 

Hassiktir

 

Ben az önce bu ekibin baş komiseri dururken ne yapmaları gerektiğini söyledim, Umut'a bile görev verdim. Hızlıca gözlerimi kapattım. "Affedersiniz. Bunu aşmam için zamana ihtiyacım."diyiverdim. Gözlerimi araladım. "Sorun değil, dediğin gibi zamana ihtiyacın var. Şöyle yapalım: Atakan, Mehmet Yılmaz sende, ben ve Lavinia Fuat Şahin'in peşine düşeceğiz diğerleri ise Lavinia'nın söylediklerini yapacak."dedi ve aklına bir soru gelmiş gibi bana baktı.

 

"Lavinia matkap ve satır olayını anlat."dedi, ciddiyetle. "Aslında önemli bi-"devam edemeden sözümü kesti. "Anlat!" dedi, tıslayarak. "Peki, geçen yıl biz bunların peşine düştük. Öldürdükleri şahısların boğazını kesiyorlar sonra bileklerine yırtık yeşil fular bağlarlar en son olarak o civarlarda motor kaskı bırakırlar."dedim. Tüm gözler beni heyecanla dinliyordu. "Bunlar kaç kişiler?" diye sordu zümrüt yeşili gözlere sahip olan şahıs. "Üç kişiler. Fuat Şahin, Mehmet Yılmaz ve Kadir Esin. Tam yakaladık derken beni kapana kıstırdılar. Akılarından nasıl pis işkence yöntemleri geçiyordu. Kaçırdıktan bir gün sonra bana matkap ve satırla işkence yapacaklardı ama sağ olsun ekibim tam zamanın da yetişmişlerdi."diye ısrarla sorduğu soruyu yanıtladım. Başını hızlıca aşağı yukarı salladı. Cebinden telefonu çıkardı, birini aradıktan sonra kulağına götürdü.

 

"Alo Firdevs. Bizim mekandan en güvenilir on beş adam çıkar."dedikten sonra zümrüt yeşili gözlerini benim siyah gözlerime çevirdi. "Hayır birini koruyacağız. Rüya Gediz. Bana bak o adamları tembih et, kadın nereye giderse gitsin peşine takılacaklar. Baştan söyleyeyim kadın kolay lokma değil."diye uyardı ve telefonu kapattı. Başımı ısrarla iki yana salladım. Kaşları havaya kalktı "Korumalara ihtiyacım yok. Kendi başımın çaresine bakabilirim."dedim. "Sana fikrini sorduğumu hatırlamıyorum."diye kızdı. Araya Emre girdi. "Bu yerinde bir karar olmuş baş komiserim."diye Umut'u destekledi Emre. Ona ölümcül bakışlar atınca açıklamak zorunda kaldı. Kulağıma eğilip "Tam da baban ortaya çıkmışken çok yerinde bir karar."dedi ve ellerini dua etmek için açtı. "İnşallah hemen yakalanmazlar. Umut'un adamları senin peşinde olduğundan dolayı kimse senin kılına bile dokunamaz. Korunmaya ihtiyacın var." diyince sabır çekip Umut'a döndüm. "Ya koruma falan istemiyorum, istemiyorum, zorla mı?"diye carladım. Umut masada duran sigara paketinden bir dal aldı ve yaktı. Tüm rahatlığıyla. "Gerekirse zorla. Sen kendu canunu önemsemisun ama ben önemsirum da." diyince sustum kaldım. Tüm gözler onu buldu. Karadeniz şivesiyle konuşmasına mı şaşırdım yoksa beni korumasına mı anlamadım.

 

Umut karadenizliymiş...

 

"Yani ekibimden birinin başına bir şey gelmesine izin vermem. Yoksa bilirsiniz sonra Umut baş komiser bacak kadar kıza sahip çıkamadı diye laf söz olur." Evet, şarteller bende atmış oldu. Kaşlarım havaya kalktı.

 

"Abi sus da konuştukça daha fazla bataysun. Haberin ola."dedi, Pınar. "Bacak kadar kız öyle mi?"diye bağırdım. "Oyle. Deli dolu ve bacak kadar bir kız çocuğusun da." diye yine damarıma bastı. "Bacak kadarmış, yok birde küçül cebime gir de." diye bağırdım. Masadakilerin hepsi kahkahalara boğuldular. Hızlıca ayağa kalktım ve kapıya yürüyüp kapıdan çıktım bir de gür bir sesle kapıyı çarptım. Biraz sakinleşmek için kahve almaya gitmiştim. Yarım saat dolaşmıştım ve en son Umut'tun odasının önünden geçiyordum ki Umut ve Atakan'ın sesini duydum.

 

"Bu kadını harcamışlar." dedi Umut. "Anlamadım?" diye sordu. Hangi kadın ya? "Lavinia yani Rüya'yı baş komiserlikten atarak onu harcamışlar diyorum. Oğlum içeride ki halini görmedin mi? Nasıl çok alışmış verilen dosyalara dört elle sarılmaya, bir anlığına komiser olduğunu unuttu."diye açıkladı. Benden bahsediyormuş. Atakan kahkaha attı. "Desene o zaman ikinci Umut Soykan Ulusoy oluyor diye."dedi. Umut baş komiserin namını çok duymuştum. Emniyete ki herkes onu Soykan amir olarak tanır. Teşkilatın en genç ve en ama en iyi polisi. "Saçmalama oğlum bu kadın beni de geçecek. Boynuz kulağı geçecek, izle ve gör. Beni geçmesini o kadar çok istiyorum ki o zaman tam anlamıyla kimse ona dokunamaz."dedi. Sesinin tınısında gurur vardı. Onları gizli gizli dinlerken arkamdan bir fısıltı duydum.

 

"Huysuz keçi ne yapıyorsun burada?"diye kulağıma fısıldadı. "Ödümü kopardın salak."diye kızdım Emre'ye. "Yürü ya hiç birimize doğru dürüst ne yapmamız gerektiğini anlatmadın hadi yürü."diye emrivaki yaptı. Zorla beni toplantı odasına soktu, Umut ile beraber tam olarak ne yapmaları gerektiğini anlattık. Bizde Fuat Şahin'in peşine düştük.

 

###

 

Umut ile beraber ve arkamızda konvoy olan korumalarla herifin peşine düştük. Ben elimde ki dosyadan herifin işlediği cinayetleri Umut için özet geçtim. "Bu herif bildiğin seri katil. Nasıl bu güne kadar dosyası hiç bize gelmedi?"diye sordu. Bende sırıttım, bunda benim büyük payım vardı. "Bir şey soracağım size hiç benim ekipten çözülmemiş bir cinayet vakası geldi mi? Ben cevap vereyim, gelmedi çünkü ben ve ekibim bugüne kadar tüm cinayet vakalarını çözdük."dedim, gururla. Arabanın içinde bana ters ters bakmaya başladı. "Kendini övmeyi bırakta dosyada yazanları oku."diye emretti. Elimde ki telsizi kucağıma koydum.

 

"Gideceğimiz yerler; ablasının evi, amcasının mekanı ve çiftlik evi. Kesinlikle bu evlerden birinde ya da geçen yıl olduğu gibi yine beni bekliyordur."dedim, sırıttarak. Kaşlarını çattı. "O ne demek?"diye sordu. Arkada duran iki çelik yelekten birini Umut'a uzattım ve birini ben giydim. "Sal direksiyonu ben hallederim sen şunu giy."dedim. Direksiyonu bıraktı bende yönlendirdim. Çelik yeleği giyince yine bana döndü. "Sorduğum soruya cevap vermedin." Yine baskın ve ısrarlı bir sesle sordu. "Geçen yıl az önce saydığım yerlerden birinde buldum ve maalesef ki tek başıma gitmiştim, çatışmıştın-" devamını getirmeden araya girdi. "Ve kaçırılmıştın."diyince gözlerimi kaçırdım. Telsizde Emre'nin sesini duyduk.

 

"Baş komiserim ve yanında ki dağ keçisi, biz Kadir Esin pezevengini emniyete götürüyoruz. Siz hangi alemdesiniz?"diye sordu. Gözlerim ışıldadı ilk piçi yakaladık, kaldı geriye iki. Telsizi dudaklarıma yaklaşırdım. "Oh be bir gitti kaldı geriye iki."dedim, sevinçle. Bu sefer sözü devralan Umay oldu. "Atakan sana güzel bir haberimiz var."dedi. Bu kızın sesi bile tatlı ya. "Nedir o tatlı kız?"diye sordu. Galiba bir tek ben onu tatlı bulmuyor muşum. "Telefonuna Mehmet Yılmaz'ın adresini attım."dedi. "Nasıl oldu bu?"diye şaşkınlıkla sordu Atakan. Pınar anlatmaya başladı. "Kızların ailesiyle görüştük içlerinden biri bize Mehmet Yılmaz'a ait bir adres verdi."dedi. Bu sefer hatta karışan Umut oldu. "Atakan emniyetten takviye ekip al. Sakın oraya tek başına gitme."diye uyardı.

 

###

 

Son bir adres kalmıştı o da çiftlik eviydi. Atakan, Mehmet Yılmaz'ı yakalayıp emniyete götürdü. Bir adım atacaktım ki Umut koluma yapıştı. "Hareket etme bu bölge bombalarla dolu." dedi, telaşla. "Hassiktir, Umut bombaya basıyorsun." Sesimde telaş değil korku vardı. "Git Rüya git buradan. Benim kurtuluşum yok ama senin var. Git." dedi. Manyak mıdır nedir ya? Onu bu halde mi bırakacağım? Saçmalık. "Gitmiyorum lan gitmiyorum."diye karşı çıktım. "Siktir olup git buradan."diye bağırdı. Yüzü hataları kasıldı, şakalarındaki damarları belirginleşti. Arkamda tıkırtı duyunca hedef şaşırtmak için, arkamda ki silahı almadan, Umut belinde duran silahına davrandın ve arkamda ki iti alnının çatından vurdum.

 

"Ooo bizim baş komiser de gelmiş."dedi lanet olası ses. Fuat Şahin'e ters ters baktım ve hemen dibimde duran Umut'un kulağına fısıldadım. "Bak Umut burada ya beraber ölürüz ya da beraber yaşarız. Hızlıca seçim yap."diyiverdim. "Emre'nin dediği kadar inatçı bir keçiliğin varmış. Dinle! Arkanda duran altı adam var onlar bende, benim arkamda duran beş kişi sende ama Fuat Şahin benim onu ben öldüreceğim."dedi psikopat. "Tamam be seninle şerefsiz ticareti yapacak değilim."dedim. "Güzel. Bana biraz daha sokul. Eğer silah yetmezse pantolonun cebinde üç çakı var."diyince gülümsedim. "Sende istersen benim ayakkabım içinde iki çakı ve ceketimin iç cebinde el bombası var."diyince ters ters bana baktı. "Psikopatsın."diye fısıldadı. "Sende öyle. Üç diyince."dedim. İkimiz aynı anda "Üç"diye bağırdık. Umut belimde ki silahı alıp arkamda ki şahıslara ateş etti aynı şekilde bende onun arkasında olanlara. Sanki birbirimizi korumaya yeminliydik. "Ulan benum adamlarum nereyedur?"diye bağırdı. Umut'un adamlarını yoktu.

 

"Ne bileyim ben?"diye karşılık verdim. "Seninle ipe inende kabahat."diye bağırdı. "Kulağımın dibinde bağırmayı keste, kaç adam kaldığını söyle."diye carladım. "Bir ve bitti."dedi. Mükemmel. Biri benim anlıma nişan almıştı ki Umut'un adamları tam zamanında ortaya çıkıp geri kalanları vurdular. "Bende bitirdim."dedim. Hızlı hızlı nefes aldığımdan dolayı göğsüm inip kalkıyordu. Yere oturup Umut'un bastığı bombaya baktım. Çelik yeleğin cebinden pense çıkardım. Umut'a göz ucuyla baktım.

 

"Deneyim mi?"diye korkuyla sordum. Bana öyle bir gülümsedi ki yanaklarında oluşan çukur beni benden aldı. "Siktirip gitmeyecek misun?"diye sordu. Başımı iki yana salladım. Onun gibi karadeniz şivesiyle konuştum. "Gitmeyeceğum" dedim. O da benim gibi yere diz çöktü ve bombaya baktı. "Dene ula, ölürsekte beraber ölelum."dedi, karadenizli. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Üç kablo vardı; kırmızı, sarı, mavi. Siyah olsa ilk siyahı keserdim ama yok. Umut ile aynı anda şehadet getirdik.

 

"Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü."dedik. "Umut filmlerde ilk kırmızı kabloyu kesiyorlar."diyiverdim. "Ula şu siktiğim filimleri izlemeyi kesmelusun."diye yine uyardı.

 

Kırmızı kabloyla kestim.

 

Kendi elimle ölüm fermanımızı yazdım.

 

 

Loading...
0%