
Kısa bir açıklamam olacak. Önceki bölümleri sonunda düzenledim. Tekrar okumak isterseniz haber vermek istedim. Artık bölümlerimiz sık sık gelmeye devam edecek. Eskisi gibi olacak.
Yorumlarınız ve oy vermenizi görmek beni mutlu ediyor :)
Güneş, polis merkezinin gri duvarlarına vururken kapının önünde bekleyen bir siluet vardı. Kolları göğsünde kenetlenmiş, kaşları çatık, dudakları birbirine bastırılmıştı. Alina’ydı. Ayaklarının ucunda ileri geri sallanıyor, gözleri kapıdan başka bir yere kaymıyordu. Öfke hâlâ yüzünde dans ediyordu. Tam Alina’ya dokunacakken Alina kendini geriye çekti. Kaşlarının çatıldığını, burnunu hafif yukarı kaldırdığını görünce kalbinde pişmanlık yükseldi. Yanına adım attı, temkinli ama umutlu bir sesle seslendi:
“Prenses...”
Alina, gözlerini bile kıpırdatmadan baktı. O sırada Emre arkadan hafifçe güldü, gözlüklerini takarken mırıldandı. “Günaydın özgürlük… ve hoş geldin ben.”
Alina’nın bu davranışına dişlerimi sıktım. Onu o kadar merak etmişken sarılmama bile izin vermiyordu. Kendimi tutmaya çalışarak birkaç adım daha attı. “Bak, sabaha kadar nezaretteydim. Uykusuzum. Bir de senin suskunluğunla mı uğraşayım ha?! Bari sarılmama izin ver.” Alina başını çevirmedi bile. Cevabı buz gibiydi. “Seni merak ettim. Başına bir şey geldiğini zannettim. Senin de o sıra birilerine yumruk atacak enerjin vardı demek.”
O sırada Arda araya atladı. Geceden kalan suçluluk suratında çığ gibi büyümüştü. Alina’nın önünde durdu, başını hafif eğdi. “Alina… bak çok özür dilerim. Gerçekten benim suçumdu. Murat’a yük oldum, rezil ettim geceyi.” Alina ona sadece bir bakış attı. Kaşını kaldırarak burun kıvırdı. Arda başını öne eğdi, bir çocuk gibi. Sessizce geri çekildi.
Gerginlik damarlarıma kadar işlemişti. Alina’ya döndüm, öfkeyle ama içinde sevgi barındıran bir tonla patladım. “Bak hâlâ konuşmuyorsun ya… ciddi soruyorum: Bu kadar mı korktun benim için sen?!”
Alina, omzunu silkti. Gözlerini devirdi. Dudaklarında alaycı bir gülümseme vardı.
“Allah belamı versin ki, Alina sözünden çıkmam ama güzelim böyle doyasıya bir kez sarılayım.” Alina, o an gözlerini ona çevirdi. Beklemediği bir itiraftı bu. Ama yine de kolay affetmek yoktu. Elleri hâlâ kollarındaydı. Bir şey söylemeden bakmaya devam etti. Emre, bu yoğun havayı dağıtmak istercesine araya girdi:
“Siz devam edin. Ben bu arada köşeye bir masa attırayım da nikâhı burada kıyarız. Şahit de polis olur, Arda da halay başı.”
Emre’ye dik dik baktım. “Siktir git Emre.” Emre de yeni anlamış gibi ağzına hayali bir fermuar çekti. “Ben halay başı değilim, alkol mağduruyum…” Salak hala saçmalıyordu. Emre hafifçe güldü. “Alkol değil, salaklık mağduru desek daha yerinde olur kardeşim.”
Alina’nın dudak kenarı hafifçe kıpırdadı. Tam gülümsemek üzereydi. Ama hemen yüzünü topladı. Ona bir adım daha attı. Bu kez daha yumuşak, daha kırılgan bir sesle konuştum. “Seni beklettiğim için özür dilerim. Telefonu açamadım. Her şey kontrolden çıktı. Ama bil ki... aklımda hep sendin.”
Alina derin bir nefes aldı. Gözleri dolmadı ama dolacak gibiydi. Sesi yavaş ama netti. “Biliyorum. Ama ben bir gece boyunca bir adamı idare edemeyen adamın, sabaha kadar beni düşünebildiğine ancak sen olduğun için inanıyorum.”
Önce duraksadım ama sonra anladım hafifçe gülümsedim sonra hafifçe başını eğdi.
“O zaman... seni hak edebilmek için bir gece daha nezarette kalırım.”
Emre gene araya zevzek zevzek girmişti. “Nezaret dolu, romantizm yüklü ilişkiler! Haftaya aynı saatte, aynı hücrede görüşmek üzere!” Arda da araya kaynamasa şaşarım. “Ben de kalırım lan… ama bu sefer kusmamaya söz veriyorum.”
Alina, nihayet göğsünde bağladığı kollarını çözdü ve bana yaklaştı. Gözlerini gözlerime dikti. Kesin benden bir şeyi isteyecekti. “Tamam. Bir şartla…” Merakla baktım. “Neymiş?” Alina dudakları kıvrılmış bir şekilde bana baktı. “Bir daha birinin suratına yumruk atmadan önce, beni düşüneceksin ve hemen medeni bir insan gibi çözeceksin tamam mı?”
Güldüm. Elini Alina’nın beline sardı.
“Söz.”
Alina sonunda bana sıkıca sarıldı. Emre üzerime bayılıyor gibi yaptı. “Tanrım… keşke ben de dayak yeseydim. Belki bana da sarılan biri olurdu.”
Alina’ya göz kırptığını görünce kaşlarım çatıldı. Ona yumruğumu gösterip “İstersen ben halledebilirim.”
Arda araya girdi. “Yok yok… yeterince şiddet gördük bu hafta. Şimdi kahvaltıya gidelim. Ben sucuklu yumurta isterim ama üzerine kusmamam için süt içmem gerek. Muratım alırsın demi?”
Hepsi bir anda gülmeye başladı. Bense Murat’a tip tip baktım. Sabah güneşi yüzlerimizi ısıtırken, o geceyi gülerek uğurladık. Nezarethane geride kalmıştı, ama dostluk ve aşk hâlâ gözlerinin önündeydim.
***********************************
Yorumlarınızı ve Oy vermenizi bekliyorum canlarım :)
Arda hakkında düşünceniz nedir?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |